Arama

Popüler aramalar

‘’Askerler in!‘’

Galatasaray sessiz gecenin galasında ismini en üste kazıtmak için Bükreş’te... Sivas maçının dirençli arkadaşları yine sahnede. Mehmet Topal, Barış ve Mustafa Sarp. Ucuz pozisyon vermemenin, kolay gol yememenin tek formülü üç silahşörler. Ve Sabri’nin katkısını da yazmamak ihanet. Rotasyon hikâyeleri derken sakatlık ve cezalılar doğruyu buldurdu Hollandalı’ya. Sivas karşısında ve dün gece bir gerçek daha anlaşıldı; askerler in, artistler out.

Kewell’ın imzasıyla başlıyor şenlik. Öyle ıslak falan değil, taklit edilemez. Alışı, düzeltişi ve son nokta. Oynarken kendini göstermeyen, bazen sahte okey diye tanımladığımız ama olmazsa olmazlardan muhteşem bir gol daha. Arkadan Nonda’dan bir kelle, tadından yenmez adeta Beykoz. Mehmet Topal’ın nihayet uzun zamandır denemelerinin semeresini alması... Rumen takımı kaderine razı. Gelen giden yok Leo Franco’ya. Arjantinli’nin en konforlu maçı. Rakibin tek yaptığı layıkıyla kasap havası! Allah’tan bu sertlikten nasibini alan yok temsilcimizde.

Galatasaray grup lideri olarak yoluna devam ediyor. Başa dönelim, bu havalı skorun mimari merkezin direncidir. Pres ve azmin neticesi umut verici. Maçın düdüğüne gelirsek, bizimkiler alsın izlesin nasıl maç nasıl yönetilir diye, tabii baskı altında değilseler. Neyse şu güne kadar tam bir haftadır futbol konuşmak nasip olmamıştı, malum bildiğiniz sebeplerden. Oh be, ne diyelim ‘iyi ki futbol varmış...’

06 Kasım 2009, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Şinanay yavrum!‘’

Tarih tekerrürden ibaret bulmadı, Nonda ve Kewell ilk yarıdaki imzalarıyla günü de kurtarmış oldular. Sakat ve cezalı kramponları hesaplarsak Rijkaard farklı bir takım sürmüş rotasyonsuz el mahkum. Merkezde Mustafa Sarp, arkadaşları Mehmet Topal ve Barış üçlüsü nihayet helva olarak kabul gördüğümüz orta alanın kimyasını değiştirmiş olumlu olarak. Bugüne kadar Servet ve Gökhan’ın boşuna günahını almışız, önünde oynayanların çıtkırıldımlığını ve yardım acizliğini hesaplamayarak. Demek neymiş, isim değil savaşan değerliymiş. İşte size dünün kısa ve net özeti. İkinci 45 rakibinin ceza alanı içinde kamp kuran bir Galatasaray. Yağmurun şiddeti mi yoksa futbolcuların bonkörlüğü mü bilinmez, kaçan bir avuç gol. Baktı olmuyor Hollandalı, Nonda’yı yanına, Kewell’ı santrfor bölgesine yerleştirdi. Nafile değişen bir şey yok, Arda’nın şık hareketleri ve Sabri’nin hakikaten müthiş mücadelesi dışında. Mustafa Sarp’ı es geçtik sanmayın, 90 dakika bir dinamo rolünde mükemmel ötesiydi. Bir tutam Barış, bir avuç Topal, diğerleri idare lambası, şinanay yavrum şinanay. Galatasaray yara almadan geçti ve 3 puanı alarak üzerinde dolaşan kara bulutları da bir anlamda dağıtmış oldu. Sivas’ın eski hali mumla aranır. Hakemi konuşursak, geçen haftadan hızlarını alamamışlar aynen devam! Bundan sonra ne mi olur? Sakatlar iyileşir, cezalar biter, şöhretler girer teker, teker, rüyalar da kâbusa dönüşür. İşin çok zor siyahi adam, hem de çok...

02 Kasım 2009, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Haddini bilenler!‘’

Bazılarımız yenilginin faturasını Rijkaard’a çıkardık haklı olarak. Dersini çalışamadığını, rakibini çözemediğini eleştirdik ‘go home’suz. Olabilir, adam geleli 10 hafta olmuş ve o ana kadar keyif vermiş, kafasındakileri sahaya dökerek. Galatasaray maçlarına gidenler gol görmüşler avuç dolusu. Gol değil midir futbolu futbol yapan, zevk veren? Ama aportta bekleyen çoğunluk ilmiği hazırlamış, bir boğazına geçirmek kalmış Hollandalı’nın. O da yetmemiş, Arda’yı bitirmek için ne hevesli varmış etrafımızda. Arda’nın hataları olabilir, artı duyguları profesyonelliğin önüne geçmiş de olabilir. Sırf Galatasaray forması giyiyor ve yapılan astronomik tekliflere rağmen kulübünde kaldı diye, onu linç etmek mi gerekiyor hocasıyla beraber? Yapılan bu ince planı çözmek başta Adnan Polat, yönetim ve en önemlisi taraftara kalıyor. Gün, birlik olma zamanı. Kimseye malzeme olmadan Florya’da öncelikle Rijkaard’a destek şart. Türkiye’nin en önemli kramponlarına acil olarak moral, ne olduklarını ve bundan sonra ne yapabileceklerini anlatacak Başkan... Taraftara gelince, hiçbir tahriğe kapılmadan ele güne Galatasaraylılığın hangi anlama geldiğini bir kez ispat ederek, takımına sahip çıkacak bir seferberlik... Uygularsanız başarıyı yakalamak hiç de zor değil.

Son sözüm ‘Herkes haddini bilecek’ diyenlere. Bu camia, Balkan Kupası dışında Edirne’nin ötesinden bir teneke dahi getirecek olana haddi bırakın, saygı duymaya her zaman hazır. Unutmadan, en kıymetli melodi sezon sonu söylenecek şampiyonluk notalarından geçer. Anlatabildim mi acaba...

29 Ekim 2009, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Koskoca bir hiç!‘’

Maçtan önce taraftarlar kapıştı, sonra ısınmada kramponlar gereksizce... Tek farkı taş sopa yoktu futbolcularda. Anlayın stresi ve bu tür olayların anlamsızlığını. Futbol konuşsak daha iyi olacak. Daum klasik çizgisinde, Rijkaard tanımadığı bir yere gelmiş bir turist edasında. İlk yarı anlaşıldı ki dersini pek çalışamamış Hollandalı. İkinci bölgede Mehmet Topal’ın yerine Mustafa Sarp’ı tercih etmesi biraz tedirginlikle eşdeğer olsa gerek. Kadıköy’de 9 senedir işleyen düzen etkilemiş Florya’nın patronunu...

Oyuna hızlı taraftarını da arkasına alan ev sahibi. İlk dakikalarda belli gol geldi gelecek. Sabri’nin es geçtiği kulvardan Vederson’un pasını affetmeyen Alex. Baros’un sakatlanmasına kimse bahane bulmasın, Nonda’nın girmesine sevinmeyen Galatasaraylı var mıdır? Sanmıyorum. Misafirde pozisyon yok mücadele desen hakgetire... Yeni santrfor Kazım sayesinde defansın tüm kimyası paramparça. İkinci perde yine Alex’in replikleriyle başladı bu kez penaltıdan. Sonrasında Volkan’ın ikramı, Hakan Balta’yla gelen umut ışığı. Aaa o da ne Keita’dan harakiri. Sadece kendini değil arkadaşlarını bitiriyor.

Evet değişen bir şey olmadı. Yalnız birileri Rijkaard’ı uyarmalı. Bu Ankaragücü yenilgisine benzemez. Adama hesap sorarlar. Sana böyle bir takım verecekler sen bu kadar basiretsiz ve korkak oynatacaksın. Maçın hakemi Bünyamin Gezer ve Fenerbahçe’ye alkış. Galatasaray’a mı? Koskoca bir hiç. 5 ay daha bu taraftarın başını eğik dolaştıracaksınız düşünün...

26 Ekim 2009, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kader Keita...‘’

Derbi öncesi, hedefi büyük de olsa angarya geliyor bize Dinamo Bükreş maçı. Biz böyle düşünürsek taraftar ne yapsın? İki cümleden biri Fenerbahçe...Ya kramponlar onların işi daha zor. Önümüzdeki pazar akşamının dolduruşuna mı gelecek, yoksa karşısındaki rakibine mi konsantre olacak? Rijkaard rotasyona mı takılmış? Bilinmez ama sırası gelenleri sürmüş Sami Yen çimlerine...

İyi başladı temsilcimiz, ara sıra komik açıklar verse de alıştık ama sevindirici olan ilerde aynı dinamizim. Kewell’la start alıyor gece. Servet’in teması var sanılsa da direkt imza Avustralyalı’dan. Arkadan bu takım için adeta nimet sayılan baş aktör Keita. O gerçekten bir star. İnanılmaz bir sürat ve dağıtıcı. Terminatör desek yalan olmaz. Neyse süslü lafları bırakalım, neler yaptığına bakalım, kabuğuna sığamayan bu arkadaşın. Oyunda kaldığı kaldığı sürece duble asist ve arkadaşlarına servis ettiği sayısız gol pozisyonu. Adres malum Nonda. İki siyahi kramponun anlaşması mükemmel-üstü. Elano’nun penaltısı ise klas, tereyağı ile kıl ilişkisi. Yenilen gol nazar boncuğu ona da alıştık olmazsa olmazlardan... Avrupa liginde Avrupalı gibi oynayan Galatasaray aldığı 3 puanla gruptan çıkmayı hemen hemen garantilemiş oldu. Rijkaard farkı yakaladıktan sonra derbide kullanacağı silahlarını birbir yanına çekmesi doğruydu. İsveçli hakemi konuşursak bizim hakemlerimizin değerini daha da anlarız, anlayana. Avrupa da sınıfı geçen Floryalılar bakalım köprüyü geçince ne yapacak? Biliyorum desem yanlış mı olur...

23 Ekim 2009, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Alabora...‘’

Antep’ten gelen haber sevindirici, bir nebze olsa da moral her iki takım adına... Gerçi her ikisinin de puan kaybı lüksü özellikle misafirin yoktu. Ali Sami Yen tıklım tıklım boş yok. Volüm maksimum! Galatasaray yıllar sonra sorunsuz. Emre Aşık dışında Florya’da revir boş. Durum bu vaziyetteyken doğal olarak Rijkaard da malzeme sürüsüne bereket. O da akla en doğru gelen onbiri sürmüş, en azından sahadaki manzara bu...

İlk yarıda Trabzon ceza sahasına kamp kuran takım, ev sahibi. Ayhan’ın topla fazlaca aşk yaşamasının ve Baros’un boşvermişliği dışında, maça konsantre olmayan yok gibi. Özellikle açılış golüne imzasını koyan Kewell zeki oyunuyla kürsüde. Keita’nın sağ kulvardan bindirmeleri yine inanılmaz. Gerçi o da Ayhan gibi topla fazla haşır neşir olduğu için zaman zaman Neeskens’e saç baş yoldursa da, karşı tarafı bir hayli yıprattı.
Ve o Keita biraz şansıyla Servet’in golüne asist de yapınca, sahanın iyilerinden göründü. Tayfun Çora’nın plasesi havalı gidişe fren ve ilk 45 stop.

İkinci yarı Colman keyfi. Toplu halde tıp! Ortada kuyu yok, Servet ve Gökhan var desek yalan olmaz. Göbeğe atılan her top tehlike birinci dereceden. Sonra bir Barış hamlesi Hollandalı’dan... Başta anlam yükleyemedik ne iş diye, Nonda ve Elano dururken. Anlasak zaten Rijkaard olurduk.
Önce Arda sonra da o dakikaya kadar uyuyan Baros. Sami Yen’de düşen suratlarda gülümseme, sırıtma da diyebiliriz. Colman’ın golü bir tutam heyecan...

Evet Galatasaray büyük bir maçı kayıpsız geçti. Sonuç hoş ama, defanstaki boşluklar bir hayli nahoş, özellikle ilerleyen günler için. 4-3’lük skoru Fanatik Web Tv’deki programımızda söylemiştik. Kahin değiliz ama bu takımı tanıyoruz sanırım. Fenerbahçe maçı mı? Arka bloğu hallederlerse, haftaya liderlik koltuğu alabora...

19 Ekim 2009, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Neler dönüyor!‘’

Maçtan önce şöyle bir tur Mecidiköy etrafında... Köfte kokuları buram buram, tahrik eden midemizi. Bir yandan Galatasaray sesleri gökyüzüyle öpüşen, taraftarın maneviyatını maksimuma getiren. İnsanca değiştirilmeyen tek olgu. Aile, hanım, parti, her şeyden vazgeçebilir insan, ya sevdiği, gönül verdiği takımdan? Asla, kesinlikle asla...

İşte öyle bir duygu, işte öyle bir şey, notalar bile açıklamaya kifayetsiz kalır Orhan Veli tarzı, maça girelim, misafire ayıp olmasın taa Avusturya’dan gelmiş... Alemin kralı geliyor derken taraftar, boş yok, perşembe akşamına rağmen dolu. Geçen yazımda da yazdım, ‘anlatılmaz, görün’ diye, inanmış insanların, inanmış yüreklerin kapalı gişesi bu. Taraftarı anlattık kramponlara geçelim...

Geçmesek daha iyi, tanınmayan suretler. İsim vermek gereksiz, ama arkada Servet, önde Keita, biraz da Ayhan ve Elano, geri kalan için bir şey yazmak kaleme ihanet. Avusturya takımı inanın köy altı ama yazdı, futbol terimiyle. İlk yarıda ne oynadığını ne yaptığını bilmeyen bir Galatasaray. Nihayet risk alan bir Rijkaard, Eskişehir önünde vazgeçemediği çift ön libero modelini terk ettiği an gol geldi, imza Baros, mürekkebi Elano. Sonrası tek kale. 86. dakikada Nonda antresi, geç kalınmış bir karar olsa gerek. Ya da geçti Bor’un pazarı. Beraberlik iyi midir, ileride anlayacağız, fakat bu gidiş pek hayırlı değil ona göre. Son sözüm Arda’ya; neler oluyor kardeşim...

02 Ekim 2009, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Gözünüz aydın!‘’

Maçtan evvel Barış Manço’unun dudaklarından dökülen notalar Alpaslan Dikmen’in anısına ‘Unutamam’ melodisi...

Duygusal anlar vardı Ali Sami Yen’de, yakıştı. Taraftar şimdiden öyle bir inanmış ki, tarif edilmez. Görmek gerek tavsiye ederim. İki namağluptan biri galibiyet serisi, diğeri Sivas’tan boşalan Anadolu’nun yeni aktörü olma peşinde. Rıza Hoca da bizi yanıltmamış, Galatasaray önüne 4 forvet birden sürmüş. Hep misafirden söz edeceğiz demek değil tabii bu. Haydi bakalım geçelim Floryalılara...

Rijkaard’ın bugüne kadar ilk yardım çantası olarak kullandığı Nonda ilk onbirde, yanına da Keita... Büyük zenginlik, büyük keyif vallahi. ‘Organize işler’, ataklar diyelim yanlış anlaşılmamak adına. Son vuruşlar biraz olsun basiretsizlik de olsa heyecan dorukta. Eee, bize de heyecan lazım. Keita’nın kulvarları arşınladığı enstantaneler lazım. Başdöndürücü pas trafiği, adeta rakibi sarhoş eden varyasyonlar. Bitmek tükenmek bilmeyen bir enerji. Sonrasında acı bir fren tepetaklak! Mehmet Yılmaz’ın tüm cakayı bitiren golü. Nasıl çıkartacaksın? Es Es defansı kule, kalecisi desen al basket takımında oynat. Buna rağmen havadan doldur babam doldur...

Olmadı. Son dakikalardaki çaba nafile, karambolden öteye gitmedi. Galatasaray ilk kez puan kaybıyla tanıştı, hiç de fena oynamadığı maçta. Rıza Çalımbay ve öğrencilerini kutluyorum. Hiçbir çirkinliğe imza atmadan istediklerini aldılar. Yalnız şunu söylemeden edemeyeceğim. Hani 7’de 7 olursa Türk futbolu biter masalı var ya. O sadece Mecidiyeköy sınırları içinde! Artık cümleten rahatlayın, Galatasaray puan yitirdi, futbolumuz kurtuldu.

Hepinizin gözüaydın...

28 Eylül 2009, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI