‘’Sadece Arda‘’
Mecidiyeköy Sarı-Kırmızı’ya boyanmış. Gecenin nefes kesen ayazını stadı tepeleme doldurmuş seyircinin inanılmaz haykırışları kesiyor adeta. Öte yandan Florya’da ayakta kalmış futbolcu bulmak karaborsa. Çare yok, kalan sağlar bizimdir. Bülent Hoca da öyle demiş, sürmüş ögrencilerini Hamburg önüne. Nerden bakarsak zor, hem de ne zor. Hayırlısı diyelim...
Geriye yaslanıp pusudayız, açık arayarak cümbür cemaat. Riskli, ama var mı başka bir fikri olan? Kewell stoper göreviyle nostalji yaşıyor o bölgede sırıttığı gerçek, fakat attığı penaltı ömre bedel. Genç Serkan, Sabri’nin arkasında titremiyor. Sabri demişken bitmek tükenmeyen bir enerji, ah bir de son vuruşlar adrese gitse. Volkan son zamanların en iyi Volkan’ı. Barış’ın tadından yenmez futbolu. Ama gecenin starı malum kişi, maçtan önce ‘Yürüyebiliyorsam oynarım’ diyen ve sınırları zorlayan Arda. Penaltıya giden yolda o, Baros’un imzasında yine o. İki saçma sapan gol, tüm güzelliği yerle bir eden. İtalyan eldivenin katkılarıyla. Şaşkınız, saldırıyoruz umarsızca Bordeaux benzeri bir sürpriz arayarak...
Olmadı üstelik gol ararken üçüncüyü de gördük. Kimseye kızamayız, eleştiremeyiz de fakat bir kişi var ki, her zaman savunduğum. Meğerse boşmuş. İşte o krampona artık ne derlerse haklılar. Lincoln kardeş oyundan alınıyorsun sanki Nişantaşı’nda sosyete gezmesindesin. Ayıptır, yakıştı mı hiç yediğin ekmeğe, bunun affı yok. Evet Lincoln ve De Sanctis dışındaki herkesin emekleri heba oldu bir kaç dakika içinde. Yine de bizi buraya kadar umutlara taşıyan bu çocukları tebrik ediyorum...
‘’Haftaya konuşalım...‘’
Avni Aker’de ki manzara inanılmaz. Trabzon şehri inanmış belli. Her yer bordo mavi duvardan duvara. Öte yandan bir sürü sorunu sırtına yükleyip gelmiş Galatasaray. Eksik ve ürkek. Üstelik Kewell ve Nonda’yı evde bırakıp Lincoln’ü de yanına çekmiş bir mantık! Bülent Hoca’nın planında bir keramet var elbet. Korku desek değil, çift tabanca sürmüş sahaya; namluda Baros, tetikte Ümit Karan olarak.
Alanzinho’dan açılış. De Sanctis’i çözmek mümkün değil. Bazen işinin erbabı, bazen de lunapark kalecisi adeta. Yediği golün açılımı özetle bu. Bir ara siyaha düşüyoruz. Voltaj, Arda’nın mektubunu, Baros’un okumasıyla yükseliyor. Kalabalık bir orta alan başında Ayhan ve tüm sahayı harmanlayan Arda.
İkinci yarı roller değişse de akıllı pusuda bekleyen Floryalılar. Arda’nın ‘Ne yorgunluğu yahu yeni başlıyoruz’ edası. Emre Aşık’ın inanılmaz direnişi. Ve anahtar kramponlardan Mehmet Güven’den soyadına yakışır bir performans, oyunda kaldığı süre içerisinde. Neden çıktı onu da anlamadık. Sonrası yine Sanctins! ve beraberlik. Hakem Yunus Yıldırım’ın Baros’un golünde kalan aklı, kontrolü kaybetmesi ve Yaser’i elbirliği ile kızartması...
Zor akşamdan galip çıkmadı. Akılda kalanlar her pozisyonda Ersun Yanal ve öğrencilerinin itirazları, Bülent Korkmaz’ın garip oyuncu değişiklikleri ve Yunus Bey’in ne yaptığı abesle iştigal kararları. Anlaşılması zor! Bu sonuç kimseye yara vermez. Baksanıza cumartesi akşamı alem Beşiktaş’ı şampiyon yaptı. Olur mu? Haftaya konuşalım...
‘’Başka konu yok mu!‘’
Galatasaray’da maç trafiği yoğun. İlk durak başarıyla geçildi, geride birçok gariplik bırakılarak. Malum malzeme belli. Şu Lincoln’ün ne çok seveni varmış yahu! Breziyalı’nın yakasına yapışmayı bıraksanız da, avantajlı skoru yakalamanın keyfini yaşamayı deneseniz olmaz mı? Şu anda Türk vatandaşı olmaya hazırlanan, taraftardan başka kimseye yaranamayan ve her taşın altından çıkan Lincoln!
Rahmetli babam; “İşi için kavga eden adamdan asla korkmayacaksın” derdi. Adnan Polat da, “Ortada bir terbiyesizlik yoksa halledilmeyecek bir durum değil” açıklamasını yaptı, maçtan hemen sonra. Lincoln bir terbiyesizlik yapmış değil. Ağır sakatlıkların ardından yine de gücü yettiği kadar oynamaya çalışıyor. Ayhan’ın golünde hiç mi faydası yok? Hamburg defansının göbek taşını kıran ben miydim Allah aşkına? Ama yaranamaz, adı çıkmış dokuza, inmez sekize misali. Ligimizin asist kralı, bugün büyük olasılıkla Bülent Korkmaz’ın yanında maçı izleyecek. Duyumlarımız bu yönde. Bülent hoca bu dolduruşa gelir mi? Gelirse büyük yanlışa gider. Ayhan’la beraber takımın beyin gücünü oluşturan bu ikiliyi ayrı düşürmek ihanetle eş değer bana göre.
Biraz da maça bakalım topluca. Zor dönemeç. Üstelik geçen haftadan yaralı Karadeniz Beyi. Yenilenin ‘buraya kadarmış’ diyebileceği, bundan sonra misafir sanatçı konumuna düşebileceği durum söz konusu. Milliyet Yılın Sporcuları gecesinde karşılaştığım Trabzon’un başarılı patronu Sadri Şener’e, “Maç ne olur” diye sorduğumda, “Hem yeneriz hem de döveriz” demişti, esprili bir biçimde. Haksız sayılmaz Başkan. Karadeniz ekibi son derece kaliteli oyunculardan kurulu. Umut, Gökhan ve Yattara... İşte bu üçlü kaderini çizecek akşamın. Bir de Galatasaray’ın yorgunluğunu hesaba katarsak, ibre Ersun Yanal’ın öğrencilerini gösteriyor. Aa, tabii yukarıda bahsettiğim Lincoln olayı da cabası. Kol kırılmadı, yen de içinde değil. Bülent hocam kulaklarını tıka, en doğrusunu mutfağın başında bulunan sen bilirsin. Florya’ya geldiğin gün erozyona uğramış hırs ve sevgiyi kısa zamanda tekrar sağladın. Devam ettirmek yine sana bağlı...
‘’Sami Yen'de görüşmek üzere‘’
Hamburg limanında sessiz bir gemi sarı kırmızı boyalı. Darbeli çürüğü fazla. Üstelik tayfalardan biri kuzey sahillerinde, anlamak zor. Pazubanta siyah çizgi ‘acınızı paylaşıyoruz’. Mekanda ağa temsilcimiz, misafir olmamıza rağmen, şaşıracak bir durum değil. Kulaklara gelen İstanbul nameleri volümü fazla. Bülent Korkmaz’ın tercihleri yerinde, başka opsiyonu yok zaten. Kurgu; alanı daraltıp rakibe yakan top oynatmak, sinsice beklemek ve açık aramak. Oyunu kurallarına göre oynuyoruz, açılım bu. İyi başladılar can siperane. Lincoln’ün enfes pası Ayhan’ın inanılmazı. Hakem mi, ders alsınlar bizim domestik meslektaşları, gol de payı büyük, ders verdi. Sağ kulvar diyorduk tedirginliğimizi dile getirerek. Ama solda Volkan’ı es geçmek ihanet olur yazımıza. İlk kez böyle dirençli, inanan Volkan gördük. Tek başına harmanladı mevkiisini. Yedik golü umarsızca hak etmeyerek. Sonrasında figüran Nonda’nın hovardalığın ardından Emre Aşık’ın kızarması. Panik! Bocalama, Kewell defansta. Mehmet Güven sahaya, tek top tutabilen Lincoln kenara. Olacak iş değil. Hocam sen de Brutüs. Kendini ispat etmenin yolu Brezilyalı’dan mı geçiyor emsallerinin hesabı... Son dakikalar kalp çarpıntısı taşıkardi ama avantaj bizde. Avantajı getiren hala bonservisini bekleyen De Sanctins, Ayhan, Hakan Balta ve her boşluğu dolduran Kewell artı diğerleri. Evet ‘Galatasaray Edirne ötesinde başka’ demiştik yanılmadık. Yanlış kararlar ve tercihlere rağmen yola devam. Öyle bir kadronuz var ki her açığa kamufle, her derde deva. Ali Sami Yen’de görüşmek üzere.
‘’Uyuttunuz!‘’
Opsiyonsuz bir akşam daha Galatasaray adına. Ancak bu kadar eksiğe rağmen sırıtmamaları hem hoş hem de düşündürücü. Bülent Korkmaz’dan beklenen tavır; varlığa yokluğa bakmamış iki gence Serkan ve önünde olan Aydın’a sağ kulvarın anahtarını emanet etmiş. Özellikle Serkan’a tam puan. Sağlam basıyor, öyle alıp başımı giderim sevdasında değil. Aydın’a gelirsek ödülünü Bursaspor kalecisi İvankov verdi zaten kibarca. Gelecek için sinyal umutlu. Misafirin eliyle sunduğu hediyelerle goller tez geldi, İbrahim Öztürk’ün kafası heyecan getirdi. Sonrası kör dövüşü ve kasap havası, konuk takım ağırlıklı. Skor dışında kayda değer bir şey var mı derseniz cevabım ‘Zero’ olur. Şekersiz, tatsız ve yavan. Söz ettiğim iki fidan biraz Ayhan, bir tutam da Barış ve iğneyle çıkan fedakar Emre Aşık. Başka bir şey konuşmak hikaye...
Herkes maçın çok zor geçeceği konusunda hem fikirdi. Zor değil fakat öyle sıkıcı geçti ki sormayın. Zaten haftanın yorgunluğu sarmış, uyumamak için zor tuttuk kendimizi. Öyle ki 90 dakika, 90 saat gibi geldi bitmek bitmedi. Hele son dakikalar hiç geçmedi Galatasaraylı futbolcular için başka bir manada. Anlayan anlar! Klasik yorum hazır ‘Kafamız Hamburg maçında’. Yerse! Yiyoruz, her daim! Evet kötü ötesi bir futbolla 3 puan İstanbul’da kaldı. Hayat devam ediyor, ligdeki yarış da. Böyle nereye kadar gider bilinmez. Ben çözemedim ya siz?
‘’Bir eleştiri...‘’
Bugün canım futboldan pek bahsetmek istemiyor. Nedeni malum, istikrarsızlık her tarafımızı sarmış adeta. Kocaeli’den 5 yiyorsun, Bordeaux’yu devirip, Konya’da sefilleri oynuyorsun. Neyse ki Arda gibi gözü pek bir futbolcun var. Yoksa şampiyonluk adına havlu atılmıştı, gösterişli kadroya rağmen. Bülent Korkmaz’ın öğrencilerini de anlamak mümkün. Geçen yıl o sahada Uğur’un başına gelenler hâlâ belleklerde. Kimse kendini riske atmak istemedi diyelim. Peki ya Adnan Polat’ın mali kongrede camiaya seslenişi. ‘Yetiştirdiğimiz bir futbolcuyu satabiliriz!’ Olacak iş mi bu? Trafiğin bu kadar yoğun olduğu günlerde... Bilmece buldurmaca futbolcu kaydırmaca. Ne anlamda söylenmiş, amaç ne, inanın çözemedim. Belki bir hırslandırma, belki de motivasyon bilinmez. Bana göre yanlış bir strateji. Futbolcular çocuk gibidir. Tedirginliğe pek gelmez, olanın da sahadaki hali böyle olur. Onların kafasını bulandırmak pek doğru gelmedi bana. Futbol yazmayalım dedik, ama kopamadık o büyülü meşin yuvarlaktan, üstelik Başkan’a da selamlarımızı gönderdik.
Bir alkış...
Neyse şimdi de Adnan Polat’ın en isabetli icraatından söz edelim. Geçen gün Galatasaray Pazarlama’nın beyin takımıyla buluştuk. Tabii ki konumuz Galatasaray Store’du. Hani bu yönetimden önce sadece görüntü olarak kullanılan ve taraftarını her daim üzen kuruluş. Nacizane defalarca bu köşeden eleştirdiğim firma. Şimdi ise gece ve gündüz kadar farklı. Bu değişimin mimarları Polat’an sonra Yönetim Kurulu Üyesi Cemal Özgörkey, Genel Müdür İhsan Bosum ve Kreatif Danışman Evrim Timur artı 70 kişi. Yüzler gülüyor. Sarfettikleri kelimelerinin altında hep Fenerium’u bu sene her bakımdan geçtikleri gizli. Ama açıkça söylemiyorlar ‘Biz konuşmayalım araştırmacılara sorun’ demekle yetiniyorlar. Bu ilginç ve iddialı sohbetin detaylarını önümüzdeki günlerde gazeteniz Fanatik’te bulabilirsiniz. Galatasaray taraftarının Fenerbahçe’ye göre eziklik duyduğu tek olay aylarca tartışmaya gebe. Ne diyelim 10 ay öncesini hesaplarsak, bugünlere de şükür.
Evet, Adnan Polat’ı hem eleştirdik hem de alkışladık. Hiç kusura bakmasın, futbolcularının istikrarlarına (!) bakıp bu hale geldik desem...
‘’Yorgunluk bahane!‘’
Klasik bir Konya deplasmanı. Açalım; dondurucu soğuk, sahadan başka her şeye benzeyen bir zemin ve Galatasaray adına zorluk derecesi üst derece olan bir deplasman. Şampiyonluk yolunda kaybedilecek yarım puanın bile adı ‘Beyaz bayrak’ konuk takım için. Vaziyet stres dolu balta girmemiş Konya sahasında tahmin edersiniz...
Bülent Korkmaz, Bordeaux maçındaki düzene devam demiş, gereksiz kendini ispatlama çalışmalarından uzak. Başta Ayhan, Lincoln ve Baros’un diğer arkadaşlarından daha fazla yorulacağı, başka da seçeneğin kalmadığı 4-1-3-1-1 düzeni kaptanın seyir defteri. Buradaki ‘1’ler diye bahsettiğim isimler maçın yardımsız kramponları. Sabri’nin akıl dolu asisti, Konyaspor kalecisi Jefferson’un ‘Ne dedin sen’ edasıyla salladığı şamara rağmen Arda’nın golü... Bu arada fırsatı kaçıran ev sahibi. Meira ve Emre ‘iki yabancı’ şarkısının klip çekimindeler sanki. Kademe falan hak getire, arkaya atılan her topta panik havası. Neyse ki arkadaşlar için devre imdada yetişiyor. İkinci yarı Ümit Karan, Aydın ve Mehmet Güven antre yapıyorlar. Nakarat aynı. Kapandıkça kapanan, umutları kontraya taşıyan bir takım, yani Galatasaray. Başrolde geçtiğimiz günlerin formsuz ismi De Sanctis. Bu kez derli toplu İtalyan eldiven.
Evet, 3 puan futbolsuz akşamda İstanbul ekibinin, oynamadan şöyle böyle. Bahane hazır ‘Perşembe ağır geçti yorgunduk.’ Eyvallah, bir itirazımız yok, hele daha önceki deplasman dönüşlerini hesaplarsak. Lig karışmıştı, Fenerbahçe Sivas’ın maskesini düşürdü, Galatasaray bu sonuçla o karışıklığın dışında yer almadı. Ama öyle istikrarlı (!) futbolumuz var ki, ne desek boş...
‘’Umutların ötesi‘’
Perşembe gecesi bir tarih daha yazıldı. Avrupalı arkadaşlar tüm varlıklarını sahaya sürerek hepimizi tekrar umutlandırdılar Saracoğlu yolunda... ‘Skibbe olsa aynı filmi izler miydik’ tartışmaları sevinç naralarıyla birlikte start aldı. Son derece anlamsız, abesle iştigal. Evet Alman hocanın iyi veya yanlış yaptıları inkâr edilemez. Emeğe saygılı olmak vazifemiz. Zaten Adnan Polat ve yönetimdekilerin maçın ardından ilk kelimeleri Alman hocaya teşekkürden geçti.
Gelelim Bülent Korkmaz’a... Kaptan nereye geldiğinin farkında. Son derece kaliteli ve zengin bir kadroya sahip olduğunun da... Çözüm basit, öğrencileri sadece hizaya gelecek ve doğru yerde oynayacak. Bordeaux maçında yaşadık, var mı itirazı olan futbolcuların konuşlandıkları yere. Bir önemli detay da, bu sezon kramponların birbirlerine karşı olan sevgilerinin son derece büyük bir hızla erimesiydi. İşte Bülent Korkmaz üç günlük mesaisiyle çözmeye çalışmış bu ince nüansları. Yalan mı, bakın gol sevinçlerine, Arda yazıyor küskün Ümit Karan’a koşuyor, keza Sabri’nin mucizevi golünden sonraki fotograf yine aynı. Lincoln’e geçelim; gerçekten büyük beyin, ama kim olursan ol koşacaksın, kimse senin yerine iki kişilik oynamaz. Ya da oynarsa nereye kadar oynar? Ve Brezilyalı’nın maç sonunda formasına dikkat edin. Sanki çıplaktı şef, sarfettiği efor nedeniyle kostümü buharlaşıp yok olmuştu adeta. Baros farklı mı? Öyle verdi ki kendini maça, yetmişten sonra bitti, tükendi, dili çıktı, arsızca değil elbette.
Belki tek maç için vaziyeti abartığımızı, belki de Bülent Korkmaz’ı erken alkışladığımızı sanıyorsunuz. Biz gördüklerimizi sizlerle paylaşıyoruz ve futbolculuğundan beri tanıdığımız, karakterine her zaman kefil olacağımız yeni patrona güvenerek konuşuyoruz. İnanıyorum ki, Bordeaux galibiyeti takımı rehavete sürüklemeyip tam tersi yeni bir başlangıç olacaktır Florya ahalisi için. Ve de gerisi gelecektir. Ne demişti Korkmaz, ‘Birkaç takviyeyle Şampiyonlar Ligi’nde final oynarız.’ Ben o takviyeleri biliyorum. Kim mi? Uzağa gitmeyin, sırasını bekleyen Semih, artık opsiyonu kalmayan gerçek kimliğini bulacak bir Aydın ve diğerleri... İçinizden biri olan Bülent Korkmaz’ın gelecek silahları. Haydi bakalım, hep böyle keyiflere keyif katan resminizle...