‘’Erken olmadı mı Adnan ağabey?‘’
Ve... Adnan Polat mazbatasını aldı. Artık resmen Başkan. En doğrusu, on üzerinden on isabet. İlk kupasını 24 saat geçmeden sutopundan alış, akşamında ecel terleri döktüren bir maç. Herşeye rağmen kendi dilinden ‘kimse heveslenmesinin’ devamı... Ya sonrası... Nonda-Hakan Şükür gerginliği. Galatasaray kapısında ligin bitmesine 7 hafta kala, beklenen son derece tehlikeli olaylar. Neden mi? Açalım: Polat Başkan’ın plan ve programını, daha doğrusu hedeflerini artık ‘sağır sultan’ bile duydu. İlk olarak göndereceği isimlerden başlayalım. Listenin başında Kalli geliyor. Bana kimse, ‘altyapının başına geçecek ya da danışman olacak’ demesin. Andersen’den masallar! Düşünülen müstakbel hocalar; yabancılardan Luis van Gaal, Guus Hiddink; bizimkilerden ise Mustafa Denizli, Abdullah Avcı ya da Fatih Terim.
Geçelim kramponlara; Polat, botoks yerine gençlik operasyonunu beynine çizmiş. Kimse vazgeçiremez. Siz bakmayın seçimdeki kaosa. Son dakikada yandaşlarının kurduğu baskıyla Albayrak’tan vazgeçmesiyle değerlendirmeyin. O, mösyölüğü pek sevmez. İnatçı bir karakteri vardır. Bu sayede tuttuğunu koparır. O yanlış bir defa olur. Gelelim sezon sonunda helalleşeceği isimlere; başta Hakan Şükür, Hasan Şaş ve Sabri. Bunlara sürpriz oyuncular da eklenebilir. Gelecek olanlar... 2007 Kasım ayından beri sürekli konuştuğu; Emre Belözoğlu ve Tuncay Şanlı’yla her konuda tokalaştığını biliyoruz. Gökhan Ünal, zaten Galatasaray’a çocukluğundan beri gönül koyduğu için onda da bir pürüz yok. Mehmet Topuz için Fenerbahçe ile büyük bir yarış var. Özetle; taraftarı heyecanlandıracak ne varsa Polat’ta fazlasıyla mümkün.
Bu gençlik operasyonunun ve transfer planlarını bizim duyduğumuz gibi Florya’dakiler de duyuyor. Peki ya şimdi Galatasaray, kalan 7x90 dakikada hangi motivasyonla rakipleriyle mücadeleye girecek. Hocasından, futbolcusuna zor bir dönemeç. Abbas yolcu, tamam da... Galatasaray şampiyonluktan yolcu olmasın... Biraz erken olmadı mı Adnan Ağabey? Ya hevesler kursakta kalırsa.
‘’Serveeet Serveeeet!‘’
Liderlik şansı. O da en az üç puanı 3 golle süslersen. Nasıl olacak. Ankara’daki fragmana bakarsak hayal, statta öyle ehh... Tıka basa dolu değil. Anlamak zor. Rakibi, gençleriyle son haftalarda gözdolduran Denizlispor’da cabası.
Yalnız kovboy Ahmet Akçan’ın en önemli hareketi, Okan’ı ilk 11’de ve Mehmet Topal’ın önünde görevlendirmesiydi. Deneyimli ayak, bu alanda sınırlı kalmayıp, sahanın her yerine krampon izlerini yazdırdı. Özlemişiz onu. Rahmetli Babam, “Yüksek apartmanların üst katı boş kalırmış” derdi. Okan’ın golünde onu hatırladım ne yalan söyleyeyim. Süper Bücür’ün yerinde duramayan performansı, Arda’nın da futbolunu güzelleştirdi. Bu futbolcu da salt mevkiisi için krampon sallamadı. Her iki kulvarda da rakibini yoran bindirmeleriyle, alkışı hak etti. Gerisi mi? Servet dışında ne siz söyleyin ne ben anlatayım. Gerçi yenilen golden sonra biraz silkindiler. Zahmet oldu! Saman alevi misali parlamalar. Hakan ve Ümit’in sanki 18’lik delikanlı gibi kendilerini ispatlama yarışı. Bencillikler. Baskı var anladık ama. Bir tuhaf. ‘Futbolsuz baskı’ demek ki bu oluyor. Dostlar alışverişte görsün daha iyi bir yakıştırma. Son haftaların dökülen yaprağı Barış’ın çıkıp Serkan’ın girmesi, flu olan görüntüyü bir an olsun netleştirdi. Arkadan Ayhan ve Nonda’nın girişi, kapanan Denizli’nin iyice bitişi. 18 içinde kamp kurma. Tek kale. Can çekişme. Taşikardi! Bu sezonun gerçek starının belki de şampiyonluğa uzanacağı imzası. En pahalı kelle paça. Tabii ki söz ettiğim Servet. Onun için “Galatasaray’a Allah’ın verdiği bir lütuf” diye yazmıştım. Abartmadığımızı dün akşam bir kez daha gördük. Öyleyse; Serveeet, Serveeet, Serveeet...
‘’İyi yatmalar!‘’
Artık şuna inanıyorum ki, Türkiye’de futbol iflasın eşiğinde. Kimse kimseyi kandırmasın. Hasan Ali Atasoy günlerdir yazıyor. Kimsede tık yok. Başkent’te böyle bir saha, rezalet mi skandal mı? Ben karar veremedim. Seçimi siz yapın. Renk ayrımı yapmadan “Bu çocuklara yazık değil mi” diyip, inelim mayın tarlasına!
Ahmet Akçan “Kalan sağlar bizim” diyerek bir 11 sürmüş. Dışarıdan ne olursa olsun havalı. İçine girersek soru işareti. Servet, Emre, Aykut ve Arda’nın dışında gerisi hababam. 11’e 4 yani. Eyvallah zemin kötü, kramponlar zorlanıyor. Peki ama yüreğiniz nerede. Üzerinizdeki formanın farkında olan sadece 4 isim mi? Bazı arkadaşların resmi maçlardan çok, geceleri özel maçlara fazla önem verdiği kulağımıza geliyor. Adlarını yazmak bizi bozar. Ayıp oluyor beyler, magazincilere iş çıkarmayın. Dikkat ederseniz futbol yazmıyoruz. Nasıl yazalım ki. Yarı finalin ilk ayağı fakat, rezil bir futbol, ne yaptığını bilmeyen bir Galatasaray.
Gençlerbirliği lokum gibi bir rakip bulmuş. Yeme de yanında yat. Gerçi bütün topları dağlar ve taşlarla buluştursalar da, Sabri’nin jestine kayıtsız kalamadılar. Finalde dün geceyi tek kelimeyle özetleyebiliriz: Hakettiler. Biri canıyla kanıyla, diğeri ise yan gelip yatmasıyla. İyi yatmalar. Sizlerden özür diliyorum. Kritik yapamadım. Gerçi bu özürü başkaları dilese daha uygun olmaz mı...
‘’Cassio Lincoln...‘’
24 Haziran 2007’de Lincoln Florya’ya adım attı. Övünmek gibi olmasın, onun gelişini Türkiye’ye günler öncesinden ilk olarak gazeteniz FANATİK haber vermişti. Geldiği günden bugüne kadar her zaman Galatasaray taraftarının sevgilisi oldu. Siftah muhteşemdi. Brezilyalı yerinde duramıyordu. Ta ki, Beşiktaş maçının arefesine kadar. Komik bir ceza. Kampa ziyarete gelen arkadaşlarıyla sohbeti ve birkaç kadeh şarap içmesi dert oldu. Büyük patırtı. Üzülerek söylemek istiyorum, Hakan Şükür’ün işgüzarlığı da tüy dikti. Üstüne üstlük, Kalli’nin gördüğüne değil, duyduğuna inanması. Kramponlarına ilk fren ve küsme. Sonrası, şanssız bir sakatlık, 2 ay ortadan kayboluş. Şimdiyse arzulu, formasını seven bir Lincoln. İzin vermeyen kim? Başta hakemler. Hakemleri eleştirmek, yapacağım son iş. Bu gibi konular, takımının başarısızlığında sığınacak liman arayan basiretsizlerin görevi. Ama gözümle gördüğümü sizinle paylaşmazsam, çatlarım...
Ankaraspor maçından dönüyoruz, uçakta tüm futbolcular eşofmanlı. Bir tek Lincoln şortla. Aldığı darbeleri, bacağındaki şişlikleri görmemek için kör olmak lazım. Yazık... Gelen giden vurmuş. Hürriyet başladı, Erhan Albayrak bitirdi. Yunus Yıldırım sadece baktı. Bu ülkenin en önemli düdüğüyken. Daha da acısı, Mustafa Turgun dışında kulüpte kimse bu duruma isyan etmiyor. Sahip çıkanı ara ki, bulasın. Herkes koltuk derdinde. Ümit’in golünde gördünüz Lincoln’ün sevincini. Ya da maç sonunda. Bu adam, bu takımda isteyerek oynuyor, kimse itiraz etmesin. Ama sen kendi futbolcunun hakkını savunamıyorsan, ayıp. Hele basındaki bazı arkadaşlar... Onları anlamak hiç mümkün değil. Alex iyi futbolcu, keza Delgado ve Ricardinho da. Acaba hangisi büyük maçlarda öyle ahım şahım performans gösterdiler? Kötü oynadıkları akşamın sabahında bile vasat oyunları hep satır aralarında kaldı. Ya bir garip Lincoln? Her maç eleştiri, acımazısca, insafsızca.
Kupayı saymazsak, ligde 8 maç kaldı. Galatasaray’ın hâlâ en güçlü silahı Brezilyalı. Onun değerini bir tek taraftar anlamış durumda bugüne kadar. O zaman bize de sadece şunu söylemek kalır: Lincoooln, Lincoooln...
‘’Aykut'un gecesi‘’
Ankara’nın biraz şehirden uzak da olsa, şirin mi şirin Asaş Stadındayız. Zemin, Başkentte ki diğer stada göre, bahane kabul etmeyecek kadar futbola elverişli. Ankara can, Galatasaray zirve derdinde. İlginç bir maç. Kalli yok, konu hastalık olunca yorum da yok. Ev sahibi takım hocası Saffet Susuç’le bu devre ikinci randevu. Bunun da yorumu sizin!
Geçtik maça. Öğlen saatlerinde Ankara depremle sallandı. Sonrasında ise, ilk yirmi dakika Galatasaray. Neyse ki balık baştan kokmadı. Konuk takım önce dengeyi sağladı, sonrasında çalışılmış bir organizasyonla tabelayı değiştirdi. Garp cephesinde değişiklik yok. Servet ve Emre’ye nazar boncuğu. Hele genç Emre, bütün maç boyunca Fatih Terim’e sinyal yaptı. Buz adam Hakan Balta da görevini sessiz yapan adamlardandı. Müzmin yedek Aykut’da, ‘artık bu kalenin sahibi benim’ diyordu mucizevi kurtarışlarıyla.
Merkez de ise durum tam tersiydi. Makineler bir türlü istendiği gibi çalışmadı. Akçan baktı ki papuç pahalı, Arda’nın yerine Ayhan’ı aldı. Ümit’i de ilk yardım çantasıyla, arkadaşlarının açıklarına adeta pansuman yaptırmak için orta alana çekti.
Ümit’e de ayrı bir paragraf açmak farz oldu. Takımı için sadece kramponlarını değil, yüreğini de koyması müthiş. Kazanılmış 3 altın puanı sayarsak, herkes görevini yapmış diğebilirim. Goldeki asisti dışında pek bir varlık gösteremeyen Nonda ve yine arzulanan formu yakalayamayan Barış dışında. Kalli’nin yokluğunda, takım ilk defa puan kaybetmedi. Seneye hazırlık desek yanlış olmaz sanırım.
‘’Hayırlı olsun!‘’
Evet, Adnan Polat artık başkan. Saygı duyduğum kişiliğine rağmen, yöneticilik tecrübesi ve lobi eksikliği nedeniyle Nazım Durak’ın şansının olmadığını hepimiz biliyoruz. Hayırlı olsun.
Sevindirici bir olay, Özhan Abi’nin hayallerinin seçilecek yönetimle hayata geçmesi. Burada da kilit isim Mehmet Helvacı. Canaydın’ın, Polat’ı başından beri desteklemesinin ve her türlü ödünü vermesinin tek nedeni... Çok değil, iki sene önceyi hatırlayın... Canaydın’la Şardan seçimde kafa kafaya çarpışmış ve Özhan Abi ancak Polat’ı listesinin başaktörü yaparak koltuğunda kalmıştı. Şimdi ise Canaydın, “Sen de mi Brutüs” demek yerine susuyor, sırf Helvacı girsin diye, sırf yıllardır verdiği emekler heba olmasın diye. Hayırlı olsun.
Adnan Polat Galatasaray’a ne verebilir? Tabii ki çok şey. Yıllardır yaptıkları ortada. Tesis anlamında Florya’daki güzelliklerini bilen bilir, transferlerdeki başarılarını da... Hele mucizevi şampiyonluk, daha doğru bir tabirle 20.45’in hem akrebi, hem de yelkovanı olduğu hafızalardan asla silinmeyecek. Buraya kadar herşey şiir gibi adeta. Ama bunların hepsi başkan yardımcısı iken başardığı icraatlar. Şimdi ise en tepede onun ismi var. Öyle kolay değil. Galatasaray camiaası hiçbir camiaya benzemez. Hırçınlıkları, dozajı sert üslupları asla kabul etmez. Sonra her an divan kurulu tepende. Fransız kültürüyle harmanlanmış dostlara kendini ve ekip arkadaşlarını beğendirmenin zorluk derecesini bilen bilir. Siz hem bu gibi sıkınlarla, hem de son günlerin moda rakamı 27 milyon Dolarlık jet hızıyla ödenmesi gereken para ile uğraşacaksınız. Üstüne üstlük kaynayan ligde takımınızı zirveye taşımak için verilecek mücadele cabası. Artı ‘amigo’ demeyeceğim ama, bazı ağır taraftarla ilişkiniz sezon başında sarfettiğiz talihsiz kelimeler yüzünden pamuk ipliğine bağlı. Herhangi bir sürtüşmede başınızın nasıl ağrıyacağını tahmin etmek hiç zor değil. Tavizler artık geride kaldı, başkan olduğunuzda bu tip hareketlerin artık imkansız olduğunu siz benden daha iyi bilirsiniz. İşiniz hiç kolay değil. Hayırlı olsun.
Alaylı olmadığı halde Özhan Abi’nin nasıl yıpratıldığı ortada. Size tavsiyem, öncellikle başta Mehmet Helvacı olmak üzere tüm yeni yönetim kurulundaki arkadaşlarlarla birlik olup bildiğiniz yolda yürümeniz. Dargınlıklara ve çıkar savaşlarına asla izin vermeyin. Bütün olumsuzluklara rağmen başarılı olacağınıza inananlardan biri olarak ancak şunu diyebilirim; hayırlı olsun.
‘’Allah sabır versin!‘’
Özhan Abi gitti, camiada hafif çaplı kaos başladı. Futbol takımı bu karışıklıktan payını alır mı, sanmam. Yabancı futbolcuların umrunda mı, hadi canım! Eee, Barış, Serkan ya da diğer gençler, abes. Olsa olsa, kaba tabiriyle bizim papazlar, açalım, abiler etkilenir. Kim kaldı? Hakan Şükür, Hasan Şaş... Onlar da artık azınlık. O zaman kimse ‘Galatasaraylı futbolcular kongreden etkilendi’ diye ahkâm kesmesin.
Bakın, bu çocuklar buraya kadar sadece kendi güçleriyle geldiler. Bugüne kadar sustuk. Çünkü işimiz eleştirmek, çomak sokmak değil. Artık bazı gizli kalmış dosyaları açmanın zamanı geldi.
Ligdeki Fenerbahçe derbisinde takım 2 gol yemiş, maç sonunda futbolcular Florya’da. Morale ihtiyaçları var. Kim bu motivasyonu yapacak? Ben değilim tabii ki. Kalli efendi kampı ilk terk eden kişi. Skandal! Lincoln, bence bu ülkedeki en önemli, ama en basiretsiz yıldız. Bu hale kim getirdi? Yine aynı adres. Nonda ülkemize ayak bastı, goller sıra sıra. Sonra anlamsız bir kızak, o da unuttu futbolu. Unutturan? Adını siz koyun. Evet... Bir ara gençleri ön plana çıkarttığı için ayakta alkışlamış, özür bile dilemiştik Alman hocadan. Ama artık hepsinin günü kurtarma operasyonu olduğu, aleni ortada. Kusura bakmayın Herr Kalli, bu takım size rağmen ikinci. Evet, size rağmen! Küçük bir örnek, ülkesinde ve Liverpool’da sağ bölgede oynayan Song varken, Uğur’un yokluğunda bu kanada krampon arayarak, iki maçta da sıfır çektiğinizin farkında mısınız? Galatasaray bir rulet masası değil. Gerets’e kızıyorduk, ama gelen gideni arattı sanırım.
Başa dönüyorum... Özhan Abi gitti. Çok ararsınız. Bu da başka bir konu. Şimdiki filmin adı: Dönme dolap! Ya Polat, ya Öztürk Başkan. Konu mankenleri kime köprü olursa, o kazanacak. Yalnız, kazanana 2.5 ay Allah’tan sabır diliyorum. Niye mi? Anlamayan yazıyı bir daha okusun.
‘’Antrak bitti!‘’
İki hafta sıfır çek. Kongre patırtısı da caba, bir de rakibin ikinci devrenin en havalı takımı Kayseri. Adeta neresinden bakarsanız bakın fokur fokur kaynayan bir maç. Kaybedilen yarım puan bile işi havlu atmaya taşır deyip, inelim yeşil sahaya.
Kalli, taşlarla oynamamış ama kıpırdatmış. Bütün planını orta alanı kalabalık tutup, hakimiyeti ele geçirmeyi hedeflemiş. Akşamın sürpriz sanatçısı Mehmet Güven. Sağlam krampon ama ağır. Sabri’nin müthiş performansı arkadaşının açığını da kapatmaya yetti. Sabri demişken, dünkü filmi 2 sene önce aynı sinemada görmüştük. Attığı golle de Oscar’ı kaptı. Alkış. Lincoln aylar sonra nihayet emeklemeye başladı. Koş. Sol tarafın patronu Arda’ya da koskoca bir şak şak. Mehmet Topal yine ışıl ışıl aslında ev sahibinde hemen hemen bütün futbolcular görevini yaptı ama bir ismi es geçmek bu mesleğe ihanet olur. Evet Servet. Sana hangi kelimeyi yakıştıracağımı bilemedim. Adını siz koyun. Tabii her şey güllük gülistanlık değildi, Galatasaray için. Özellikle iki farkı yakaladıktan sonra, biraz kebap yaptılar desek yalan olmaz. Onda da benim bahsettiğim Servet ve asistanı genç Emre, son dakikalardaki müthiş kurtarışlarıyla Aykut bu kebabın faturasının ağır olmasına engel oldular. Böyle zorlu bir gecede ara sıra vitesler değişebilir, hep tam sürat gidemezsiniz.
Misafir takıma gelince, oynadığınız futbol hakikaten göz kamaştırıcı. Tolunay Kafkas ve öğrencileri salt galibiyet için sahaya çıkmışlar ama bu kadar aşırı güven fazla iyi değil. Sonuçta rakibiniz Galatasaray. Defansta verilen açıklar, kademe hataları işinizi zorlaştırdı.
Hafta içi konuştuğum Galatasaraylı futbolcuların ağzında tek bir cümle vardı, ‘lütfen bize destek olun’ siz oynadığınız 55 dakikalık futbolu 90 dakikaya yayarsanız hiç bir şeye ihtiyacınız yok. Gördük ki puansız geceler antrakta kaldı. Ben bu filmin sonunu biliyorum. Peki ya siz...