‘’Çetenin son üyesi‘’
Beşiktaş puanlamada ilk 3 içerisinde. Ne bilet fiyatı, ne soğuk hava, ne de lig fikstürünün sıkışıklığı maalesef Türk futbolundaki kaosun fotoğrafı. Guti gittikten sonra Fernandes ayrı bir havaya girdi. Artık kafasında sadece futbol var. O oynayınca Beşiktaş da oynuyor. Düşüncesi hep pozitif. Sorumluluk da alıyor, bundaki en büyük yardımcısı Fabian Ernst. İş ahlakı olarak bu ikiliye dahil olan Ekrem’e lafım yok, şapka çıkartırım. Ama maalesef Ekrem kendine ihanet ediyor. Her yerde var ama bal vermez arı. Öyle goller kaçırdı ki, Beşiktaş forması giyen bir oyuncuya yakışmıyor. Almeida... Hep söyledik, Almeida ceza sahası içerisinde olduğu müddetçe sorun yok. Eğer bu fotoğrafı yakalamak istiyorsak Almeida’yı topla buluşturmak lazım. Dünkü karşılaşmada 36. dakikaya kadar Hilbert sağdan, Edu-İsmail soldan ceza sahası içine sezon başından beri en üretken pozisyonları yarattılar. Pozisyonlar geldikçe Almeida’nın da iştahı kabardı. Gol de geldi... Ben Veli’ye şaşırdım. Formayı kapınca üstüne katması gerekirken maalesef düşüş içerisinde. Benden sana abi tavsiyesi, aman he güzel gidiyorsun, çomak sokma, bindiğin dalı kesme çünkü en nankör mesleği yapıyorsun. Beşiktaş tatile girdi fikstür avantajı vardı, son dört hafta bugünkü tablodan daha güzel olabilirdi. 4 Ocak’taki Eskişehir maçıyla yine fikstür avantajı devam ediyor. Yeter ki Beşiktaş kaldığı yerden devam etsin.
‘’Çarşamba'dan Pazar'a...‘’
İki uçak ve otobüslerle İstanbul’dan gelen taraftarlar tribünde yerlerini almıştı. Ne için? Güzel bir galibiyet ve farklı bir skor. Ama galip gelmek için topu üç direk arasına sokman lazım. Oyun 1-1, Beşiktaş takımının en iyisi Rüştü. 4 gün içinde ne oldu, neler oldu? Kadro Sivok dışında aynı kadro, maç mı seçiyor bunlar. Ceza sahasına giremedikten sonra nasıl gol atacaksın! Üstelik Samsunspor ligin en az gol atan takımı, 9 gol. Kalene gelemez diye düşünüyorsun. Defansın belli, önlerinde Fabian Ernst, onun da önünde Necip, Fernandes, Veli ve onların da önlerinde topla kavga eden Pektemek ile Holosko. Kanatların yok, Hilbert ve Köybaşı çıkamıyor, anlayın siz Samsun tribününde bizim ızdırabımızı. Ümitler serbest vuruşlara, Fernandes’in ortalarından gelecek toplarda. Tamam da Mustafa Pektemek mi, Holosko mu, kim vuracak? Zenke, Beşiktaş defansını çok yordu, hem de çok. Sivok’un yokluğunda Sidnei’in oynaması günün en önemli sıkıntısıydı ve akılları da karıştırmıştı. Haftalardır oynamayan Sidnei tercihi, akıllara acaba Toraman Carlos’un kafasından silindi mi sorusunu getirdi? Bu düşünce eğer doğruysa Carlos yanlış yapıyor. Kiralık oyuncuyu prim yapsın diye oynatmayacaksın. Aaa teşkilattansa o başka! Futbolcu faul yapıyor, hakem faulü çalıyor isyan ki sormayın. Kulübe, hakemi de maçı da satıyor. Sonra git özür dile faul yaptığın oyuncuya. Peki tribünleri bu kadar germenin ne anlamı var? Halbuki gün çok güzel başlamıştı. Samsunlu kardeşimiz Şener Aydın ve arkadaşları akşama kadar yanımızdan ayrılmadılar. Önce meşhur pideleri, ardından balık... Onun için fazla bir şey yazamıyoruz. Yazacağımız, deplasmanlarda bu sevgiyi, u ilgiyi özlemiştik. Şener’in ısmarladığı hem pideyi ye, hem balığı ye, ondan sonra üç puan iste. Yemezler dediler, yiyemedik de zaten.
‘’Portekiz çetesi Alves'i oynatıyor!‘’
Buna bu sene yurtdışından gelenler de dahil. Portekiz çetesi... Evet Beşiktaş Kulübü’nde, bakın durumlar iyiyken bunu söylüyorum, bu çetenin varlığı öyle böyle değil. Herkesin dilinde. Ve çocuklarımız son derece rahatsız. A2 takımında bile zor yer bulurken, sık sık yazdığım 500 bin dolarlık adam, yüzde 50’sini 3 milyon 100 bin Euro’ya Beşiktaş’a gagalayan Portekiz mafyası değil de ne! Şimdi bakın, Beşiktaş iyi gittiği bu dönemde iki Avrupa Kupası maçında da 90+2’lerde, yani uzatma dakikalarında sahaya Alves sürülüyor. Neden Alves? Neden Mehmet Akyüz, Atınç Nukan, Tanju, Burak değil? Hele hele taraftarların da kendi öz çocuğu diye beklediği, A takım kadrosunda olup da bir gün bile 18’e giremeyen, A2 takımda yer bulamayan Alves’in yerine bu kadronun elemanı olan Onur Bayramoğlu, Muhammed Demirci, Hasan Türk, Erkut Şentürk, Mertcan Demirer niçin bunlardan biri 90+’larda oyuna girmiyor da Alves giriyor. Söyleyeyim mi size? Çünkü o maçın galibiyet primi yaklaşık 30 bin dolar, maç başı ücreti de yaklaşık 40 bin dolar. İşte size Portekiz çetesi. Asıl üzüntüm başka... Tayfur Havutçu’nun tahliyesine ne kadar sevindiysem, bu ‘çete’nin Havutçu’ya o koltuğu yedirmeyeceğine o kadar üzülüyorum. İnşallah ben yanılırım. Çünkü orası Tayfur’un anasının sütü gibi hak ettiği yer. Evet nüfus kağıdında T.C. yazan evlatlarımız da kulübeye ya da son bir dakikada sahaya sürülebilirdi. Ama yok, çünkü Portekiz çetesi buna müsade etmiyor. Bugün bunları yazdım, takım iyi giderken... Sebebi de hak dağıtırken haksızlık yapmayın, beddua almayın. Sadece Portekizliler değil, nüfus kağıdında T.C. yazan kardeşlerimiz de evlerine ekmek götürüyorlar. Bu konuda fikir ayrılığı yaşayan, sıkıntısı olan beni arasın. Ben hergün ya Fulya’da ya da Nevzat Demir’deyim. Çünkü ben Beşiktaşlı’yım. Beşiktaş’ı, Beşiktaşlı’yım diyen bazılarından da çok seviyorum. Tayfur Havutçu’yu harcamaya çalışmanızdan korkuyorum, ama kolay değil. Yedirtmeyiz...
Neden yalan yazayım Bobo!
Üç gün önce Bobo’yla yapmış olduğum bir söyleşiyi bu sütunlarda sizlerle paylaştım. Gazetem 17 yaşında ve kurulduğu günden beri bu ailenin içindeyim. Toplasan bu 17 yılda 25-30 tane kişisel röportaj yapmışımdır. Benim ne kadar doğru, ne kadar yanlış yazacağımı herkes çok iyi bilir. Bunun için üstünde durmuyorum yalanlamanın. Benim telefonumu biliyorlar, başkalarını değil, beni arasınlar. ‘Yemen niye, neden, niçin’ diye. O gün yanımda o konuşmaları yaparken bir tane müsteşar abim, bir tane vali abim ve dört beş tane de Beşiktaş kongre üyesi vardı. Ve tabiki de Bobo ve hanımı... Gerisini siz düşünün.
‘’Hoşgeldiniz!‘’
5.5 aydır Metris’te olan Tayfur Havutçu, Serdal Adalı ve Ahmet Ateş için kapalı tribünde bir pankart vardı ‘Yanınızdayız’ diye. Dün o pankartta, ‘Yuvaya hoşgeldiniz’ yazıyordu.
Barcelona ve Chelsea galibiyetlerini yerinde yaşayan biri olarak söylüyorum, skoru bir kenara bırakın son zamanlarda seyrettiğim en mükemmel Beşiktaş’ı izledim. Abartmadan söylüyorum, ilk defa bir Avrupa maçında Beşiktaş tarihi bir gol rekoru kıracak kadar iyiydi. Bunun 1 numaralı önleyicisi, Stoke City kalecisi Begovic’ti. Maçın başında Beşiktaş çok şanssız bir gol yemesine rağmen, inanın hiçbirimiz bu müsabakadan mağlup ayrılacağını düşünmüyorduk bile. Fernandes, Veli, Necip ve Ernst. Bu dörtlü, Beşiktaş orta sahasına yerleşti yerleşeli, herkes huzurlu. Dün gece Almeida adına vallahi de billahi de üzüldüm. Beşiktaş forması altında en arzulu, en istekli müsabakasını oynadı. Tek bir eksiği vardı, o da topu 3 direk arasına sokamamaktı. Olsun, böyle oynasın ben razıyım! Oyundan çıkarken, Beşiktaş tribünlerinin ona desteği mükemmel oyunu yüzündendi. Hazır seyirciden bahsetmişken, işte biz hep bunu istiyoruz. Seyirci de kendine oynamamalı, oyunun genelinde sahaya pozitif enerji vermeli. Ancak kişiliksiz, karaktersiz 2-3 kişi yine yaptı yapacağını. Elleri kırılsın!
Ve Edu... Bir girdi, pir girdi. Almeida’nın sağdan-soldan düşman kalesi gibi vurduğu toplara nazire yaparcasına öyle bir vurdu ki, nefis bir gol oldu. Tribün de o coşkuyu hak etmişti, yuvaya dönen kardeşlerim de. Serdal, Tayfur ve Ahmet, hoşgeldiniz! Beşiktaş için asıl sıkıntı bundan sonra başlıyor. Takım son haftalarda her gün üstüne koyarak oynuyor. Artık mazaretleri yok, alıştırdılar bir defa. Samsun’da görüşmek üzere...
‘’Aferin Cenk‘’
Maçın oyuncusu Cenk... Evet, 22 kişi sahada, değişikliklerle beraber 27 kişi, sahanın en iyisi Cenk. Düşünün artık gerisini... Golcü arıyoruz golcü! Elimde olsa maçı birlikte izlediğim Bobo’yu tribünden atıp, sahaya süreceğim. Gidene bak Bobo, gelene bak Almeida. Siyahla beyaz kadar... Quaresma’nın önemi dün çok net ortaya çıktı. İki kişiyi peşine takıyor, adam eksiltiyor, defansın dengesini bozuyor, gol atıyor, gol attırıyor. Bazen kızıyoruz, ama dün de aradık, hem de çok aradık, o da tribündeydi. Beşiktaş’ın en önemli özelliği Fernandes, Fabian Ernst, Necip’ten kurulu orta alandaki başarıydı. Dün bunu İstanbul Büyükşehir Belediye karşı hamle yaparak, orta sahasını kalabalık tutup, Beşiktaş’a aksiyon alanı bırakmadı. Zaten Veli, Mustafa Pektemek geçmiş maçların aksine çok dağınık, Almeida yalnızları oynuyor, orta alandaki sıkıntılar da yana, geriye top oynamak. Halbuki gol öne oynarsan gelir. Can Arat geçen haftanın intikamını Almeida’ya adım attırmaması yanında Egemen, Sivok’un ölü toplardaki üstünlüğünü tek başına karşılayarak aldı. Beşiktaş bu hafta lider olabilirdi, ama taraftarları onu yalnız bıraktı. Herhalde avantacılar, bedavacılar avanta bilet bulamayıp gelmediler. Demek ki dün tribünleri dolduranlar sağlam taraftarlar. Ancak yine bir psikopat sahaya atladı! Ne yapacağını bilmeden bu eylemi yapanı içeriden çıkarmayacaksın. Sporda şiddet yasası, tribündeki holiganların önlenmesi içindi. Ama görülen o ki, Metris bu holiganlardan daha çok, yöneticilerle dolu. Bu da işin başka bir çelişkili yönü. Ve son olarak Doka diyorum. El oğlu alıp buluyor, sen bulamıyorsun. Öğrendim ki bu oyuncunun maliyeti 300 bin Euro. Anlayın siz artık neler hissettiğimizi. Biz de hala sahadaki milyon Euro’luk oyunculardan medet umuyoruz. Bir Doka yetti.
‘’Yeter be yeter!‘’
Nihayet Beşiktaş eve dönüyor, yuvayı da özlemişti. Ama bazı noksanlıkları olan insanlar maalesef neye amaç edindiklerini bilmeden Beşiktaş’a hem maddi hem de manevi ceza vermekteler. Yine sahaya yabancı maddeler, yine para cezası... Uslanmadılar, uslanmaya da niyetleri yok.
Quaresma... Hep söylüyoruz onla da olmuyor, onsuz da olmuyor. Adelesindeki sakatlıktan dolayı oyundan çıktığı andan itibaren yerine giren Holosko’yla aradaki fark siyahla beyaz kadar. Quaresma ayağına top geldiği zaman en azından bir 20-25 saniye ayağında top tutarak, topu karşı kaleye taşıyarak hem takımı rahatlatıyor hem de defansının ve orta sahasının oyuna katılmasını sağlıyor. Holosko ise topla kavga ediyor gibi duvara çarpıp top geri geliyor.
Çok üzülüyorum Rüştü, Sivok ve Egemen’e. Adamların yerden kalktıkları yok. Her topa kafa sokuyorlar. Bu sezon Beşiktaş’ın en istikrarlı yeri. Sezon başından bu yana Beşiktaş’ın hem gol zenginliği hem de pozitif futbolunun başlıca nedenlerinden biri Aurelio’nun tribünde olması. Önce Fabian Ernst iş ahlakı ve disiplini ile orta alanı toparladı, ardından Fernandes, Guti’den sonra papucun bağlı olduğunu anlayıp, gecelerden gündüzlere doğru gelerek asli vazifesine döndü. Yani top oynamaya başladı, yani oynatmaya başladı, yani gol atmaya başladı.
Mustafa Pektemek... Çok nefis bir gol attı. Ama o da biraz kendine oynuyor. Aynı şekilde İsmail de. Sevgili İsmail, sen bu takımın artık değişmez sol kanat oyuncususun. Giydiğin forma, Beşiktaş forması. İbrahim Üzülmez gibi vazgeçilmezsin. Ama ne olur basiti yap. Bu takım senin, sen de Beşiktaş’ın futbolcususun, vazgeçilmezisin bunu bil.
Carvalhal yavaş yavaş doğruyu bulmaya çalışıyor ama doğruyu bulurken de bu takımın geleceğine de yatırım yapması lazım. Burak, Atınç bu çocukları da takıma monte etmesi lazım. Yani yedeklikten as takıma doğru ısıtması lazım. Nasıl kendisi emanetçi olmaktan çıkıp, mal faizliğine doğru yol alıyorsa... Son sözüm, yukarıda da belirttiğim gibi pet şişeleri sahaya atanlara: Elleriniz kırılsın. Günün en güzel görüntüsü ise Manisaspor teknik patronu Kemal hocanın orta sahaya kadar gelerek kaleci Rüştü’den başlamal üzere Necip, İbrahim Toraman’a kadar tek tek tebrik etmesi Manisaspor’un ligdeki yerinin ne kadar hak ettiğinin göstergesi. Teşekkürler Kemal hocam, bu görüntüleri özlemiştik.
‘’Uslanın artık‘’
Beşiktaş taraftarları eseriyle övünsün. Kulübe hem maddi zarar, hem de az kalsın puan kaybına sebep olacaktı. Tabii ki aklı selim taraftarları ayrı tutuyorum. Sahada 22, kulübede 14 kişi ve 4 hakem adı ‘futbol’ olan oyunu oynamaya ve yönetmeye çalışıyorlar. Dün de dahil olmak üzere bir haftadır yaşananlar bu oyunu bozdu, kafaları bir türlü sahaya konsantre edemedi. Ve biz de futbolumuza rahmet okurken, aklıma hemen rahmetli Vedat Okyar abinin lafı geldi, ‘Dünyada saldırma bakanlığı yoktur, savunma bakanlığı vardır’ işte bu emanetçi hoca, Vedat abiyi rahmetle anarak 9 savunma oyuncusu ile takımı sahaya sürüyor. Ordu’nun da Beşiktaş’tan farkı yoktu. 10 gol atmış, dünle beraber 10 gol yemiş katı defansla nasıl gol atacaksın. Orta alanda kalabalık ama ağır bir takım. Beşiktaş’ın da ondan aşağı kalır tarafı yok. Siyah-Beyazlılar’ı karşı kaleye götüren iki oyuncu, Q7 ve Simao yok. O yoklukta Almeida’nın verimini çok merak ediyordum. Bir tarafta topla kavga eden Holosko, diğer tarafta devamlı içeri giren Veli. Almeida ligin en az gol yiyen takımına karşı olması gereken ceza alanı içi hariç her yerde var. Ama bu Almeida’nın sorunu değildi. Sorun, istediği topları bir türlü alamaması. Onun içindir ki Beşiktaş, ceza alanına girmeden 3 puanı aldı. Necip sakatlıktan sonra 60 dakika sahada kaldı, takımın en iyisiydi. Karşı kaleye seni götürüyor ama Carvalhal’dan kemendi yiyor. Cenk... Ah be kardeşim, 12. dakikada Hakan’ın şutunu çıkartarak alkışları hak ettin ama o yediğin gol Alanya’dan vurdu sen Mardan’da golü yedin. Beşiktaş’ın dün ayakta kalan bölgesi her zaman olduğu gibi Hilbert, Sivok, Egemen ve Köybaşı. Gerisi yalan. Sıkıntılı bir geceydi. İnşallah Antalya’da üç gün bu takım dinlenir. Manisa maçından sonra Beşiktaş için artık fikstür avantaja doğru gidiyor. Çünkü düne kadar bilhassa iç sahada çok hovarda davrandı. Başta da söylediğim gibi taraftar artık aklını başına alsın. Sporda şiddetin ve olumsuzlukların konuşulduğu şu günlerde zaten Beşiktaş’ın başı sıkıntıda, bari sizler rahat durun.
‘’Egemen artist mi?‘’
Şenol Güneş’i çok severim. İyi bir dostum. Ancak Egemen Korkmaz için maçtan sonra söylediklerine hiç katılmıyorum. “Egemen artistlik yaptı” demişti kendisi. Eğer Egemen artistse, böyle artiste can kurban!
Trabzonspor-Beşiktaş maçının ardından Trabzon Usta Otel’de oturuyoruz. Trabzonspor’un eski futbolcuları, taraftarları herkes orada, tartışılan konu aynı: Egemen’in pozisyonu... Eski hakem yeni yorumcular pozisyonun faul olduğu görüşünü paylaşıyor, ancak Trabzon’da tam tersi bir karar hakim. Üstelik, “Egemen bunları Trabzon’dayken de yapıyordu” diyorlar. “Trabzon’da 3 sene boyunca Egemen böyle hareketler yaptı, faul aldı” dediler.
Demek ki Egemen değişmemiş. Dün neyse, bugün de oymuş...
Yazılarımı takip edenler bilirler, Egemen transferine en başından beri karşıydım. Bu oyuncunun nerede, ne yapacağının belli olmadığını düşünüyordum. Zar gibi, bazen düşeş, bazen hep yek gelir diyordum. Ama Beşiktaş’ta hep düşeş oynuyor! Zaten Mersin İdman Yurdu maçından sonra kendisine de ‘pardon’ dedim. Dinamo Kiev maçı, Trabzonspor karşılaşması Egemen’in döktürdüğü sınavlar oldu. Tartışmaya gerek yok, Beşiktaş savunmasının en istikrarlı futbolcusudur Egemen.
Evet Şenol Hocam... Egemen, üç sene boyunca seninle neyse, pazar gecesi de öyleydi. Artist diyorsan, artistti... Onun için kızma lütfen. Hatta Burak Yılmaz’la ilgilen. Burak yerden kalkmıyor, eli, kolu, dili, ayağı hep tribüne oynuyor. Burak ile Toraman’ın tartışılan penaltı pozisyonunda yardımcı hakem ‘el’ kararını Trabzonspor aleyhine çaldı. Yani topu elle oynayan Burak Yılmaz’dı. Ama o yaptığı hareketlerle hakemi, tribünlerin önüne attı.
Burak’ın Beşiktaş’tan niye ayrıldığını da hatırlatayım hocam. Yerden kalkmadığı için, kendisini yere attığı için, hak yediği için (Konyaspor maçı) emeğe saygısız davrandığı için gönderildi. Önce Burak’ı terbiye edeceksin, ayakta kalmasını öğreteceksin, ondan sonra Egemen’e laf söyleyeceksin.
Şenol Hoca’nın çok güzel bir sözü vardır: Futbol ayakla oynanan bir oyundur, ayak oyunu değil. Onun için bu sözü kimse unutmamalı.
Son sözüm Egemen’e... O şu anda Beşiktaş’ın en kilit oyuncusu. İbrahim Toraman’la birlikte çok iş yapacaklar. Beşiktaş’a geç geldi, ama en olgun çağında formayı giydi. Yolun açık olsun Egemen...