Arama

Popüler aramalar

‘’Yeter artık‘’

Fenerbahçe, Şampiyonlar Ligi’ndeki serüvenine Londra’da noktayı koydu, ama yurtiçi ve dışında yankıları hâlâ sürüyor. Fenerbahçe’nin iyi bir takım olduğu, çağdaş futbol oynadığı, Şampiyonlar Ligi’ne taraftarı ile birlikte renk kattığı televizyon haberleri ve gazetelerde yer buluyor. Ülke medyamız da Fenerbahçe’nin, Avrupa’ya vedasını işliyor. Tabi yabancılardan çok farklı. Neymiş efendim, ‘Fenerbahçe, Chelsea karşısında çok kötü oynamış, böyle bir takımı eleyemeyen Fenerbahçe neden övgüler alıyormuş, Galatasaray çeyrek finali yıllar önce oynamış, Fenerbahçe korktuğu için kaybetmiş.’ Yorumlar bu şekilde sürüp gidiyor.
Avrupalı, Fenerbahçe’yi başarısından, centilmenliğinden dolayı övüyor, takdir ediyor. Biz ise hâlâ kulp takmak için yarışıyoruz. Türk sporu ne yazık ki, yıllardır bu düşünce kirliliğinden dolayı mehter takımı gibi 2 ileri 1 geri gidiyor. Camialara ya da taraftar kitlelerine yaranmak düşüncesiyle, holiganizm içeren yorum ve haberler üretmek ülke futboluna sadece zarar verir. Galatasaray’ın ardından hangi Türk takımı Fenerbahçe gibi önemli sıçrama yaptı. Sarı-Lacivertliler; İnter, Chelsea, PSV, Sevilla ve CSKA’yı yenmekle kalmadı, futbolun yaşandığı her yerde ülkemizin tanınmasına yol açtı.
Fenerbahçe bu noktaya tesadüfen gelmedi. Tesisleşme, ekonomik bağımsızlık, gelir düzeyinin artması, kaliteli futbolcu transferleri, Kanarya’yı Avrupa’da yukarı taşıyan unsurlar oldu. Elbette ezeli rakipler, kıskançlık duygusu yaşayacaktır; bu çok doğal. Fenerbahçe camiası da bu günleri geçirdi. İçten olmasa bile bu başarıya şapka çıkartmak, onurlu bir davranış olur. Fenerbahçe’nin bu süksesi geçici heves gibi bir sezonluk kalırsa, o zaman eleştirmek farz olur. Galatasaray yakaladığı imkânı ne yazık ki aynı çizgide tutamadı, Kanarya’nın da bu hataya düşme olasılığı az da olsa var. İskelet kadroyu korumak, Zico’nun açıkladığı gibi sadece orta saha ve forvet değil, defansa da iyi oyuncu almak, alternatifi fazla ekip yaratmak düşüncesi ilk hedef olarak gözüküyor. Bunlar gerçekleşirse, Fenerbahçe önümüzdeki yıllarda da Avrupa’nın 8 kombine biletinden birini mutlaka alır. Zamanı geldiğinde de yarı final ve final locasına oturur.

13 Nisan 2008, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sağlık olsun...‘’

Chelsea bu kez İstanbul’daki gibi değildi. Öyle bir baskı kurdular ki, Fenerbahçeli futbolcular bir türlü tempoyu düşüremedi. Top Sarı-Lacivertli taraftayken, presten hiç vazgeçmediler. Hücumlarda çabuk ayağa paslar yapıp, çok adamla yüklenip, Fenerbahçe kalesini rahatsız ettiler.
Essien ile Joe Cole sağdan, Ashley Cole ve Kalou soldan savunma ve hücum görevlerinde hataya takılmadılar. Makalale, Ballack ve Lampard topun olduğu her yere basarken, oyun kurmada da görev paylaşımı yaparak fizik dengeyi sağladılar.
Fenerbahçe, her şeye rağmen oyuna sıkıca tutundu. Erken yenik duruma düşmek Sarı-Lacivertli ekibi bozmadı. Pozisyon bulmakta zorlansalar da, hücum düşüncesinden ödün vermediler. İkinci yarıda fazlaca risk alarak çok adamla rakip sahaya indiler. Son çeyrekte Gökhan, Kazım ve Kezman’la skoru eşitleme fırsatı bulduk. Ancak kaleci Hilario, buna fırsat vermedi. Zico, ikinci yarıda Ali Bilgin, Kezman ve Uğur gibi ileriye dönük oyuncuları alıp, gerekli hamleyi yaptı.
Ancak, bu değişiklikler de, Fenerbahçe’nin beklediğimiz skoru üretmesine yetmedi.
Evet, Fenerbahçe yarı final kapısından döndü. Bu süreçte, kaybettiği maçlarda bile rakipleri karşısında ezilmedi. Kimsenin ne Zico’ya, ne de Fenerbahçeli futbolculara, Chelsea mağlubiyeti nediyle kızmaya hakkı var. Çünkü Zico ve öğrencileri, Şampiyonlar Ligi’nde ülke futbolu adına çok önemli başarılara imza attılar.

09 Nisan 2008, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Semih de olmasa!‘’

Fenerbahçe belki Chelsea yorgunuydu ya da İngiliz devini yenmenin ağırlığı vardı oyuncuların üzerinde... Belki de 8 Nisan’daki rövanş maçı beyinlerde geziyordu. Deivid’in şapka çıkartılacak performansını bir kenara koyarsak diğer Sarı-Lacivertli oyuncular, Kayseri karşısında bu üçgenin köşelerinden birinde sıkışıp kalmışlardı. Ragıp, Saidou, Mehmet Topuz ve Mehmet Eren ortala alanı iyi parsellediler. Savunmada iyi kapanarak Fenerbahçe’den daha fazla asıldılar maça.
Gökhan, kötü oynama avansını kullanır gibiydi. Sakatlıktan çıkan Carlos’un hazır olmaması sol kanadın işlememesine neden oldu. Maldonado dozer gibi ağır kaldı pozisyonlarda. Kezman ise haltercilere özenip, sıfır çekti çıkana kadar. Zico, Kezman-Carlos ikilisini alıp, Semih ile Kazım’ı sahaya sürerek sıkıntılara çözüm aradı. Değişiklikler Sarı-Lacivertli ekibi az da olsa kendine getirdi. Kayserispor, çok adamla kapanmak zorunda kaldı. Alex’in, penaltı gölüyle eşitliği yakalayan Sarı-Lacivertliler, 3 puan için yoğun baskı kurdu. Fenerbahçe’nin galip gelme arzusu, uzatma dakikalarının son 35-40 saniyesi oynanırken meyvesini verdi. Nöbetçi golcü Semih her zaman olduğu gibi Sarı-Lacivertli ekibi, attığı şık kafa gölüyle bir kez daha ipten almayı başardı. Şampiyonluk yolunda çok önemli bir 3 puan elde eden Fenerbahçe, Chelsea rövanşına da moralli gidecek. Kayserispor ligin kaliteli takımlarından. Ancak başta Mehmet Topuz olmak üzere, karşılaşmanın ilk dakikalarından itibaren son düdüğe kadar yavaş hareketler ve sakatlık numaraları yaparak zaman çalmalarına bir anlam veremedim.

06 Nisan 2008, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Keyfine diyecek yok‘’

Evet Fenerbahçe Chelsea önünde ilk 45 dakikada kaleyi bulan tek şut atamadı. Ne kanatlardan, ne de ortadan rakibi zorlayacak hücum organizasyonları gerçekleştiremedi, gol pozisyonu üretemedi. Aurelio, Maldonado, Deivid ve Uğur, Chelsea’nin yaptığı alan savunması içinde kaybolup giderken, yana ve geriye paslarla yetindiler. Yine Alex bir şeyler yapma çabasındaydı, bir de kaleci Volkan. Edu’dan korkuyorduk, bu kez Deivid rakip kale yerine, Volkan’ın ve tribünlerin canını yaktı.
Oysa Fenerbahçe, taraftarını ve tüm ülkeyi, Avrupa’da keyif veren futboluyla şık gollere alıştırmıştı. Saracoğlu cehenneminde Terry’yi, Carvalho’yu, Makalele’yi, boğa gibi güçlü Drogba’yı kıskançlık duygusu içinde imrenerek izledik. Chelsea alan savunmasını önde kurdu, çabuk ayağa paslarla üstünlüğü elinde tuttu.
Hürriyet gazetesinden İsmail Er ile maçı yan yana izledim. ‘Fenerbahçe cumartesi günkü Beşiktaş gibi oynuyor’ esprisini patlattı meslektaşım. Sanki Aurelio duymuştu İsmail’i, Kazım’a ‘alda at’ dedi, o da Cuducini’yi mağlup edip, umut ateşini yaktı. Zico, Kazım’dan sonra Semih silahını çekti. Beraberlik golü ve iki değişikliğin ardından, Fenerbahçe Avrupa’daki bilinen kostümünü giydi. Yeşil zeminde roller değişmişti. Sarı-Lacivertli futbolcular oynuyor, İngilizler seyrediyordu. Deivid’in uzun menzilli füzesinde, Cuducini yine çaresiz baka kaldı.
Fenerbahçe; İnter, CSKA, PSV ve Sevilla’dan sonra Chelsea ile Kadıköy’deki galibiyet serisine devam etti. Sarı-Lacivertli ekip, ilk yarıda belki taraftarını üzdü, ancak ikinci bölümdeki etkili futboluyla yıldızlar topluluğu Chelsea’yi mağlup edip, rövanş için avantaj yakaladı. Fenerbahçe’den, Londra’da da alıştığımız futbolunu ve yarı final müjdesini bekliyoruz.

03 Nisan 2008, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kaptan farkı‘’

Tribünler hakkını verdi. Birkaç kendini bilmez de olmasaydı, karnaval daha güzel olacaktı. Oyuncular iyi niyetli, tahrik denen şeytandan uzak durdular. Uzun bir aradan sonra Yunus Yıldırım, belki de ilk kez bir derbide öne çıkmayan apoletini taktı. İnönü’deki tablo, ezeli rekabete yakışır türden.
Futbol kalitesine gelirsek, kadro yapısı olarak ağır basan Fenerbahçe’nin üstünlüğü vardı.
Ayağa pas düşüncesinde olan, sakin oynayan, kanat bindirmelerinde öne çıkan tarafta Sarı-Lacivertli oyuncular vardı. Deivid’in kart cezalı olması, Fenerbahçe cephesinde tedirginlik yaratmıştı. Ancak onun yerine görev yapan Kazım, Deivid’i hiç aratmadı. Gökhan ile birlikte Beşiktaş’ın soluna bela oldular.
Holosko sahada var mı, yok mu, belli değildi. Delgado, Tello ve Nobre gibi etkili isimler ise 60. dakikadan sonra sahne aldılar. Skor avantajı Fenerbahçe’yi sanki biraz şımarttı. Kapanan Sarı-Lacivertliler, Beşiktaş’ın çok adamla gelmesine çanak tuttu. İki kanattan da rakibini zorlayan Siyah-Beyazlılar, geliyorum diyen golü Serdar’la buldu.
Beşiktaş’ın sahada sükse yaptığı dakikalarda fiyakasını bozan, yine Alex oldu.
Brezilyalı öyle bir ikinci gol attı ki, ‘Alex koşmuyor, mücadele etmiyor’ diyenlere kırmızı kart gösterdi. Fenerbahçe, Chelsea ile oynayacağı çeyrek final maçı öncesi futboluyla ümit verirken, ezeli rakibinden aldığı 3 puanla da şampiyonluk çizgisine bir adım daha yaklaştı. Fenerbahçe’nin derbi zaferinde Kazım ve Alex’in dışında, Gökhan, savunmada Edu ve Lugano’nun yanı sıra Aurelio’nun önemli katkısı vardı.

30 Mart 2008, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sevginin gücü‘’

Fenerbahçe futbol takımının çok iyi bir hava yakaladığı gözlerden kaçmıyor. Oyuncular öylesine kenetlenmiş ki, ayırmak için ancak ilahi güç gerekir. Bir dönem Kezman ile Brezilyalılar arasında kırgınlık olduğu söylentileri vardı. Sırp oyuncunun, bu nedenle form düşüklüğü yaşadığı iddiaları gündemdeydi. Kasımpaşa maçı öncesi Kezman ile Alex’in bir sarılması vardı ki, sanki 40 yıllık dost gibiydiler. Bay Gol Semih, her maç atıyor ama Zico, kaza kurşunu yememek için Semih ile Kezman’ı yanyana oynatmaya çekiniyor. Sabır taşı olsa çatlar ama Semih, tam tersini yaşıyor, umursamıyor. Takımda pozitif enerjinin oluşmasında Zico en etkili isim. Futbol kariyeri, ilişkileri ve beyefendi yapısıyla öğrencilerini kendisine bağlıyor. Sonra idari menacer Volkan Ballı gibi bir avantaj var. Teknik kadro, oyuncu, taraftar, yönetici, çalışan kim olursa olsun başı sıkışanın yanına koşuyor. Futbolcuların adeta eli ayağı. Santana, İrfan Saraloğlu, Önder Özen ve Murat Öztürk’ün yanı sıra, sağlık ekibiyle, malzeme sorumlularını da unutmamak gerekir.
Takım içindeki bu gerçek anlamdaki sevgi bağı, Fenerbahçe’nin başarılı olmasındaki etkenlerin başında geliyor. Sarı-Lacivertli ekip, seyir zevki verirken, camiasını gururlandırıyor. Yönetimin şevkle çalışması da itici güç oluyor. Bu havanın kirlenmemesi çok önemli. Futbolcular, televizyondaki Selena dizisinde kötülerin lideri olan Hades bile Samandıra’ya gelse, bu ortamı bozmaya gücü yetmez görüşünde. Sarı-Lacivertli ekibin maddi sıkıntısı yok, moral motivasyon problemi sıfır, kolej takımının da üstünde sevgi birliği var. Futbol takımında kök salmaya başlayan sevgi tohumlarını, kulübün tüm birimlerine ve camiaya savurup, yeşertmek için ne lazımsa yapılmalı. İşte o zaman Fenerbahçe’nin bir Barcelona, Milan, Real Madrid, Manchester United olmasına hiçbir güç engel olamaz.

26 Mart 2008, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Semih uğuru‘’

Zico ile Fenerbahçeli futbolcuları haklı çıkartır gibiydi Kasımpaşa. Zico, diğer takımların Sarı-Lacivertliler’e karşı farklı konsantre olduklarını çok kez dile getirmişti. Tespitleri bir yere kadar doğru olabilir ama Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final yapan, Süper Lig’de ise zirveyi kovalayan Fenerbahçe’nin de, kazanmak için emek harcaması gerekir.
Kasımpaşa, ilk 45 dakikada Fenerbahçe’yi hapsetti. Özgür-Ömer sağ çizgiyi, Alpaslan ile Erkan da sol kanadı kilitledi. Murat-Barbaros ve Merthan göbeği çok iyi kapattı. Rakibinin disiplinli direnci, Fenerbahçe’nin pozisyon üretme planlarını bozdu. Sarı-Lacivertliler, Kasımpaşa duvarını delecek nokta atışları yapamadı. Tabii Selçuk-Aurelio-Deivid üçlüsünün ağırlıklarını koyamaması da, Lacivert-Beyazlılar’ın avantajı oldu.
Tribünler homurdanmaya başlamıştı ki Zico, Selçuk’u kurtardı. Semih’i oyuna girmesiyle ikili forvete yelken açan Fenerbahçe, dişini de göstermeye başladı, yorulan Kasımpaşa’nın temposu düştü. İlk yarıda organizasyon sorunu yaşayan Fenerbahçe, ikinci yarı bu sıkıntıyı rakibine yükledi. Futbol alanında sadece Sarı-Lacivertliler vardı sanki.
Saracoğlu’nda olsun, deplasmanda olsun Zico, başı sıkıştığı zaman hemen Semih’e sarılıyor. Nöbetçi golcü de rakip kilidin anahtarı oluyor. Zico, belki de Semih’in uğuruna inanıyor. Chelsea’nin analisti, Fenerbahçe-Kasımpaşa maçını izledi. İki ayrı Fenerbahçe gördüğü için, sanırım o da şaşırmıştır.

22 Mart 2008, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Tehlike kapıda‘’

Fenerbahçe, bu sezon futbolda altın değil, elmas yılını yaşıyor. Türk sporunda 101. senesini adımlayan Sarı-Lacivertli kulubün, Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek finale kalması ve bu başarıyı tarahinde ilk kez yakalaması küçümsenemez.
Mutluluğu haklı olarak sokağa taşıyan Fenerbahçe taraftarı da yadırganmamalı. Evet, Galatasaray bunu yıllar önce yaptı. Ama o dönemin koşullarıyla günümüz şartlarını düşünürsek, Fenerbahçe’nin yükselişi daha anlamlı. Real Madrid, Barcelona, Manchester United ve Milan gibi Avrupa’nın önde gelen kulüplerine baktığımızda, başarıda istikrar olduğunu görüyoruz. Futbolun devleri olarak adlandırılan bu takımlar, kendi ligleri ile uluslararası arenada sürekli zirvede dolaşıyorlar.
Galatasaray, UEFA Kupası ve Süper Kupa’yı kazandıktan sonra bir anda kaybolup gitti Avrupa’dan.
O dönemde Sarı-Kırmızılı camiayı dünya futbolu tanıdı, ama bugün baktığımızda unutulanlar arasında yer alıyor.
Şimdi Fenerbahçe konuşuluyor. Hele Sevilla’yı eledikten sonra Fenerbahçe’nin dünya ve Avrupa medyasında yer almadığı gün yok. Futbolun iyi olduğu zaman hep varsın. Spor sayfalarında teknik direktör Zico da dahil, birçok futbolcunun transfer haberleri yer alıyor. İspanyol kulüpleri, Gökhan, Alex, Aurileo, Uğur, Vederson ve Semih, Juventus ise Lugano’nun peşine düştü. Eğer sezon bitiminde yazılanlar gerçeğe dönüşürse, Fenerbahçe aşırı kan kaybına uğrayacak.
Geriye baktığımızda Galatasaray’ın bu sorunu yaşadığını görüyoruz. Teknik direktör Fatih Terim’in yanı sıra Emre, Okan, Hakan Ünsal, Hakan Şükür ve Arif Avrupa’yı seçti. O dönemde Sarı-Kırmızılı yöneticiler ciddi bir karşı hamle yapmadıkları için Galatasaray, Avrupa’da yolunu kaybetti. Şimdi aynı tehlike Fenerbahçe’nin kapısında bekliyor. Her futbolcunun hayalinde Avrupa vardır. Fenerbahçe yönetimi bu handikapı görüp, erken önlem almak zorundadır. Ya adı geçen futbolcularla sezon bitmeden sözleşme yenilemeli, ya da gitmek isteyenin yerine bugünden aynı kalitede oyuncu bulmalı. Çünkü, 2008 Avrupa Şampiyonası’nın ardından transfer borsasının tavan yapacağı kesin.

19 Mart 2008, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI