‘’Doğru yoktu‘’
Aragones’in taktiği mi ya da oyuncuların kendi inisiyatifi mi?.. Çözemedim. Ama her iki şıkta da yanlış var. Koskoca Fenerbahçe, gol umutlarını doldur-boşalt toplara bağladı. Şişirilen her orta Kayserispor’un savunma duvarına çarpıp, geri döndü. Seken topları çalan Sarı-Kırmızılılar, bilinçli ayağa paslar yapıp, organize ataklarla Fenerbahçe’nin savunmasını şaşkına çevirdiler. Aghahowa ile Turgay ofsayta dikkat edebilseydi, ilk yarı 4 farklı da bitebilirdi. Çünkü Edu, Önder ve Yasin rakibi paylaşamadı. Sürekli adam kaçırdılar, kademeyi unuttular.
Emre’yi zorunluluktan değiştiren Aragones’in 3 değişiklik hakkını, birinci bölüme sığdırması çok garipti. Biri sakatlansa, 2-0 geride olan Fenerbahçe, 10 kişi kalacaktı.
Ya tribünler... Saracoğlu’nun dört bir yanı, ‘Hep destek tam destek’ pankartlarıyla donatılmıştı. Ama bazı gruplar takıma destek vereceklerine, dalaşmayı tercih ettiler. Fenerbahçe yönetimi, kangren olmadan bu sorunu kesinlikle çözmeli. Asırlık Fenerbahçe, bunu hiç haketmiyor.
Sarı-Lacivertliler’in ikinci yarı hırsı, kısa sürdü. Mehmet Topuz, Saiodu ve Bilal orta alanda çok iyi top kullandılar. Turgay-Aghahowa ikilisi belki de futbol kariyerlerinin en rahat maçını çıkardılar. Fenerbahçe sistem kargaşası yaşarken, Kayserispor, ne yaptığını bilen, futbol oynayan taraftı.
Kayserispor karşısında Fenerbahçe adına, sahada ve tribünlerde ne yazık ki, doğru birşey yoktu. Bakalım; bu faturayı kim üstelenecek... Aragones mi, oyuncular mı yoksa yönetim mi?.. Hep beraber göreceğiz.
‘’Haydi Emre‘’
Alex bu sezon Fenerbahçe’yi adeta sırtında taşıdı. Semih, sakatlanana kadar, Brezilyalı’ya omuz veriyordu. Nöbetçi golcüye nazar değdi, Alex yalnız kaldı. Buna rağmen tecrübeli futbolcu yılmadı, Fenerbahçe’nin galibiyetlerinde başrol oynarken, yenilgilerde de “takımın en iyisi” övgüsünü aldı. Brezilyalı yıldız, Zico ile birlikte inanılmaz bir çıkış yakaladı. Goller attı, attırdı.
“Koşmuyor” denilen Kaptan, sahanın her yerinde gözükmeye başladı.
Mücadele azmi ile birçok kişiye parmak ısırttı. Fenerbahçe’nin hücum organizasyonlarının altında hep onun imzası vardı. Alex, Fenerbahçe’nin son maçlarında iğne ile oynamak zorunda kaldı. Kayserispor karşısında forma giyemeyecek. Alex’in yokluğu, teknik kadronun yanı sıra, yönetim ile camiayı da sıkıntıya soktu.
Genelde şu söylem öne çıkıyor: “Alex yoksa, Fenerbahçe rakip kaleye nasıl gidecek?” Alex’in Sarı-Lacivertli takım için ne denli önemli futbolcu olduğunu bu söylem net bir şekilde ortaya koyuyor.
Alex yoksa, Fenerbahçe bitecek mi? Asla böyle birşey olamaz. Sarı-Lacivertli yöneticiler Emre’yi boşuna mı aldı? Emre, Türk Futbolu’nun son yıllarda yetiştirdiği en kaliteli isimlerden biri değil mi?
İşte Emre Belözoğlu için bulunmaz fırsat. Aragones, tecrübeli futbolcuya Kayseri mücadelesinde büyük ihtimalle Alex’in görevini verecek. Emre’nin tekniği, Alex’ten aşağı değil. İstediğinde mücadelenin en sertine bile, yelken açıyor. Sol ayağı çok iyi. Gol pozisyonu yaratmadaki yeteneğini herkes biliyor. Emre’nin tek handikapı, sık sık sakatlık problemi yaşaması. Son haftalarda bu sıkıntıyı aştığını gözlemliyorum. Alex’in yokluğunda, Emre Belözoğlu, Brezilyalı’nın işini yapacak kalitede...
Fenerbahçe taraftarının gönlünü almak için milli futbolcu iyi bir şans yakaladı. Haydi Emre, göster kaliteni...
‘’Bildiğini unutursan!‘’
İnsan çok iyi bildiği, profesyonel olarak yaptığı işini unutur mu?.. ‘Olur mu öyle’ diyeceksiniz ama manzara Fenerbahçe ise, maalesef oluyor.
Emre Bölezoğlu; araya pas atmasını beceremedi. Tecrübe abidesi Carlos; topu ya rakibe ya da arkadaşlarının arkasına bıraktı. Edu; 6 pasta rakibe asist yaptı. Volkan; çok rahat pozisyonda iki kez ıska geçti. Gökhan; ortaları Dinamo Kiev’li futbolculara kesti. Ara sıra Alex, iyi şeyler yapmayı hatırladı. Maldonado ile Güiza’nın koşmaktan sanki ciğerleri patlayacaktı. Diğerleri hafıza kaybı yaşıyor gibi duruyorlardı. Ya maçın hakemi Thomas Einwaller’a ne demeli!.. O da sarı kart pozisyonlarını unuttu. Yoksa Vukojevic ilk çeyrekte kırmızı kartı yer, Dinamo 10 kişi kalırdı.
Ukrayna ekibi, bu kadar kötü Fenerbahçe karşısında orta sahada iyi pas yaptı ancak, futbolcular bu üstünlüklerini gol bölgelerine taşıyamayınca, pozisyon üretmekte geri kaldılar. Karşılaşmanın ikinci bölümde tribünlerin gazıyla Fenerbahçe, şuursuz, organizeden uzak baskı kurdu ama maçı çevirecek tek isim Alex de gününde olmayınca, Sarı-Lacivertliler’in yakaladığı fırsatlar karambollerden öteye gidemedi.
Fenerbahçe, son yıllarda bir Avrupa Kupası sınavında böylesine kötü bir futbol sergilememişti. Tribünleri dolduran Sarı-Lacivertli taraftarlar, kendi sahalarında ne olursa olsun galibiyet bekliyordu ancak, Dinamo önünde forma giyen Fenerbahçeli futbolculardan hiçbirisi kazanmaya inanmamıştı. Bu yüzden tribünlerin beklentisi gerçekleşmedi. Fenerbahçe, Dinamo Kiev ile berabere kalarak Şampiyonlar Ligi’nde gruptan çıkma şansını daha da zora soktu.
‘’Sivas kasırgası‘’
Sylla, halk deyimiyle Fenerbahçe orta sahasını bir tren gibi yararak geçtiğinde, ön liberolar ile savunma şaşkınlıkla bakarken, Volkan Babacan gole izin vermedi. Fenerbahçe defansını ofsayt tuzağına düşüren Musa, üst direğe takıldı. Sivasspor defanstan çabuk çıkıp seri paslarla Faruk ve Musa’yla kanatları zorlayarak pozisyon kovaladı. Lugano, Mehmet Yıldız ile Siyam ikizleri gibi yapışık oynadı. Sivas’ın gol silahını susturdu.
25 dakikalık bu periyotta Fenerbahçe, kontrollü oynamayı tercih etti. Gökhan ile Kazım’ın sağdan bindirmelerinin dışında, zorlayan yoktu. Alex sakatlık korkusundan fazla sorumluluk almadı. Emre’nin ise maça sorunlu çıktığı her halinden belliydi. İki önemli ismin aksaması Fenerbahçe’yi sıkıntıya soktu. Sarı-Lacivertliler’in organize çıktıkları ilk gol girişiminde, Güiza yan direğe takıldı. Selçuk ve Maldonado’nun savunmayla forvet arasındaki direnci kısa süre de olsa Alex’i canlandırdı. Daha iyi top yapan Fenerbahçe, korner atışı sonrası Selçuk’la öne geçip, soyunma odasına rahat gitti.
İkinci yarıda Sivas kasırgası vardı. Fenerbahçe geriye yaslanınca, ev sahibi tüm haklarıyla yüklendi. Maldonado-Selçuk ikilisi yoruldu. Oyun tamamen Fenerbahçe yarı sahasına yıkıldı. Musa, Mehmet, Balili’nin buldukları yüzde yüz fırsatlarda genç Volkan gole izin vermedi. Önder’in savaşı, Gökhan’ın inadı Fenerbahçe’nin mahkum oyun kimliğini bozmaya yetmedi. Aragones’in Burak, Uğur, Semih hamlesi de, Sivas baskısına çare olmadı. Gol ‘geliyorum’ diye bağırıyordu. Önce Murat, maçın sonlarına doğru da Sezer, Fenerbahçe’yi yıkan golleri buldular. Sivasspor’un ikinci bölümde Sarı-Lacivertli ekibi sahada silmesinin baş aktörü teknik direktör Bülent Uygun’du. Genç çalıştırıcı Balili, Tum ve İbrahim’i sahaya sürerek maça damgasını vurdu.
‘’İyi ki varsın Alex‘’
Futbol oyununda bir adam tek başına nasıl maç alır Alex dün herkese bunu gösterdi. Güiza’nın dışında tüm arkadaşları ne yaptığını bilmez durumdayken Brezilyalı kaptan yırtındı, kaybolan pozisyonu yoktan var etti ve klasına yakışır bir şekilde topu ağlara bıraktı. İyi ki Fener’in Alex’i var.
Önder, Lugano, Maldonado’nun dışında savunmadan çok hücum yanları ağır basan bir takım sürdü Aragones sahaya. Bu kurguya göre top Fenerbahçe’de daha fazla kalmalıydı. Sarı-Lacivertliler gol yollarına inecek organizasyonları sıkça yapmalıydı. Ama beklenti sadece düşüncede kaldı. Güvensizlik, telaş, ürkeklik nedense uç noktadaydı. Maldonado 4 topu taca bırakırken bir çoğunu da rakibe ikram etti. “Hata yaparım” korkusundan Alex’in dışında sorumluluk omuzlayan çıkmadı. Pres yapmak, adam kovalamak ise sadece Güiza’ya kaldı.
Soyunma odasına skor avantajıyla gitmenin getirdiği moral, El Saka’nın ikinci bölümün hemen başında takımını eksik bırakması, Fenerbahçe için itici güç oldu. Top kayıpları azalırken gol düşüncesi öne çıktı. Carlos ile oyuna sonradan giren Kazım, çizgilerde sıkça gözüktü. Fenerbahçe, Gençlerbirliği karşısında beklentilere pozitif enerji göndermese de kazanmasını bildi. Sarı-Lacivertliler sadece 3 puan almakla kalmadı. Güiza golle tanışıp psikolojik olarak rahatladı, herkesin korktuğu Volkan Babacan senelerdir kaledeymiş gibi güven verdi.
Son 4 resmi maçında 3 yenilgi alan rakibi karşısında Gençlerbirliği, futbolu çirkinleştirmeden oynamaya çalıştılar. Fenerbahçe’yi pek fazla zorlamadılar. Böyle bir rakip karşısında Fenerbahçe’nin oyunu rakip sahaya yıkması her türlü atak düşüncesini sahaya yansıtması gerekirdi. Sarı-Lacivertliler futbolun bu güzel yanlarını ancak rakip eksilince yapmaya çalıştı. Oysa bu kadro yapısıyla Fenerbahçe oyunun genelinde olmasında büyük bölümünde rakibine üstünlük sağlamalıydı.
‘’Hatalar zinciri‘’
Porto maça hazırlık karşılaşması gibi başladı. Fenerbahçeli futbolcular, başı boş mangayı andırıyordu. Kimin nerede oynadığı, ne yapmaya çalıştığı belli değildi. Portekiz ekibi, 5’e 2 ortada sıçan misali, zorlanmadan top kullandı. Presi düşünen yoktu. Savunmada, pozisyon hataları peş peşe zincirin halkaları gibi geldi. Önce Carlos ile Uğur uyudu, ardından Selçuk ve Maldonado. Fenerbahçe, iki dakikada bir anda 2-0 geriye düştü. Gollerde Volkan’ın payının da olduğunu vurgulamak gerekir.
Emre’nin sağ dışta işi ne?.. Ya solda oynat ya da orta göbekte. Aragones’in bu tercihi, Fenerbahçe orta sahasının işleyişini bozdu. Ayrıca Emre içeriye fazla kaçtığı için, Gökhan defansta yalnız kaldı. Kazım, Burak dururken Emre’nin çizgiye gömülmesinin mantığını anlayamadım.
Porto takım savunmasını önde yaptı, Fenerbahçe’nin arkadan oyun kurmasını engelledi. Alex de olmasa, Sarı-Lacivertliler’in rakip sahaya inmesi mucize olurdu. Güiza’nın da hakkını verelim. Tek başına hücumda pres yaparken, golünü de attı.
Fenerbahçe, ikinci bölümde toparlanır gibi gözükse de hücum üretmekte, gol yollarına inmekte eksik kaldı. Sarı-Lacivertliler, Turkcell Süper Ligi’ne olduğu gibi Şampiyonlar Ligi’ne de kötü başladı. Ne yazık ki, Aurelio, Semih ve Deivid’in yoklukları Porto maçında da gün gibi ortaya çıktı.
‘’Aragones'in yanlışları‘’
Hacettepe’nin kadrosuna baktığımızda tanıdık, Süper Lig tecrübesi olan iki oyuncu gözüme çarpıyor. Yabancıları karşılaştırdığımızda Sarı-Lacivertliler’de, dünya futbolunun tanıdığı isimler. Fenerbahçe’de eksik sayısı 10 da olsa fark etmez. Sahanın her bölgesinde rakibi boğması gerekirdi. İlk bölümün hakimi olmasına rağmen, Aragones’in öğrencileri, Alex’in golüyle yetindi. Josico, Maldonado’nun klonlanmışı gibi!.. Alıyor, en yakınına bırakıyor topu. Yaş sıkıntısı var. Bir de Serkan’dan markaj yiyince, hiç gözükmedi. Orta göbekte bal yapmayan 2 arı; Maldonado ve Josico’nun bulunması Fenerbahçe’nin orta saha kurgusu ile, hücum organizasyonlarını frenledi. Maalesef ihale de Alex’in üzerine kaldı. Aragones, Emre’yi Porto’ya saklamış. Fenerbahçe, Milli futbolcuyu, Şampiyonlar Ligi maçları için mi aldı? Eğer Emre’nin problemi yoksa, kesin oynaması gerekir.
Fenerbahçe’nin yapması gerekeni, ikinci bölümde Hacettepe sergiledi. Sarı-Lacivertliler’i hataya zorlayıp, kontra çıkışlarla galibiyeti düşündüler. Orta saha zaafları artan Fenerbahçe, zor anlar yaşadı. İlk golün hatalısı Can Arat’ın sert vuruşuyla, yıldızlar topluluğu Ankara’dan puansız uğurlandı. Porto öncesi Fenerbahçe, güven sinyalleri vermedi. Semih’in, Sarı-Lacivertli takım için çok önemli olduğu tescillendi. Aragones ise ilk kez oyuncu seçimi ve taktik anlayışta hatalar yaparak mağlubiyetin yolunu açtı.
‘’Geçmiş olsun‘’
Bugün Fenerbahçe’den sistemden futboldan bahsetmeyeceğim. Futbolun içinde olan, Fenerbahçe ile özdeşleşen 3 ismi yaşadıkları sağlık sorunları nedeniyle bu köşeye taşıyacağım.
Serkan Acar...
Yıllarca Fenerbahçe formasını giydi, şampiyonluklar yaşadı, futbolu bıraktıktan sonra da kulüp müdürü olarak Fenerbahçe mesaisini sürdürdü. Serkan Acar, “Adam gibi adam” sınıfına girecek sayılı isimlerden biridir Fenerbahçe’de. İnsana değer veren kişilik yapısıyla, tüm camianın sevdiği ender insanlar arasında yer alır. 1970 yılından bu yana Sarı-Lacivertli kulüpte kesintisiz çalışması, düzgün bir olduğunun göstergesidir. Serkan Acar, rahatsızlığı nedeniyle bir süre önce Amerika’da başarılı bir operasyon geçirdi. İstanbul’a dönmesi yakınlaştı. Son aldığım habere göre durumu çok iyiymiş. Geçmiş olsun Serkan ağabey, özledik seni.
Nazım Güleren...
Türk Haberler Ajansı’nda mesleğe başladığımda Dereağzı ve kulüpte çok desteğini gördüm. Tüm meslektaşlarının yardımına koşardı. Bugün olduğu gibi Hürriyet Gazetesi’ne haber geçerdi. Sosyal tesislerde onunla pişti oynamak için herkes kuyruğa girerdi. Rahmetli Namık Sevik, Kaya Çilingiroğlu da Nazım ağabeyin rakiplerindendi. Onun parasını alanlar, çerçeve yapıp duvara astıklarını söyler. Bende de 2 Dolar’ı var, evde saklıyorum. Nazım ağabey, Bodrum’da beyin damarlarındaki pıhtılaşma yüzünden hastaneye kaldırıldı. Bir süre orada tedavi gördükten sonra Kozyatağı Acıbadem Hastanesi’ne getirildi. Doktorları, “Artık eve çıkabilir” dediler ve taburcu oldu. Geçmiş olsun Nazım ağabey.
Ve Ümit Özat...
Futbolu, kişiliği, kaptanlığıyla Fenerbahçe’de sembol isimler arasında yer aldı. 3 şampiyonluk yaşadı, sonra Fenerbahçe ile yolları ayrıldı. O da, hocası Daum’un çalıştırdığı Köln ile anlaştı. Sarı-Lacivertli yöneticiler, aylarca uğraştıktan sonra 33 yaşındaki Josico’yu transfer etti. Şayet Ümit Özat, Fenerbahçe’de kalsaydı, Fenerbahçe yurtdışındaki bir futbolcuya para ödemek zorunda kalmazdı. Ümit, Karlsruhe-Köln maçının başlarında fenalaştı. Daum, takım arkadaşları gözyaşlarına boğuldu. Stadyum ölüm sessizliğine büründü. Televizyon karşısında bizler kahrolurken, kulüp doktoru parmağıyla “iyi” işareti yapınca sevinçten herkes havaya fırladı. Ümit Özat, şu anda iyi. Bazı tetkikler yapılıp, son durumunu görmek istiyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Başkan Aziz Yıldırım, Büyükşehir Belediye maçında tribünler ve Fenerbahçe’yi sevenler, Ümit Özat’ı unutmadı. Geçmiş olsun Ümit Özat. Seni, sağlıklı şekilde sahalarda görmeyi yürekten diliyoruz.