‘’Mor ve ötesi‘’
Geçtiğimiz cuma Kalamış Tesisleri’nde Galatasaraylı Sporcular gecesindeydik. Cengiz Özyalçın ve Abdürrahim Albayrak sponsorluğunda enfes, bir o kadar da anlamlı bir geceydi. Tabii ki ortak konu Elano’nun transferiydi. Sizlere itiraf etmek istiyorum, ben hâlâ Brezilyalı’nın gelişinin şokundayım. Yalnız herkesin bu olayda Haldun Üstünel’i kahraman göstermesine de anlam vermek zor. Evet, Haldun’a ben de sonuna kadar tebriklerimi gönderiyorum, ama bu kulübün bir başkanı var, ayrıca Adnan Sezgin ve Murat Yalçındağ’ı es geçmek zoruma gidiyor.
Kaldı ki Haldun da bu konuda oldukça şikayetçi. Neyse, biz bu transfere hepten yönetimin başarısı diyerek, geçelim Florya’nın yeni misafirlerine...
Sanırım ortak fikrimiz, en önemli imza Frank Rijkaard ve futbolcularının antrenmanlarda adeta pestilini çıkaran Neeskens. Kulüpten gelen haberlere göre, idmanlarda 9 senedir böyle bir manzara görülmemiş. Hatta Eylül ayına ayakta futbolcumuz kalırsa, bize kimse rakip olamaz diyorlar. Leo Franco’nun ne olduğu belli, tek maç da olsa jenerik ortada. Keita sağ tarafta hız ve denge getirecek kuşkusuz. Mustafa, Ayhan’la beraber yeni sisteme ayak uyduranlardan. Elano için anlatılmaz yaşanır demek en doğrusu ve bence bu sezonun en önemli transferi Arda! Arda’nın bu çizgiye gelmesinde en önemli pay ona kaptanlık pazubandını veren Adnan Polat’ındır. Her ne kadar geçen sezon bu yakınlaşmayı eleştirsek de, şimdi alkışlıyoruz. Kısaca, Galatasaray sevenlerini güzel günler bekliyor. Aksini düşünmek, futbola inancımızı yitirmemize neden olur. Bu arada mor formalar da görücüye çıktı. Nedense futbol topunu görse bomba sarıp karakola götürecek modacılar ahkam kesip, formaları beğenmediklerini açıkladılar. Tarihi anlatan ve kalite kokan bu formaların mimarı kreatör Evrim Timur ve arkadaşlarının ellerine sağlık. Bakın, formalar çıkalı neredeyse 10 gün oldu, yazılıp çizilmediği yer kalmadı. Aaa, bir de eğer ağır bir yenilgi alınırsa ‘morarırlar’ diye korku varmış. Külliyen yalan. Allah aşkına, siz böyle bir takımın moraracağına inanabiliyor musunuz? Biz ötesine bakalım...
‘’Sonuçtan çok...‘’
Bir yandan Elano transferi, diğer taraftan Netanya maçı. Brezilyalı büyük iş, parasızlığı dillere destan olmuş(!) Galatasaray’ın bu seneki imzaları dudak ısırtıcı deyip geçelim İsrail topraklarına... Aşırı sıcak ve nem. Bahane acizlerin işi hele de adın Galatasaray’sa. Okyanuslarda savaşmak istiyorsan derelerde boğulmayacaksın. İşte bu mantıkla çıktılar Netanya karşısına Floryalı arkadaşlar...
Ev sahibinin yoklamalarıyla start aldı akşam. Servet ve Gökhan Zan’ın zıtlıkları, yeni transfer Leo Franco’yu şip şak tanımamıza neden oldu. Arjantinli eldiven üç atağı eritirken bir tanesinde ise önünde oynayan stoperlere dayanamayıp ‘yetti artık maşallah endamları yerinde adamlarsınız biraz da siz müdahale edin’ deyince golü yedik. Panik yaptık desek yalan olur. Soğuk duş ilaç gibi geldi affınıza sığınarak. Titreyip de kendine gelen Galatasaraylı kramponlar golleri ardı ardına sıraladı. Hakan Balta’yla açılan perde Baros’la son buldu. Rakip takım zayıf olmasına rağmen Rijkaard kafasında yavaş yavaş oyun düzenini kuruyor. Başta, gerçek bir 10 numara olduğunu her geçen gün ispatlayan Arda olmak üzere Kewell, Baros ve Ayhan yeni sisteme ayak uyduran ilk isimler. Tobol maçında Yaser’e şans tanıyan Rijkaard dün akşamda Aydın’a fırsat vermiş. Genç futbolcu Yaser’in tersine bu fırsatı iyi değerlendirdi, özellikle sağ kulvardan bindirmeleri ve Arda’ya uyumu vasat üstüydü. Hep böyle Aydın. Keita hakkında pek bir şey söylemek zor, siyahi futbolcu antre yaptığında film kopmuş, netice belli olmuştu adeta. Galatasaray’da umut verici enstantelerin başında artık duran toplardan da gol bulmaları. Yıllardan beri kanayan yara nihayet Hollandalı ve ekibiyle son buldu.
Evet 4-1 lik skorla Galatasaray turu ilk maçta geçip ülkesine dönüyor. Sonuçtan daha önemli olan oyun kalitesi, isabetli pas yüzdesinin artışı ve futbolcuların birbirlerinin dilinden anlaması, hem de bu mevsimde Şam’da kayısı. Tek sorun arka taraf, kısaca ikiz kuleler. Sanırım Haldun Üstünel’i bir yolculuk daha bekliyor. Aman ha geç kalmayın yoksa bu isimlere, bu emeklere yazık!
‘’Rijkaard kompleksi‘’
Galatasaray ve dolayısıyla Rijkaard, Tobol maçının ardından kâh ağır, kâh kısmi olarak eleştirildi. Bunun böyle olacağını daha futbolcuların teri kurumadan söylemiştik. Ne de olsa Frank Rijkaard’ı masaya yatırıp, çarpılıp bölünmesi marifettir bizim oralarda. Başka bir deyişle hâlâ Hollandalı hocanın ülkemizde takım çalıştırmasını hazmedemeyenlerin fırsatçılığı. Tabii vur Rijkaard’a, şöhreti yakala, medyanın çakıl dolu taşlarında. Gülüyoruz sayenizde eksik olmayın vallahi...
Birkaç aklı selim dışında yeni bir sisteme geçildiğini, bu sistemin sadece 4-3-3’ten ibaret olmadığını, yıllardır kondisyon kelimesine Fransız kalanların Neeskens’le gerçeklerle yüzleşmesini hesaplamıyor. Soruyorum size, bu Florya sakinleri bu yıla kadar kaç kez maç günü antrenman yapmışlar? Elbette 3. ön eleme futbol yönünden doyurucu değildi, ama hatırlayın geçen seneyi, o can sıkıcı hatıraları, 60. dakikadan sonra pili bitmiş bir takım... Kazakların önünde ise tam tersi, arap atı misali, git gide açılan bir ekip. Erken form denilen tehlikeyi de takdir edersiniz sanırım. Temmuz ayında güneş gibi ışıl ışıl parlamak güzel de, peki aynı sıcaklığı Mart ayında nasıl yakalayacaksın? Hocanın keraat cetvelinde bu da saklı emin olun. Biraz vicdan, birazcık da araştırma acımasız ve sonradan mahçup olmama adına... Bakın Rijkaard’da sabredilirse kazanan Galatasaraylı olur. Kafasındaki 3 bilinmeyenli denklem değil. Baş döndüren pas trafiği, ayağa top, 90 dakika koşan ve rakibini boğan bir tarz. Kısacası izleyenlere keyif veren bir futbol...
Rijkaard aşkıyla yanıp tutuşanlar (!) biliyorum işiniz salt eleştirmek. Sanırım bu sefer sert kayaya tosladınız. Ayrıca çabalarınız beyhude, Galatasaray taraftarı hocasına güveniyor ve sonuna kadar destek veriyor. Geçen yıl ‘biz yazdık hoca değişti’ diye kasım kasım kasılanların bu kez avuçlarının tertemiz kalacağına garanti veririm. Çok mu ağır oldu ne...
‘’Hoşgörün 2‘’
Ali Sami Yen’e ‘merhaba’ resmi olarak, Frank Rijkaard da ‘hoşgeldin’. Sıcak ve aşırı neme rağmen stadda hatırı sayılı, üstelik susmayan bir kalabalık, hasretin de etkisiyle. Hollandalı hoca ilk maçtan daha az risk taşıyan bir takım sürmüş Tobol önüne. Kulübeye bakıyoruz, alayı jan janlı kramponlar. Fazla lafladık geçelim maça...
Sıkıcı başladı gece, kapanan Kazak defansı keyiflere ket vurdu. Evet... Misafir takım yaslamış sırtını geriye mucize arıyor, oyun bozan misali. Bizimkiler istekli, istekli ama yeni sistem omuzlarda ağır yük. Ayağa ille de isabetli pas verme görevi strese sokmuş. Sürekli yanlara gitmeler pozisyon kıtlığının en önemli nedeni. Rakip kaleye diklemesine giden bir tek Arda. Arda demişken, kaptanlık yakışmış, yaramış da. Bir kulvara mahkum olmadan serbest oynatma tercihi doğru karar. Genç Serdar’dan söz etmek bir borç oldu boynumuza. Neden diğer arkadaşları gibi PAF takımının yolcusu olmadığı belli. Hep böyle kardeşim. Umarız sakatlığı fazla önem taşımaz. Biraz da Baros’un gayreti o kadar. Ama ya diğerleri?.. Boş! Servet’le Gökhan’ın sürekli tartışmaları ise nahoş! Önce Kewell sonrasında da Linderoth devrede, kazaya gelmemek adına. Neyse ki, Mustafa Sarp’tan limon kolonyası ferahlığında bir tosss. Bir de Servet yetti de artı bile.
Ufak-tefek enstantanelerin mutlu ettiği maçta, Galatasaray her ne olursa olsun istediğini elde etti. İlk karşılaşmada da demiştik: ‘Sezon başıdır yeni hoca, yeni heyecan biraz hoşgörü’ diye. Hâlâ aynı fikirdeyim, biliyorum yarın bazı arkadaşlar çıkıp konuşacaklar bol keseden Rijkaard için, ahkamca. Öncesi değil sonrası önemli. Ne demişler; kapıdan çıkana bakacaksın. Umarım anlaşılmıştır.
‘’Sinek küçük...‘’
Galatasaray’da sportif anlamda Tobol maçını kaale almazsak işler fena sayılmaz. Teknik patron Rijkaard’ın plan ve programı az çok belli. Keyif veren futbol, ayağa top, isim değil koşan ve çoşturan bir ekip. Gençlere önem maksimum, abartmaması temennimiz. Her şeye ve herkese rağmen Hollandalı güven veriyor. Sözümüz yok Adnan Polat’ın Rijkaard tercihi her geçen gün doğruluğunu kanıtlamakta. Peki ya arka bahçe? Yanlış anlaşılmasın. Öküz altında buzağı aramıyoruz, ya da eleştirmek için eleştirmek gibi bir role de, soyunmadık.
Geçen gün mail adresime bir mesaj takıldı okuyucularımızdan, haklı olarak isyanını da eklemiş bilgisayar tuşlarına. Turgay Çetin’in kelimeleri şöyle... ‘Lütfen birisi Galatasaray’daki çevirmen rezaletini durdursun. Son Rijkaard röportajını canlı izledim. Çevirmenliği yapan genç arkadaş, söylenenleri çevirmek yerine becerebildiği kadarını çeviriyor. Çoğu yerde de kendi yorumunu katıyor. İngilizcesi belki dost sohbetine yeterli olabilir ama anlamları tam açıklığıyla vermekte yetersiz. Korkarım bu arkadaş futbolcuların istediği şeyleri de yanlış çeviriyor olabilir. Örneğin muhabir, Rüştü yerine genç Valdez’e forma vermesini, gençlere duyduğu önemin bir göstergesi olduğunu, buna benzer durumun Galatasaray’da da olup olmayacağını soruyor. Çevirmen de; Açmadan, Rüştü yerine neden Valdez’i oynatmayı tercih ettiğini soruyor. Bir başka örnek ise Rijkaard ‘Ne yazık ki Lincoln kampa katılmadı’ diye başlayan bir cümle kuruyor. Çevirmen bu kısmı ‘Lincoln’ün kampa katılmaması utanç verici şeklinde çeviriyor.’
İşte böyle. Okuyucumuzun yazdıklarını ben de kasetleri izledikten sonra ne kadar doğru bir olaya değindiğine hak verdim. Başta da söylediğimiz gibi Galatasaray’da işler doğru giderken bu küçük detaylar ilerleyen günlerde sıkıntılara hatta skandallara yol açabilir. Dilerseniz biz yardımcı olalım size, hani bir Mustafa Yücedağ vardı eski futbolcunuz, Rijkaard’la aynı lisanı paylaşan, üstelik bu görevi layıkıyla ve defosuz yapabilecek. Uyaralım dedim, sinek küçük mide bulandırır misali...
‘’Hoşgörün!‘’
Gazozuna mevsiminin sonu. Geçen sezon şeşibeş olursan sonucuna katlanırsın, ya bu sıcakta kazak giyersin gazeteniz Fanatik’in deyimiyle, ya da kazak örersin başına. Rijkaard yedeğin yedeğini çıkarmış, ne planlamışsa kafasında. Çözümü zor diyelim erken demoralize etmemek adına. Arda ve Baros Hollandalı’nın yanında, kampın yıldızı Emre Çolak da muhabbete katılmış yedek bankında. Eyvah eyvah...
Gol erken geldi Sabri’nin ıskasıyla, kaza kurşunu mu desek? 42 yılda 18 kez UEFA sınırlarına girmiş bir takım olsa olsa tel maşa olur diye umut ediyoruz. Ama dakikalar ilerledikçe biz bu filmi daha önce izlemişmiydik diye içimizden geçiyor Norveç sahillerini düşünerek. Hele yenik duruma düştüğümüzde Servet ve Gökhan Zan’ın rakip kalede gol araması bunalıma sürüklüyor benliğimizi. Nasıl bir ilk yarı desek anlatması zor, Orhan Veli olsa havagazı. Futbol desem değil, yok yok başka bir şey adını ben koyamadım.İkinci 45, Arda ve Baros sahnede, el mahkum. Baskı var, ne yazık ki kalite yerlerde. Mustafa Sarp dışında terleyen var mı bilinmez. Neyse ki bir korner, Baros’un teması pata olduk Kazak topraklarında alkışlar! Hele genç Alparslan’ın kızarması süper! Orkun’un karavana çıkışlarının tarifi ise imkansız.
Sezonun ilk ciddi maçı fazla üzerine gitmeyelim diyoruz hoşgörümüzü ekleyerek. Rijkaard riskleri seviyor, gençleri de ama aşırı sevgiden maraz doğarmış. Aslına dönmek, fidanları serpiştirmek tabii ki abartmadan çıkar yol bu olsa gerek. Gerçi Ali Sami Yen’de turu geçeriz paniğe gerek yok diyelim gecemizi zehir etmeden...
‘’Malum şahıs!‘’
Galatasaraylı gülüyor, huzurlu, mutlu... Rijkaard’ın camia üstü otoritesi ve fiyakalı ismi nedeniyle gelen Abdul Kader Keita. İşte hoca farkı, yıllardır süren sağ kulvar problemi Hollandalı’yla çözüldü. Artık Sabri daha rahatlayacak, hele bir de Uğur eski kimliğini yakalarsa değme keyfine. Adnan Polat ve ekibini eleştiriyoruz, tabiri caizse yerin dibi de oluyor zaman zaman, hakaretsiz elbette. Ama yapılan doğru hareketleri de alkışlamayı borç bilmek, insanlıkla eşdeğer hak verirsiniz ki...
Çok erken değil mi?
Ne yazık ki bizler sustukça birileri saldırmaya başladı kendi çöplerini temizlemeden. Konuşmayalım diyoruz spor etiği adına, yazmayalım diyoruz, amigolar takımında forma giymemek için. Peki ‘cahilin yanında kitap kadar sessiz mi kalsak’ İngilizler’in atasözünü hatırlayarak. Yok susmayacağım işte... Yanlış anlaşılmasın, Galatasaray Spor Kulübü çalışanı değilim ya da Adnan Polat’ın maaşlı elemanı. İnsanım ama insan. Geçen yazımda Aziz Yıldırım ve Adnan Polat’ın yemekteki sıcak konuşmalarından söz etmiş, ‘inadına devam’ demiştim her iki başkana tebriklerimi ekleyerek... Ne oldu, yazımız kurumadan Kadıköy yakasından bir şahsiyet Rijkaard’ı kullanarak Galatasaray’a saldırdı. Neymiş efendim ‘Rijkaard’la şerefli ikinciliklere’ymiş. Unutmadan, ‘İsteydik Rijkaard’ı biz alırdık’ masalını da ekleyerek kürsüye çıkmış. Amaç ne tahrik, ne de ortamı lig başlamadan germek. Galatasaray son derece güçlü kadrosunu vizyona çıkaracak bir beyin buldu ya, korku dağları bekler.
Aslında amaç şöhret olmak ve medyada boy göstermek, böylesine ucuz, böylesine modası geçmiş basit hesaplarla. İşte o yüzden sizden her zaman ‘malum şahıs’ diye yazılacak. Dün Ayhan Yılmaz bugün de ben, isminiz hep o sıfatla anılacak. Benim hayretlere vesile olduğum, Aziz Yıldırım’ın nasıl böyle bir olaya müsaade ettiğidir. Kadıköy’de başkanın izni olmadan kimsenin ıslık çalamadığı bir ortamda bu ‘malum şahıs’ nasıl böyle at koşturabiliyor, düşündürücü. Yoksa siz de mi çekiniyorsunuz Galatasaray’ın doğruyu bulmasından? Yapmayın ama çok erken değil mi...
‘’Ağzınıza sağlık‘’
Hollanda’dan gelen haberler umut verici. Frank Rijkaard’ın üslubu anlaşıdı ki sert, tatlısı olmadan ama. Eee dinsizin hakkından imansız gelirmiş. Fatih Terim’den sonra Florya’yı dingonun ahırına çevirenler için Rijkaard biçilmiş kaftan. Öyle ya, hatırlayın geçen sezonu, belki de kazanılacak en kolay şampiyonluk bu dertlerle birlikte çöpe gitti. İşin bu yanı iyi. Zaten Hollanda’lı hocanın plan ve programına burnunu sokan şimdilik görünmüyor. Hatta Adnan Sezgin ve Haldun Üstünel sus pus ya da ‘mum’ diyebiliriz Rijkaard karşısında. Olması gereken geç kalınmadan gerçekleşti nihayetinde...
Gelelim transferlere; Leo Franco, Gökhan Zan ve Mustafa Sarp yerinde, doğru tercihler. Dünyaca ünlü bir santrforun geleceğini sağır sultan bile duydu, bir de sağ bek. Adnan Polat ‘Galatasaray’da transfer bitmez’ diyor. Güzel, adrenalin taraftarlar için sezon öncesi hoş. Ama madalyona bir de tersinden bakalım. Bu ünlü kramponlar ne vakit teşrif edecek, şu anda kondisyon depolamak adına canı çıkan müstakbel takım arkadaşlarının yanına? Kamp yoklamasında sıfır çekenlerin ya da sonradan duhul edenlerin ne kadar uyum gösterdiklerini hepimiz biliyoruz. Örnek Lincoln, var mı onu seven bir arkadaşı, başka deyişle maç içinde beyefendiyi düşünen herhangi bir takımdaş? Aslında Brezilyalı’nın adını bile anmak yazımızı çirkinleştiriyor, affınıza... Evet Sayın Polat, transfer bitmeyecek diyorsunuz anladık ama bir an önce şekli şemali belli olsa da ailecek rahatlasak. Çünkü siz de biliyorsunuz ki artık opsiyonunuz da kalmadı, zamanınız da, başkanlık koltuğu adına...
Konudan konuya geçiyoruz. Geçen hafta Adnan Polat ve Aziz Yıldırım’ın keyif dolu sohbetleri manşetlere düşmüştü. Kimi Yıldırım’ı, kimi de Polat’ı 1-0 galip ilan etti ne demekse? Yahu anlamak istiyorum anlam yükleyemiyorum. Son derece modern ve olması gereken, aynı zamanda geç kalınmış sımsıcak bir konuşmaya ne yorumlar kattınız fütursuzca. Siz de haklısınız. Alışmış kudurmuştan beterdir. Sahada yumrukların, tribünlerde koltukların havada uçuştuğunu görmezseniz içiniz rahat eder mi? Hay o ellerinize... Ve iki başkana; ağzınıza sağlık devam inadına...