‘’Roberto Carlos ve yalan üzerine‘’
Ariel Ortega, Stephen Appiah, Nicolas Anelka, Mateja Kezman ve son olarak da Roberto Carlos... Fenerbahçe’deki yıldızlar geçidine her yıl bir yenisi ekleniyor. Roberto Carlos’un kariyeri, dünya futbolundaki yeri tartışma götürmez. Belki yaşının 34 olması kafalarda soru işareti oluşturabilir. Ancak tecrübesi ve klasıyla yaş handikapını kolayca örter Roberto Carlos.İngiltere’deki temsilcimiz Tugay Kerimoğlu, Roberto Carlos’tan da yaşlı... Ama futbolun beşiği olarak kabul edilen Ada’da, hala formasını ıslatıyor. Roberto Carlos da en az iki yıl Sarı-Lacivertli ekipte çok iyi işlere imza atacaktır. Roberto Carlos’un Fenerbahçe açısından tek olumsuz yönü, sözleşmesi bittiğinde kulübe maddi yönden fayda getiremeyeceğidir. Buna da ‘devede kulak’ deyip, geçelim şimdilik.Brezilyalı yıldızın gelmesi, Fenerbahçe markasını daha da yukarıya taşıyacak, dünya yıldızlarının dikkati ister istemez İstanbul’a kayacak. Şampiyonlar Ligi maçlarında hakemler yönünden de avantaj olacak Roberto Carlos... Özetlersek, Brezilyalı oyuncu ligde ve Avrupa’da Fenerbahçe’nin gücüne önemli katkı sağlayacaktır. Gelelim madalyonun diğer yüzüne... Meselenin bir de yalanlama boyutu var. Aylar önce Roberto Carlos’un Fenerbahçe ile anlaştığını medyanın bir bölümü kamuoyuna duyurdu. Ama ne hikmetse, Fenerbahçe Kulübü resmi siteden bu yönde çıkan tüm haberleri yalanladı. Buna ne gerek vardı ki... Olaya hiç değinmezsiniz, olur biterdi.Şimdi Roberto Carlos transferini aylar önce yazanlar ‘Hani yalandı’ kampanyası başlatsa haksızlar mı? Transferin çok önce, hatta geçtiğimiz yıl gerçekleştiği gün gibi ortada... O zaman yalanı eleştirirken, yalancı durumuna düşmek niye?Fenerbahçe Yönetimi hep kurumsallaşmadan yana olduğunu söylüyor. Bu sonuna kadar destek verilmesi gereken bir söylem. Ama ilkeli kurumsallaşma kulübün tüm birimlerinde hayata geçirilirse değer kazanır.
‘’Ümit'e bu yakışır‘’
Son 10 yıla baktığımızda, Fenerbahçe taraftarının Ümit Özat gibi sahip çıktığı futbolcu sayısı bir elin parmaklarına erişmez. Aykut Kocaman ve Kenneth Anderson benim hatırladıklarım. 26 Mayıs akşamı Saracoğlu’nda, Ümit’e yapılanı kendisi dahil kimse beklemiyordu. Ümit Özat-taraftar bütünleşmesi o kadar duygu yüklüydü ki, gözyaşları adeta sel oldu. Ümit sahada, onu bağırlarına basan taraftarlar ise tribünde ağladı. Bu duygu selinden etkilenip, göz pınarları sulanan meslektaşlarım da vardı basın tribününde. Daha da ötesi, ertesi gün konuştuğum ve görüştüğüm Galatasaraylı, Beşiktaşlı dostlarım da fazlasıyla etkilendiklerini ve duygulandıklarını söylediler. Fenerbahçe taraftarı yine büyüklüğünü gösterdi, Saracoğlu mabedinde hak ettiği gibi uğurladı Kaptanı’nı. Bence de Ümit, bu muhteşem vedayı fazlasıyla hak etmişti. Fenerbahçe formasını 6 yıl giydi. Yerli-yabancı hangi teknik adam geldiyse kendisinden vazgeçemedi. Tam bir profesyoneldi. Kaçırdığı antrenman sayısı bile yok denecek kadar azdı.Kaptanlığı aldığında onun da hakkını verdi. Yönetim ve teknik kadro arasında iyi köprü kurdu. Her yıl ortalama 30 maç oynayarak bir rekora imza attı. Dünya futbolunu yakından izleyen, kendisi için istatistik tutsunlar diye profesyonel kuruluşlarla anlaşan ender biriydi Ümit. Oynadığı maçı 3-4 kez izler, kendisini yenilemek için çaba harcardı. Libero, stoper oynadı, sağ ve sol kanadı savundu, ön liberoda görev yaptı. Tüm mevkilerde kapasitesinin üstüne çıkan futboluyla öne çıktı. Özverisi ve hırsıyla gençlere örnek oldu. Ümit Özat tırnaklarıyla kazıyarak bugünlere geldi. 30 yaşında Almanya’ya transfer olması, onun çok yönlü ve yararlı bir futbolcu olduğunun kanıtıdır. Ümit, Köln formasıyla da zirve yapacaktır. Hatta yeniden milli takıma çağrılıp, savunmanın solundaki yerini alacaktır. Zamanı geldiğinde yeşil sahalardan uzaklaşmasını bilecek yapıdadır. En büyük arzusunun, çok sevdiği Fenerbahçe’nin başında teknik adam görevini üstlenmek olduğunu biliyorum. Ümit’in bunu da başaracağından kimsenin kuşkusu olmasın. Ümit Özat, Fenerbahçe ve Türk futbol tarihinde konuşulan bir isim olarak kalacaktır. Sarı-Lacivertli camia bunu gördüğü için, Ümit’i coşkuyla bağrına bastı. Eski kaptanlarını Fenerbahçe’ye ve ona yakışır şekilde yuvadan uğurladı.
‘’Keşke‘’
Fenerbahçe, Aziz Yıldırım’ın döneminde 4. kez şampiyonluk kupasını kaldırırken, Saracoğlu Stadı’nda sevinç, hüzün, coşku, isyan iç içeydi. Sarı-Lacivertli ekibe kupayı, Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy verdi. Tribünler bir süre Ulusoy’u protesto etti. Daha sonra şampiyonluğun keyfini çıkarmaya daldılar. Ulusoy’a isyan, dozunda bırakıldı. Bunu da şampiyonluk gülünün dikeni olarak görüyorum. Ama, keşke o da olmasaydı.Kaptan Ümit, altı yıldır formasını ıslattığı Kanarya yuvasında son kez kanatlarını çırptı. 50 bini aşkın muhteşem koro, Ümit Özat’ı dakikalarca ayakta alkışladı. Bu sevgi seli karşısında ağlamadan durmak imkansızdı. Ümit’in gözünden gurur damlaları çimlere düştü. Altı yılda 3 şampiyonluk, her sezon otuz maç ortalama. Keşke istikrar abidesi Ümit Özat’ın takımda kalması sağlansaydı. Güle güle Kaptan. Saracoğlu’nda müthiş bir atmosfer vardı. 100. yıl şampiyonluğu düğün alayı havasında coşkuyla yaşandı. Sarı-Lacivertli taraftarlar, şovlarıyla rakiplerine nazire yaptılar. Malzemeciden, Başkan Aziz Yıldırım’a kadar her neferin katkısı vardı kupanın kazanılmasında. Ümit Özat şampiyonluk kupasını havalandırırken, gözlerim Rüştü’yü aradı. Sakatlanana kadar Zico’nun bir numarasıydı Rüştü. Keşke Rüştü de bu mutluluk fotoğrafında, sevinci arkadaşları ve taraftarlarıyla yaşasaydı.Maça gelince... Fenerbahçe şampiyon, Ankaragücü orta sıralardaydı. İki takımın da derdi tasası yoktu. Mücadele hiç de ligin son doksan dakikası havasında değildi. Kazanmak için oynadı iki taraf da. Şampiyon keyif verdi, taraftar tribünde, Fenerbahçe sahada şov yaptı. Keşke Saracoğlu hep 26 Mayıs akşamı gibi olsa.
‘’Neden?‘’
Fenerbahçe’nin bu kadro yapısıyla haftalar önce şampiyonluğunu ilan etmesi gerekirdi. Çünkü, Beşiktaş, Galatasaray ve Trabzonspor’un bünyelerinde bulunan futbolcu potansiyeliyle Sarı-Lacivertli ekibe üstünlük sağlamaları imkansız gibiydi. Kalite, sayısal zenginlik, fizik gücü faktörleri genelde Fenerbahçe’den yanaydı.“O halde neden şampiyonluk düğümünün çözümü son haftalara taşındı?” diyebilirsiniz. Zico faktörü, şanssızlık, beceriksizlik, hakemlerin etkisi, federasyonla yaşanan kavgalar, yanlış transfer politikası ve futbolcuların performans düşüklüğü... Tüm bu sıraladıklarım Fenerbahçe’nin güle oynaya götüreceği sezonu, stresli bir ortama dönüştürdü. Bu bağlamda, ilk haftadan itibaren gerekenler yazıldığı için geriye dönmeyi düşünmüyorum.Ligin son üç haftasına girildi. Fenerbahçe, Beşiktaş’tan 5, Galatasaray’dan 8 puan önde, ama hâlâ şampiyonluk konusunda tereddütler yaşanıyor. Trabzonspor ve Galatasaray maçlarının zor olacağı hatırlatılarak, erken havaya girmenin sakınca doğuracağı görüşü hakim. Bana göre korku çok yersiz, ayrıca bu düşünce futbolcuları ve taraftarı baskıya sokar. Artık atı alan Üsküdar’ı geçti, Fenerbahçe şampiyonluğu büyük ölçüde garantiledi. Yönetim, teknik direktör Arthur Zico ve oyuncular da bunun farkında. Ama nedense Fenerbahçe’nin şampiyon olduğunu haykıramıyorlar. Eloğlu 6 puan gerideyken, medyumvari çıkışlarla Fenerbahçe’nin üçüncü olacağını söylüyor. Fenerbahçe Yönetimi 5 puan öndeyken, neden şampiyonluk için tereddüt yaşıyor? Anlıyorum kafalarda geçen yıl yaşanan Denizli travması var. O, bir teknik adam hatası, futbolcu beceriksizliği, yönetimin zaafı ya da basiretsizliğiydi geçti gitti.Evet, Beşiktaş’ın matematiksel olarak şansı sürüyor. Trabzonspor ve Galatasaray’ın Fenerbahçe’ye artı motivasyonla oynayacağı kesin. Hakem hataları da kafalardan çıkmıyor. Sanırım Fenerbahçe cephesi bu etkenlerden çekiniyor. Bence bunlar gereksiz kuşkular. Artık engel nereden gelirse gelsin, hoş geldi sefa geldi.Aurelio, Kezman ve (sakatlığı nedeniyle oynayamazsa) Tuncay’ın olmadığı Fenerbahçe de, Trabzonspor’u rahat geçer, Ali Sami Yen’e de tur için çıkar. Farkında değil misiniz, tehlike artık geçti.
‘’Savunmanın ikramı‘’
Sezonun en iyi maçını oynamasına rağmen Beşiktaş’a Fortis Kupası’nda biraz da hakem kararıyla elenen Fenerbahçe, fizik ve beyin olarak çabuk toparlanmış gözüktü ilk yarıda. Denizlispor’a bariz bir üstünlük kuran Sarı-Lacivertli ekipte Aurelio her zaman olduğu gibi tüm kazanılan topların adamıydı. Tümer, organizasyon emrini yerine getirme gayretindeydi. Sağ çizgide Serkan ve Tuncay ikilisi genelde anlaşırken, Tuncay, ara sıra bencilliğin peşine takılıp, gol paslarını unuttu. Hatta bir pozisyonda, Kezman’ı görse belki de skor ilk yarıda 2-0 olacaktı. Tuncay kaleyi düşündü, Kezman da haklı olarak isyan etti. Sırp oyuncunun, bu pozisyonun ardından kenara “Beni çıkarın” işareti yapması hiç de şık olmadı. Denizlispor ikinci yarıda açık oynamayı düşününce Fenerbahçe’yi zorlamaya başladı. Ama bu kez Sarı-Lacivertliler kontrataklarla tehlikeli oldu. Penaltı golü de böyle geldi. Fenerbahçe, iki farkı yakalayınca konsantrasyon kaybına girdi. Uğur’un bölgesinden gelen iki ortada, defansın göbeği paylaşım zaafı gösterince beklenmedik bir anda skora eşitlik geldi. Bu dakikadan sonra tamamen moral çöküntüsüne bürünen Fenerbahçe, şuursuzca baskı kurdu, ancak üç puanı getirecek golü çıkartamadı. Fenerbahçe’nin yakın takipçisi Beşiktaş, iyi oynamasa da son saniyelerde bulduğu gollerle farkı kapatırken, Sarı-Lacivertliler iki farkı yakalamasına rağmen motivasyon zayıflığı nedeniyle Beşiktaş’ın umutlarını daha da artırdı.
‘’Tehlikenin farkında mısınız?‘’
Fenerbahçe, Beşiktaş’ı 103 dakika ezdi. Hem de öyle böyle değil. En az 7-8 net gol pozisyonunu çerçeveye bırakamadı. Kaleci Runje, üç tehlikeyi başarıyla önledi. Ama diğerlerinde Tuncay, Kezman, Alex, sahanın yıldızı Aurelio ve Tümer beceriksizdi.Evet, Sarı-Lacivertli oyuncular neredeyse düzineye yakın fırsatı değerlendiremedi. Beşiktaş’ı Saracoğlu’nda yıkma fırsatı buldular ama başaramadılar. Ancak bu, maçın hakemi Selçuk Dereli’ye, Fenerbahçe’yi harcama imkanı asla vermez. Selçuk Dereli, Sarı-Lacivertliler’i adeta dilim dilim doğradı. Beşiktaşlı oyunculara göstermeye cesaret edemediği kırmızı kartı, emeğe ve alın terine çıkardı. Lugano’yu kolayca atan Dereli, Baki Mercimek ile Mehmet Sedef’i on defa saha dışına göndermeliydi. 1-0 yenik durumda olan Beşiktaş 9 kişi kalacak. Fenerbahçe’nin baskısından bunalan Siyah-Beyazlılar ne hale gelirdi acaba? Bir de verilmeyen penaltısı var Fenerbahçe’nin. Şimdi bu manzarayı gören Fenerbahçe taraftarını susturmak mümkün müdür? Tabii ki federasyon ve hakemi hedef aldılar. Neredeyse çeyrek asrı bulan kupa özlemi taşıyan topluluğun, sahada takımlarının harcandığını görüp de, tepkisiz kalması mümkün mü?Belki de Fenerbahçe, ceza kuruluna sevk edilecek, Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu da gerekeni yapacak. Acaba tribünlerde PFDK üyeleri otursaydı, Fenerbahçeli taraftarlardan farklı tepki mi verirlerdi? Tribün terörü, çirkin tezahürat, pankartlı hakaretler gibi spordaki kirliliği şiddetle kınıyorum. Bunların son bulması için de her türlü desteği veririm. Ama artık hakemler de kantarın topuzunu fazlaca kaçırdı. Bu maç bitti. 10 gün sonra Beşiktaş-Fenerbahçe derbisi var. Federasyon ve MHK mutlaka duyarlı olmalı. Ülke halkı, Cumhurbaşkanlığı seçimi nedeniyle dokunsan patlayacak gibi, buna tribün gerginliği eklenmesin. Başta hakemler olmak üzere, Futbol Federasyonu, MHK, yöneticiler, teknik adamlar ve cefakâr taraftarlar tehlikenin farkında mısınız?
‘’Amaç 3 puandı‘’
Fenerbahçe’nin futbolu haftalardır kötü, Gaziantepspor karşısında ise havası biraz farklıydı. Zaten stres yüklü olan Fenerbahçe’den derli toplu bir oyun beklemek doğru olmazdı. Amaç 3 puan almaktı Sarı-Lacivertliler için. Fenerbahçe amacına ulaşırken ilk golünü de 28 hafta sonra gelen penaltıyla buldu. Böylece Sarı-Lacivertli ekibin penaltı stresi de Kamil Ocak Stadı’nda kaldı. Gaziantepspor tehlike bölgesine yakın ama futbolu sanki dipten kurtulmak istemiyor gibiydi. İlk yarıda oyunu sahasında kabul edip Fenerbahçe’ye rahat hareket etme imkanı verdi. Kezman-Tümer ve Tuncay zaman zaman kıpırdarken Aurelio her fırsatta arkadaşlarının telaşını şırınga ile çekti aldı. Lugano-Edu ikilisi Aurelio ile Tümer’in yanlarına gelip top istemesine rağmen neden dandun oynadıklarını anlayamadım. Fenerbahçe ikinci yarının ilk dakikalarında sanki skoru koruma niyetinde gibiydi. Erdoğan Arıca ve öğrencileri tuzağa çabuk düşüp kalabalık hücumu tercih ettiler. Savunma güvenliği de elden bırakılınca Fenerbahçe’nin kontratakları hep tehlike getirdi. Tuncay yine jenerik olacak bir gol attı. Skor avantajının getirdiği rahatlıkla Fenerbahçe üstünlüğü tamamen ele geçirirken yakaladığı birçok fırsatı da harcadı. Lider korka korka geldiği Gaziantep deplasmanından rahat bir galibiyetle dönerken kaleci Serdar yine kritik kurtarışlarıyla galibiyette önemli rol oynadı. Bir de Fenerbahçe’yi ikinci yarıdaki maçlarına bakarsak ilk kez mücadeleyi seven bir anlayışla oynaması dikkatimi çekti.
‘’Yanlışlar zinciri‘’
Sezon başında teknik kadronun geç toplanması, yabancı transferinin gecikmesi, önemli futbolcuların hazırlık devresi geçirmemesi gibi ciddi sorunlar yaşanması, kafalarda soru işaretleri bırakmıştı. Bu handikapların zaman içinde aşılacağını varsayarak Fenerbahçe’ye iyimser pencereden bakıldı. Ama futbol oynadığı dönemde genç neslin idolü olan Zico’nun, teknik direktörlük maratonunda bu kadar hata yapacağını hiç düşünmedim. Zico için yapılan “deneyimsiz, lig takımı çalıştırmamış” eleştirilerine de asla katılmadım.Ancak Zico, bugüne kadar yaptığı hatalarla uzunca bir “yanlışlar zinciri” oluşturdu. Sondan başlarsak, Beşiktaş maçında Fenerbahçe’yi rolantide oynattı. Zico’ya göre beraberlik iyi sonuçtu herhalde. Halbuki son yıllarda Saracoğlu’nda, Kanarya’nın Kartal’a şansının tutmadığını bilmesi gerekiyordu. 60. dakikadan itibaren Alex, Kezman ve M.Yozgatlı’yı sahaya sürseydi, Fenerbahçe maçı kazanabilirdi. Çünkü Beşiktaş kendi alanından çıkamıyordu, seyircisi önünde Fenerbahçe’ye kaybetme korkusu yaşıyordu. Alex, Kezman ve Yozgatlı üçlüsünün oyuna girmesi, Siyah-Beyazlılar’ı daha da bozardı. Ne yazık ki Zico bunu göremedi.Fenerbahçe, UEFA Kupası’nda yarı finalde yoksa, öncelikli sorumlu yine Zico’dur. AZ Alkmaar rövanş maçının ikinci yarısında oyuncu değişikliğini geç yaptı. Yorulan, sahasına kapanan takıma, koşacak mücadele edecek takviyeleri, rakibin hızını kesecek zaman ayarlı taktikleri bile aklına getirmedi. Kayseri, Sivas, ilk yarıdaki Ankaraspor ve Beşiktaş maçları teknik adam hatalarının öne çıktığı karşılaşmalardı. Futbolcuların suçu yok muydu? Zico kadar olmasa da, onların da payını yadsımak olmaz. Zico teknik direktörlük kariyerinde oluşturduğu “yanlışlar zinciri” ile kredisini tüketti. Camiada ona inananların sayısı yok denecek kadar az. Sanırım yönetim de farklı düşünmüyor. Ufukta bir yol ayrımı gözüküyor. Ancak Fenerbahçe, 100. yılda iki kupayı da istiyor. Zico eleştirileri yabana atmayıp, bu önemli haftalarda hataya düşmemeye dikkat etmeli. Futbolda olası bir başarısızlık, geçen yıl kaçan şampiyonluktan sonra ikinci bir travma yaşatır ki, Fenerbahçe camiası bunu asla kaldıramaz. Ayrıca yönetim Avrupa’da başarı hedefliyorsa, teknik adam ve yabancı futbolcu seçiminde artık sağlam adımlar atmalı.