‘’Egemen Korkmaz‘’
Planlar hep onun üzerine kuruluydu. Sahaya öyle bir kadro çıkarmıştı ki orta sahayı geçmek yasak. Quaresma hariç. Almeida ise bildiğimiz Almeida, yalnızları oynuyor, yapayalnız. Ona da Carvalhal 70 dakika dayanabildi. Beşiktaş’ın en zayıf halkası defanstaki Hilbert. Ekrem’in yokluğunda yamalı bohça gibiydi. Dikiş bir türlü tutmadı. Hilbert’in önünde de Carvalhal, Ekrem’i koyunca o bölge yol geçen hanı gibi oldu. İşte en zayıf halka ister istemez sistemi de yok ediyor. 22 kişilik kadronun 12 tanesi yabancı. Biz hala milli takımımızdan medet umuyoruz. Benim güvencem Trabzon kalecisi Tolga’ydı. Cepheden gelen topların çoğunu sektirdi. İşte bunlardan bir tanesi penaltı, kırmızı kart Beşiktaş’a can verdi. Quaresma... Varlığı bir dert, yokluğu bir dert. Onsuz da olmuyor, onla da olmuyor. Seyretmek bir zevk ama son harekette sahaya inip zevk için yarım saat dövmek gerek. O pozisyonları atman lazım. Seyirci yasağı gelmişti. Bu yasayı yöneticiler korkudan almışlardı. Ama Beşiktaş taraftarları tribündeydi. Üstelik Trabzonspor’lu taraftarların davetlisi olarak... Yan yana seyrettiler. Bir yerde bir yanlışlık var ama nerede? Trabzon seyircisi Fırat Aydınus’a ver yansın etti. Neden? Sebebini de anlayamadım. Gol attında mı vermedi? Trabzon’un en büyük zaafı ne biliyor musunuz? O da Burak Yılmaz. Yerden kalkmıyor, bir de her önüne gelen Burak’ı arıyor. Şenol Hocam buna mutlaka bir çözüm bulmalı. Burak’ın yükünü paylaşması lazım, üç haftadır tık yok. Trabzon seyircisinde bile tribünde homurdanmalar var. Fernandes iyi oldukça Ernst geri gidiyor. Ne yapıp yapıp dengeyi bunlar da sağlamalı. Bu ikisi yan yana olduğu müddetçe bir de yanlarında Necip, orta alanda sıkıntı olmaz. Ve başlığı sona bıraktım. Egemen Korkmaz... Trabzon tribünleri üstüne geldi. Her ayağına top gelişinde de ‘hatırı sayıldı’. Dimdik ayaktaydı, korkmadı ‘korkmaz’dı.
‘’Şenol Çorlu olabilmek...‘’
Aynı kadroyla İngiltere’de Manchester şehrine gittim. Benim için asıl olan, kaleci Anıl’dan Aziz’e, Kaptan İbrahim’e kadar oyuncuların davranışlarıydı. Hepsinin ahlaklı hali, beni öncelikle Türk vatandaşı olarak çok mutlu etmişti. Bazı gazetelerde, geçtiğimiz haftasonu 1994 doğumlu Fenerbahçeli gençlerin Beşiktaş’a 4-3 yenildikleri maçta, Fenerbahçe’den Serdar adlı yetenekli kardeşimin, Fenerbahçe Altyapılar Sorumlusu Şenol Çorlu tarafından dövüldüğü yazıyordu. Bu kardeşimiz oyunun genelinde bir futbolcu gibi değil, holigan gibi Beşiktaşlı oyunculara tekmeler atıp, küfürler savurdu. Şenol hoca da, çocuğu dışarıya alıp azarladı. Ben olsam 50 tokat vururdum ama o sadece 1 tokat attı. Bana göre tokat da atmadı, ‘vururum’ der gibi yaptı. Bu konunun en yakın şahidi de Beşiktaş’ın hocası Haluk Duranoğlu’ydu. Şenol Hoca’nın yaptığı aslında çok doğruydu. Çünkü ben yıllardır; Batuhan Karadeniz, Serdar Özkan, İbrahim Kaş, Bank Asya gol kralı Adem Büyük ve Bülent Uzun gibi kardeşlerimi dövmediğimden sürekli dizimi dövdüm. Çünkü bunlar benim çocuklarımdı. Maalesef şu an hepsinin Beşiktaş A Takımı’nda oynaması gerekirken Anadolu’dalar. Neden? Futbollarından dolayı değil, özel yaşantılarından dolayı ayrıldılar Siyah-Beyaz renklerden. Evet, Şenol Hoca belki o yazılanlara çok üzüldün. Ben bir Beşiktaşlı olarak seni kutluyorum. Her zaman dediğin gibi, “bana futbolcu değil sporcu lazım.” Göreceksin, bu zihniyetle gittiğin zaman Fenerbahçe’nin geleceği kurtulacaktır. Bu konuda yanındayım hocam...
‘’Nereden nereye...‘’
Bunun için her kulübün bir yöneticisi taraftardan sorumlu. Ama taşın altına elini sokmadılar.. Ve sorumlu yöneticiler en kolay yolu seçti, kendi müsabakalarında rakip seyirci kabul etmediler. Stattaki taraftar görüntüsü yüzde 50, yüzde 50’ydi. Bugün gelinen nokta yasak beyim yasak. Nereden nereye geldik. Bugünkü siyasi ortamda APOEL maçı çok çok çok daha önemliydi. Ama bir Galatasaray, Fenerbahçe ve Trabzon’un bin kişilik taraftarına devlet sahip çıkamadı. Peki Beşiktaş-Fenerbahçe maçına Fenerbahçeli seyirciler geldi, ne olacak şimdi?
İsmail Ünal Beşiktaş Belediye Başkanı. Beşiktaş Kulübü üyeliği ve genel sekreter sıfatıyla Beşiktaş Belediye Başkanı oldu. Yani onu oraya Beşiktaş Kulübü getirdi. Altyapı dahil verdiği hiçbir sözü de yerine getirmedi. Fulya’nın rezilliği ortada. Bol bol heykel açılışı yapıyor. Bir dahaki seçimde o heykeller sana oy vermeyecek, Beşiktaş halkı verecek. Evet nereden nereye. Dakika 65, mükemmel bir görüntü. Görüntünün amacı önemli, niyet önemli. Bravo Beşiktaş taraftarına.Beşiktaş’ın dün mutlak kazanması gereken bir müsabakaydı. Geçmiş haftalara rağmen çok iyi oynadı.
Dün gecenin kahramanı Muslera’ydı. Simao’nun, Quaresma’nın, Almeida’nın, Sivok’un yüzde 100 pozisyonlarını Uruguay’daki aldığı galibiyetlerin moraliyle İnönü’de takımını kurtardı. Bütün bu güzelliklerin yanında Necip’e de Sabri’ye de çok üzüldüm. Oyuna girdiler, sakatlanıp hemen çıktılar. Doğrusunu isterseniz dün futbola doydum. Her yönüyle zevkli bir müsabakaydı. Netice beni hiç ilgilendirmiyor. Onun için bu maçı 79’da yazdım. Geriye kalan 11 dakika beni hiç ilgilendirmiyor, sonuç değişse bile.. Ve Cüneyt Çakır... İsminin ağırlığıyla maça kendini koydu. En azından futbolcular hakemle oynamayı bıraktı, topla oynamaya başladı. Bu da müsabakanın kalitesini arttırdı. Ancak Almeida’nın gol vuruşunda verdiği karar bana göre yanlıştı, pozisyon goldü.
‘’Pardon‘’
Öncelikle Mübarek Kurban Bayramı’nı kutlar, ülkemizde huzurun ve barışın gelmesi dileğiyle başlamak istiyorum. Zorlu trafikte sonunda radara takıldı Beşiktaş. Rusya’daki son saniye golü, Fenerbahçe maçındaki son bir dakika, perşembe günü Dinamo maçının son 25 saniyesi ve dün gecenin ikinci 45 dakikası... Beşiktaşlı’nın adrenalini de, şekerini de alt-üst etti. İstanbul’dan gelen basketçilerin 83-78’lik Fenerbahçe galibiyeti, Ankara’da 2-0 biten ilk yarı sonunda Beşiktaş bayramı çok huzurlu geçirecek düşüncesindeydim. Karşında Gençlerbirliği şanstı. Fuat Çapa’nın talebeleri, top oynamak istiyor, mücadele ediyor ama asla oyunu kirletmiyor. Kazanmak için de ellerinden gelen her şeyi de yapıyorlar. Mübarek Kurban Bayramı’nda Allah çalışanın gönlüne göre veriyor. Fuat Çapa’nın talebeleri daha çok isteyince hiç olmayacak 4 pozisyon 4 gol, buyrun bayrama! ‘Emanetçi hoca’ diyordum, bunu ben içimden söylüyordum ama Ankara’da tribünde herkes, sağımda, solumda Carlos Carvalhal’a ateş püskürüyordu. Sebep, ilk devre gelen iki avanta gol, ikinci yarı 9 kişi oynayan takımda, 9 kişi diyorum çünkü Simao ve Quaresma bildiğimiz gibi... İkisi kulübede olması gerekirken takımın iki tane iyi oyuncusu Veli ve Aurelio kulübeye çekiliyor. Quaresma’ya hayret ettim. Daha doğrusu hayret kelimesini bir kenara bırakıyorum, atılmak için ya da sarı kart görmek için elinden gelen her şeyi yaptı ama Özgür Yankaya’nın himayesinde kaldı. Gidecek Portekiz’e... Yaa neyse, uzatmayalım bu mevzuyu şekerim yükseliyor! Aslında bu takımın kulübesinde Mendez’in olmasını istiyorum. Diyeceksiniz ki Mendez’in ne işi var burada. Eğer Guti, Mendez’in futbolcusu olsaydı, dün Guti sahadaydı! Guti’ye sinek ikili muamelesi yapıldıkça çocuk cağızda kendini alkole veriyor ne yapalım! Evet, tekrar ediyorum dün gece bir ders olmalı, bu takım da acele toparlanmalı. Bugün maçtan sonra bu skora rağmen takımı alkışlayan taraftar, çok unutkandır. Yarın ne olacağını düşünmek bile istemiyorum...
‘’90+3‘’
Egemen... Egemen... Egemen... Beşiktaş takımına gelmemesi için çok yazılar yazdım. Saatli bir bombaydı diye... Marmaris’te ortak bir arkadaşımız var. ‘Yemen ne olur sahip ol bu çocuğa’ demişti bana. Benim aklım hala Bursaspor’daki Egemen’deydi. Yanıldım, çok yanıldım. Sezon başından beri bu takımın en istikrarlı oyuncusu. Özür dilerim Egemen, senin için düşündüklerimden dolayı. İşte Beşiktaş taraftarı... Onları eleştiriyordum, kendilerine oynuyor diye. Vallahi de billahi de bugün taraftar görevini fazlasıyla yaptı. İşte bu!
Gol için ceza sahasında olmalısın. Almeida, ceza sahasında ne yapsın tek başına? Çare ölü toplarda. İşte orada da Norveçli hakem öne çıktı. Barajları sekiz metreyi geçmedi. Beşiktaş’ın en önemli özelliğiydi; Simao, Almeida ve Quaresma. Allah’tan köşe vuruşunda çizgi vardı da rakip takım oyuncuları oraya kadar barajı açmak zorunda kaldılar. İşte bu pozisyon gol!
Dün Veli Kavlak’ı da çok beğendim. Veli Kavlak, Fabian, Necip... Beşiktaş’ın olmazsa olmaz üçlüsü. Dün gece için kötü şeyler yazmak istemiyorum, ama Fernandes, Guti bu günler için alınmıştı. Ne hikmetse 18’de yok. Ama yarısı 3.1 milyon Euro bedelle transfer edilen Alves, ilk defa kulübede. Belli ki Başkan’ın açıklamaları ‘emanetçiye’ talimat olmuş. ‘Hayvan terli’ yemez! Alves’in yüzde 50’si, bayrama girerken personelin ödenmeyen üç aylık maaşından bile daha önemli. Bakalım gelecek mi beklenen para? Ama personel de üç buçuk aydır maaşı bekliyor. Kurban Bayramı’nda kurbanlık oldular...
‘’Dakika 77 tombala‘’
Önce bireysel başlayacağım, neredesin? Evet! Alves, neredesin? A2’de sinek ikili gibi 3 haftadır sahadasın. İsmin var, kendin yok. Dün Edu, Guti, Fernandes, Sidnei, Toraman ve Ekrem kadroda yoktu. Alves, buna rağmen kadroda bile yoksun. Üstelik yüzde 50’in 3.1 milyon Euro. Helal ki helal transfer komitesine, Mendez’e. Dün 3 buçuk saat Bernd Schuster’le öğlen yemeği yedim başbaşa. Bilhassa transferlerle ilgili neler konuştuk neler... Hafta içi paylaşacağım. Biz şimdi maça geçelim. Fenerbahçe maçından ders çıkarılmış. Ön frikiklerden akıllanmışlar. Baroni’nin Kadıköy’den vurduğu, Cenk’in Fiyapı İnönü’den yediği golden sonra artık Beşiktaş’ta barajlar 5 kişi. Carvalhal bu sistemde oynattığın müddetçe, Beşiktaş adına gol beklemek hayal. Almeida ceza sahasında hiç yok. Bu yokluğun ana sebebi top gelmediğinden devamlı dışarıda. Yalnız, yapayalnızları oynuyor. Ne hikmetse Almeida’nın oynadığı maçlarda Simao da, Q7 de devamlı orta yapma düşüncesinde. Tamam da tek başına ne yapsın? Düşünün, Sivas takımı takım halinde atağa kalktıkları her pozisyonda 3 kişi ya da 4 kişi Beşiktaş ceza alanında. Quaresma, Simao, Almeida, Veli ısırmayan oyuncular. Belki biraz ağır oldu. ‘Zıpzıp’ oynayan oyuncular, yani ikili mücadelelerden hep kaçıyorlar. Akılları herhalde perşembedeki Dinamo Kiev maçında. Hal böyle olunca Sivas’ın bile iştahı kabarıyor, devamlı Beşiktaş ceza sahasında. O kadar temiz pozisyonlara girdiler ki ev sahibi kim, deplasman kim anlayamadık. Kısacası Sivas, Beşiktaş’ı elinden kaçırdı. Beraberlik golünden sonra Sivas adına güzel hareketler varken, dakika 77 tombaladan bir düdük, bir penaltı, perşembeye Beşiktaş huzurlu hazırlanacak. Benden söylemesi, her zaman papaz pilav yemez.
‘’Van‘’
İlk yarı Simao’nun muhteşem golü dışında ceza sahasında Beşiktaş yoktu. Sezonun ilk derbisinde orta saha mücadelesi içinde geçen dört gollü, derbiye yakışan bir güzellik vardı. Kayseri müsabakasından sonra taraftar Ernst’i görmek istiyordu. Bizse daha çok onun mücadeleci ruhunu görmek istiyorduk. İlk yarım saatte sayısal üstünlüğü vardı orta sahada Kartal’ın. Ama karşısında da daha istekli oynama arzusunda olan bir Fenerbahçe. Zaten bu dakikalarda Cenk yıldızlaştı. Taa ki Baroni’nin Kadıköy’den vurup, onun İnönü’de yediği gole kadar. Aslında Beşiktaş’ın, beraberlik golünü Alex’in ayağından yedikten sonra yaptığı Almeida değişikliği işe yaradı. Ama dedik ya İnönü’de Cenk’in yediği o gol bütün hayalleri yıktı. Veli ağır kalıyor. Hoca da oyuncu değişikliklerinde ağır kalıyor. Aykut’un yapmış olduğu bir hata o da Caner’i oyundan çıkartması. O dakikadan sonra Beşiktaş daha çok rakip alana çıkmaya başladı. Tam ben, “Teşekkürler Aykut hocam, Carlos’u da kurtardın Beşiktaş’ı da” diyecekken, yere göğe sığdıramadığım Cenk maalesef tatsız bir şaka yaptı.
Neyse bu maçta kaybeden yoktu ama kazanan Van ve Erciş’teki depremzedeler oldu. Hele duraklama dakikalarında sahaya atılan ve depremzedelere gönderilecek malzemeler hiç kimseyi rahatsız etmedi. Ne oyuncuları, ne hakemi, ne de beni. Sahaya atılan böyle maddelere can kurban.
‘’Aferin Cenk‘’
Öncelikle belirtmeliyim ki, maçın yıldızları Cenk, Sivok ve Egemen’di. 5 Türk, 2 Alman, 2 Portekizli, 2 Avusturyalı, 2 Slovak, 2 Brezilyalı futbolcu, kulübede de ‘ben emanetçiyim’ diyen bir patron. Bizim Karadenizliler’in lahana çorbası vardır. İçinde her şey olan. Dün gece de Beşiktaş aynıydı. Bu arada patronun kim olduğunu vallahi çözemedim. 16. dakikada Q7 topa koşmuyor, mücadele etmiyor; Carvalhal ise onu sürekli ikaz ediyordu. Ama Quaresma oralı bile değil. Hatta, ‘otur yerine, sus’ diyor patrona. Carvalhal, 80 dakika kendini yedi bitirdi. Öyle goller kaçırdı ki Quaresma ve Holosko, Carvalhal’a üzüldüm. Orta sahada basan üç oyuncu ise aynı zamanda Mustafa’ya da destek oldu. Beşiktaş dün hoşuma gitti ama ilk yarı. İkinci yarı maç Mersin forvetleriyle Beşiktaş defansı ve Cenk’in arasında geçti. Televizyon kameraları topu gösteriyor ama biz çıplak gözle bakınca, Beşiktaş birçok ülkenin futbolcularının bir araya gelmesinden doğan lahana çorbası gibi görünüyordu. Belki topun dili ve oyun kuralları aynı. Oyuncular bu noktalarda anlaşıyor ama biz de anlıyoruz ki, bu takımda çoğu kimse birbirini sevmiyor.
Tevfik Sırrı Gür Stadı’nın zeminine de değineceğim. Demek ki, isteyince oluyor. İki sezondur, FiYapı İnönü Stadı’nın zeminini düzeltemiyorlar. Tevfik Sırrı Gür’ün geçen hafta Fenerbahçe maçında yediği yağmuru izledik. Ama dün mükemmeldi. Tebrik ediyorum çiçeği burnunda yeni il müdürünü. Acaba FiYapı İnönü Satadı’nın zemini, Beşiktaş takımını alt üst eden Mendes gibi başka bir menacerin eseri mi?