‘’Hoşgeldiniz...‘’
Bülent Korkmaz’la yeni bir heyecan. İstanbul buz ve ıslak. Gece çetin, buna rağmen kapalı gişe. Volüm maksimumda; 11 saniyede yenen gole rağmen susmayan taraftar. Anlayamadık, kal geldi hepimize Meria’dan tabii. Fransa’da kazandığımız avantaj gitti mi çöpe? Bir de Mehmet Topal’ın erken vedası tuz biberdi yaşanan şanssızlıklara...
Oysa, şekli şemalindeydi yeni patronun oyun planı. Kimsenin itirazı olamazdı görev verdiği kramponların adreslerine. Mehmet’in çıkışla skora da bakıp, tüm riskleri aldı ve Kewell’ı sürdü. Ayhan’ın canı çıkacaktı, duble görev yapacaktı ama, olsun başka çare yoktu. Kimse bana bu ‘kaderimin oyunu’ notalarına kapılmadı. Başta taraftar olmak üzere, Bülent hoca ve sahnedekilerin maçı bırakmaya niyeti yoktu. Şuurlu bindirmeler, kurulan baskı olumlu sinyallerdi. Ve önce Arda geçirdi meşin yuvarlağı çözülmesi imkansız labirentten. Sonrasında şiir matinesi başladı Sami Yen’de... Kürsüde Kewell vardı; Fransız Sokağı’nın vatandaşları da hayranlıkla izliyordu bu dizeleri. Hangisini sayalım Şef Lincoln’ün iyi günlerini gördük fakat bu kadar koştuğunu hiç görmemiştik. Ve Arda... O ne performans yarabbi. İnanılmazdı. Neyi varsa gösterdi Schengen
pasaportlulara. Hele Lincoln’ün davetiyesine kayıtsız kalmadı. İki farkı yakaladıktan sonra bitap düşen temsilcimiz arkaya arkaya öyle goller yedi ki, anlayana aşkolsun. Hayır olamazdı. Rüya bu, yok yok kabus! Ecel dakikaları. Ve Sabri’nin çığlıklarla gökyüzünü öpüştüren vuruşu...
Bülent Korkmaz’la başladık onla bitirelim. Muhteşem bir galibiyetle siftah yaptın. Dün gece görüldü ki, fragman olumlu duyurulur. Hoşgeldin Galatasaray ve tekrar hoşgeldin hocam...
‘’Yanlış zaman doğru insan...‘’
Galatasaray’da Skibbe devri eğrisiyle doğrusuyla kapandı. Alman hocaya ülkemize ayak bastığından beri edilmedik eleştiri, tabiri caizse; yemediği fırça kalmadı. Hepimizin satırlarına konuk oldu, en keskin virajlara, uçurumlara gönderdik elbirliğiyle.
Tabii öyle malzeme veriyordu ki bize, kaygısız kalamazdık hele son zamanlarda. Başarılı olduğu maçlarda ise kıl, tüy dedik yine de bir şey bulduk. O kadar üzerine gittik ki, bazılarımız artık vicdan azabı çekmeye başladı. Hatırlarsınız ben özür dahi diledim. Haydi bizi bırakalım, ya yönetim arkasında durdu mu sanıyorsunuz? Önce yardımcılarını aldılar, sonra tepesine kovdukları Kalli’yi getirdiler. Adnan Polat ve yanındakilerin iki çift süslü lafından başka hiçbir destek yoktu Alman hocaya. Tam bir lahana turşusu klasiği, perhizi onu çok sevdiklerini (!) her fırsatta haykıran futbolcularına bırakalım. Nasıl sevmekse bu, son maçlarda yaşadığımız tabloya bakarsak. Ya skandal akşamı? Sahada sanki hepsi dumura uğramıştı. Avrupa’da kendine oyna, burada yürü! Kimse darılmasın. Ya da alınsınlar, belki utanırlar. Neydi o şımarık hareketler... El kol birbirine girmiş, son derece antipatik hareketler. Siz ki 1908 için çekilen fotoğrafı günümüze taşıyan ve ‘Galata Saray Efendileri’ diye poz verenlersiniz. Bu mu efendilik!
Şimdi ise çeyrek asrını bu kulübe vermiş, simgesi olmuş bir Bülent Korkmaz... Hayallerinin gerçekleşmesi güzel. Ama tek kelimeyle yanlış zaman, doğru adam. Ne yapacak, elinde sihirli değnek yok ve zamanı da. Ligde kalan 13 hafta, 8 puanlık bir barikat ve öncesinde zor bir Bordeaux sınavı. Gerçi elindeki kadro her derde deva, ama sorunlu arkadaş fazla. İlk olarak Adnan Sezgin’in kalkanları hazırlaması şart, Polat’tan önce. Sonrasında grupçu turupçu kalmayacak. Küskünlükler bitecek, sahada bilerek birbirine ‘no asist’ diyenler uyarılacak. Kimseye ayrıcalık tanınmayacak. Bülent hoca idmanda futbolcularını çalıştırırken Herr Kalli’nin gölgesi bile olmayacak Florya’nın çimlerinde. Şimdilik özet geçtik. Bu söylediklerimiz gerçekleşirse çocuk tekrar doğar. Umutlar yeşerir, Skibbe’nin başına gelenler yeni patronun başına gelmez. Bol şans Bülent hocam, umarım futbolculuk günlerindeki keyfi şimdi tekrar yaşarız...
‘’Bunun adı intihar!‘’
Galatasaray için iştah kabartan akşam. Rakiplerinin yara aldığı haftayı kazasız belasız geçer mi bilinmez. Küçük takım yok futbol dünyamızda üstelik Kocaelispor gibi bataklıktan çıkmaya çalışıyorsan. Hele istikrardan hiç söz etmeyelim tam facia. Kimin kime ne yapacağı belli olmayan yuvarlanıp gittiğimiz bir sezon...
15 dakika uyku modu esnemeye başlamıştık ki, Mehmet Topal’ın ultra şık şutunun golle sonuçlanmasıyla uyandık adeta. Ve oyuna hareket skora bereket geldi. De Sanctis’in hediyesini reddetmeyen Taner Gülleri’den gelişine bir şıklıkta gol. Murat Hacıoğlu’dan da plase. Sardı korkular... Merkezde Ayhan’ın olmaması Arda ve Baros’un Skibbe’nin yanında nadasa çekilmesi de caba. Heba edilmiş dakikalar... Bunun yanında sürekli mevki değiştiren Floryalı arkadaşlar. Kimin nerede mesai yaptığı belli değil. Kewell sağda mı, solda mı, Sabri tek başına, destek yok, köstek bin ton, arkasında oynamaya çalışan Mehmet Güven’den! Yakında Skibbe’nin başını yiyecek bu ısrarı göreceksiniz. İkinci yarı perşembe için dinlendirilenler sahnede. Şimdi daha fazla stres, daha fazla yükleme, ne anladım ben bu işten... Kaplama alanı Körfez’in ceza alanı, ama gol yine adresten. Sahte baskı, öylesine pres, sonuç tufan. Lincoln’den teselli, karavana penaltı, Taner’den hat-trick! Arkadan beş. Skandal...
Bordeaux sevdasına ligde yaralanıyorsun hem de derin darbelerle. Öyle bir fırsat kaçtı ki, ileride daha iyi anlayacaksınız. Tek kelimeyle intihar ettiniz. Bu kadar olur, penaltı atmaya bile mecali olmayan bir takım. Hayret, bin defa hayret. Sanırım kara bir perşembe bekliyor bizi...
‘’Yeni başlıyor...‘’
Galatasaray’da yüzler beş karıştı. Sanki ilk yarının keyiflere keyif katan takımı gitti, yerine umursamayan, kılını kıpırdatmayan, haylaz mı haylaz bir ordu geldi. Olacak arada vites düşürmeler, normal, lig uzun bir maraton düzelirler diye iddia ettik azınlıkta kalarak. Floryalı arkadaşları kendine getirmek için bir kıvılcım yeterliydi. Doğrusunu söylemek gerekirse benim de umudum yoktu Fransız Sokağı’nda kahkaha atmak için. Taaaa ki, Antalyaspor maçının ardından sarfedilen bir kamyon dolusu ahkamdan sonra... Bizleri bile çıldırttılar, ya yerin dibine batırılan Skibbe ve öğrencileri ne yapsın... Naturel doping olacaktı bu karalayacı kelimeler, oldu da... Başından beri söylüyoruz, ‘Galatasaray korkusu’ diye... Ama bu kadar maksimum noktada da olduğunu tahmin edememiştik doğrusu.
Akdeniz sahillerinde kötü oynanmasına rağmen en az yedi pozisyonu heba etmiş bir Galatasaray. Üç puan kaybedildi, ama beyzadelere göre şampiyonluk da gitti. Liderle aradaki puan farkı 5, Kadıköy’le aynı, Beşiktaş’tan artı bir önde... 14 hafta var. Çarp 3’le, 42 eder. Hesap doğru, matematiğe bedenci gelmediğine göre! Gelenler hesaplayamıyor aportta bekleyen Lincoln ve Kewell’ı, ya da işlerine gelmiyor... O korku var beyinlerde ‘ya sakatları iyileşirse’ diye. Kemiriyor içlerini sezon başından beri.
Adnan Polat bile etkilendi bu konuşmalardan. Nasıl etkilenmez, ben 20 sene oyunculuk yaptım, konservatuardan geçtim, böyle rol yeteneği görmedim yahu. O ne mimik ve jestler yarabbi, Galatasaray’ı ameliyat masasına yatırırken çok bilen şoförler de! Diyor ki Polat, “Geçen sene Lincoln mu vardı”, aktörlerin etkisine kapılarak ya da başka bir deyişle başkanlık koltuğuna oturduğundan beri ilk kez sürç-i lisan eyleyerek... Geçen sezon da vardı, bu sezon da... Görüyoruz o olmayınca nelerin olmadığını. Eğer başkan diğer futbolcularını motive etmek için konuştuysa yanlış bir yöntem, ancak söz ettiğim beyzadeleri(!) motive ediyor bu son derece gereksiz açıklamasıyla.
Evet, durum kısaca böyle... Kamçılanmış ve hırslandırılmış Galatasaray’ı çarşamba gecesi gördük. Son yılların en yüksek formunu yakalayan Bordeaux’nun önünde hâlâ kendini ispatlamaya çabalayan Skibbe’nin stratejisiyle umutları Sami Yen’e taşıyan bu çocuklar, ligin hakkından da kolayca gelecektir. Hiç kuşkunuz olmasın, her türlü tiyatroya rağmen...
‘’Sıra sizde...‘’
Son zamanlarda frene bassa da son 20 senenin en formda Bordeaux takımı. Ve her ne kadar iç hatlarda türbülansa da girse Avrupa patentli Galatasaray. ‘Edirne ötesi’ havası suyu farklı olmuştur futbol kitabında temsilcimiz için, tarih böyle diyor en azından. Neyse geçelim Skibbe’nin dünyasına; Farklı olmak istemiş bu sefer, hakkı da üzerine bir kaynanası gitmedi eleştirilerle belki de gitmiştir bizden ya! Üçlü defans, ana baba gününü andıran bir orta alan beklenen sürpriz Kewell ve Lincoln destekli Baros. Maçtan önceki tablo Salvador Dali misali sürrealist gelmiyor insana bence. Entel dantele gerek yok geçelim dün geceye...
İlk dakikalarda hafif artçı şoklarla sarsılsa da yavaş yavaş inisiyatifi eline geçiren temsilcimizdi. Özellikle mevkisi adeta tüm saha olan Mehmet Topal tam bir toparlayıcı rolündeydi. Ayhan’ın merkezi kimseyi bırakmayıp oyunu yönlendirmesi ve servislerinin lezzeti tadındaydı. Baros sıkıntıya soktu, Kewell rahatsız etti ev sahibini, ah bir de iki metreden incesi var ki Avustralyalı’nın, girse tadından yenmezdi. İkinci yarı Baros’un yerine Nonda sahnedeydi. Yerinde alımış bir karardı. Maçı yöneten patron ve yardımcıları verdiği çelişkili kararlarla Türkiye’deki meslektaşlarını aratmıyordu adeta her an atabilirdi Milan’ı. Skibbe bu konuda terbiyeli olduğundan önlemini erken aldı. Arkada hataya yer yoktu özellikle Emre Aşık’ın zamanlamaları ve kestiği toplar ‘cuk’ oturdu. Servet de uyum konusunda elinden geleni yaptı, artı Meria’nın sırıtmasını engelledi.
Evet Galatasaray’da görevini yapmayan yoktu. Biraz şans olsa galibiyetle dönebilirdik. Buna rağmen göreceksiniz bugün eleştirilecek isim Skibbe olacaktır. Oyuncu değişiklikleri falan filan. Buldular bir oyuncağı oynayın bakalım. Ama Floryalı arkadaşlar Boğaz Köprüsü’nden geçmeye başladılar bile. Bir gün özür dileyeceksiniz ben sıramı savdım sıra sizde...
‘’Yaprak Dökümü‘’
Bir yanda Şifo’yla hayat bulmuş Antalya, diğer tarafta ise haklı olarak tüm haftasını ‘isyanım var düzenden yana’ notalarıyla geçirmiş Galatasaray. Her iki tarafın özellikleri aynı noktada buluşuyor; biri göğe, öteki yere bakan olarak. Sakat oyuncular konusunda aynı dertten müzdaripler. Günün ilginç ve çekişmeli olacağı kesin, fragman onu gösteriyor. Haydi bakalım inelim Antalya’nın pırıl pırıl çimlerine...
İlk 20 dakika uyuttu her iki takım da. Ama bu zaman dilimde yardımcı hakemin verdiği hatalı kararla adeta Servet’i ipten alışı ve Halis Bey’in Baros’a yapılan penatıyı gerektiren hareketi es geçmesi dikkat çekti. Jenerik diyelim artık alıştığımızı ekleyerek. Sonrasında İstanbul ekibi sanal da olsa daha hareketli göründü, özellikle Sabri’nin taşıdığı toplarla umut aradılar. Başta Baros ve Nonda gelen fırsatları ellerinin tersiyle itince doğal olarak bir sonuç çıkmadı. Bu arada Antalya kalecisi Ömer’in de hakkını yemeyelim, sahanın en iyi kramponuydu. Mehmet Topal misafir sanatçılığa soyununca Ayhan harmanlamaya çalıştı merkezi, fakat nereye kadar tek başına. Arda yok, Barış yok, var da ben göremedim. Ya diğerleri? Tencerem kara seninki mor.
Günün bir başka başarılı ismi Ahmet Kuru’dan şık, akıl dolu gol. Ne olacak şimdi? Ayıkla pirincin taşını, nasıl ayıklanacaksa bu bonkör ve umarsız çocuklarla...
Önce Sivas, sonra Kayseri ve dün Antalya. Yaprak dökümü devam ediyor. Sezon arasında ne oldu bu takıma yahu! Biri çıksın açıklasın Allah aşkına. Sevgililer Günü’nü sizi canından çok seven taraftarınıza zehir ettiniz ya. Helal olsun! Antalya ve Şifo Mehmet’e tebrikler. Başka söze gerek var mı...
‘’Galatasaray Türkiyedir‘’
Aylar önce yazdık çizdik karaladık. Galatasaray şampiyonlukta bu yılın en iddalı takımı diye. Ve ekledik kazın ayağının öyle olmadığını. Floryalı olmayanın her türlü Ali Cengiz oyununu sergileceğine kalıp bastık, engellemeyi birinci vazife sayanlar adına. Hatırlayın karşı tarafta oynanan derbiyi. Hadi iki penaltıyı geçelim. Peki ya Servet? 2 ay ‘Hanibalvari’ bir görüntüyle niye çıktı karşımıza. Dört bir yanı hatıraların değil, Hüseyin efendinin sardığı geceydi o. Sonra kupadan ettiler Ümit’i karanlığa götürerek. Etmediği küfürü ettirmiş gibi gösterdiler koskoca Galatasaray kaptanına yalancı rütbesi takarak üstelik.
Şimdi gelelim kara cumartesiye... Sezon başından beri tekmeleyenin bir madalya takılmadığı Lincoln’den başlayalım. Bana kimse anlatmasın, aldığı iki kart da skandal. Evet birinci pozisyon belki penaltı değil, ama iki futbolcu tokuşuyor. Ne yapacaktı Lincoln yerçekimine karşı mı gelecekti? Bakın dünyadaki maçlara, çoğu maçta yüzlerce oluyor buna benzer hareketler, kuralların harfi harfine uygulandığı (!) bizim ülkemizde bile. Baros’a geçelim, gole giderken uçuruluyor; devam, adeta kafası parçalanıyor, yine devam. Kanlı ellerini beyefendinin üzerine sürmüş acının verdiği refleksle. Eyvallah haklısınız. Sürdü, atsaydı o zaman niye atamadı? Kulağındaki alete vicdanından sesler mi geldi? Son dakikadaki Emre’nin ceza alanında elle oynadığı Kayseri’nin penaltısında niye kara gözlükleri çıkarmadı? Maçın çivisini çıkardığı, yoksa beraberlik yeter de artar deyip diğer rakiplerin puan kaybedeceğini hesaplayamadığı için mi?
Galatasaray Yönetimi yıllardır ilk kez bu kadar açık ve net konuştu. Sonuna kadar haklı olmalarına rağmen ekmek tereyağ ilişkisine girecekler, federasyondaki asıl beyefendilerle. İki maç ceza kapıda, Tahkim’e gitsen kesin 4 olur, sebebi belli! Olan sonunda yine kombine almış taraftara ve emek veren futbolculara olacak. Avrupa’da Şubat ayına kalmak, şampiyonluğun bir numaralı adayı olmak suç mu? Belli ki suç, kompleksli ve hoşgörüsüz futbol dünyamızda. Kulüp de ne desin? Başka söze ne gerek; Galatasaray Türkiyedir...
‘’Turkuazlı Bey!‘’
Kupayı saymazsak uzun bir aradan sonra Sami Yen’de buluşma... Galatasaray’ın rakibi Kayserispor... Siz bakmayın misafirin bu sahada galibiyeti olmadığına, Tolunay Kafkas ve öğrencilerinin ligin her daim keyif veren ekibi olduğunu da es geçemeyiz. Oyunu çirkileştirmeden, anlık hevesler peşinde olmayan her iki takımının mücadelesi zevk verecekti kuşkusuz...
Hakan Balta ısınırken uf olunca Skibbe’nin şekli-şemali değişti tabii. Mehmet Topal’ı sol kulvara adaşı Mehmet Güven’i Ayhan’ın asistanı olarak yerleştirdi Alman hoca. Volkan olmaz mıydı, sorusu akıllarda hep kaldı bütün maç boyunca koca bir soru işareti olarak. Bir başka olay daha vardı tabii tüm planları alt üst eden. Selçuk Dereli gibi derli toplu bir hakemin dün akşam darmadağın bir görüntü çizmesi inanılmazdı! Yarım saatte Lincoln’a kazık bir adisyon çıkardı. Başta Baros olmak üzere ev sahibi futbolcularına yapılan faulleri sürekli görmezden geldi. Ve yine aynı isme on sekizde yapılan bir faul vardı ki akıllara zarar. Ne huzur bıraktınız, ne de sinir. Gazze’deki drama tüm dünya ağlıyor, ya dün akşam Galatasaray taraftarı ne yapsın? Hiç yakışmadı size sayın Dereli...
Futbol mu; bu şartlarda nasıl olsun Allah aşkına. Oyunda kalabildiği ana kadar enfes bir Lincoln, Nonda’nın golü, Arda’nın lezzeti, Baros’un arzusu, Sabri’nin inadı... Kızarmadan sonra içe çekiliş ama son derece onurlu bir direniş. De Santics’in arkadaşlarına hayat veren refleksleri. Ve Linderoth’a hoşgeldin! Kaybettirilen 2 puan! Başta keyifli geçecek dedik, yanılmışız. Nereden hesaplayabiliriz ki turkuaz renkli formasına rağmen akşamı simsiyah yapan hoşgörülü beyefendiyi!