‘’Bosque'yi dinlerken..‘’
Öncelikle Bosque, “Ben ne günü kurtarmak için gelen, ne de dünü karalayacak bir teknik patronum” imajını verdi. Beşiktaş’taki 40 günlük icraatını anlatırken, gönderilen ve tutulan oyuncuların kariyerine bakmadığını ifade etti. Uygulayacağı sisteme uygun hareket ettiğini belirtti. Yani, sistemi oluştururken kadrodaki oyunculara yer arama düşüncesinden daha çok, işine yarayacakları takımda bıraktığı mesajını verdi.Ancak tüm bunları ima ederken, aba altından sopayı göstermeyi de ihmal etmedi; Koşan, mücadele eden, takım oyununa uyan futbolcularla yola devam edeceğini söyledi. Bana göre, bu göndermenin ilk adresi Sergen’di!Ve en önemlisi de, 40 gün içinde en çok hakem müessesine karşı saygılı ve kurallara uyma konusunun işlendiğini belirtti. Bosque, her açıklamasının başında, “Takımı kasetlerden izledim” diyordu. Belli ki, izlediği kasetlerde Samsun maçında başlayan olumsuzlukları görmüş. Yapmış olduğu çalışmalar, İspanyol hocanın, oyuncu - teknik kadro - hakem üçgeninin çok saygılı bir seviyede gitmesi için çaba sarfettiğinin göstergesi. Bunlar hoşuma gitti. Hatta en beğendim konu da, gençlere önem vereceğinin, aşağıdan daha çok genci yukarıya taşıyacağının sinyalini vermesiydi. Öyle ki, çoğu Beşiktaşlı’nın izlememiş olduğu, Beşiktaş PAF Takımı ve U19 Milli Takımı oyuncusu Ozan Tahtaişleyen’i yakından takip ettiğini söyledi.Ancak finali iyi yapamadı. Ahmet Dursun’un pazartesi günü saat 18.30’da Ümraniye’de idmana başlayacağını söyledi. Ahmet’i gönderen düşünce, nasıl olduysa, araya kimler girdiyse değişmiş. Bir çok profesyonel kulübün peşinde olduğu, Beşiktaş’ın geleceği açısından büyük önem taşıyan Ozan Tahtaişleyen ve Gençlerbirliği’ne şartlı verilen Ali Öztürk’ün ivedi yukarıya daveti ile ilgili sinyal alamamak, bizi üzdü.Bosque’ye kim akıl veriyorsa şunları da söylesin: Beşiktaş’ın geleceği Ahmet Dursun, Mustafa Doğan, Fatih Sonkaya gibi oyuncularda değil, altyapıdaki Adem, Yaser, Mehmet Ergun, Hakan, İbrahim ve Soner gibi genç yeteneklerde...
‘’‘Necat'sız kalınca Daum çıldırdı!‘’
Yıldırım Demirören ve Kıvanç Oktay’ı kutluyorum. Bu sene yaptıkları transferlerde hiç bir zaman hocanın güdümünde olmamışlardır. Tamam, çok adam almışlardır, ama en azından ipleri hocanın eline vermemiş, kendi ellerinde tutmuşlardır.Şöyle bir geriye dönüp baktığımızda, teknik direktörler tarafından yaptırılan transferlerde, hocaların takımdan ayrılması veya işine son verilmesi halinde geriye daima futbolculardan bir enkaz kalmıştır. Bu isimleri bu satırlarda yazmaya lüzum yok. Bunları herkes biliyor.Gelelim başlığımıza...Şu anda Fenerbahçe’deki gündem; Daum’la yönetim arasındaki kavga... Bunu biz demiyoruz, Daum kendi söylüyor. Alman hoca acaba geçen sezon Fenerbahçe’yi şampiyon yapan teknik adam değil mi? Ya da bir başka deyişle; Daum bir hiç, Fenerbahçe’yi şampiyon yapan TFF’nin Futbol Müsabaka Talimatları’nı uygulamayan yönetimi mi, yoksa oyunu kuralına göre oynayan Fenerbahçe Yönetimi mi?Hepsinden önemlisi, Lucescu’nun işgüzarlığı mı? Beşiktaş’ın şampiyonluğu kendi eliyle teslim etmesi mi?Bunların içinde en gerçek olanı, Fenerbahçe’yi Daum’un şampiyon yapmamış olmasıdır. Fenerbahçe’yi Beşiktaş’ın gevşekliği, Fenerbahçe’nin Rize maçıyla başlayan masa başı oyunları şampiyon yapmıştır.Başlığa bakınca ‘Necat kimdir? Necat’ın bu işlerle ne alakası var?’ diyebilirsiniz. Necat, Daum döneminde Beşiktaş’ın en önemli oyuncularından bir tanesiydi! Beşiktaş takımı, Denizli ve Kocaeli maçlarında 3 farklı 4 farklı mağlup... Son 1-2 dakika Necat kenarda, 4. hakemin yanında oyuna giriyor. Kurtarıcı olarak! Beşiktaş, 2-3 farklı galip... Necat yine 4. hakemin yanında ve yine oyunda... Necat, Daum’un en önemli silahı! Çünkü Daum, Necat’tan başka hiç bir oyuncuyu transfer etmemişti!Necat’ı Daum getirmişti. Necat maç başına anlaşılan bir oyuncuydu. Daum gitti, Necat şimdi Almanya’da bodyguardlık yapıyor!Günahı boynuna, çok dedikodu yaptılar. Çok avantalar alınıp, verildiği yazıldı. O günlerde Beşiktaş’ın gencecik çocukları kulübelere ya da tribüne esir olurken Necat son 1 dakika takım galip ya da mağlup olsun, devamlı sahadaydı...Fenerbahçeli yöneticiler, o günleri çok iyi biliyordu. Onun içindir ki, geçen sezon da, bu sezon da transferde kesinlikle Daum’u futbolcularla yüzyüze getirmedi. Hep kendileri konuştu. Aslında Fenerbahçe’yi Daum şampiyon yapmamıştı. TFF Talimatları’nı uygulamayan yönetim kurulu, Fenerbahçe Yönetim Kurulu ve Beşiktaş’ta Lucescu’nun işgüzarlığı şampiyon yapmıştı. Ama primi Daum toplamıştı. İşte Fenerbahçe Yönetimi’yle, Daum arasındaki en önemli problem bu. Transferde kaybedilen büyük nemalar... Bu kavga bitmeyecek. Ve göreceksiniz, Daum’un kellesi de çok yakında gidecek.Tanıdığım Daum bu işi yarım bırakmaz.
‘’MHK'yi rahat bırakın‘’
Yaklaşık 20 yıldan bu yana, bu makama gelen başkan ve yönetim kurulu üyeliğini iyi temsil eden, güzel giyinen, her gün traş olan kişileri, podyuma çıkmış bir manken zannettiler, öyle gördüler.Benim ise bu koltukla ilgili çok değişik fikirlerim ve tarifim vardı.Her gün iş, her gün gayret, her gün yaratıcılık, her gün bir öncekini beğenmemek gibi...Yaklaşık 20 yıldan bu yana bu makama gelenler; politikacının, büyük kulüplerin, ‘gizli güçlerin’, mavi boncuk dağıtan dükkanı yaptılar.‘Bana dokunmayan yılan, bin yıl yaşasın’ ya da ‘Gelene ağam, gidene paşam’ atasözlerini, bu makamın üstüne serinletici bir ‘klima’ diye astılar.Maalesef, bütün düşündüklerimizin hep tersi oldu.‘Politikayı ve politikacıyı futbolun içine sokmayın’ dedik...Soktular...‘Berbat edersiniz gelişmeyi’ dedik...Berbat ettiler...Ve nihayet 2 gün önce yapılan genel kuruldan çıkan netice; futbolun gelecekte direksiyonunu ileriye değil, maalesef siyasetçiler sayesinde geriye çevrilecek imajını verdi.Eğer şu günlerde politikanın futbolun içine girmesini önleyemezsek, bu gizli güçlerin aksiyon alanını daraltıp önünü kesemezsek, ligimizde daha çok konuşuruz, normal ve hatır şikelerini...Seçilen Merkez Hakem Kurulu, yönetimin değil... Ancak, böylesi çok da iyi oldu. Sabri Çelik başkanlığındaki Merkez Hakem Kurulu, her an karışması beklenen hakem camiasına soluk aldırmış, devamlılık getirmiştir.(Siyasetçiler, karıştırıcılar da tokat yemiştir...)Eğer bazı gizli güçler, nüfuslar, hakem müessesesinden önümüzdeki günlerde ellerini çekerlerse, hiçbir zaman ‘kara mizah’ çizilmez, huzur gelir.Futboldaki huzur, bu müesseseye, yani Sabri Çelik başkanlığındaki Merkez Hakem Kurulu’na saygılı olmaktan geçer.Zaten Futbol Federasyonu’nun bu dönemde yapması gereken çok önemli işler var.Kulüpleri çok işlerli bir profesyonellik tarifi içine sokup, bilhassa şu transfer döneminde kendilerinin değil, kulüplerin parasını har vurup harman savuran yönetici zihniyetini amansız bir biçimde denetlemelidirler.6 artı 2 diyerek Türk gencinin önünü tıkayıp, Milli Takım’ı sabote etmemelidirler.Oy verdi, verdirdi diye bazı kesimlere teslim olmamalı, oy vermeyenin de temsilcisi olmalıdırlar.
‘’Ulusoy'u hukukçu değil, Bush yedi‘’
“Bush yedi” dedik. Açıklanan genel kurul kararı tam Bush’un Ankara ziyaretine denk geliyordu. Genel kurulun 26 Haziran’a çekilmesiyle hem Bush krizi atlatılacak, hem de yayın ihalesi için zaman kazanılacaktı. Ancak o gün, “Padişahım çok yaşa” diyenlerin hesapları farklıydı. TFF Yönetim Kurulu Üyelerinin “30 Haziran’da seçimi yapalım” telkinlerini Ulusoy bir kenara itip hukukçularını dinledi ve seçimi 26’ına alarak sonunu hazırladı.Hukukçuların kafa karıştırmaları geçen sezon da Haluk Ulusoy’un koltuğunu sallamıştı. Hala akıllarda; Fenerbahçe - Rize maçıyla ilgili yapılan tüm icraatlar hukuka, emeğe, oyun kurallarına aykırıydı. Ulusoy, yukarıda da söylediğim gibi, o gün yönetimi karşısına alıp, hukukçularını dinlemişti. İşte, geçen sezon ligler hakkında sıkıntıların baş sorumluları bu kişiler olmuştur. Aynı kişiler Ankara Oteli odasında oturup kadeh kaldıranlar, genel kurul iptal kararına itiraz bile etmeyerek, Türk futbolunun geleceğine etki etmişlerdir.Şimdi kurullar seçilecek. Maalesef yeni seçilecek kurullar sakat doğmakta. Büütüslerin hepsi kazanma ihtimali yüksek Levent Bıçakçı’nın yönetim kurulunda, tahkim kurulunda, MHK’sinde. Türk futbolunu çok büyük sorunlar beklemekte. En büyük sıkıntı da MHK’de yaşanacak. Tahkim kurulu, disiplin kurulu, yönetim kurulu, hukuk kurulu kimsenin umurunda değil. Herkesin derdi aynı; ‘MHK ve hakemler.’Mustafa Çulcu’nun açıklamaları bile, bu sezon hakem camiasını, sahadaki yöneteceği müsabakalardan daha çok kendi iç hesaplaşmaları karıştıracak. Bu çatışmalar, maçlara yansıyacaktır. Oğuz Sarvan, Ali Aydın ve diğer arkadaşları daha düne kadar Haluk Ulusoy ve Bülent Yavuz’un etrafında pervane dönüp, ceket ilikliyordu. Göreceksiniz, MHK, dernek ve hakemler arasındaki bu çekişme, ligin ilk yarısında kendini açıkça gösterecektir. Kulüplerin feryadı Süper Lig’de değil, amatör kümelerde bile çok yüksek olacaktır.Beşiktaş Yönetimi, İşte bu karışıklık içinde kurullarda yer alacak isimleri, kulübün haklarını teslim edeceklerden değil, temsil edeceklerden oluşturmak için çaba harcamalıdır. İsmi geçen bütün aday adaylarının Galatasaraylı ve Fenerbahçeli ağırlıklı olduğunu düşünürsek, gerek TFF, gerekse MHK ve diğer kurullardaki Beşiktaşlıların, geçmiş dönemdeki gibi kuzu olmaması gerekir. Sözüm Murat Aksu’ya; Çünkü, bu kurulların oluşmasında herkesin öne çıkarttığı isim o. Beşiktaş’ın haklarının yenmemesi konusunda masaya yumruğunu vuracak, kurtlara yem olmayacak isimlerin seçilmesi şart. Sonra sesli düşünenlere de sakın tepki göstermesinler. Çünkü Haluk Ulusoy’un hali ortada.
‘’Teslim mi temsil mi!‘’
Dün dündür, bugün bugün... İnsanlarda ne saygı, ne sevgi, ne dostluğa hürmet, ne de ahde vefa var.Tek hedef; ‘menfaat’...Yıllardır olduğu gibi, menfaati ön planda tutmayan tek kulüp var; Beşiktaş... Ancak Beşiktaş da maalesef bu kurullarda yıllardır istediğini alamadı. Yıllardır ‘temsil’ edilemedi, ‘teslim’ oldu.Şimdi ortalık toz duman... İnsanlar tavırlarını açık ve net belirtmiyorlar. Bazı menfaat grupları var ki; ileride, yani sezon içinde yaşatacakları ya da yaşayacaklarını gözönüne alarak bugünden koltuk sevdası uğruna, en yakın arkadaşlarını, dostlarını, evlerine girip çıktıkları, kardeş gibi oldukları insanları bile satabilecek konuma geldiler.Dün Haluk Ulusoy’un önünde el-pençe duranlar, yalakalık yapanlar, bugün maalesef Ulusoy’u acımasızca eleştirebiliyorlar. Bu insanların bu derece cesaret bulmalarının tek sebebi de, yine Ulusoy’dur. Çünkü bu ‘canavarları’ kendi yarattı.‘Brütüs’ler çoğaldı. 1, 2, 5 değil...Tek bir oyu olduğu halde şehir şehir onları ziyarete giden Ulusoy, maalesef bugün arkadan hançerleniyor.Sözüm Sevgili Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören’e... Çok önemli bir karar aşamasında. Gerçi onun etrafını da şu anda atmacalar sarmış durumda. Taleplerin ardı arkası kesilmiyor. Sağlıklı bir karar vermeli, bu işi kimseye bırakmamalı, topu da taca atmamalı. Dimdik ayakta durarak kararını vermeli ki, (ki öyle olacağını da düşünüyorum), yarın pişmanlık duymasın...Beşiktaş; TFF, MHK ve Tahkim Kurulları’nda doğruyu yapacak, doğruya karar verecek kişileri yönlendirmeli... Ki, ‘Beşiktaş’ın hakkını gasp ettiler’ sözleri bir daha duyulmasın. Ve, başkan adayına destek de bugünden açıklanmalı.***Geçen hafta ‘Yemen’ ismini coğrafya kitaplarına göre yorumlayan arkadaşlarımız; atlasları değil, tarih sayfalarını incelemeliler.Çünkü tarih yalan söylemez.5 senede büyümeyen(!), aynı yaş kategorisinde top oynayan Nijeryalılar’ın anıları hala konuşulmakta. Arkadaşları askere gidip geldikleri halde, onlar hala yıldız takımında oynuyordu. (Kaynak: Şehremini Lisesi’nden Ata Hoca). Tamer Güney de yıllarca bunun üzüntüsünü çekti.Son 10 senedir minikler ve yıldızlar kategorisi dışında hiç bir başarıyı yakalayamamış kişileri savunmakla, gençlere hizmet verilmez. Yaşlar, normale oturduğunda foyalar da ortaya çıkmakta. Onun için derim ki; öyle hikayeler, şarkılar, senaryolar ‘dizeceğine’ tarih kitabına bak...Yemen’i coğrafya kitaplarında, atlaslarında değil, tarih sayfalarında aramalı, ararken de aynaya bakmalı.Her zaman söyledim; bir miniğin bir damla gözyaşına, 100 şampiyonluğu değişmem. Bilmelidirler ki, benim ‘Cemil Turan’ın gözyaşları’ başlıklı yazımdaki duygularımı, binlerce insan desteklemiştir. (Elbette hikaye, senaryo yazanlar, günü kurtarmak isteyenler hariç.)Onlara da ‘utanın’ derim.Beşiktaş minik ve yıldız takımı, o gün belki teslim oldu, ama Beşiktaş camiasını onurlu, itibarlı temsil etti.Bu da bana yeter...
‘’Cemil Turan'ın gözyaşları‘’
Bir çok kulübümüzün, hatta Beden Terbiyesi sorumlularının dahil, çimde top oynamayı değil, yürümeye dahi müsaade etmediği bir dönemde, Fenerbahçe’nin yaptığı jestin ayrı bir güzelliği var. Çarşamba akşamı Minikler İstanbul Finali vardı. Maç sonunda Beşiktaş miniklerinin soyunma odasında yaşanan tablo, herkesi çok duygulandırdı. Cemil Turan ile beraber soyunma odasına girdik. Kaptan Samet, Kirkor, Gökhan, Ali, Furkan, Mert, Necip, Mert Özhen ve diğerlerinin hıçkırıkları, Cemil Turan’ı da ağlattı.Ağlamamak elde değildi. Bir senelik emeğin karşılığı bu şekilde olmamalıydı. Düşünce sadece şampiyonluk değil. Düşünce; çocuklara iyi bir eğitim vermek, kafa yapıları sağlıklı birer sporcu yetiştirmek. Ama bu önce yöneticiden kaynaklanmalıydı.Beşiktaş Minik Takımı, maçın normal süresinin son iki dakikasına kadar 2-1 öndeydi. Son iki dakikada yediği golle uzatmalara kaldı. Ne olduysa ondan sonra oldu. Zaten normal maçta da aynı sıkıntılar vardı. Bu sıkıntıları sezon boyunca da yaşadılar.Beşiktaş Minik Takımı, Galatasaray’ın miniği değil, yıldızı değil, 14-16’sıyla mücadele etti. ‘Nereden çıkartıyorsunuz bunu’ demeyin. Bunu bugün maçı izleyen bin kişinin görüşü olarak söylüyorum. Kişinin nüfus kağıdındaki doğum tarihi önemli değil. Kişinin fiziki yapısı önemli, anlayış önemli. Onun içindir ki, Beşiktaş minikleri, Galatasaray 14-16’sına karşı uzatmada kaybetti, ama başta Cemil Turan olmak üzere Fenerbahçe camiası ve herkesin şampiyonu oldu. Şampiyonluklar önemli değil, o şampiyonlukların üzerine düşen gölge önemli. Onun içindir ki, Beşiktaşlı miniklerin hepsini alınlarından öpüyorum.Yukarıda da belirttiğim gibi, yöneticinin zihniyeti çok önemli. Çok üzücü bir olay daha yaşadık. O da; Beşiktaş Yıldız Takımı’na yaptığımız haksızlık. Şile-Yıldız müsabakasında yaşı büyük futbolcular oynatılıyor itirazlarına rağmen biz fiziki yapılarına bakarak müsabakayı oynatmış, bir yıldızın elenmesine sebep olmuştuk. O gün, orada yıldızlı miniklerin ağlamalarını unutamıyorum. Ama çarşamba günü öğrendik ki, Şile Yıldız Takımı sahte futbolcu oynatmış. Bizi de, kendilerini de kandırdılar. Bu sahtekarlıkları tespit edildiğinden kupa alamadılar, disiplin kuruluna sevkedildiler. Üstelik önümüzdeki sezon da liglere alınmayacaklar. Yıldız kulübünden özür diliyoruz.Ve İstanbul Minikler Şampiyonası gösterdi ki, bizim beklentilerimizle, kulüplerin beklentileri çok farklı. Biz sağlıklı, kafa yapıları düzenli bir nesil yetiştirelim istiyoruz. Ama Şile Yıldız ve Galatasaraylılar sadece şampiyonluğu istiyorlar. Ancak bilmeliler ki, her iki takıma da federasyon temsilcileri de hiç sağlıklı bakmıyor.Bu zihniyette teknik adamlar olduğu müddetçe alınan bir karar var; Bu yaş kategorisinde İstanbul Şampiyonası yapılamayacak. Çünkü 10-12 yaş grubundaki bir miniğin bir damla gözyaşını 50 şampiyonluğa değişmem.
‘’‘Rezerve Lig'‘’
Sıkıntı şu idi; PAF takımlarında oynayan oyuncuların yaş sınırı dolduktan sonra, A takımındaki futbolcularla aralarında hem fiziksel, hem de yaş farkı bakımından dengesizlikler doğdu. Bundan dolayı da maalesef bu kardeşlerimiz İkinci ve Üçüncü Lig takımlarına peşkeş çekildi. Sonra da büyük transfer bedelleriyle geri alındı. Bunun sıkıntılarını Fenerbahçe de, Galatasaray da, Beşiktaş da defalarca yaşadı ve yaşamakta...Bir ay önce Türkiye Futbol Federasyonu’nda Başkanvekili Orhan Saka ve sevgili Mukan Pirinçek’le bu konuyu masaya yatırdık. Profesyonel takımların kadrolarının geniş olmasından ötürü müsabakalarda oynamayanların maç tecrübelerinin azalacağını, bunun da hem oyuncunun form grafiğini hem de takımlarının başarılarını etkileyeceğini belirterek, eğer bu gençlerin kaybolmasını istemiyorsak ‘B Ligi’, diğer adıyla ‘Rezerve Lig’inin kurulmasının şart olduğunu söyledim.Kendilerine teşekkür ediyorum... 15 Haziran 2004 tarihinde 14470 sayılı yazıyla Türkiye Profesyonel Birinci Süper Ligi takımlarına gönderilen bilgide bu ligin kurulması konusunda çalışmalar yapıldığı ve görüşlerinin istendiğini belirtmişler. Çok hoşuma gitti.Ancak çocuğun sakat doğmaması için bazı çalışmalar yapılmalı, önlemler alınmalı. PAF Ligi zaten kulüplerin sırtında büyük bir yük. Hem PAF Ligi, hem Süper Lig, hem de B Ligi, ekonomik olarak sıkıntı yaratabilir.Geçici bir dönem için bu bölgesel lig yapılabilir. Ve Süper Lig, İkinci lig A Grubu, hatta B Grubu kulüplerin dea katılımıyla, hafta içinde, masraflarını kulüpler kendi karşılamak koşuluyla, tribünlü çim sahalarda, hatta belli bir televizyona yayın hakkı verilerek oynatılmasının çok daha sağlıklı olacağını düşünüyorum.Şu anda mevcut olan, ‘ki hiçbir takımı da memnun etmeyen’ Deplasmanlı Süper Gençler Ligi, yaş kategorilerinde ve kendi illerinde organize edilmeli. ‘Rezerve Lig’ yani ‘B Ligi’nin bölgesel yapılması Türk futbolu için, hem de altyapıdan yetişen oyuncuların kaybolmaması için şarttır. Bu konuda da herkesin yardımcı olması gerekir.Teşekkürler Orhan Saka, teşekkürler Mukan Pirinçek. İş şimdi kulüplere kaldı...
‘’Bosque'nin günahı ne!‘’
Bunu, şunun için söyledim. Daha önce de belirtmiştim, PAF takımdan takviyelerle 40 kişiyi bulacak olan kadroda ayıklama yaparken, yani kadroyu 26’ya, 27’ye indirirken, Del Bosque çok sıkıntı çekecektir. Çünkü bu futbolcuların dününü hiç bilmemekte. Hiç hazırlık maçı oynanmadan, sadece ayın 3’ünde PAF Takımı ile yapılacak maçın sonucunda yollarını ayıracağı ya da kampa götürmeyeceği oyuncularda piyango kime çıkarsa çıksın, haksızlık olacaktır. Bir haftadır Karasu’dayım. Spor aşığı, futbol aşığı böyle bir topluluk zor bulunur. Ayrıca Türk Futbolu’na da, bilhassa Beşiktaş’a başta Recep olmak üzere birçok yıldız kazandırdılar. Gürkan Akyurt ve sevgili Hasan Lango kardeşimin oğlu Berkant Kayılı’nın Beşiktaşlı futbolculara söylediği birşey var; “Bu formayı giymek o kadar kolay değil. Onun için ter akıtmak gerekir.” Bunu da şunun için söylüyorum: Bonservisi elinde diye önüne gelen alındı. Her ne kadar Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor’un almak istediği oyuncular, iş bitiricilik (!) diyerek transfer edilmişlerse de, görüntü o ki; hâlâ mutlaka alınması gereken bir oyuncu şart. 10 oyuncu alındı: İbrahim Toraman, Ali Güneş, Veysel Cihan, Okan Buruk, Berkant Göktan, Murat Şahin, Mustafa Doğan, Fatih Sonkaya, Çağdaş Atan, İbrahim Akın. Neredeyse bir takım transfer edilmiş. Ama en az onların yarısı kadar daha oyuncuya ihtiyaç var. Sağ taraf, defans güçlenmiş. Ama sevgili Atıf Keçeci’nin de dediği gibi; Bosque’nin günahı ne? Önünde Roberto Carlos’u sahada görürken, şimdi ibrahim Üzülmez’le bunu yaşayacak. Hâlâ İbrahim’in alternatifi alınmadı. Orta sahadan Tayfur’un, Giunti’nin eksikliği hâlâ giderilmedi. Rakip ceza alanı içinde topu 3 direk arasına yollayacak oyuncu hâlâ yok. Sevgili Reha Muhtar medyanın önüne çıkıp kombinelerin pazarlamasını, yani kasaya girecek paranın hesabını yapıyor. Benim konuştuğum yüzlerce insan da yabancıları bekliyor. Ona göre kombinelerini alacaklar. Yani sevgili Muhtar, ‘devir hesap devri, ne verirsen onu alırsın’. 100. yılda şampiyon olmuş ve 14-15 bin ortalama seyirci ile maç oynamış Beşiktaş’ta bu transferlerle o sayıyı yakalamak bile zor. Uzun lafın kısası; taraftar görmek istiyor, imza istiyor, biraz da tribüne kendisini çekecek oyuncu istiyor. Bu adı geçen Carew, Miloseviç, Larsson, Koller gibi isimler de olacak gibi değil. Ama Beşiktaş’ın bir şansı var ki; rakipler de aynı duygular içinde. Onların da elle tutulur bir transferi yok. Kısacası, vermeden almak Allah’a mahsus. Bu böyle biline...









































