Arama

Popüler aramalar

‘’Hoşgörü üzerine‘’

Bu sözler çok güzel de, aynı hoşgörü ve güzelliği ne sokakta, ne de sahada görebildik. Hem PAF takımın Konyaspor’u 4-2 yendiği, Hakan, Ahmet ve Mehmet’in yıldızlaştığı maçta, hem de Del Bosque’nin talebelerinin maçında göremedik.Evet dün bütün bu yaşananlara iyimser bakamayız. Ancak, sahadaki Beşiktaş da birşey oynamıyordu. Aynı atasözünde olduğu gibi, “Ya göründüğün gibi ol, ya da olduğun gibi görün.” Nerede 3 haftalık periyottaki Beşiktaş, nerede dün geceki Beşiktaş! Daha 14. dakikada Ernani’ye gelmesi gereken kart, Deda’nın kıyağı ile 8 dakika sonra gelince, Konya 10 kişi kaldı. Ama 70 dakika Beşiktaş yine sahaya ağırlığını koyamadı. Aslında koyamadı değil, sahada da yoktu. Ernani atıldıktan sonra evsahibi takım 10 kişi kalınca, Del Bosque mecburi değişiklikle Beşiktaş’ı da on kişi bıraktı. Yani dengeler yine sağlanmış oldu. Çünkü yorgun Sergen’in, basın tribünündeki benden farkı yoktu! Yalnızca Sergen mi, Carew, Juan fran, İbrahim Akın... İsimleri vardı ama, kendileri yoktu. Eee, hal böyle olunca sonuca da katlanacaksınKonya’da çok güzel dostlar, arkadaşlar da vardı. Mükemmel 2 gün geçirdik. İkramlarında bir kuş sütü eksikti. Onların hoşgörü ve sevgisi, futbol oyununa yansımadı. Başkalarının, onların düşüncesinde olmaması, beni ister istemez futbol oyunundan daha çok, Mevlena’nın sözlerini ve onlardan aldığım feyzleri buraya aktarmaya itti.

08 Kasım 2004, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Güven duymak‘’

Çünkü içimde bir his vardı; Beşiktaş, hem iyi futbol oynayacak, hem de iyi bir skorla Athletic Bilbao engelini aşacaktı. Sonuçta öyle de oldu...Doğrusunu söylemek gerekirse çok da rahat bir maç izledik. Oğlum Hakkı’yı da yanıma alıp, tribünden 90 dakika doya doya futbol ziyafeti çektik.Bu duygu ve düşünceyi bizlere yaşatan tüm sporculara, sevgili Yalçın Uygun ve Hakan Can’a bu satırlardan teşekkür etmek istiyorum.Son 10 gündür Beşiktaş’ın değerleri yükselince, bazı kesimleri de bir korku sardı. Bu arada her koldan da saldırılar başladı...Daha düne kadar Beşiktaş’a çuvaldız batırılırken suskun kalanlar, iğnenin ucu kendilerine hafif değince feryat etmeye başladılar...Şimdi önüne gelen konuşuyor... Ancak kimse de şunu görmek istemiyor. Beşiktaş bu sezon bir müsabakayı doğru düzgün 11 kişi tamamlayamadı.Oyuna ve skora baktığımızda, yönetimin feryatları da haksız değildi. Fakat bizim isyanımız da, bu feryadın dozunun fazla kaçırılmasınaydı.Beşiktaş’ın bu yükselişindeki en önemli faktörlerden bir tanesi de, yabancıların uyum devresini tamamlamış olmaları... Çünkü Siyah - Beyazlılar; Carew ve Juanfran’dan büyük beklentiler içindeydi. Yaşanan sıkıntının ana nedeni de, bu beklentilerine cevap alamamaktı.Ankaragücü, Fenerbahçe ve Bilbao maçları, yabancılar konusunda kafalarda oluşan soru işaretlerini yanıtladı ve kalplerde heyecan yaratmaya başladı.Ancak bir yandan bu heyecan yaşanırken, diğer taraftan 6 yabancının sadece ikisinden verim alınması, başka sıkıntılar doğurmaya başladı.Bilhassa kalede Ramazan da Murat da oynadıkları maçlarda öyle aman aman pozisyonlar yaşamadılar. Fakat Cordoba’nın topu oyuna sokma becerisi ve kalede duruşu önemli... Kafasında problemler olduğu söyleniyor. İvedi olarak bu sorunların giderilmesi ve Oscar’ın formasının soyunma odasında hazırlanması lazım.Ahmed Hassan ile Pancu’ya da iyi bir rehabilitasyon şart.Ve tabii en önemlisi... Beşiktaş’ın oynadığı rakipleri ve bundan sonra oynayacağı rakipleri masaya yatırdığımızda görüyoruz ki, bu takımın kendine güveni var ve önü açık... Üstelik bu güven, öyle kolay kolay kaybedilecek gibi de değil.NOT: Yıllarca Bülent Korkmaz’ı, Hagi’yi sahadaki davranışlarına rağmen içlerine sindirenler, bugün Emre Aşık’ı neden içlerine sindiremiyorlar?Nouma’yı kolay yediniz, ancak Emre’yi yiyemeyeceksiniz.

07 Kasım 2004, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Taşlar oturunca...‘’

Fırat Aydınus’a tebriklerMaç yazımızı çok sağlıklı yazamadık. Çünkü bulunduğumuz yer, kapalı tribündeki loca kısmında idi. Hangi akla hizmet ettiği belli olmayan bir yetkilinin, biber gazını kapalı tribünde insanların üstüne salmasından dolayı, ikinci 45 dakikayı pek sağlıklı izleyemedik. Tuvaletlerdeki musluklarla şişe suları arasında geçti ikinci 45 dakikamız...Ancak dün gazeteleri elime aldığımda büyük şok yaşadım. Bir gazete, babası Beşiktaşlı olduğu için derbinin genç hakemi Fırat Aydınus’un da Beşiktaşlı olduğunu ima etmiş; Beşiktaş’ın galibiyetini, Fenerbahçe’nin yenilgisini başka bir noktaya kaydırmak istemişti.Bu hem işgüzarlık, hem de ayıp...Fırat Aydınus yem edilmeye çalışılacağına, Christoph Daum’un dahilikleri tartışılmalıydı öncelikle...Ben, Beşiktaşlıyım, Beşiktaş’ta yöneticilik de yaptım.Ancak ağabeyim Fenerbahçeli... O da iki dönem Fenerbahçe’de yöneticilik yaptı, üstelik iki dönemde de şampiyonluk yaşadı.Yeğenim İlhan Ekşioğlu da yönetici olduğu bir dönemde şampiyonluk yaşadı.Söylemek istediğim şu: baba, oğul, ağabey, kardeş aynı takımı tutuyorlar ya da tutmuyorlar diye insanları karalayamazsınız.Fırat Aydınus jeoloji mühendisi, 31 yaşında, Türk hakemliğinin geleceği... Sadece o mu? İstanbul’da Fırat gibi önümüzdeki 10 yıla damgasını vuracak; Cüneyt Çakır, Hüseyin Göçek, Süleyman Abay, Cüneyt Elmaskeser gibi onlarca okumuş, ayağına top değmiş, adam gibi kardeşlerimiz var.Hepsi hakem camiasında büyük hizmetler verecekler.Lütfen kulüp yöneticileri, başarısızlıkları kendi iç bünyelerinde arasınlar. Hakem camiasını rahat bıraksınlar.Tesis atağına devamBJK İnönü Stadı’nı herkes ayakta alkışlıyor.Akatlar, cumartesi günü Türk sporunun hizmetine sunuldu.Fulya Projesi (altyapıya zararlı olmasına rağmen) Nisan ayında kazmayı görecek.Ümraniye Nevzat Demir Tesisleri’nin arkasında mevcut projelere ilaveten; biri suni çim, biri de normal çim olmak üzere altyapının hizmetine 2 saha daha kazandırılacak.Daha önce de söyledik; belki şu ana kadar Süper Lig’de istenilen yerde değil Beşiktaş takımı.Ancak görünen o ki, önümüzdeki iki sene içinde, bilhassa da Fulya Projesi’yle birlikte tesis olarak Türkiye’nin gündemine damgasını vuracaktır.Hem de kendi tapulu arazilerinin üstünde...Tahsisli arazilerin üzerinde değil!Onun içindir ki, Fenerbahçe galibiyeti sadece bizi sevindirmiştir.Ancak Akatlar’ın açılışı, Başkan Yıldırım Demirören’in Fulya Projesi’ni açıklaması, benim için bu galibiyetten çok daha önemli.

01 Kasım 2004, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yazıklar olsun‘’

Soruyorum size. Biber gazını kime, niçin sıktılar? Emri kim verdi? Bu işgüzarlığı kim yaptı? Bulunduğumuz bölümde vali yardımcıları, kaymakamlar, savcılar ve belediye başkanları vardı. Hadi onları bir kenarı bıraktık. Çoluk çocuk, aileler herkes öksürüyor, acı çekiyor ve gözyaşları döküyorlardı. Evet soruyorum benim bildiğim bu gaz taşlı sopalı, silahlı saldırılarda, holiganları püskürtmek için insanların üstüne fışkırtılır. Kim verdi bu emri? Madem bu emir çok yerinde bir karardı, İstanbul Emniyet Müdürü, etrafında da bol yıldızlı teşkilattan görevlilerle niçin kapalının önünde taraftardan özür diledi.Püskürtün emrini veren işgüzarın acaba çoluğu çocuğu, ailesi yok muydu? Benim oğlum ve benim gibi onlarca ailenin çocuğu devre arası stadı terketti. Maç oynanmış, oynanmamış hiç umurumda değil. Çünkü maçtan önce de yazmıştım futbolun dışında herşey bu derbiden önce konuşuldu. Yazıklar olsun. İki zibidiye sahip olamadı 4 bin polis. 8 bin kişiyi gözyaşına, öksürüye boğdu. Mutlaka Fenerbahçelidir ve inanıyorum ki, Fenerbahçeli. Çünkü Beşiktaşlı oyuncular muhteşem oynadılar, mükemmel goller attılar. Taraftara bu sevinci çok gördüler. Yazıklar olsun o emri verene.En çok üzüldüğüm ne biliyor musunuz. Perşembeden beri en çok konuşulan Fırat Aydınus’un mükemmel bir müsabaka yöneterek kendisine güvenenleri mahçup etmemesine rağmen güzel yönetimini bu satırlarda aktaramamak... Tebrik ederim. Yolun açık olsun kardeşim.

31 Ekim 2004, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Derbi dert olmasın!‘’

Valilikten açıklama yapıldı; “4 bin polis görev yapacak...” Ya n’oluyor! Harp mi var, yoksa spor mu yapılacak? Saat 12.00’de Fenerbahçe taraftarını topluca stada getirmeyi düşünüyorlar, 14.00’te ise tribüne yerleştirmeyi. Maçın başlamasına 6 saat kala, mübarek Ramazan günü bu insanları tavuk gibi kafesin içine koymak hangi akla mantığa sığar?Bırakın insanlar, insan olduğunu anlasın. Maçka’dan, Beşiktaş’tan, Karaköy’den, Taksim’den barikatlar kurulup insanlar stada öyle sokulacaklarmış...Yok ya! Bir de uğraşıyoruz AB’ye gireceğiz diye...Sadece derbi öncesinde bu yaşananlar bile kafalarda soru işareti bırakmaya yetiyor. Bütün bu saydığım eziyetlerden yetkililer geçmediği için, maça 10 dakika kala stada gelip hemen sonra bütün yolları keserek evlerine gittikleri için, hiç bir şeyin farkında değiller. Tokatın acısını, yalnızca tokat yiyenler bilir.Bir haftadır hakemle yatılıp hakemle kalkıldı. Hiç kimse ön yargılı olmasın. Fırat Aydınus, derbinin altından rahat kalkacak konumda. Ancak; öyle bir ortam yaratıldı ki; eliyle, düdüğü üfleyeceği ağzı arası neredeyse Paris kadar uzak! İnşallah maçtan önceki sıkıntılar yersiz olur da, müsabakadan sonra hakem konuşmayız. Bizler ne derbileri katleden FIFA kokartlı üstatları gördük. Onun içindir ki; Aydınus, Serkan Ok ve Bahattin Duran’ı rahat bırakın. Bu konuda da en büyük görev, İnönü’yü dolduracak Beşiktaş taraftarına düşüyor. Zaten onlar da ne yapacaklarını iyi bilirler. Asıl problem sizlersiniz. Tribüne değil, takımınız için oynayın. Hepiniz evlerinize ekmek götürmek için uğraşıyorsunuz. Topa, rakibinize, hakeme ve taraftara saygılı olun.Tribünlere oynayarak, İnönü Stadı’nı hergele meydanına çevirmeyin. Gönül istiyor ki, skor ne olursa olsun, dostluk kazansın. Bir sürü çirkin dedikodunun dolaştığı şu günlerde futbolcu kardeşlerimizden ricam; emeğe saygılı olmaları. Fırat Aydınus ve arkadaşlarına Allah hakem şansı versin.Bu maçı kaybetmek dünyanın sonu değil. Bu, hatalardan ders çıkartma derbisi.Beşiktaş’ın da Fenerbahçe’nin de kaybedecek hiç bir şeyi yok. Çünkü Beşiktaş’ın ligdeki hali belli. Onun hedefi UEFA ve Türkiye Kupası.

30 Ekim 2004, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Zordu, kolay oldu‘’

İbrahim’in iki pozisyonu penaltıyla uzaktan yakından alakalı değildi. Yani şunu söylemek istiyorum: UYDURUYORSUN! Verdiğin iki penaltı da eyyam kokuyor. Bunun en önemli suçlusu, Beşiktaş kanadıdır. 3-4 haftadır hakem camiasına öyle çok baskı yaptılar ki, hakemler çalsa bir dert, çalmasa bir dert. Kısacası, Beşiktaş dilinin cezasını çekiyor.Okan, Sergen, Cordoba, Tümer, Pancu, İbrahim Toraman ve Çağdaş... Del Bosque’nin kafasındaki oyuncuların yüzde 90’ı sahada yok. Buna rağmen, sahadakiler kapasiteleri yettiğince, birşeyler yapmaya çalıştı. Ama bu oyun anlayışı, 4 gole rağmen göze ve gönüle hiç de hoş gelmiyordu. Futbolun can damarı olan orta sahada üst üste 3 pas bile yapılamadı. Juan Fran, Ahmed Hassan ve yerine giren Ali Güneş sürekli çizgide. Defansın zaten çakılı, hiç çıkmıyor. Çıkmıyor değil, çıkamıyor. Tayfun tek başına. Carew’in 1 gol atıp, 1 asist yaptığına bakmayın. O apayrı dünyaların insanı. Bu maçta elle tutulur hiçbir tarafı yoktu. İşte size dün geceki Ankaragücü - Beşiktaş maçının özeti. Gerisini söz düşünün.Beşiktaşlı futbolcular, “Biz kötü oynarken kazanamıyoruz” diyorlardı. Dün kazandılar. Ama bu maçtaki görüntü, Fenerbahçe karşılaşması öncesi hiç de içaçıcı değildi. Herşey, önümüzdeki hafta içinde yaşanacaklara ve sakatların iyileşmesine bağlı.Ve son sözüm Ahmed Hassan’a... Takımın zaten karşı kaleye zor gidiyor. Arkadaşına pas atmak ayıp değil, aksine takdir görürsün. Gerektiği yerde pas vermezsen kemendi yersin. Del Bosque de doğruyu yaptı, kemendi hemen attı.

25 Ekim 2004, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’‘Nur' yağdı!‘’

Aslında ben bu konuya pek girmeyecektim. Ancak...Ege Cansen’in 20 Ekim Çarşamba günü çıkan yazısını okudum. Cansen, bir Galatasaray Kongre Üyesi ve görev başındaki yönetime oy veren bir Galatasaraylı olarak kaleme almıştı bu yazıyı... Bu yazının bir bölümünü, hiç dokunmadan sizlere aktarmak istiyorum.Çünkü ben sindirememiştim, ancak sayın Ege Cansen de içine hiç sindirememiş...Şöyle diyor yazısında:“Seyrantepe Planı’nın gerçekleşebilecek bir proje olup olmayacağını irdelemeyelim. (Büyük bir ihtimalle gerçekleşemez.)Bu projenin İstanbul Nazım İmar Planı’na uygun olup olmadığını sormuyorum. (Herhalde uygun değildir.)Üst hakkı kullanımının kat karşılığı inşaat yaptırmayı hukuken kapsayıp kapsamadığını merak ediyorum. (Burada işbitirici avukatlara yönelik; herhalde avukatlar o işi halleder.)Diyelim ki; bunların hiçbirisi sorun değil. Proje gerçekleşecek ve para, mesela 250 milyon dolar Galatasaray’ın kasasına girecek. Şimdi soruyu soruyorum: Bu para devlet bütçesinden Galatasaray’a para aktarmak değil midir? Eğer ortada nakte dönüştürülebilecek böyle bir (arsa rantı) varsa, bunun sahibi halk adına (devlet) değil midir? Bu da bir tür ‘özelleştirme geliri’ değil midir? Özelleştirme geliri kulüplere bağışlanabilir mi?”İşte bir Galatasaraylı tarafından kaleme alınan yazının sadece bu paragrafı; benim ve benim gibi bir çok kişinin, yapılan işlerin ne kadar yanlış olduğu yolundaki düşüncelerini ortaya koydu.Bu rant avcılığı neden?En çok hoşuma giden de yazının dibine atmış olduğu son sözüydü:“Rant avlamak birbirine atlamaktır. Merak ediyorum kim, kime atlıyor...”Eskiye rağbet olduAtasözümüz vardır; “Eskiye rağbet olsaydı, bit pazarına nur yağardı...”Sezon başından beri Beşiktaş Yönetimi’nin yaptığı transferleri eleştirenler, ‘eskiye rağbet olsaydı, bit pazarına nur yağardı’ diyorlardı.Beşiktaş, bu kadar eskiyi aldı. ‘Hayrola, inşallah’ dediler...Şimdi görüyoruz ki; Diyarbakırspor maçından sonra, Del Bosque’nin sahaya sürdüğü eskilere methiyeler dizilmekte...Rakibin konumu, Diyarbakır’ın ligdeki durumu hiç gözönüne alınmıyor. Alınan 4 farklı galibiyetle halaylar çekiliyor.Dünden ders almayanlar, geleceğine ümitle bakamaz.Bir galibiyetle yaralar sarılmaz.Yani her şey bitti de Beşiktaş’a ‘nur’ mu yağdı?

22 Ekim 2004, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’O kafa kopmalı!‘’

Kulübün içinde bir ‘kafa’ var. O ‘kafa’nın (hangi akla hizmet ediyorsa, ben diyeyim yalakalık, siz deyin işgüzarlık) PAF maçını BJK İnönü Stadı’nda oynatmamak için yapmadığı girişim, oynamadığı oyun kalmadı.Buradan Başkan Yıldırım Demirören’e teşekkür ediyorum. (Dik durdu) Taviz vermedi.Kıvanç Oktay’ın yanı sıra İlhan Durusoy, tesislerden sorumlu Hüseyin bey, Sinan Vardar, İnönü Stadı Müdürü Turgut bey ve Türkiye Futbol Federasyonu’ndan Nusret Kiper ile ben, bu müsabakanın İnönü’de oynanması konusunda hem fikir olduk. Çünkü Beşiktaş’ın bugünüyle ilgili değil, geleceğiyle ilgili çok önemli bir adımdı.Bu konudaki ısrarımızın güzelliği, Fenerbahçe Dereağzı Tesisleri’nde dün yaşadıklarımdan sonra beni çok daha huzurlu kıldı. Cemil Turan, Timuçin Çığ, Alparslan Eratlı, kısacası kulübün içindeki ‘o kafa’ dışındaki herkes destekçi ve mutluydu.Ancak cuma ve cumartesi yaşananlar, PAF takımının ve teknik kadronun müsabakaya konsantre olmasını maalesef engelledi. İnönü ile Fulya arasında gidip geldiler. Zaten durum öyle bir hal almıştı ki, telefon trafiğine de ‘lanet olsun’ sesleri yükseliyordu.Çok bir şey istenmiyordu ki...İstenen; önümüzdeki yıllarda Adem, Rıza, Mehmet, Soner, Yaser, İbrahim, Abdullah’ın profesyonel kadroda olmaları konusunda zemin hazırlamaktı.Bu da müsabakaların BJK İnönü Stadı’nda oynanmasıyla gerçekleşebilirdi.Öyle ki, on bine yakın Beşiktaş taraftarının; maçın bitiminde yavru kartalları tribüne çağırırken duyduğu haz, memnuniyet, sevinç bu satırlara sığmaz. İşin en ilginci de yavru kartalların tümü, müsabaka oynanırken zeminde meydana gelen bazı aksaklıkları gidermek için, maçtan sonra 10 dakika saha içinde dolaşarak çimi düzelttiler. Demek ki bu çocuklar, İnönü’de oynamayı bu kadar arzu etmişler... Kendilerinden sonra oynayacak A takım problem yaşamasın diye soyunma odasına gitmek yerine saha içinde kalarak zemini düzeltmeye çalıştılar.Bütün bunlar çok güzel... Ancak ne hikmetse; müsabakayı orada oynatmak istemeyen ‘o kafa’ son üç sezondur kulübün içinde cirit atmakta, başkan kadar yetki bulmakta, transferlerde etkin olmakta, hatta kadroya bile çomak sokmakta.Ben ve benim gibi düşünenler yaşadığımız şu üç günden sonra biliyor ki, ‘o kafalar’ bu kulüpten gitmeden, PAF takımının bir daha İnönü’de oynaması zor.‘O kafa’nın koparılması hem Beşiktaş’ın, hem de özkaynak düzeninin huzuru olur. Çünkü teknik kadroya da etki etmekte.Vicente Del Bosque’den bile ümidi kestim. Hani bu İspanyol altyapıcıydı!Durum gösterdi ki, ondan da ‘tık’ çıkmadı. Onu da ‘kafakola’ almışlar.

18 Ekim 2004, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI