Arama

Popüler aramalar

‘’No problem!‘’

Nereden çıktı bu maç yahu, her iki takım için de sırat köprüsü. Yenilenin yara alacağı beraberliğin ‘Karşı-yakalılara’ ilaç olacağı bir akşam. Madrid havalıları, rotasyonvari bir takımla İnönü’de. Sert bir takım çıkarmış Rijkaard, santrfor ihtiyacı duymadan. Jo, Servet ve Dos Santos Hollandalı’nın yanında bizler gibi maç izlemekte. Ne düşündü bilinmez ama biraz garip kaçtı. Sonuçta derbi sinek kaydı, keserse kapanmaz bütün sezon başın önde gezersin...

İlk devrede ev sahibi adına kaçan kaçana... Yalnız Leo inanılmaz, bu eldivenin kafasına saksı mı düştü dedirtircesine mükemmel bir performans, İspanya’dan sonra güzel yurdumda da aynen devam. Elano yine toparlayacı... Arda patlamaya hazır, bu saçının telinden, kramponunun çivilerine kadar belli. Kısmet ikinci 45’deymiş. Antre yapan Jo’dan servis, kaptandan bir ileri, bir geri, top ağlarda. Heves kısa, sevinç karambolden. Gereksiz bir faul aradan yılan gibi süzülen top ve pata.

Beraberlik Kartal adına havlu, Galatasaray devam. Yalnız maçın perde arkasında Yıldırım Demirören’in, maça gelmiş Adnan Polat’ı yalnız bırakması ne kadar doğru adını siz koyun.

Floryalılar serseri bir topla galibiyeti kaçırdılar. İyi krampon yoktu, akıllı ayak vardı, karaborsa olmasına rağmen. Yine de bu sezon sürekli konuşan Mustafa Denizli’ye pabuç bırakmadılar. Bir derbi daha bitti, sakatların düzelmesi adına bir kez daha 2 puan feda edildi, amatörce.

Problem değil ister inanın, ister inanmayın bu maçta alınmış beraberlik, eğer senin tribününde Baros ve Kewell varsa, Mayıs ayındaki şampiyonluğun habercisidir, haberiniz ola...

22 Şubat 2010, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bal gibi oldu!‘’

Madrid’de zor bir gece yaşayacağımız aşikârdı. Galatasaray’ın ruh hali, rakibinin son form grafiği eyvah dedirtircesine... Her iki takımın garip benzerlikleri şaka gibi. Baktığınızda oyun tarzlarından, şaşalı transferlerine kadar izlenen yol aynı adrese çıkıyor. Ara ara yaşadıkları hayal kırıklıkları ya da tam tersi abartılı sevinçleriyle birlikte. Ya taraftarları, fotokopi bizimkilerle. Haydi bakalım ‘ne olacak şimdi’ fragmanını bırakıp geçelim maça...

Rijkaard en doğrusunu yapmış, sola Hakan Balta’yı sürmüş... Ne yapsın, adamların en kuvvetli kulvarları o adres. Üstelik basının dolmuşuna gelmemiş, Neill’ı yerinden almayıp, kumara gitmemişti. Ah Caner ah! Her şey ne güzel gidiyordu kilitlemiştik rakibi. Ama gereksiz top kaybı ve olmayacak bir faul... Duble hata sonrasında Leo Franco’nun çaresizliği. Neticesinde 36’da Caner out, Dos Santos in. İkinci yarı akıllar daha da başta. Verilen pozisyonlar minimumda, hele yakaladıklarımız... Elano’nun resitali, Keita’nın hırsı, Servet’in inadı, notu düşük olan yok. Olacak, olacak diyoruz oldu, hem de bal gibi oldu. Keita’nın imzası gecemize güneş açtırdı adeta.

Avrupa’daki yüz akımız Galatasaray yine beklentilerimizi boş çıkarmadı. Hepsinin alnından öpüyoruz, Rijkaard’a da alkışlarımızı ekleyerek avuçlarımız kızarana kadar. Yalnız bu gecenin bir rövanşı var, aynı azim ve aynı inançla yola devam. Haydi çocuklar Hamburg’a az kaldı, şu an herkes buna daha çok inanıyor...

19 Şubat 2010, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Birileri...‘’

Biri ‘had’ bildirmeye çalışır, biri tehdit eder, biri de yapılan transfere maydanoz olur kel alaka. Nedir bu Galatasaray’ın birilerinden çektiği. Adnan Polat cevabı Divan Toplantısı’nda verdi kısa ve net; ‘Galatasaray Korkusu’. Yazıyoruz bunları amigo oluyoruz, peki bize malzeme olanlar, ya onlara ne demeli, karar sizin. Cici kardeşler yazamıyorlar, Erman Toroğlu vakası ürkütüyor bazılarını haklı olarak. İçimizi döktük, uzanalım dün akşama...

Rijkaard’tan doğru seçim, doğru kadro, başka da şansı da yok zaten. Santrafor Dos Santos gibi gözükse de turnike hesabı, o mevkide sahne alan, alana çaresiz. Hızlı başladı ev sahibi iki top direkle buluştu olmadı. Sonrasında akşamın en aklı başında futbolcusu Elano penaltıyı kendi yazdı, kendi okudu. Antalya’dan tek atak, eski dost Necati’den şık dokunuş. Oldu mu sana berabere. Olmaz(!) bir kere taraftar öyle bir atmosfer yaratmış ki ölüyü diriltir. Dirildi çocuklar kısa süre de olsa. 19’luk Santos çıktı, 17’lik Emre girdi ve en küçüğü kan kırmızı dedirten golünü, Arda ağabeyinin yardımıyla atarken Necati’nin dublesi tüm keyiflere son verdi Sami Yen’de. Caner’in golü sadece heyecan verdi o kadar...

Sezonun ilk havlusu, belki gerekli dersler çıkarılır. Skor 2-2 olduktan sonra Rijkaard’ın tek ön liberoya dönmesi gibi mesela. İyi günler yaşamıyor Floryalılar, haftaya daha büyük bir sınav var dün akşama benzemeyen anlam olarak. Nasıl düzelir, neler yapılır bizim işimiz değil. Sinema kapatma fantezilerinden vazgeçilmesiyle başlanabilir sözün gelişi. Ne dersiniz...

11 Şubat 2010, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Abuk!‘’

Maç günü Adnan Polat’ın haddini masaya yatıran bir ev sahibi. O ev sahibi ki her transfer dönemi üç büyükleri kafa kafaya tokuşturmayı, birinci vazife gören yöneticilerin bulunduğu bir yönetici ahalisi. Kayserispor’un gerek bugüne kadar çizdiği tablo, gerek sıralamada ki yerine bakarsak, böyle abuk, futbol dışı sloganlara da ihtiyacı yok, üstelik taraftarına da yazık. Gerilim ve tahrik manşetlerde, nasıl olacak. Karşılaşmadan önce konuştuğumuza bak. Biz değil, bize bunları yazdıranlar utansın...

Rijkaard, sayısız deneme yanılmalardan sonra Florya’dan, bir başka deyişle dahiyane sağlık kurulunun(!) görev yaptığı revirhaneden, mucize eseri kim ayakta kaldıysa Kayseri’ye getirmiş. Duble ön libero, santrforun kim olduğunu söylemek, sudoku çözmekten zor. Arda mı desem, Dos Santos mu. Santos’un dili dışarıda ne yapsın iki ileri, bir geri. Galatasaray öyle hücum ağırlıklı bir kadro gibi görünse de, ev sahibinin ataklarında imece usulü, herkes defansın sigortası Neil’in etrafında. Avustralyalı futbolcu bu takıma bir anlamda nimet, hele bu katran ve sıkıntılı gecelerde. Eyvah Kayserispor Hakan’ın ikinci sarı kartı şimdi neler konuşulur malum şahıslardan... Siz skorun kısırlığına bakmayın, seyir zevki olan, keyifli bir maç izledik. Her iki takımda kazanabilirdi. Hele son dakikalarda Galatasaraylı futbolcuların heba ettiği pozisyonlar akıllara zarardı. İki puan daha yitirildi hasar fazla abartmıyorum, ilerde anlarsanız. Son lafım Rijkaard’a, deneme yanılmalarını minumuma indirirsen hayıra, yoksa o mevkiden sen ineceksin haberin ola...

07 Şubat 2010, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Öldüren rotasyon!‘’

Trafik sıkışık, üç günde bir maç. Rijkaard şu anda moda olan, mahalle ağzıyla yeni peydahlanan, kibarcası ‘rotasyon’ tabirine fazla takılmış. Hak veriyoruz bu kadar alternatif lüksü olan kadroda ki, arkadaşlar mutlaka forma giyecek. Yoksa turşu kurulması ne kadar doğru? Verilen maaşlara yazık...

Eyvallah, ama bu kadar tırsaklık niye, ya da rotasyon ismi altında ne bu abartı? Nam-ı diğer adın Galaktikos. Biz koyduk adını, gazeteniz ‘Fanatik’... Peki ne bu nizam? Arkayı beşleyip içine kapanıklık yakışıyor mu sizin gibi havalı arkadaşlara...

Evet, hızlı başladı misafir. Yine akşamın ayakları sağlam basan tek ismi Caner’in kornerden gelen ortası, Arda’nın yaradana kurban vuruşu. 10 dakikalık gövde gösterisi. Sonrası tıp! Antalyaspor’un baskısı, ortada sıçan. Göbek açılmış kabak gibi adeta. Gelen-giden deniyor, lunapark hesabı. İkinci 45’te biraz daha toparlanış gibi görünse de, koca bir kandırış. Neyse biz geçelim yeni arkaşlara; Dos Santos’a zaman gerek, hırsına jenerik olarak şapka Meksikalı’nın. Neil de diğerlerine göre hatası minumum. Sakatlanıp erken çıkan Joe’yu pek göremedik fakat santrfor rolü ağır gelebilir. Leo Franco dururken Nonda’ya adios demek ne kadar doğru, zaman gösterecek.

Bu sonuç hayırlara vesile diyelim. Çift ayaklı maçlarda telafi mümkün. Biliyorum Rijkaard’ın taraftarın gözünde dokunulmazlığı var. Ama şunu unutmalı, bu yönetim elinde ne varsa verdi, bir tek kuş sütü kaldı verilmeyen Hollandalı’ya. Bu tip sonuçlar fazla üzmese de, yara verir. Umarım anlaşılmıştır...

04 Şubat 2010, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Umut...‘’

Bir ülke yaralarını sarıyor, kendi cumhuriyetini koruyor, savaşlar, yıkımlar, sürgünlerin ardından ‘umut’ geliyor. Bana göre ülkemin en değerli yazarlarıdan biri Ayşe Kulin’in ‘Umut’ adlı romanından unutulmayacak kelimeler... Evet bu takımın yöneticileri her türlü olumsuzluğa rağmen umuda yolculuğa çıkmıştır. Hedefleri her kulvarda başarılı olmak ve ilk görev Türk olmayan takımları yenmektir, aynen Ali Sami Bey’in buyurduğu gibi. Vermeden almak tanrıya mahsus. Ara transferde bu mantıkla yola düşülmüştür. Yine maç yazacaktık, nerelere geldik, anlayan anladı. Hâlâ dudak bükenlere selam olsun.

Galibiyetle tokalaşmamış bir Denizli karşısında Galatasaray. Barış’ın mektubu, Arda’nın değişik şekilde okuması, üstelik kafayla... O ana kadar maçın hakimi konuk takım birden tepetaklak. Denizlili oyuncular son vuruşlarda bir nebze becerikli olsa ne hava kalacak, ne de caka. Kalmadı da, attı ev sahibi yüreklere inme! Mustafa Sarp’ın her vakit savaşçılığı, Jo’nun siftahı. O da ne, Rijkaard’ın Jo’u yanına alışı, anlamak zor. Santrforsuz bir 20 dakika. Ne düşündü, ne planladı anlamak zor Hollandalı’yı.

Dos Santos’tan antre çok şık, çok klas. Klas olan bir başka isim de Caner, yönetim ne yapıp yapmalı bonservis Florya’ya gelmeli. Rahat bitebilecek diye düşündüğümüz maç bir anlamda zor geçti. Abesle iştigal diyeceksiniz ama dün akşam ölçü değil, gün geçtikçe bakacağız. Niye mi? Yeni transferler manşette, kimse unutmasın bu takımın en önemli kramponu Keita’dır. Keita takıma girdiği zaman siz o zaman seyredin Santos’u, Jo’yu diğerlerini, o kadar ışıldayan krampon var ki, kimi sayayım. O yüzden ‘umut’ maksimumda...

01 Şubat 2010, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bırakın yakasını!‘’

Dos Santos’un transferini günlerdir takip edip, Galatasaray’ın resmi internet sitesinden 7 saat 30 dakika evvel vermenin gururunu ve yorgunluğunu yaşayarak yazımıza girelim. Gazeteniz Fanatik öyle dış hatların internet sitelerini kullanarak değil bizzat kendi araştırmasıyla bu flash transferi duyurdu, altında da bendenizin imzası vardı nacizane...

Evet Adnan Polat ve ekibi yapacağını yaptı, taraftarı uykusuz gecelerden kurtardı. Ama asıl zorluk şimdi başlıyor, gerçi yıldızların Florya’yı ışıl ışıl parlatması bazı kafatasçı ve statükocu kongre üyelerinin sesini bir süreliğine kıssa da, aportta bekleyen bu zat-ı muhteremler, geçen Divan toplantısında hortladıkları gibi, yine yapacaklarını yapacaklardır kapalı kapılar ardında, binbir kulis içerisinde. Üstelik kendi taraftarına hakaret ederek, her şeyini vermiş insanları aşağılamaya devam ederek, yaşadık, kimse inkar edemez herhalde. Adnan Bey ‘Cahilin yanında kitap kadar sessiz kalacaksın’ diyerek bir İngiliz atasözüyle ders verdi ve sustu. Neyse bu konuyu daha açacağız üzerine her gün giderek, kimsenin kuşkusu olmasın. Biz de kongre üyesiyiz, ama hiç unutmadık rahmeli Orhan Baba’nın idare ettiği o büyülü tribünden geldiğimizi.

Yahu biz maçı yazacaktık değil mi... Başkent’te futbol yok, nasıl olsun Galatasaray dört gol yemeyeceğine göre al gülüm, ver gülüm. Şans bulamayanların forma savaşı. Aman ne savaş, kimsenin kılını oynattığı yok kaleci Ufuk dışında. Üzücü, böyle bir takımda olmanın ve keyfini çıkarmanın yolunun, bu tip maçlardan geçeceğini bilmeli genç arkadaşlar. Vallahi maç analizini başka arkadaşlar yapsın, zaten yazacak bir şey de yok, biz içimizi döktük fırsat bu fırsatmış, affola. Son olarak Kewell gidecek diye karalar bağlayanlara, işler öyle değil. Polat deli mi, hiç koz verir mi, yukarıda söz ettiğim ‘ağır abilere’...

28 Ocak 2010, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Güzellikler takımı‘’

Antalya’daki kampın son derece olumlu geçmesi, Neill’in transferi ve de en önemlisi bir aya varan hasret.

Evet, taraftarı böyle bir maça rağmen Ali Sami Yen’e çeken üç ana neden. Yanlış anlaşılmasın Denizli Belediyesi’nin yolu buralara kadar düştüğü için alkış, hem de kocaman cinsinden.

Ama siz de hak verirsiniz ki böyle maçlar sinek avlar hem de böyle derinden işleyen ayazı da düşünürsek.

Ayrıca biz de özlemişiz, sizlerle kelimelerde buluşmayı, iyi ki böyle bir akşam gerçekleşti de hasretimiz sona erdi diyerek geçelim maça...

Son günlerin yükselen değeri Caner’le açıldı perde. 3 maçtır Rijkaard’ın bu futbolcusunu geride hapsetmeyip salıvermesi en doğru kararlarından biri, Hollandalı hocanın.

Acil bonservisi çözülmeli, kiralık kartviziti yakışmıyor. Sonrasını tahmin etmek hiç de zor olmamalı. Barış’ın dublesi, servisler Elano’dan.

Filmin sonu zaten belliydi. Ama ya küçümserler mi, ya da yetinirler mi endişesi vardı açıkçası, güzel futbol adına.

Olmadı taraftara ve kendilerine saygıyı ön plana çıkarıp akşamın zevkini çıkardılar, bizlere de keyif katarak. Öyle ya gol değil midir bu ayak topunun amacı...

Konuk takımın, her türlü seviye farkına rağmen, temiz futbolunun semeresini Volkan’la aldı süper ligimizdeki takımlarımıza selam gönderip, oyununu çirkinleştirmeye asla prim vermeden.

Aga’ların kenara çekilip Emre Çolak’ın penaltı kullanması ise güzelliklerin tavana vurmasıydı. Arkadan bir daha ‘delikanlı’dan, helal devam böyle.

Tabi ki bu maç kıstas değil fakat Galatasaraylı futbolcuların yolları doğru ve bu yolun sonu çok uzaklara kadar gider. Ne demek istediğimi sizler çok iyi anladınız...

18 Ocak 2010, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI