Arama

Popüler aramalar

‘’Paranoya‘’

Bükreş’ten yaralı dönen Galatasaray için sıkıntılı gece. Rakip her ne kadar eksikleri de olsa, her dem Anadolu’nun istikrar abidesi olmuş Kayserispor. Özetle zorluk derecesi 5. viteste olan bir maç. Skibbe’de erken panik başlamış, aslında paranoya desek daha doğru. İsimler farklı, düşünce aynı, ama bu sefer korku seviyesi maksimumda. Yine tek forvet, yine çift ön libero, koskoca bir ilk 45, elde var ‘0’. Üstelik bu yarının en çok parlayan adı, müthiş refleksleriyle İtalyan eldiven. Barış sakatlanıyor, yine hamalsız kalıyor konuk takım. Oyuna giren milli yorgun Mehmet Topal. Aydın sürpriz sanatçı, yerini yadırgayan Linderoth’un önünde sigorta. Servet’e bir haller oluyor, toptan kopamıyor. Arda’nın form grafiği şaşırtıyor, beynindeki futbol isteğini ayaklarına geçiremiyor.
İkinci yarı şablon aynı, Galatasaray daha istekli. Sakın ha kanmayın, bunun sebebi ev sahibinin kabuğuna çekilmesi. Bu kadronun değerini Tolunay Kafkas anlıyor, Skibbe titriyor. Kewell kıpırdıyor, arkadaşları bakıyor. Baros’tan ‘Superman’ olması bekleniyor, ama ona yardımcı olacak Ümit Karan, Alman üstadın(!) yanına gidiyor, burnundan soluyarak...
Zaman lazım dedik ama o zaman git gide daralıyor. Skibbe’nin bir an önce hangi takımı çalıştırdığı, futbolcuların da üzerlerindeki formanın nereye ait olduğunu düşünmesi gerekiyor. Yönetimin her şeyi feda ederek, tarihinin en pahalı kadrosunu kuran Galatasaray’a bu tip futbol yakışmıyor. Kişiliksiz, heyecansız ve ilkesiz. Yazık oluyor...

01 Eylül 2008, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Saracoğlu'nda final‘’

Steaua gibi bir takıma elenmek hepimizin içini yaktı kuşkusuz. Ve tabii Adnan Polat’la ekibinin tüm icraatlarını da keskin bir darbeydi. Ama Polat göreve geldiğinden bugüne kadar aldığı kararları ve yaptıklarını gölgede bırakmaz, en azından geleceği düşünerek bırakmamalı...
Adnan Polat’la başkan koltuğuna oturmadan şöyle bir konuşma geçmişti aramızda: “Göreceksin kafası futboldan başka herhangi bir şey düşünen hiç kimse bu takımda kalmayacak.” O zamanlar garipşemiştim devrimci edasıyla konuşan Başkan’ı. Haklı olduğu atılan adımlardan sonra gün yüzüne çıktı. Haramilik, Ali kıran başkesen devri bitti. Hele hiyerarşiymiş, grupçulukmuş hak getire. Öyle ya Galatasaray formasının tapusu kimseye ait değildi. Görevini tamalayan, misyonunu yitiren fayda değil baş ağrısı yaratırdı. Sonrasında iddalı, yine Avrupa’da söz sahibi olabilecek bir takım yaratmayı düşündü. Kewell, Meira, De Sanctis ve son olarak Milan Baros. Kısaca taraftarı heyecanlandıracak her şey vardı yeni yönetimde. Bu arada kaynaklar bulunarak her sezon gündemden düşmeyen para sorunu, yapılan anlaşmalarla konuşulmamaya başladı. Şu anda bir eli yağda olan futbolcular, Avrupa’dan gelen cazip tekliflere bile sırt çeviriyorlar. Niye çevirmesinler ki! Yönetimin tek sıkıntısı bazılarına yaranamamak. Birileri yıldız müsvettesi oyuncuları ülkemize getirir, kimsenin sesi çıkmaz. Söz konusu Galatasaray ise işler değişir. Florya’ya adım atan ya sakat olur ya da enkaz. Yalan mı, geçen yıl Kalli geldi 70’lik hocaya dede adı takılıp neredeyse Darülaceze’ye yatıracaklardı, aynı yaşta olan Aragones’i futbol dehası diye methiyeler düzen arkadaşlar! Polat tam bu arkadaşları da susturuyordu ama Bükreş’teki sonuç kısa bir süre için ekmeklerine yağ sürdü.
Evet Galatasaray Edirne dışında ilk kez başarısızlıkla dönmüyor. Futbol bu olur, önemli olan ileriye bakmak. Görüldüki başta Skibbe olmak üzere zamana ihtiyaç var. Maddi konularda adeta taşı sıkıp mucizeler yaratan üstelik tarihinin en pahalı takımını kuran yönetim, emeklerinin karşılığını eninde sonunda alacaktır. Adnan Polat iki kez ‘20.45’ dediğinde konu komşuya saatine baktırdı. Şimdi de ‘Saracoğlu’nda final’ diyor. Sizce?

30 Ağustos 2008, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Suç Skibbe'nin‘’

Ya devam ya başka kulvar... Sami Yen’de yenilen saçma sapan 2 adet gol ve verilen avantajdan sonra, Bükreş’e iadeyi ziyaret. O gollerde imzası olan Aykut kalede, De Santics de hocasının yanında izlemede. Linderoth dışında, omurgada değişiklik yok. Kader adamları; Kewell ve Arda’dan sağlı-sollu turnike. Başları dönüyor, her ikisi de tüm maç yerlerini yadırgıyor. Beyin görevi Lincoln’e verilmiş... Neyse devam etmeyelim. Yanında asistan kimlikli Ayhan, yalnız ve yetersiz. Nonda pusuda ama, o da takımdaşıyla aynı kaderi paylaşıyor tek başına.
Steaua’nun işine gelen, skora göre oyunu, katı defansı ve tüm umutlarını kontraya kitlemiş taktiğine karşı Skibbe’nin çaresizliği. O kadar lüks kimde var, anladık hepsi star. Ama, hammalsız takım olur mu? Nerede senin Barış’ın, o da mı sakat? İki senedir Florya’ya sağlam giren sakat çıkıyor!.. Biri bunun hesabını vermeli.
Aslında bizimkilerin oyun içindeki koordinasyonları, kısaca paslaşmaları keyifliydi. Tek eksiklikleri, görüntünün slow-motion olması. Saman alevi gibi presleri, zaman zaman futbol oynama isteklerini, kusura bakmasınlar alkışlayamıyorum. O kısacık zamanda bile bize turu getirecek ümidi yaşattılar. Fakat bu güzelliği bozan spagettici yardımcı hakem izin vermedi. Hakedilmemiş bir hataydı. İster Romanya’da olsun, ister Antartika’da; bunun adı ofsayttır. Ama hakemin bu kararına da sığınmak yanlıştır. Golden sonra eriyen dakikalar, tükenen emekler, gerilen sinirler. Ne olacak şimdi?.. Bu kadar transfer, tarihin en pahalı takımı. UEFA’ya mı kaldık!.. Hadi bir de her zamanki Türkiye Ligi. Ah... Cevat Hocam yine sana iş düşecek galiba...

28 Ağustos 2008, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Barış'ın gecesi‘’

Siftah tehlikelidir. Her an, her şey başınıza gelebilir. Üstelik kavurucu sıcak, taraftarını da etkilemiş, tribünlerin boş kalmışsa, daha da zordur. İşte Galatasaray bu ‘acabalarla’ çıktı Denizlispor önüne. Skibbe, isim isim bakarsak, göz kamaştırıcı bir takım sürmüş ama, oynattığı futbol o kadar havalı değil. Ta ki Barış oyuna girene kadar... Mevki olarak bakarsak, defanstan başlayalım. Evsahibinin en sorunlu bölgesi çünkü. Servet ve Meira’nın uyum süreci biraz zaman alacak gibi. Sabri zorlanıyor, yine dağlar ve taşlarla arkadaş. Hakan Balta’da hâlâ milli yorgunluk hakim, yine de attığı gole şapka. Merkezde Ayhan, tek başına çaresiz. Nedeni?.. Hasan’ın adeta meşin yuvarlağı zimmetine geçirmesi. Yeteneklerine bu kadar ihanet eden başka bir kişi daha var mıdır?.. Bilemem. Artık biri Hasan’a, modern dünyayı hatırlatmalı. Tek topu düşündüğü an, Kewell’ın golü geldi. Skibbe’nin futbol anlayışında, topla çok fazla samimi olan, ondan ayrılmaya niyeti olmayan kramponun yeri olmadığını biliyoruz. Maalesef Sabri de o kervandan. Bu iki futbolcunun çıkıp, Arda ile Barış’ın girmesi, Portakallar’ın rengini değiştirdi. Tabii Denizli’li Murat’ın harakiri yapıp, saçma bir kırmızı kart görmesinin de bunda etkisi büyüktü.
Özetle skorun bu kadar farklı olduğuna bakmayın. Dün geceki 90 dakikalık filmde, hatırda kalan Lincoln’ün şık hareketleri; Kewell’ın, ‘Ben tepeden tırnağa futbolcuyum’ bağırışı; Barış’ın inanılmaz arzusu ve kaderi değiştiren futbolu. Anlayacağınız her şey saman alevi gibi... Umarım çarşamba akşamı bu kadar eziyet çekmezler.

24 Ağustos 2008, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bir bu eksikti!‘’

Bir bu eksikti... Evet. Gazeteniz FANATİK, bence en keyifli başlığı atmış, Süper Kupa sonrası, son şampiyon adına. Ne diyelim, şeytan kulağına!.. Kaldıkları yerden devam...
Steaua’ya verilen avantajdan sonra, Kayserispor karşısında özellikle ikinci yarı oynanan futbol, biz inananların güvenini tazeledi. Sakat Kewell’ın neler yapabileceğini söylemiştik. Şimdi de Skibbe’ye zaman verin diyoruz, ele güne. Yargısız infaza karşı olduğumuzu, gazozuna maçlara bakıp, fal bakmayacağımızı da ekleyerek.
Elbette Galatasaray’ın eksikleri bağırıyor... Rakibin kullandığı duran toplarda nerede konuşlanacağını halen bir bilen yok. Gördük ki, Mehmet Topal’ın geçen sezonu aratan fotoğrafında Ayhan’ın olması şart. Kalede haklı bir travma yaşanıyor. Suçlular el kaldırsın! Lincoln’ü çözmek, çok bilinmeyenli bir denklem adeta. Kulvarlarda istikrarsızlık hakim. Gol yollarında, ‘Nonda şov’a rağmen hâlâ bir eksiklik söz konusu. Oğuz abi (Dizer), reçeteyi vermiş ve “Carew gibi bir santrfor acil şart” demiş. Doğru söze ne denir... Çok şükür, o da artık ‘Hakan Şükür’ ismini tekrarlamaktan vazgeçti. Ben daha önce kurtulmuştum da!.. Darısı diğerlerine... Bundan sonra, sürekli Hakan Şükür adını tekrarlamak bu takıma zarar verir. Yaşandı bitti, saygılı mı saygısız mı, ona siz karar verin. Neyse, konumuz Hakan değil...
Bu eksiklerin tamamlanması, atla deve olmasa gerek. Skibbe ve ekibi zaten her şeyin farkında. Yenilerle eskilerin kaynaşma dönemi başarılı bir şekilde devam ediyor. Yakında hatalar minimuma inerse, işte o zaman her vakit iddia ettiğim, ‘yüzde 99’ tezi hayata geçer.
Bükreş maçından sonra ‘Rahat olun’ demiştik. Şimdi de, her an aportta bekleyen kelle avcılarına itibar etmeyin diyoruz. Özhan abinin mirasını çok doğru kullanan Adnan Polat ve ekibi, göreceksiniz, bu camiayı daha da güzel günlere taşıyacaklar. Kimsenin şüphesi olmasın.
Bir de özelimizden... Efendim bendeniz, geçen pazartesi akşamı TSYD’de mütevazı bir düğünle dünyaevine girdim. Bu geceye katkı sağlayan başta Şişli Belediye Başkanı Sayın Mustafa Sarıgül’e, Genel Yayın Yönetmenim Necil Ülgen ve de ustam Faik Gürses olmak üzere, tüm dostlarıma teşekkür ederim.

20 Ağustos 2008, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sakat mı dediniz!‘’

Süper Kupa için gurbette hoş tango... Bir yanda iyi kadrosuna rağmen, dün akşama kadar gösterdiği performansla taraftarlarını tedirgin eden Galatasaray, diğeri geçen sezonun keyif veren ekiplerinden Kayseri. Boş bir ilk yarı, muhteşem bir ikinci 45 dakika son şampiyon adına. Skibbe, Steaua maçından daha ofansif bir kadro belirlemiş. Ama garantici karakterine Ayhan ve Mehmet Topal’ı çift liberoya yerletirmiş. Nonda yine yalnız. Hasan ve Barış’ın kifayetsizliği, Kongolu futbolcunun kramponlarına adeta pranga. Bir yalnız da Lincoln. O da, unutulmaz ‘Avare’ filminin Raj Kapoor’u... Dolaşıp, duruyor, amaçsız-araçsız. Topu oynayan, futbolu güzelleştiren Kayserispor. Aykut tedirgin. Kafa hala çarşamba akşamında. Boşa çıkıyor, direkler sarsılıyor. Buffon’un yedeği kulübede oturuyor. Çok şükür yabancı kompleksimiz yok ama, De Sanctis niye yok? Önümüz Ramazan, turşusunu kuracaksınız herhalde, anlamak zor.
Derken ilk 45 dakika sürekli saldıran Kayserispor’un nefesi bitiyor. Kendini bulan Portakallar titreyip, kendine geliyor. Sabri’nin bindirmeleri, Ayhan’ın Lincoln’e yardımı, takımı kendine getiriyor. Hasan, Kore günlerini hatırlıyor ve sakat Kewell welcome (hoşgeldin). Ardından bir de asist sakattan... Devre arası soğuk duş iliklerine kadar işleyen kramponlar Süper Kupayı, müzesine götürüyorlar.
Steaua maçında umutları kesen herkese duyurulur. Sakatıyla, hainiyle Galatasaray, büyük başarılara her zaman imzasını atacaktır. İnanmayan utansın...

18 Ağustos 2008, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Rahat olun‘’

İnanılmaz bir atmosfer... Taraftar sorumluluğunun farkında, desibel maksimumda. Hele maçtan önce, ‘Hagi buraya’ seslerinin tarifi yok. Hadi hayırlısı olsun diyoruz, kelimeler boğazımıza takılıyor. 13 dakikada Steaua’dan double. Aykut’tan iş kazası... Olabilir futbolda yeri var.
Varan 1: Bursa maçında söylemiştik. Galatasaray, rakibinin kullandığı duran toplardan kaos yaşıyor diye.
Varan 2: Yine yaşadılar.
Skibbe, Rumen takımının önünde neredeyse tüm takımı stoper çıkarmış, mevkileri karıştırmış. Meira ve Emre Güngör, yanlış duraklarda. Hücumda Nonda tek başına. Sahanın en gayretli isimleri; Arda ve Lincoln. Ne yapacaklar peki!.. 10 kişilik Bükreş takımına karşı, şapkadan tavşan mı çıkaracaklar? İlk yarı bitti, adeta izlediğimiz Kemal Sunal filmi de sona erdi.
İkinci 45’te çift ön liberodan vazgeçen, ‘ya Mehmet ya Meira’ diyen Alman hoca, Barış’ı sahaya sürüp, Mehmet’i yanına aldı. Doğal olarak işin şekli değişti. Nonda rahatladı... Bu kez kendi adına double yapan isim oldu. Skibbe’ye de ilk resmi maçında bu kadar yüklenmek adil değil. İki tane saçma gol yiyorsun, sonra da telafi ediyorsun. Kramponların enerjisi bitiyor, güçleri tükeniyor. Ama, sakatlıklara rağmen bu kadar zengin bir kadroyu daha doğru kullanması gerekirdi.
Son sözlerim futbola Fransız kalan, Fransız hakeme olacak. Lincoln’e yapılan, dünyanın neresinde olsa, adı penaltıdır. Yine de penaltıya sığınmayalım. Temsilcimize güvenelim.
Rahat olun... Bu takım turu geçer...

14 Ağustos 2008, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hain ve müzmin sakat!‘’

Son şampiyon sahaya iniyor. Gazozuna muhabbetlerin sonu. Kulvar; yıllardır gediklisi olduğu, nadiren pas geçtiği Şampiyonlar Ligi. Steaua’nın zorluk derecesini teknik heyet ve futbolcular çözmüş. Siz bakmayın bundan önceki provalara. Bu akşam rakibin olası sert ve hızlı oyununa rağmen Galatasaray avantajlı bir skorla ayrılacaktır Ali Sami Yen’den.
Göreceksiniz hain (!) Lincoln ve müzmin sakat (!) Kewell, büyük bir olasılıkla ilk 11’de olacaklar ve yine bu hain (!) ve müzmin sakat (!) sahanın yıldızı olup taraftarı evlerine mutlu bir şekilde gönderecekler. Sonra ne olacak, ben size hemen söyleyeyim. Hain (!) Lincoln’ün hakkında vatan kurtaran aslan, müzmin sakat (!) Kewell için de Avustralyalı futbolcunun resitali diye yazacaklar. Bu iki futbolcu hakkında hemen hemen her gün yazdıkları hakaret dolu yorumlar birden unutulacak. Skibbe her fırsatta “Benim en önemli kozum Lincoln” diyor, bu sefer sizler Alman hocayı pohpohçulukla suçluyorsunuz. Tamam geçen sezon Lincoln bir varmış bir yokmuşu oynayabilir. Yine de ilk sezonu olmasına rağmen az da olsa yararı olmuştur. En kritik maçlarda attığı goller ve asistleri sayalım... Biliyorum hatırlamak işinize gelmez ama Gençlerbirliği maçında attığı o haince gol! Bir takımın hocası öğrencisine güveniyor ve ısrarla bunu tekrarlıyorsa, demek ki bir bildiği vardır. Kimse arkasına teneke bağlatmak istemez...
Aynı senaryo şimdi Kewell için yazılıyor. Utanmasalar Türkiye Sakatlar Derneği’nin Başkanı seçecekler Avustralyalı kramponu. Anlam veremediğim bu yazıların sahipleri Galatasaraylı bazı kalemler. Bana göre bu arkadaşların niyeti tarihinin en pahalı ve en iddialı takımını kuran Galatasaray’ın dengesini sarsmak. Star oyuncuları hedef alıp kendilerini starlaştırmak. Tahmin edeceğiniz gibi ucuz ve bayat bir taktik. Biliyorum hazırlık dönemindeki sonuçlar sizi fena halde umutlandırdı, ama Steaua maçı sonrası yüzlerinizi görmek isterim...

13 Ağustos 2008, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI