‘’Dörtköşe‘’
Ne yazık ki, tribünlerdeki bu heyecanı ve arzuyu dün sahada göremedik. Beşiktaş 3 puanı aldı, ama rakip Diyarbakırspor’du. Önemli olan 3 puandı diye düşünülüyorsa, diyecek birşeyim yok. Ancak kazın ayağı öyle değil. Beşiktaşlı oyuncular biraz ‘zıp zıp’ oynuyorlar. Takım sakat ve cezalılar nedeniyel o kadar eksik bir görüntüde ki, tribünler de “Ne olur, ne olmaz bari biz takımı yalnız bırakmayalım’ düşüncesiyle dolmuştu herhalde. Burhan, Cem, Talip, Göksel, Jupi hep vuruyor... Beşiktaş’ın ise bu vuranlara karşı, Okan dışında en azından bir ısıran oyuncusu yok. Beşiktaş’ın bilhassa orta sahada tekmeye kafa uzatacak, rakibi ısıracak, kısacası hamal tipi dediğimiz bir oyuncuya ihtiyacı var.Diyarbakırspor ileride bir tek Sertan’ı bırakmış, Del Bosque ise tedirgin ve garantici yapısından kaynaklanan bir anlayışla, Fatih, Emre, Mustafa Doğan ve İbrahim Üzülmez’i Sertan’la baş başa bırakmış. Bu da maalesef rakip ceza alanı içinde Beşiktaş’ı çok etkisiz kıldı.Zaten Beşiktaş’ın en büyük sıkıntısı rakip ceza alanı içinde çoğalamamak. Gol de ya ölü toplara, ya da Sergen’in ayağına kalmış. Nitekim, Sergen’in bir ölü topta çok soğuk kanlı davranıp, güzel vuruşu ile kornerden gelen topa ön direkte kafayı vuran Emre’nin golleri belki dün geceyi huzurlu kıldı. Ancak görüntü pek iç açıcı değil. Tribün ‘of’ çekiyor, kulübe ‘of’ çekiyor, yönetici ‘of’ çekiyor. İnşllah bu çile çabuk biter.
‘’Sükut altındır‘’
Basın sözcülerinin yetkileri bellidir. Kulüp yönetim kurullarının idari konularda almış olduğu kararları başkan, başkan olmadığı zaman genel sekreter, o da olmadığı zaman basın sözcüsü gündeme getirir.İlgi alanımız Beşiktaş olduğu için, geçen hafta Beşiktaş hakkında çeşitli televizyon kanallarında futbolla ilgili her türlü açıklamayı yöneticilerden duyduk, izledik. İdari konularda bir sürü kararlar alınmış olmasına rağmen, medya sadece futbol takımıyla ilgili olan bölümleri gündemine aldı.İki kritik soruBurada iki konu ortaya çıkıyor:1- Kıvanç Oktay yeteri kadar tepki aldığını düşünerek mi futbol takımı hakkındaki açıklamaları yapamadı?2- Takımda sözleşmeli profesyonel futbolcu olduğu halde menacerlik görevini de üstlenen Tayfur Havutçu’nun konuşmasının getireceği sıkıntılar gözönüne alınarak mı; kulüp basın sözcüsü, ocak ayında yeniden yapılaşmaya gidileceğini ve en az 4-5 tane sporcu kardeşimizle yolların ayrılacağını deklare etti?Bu sıkıntılar Vicente Del Bosque olayında da yaşandı. Herkes yüzüne gözüne bulaştırdı. Sonra bomba, medyanın elinde patladı! “Hiç kimse bir şey konuşmamış, medya kendi kendine gündem yaratmış” dendi.Şimdi asıl sıkıntı başlıyor...Kulüp basın sözcüsünün ilgi alanı dışına çıkarak futbolla ilgili olarak yaptığı bu açıklamalardan sonra, Nevzat Demir Tesisleri’ne gittiğinde ve ismini masaya yatırdığı oyuncularla karşı karşıya geldiğinde, onların tutum ve davranışlarını içine sindirebilecek mi?Ya da bu davranışlardan dolayı yarattığı ortamın sonuçlarına katlanabilecek mi?Büyük fırsat teptilerHalbuki kötü gidişe rağmen Beşiktaş’ın eline, daha doğrusu yönetim kurulunun eline çok iyi bir fırsat çıkmıştı.‘Yeni yapılanma’ ismi altında futbol direktörü ya da genel sekreterlikten yapılacak açıklamalarda, Beşiktaş futbol takımının artık ligle uzaktan yakından alakası kalmadığının, hedeflerinin (bana göre şanslı bir kura olan) UEFA Kupası yolunda çeyrek final, yarı final (Kaf Dağı’nın arkasında) final ve de Türkiye Kupası olarak gösterilmesi...İşte bu bir fırsattı yeniden yapılanma için.O, gönderilmesi düşünülen 5 futbolcu için...Ve yerlerine yapılacak takviyeler için...Kimsenin nasılsa sesi çıkmaz diye şimdiden bu 5 futbolcuyu göndereceğiz mesajını vermek biraz abesle iştigal değil midir?Göreceksiniz; 5 taneden birini bile gönderemeyecekler.Lafım şudur ki; Zaten sıkıntılı olan şu dönemde konuşmak için konuşmamalı.Ağzı olan konuşmasınHele hele hakem camiasını hiç hedef tutmamalı.Giden ağam, gelen paşamdır...Ve dün dündür, bugün de bugün...Sabri Çelik’i ve Muhittin Boşat’ı hedef almak (hedef alırken dikkatli olunmalı, söylenenler de tamamen abesle iştigal) yanlış, yersiz ve zamansız...Bu yaşanan olumsuzluklarda ne Sabri Çelik’in ne de Muhittin Boşat’ın milyonda bir günahı var...Lafı çok uzattık.Diyeceğim, söylemek istediğim kısaca şu;Ağzı olan konuşmasın...Konuştuklarını da kulakları duysun.Bir koltuk verildi, o koltuğa sıkı tutunsunlar.Kıymetini bilsinler...
‘’Melek mi, şeytan mı?‘’
Bu tartışmalara bir son verelim. Canını dişine takan milli takım sorumluları, sahada mücadele eden oyuncular ve kulübedekilere biraz da saygısızlık olmuyor mu? İşin ilginci de şu, ben çözemedim; Hakan Şükür melek mi, şeytan mı?Verginizi ödeyin kardeşim!Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir, diye bir atasözümüz var. Bir haftadır Fanatik Gazetesi’nin manşetinden inmeyen haber; Galatasaray’ın profesyonel futbolcularla yaptığı sözleşmelerde, Türkiye Futbol Federasyonu’na gerçek değerleri bildirmemesi.Daha düne kadar değil miydi, 60 milyon dolara yakın vergi borcu varken, daha doğrusu o dönemlerde bile gerçek rakamları göstermezken affedilenler...Daha düne kadar değil miydi, ikinci ve üçüncü lig takımlarının beşer - onar milyar lira vergi borçlarından dolayı kulüp binalarını satışa çıkartmaları, yöneticilere uygulanan yurtdışına çıkma yasakları...Sistemin bir ayağında bu varken, diğer yanda af var...Ancak yapılan bu aftan ders alınmamışçasına aynı hatalar tekrarlanıp vergi kaçırma uğruna bu bedeller hâlâ düşük gösteriliyorsa; bunlara yapılan destekler, dağıtılan ulufeler mutlaka tekrar tekrar gözden geçirilmeli.İnsana demezler mi; sen meleksin, paranı - pulunu-vergini gününde ödüyorsun, ama bak onun aklı hep şeytanlıklara işliyor.Şimdi vergisini düzenli ödeyen ve alkışlanması gereken Beşiktaş, Fenerbahçe ve Trabzonspor ile diğer takımlar melek de, ödemeyenler şeytan mı?Yani bu şeytanı alt etmek için illa ki, bir “Of’lu hoca mı gerekli...”PAF takımının gözü aydın1994-95 senesine kadar Beşiktaş’ın yaşamış olduğu altın dönemindeki kadroyu oluşturan çocukların çoğu, İnönü Stadı’ndaki profesyonel kadronun önünde oynadıkları müsabakalarla ortayı çıkmıştır. Hatta öyle ki, 80’li yıllarda bu çocukların özel taraftarları vardı. PAF takımının müsabakasını izlemeye gelen şahıslar, A Takımı’nın maçını seyretmeden stadı terk ediyorlardı. Bu sayı öyle yabana atılır gibi değildi; 5 - 10 bin seyirci civarındaydı.Yani şunu söylemek istiyorum: Profesyonel maçtan önce aynı statta PAF maçları oynandığı müddetçe, yukarıya çıkacak oyuncu sayısı inanılmaz artar. Bu konudaki endişeyi bilen Beşiktaş Altyapı Sorumlusu Sinan Vardar ile Profesyonel Takım Sorumlusu Kıvanç Oktay, çocukların önünü açacaklarını ve müsabakaların İnönü Stadı’nda oynanacağının müjdesini verdi.Bu haftaki Diyarbakırspor maçının, İnönü Stadı’nda programlanması konusunda Türkiye Futbol Federasyonu’na müraacat bile yapıldı. Bu kararı ayakta alkışlıyorum.Yeni Rızalar, Fikretler, Ziyalar, Haluklar, Feyyazlar, Metinler, Aliler’i göreceksiniz. İçlerinde hiçbir şeytanlık olmayan bu melek yüzlü kardeşlerimiz, en kısa zamanda A Takımı’nın iskeletini oluşturacaklardır.
‘’Oh be!‘’
İnsanlar bir hafta bıktı Hakan Şükür isminden. Gündeme geldikçe daha da tepki alıyor bu isim. Kazakistan milli maçının havasını müsabakadan önce aldı götürdü. Neyse ki, teşekkürün büyüğünü hakeden Davut Dişli; Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray tribün liderleriyle yaptığı girişimlerde Şükrü Saraçoğlu’nu doldurdu ve gelin gibi de süsletti. Dün geceki coşkunun karşılığını almamak, şartlar ne olursa olsun biraz ayıp olurdu. Nitekim, Gökdeniz’in 17, Nihat’ın da 50’deki füzeleri bütün yorgunlukları attı gitti. Artık insanlar dünü bıraktı. Bu saatten sonra ‘Milli Takım’ın gelecekteki mutlu günlerinin ilk dakikalardaki tadını yaşamaya başlayalım’ der gibiydiler.Ersun Yanal için zor bir müsabakaydı. Kendi sahasına kapanan, ama tekmeye de kafayı sokan, ikili mücadelelerde gayet sert bir rakip vardı karşımızda. Ancak, Türk Milli Takımı ceza alanında çoğalamamanın verdiği eksiklikle skor yönünde geriye düştüler. Ama yabana atılacak bir takım değil. Onun için galibiyeti de hiç küçümsemeyelim. Çünkü, kötü top oynadık, çok pas hatası yaptık, penaltı dahil çok gol kaçırdık. Art niyetliler bunu kötüye de kullanabilir. Olsun, kötü oynarken alınan 3 puan, Milli Takım’ın üstündeki kara bulutları da inşallah dağıtır. Yolumuz açık olsun.
‘’Hastalık aynı‘’
Hastalık aynı. Geçen haftalardaki gibi hücumdayken gol yiyorsun. Fatih, Çağdaş, Toraman ve Üzülmez dün rakip orta sahasını hiç geçmediler. Del Bosque talimatını vermiş, ‘ÇIKMA!’. Bir ölü top, bir anlık dalgınlık... Gökdeniz, müsabakanın en başarılı ismi Ramazan’la karşı karşıya. Ve tabii ki, Gökdeniz atacak, Ramazan da bakacaktı. Doğrusunu isterseniz Beşiktaş, sahadaki son haftalardaki kötü görüntülerden uzaktı. Juan Fran biraz canlanmış, Sergen ayakta duruyor, Carew’in birşeyler yapmak için çabası var. Ne kadar iyi niyetli olursan ol, topun da sevmesi lazım. Ama top Beşiktaş’ı sevmiyor. Takım Trabzon’a gelirken Yahya Efendi Türbesi’ni ziyaret ettiler. Eğer hal böyle giderse Beşiktaş, Konya Mevlana’ya bile gitse, mum yaksa, kurban adasa nafile. Olmuyor, olmuyor, olmuyor! Heyecan lazım, taze kan lazım.Ve son sözüm, Kuddusi Müftüoğlu’na... Çağdaş’ın ilk sarı kartı ağırdı. İkincisi normal. Ancak, Thijs’e gösterdiği sabrı, Çağdaş’a gösterseydi, şartlar çok daha değişik olabilirdi. Ne hikmetse kartlar Beşiktaş aleyhine ulufe gibi dağıtılırken, rakibe gösterilen tolerans hâlâ kafaları karıştırıyor.
‘’Ateşkes var mı?‘’
Hafta içinde yaşanan olaylar ve bu müsabakada alınacak tur vizesinin önemine rağmen, alınan galibiyet nedeniyle Beşiktaşlı oyuncuları kutlamak lazım. Tabii bundan sonra yaşanacaklar da önemli.Dün gece olumlu gelişmelere rağmen, bazı sıkıntılar vardı ki, açıkça belirtmek isterim. Benim adım Yemen... Adıma şimdiye kadar çok türküler söylenmiş. İçlerinden birini çok severim, “Adı Yemen’dir, giden gelmiyor, acep nedendir?’ Beşiktaş takımı da bilhassa ilk yarıda aynı Yemen Türküsü gibiydi. Sanırsınız ki, rakip kale Yemen kadar uzak. Giden geri dönmüyor, dönenen de hayır yok!İbrahim Akın.. Bu çocuğa son zamanlarda birşeyler oldu. Aklı hala Gaziantep müsaakasında galiba. Soyadı gibi ‘Akın’larda hiç yok. Defansta ise ara da bulasın... Ona tavsiyem, ayakları biraz yere bassın. Forma sırttan bir kez çıktığı zaman, tekrar giymek için bin dereden su getirse nafile. Nitekim, Del Bosque de bunun farkında ki, kemendi hemen attı, atmakla da iyi yaptı.Dün alınan tur vizesi, sergilenen iyi futbolla birlikte Beşiktaş’ın geleceği açısından olumlu sinyaller verir gibi yaptı. Del Bosque’nin yaptığı değişiklikler biraz skoru koruma yönündeydi. Zamana oynama ve skorun üstüne yatma düşüncesi gerçekleşti. Ancak gerek Carew, gerekse İbrahim Akın’ın geleceği masaya yatırıldı bile. Önemli bir konu ise Tümer, Pancu ve Sergen’in oynatılması. Bu adamlar, bu takımda ne olursa olsun, yer almalı.Merak ediyorum; acaba bu galibiyet, ateşkes ilan eder mi?
‘’Kara “Bulut”‘’
Aslında Galatasaray da bu işten nasibini aldı. Milyon dolarları bu menacer bozuntularına kaptırmaları bugünkü ekonomik sıkıntıya düşmelerine neden oldu. Neyse ki, ‘Devlet Baba’nın desteği bugünlerini kurtardı. Bu düşüncede olan bütün kulüplerin, gelecekleri parlak değil.Neyse bizim asıl konumuz Beşiktaş’ın bugünkü durumu. Gol gerekirken Pancu, Tümer, Ahmed Hassan’ı yanında oturtan, sahadaki Carew ve Sergen’i kulübeye çeken, Çağdaş ile Juanfran’ı oyuna alan düşünceyi sorgulamayacağım. Çünkü üzülerek belirtmek isterim ki, artık benim nutkum tutuldu, ümidim kalmadı.Şimde başlıktaki konuya gelelim. Adlarına menecer mi komisyoncu mu desem bilmem. Ancak bildiğim birşey var ki, o da Saffet Sancaklı gibi kaliteli olanlarının yanında, “Bulut” gibi Beşiktaş’tan elini çekmeyenler de var. Üzüldüğüm bir başka nokta da bu menacer bozuntularının Beşiktaş Kulübü’nün içinden çıkmayıp cirit atmaları. Bazı yöneticiler oturacak koltuk bile bulamazken, bu kişilerin özel odalarda oturması işin acı yönü. Hele son dönemde Ahmet Dursun’u bu kulübe vermek için harcadıkları zaman ve çabalarını gözlerimle gördüğümde kendimi zor tutuyordum tekme tokat saldırmamak için.Şimdi diyeceksiniz ki sen gazeteci misin bodyguard mı? Beşiktaş’ın bir kibrit çak döneminden ve yokluk içinde Şeref Stadı’nın soyunma odalarında farelerle kovalamaca yapılan günleri yaşayan biri olarak bugün her ne kadar gazeteciysem eski bir yönetici ve kongre üyesi olarak bu tavrı koymak zorundayım.İşler iyi gitmiyor ve felaket tellallığı da yapmıyorum. Dediğim gibi Şeref Stadı’nın tozundan toprağından, rutubet ve nem içindeki soyunma odalarından bugüne kadar geçen süreci gözönüne getirdiğimde eğer bu komisyoncular, bu asalaklar ‘Kara Bulutlar’ kulüpten uzaklaştırılmadığı sürece Beşiktaş’ı çok daha kötü günler bekliyor.Şimdi tüm camiaya sesleniyorum. İktidarın ve muhalefetin tam kenetlenme zamanı. Diyecekseniz ki, takımı bu hale muhalelefet mi getirdi? Getirmedi ama bu asalaklardan kurtulmanın yolu destekten, hep destekten, tam destekten geçer. Çünkü yarınlar da olası bir iktidar değişikliğinde, hiç kimsenin enkaz edebiyatı yapmaya hakkı yoktur. Şu anda yapılacak birinci vazife Boğaz Köprüsü’nün Beşiktaş çıkışı, Maslak’tan gelen yolun Barbaros girişi, Taksim’in Beşiktaş ve Dolmabahçe girişlerinden, Karaköy’ün Tophane girişinden, Sarıyer’in Ortaköy girişinden Beşiktaş’a bu asalakların girmemesi için tedbirler alınıp, kulüp kurtarılmalı. Daha fazla fosili kulübe doldurmasınlar diye bu önlem alınmalı. Çünkü hala transfer lafları dolaşıyor. Beşiktaş’ın sokağa atılacak başka parası yok.
‘’Önce takım olmak!‘’
Siyah-Beyazlılar’ın kadrosuna baktığınızda şaşmamak mümkün değil. Kulübede olması gerekenler sahada, sahada olması gerekenler ise kulübede. Maç 1-0 olmuş, Beşiktaş’a gol lazım. Ama gol yalnızca Carew’den bekleniyor, o da takım oyunundan uzak, arkadaşlarından pas bekliyor. Ramazan, Tolga, Gökmen ve İsmail Güldüren arasında Carew tek başına ne yapsın?Dün Beşiktaş’ta topu ayağına alan herkes Carew’i arıyor, Norveçli de yanında kendisine yardımcı olacak bir eküri arıyordu. Bu oyuncuyu Del Bosque’nin dışında herkes görüyor ve biliyordu. Ahmed Hassan oyuna girdi, takımını öne geçirdi ama, sonuç beklenildiği gibi olmadı. Beşiktaş’ın kontrataklardan yediği goller, savunmadaki acizliği bir kez daha ortaya koydu.Anlayamadığım bir nokta da, Aybaba’nın öğrencilerinin bu kadar agresif olması. Müsabakayı locadan izledim, aynı zamanda pozisyonları televizyondan da takip ettim. Ankarasporlu futbolcuların ağızlarından küfür eksik olmadı. Başta İsmail Güldüren’in. Böylece, MHK’nın prensi Metin Aydoğan’ın eyyamları ortaya çıktı. Tayfun’a kırmızı çıkarırken gösterdiği cesareti, Tita’ya gösteremedi. Samet Aybaba tehlikeyi gördü, kemendi attı.Del Bosque’nin bildiği birşey vardı ki, Pancu ve Tümer kulübedeyken, oyuna JuanFran’ı aldı. Herhalde başına geleceği biliyordu, defansı sağlam tuttu. Ama ne tutuş... Ankara’nın tokatı sert oldu.









































