‘’Amiral gemisi‘’
Büyük umutlar ve beklentilerle başlamıştı 2007-08 futbol sezonu Fenerbahçeliler için. Lig şampiyonluğu, yılladır hasret kalınan Türkiye Kupası, Şampiyonlar Ligi’nde iyi yerlere gelmek, vurulması gereken hedeflerdi. Sarı-Lacivertli ekip, iki karavana atarken, Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final oynayıp, hedefi 12’den vurdu.
Futbol takımı, Fenerbahçe filosunun ‘amiral’ gemisidir. Camia onun başarılı manevraları, isabetli atışlarıyla mutlu olur. Onunla yatar, onunla kalkar. En modern silahlarla donatılmış, terübeli ve kaliteli personelin bulunduğu amiral gemisi, savaştan yenik çıkarsa; elbette bu, kamuoyunda, Fenerbahçe ailesinde tartışılır. Bundan doğal ne olabilir? Avrupa seferindeki kazanımlar, nasıl övgü ile taçlandırılıyor ise, kendi karasularında kaybettiğinde de eleştirenler, kızanlar ve tepki gösteren olacaktır. Bunu başka yerlere çekip, kafaları karıştırmak, kin ve nefret duygularıyla bakmak yerine hoşgörü ile karşılayıp, geleceğin planlarını yapmak doğru olandır.
Fenerbahçe’nin önünde küçümsenmeyecek boyutta sorunlar var. Yeni dönemde teknik patron kim olacak?
Appiah, Maldonado, Kezman büyük ihtimalle gönderilecek. Sırp oyuncunun 3 milyon 250 bin Euro’luk yıllık transfer bedelini kim ödeyecek? Deniz Barış sağlık yönünden yeni sezona hazır olacak mı?
Aurelio’da durum net değil? Önder küstürüldü ve gitti. Daha önce de Anelka ve Ortega bu yüzden Fenerbahçe’den ayrılmıştı.
Görünen o ki, yönetimi çokça masraflı günler bekliyor. Bunun çalışması kısa sürede bitmeli. Çünkü yeni dönemde Şampiyonlar Ligi’nde en azından çeyrek final oynayıp, başarının tesadüf olmadığını tescillemek zorundasın. Ayrıca lig ve kupa şampiyonluğunu da hesaba katıp, alternatifi fazla kadro kurmaktan başka çare gözükmüyor. Kaliteli oyuncuları bir araya toplamanın tek yolu, maddi açıdan güçlü olmaktır. Bu da Fenerbahçe’de var. Camianın, kamuoyunun eleştirileriyle uğraşmak boşa vakit geçirmek olur. Şimdi geçmişin ışığında yeni bir amiral gemisi yaratıp, suya indirme zamanıdır.
‘’Fatura kimin?‘’
Fenerbahçe futbol takımı bu sezon, Avrupa’da büyük sükse yaptı. Inter, CSKA ve PSV gibi güçlü takımları Saracoğlu’ndan puansız gönderdi. Çeyrek finalde Chelsea’yi elinden kaçırdı. Türk futbolunun ve Fenerbahçe’nin adını Avrupa’ya kazıdı. Sarı-Lacivertli ekibin yaptığı reklamı ülkeyi yönetenler milyarlarca Euro harcasaydı, gerçekleştiremezdi. Buraya kadar her şey çok güzel. Ancak Fenerbahçe, Süper Lig’de ve Türkiye Kupası’nda yok. Lig ikinciliği, Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final oynamak, Fenerbahçeliler’i kesmez diye düşünüyorum. Çünkü Sarı-Lacivertliler, ligin en pahalı, kaliteli, güçlü kadrosunu kurdu. Bu ekibin en az 8-10 puan farkla sezon bitmeden şampiyonluğunu ilan etmesi gerekirdi. Şampiyonlar Ligi’nde giyilen çeyrek final kostümünün içinde kalıp, lig ikinciliğini başarı şeklinde göstermek doğru bir sentez değildir.
Ülkenin 8 yabancılı en kaliteli kadrosu sezonu kupasız kapatıyorsa, bunu başarı sınırları içine koymak gerçeği yansıtmaz.
Fenerbahçe’nin önüne gelen fatura küçümsenecek türden değil. Birileri mutlaka bu hesabı üstlenmeli.
Gitmek isteyen Appiah neden tutuldu? 8 milyon Euro kazanmak varken, Ganalı elde kaldı.
Maldonado çok mu gerekliydi? Zico mu istedi, yönetim mi aldı? Devre arası kampında ‘15 gün sonra hazır olur’ denilen Deniz Barış nasıl sezonu kapadı? 8 yabancılı kadronun 25-26 puan kaybetmesi nasıl açıklanacak?
Zaman zaman yanlışlar yapan Zico mu suçlu, Başkan Aziz Yıldırım ve ekibi mi? Yoksa futbolcular mı yanlış yaptı? Ya da bu zehir gibi çorbada, herkesin tuzu mu var? Birileri bu faturayı açıklamalı.
Çünkü yalnış temel üzerine inşaat yaparsan, ileride yıkılması kaçınılmaz olur. Şimdi özeleştiri zamanıdır. Her koşulda ‘Hep destek tam destek’ kulvarından ayrılmayan Fenerbahçe taraftarı ve camia bunu bekliyor.
‘’Şampiyonluk mucize‘’
Tamam, kulaklar Sivas’taydı da, Sarı-Lacivertli beyinler ve ayaklar da mı oradaydı? Fenerbahçe öylesine kötü başladı ki, anlamak mümkün değil. Pres yapmadan, koşmadan, kendini parçalamadan, kim kazanmış ki? İyi de, Sivas’tan beklenen gol sesi de geldi... Bu, Fenerbahçe’ye doping olur, Gençler’i seyirci baskısıyla boğar diye düşündük... Ama tam tersi oldu, konuk takım öne geçti. Taze kan takıma hareket getirir düşüncesiyle Zico, protestolar altında Ali Bilgin ile Maldonado’yu çıkartıp, Semih-Kazım kozunu oynadı. Brezilyalı hocaya sormak lazım; madem 45 dakika bile tahammül edemeyeceksin, neden Ali-Maldonado ikilisi ile başladın? Sarı-Lacivertli ekibin mehter takımı gibi oynamasının suçlusu, Ali ile Maldonado muydu?
İlk yarının son saniyesinde gelen beraberlik sayısı, Fenerbahçe’yi uyandırınca, tribünleri de umutlandırdı. Gökhan, Uğur, Kazım ve Deivid, kanat organizasyonlarını hatırladı. Semih-Kezman ikilisi, savunmayı sıkıştırdı. Alex, ipleri eline aldı. Fenerbahçe, bilinen tempolu oyununa dönünce, Semih ve Deivid ile skor avantajını da yakaladı.Fenerbahçe, Gençlerbirliği’ni, 2. yarıdaki baskılı futboluyla puansız gönderip, ikinciliği garantiye aldı. Şampiyonluk umudunu ise mucize de olsa, son haftaya taşıdı. Şu gerçeği de görmek gerekiyor; Fenerbahçeli oyuncular, Galatasaray yenilgisinden sonra, psikolojik yönden fazlaca yıpranmış.
‘’Taraftar haklı mıdır!‘’
Fenerbahçe taraftarı, yıllar önce o dönemde kulübe önemli hizmetler veren Başkan Emin Cankurtaran’ı bozuk para yağmuruna tuttu...
Sarı-Lacivertli tribünler Lefter, Can Bartu, Puşkaş Ergun gibi efsane olmuş Cemil Turan’ı “Cemil dışarı” sloganı ile protesto etti...
Oğuz Çetin de Fenerbahçe forması giydiği yıllarda tribün tepkisinden nasibini aldı...
Fenerbahçe Kulübü Başkanlığı’nda 11. yılını süren Aziz Yıldırım ile arkadaşları, geçmişte “İstifa” bağırışlarının hedefi oldu...
Hani şu ‘taraftar her zaman haklıdır’ söylemi var ya... İşte herşey bunun altından çıkıyor. Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final oynasan da, son dört yılda Galatasaray’a ligde ilk kez kaybetsen de, Şampiyonluklar, derbi zaferleri yaşatsan da farketmiyor bazıları için... Hele bir de Galatasaray yenilgisiyle şampiyonluk yolunda geri düştüysen, o zaman gözler kararıyor... Geçmiş beyinlerden uçup gidiyor... Samandıra benzeri gruplar oluşuyor...
Taraftar kendi stadında huzurlu, rahat maç izleyemiyorsa, isyan etmekte haklıdır... Biletini karaborsadan alıyorsa, haklıdır... Sürekli yükselen başarısızlık grafiği varsa, insani ölçülerde olmak kaydıyla tepki koymakta haklıdır... Ancak Galatasaray yenilgisi sonrası Samandıra Tesisleri’nde toplananlar tek kelimeyle haksızdır. Evet, Fenerbahçe şampiyonluk için çok önemli olan derbide ezik bir görüntü verdi. Belki de taraftarı tetikleyen bu olmuştur. Ama öyle 90 dakikalar hatırlıyorum ki, mağlubiyete rağmen taraftar coşkuyla bağrına basmıştı Fenerbahçe’sini...
Bilinçli taraftar grupları ve Fenerbahçe Yönetimi, Samandıra olaylarını yaratanlara kızmakta sonuna kadar haklıdır. Herşeye rağmen önlem alınabilir, güvenlik güçleri harekete geçirilebilirdi. Hatta derbi öncesi sık sık Samandıra Tesisleri’ne giden yöneticiler, karşılaşma sonrası da Samandıra’ya giderek teknik kadro ve futbolculara sahip çıkmalıydı...
‘’Galatasaray çok istedi‘’
Galatasaray çok istekli, buna karşılık Fenerbahçe durgun başladı dünyanın en önemli derbisine. Sarı-Kırmızılı oyuncular topun bulunduğu her bölgede yılmadan pres yaptı. Alex’in, Aurelio’nun, Deivid’in hücum girişimlerini, atak başlatma düşüncelerini başlamadan bitirdiler. Fenerbahçe rakip kaleyi zorda kalmadıkça fazla yoklamadı. Ağır hareketlerle zaman eritme gayreti de fazlaydı. Galatasaray’ın ise baskısı da vardı, pozisyon sıkınıtısı da. Ümit Karan’ın direkte patlayan akıllı şutunun dışında fazlaca pozisyon üretemediler. Volkan’ın acemice hatası da olmasaydı Galatasaray’ın onca baskısı boşa gidecekti. Nonda belki de Volkan’ın ikramıyla hayatının en rahat golünü attı. Galatasaray’ın rakibi oynatmama taktiği iyi işledi. Sarı-Lacivertliler ilk yarıda ancak Kezman’ın zorlamasıyla tehlike yarattı. Onda da ne yazık ki Alex gemisini kurtaramadı.
Çok iyi ayağa pas yapan, Gökhan-Uğur kanat bindirmeleriyle rakibi bunaltan Fenerbahçe ikinci 45’te de yoktu Ali Sami Yen’de. En önemlisi Alex pek fazla gözükmedi. Gününde değilse Fenerbahçe hastalıktan yeni kalkmış gibi duruyor sahada.
Maçın sonlarına doğru Galatasaray savunmaya çekildi. Bu anlayış Fenerbahçe’nin hücum düşüncesini tetikledi. Ancak Sarı-Lacivertli oyuncular beklenen pozisyonları ve golü bulamadılar. Galatasaray kazanmayı çok istediği maçı 3 puanla kapatırken son iki haftaya önemli bir avantajla girmeyi başardı.
‘’Derbiye hazırlar‘’
Enteresan bir maç oldu. Bazen iki takım oyuncularının peş peşe yaptığı hatalar kördüğüm ortamı yarattı. Belki de bu sezonun top kaybı rekoru Fenerbahçe-Denizlispor mücadelesinde kırıldı.
Kezman, Süleyman’ın ıskasında kaleyi göremedi, ama zor pozisyonda doksanı buldu. Bir bakıyorsunuz Fenerbahçe ayağa paslarla sahaya yayılıyor, ardından Yusuf’un liderliğinde Denizlispor kopya çekiyor. Tribünler heyecanı ve isyanı aynı anda yaşadı. İyi futboldan çok, tempolu mücadelenin ağır bastığı karşılaşmada Alex ile Kazım’ın estetik düşünceleri taraftarın ilacı oldu.
Bence 90 dakikanın en güzeli tribünlerdi. Maç boyunca hiç susmadılar. Küfürün yanından bile geçemediler. Sarı-Lacivertli oyuncuları adeta galibiyet yokuşundan yukarı ittiler. İlk yarının vasat Uğur’u, ikinci golünde, Denizlispor’un sol kanadını koridor yaptı. Ama boş kale yerine ofsayt pozisyonundaki Kezman’ı düşünmesi, Uğur Boral’a yakışmadı.
Fenerbahçe iki farklı öne geçmesiyle birlikte, futbol tamamen Denizlispor yarı alanında oynandı.
Rakip savunmanın boşluklarından iyi yararlanan Fenerbahçe Semih, Kezman ve Aurelio’nun ayağından önemli fırsatları kullanamayıp, daha farklı bir galibiyetin engeli oldular. Şampiyonluğa adım adım yaklaşan Sarı-Lacivertliler, 31. haftayı da galibiyetle kapattığı için rahat uyuyacak ve bugünkü İstanbul Büyükşehir Belediye-Galatasaray maçını heyecanla bekleyecek. Bir satırda hakem Kamil Abitoğlu için kaleme alalım. Belki de bu sezon ilk kez sarı ve kırmızı kartların çıkmadığı, az sayıda düdüğün çalındığı bir maç yönetti.
‘’Garip ama gerçek‘’
Fenerbahçe gibi ilk 11’i ve yedek kulübesi, şampiyonluk mücadelesi veren diğer takımlara göre kalitede ağır basan bir ekibin, 30. hafta sonunda 10-12 puan önde koşması gerekirdi. Kimse kızmasın, gücenmesin. Kaliteli oyuncu, seyir keyfi, kadro zenginliği pencerelerinden baktığımızda, koltukta hep Fenerbahçe gözüküyor ya da bana öyle geliyor.
Sarı-Lacivertliler’in 30 haftalık süreçte 3 yenilgi, 7 beraberlik alıp 23 puan kaybetmesi garip ama gerçek. Bu zaman diliminde Fenerbahçe’nin 1 mağlubiyet, 2 ya da bilemedin 3 beraberlik opsiyonu olmalıydı. O da Şampiyonlar Ligi ile milli maçlardan kaynaklanan yoğunluğun hatırı için. Avrupa karnesine bakıyoruz, notlar çok iyi. Futbol dünyası uzun süre Fenerbahçe’yi konuştu. Çeyrek finalde Chelsea’ye elendiği halde gündemden düşmedi. Aynı şekilde derbileri irdelediğimizde, 4 maçta 12 puan duvarda asılı. Bu veriler ışığında, Fenerbahçe’nin açık ara yapması gerekirdi.
Fenerbahçe’de yaşanan kimlik farklılığına bir anlam vermek mümkün değil. Kritik haftalara girilirken bu sorunun öncelikle çözülmesi gerekir. Şampiyonlar Ligi maçları ile derbilerde Fenerbahçe iyi motive olup, tam konsantrasyona ulaşıyorsa, bu, diğer maçlarda da yapılabilir. Zico ile idari menacer Volkan Ballı’nın maça hazırlama dersini en iyi şekilde işlediğini biliyorum. Fenerbahçe’nin sorunu, sanki yorgunluk ve havaya girmekten kaynaklanıyor. Buna şımarmak da diyebiliriz. Eğer oyuncu fizik yönünden iyi değilse, hocasını haberdar etmek zorunda. Kesilirim korkusundan, futbolcu hep oynamak ister. Bu yüzden sakat sakat maça çıkan ve futbol yaşamı biten nice oyuncular gördük.
Futbol asla gevşemeyi affetmez. Büyük paralar alıyorsan, her koşulda ciddi olmak zorundasın. Ankara deplasmanında Fenerbahçeli futbolcular, son saniye golüyle 2 puanı hediye etti. Sen iyiysen, hakem kolay kolay sırtını mindere yapıştıramaz. Ayrıca Fenenbahçe, ikinci bir Denizli sendromunu da asla kaldıramaz.
‘’Sadece 6 dakika‘’
19 Mayıs Stadı’nın tarlayı andıran zemininden sonra, Asaş’ın çimleri halı gibi gelmiştir futbolculara. Fenerbahçe, istediği zeminde kalitesine yakışır başladı. Sağdan Kazım, soldan Vederson, ortadan Alex-Aurelio, Ankaraspor’u baskıya boğdular. Alex’le gol de buldular. Bu fırtına sadece 6-7 dakika sürdü. Sonra da yaz yağmuru gibi gelip geçti.
Kazım ve Vederson yoruldu, Deivid topları rakibe bıraktı, Gökhan’ın ortaları etkisiz kaldı, Semih her zaman attığı pozisyonda uzak ara dışarı vurdu. Alex ve Aurelio’nun ateşin sönmemesi için harcadıkları nefes, ne yazık ki ilk bölümü kurtaramadı. Fenerbahçe yine kimlik kaybı şokuna girdi.
Ankaraspor’a gol için adeta özel davetiye çıkardılar. Deivid’in ikram pası, Vederson’un ıskası, ardından Hamilton’un ip gibi düzgün vuruşu. Serdar’ın yapacak bir şeyi yoktu.
Oysa Sarı-Lacivertliler, baskıyı 10 dakika daha sürdürseydi, skor rahatlıkla 2 veya 3 farklı olabilirdi. Galibiyetin şampiyonluk için zorunlu olduğu Ankara’da, 3 puanı istemiyormuş gibi oynamanın mantığıı futbolculara sormak gerekir.
Ankaraspor düzeyinde sürekliliği olmayan rakip karşısında, aşırı derecede kalite kaybına uğramak bazen böylesine ağır fatura çıkarır.
Fenerbahçe ikinci yarıda hep rakip sahadaydı ama Alex’in Semih’e yakın kalması, bilinçli atak gelişimini zayıflattı. Maçın kilitlendiği dakikalarda Vederson, biraz da tesadüf kokan golle kendini affettirdi. Fenerbahçe rahat kazanacağı bir maçta, Kezman’ın ayağından penaltı kaçırıp, uzatma dakikalarında yediği golle 2 puan kayıpla kapatarak şampiyonluk yolunda önemli bir yara aldı.