Arama

Popüler aramalar

‘’Golsüz tek kale‘’

Fenerbahçe’den kimse mucize beklemiyordu. Koşan, mücadele eden ve estetik yanını da kullanıp, futbol oynamayı düşünen, sorumluluk alanların sayıca fazla olduğu bir Fenerbahçe’ydi gönüllerde yatan. İlk yarıda, beklentilerin çok azı gerçekleşti. 7-8 kişiyle kendi ceza sahasına gömülen Fenerbahçe, kendi kendini mahkum ilan etti. Arsenal, Djourou ve Silvestre dışında tüm hatlarıyla Fenerbahçe ceza sahasına yığıldı. Çabuk ayağa toplar, araya atılan paslar, ikiye birler, dikine oynama ısrarı... Her şeyi yapan bir Arsenal sahadaydı. Volkan’ın yerinde kurtarışları ve biraz da şans, rakibin rüm gol girişimlerine kırmızı ışık yaktı.
Emirates’de Fenerbahçe’nin yaptığı tek şey; çok adamla savunma oluşturmaktı. Bu nedenle 90 dakikanın geneli, tek kale maç havasında geçti. Gol atmaktan çok, yememeyi hedefleyen Sarı-Lacivertli oyuncular, inanılmaz bir mücadele sergiledi. Özellikle Edu-Lugano ikilisi bir meydan savaşı verdiler. Arsenal; Ramsey, Van Persie, Bendler, Denilson ve Fabregas’la inatçı dirinişi kırmak için her yolu denedi, ama Sarı-Lacivert etten örülen udvarı aşamadılar.
Aragones, belli ki Londra’ya beraberlik için gitmişti. Fenerbahçe’nin taktik anlayışı ve saha içi organizasyonlarında bu düşünce apaçık ortadaydı. Sarı-Lacivertliler Londra’da 1 puan alarak, hiç değilse UEFA şansını sürdürürken, Galatasaray derbisi öncesi moral kazandı.

06 Kasım 2008, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Aynaya bakın!..‘’

Fenerbahçeli futbolcular Zico’nun ayrılmasına çok üzülmüş. Bu, Aragones’in teknik patron koltuğuna oturmasından memnun olmadıkları anlamına mı gelir, yoksa başka açıklaması mı var?
Edu, vatandaşı Lüxemburgo’yu teknik direktör olarak çok beğendiğini hatta Fenerbahçe’nin başına gelmesini istediğini söylemiş. Bu, “Aragones gönderilsin, Lüxenburgo gelsin” demek mi oluyor?
Roberto Carlos, Edu, Deivid, Alex, Maldonado belirli dönemlerde Lüxemburgo ile çalışmışlar. Brezilyalı teknik direktörün Fenerbahçe’ye gelmesi, pozitif enerji bakımından isabetli olurmuş! O zaman Deniz, Önder, Volkan, Selçuk da Daum’u istesin, bazı futbolcular “Zico” diye tuttursun, hatta Lüxemburgo, Daum ve Zico için papatya falı açılsın, hiç de fena olmaz.
Bana göre yönetim Zico’yu tutmalıydı... Aragones tercihi açıklandığında, İspanyol hocanın Fenerbahçe’ye uygun bir isim olmadığını yazdım. Tecrübesine, kariyerine diyecek lafım yok. Ancak yaşı, kulüp takımlarından uzun süre ayrı kalması, doymuşluk kriterleri nedeniyle, Aragones’in yanlış seçim olduğunu söyledim.
Ancak şunu belirtmekte yarar var. Hey, milyon Eurolar’ı cebe indirenler; lütfen haddinizi bilin... Önce aldığınızın hakkını, alın teri döküp, başarıyı yakalayarak verin. Kaybetseniz de, onurlu mücadele etmesini, savaşmasını bilin. Siz işinizi yapın. Ondan sonra Fenerbahçe’nin bedenine kostüm arayın. Fenerbahçe, liderin 7 puan gerisinde. Şampiyonlar Ligi’nde UEFA’ya kalması çok zor. Asırlık Dev, tarihinin en kötü sezonunu yaşıyor. Bu fotoğraf karelerinde Aragones ile birlikte, sizler ve yönetim de önemli yer işgal ediyorsunuz. Suçlu aramanıza gerek yok. Aynaya bakın, yeter...

05 Kasım 2008, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Devran böyle mi dönecek?‘’

Alex, atacak attıracak. Penaltı alacak, arkadaşlarının büyük çoğunluğu maçı unutmuşken o, Fenerbahçe’yi taşıyacak. Edu-Lugano ıska geçmek için yarışacak. Volkan boşa çıkışlara devam edecek. Bu devran hep böyle mi dönecek?
Gökhan’ı kim geçen yıla ışınlayacak? Selçuk ne zaman istikrarı yakalayacak? Roberto Carlos konuşmayı bırakıp hangi maçta oynayacak? Maldonado rakip kaleyi hiç mi düşünmeyecek? Bu devran böyle mi dönecek?
Aragones, Fenerbahçe’nin oyuncu yapısına göre uygun sistemi sezon sonunda mı bulacak? 14 milyon Euro bonservis bedeli, yılda 3.5 milyon Euro alan Güiza gol atmayı ne zaman becerecek? Fenerbahçe 10 kişi kalmış yenik duruma düşmüş takımı, üstünlük kurup yenemeyecek mi? Sarı-Lacivertli taraftarların rahat maç seyredememe çilesi, bitmeyecek mi? Bu devran böyle mi dönecek?
Hep Fenerbahçe’yi yazıp, Eskişehir’i unuttuğumu sanmayın. Çalımbay’ın öğrencileri, müthiş bir 90 dakika oynadılar. Sahanın her bölgesinde ter dökerek belki de, galibiyeti kaçırdılar. İsim isim sıralamak haksızlık olur. Çünkü Kırmızı-Siyah formayı taşıyanların tümü, hakkını verdiler. Lig ve kupada 3 maç arka arkaya kazanan Sarı-Lacivertliler, Arsenal deplasmanı öncesi hayal kırıklığı yaratırken, Fenerbahçe taraftarlarını da Londra deplasmanı öncesi derin bir korku kuyusunun içine ittiler.

02 Kasım 2008, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sınıfta kaldılar‘’

Semih’in ayakta alkışlanacak golünün dışında, akılda kalan, heyecan yaratan bir futbol estetiği göremedim ilk yarıda. Ancak genç Volkan’ın her iki bölümde de yaptığı kurtarışları vurgulayıp, hakkını vermek lazım.
Aragones, ‘as’ların çeyreğini İstanbul’da bırakmış, Semih, Edu, Roberto Carlos ve Josico’nun dışında yedeklere şans vermişti. Sakat, formsuz futbolcuların fazla olduğu ortamda, yedekler açısından önemli bir fırsattı Ankaragücü maçı. Semih’in golü dışında Fenerbahçe, pozisyona giremedi. Tümer sahada hiç yoktu. Aragones, onu çıkarmakla en isabetli kararını verdi. Burak, Semih’e ve orta sahaya destekte pasif kaldı. Josico-Deniz orta alanda etliye-sütlüye karışmadılar. Edu, Yasin’in açıklarını kapatmaktan yoruldu. Ali Bilgin ve Kazım ise sağ çizgide emanetçi gibiydi. Fenerbahçe’nin yedekleri, mücadele, pres, çizgileri kullanma, hücum, ayağa pas, hızlı futbol derslerine hiç çalışmamışlar. Bu halleriyle ‘as’ları zorlayacaklarını sanıyorlarsa, avuçlarını yalarlar.
İkinci yarıda Fenerbahçe, maçtan tamamen koptu. Topla daha fazla buluşan, sürekli kanatları zorlayan, golü düşünen taraf Ankaragücü’ydü. Jaba, Barbaros, Gökhan, Murat ve Cem Can maçı çevirmek için her şeyi yaptı. Ancak özellikle ikinci yarıda kalesine duvar ören genç Volkan’ı geçemediler. Aragones, sahasından çıkamayan Fenerbahçe’yi ateşlemek düşüncesiyle Vederson, Maldonado ve Deivid’i son koz olarak kullandı. İspanyol hocanın umutları ne yazık ki, havada kaldı. Sarı-Lacivertliler, hiç oynamadan kupaya galibiyetle başladı.

30 Ekim 2008, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Carlos'un dönüşü‘’

Maçın hakemi Tolga Özkalfa, ilk yarının son dakikasında öyle bir penaltıyı es geçti ki, sormayın gitsin. Hadi Özkalfa pozisyonu süzemedi; tecrübeli yardımcı Baki Tuncay Akkın, Ömer Erdoğan’ın Alex’i önünde itmesine nasıl seyirci kaldı... Anlamak mümkün değil. Bu kararın ardından, Şükrü Saracoğlu’nda yıllar sonra bir hakeme, küfürlü protesto geldi. Tolga Özkalfa penaltıyı yedikten sonra, Edu’nun kırmızı kartını su kullanmadan yuttu. Brezilyalı’nın hakeme göz göre göre top atması, bence çok acemiceydi.
Aragones, Fenerbahçe’yi garanti başlattı. 4’lü savunmanın önünde Selçuk-Josico gibi defansif orta sahayı çakılı tuttu. Bu taktik anlayışı nedeniyle Fenerbahçe, az adamla hücuma çıkabildi. Alex, Güiza ve Semih’e sadece Uğur’dan sık sık destek geldi. Çok istekli gözüken Carlos, ataklara katılmakla kalmadı, ilk yarıda tehlikeli olacak 4 pozisyonu da engelledi. Edu-Lugano ikilisi, uzun bir aradan sonra, hatasız bir 90 dakika tamamladı.
Fenerbahçe’nin galibiyete hele 5-2 gibi farklı olanına çok ihtiyacı vardı. İyi oynayıp, kazanmak tabii ki çok önemli. Ancak 5-2’lik ağır Arsenal yenilgisinin ardından moral çöküntüsünde olan bir takımın kısa sürede ayağa kalması, bence daha önemli. Fenerbahçe’nin üst üste 2 galibiyet alması, teknik direktör Aragones’in yanı sıra yönetim ve taraftarı da büyük bir çileden kurtardı.

26 Ekim 2008, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Semih ipten aldı‘’

Edu ile Lugano’yu savunmanın emniyeti olarak görüyordum ama onlar da sanki, maç gitmiş gibi hiç konsantre değildi. Taner, ikiye bir sonrası elini kolunu sallayarak ceza alanına hareketlenirken, Güney Amerikalı iki savunmacı sadece seyretti. Taner de golünü attı. Kazım, Önder sağ çizgide, Roberto Carlos ile Uğur da sol çizgide durarak oynadılar. Tek ön libero Selçuk, orta alana hükmedemedi. Aslında ilk bölümde bir kez tehlike yaratabilen Fenerbahçe’yi, uzunca eleştirmenin anlamı yok. Çünkü değişik kelimeler kullanıp, farklı cümleler kurarak aynı yorumları yapacağız sonuçta. Ligde galibiyeti olmayan 1 puanlı Kocaelispor’da, savunmada Tutoriç, orta sahada Semavi, Volkan, Bülent ve biraz da Kemal takımlarını taşıyan isimlerdi. Fenerbahçe’nin kötü futboluna başta Semih olmak üzere Alex ve Uğur ikinci yarıda inatla karşı durdu. Nöbetçi golcü, Güiza’ya ‘al da at’ dercesine bir asist yaparak skoru eşitleme şansı verdi. Hemen arkasından Uğur şık bir golle Sarı-Lacivertli ekibi deplasmanda öne geçirdi.
Skor avantajı Fenerbahçe’yi toparlamıştı ki, yine savunma zaafı hortladı. Deniz ıska geçti, Edu ve Lugano yine seyretti. Jestroviç 3 kişinin arasından maçı 2-2’ye getirdi. Fenerbahçe’yi ipten yine Semih aldı. Bu kez Güiza partnerine şık bir pas çıkardı, Semih usta bir vuruşla Kocaelispor ağlarını 3. kez sallarken, Fenerbahçe’yi haftalar sonra deplasmanda galibiyetle buluşturdu.

19 Ekim 2008, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Geç gelen baskın‘’

Bosna Hersek disiplinli savunma anlayışıyla bir puana şartlanmıştı sanki... Hasagiç’in önündeki 5’li duvar hiç bozulmadı. Top Milli Takımımızdayken Muratovic, Rahimic ve Misimovic de onlara destek verdi. Kalabalık Bosna defansını Batuhan’a şişiren toplarla hataya zorladık ama bu plan pek tutmadı. Oyunu kanatlara yıkma çabaları da etkisiz kaldı. Rakip boş alan bırakmadığı için çabuk ayağa pas, ikiye bir gibi organizasyon sıkıntıları yaşadık. İyi oynamadığımız ilk bölümde Volkan’ın zamanlama hatası, savunmadaki adam paylaşma zaafı duran toptan golü yememize neden oldu.
Basın tribünündeki genel kanı; bu maçın zor döneceği yönündeydi. Ama Ay-Yıldızlı ekip ikinci yarıya inanılmaz bir tempoyla girdi. Sağdan Sabri ve Kazım’ın bindirmeleri, soldan Arda’nın çıkışları Aurelio, Nuri ve çıkana kadar orta sahada Ayhan, Bosna’ya nefes aldırmadılar. Çok koşan rakip baskıya cevap veremeyince çaresizlikten kendi ceza alanına yığıldı. Önce Arda, sonra Mevlüt, Bosna duvarını yıktılar.
Sakatlıklar nedeniyle kadro kurmakta çok sıkıntı çeken Milli Takım teknik patronu Fatih Terim, zor da olsa talebeleriyle birlikte Bosna engelini aşarak Estonya’ya moralli gidecek. Milli Takımımız’ın bu galibiyetinde İnönü Stadı’nı dolduran taraftarlarımızın da katkısı oldukça fazlaydı. 90 dakika boyunca kesintisiz Millilere destek vererek, onların maçı koparmasına yardımcı oldular.

12 Ekim 2008, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Her şeye rağmen çare yönetimde‘’

Dilimizde şöyle bir söylem vardır: Deveye sormuşlar, boynun neden eğri? Deve: Nerem doğru ki, demiş. Fenerbahçe futbol takımı, bu deyişle özleşiyor. Sarı-Lacivertli ekipte, şu ana kadar doğru giden hiçbir bulgu yok.
Avrupa Şampiyonu İspanya’nın hocası Aragones, ligde 6 hafta geride kalmasına rağmen Fenerbahçe’ye uygun bir sistem bulamadı. 6 maçta 6 puan toplayan Fenerbahçe, Şampiyonlar Ligi’nde ise 2 maçta 1 puana ulaştı. Tablo çok kötü. Aragones, sakın ola ki kadro yetersizliğinden sızlanmasın. Fenerbahçe’ye her şeyi bilerek geldi. Ciddi sakatlık geçiren ve Villarreal’de oynamayan 33’lük Josico’yu o aldırdı. Defansif 2 ön liberoyla oynamak Aragones’in kararı. Avrupa’nın en iyi futbolcularının yer aldığı İspanya Milli Takımı’nı şampiyon yapmak kolaydır. Önemli olan Fenerbahçe gibi, büyük hedefler koyan takımları taşımaktır.
Sakatlanana kadar Semih, Alex, biraz Lugano ve Güiza... Diğerleri, doğruların hep uzağında kaldılar. Müzmin sakat Emre, kaçak güreşti. Carlos daha çok tribünlere oynadı. Kazım ile Uğur, futboldan çok isyankarlıklarıyla ortaya çıktı. Uzun sakatlığın ardından Gökhan formsuzluğu yırtamadı. Selçuk-Maldonado ikilisi Aurelio’nun yokluğunda koltuk değnekleri alınmış sakatlar gibi kaldı. Önce Deivid’in bacağı kırıldı, sonra Vederson ve diğerleri sakatlıklar zincirinin halkaları gibi dizildi.
Fenerbahçe’nin can sıkan tribün problemini de göz ardı etmemek gerekir. Bu yaratıldı ya da taraftardan kaynaklandı, hiç farketmez. Her yönden çıtayı yükseye taşıyan Başkan Aziz Yıldırım ve arkadaşları, sorunu çoktan çözmeliydi. Sakız gibi uzaması, sıkıntı veriyor doğrusu. Kiev ile Kayseri maçlarında tribünler, takıma destek olmayı bırakıp, atışmayı, kavgayı tercih etti. Aragones ve yönetim için, istifa sesleri yükseldi. Gelinen nokta Fenerbahçe’ye hiç yakışmadı.
Fenerbahçe’de eğriler karmaşası, maalesef çözümlenip doğru duruma getirilemedi. Yönetim, artık şapkayı önüne koymak zorundadır. Hatalar, inatlaşmalar, eleştiri tahammülsüzlüğü bir kenara bırakılıp, sorunlar masaya yatırılmalı. Tabii özleştiri de unutulmamalı. Enine-boyuna tüm sorunları tartışmak gerekir. Günü kurtarmak yerine, doğru saptamalar yapıp, kötü gidişe ‘dur’ demek yönetimin işi. Acaba Zico kalsaydı, Aurelio tutulsaydı, müzmin sakatlığı bilinen Emre’nin yerine daha yararlı bir oyuncu alınsaydı, Fenerbahçe bugünleri yaşar mıydı?

10 Ekim 2008, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI