‘’Zico'dan sonra‘’
Fenerbahçe’nin teknik patronu Luis Aragones, İstanbul’a gelmeden kuralları düştü Samandıra’ya. İspanya’dan verdiği talimatla antrenmanları medyaya kapattı. Tamam, disiplin futbolun olmazsa olmaz ilkesidir. Ama bu kadarı da abartı değil mi. Ligde derbi ya da Avrupa’da kritik bir maç öncesi olsa neyse. Hepsi hepsi hazırlık kampına alışma dönemi. Medyayla bugünden köprüleri atmak acaba niye? Basınla düzenli ilişkiler kuran Zico’dan sonra hoşgeldin baskıcı Aragones. Umarım daha yolun başındayken dengeler bozulmaz.
Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final oynamanın dışında tam bir hayal kırıklığı yaşatan futbol takımı, yeni sezon öncesi de sorunlu duruyor. Kezman kalacak mı gidecek mi? Appiah’ın durumu belli değil. Aurelio ne olacak? Yönetim bir yıllık obsiyonu kullanıp Aurelio ile anlaştıklarını açıkladı. Futbolcunun menaceri Bayram Tutumlu ise bunun geçersiz olduğunu söylüyor. Avrupa Şampiyonası’ndan dönen Aurelio, sağlık kontrolünü pas geçti. Sık sık sakatlanan Emre Belözoğlu’nun alınması, taraftarı mutlu etmezken, Burak Yılmaz’ın da tribünleri kesmediği gün gibi ortada.
Taraftar, Kanoute, Vagner Love, Krauch, Cisse tarzında forvet bekliyordu. Henüz gerçekleşmedi. Güiza alınırsa, Fenerbahçe’nin artı güç kazanacağını sanmıyorum. Çünkü stil olarak Semih’ten farkı yok. Ayrıca Semih, Avrupa Şampiyonası’nda İspanyol’dan daha etkili olduğunu gösterdi. Zico’dan sonra kadronun daha kaliteli ve zengin olacağı hayali askıda kaldı.
26 binin üzerinde kombine kartı alarak taraftar görevini yaptı. Bu kitlenin gönülsüz destek verdiği Aragones, heyecan ve coşku yaşatmayan Emre ile Burak transferi. Zico’dan sonra milyonlarca Fenerbahçeli sessiz ama merakla bekliyor. Sanki fırtına öncesi sessizlik gibi. Yönetimin işi hiç de kolay gözükmüyor.
‘’Ben olsam Ümit'i alırım‘’
Fenerbahçe transferin hareketli geçtiği bu günlerde, sessizliğe gömüldü. Öyle bir hava var ki, hoca, forvet, orta saha, defansın sağı ve kaleci gibi önemli ihtiyaçlar giderilmiş, Stephen Appiah ile Mateja Kezman sorunu bitmiş sanki... Böyle bir görüntü hakim ortalığa...
Emre Belözoğlu’nun dışında Fenerbahçe’nin netleşen henüz başka bir transferi yok. Sarı-Lacivertli yöneticiler Emre Belözoğlu için şova hazırlanırken, medyanın daha erken davranmasıyla hevesler kursakta kaldı. Belki de gerçekten Fenerbahçe Yönetimi, gereken tüm transferleri yaptı, medyaya gol atma heyecanıyla uygun zamanı bekliyor. Umarım böyledir, yoksa son günlere kalan transferleri kulüplere nasıl pahalıya patladığını geçmişte çok yaşadık.
Fenerbahçe Yönetimi, defansın sağı için içeride ve dışarıda yoğun biçimde çalışıyor. Büyük paralar ödeyip, yeni isim peşinde koşmaktansa, bilinen birini almak daha akılcı olur. Benim kafamdaki isim Ümit Özat... Tecrübeli futbolcu yıllarca Fenerbahçe’de kaptanlık yaptı, şampiyonluklar yaşadı. Ön libero, stoper, savunmanın sağı ve solunda oynadığından çok yönlü olduğu biliniyor. Profesyonelliği tartışılmayacak ölçülerde. Alex de Souza’nın kaptanlık yükünü de büyük ölçüde hafifletir. Ümit Özat geçtiğimiz sezon Köln’ün Bundesliga’ya çıkmasında büyük katkı sağladı. Maddi yönden Fenerbahçe’ye fazla yük olmaz. Yılda 40-50 maç oynama garantisi de var. Maceraya gerek yok, alırım Ümit Özat’ı, sorunu çözerim. Fatih hoca Tümer Metin, Emre Aşık, Rüştü Reçber gibi tecrübeli isimler arasında keşke Ümit Özat’ı da düşünseydi. Defansın göbeğinde yaşanan sakatlıklar nedeniyle, Avrupa Şampiyonası’nda bugün hiç sıkılmazdık.
Milli Takımımız, Avrupa Şampiyonası’nda bir güneş gibi parladı. Kimine göre Fatih Terim şansı, bazıları için ise Fatih Terim farkı. Ama Hamit Altıptop’un orta sahada daha etkili olduğu, Milli Takım’ın forvet oynama gerçeği de tescillendi. Futbolda, şans faktörü çok önemli. Ancak Milli Takım’ın gruptan çıkmasında Fatih Terim’in hakkını ve futbolcuların özverisini görmezden gelmek artniyetli bir yorum olur.
‘’Önce teknik patron‘’
Transfer havasına girildikten sonra Sarı-Lacivertli yönetimin hoca ve futbolcu bazında kaliteli isimlerle görüştüğü yer aldı medyada. Fenerbahçe sevenleri, yine sezona umutla bakmak istiyor. Bu yüzden haklı olarak kesin hamleler umuyor. Kombinelere ilgi de, bu bağlamda yönetime güvenin hala sürdüğünü gösteriyor.
Scolari, Lüxemburgo, Laudrup, Daum ve son olarak da Hiddink isimleri işlendi. En güçlü aday gösterilen Scolari, Chelsea’nin teklifini reddedemedi. Yönetim, biraz kararlı dursaydı, belki de Scolari, Fener’in hocası olurdu. Sayın Aziz Yıldırım, Haziran sonuna kadar hoca sorununun çözümleneceğini açıkladı. Lüxemburgo için iyi konuşulmuyor. Real’den başarısız olduğundan değil, transferlerde komisyon aldığı için gönderildiği söylentisi var. Laudrup, başarıya aç. Bana göre ideal isim. Daum ile Hiddink’in kariyeri ve tecrübesi ortada. Hangisi gelse, takımın havasını değiştirir. Bir de Terim rüzgarı var. Galatasaraylı kimliği, beni ilgilendirmiyor. Fatih Terim’in gelmesi, diğer isimlere göre daha büyük sansasyon olur. Ama taraftarın, kongre üyelerinin böyle bir gelişmeye sert tepki göstereceği de kesin... Fenerbahçe’nin Emre dışında kesinleşen futbolcu transferi yok. Kanoute ile anlaşma sağlandığı duyumları var. Crouch, Fabiano, Halil Altıntop, Burak Yılmaz isimleri de gündemde. Eğer Kezman gönderilebilirse, 2 ya da 3 forvet mutlaka alınmalı... Süper Lig ve Devler Ligi’nde başarı beklentisi bunu zorunlu kılıyor.
Öncelikle savunmanın sağı olmak üzere, orta saha ve kaleye de takviye lazım. Appiah ortada yok. Deniz’in durumu belirsiz. Maldonado güven vermedi. Ön liberoda yük Aurelio ve Selçuk’un sırtında kalacak. Bu bölgeye de oyuncu alımı kaçınılmaz gözüküyor. Defansın sağı, öncelikli sıkıntı olacak. Gökhan’ın tedavi sürecinin ligin lk haftalarına sarkması söz konusu. Dönme durumu olan Önder’in performansı soru işareti. Volkan tek kaldı. Mutlaka 2 yedeği bulunmalı. Bunlardan biri Recep Biler olabilir. Serdar’ın da ikna edilmesiyle kale sağlama alınır. Ancak önce hedef hoca olmalı. Onun isteğiyle transfer yapmak daha gerçekçi olur. Kulüpleri en çok zorlayan dönemin transfer günleri olduğu gerçeğini vurgulamak gerekir. Ancak herşeye rağmen bu dönemdeki gecikmeler ve yanlış tercihlerin, sürekli başağrısına dönüşeceği de unutmamalı.
‘’Sözde değil özde!‘’
Bir dönem, ‘SoruYorum’ adıyla mini dergi çıkardı. Dönemin başkanı Metin Aşık ile yöneticisi Aziz Yılmaz, ağır biçimde eleştirilirdi. Birçok üyenin evine de giren bu dergide, yıpratmanın, küçük düşürmenin her türlüsüne yer verilirdi. Doğal olarak Fenerbahçe Kulübü de kamuoyu önünde prestij kaybederdi. Bu şartlara rağmen o tarihlerde Haysiyet Divanı yolu, hiç gündeme gelmedi. Belki de o günlerde Ahtapot Kamil ile kolları, kış uykusundaydılar.
Sonra Fenerbahçe’de yöneticilik yapan sayın Şadan Kalkavan, Başkan Aziz Yıldırım’ı topa tuttu. Söyledikleri yenilir, yutulur türden değildi. Kamil Efendi’nin Haysiyet Divanı aklına gelmedi. Ardından emekli paşa Atilla Kıyat, Yıldırım’ı hedef aldı. Üç yıl bir yalancı ile çalıştığını kameralar önünde, mikrofonlara söyledi. Ahtapot Kamil’den yine ses çıkmadı.
SoruYorum’un ardındaki isim, geleceğin başkan adayıydı... Atilla Kıyat emekli paşa, Şadan Kalkavan ise ülkenin sayılı armatörlerinden biri... İşte Kamil Efendi’nin gerçek yüzü... Maddi ve mevki olarak güçlü kişiler karşısında, kulakları sağır, gözleri kör oldu. Dili tutuldu, işine gelmeyince... Ayrıca, Fenerbahçe sevgisi de buhar olup, kayboldu beyninde...
Ama beraber kürek çektiği kankası ile ilgili iki satır haber ya da yorum yazılınca, Kamil Efendi, denizin dibindeki kumlardan kolları ile birlikte kafasını çıkardı. İlgisi yokken, Fenerbahçe’nin küçük düşürüldüğü hükmünü verdi. Jet hızıyla Haysiyet Divanı’nı devreye soktu. Demek ki, Başkan Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe Kulübü’nden daha öndeydi, kankası...
Suç; basın yoluyla Fenerbahçe Kulübü’nü küçük düşürmek... Ceza; iki yıl geçici ihraç... Bir kısmı hukukçu olan Haysiyet Divanı üyelerini alkışlamak gerekir! Çünkü, kimsenin etkisinde kalmadan bu kararı aldılar!
Hani, Fenerbahçe Kulübü yüzde 80 adımlar atmıştı? Dünya kulübü olacaktı, hani? Hani emperyalizme karşı savaşan Mustafa Kemal’in kulübüydü, Fenerbahçe? Hani, Fenerbahçe Cumhuriyet’ti?
Mustafa Kemal’in kulübü olmak, kurumsallaşma, cumhuriyet kimliğine soyunmak düşüncesi sözde değil, özde hayata geçerse, inandırıcı olur... Kin, nefret, adam kayırma, çifte standart ve keyfi uygulamanın olduğu, hoşgörü ile tahammül duygularının bulunmadığı bir yapıdan özde hamleler beklemek, boşa kürek çekmek olur...
Şimdi, Kamil Efendi ile kollarının, kesin ihraç hükmü için yollara düştüğünü öğrendim. İnsanların, Fenerbahçelilik Kimliği’ne ceza ve tehditlerle kimse pranga vuramaz. Camiada sevilen kişilerin karalanması için yapılan çalışmalar bir yere varmaz...
Unutmayalım ki, bir gün boya biter... Takke düşer, kel görünür...
‘’Emre'nin handikapları‘’
Fenerbahçe’de geçtiğimiz günler yine yoğundu. Emre Belözoğlu’nun transferi, ‘Kanoute ile ön sözleşme yapıldı’ iddiaları ve son olarak da Başkan Aziz Yıldırım’ın merakla beklenen, ama pek de ortamı sarsmayan TV konuşmaları...
Emre’nin transferi, Sarı-Lacivertli camianın yanı sıra Galatasaray cephesinde de reyting yaptı.
Fenerbahçe kanadında siteler, forumlar, taraftar grupları farklı yorumlarda bulundu. Transferi “Tam isabet” olarak değerlendirenlerin yanı sıra “Bomba Emre ise vay halimize” diyenler de çıktı.
İşi zamana bırakanlar ise, “Hayırlı olsun” dilekleriyle geçiştirdi Emre transferini...
Emre’nin kalitesini tartışmak, akıntıya kürek çekmek gibi olur. Ancak, tecrübeli futbolcunun son yıllardaki ‘backround’una bakarsak, düşündürücü bir tabloyla karşılaşıyoruz.
Emre, özellikle İngiltere’de devamlılığını kaybetti. 5-6 maç arka arkaya ilk 11 oynadığı yok gibi.
Kısa aralıklarla sakatlandığı, formsuz dönemler geçirdiği futbolu yakından takip eden herkes tarafından biliniyor. Ben, olayın bu yönüne bakıyorum. Yoksa, Emre’nin Galatasaray’da oynamış olması beni hiç ilgilendirmiyor.
Yılda 3.5 milyon Euro ve 8 milyon Euro bonservis bedeli. Emre’nin 4 senelik faturası 22 milyon Euro. Milli futbolcu ne Baliç, ne Okocha... Çünkü; 4 yıl sonra yaşı 32 olacak. Avrupa’da patlama yapamayan, formsuz ve sakatlık sorunlarından kurtulamayan Emre’yi iyi paralara satamazsınız. 22 milyon Euro’ya genç, gelecekte kar getirecek bir futbolcu transfer etmek daha akıllıca olurdu. İnşallah Emre hırsla, Galatasaray’a kaptırılan şampiyonluğu gölgede bırakma düşüncesiyle alınmamıştır.
Roberto Carlos’tan sonra Emre Belözoğlu’na sayılan Euro’ların, dönüşü yok. Fenerbahçe, ekonomik anlamda bir darphane gibi. Kulübün gelirler hanesi her geçen gün katlanarak artıyor. Ama bu transfer politikasının sürdürülmesi, darphaneyi bile zora sokabilir.
Ayrıca milli futbolcunun aldığı astronomik ücretin takım içinde bazı dengeleri bozabileceğini de düşünmek gerekir.
‘’Eşitlik nerede?‘’
Duyduğum zaman kulaklarıma inanamadım. Herhalde bu kararı alanların anayasadan, demokrasiden, insan haklarından haberleri yok. Profesyonel futbolcuların askerlik yaş sınırının uzatılması için, bir tasarı hazırlandı. 38 yaş uygun görüldü. Tasarıyı görüşen Milli Savunma Komisyonu, Süper Lig ile 2. Lig’de oynayan profesyonellere 38 yaşına kadar tecil hakkı tanıdı. Tasarıda yer almasına rağmen, 3. Lig futbol emekçilerini ise görmezlikten geldi.
Bu karar, Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’nın temel ilkelerine taban tabana ters... Üstelik insan haklarına da aykırı. Resmen profesyonel futbolcular arasında sınıf ayrımı yapılmış. Avrupa Birliği’ne girme hesapları yapan Türkiye’de, bürokratlar, siyasi parti temsilcileri, Futbol Federasyonu ve Profesyonel Futbolcular Derneği, bu antidemokratik karara şu ana kadar karşı çıkmadı. Sevgili Turgay Şeren ağabeyimizin ekibiyle birlikte, bu yanlışın üstüne gitmesini umuyor ve bekliyorum.
3. Lig, Türk Futbolu’nun altyapısı... İlhan Mansız, Rıdvan Dilmen, Servet Çetin, Semih Şentürk gibi, yıldızlar oradan çıktılar. Kim bilir daha nice yıldızlar doğacak 3. Lig kulüplerinden. Ancak bu yasa yeni yıldızların yetişmesinin önünde ‘Çin Seti’ gibi duruyor. Çünkü en verimli çağlarında gençler askere alınıyor. Fenerbahçe’de de forma giyen Erhan, yıldız adayıydı. Erken askerlik sonrası kayboldu. Bandırmasporlu Ali, maçın devre arasında, ihbar üzerine silah altına alındı. Bunlar duyduklarımız... Kim bilir daha neler yaşanıyor.
4 grupta toplanan 3. Lig’de yaklaşık 68 kulüp mücadele ediyor. Ortalama 1350 futbolcu ter akıtıyor. Süper Lig ile 2. Lig’de oynayanlar profesyonel de, onlar değil mi? Süper Lig’de milyon Eurolar konuşulurken, yılda 80 bin-100 bin YTL’ye formalarını ıslatanlara bir de askerlik darbesi vurmak hiçte adil değil. 3. Lig’de oynayan tüm profesyonel futbolcuların, Futbol Federasyonu ve Milli Savunma Komisyonu’nu faks yağmuruna tutarak, haklarını aramalarını öneriyorum.
‘’Sıkıntılı günler‘’
Fenerbahçe Yönetimi, transfer çalışmalarını her zaman olduğu gibi gizlilik içinde sürdürmeye gayret ediyor. Ama bilgisayar çağında maalesef her şey uzun süre saklı tutulamıyor. Menacerler, kulüp yöneticileri, futbolcular ve spor adamları arasındaki organik bağ nedeniyle bir yerlerden bomba patlıyor. Kanoute, Vagner Love, Shevchenko üçlüsünden ikisi Fenerbahçe formasını giyecek bir aksilik olmazsa. Hatta Kanoute’ye bitmiş gözüyle bakanlar bile var. Sarı-Lacivertli camianın ikinci rüyası Vagner Love. Shevchenko’yu isteyenler azınlıkta. Ben de aynı düşüncedeyim. Ukraynalı, futbola ve paraya doymuş. Artık keyif sürme planları yapıyor. Kanoute-Vagner Love ikilisi, Fenerbahçe’nin hücum bölgesini adeta uçurur. Ayrıca Kral Semih de var. Transferler gerçekleşirse Sarı-Lacivertli ekibin en güçlü yanı forvet hattı olur. Kulakları çınlasın efsane başkan Ali Şen, Vagner Love’u çok istiyordu. Brezilyalı, Fenerbahçe formasını giyerse, mutlu olanların başında o gelecek.
Fenerbahçe’nin kaleci sorunu var. Gökhan Gönül ciddi sakatlık problemi yaşıyor. Önder takımdan ayrıldı. Bu durumda defansın sağına da kesin takviye gerekiyor. Appiah ile Kezman, Fenerbahçe’nin sırtındaki kambur oldular. Ganalı sakat, Kezman ise çaptan düşmüş durumda. İkisinden de şu durumda faydalanmak mümkün değil. Ancak elden çıkarılmadıkça Fenerbahçe’nin transfer manevrası yapma şansı da azalıyor. Sarı-Lacivertli yönetimin, dışarıdan çok içeride başı ağrıyacak. Aurelio kalırsa ön liberoda fazla sıkıntı yaşanmaz. Bu konu da net değil. Fenerbahçe, “Obsiyonu kullandık, sorun yok” diyor. Aurelio’nun menaceri Bayram Tutumlu ise bunun geçersiz olduğunu iddia ediyor. Fenerbahçe, iki ön eleme oynayacak. Hazırlık kampı yaklaşıyor. Zico ile devam düşüncesi ağır bassa da, takımın teknik direktörü henüz belli değil. Sıkıntıların giderilmesi için zaman var gibi gözüküyor. Göz açıp kapayıncaya kadar günler tükeniyor. Transfer son ana sıkışırsa, kaliteli oyuncu tercihi azalır. Ayrıca pazarlık şansı da kalmaz.
Başkan Aziz Yıldırım, geçtiğimiz günlerde muhasebe müdürü Tamer Yelkovan’la gergin günler yaşamış. Rivayete göre Yelkovan’ın hatası yüzünden Fenerbahçe Kulübü, 1 milyon YTL ceza ödemek zorunda kalmış. Bunun üzerine Aziz Başkan, finans müdürünü azarlamış. Tamer Yelkovan da kızıp görevi bırakmak istediğini ifade etmiş. Nedense Aziz Yıldırım kabul etmemiş. İstifa krizi ikinci kez yaşanmasına rağmen Aziz Başkan’a takılmış. Tamer Yelkovan’da, bizim görmediğimiz, bilmediğimiz bir cevher var demek ki. Böyle olmasa, Aziz Yıldırım tarafından bu kadar korunmaz ve kollanmaz. Muhasebe müdürü Tamer Yelkovan ya bulunmaz Hint kumaşı ya da muhasebenin kralı. Ya da çok önemli işlerin önemli görgü ve bilgi tanığı. Bakalım tünelin ucu nereye çıkacak?
‘’Hoşgörülü olmak‘’
Spor kulüpleri, eleştiri mekanizmasının en çok işlediği kurumlardır. Hele konu Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş olduğunda hararet artar, hangi boyutta olduğu farketmez, tüm sorunlar masaya yatırılır. Büyük kulüplerde futbol takımı lokomotif olarak değerlendirilir. Futbol takımının şampiyonluğu her şeyden önce gelir. Ne borç konuşulur, ne de diğer sorunlar gündeme gelir şampiyonluklarda. Fırtınalara rağmen sütliman olur her taraf.
Futbol takımı, şampiyonluk kupasını kaldırmadığı zaman canı yananlar eleştiri yolunu seçer. Kimi hocaya takar kafayı, futbolcuları suçlayanlar, yönetimi hedef alanlar çıkar. Başarının olmadığı yerde eleştiri mutlaka vardır. Bundan doğal ne olabilir ki. Aslında doğrusu başarı varken de aksaklıkları gündeme taşımaktır. Yani her iki durumda da sorunları dile getirmek, objektif yaklaşım olur.
Son günlerde yapılan yorumlara hayret ediyorum. Fenerbahçe’yi eleştirenler itiliyor, kakılıyor, fırsatçı gözüyle bakılıyor. Olaylar karşısında tüm bireyler aynı reaksiyonu göstermez. Böyle olsa, koyun sürüsü gibi yığınlar oluşur. Eleştiriden korkanlar, eleştiriye başka yerlere çekmeye çalışanlar süreç içinde hep kaybetmiştir. Efsane başkanlardan Ali Şen, yıllar önce bir söyleminde, “Aziz Yıldırım hiç eleştirilmiyor. Bizim dönemimizde böyle olmazdı. Her başkana bu fırsat düşmez” ifadesini kullanmıştı. Galatasaray’ın 4 yıl arka arkaya şampiyon olduğu senelerde Aziz Yıldırım ve ekibi küçük çapta eleştiriler almıştı. O zaman iyiydi de, şimdi mi kötü oldu eleştirenler. Kimse durumdan vazife çıkarmasın. Bırakalım, Fenerbahçe’ye gönül verenler diledikleri gibi özgürce fikirlerini söylesinler. Basketbol, voleybol, kürek, masa tenisi dallarındaki şampiyonluklar Sarı-Lacivert aşıklarını elbette gururlandırır. Ama bazıları için futbol başkadır. Siz, hiç amatör branşların şampiyonluğu sonrası Bağdat Caddesi’nin dolduğunu gördünüz mü? Ama futbol takımının şampiyonluğu sonrası Cadde, yüzbinlerce Fenerbahçeli’yle dolar taşar.
Böylesine güçlü bir kadronun 26 puan kaybedip ligi ikinci sırada bitirmesini birileri normal karşılayabilir. Bunu kabul etmeyenlere de saygı duymak gerekir.
Eleştireni kulüpten ihraç etmek, 2 yıl uzaklaştırmak, 6 ay ceza vermek neyi çözer? Fenerbahçe Cumhuriyeti diye övünüyoruz. Diktatörlükte yönetilen ülkelerde bile böylesine zulüm olmaz. Bir de bu pencereden bakılsa acaba ne olur? İşine geldiği gibi durmak, etik kitabının hiçbir sayfasında yoktur.