Arama

Popüler aramalar

‘’Volkan Demirel'i kim ikna etti?‘’

Volkan'ın, Fenerbahçe'ye geri dönüşünün hikayesi çok ilginç. Yaratılan algının aksine işin çok daha başka olduğu iddiası var.

Dediğim gibi iddia olduğundan şimdilik isim vermem mümkün değil.

O güne dönelim. Volkan'ın, basın mensuplarının karşısına çıkıp, sesinin titrediği, gözlerinin dolduğu anlara..

Hani 'Koskoca Fenerbahçe kulübü, efsane kalecisine, kaptanına böyle bir geri dönüşü mü reva gördü!' türünden eleştiriler var ya. Biliyoruz ki, çoğu, sosyal medyada etkileşim alabilmek için yazılıp çiziliyor.

Normal taraftarı anlamak mümkün de yıllardır gazetecilik yapanlar? 'Olacak şey mi bu kardeşim!' diyen Beşiktaş, Galatasaray, Trabzonspor tandanslı gazeteciler işin doğrusunu bilmiyor mu?

Bilmiyorlarsa bile o gün Dereağzı'nda bulunan meslektaşlarına bir 'alo' diyerek, işin aslını öğrenemezler mi? Doğruyu öğrenmeye çalışmak, gazeteciliğin önceliklerinden değil mi?

Çok uzun yazmaya gerek yok. Çoğunluğun bildiği üzere Volkan açıklamayı idman sahasında yapacaktı, hava şartları olumsuz olunca topluca içeri girildi. Hepsi bu..

Kim bu hatırlı büyük?

Gelelim asıl konuya. Volkan Demirel nasıl affedildi? Ya da Volkan özür dilemeyi nasıl kabul etti? Volkan'ın çok yakın dostlarına onu anlatmalarını istediğinizde söyledikleri şey hep aynı oluyor: "Çok dürüsttür. Adamdır. Geri vitesi yoktur. Karakterlidir. Kimseden çekinmez.." Sürekli bu -belki bir kısmı abartılı- sözleri duyarsınız.

Sahada rakip takım taraftarları için ne kadar itici ve tahrik edici gözükse de yakın dost çevresinde her zaman takdir alan bir karakterden bahsediyoruz.

Peki böylesi bir karakterin, bunca zaman bekleyip şimdi özür dilemesi normal mi?

Aktaralım. İddia şöyle; Volkan hiçbir zaman özür dilemeyi düşünmedi. Çünkü özür dilenecek bir şey yaptığına inanmıyordu. Zaman zaman, 'gerekirse özür de dilerim ama özür dilenecek bir şey yapmadım' diyerek, tavrında kararlı olacağını da ispatladı.

'Darağacında olsak bile..'

Ancak... İşler bu noktaya gelince hatırını kıramayacağı bir isim kendisinden ricacı oldu. İddiaya göre o isim, Volkan'a aynen şunları söyledi: "Bak şimdi. Konu Volkan, konu Ali, Veli filan değil. Konu Fenerbahçe.. Fenerbahçe'nin itibarı, geleceği, her şeyi. Asırlık kulüp, ilk yarıyı düşme potasında kapattı. Bu zor zamanlarda takımın yanında olmayacaksan ne zaman olacaksın.

Kaptanlık, liderlik böyle zamanlarda sevdalısı olduğun takımın başında olmayı gerektirir. Karar elbette senin. Özür dileyip dilememek de senin kararın, saygı duyarım. Ama bak tekrar söylüyorum, Fenerbahçelilik böyle zamanlarda takımda olmayı gerektirir. 3 Temmuz'u hatırla. Neler çektiğimizi, neler atlattığımızı. Hep ne diyoruz? Darağacında olsak bile son sözümüz Fenerbahçe..."

Ses titremesi, gözlerin dolması

Bu sözler sonrası Volkan, dönmesi gerektiği kararını verir. Önce, yönetimiyle görüşür, "Basının karşısında özür dileyeceğim" der. Ardından o kısa açıklamayı yapar. O ses titremesi, gözlerin dolması da aslında o an yaşadığı duygusallıktan değildir. Geri adım atmayı düşünmediği halde, özür dilemesi gerektiğine inanmadığı halde özür dilemek zorunda kalmasındandır. 'Ben duygusal bir adamım' dediği anları hatırlayın. Volkan için de tüm Fenerbahçeliler için de zor bir sahne. Ve her ne kadar kötü gözükse de o sahnenin iyi niyetli bir yaratıcısı var!

05 Ocak 2019, Cumartesi 09:40
YAZININ DEVAMI

‘’Hep bir tarafı eksik‘’

Fenerbahçe için iki net gelişme var. Birincisi, sahaya yetenekli ayaklar girdikçe hücum zenginliğinin artması. Valbuena ağırlığını koyup, Mehmet Ekici 11'e dahil olunca çok net gördük bunu. İkincisi bu sezon hiç olmadığı kadar mücadele etmesi.

Hafta içindeki Avrupa maçı sonrası, üstelik ikinci yarıda bu kadar tempo yaparak. Aslında taraftarın önemli desteğini üçüncü bir unsur olarak koymak gerek ama işler iyi giderken! Zira, pas hataları, adresi bulmayan toplar ağır tepki görüyor Kadıköy'de.

Bunların arasına girmeyecek ancak iyi gözüken bir başka durum ise Kasımpaşa'ya boş alan verilmemesi. Yenen iki gol de set hücumunda, verilen penaltı da. Kasımpaşa'dan kontra yememek de başarı. Bunun yanı sıra Neustadter ve Skrtel'in bu kadar kolay vurdurması kabul edilir değil.

Kasımpaşa'nın özellikle ilk yarıda çok adamla gelmesi, topu iki çizgi arasında dolaştırıp atakları finalize etmesi... Asıl problem yaratan buydu. Savunmasının önünde devasa bir boşluk var Fenerbahçe'nin. Oradaki ikiliyi bir türlü bulamadı. İkililerden biri iyi olduğunda diğeri hep vasattı. Mehmet Topal'ın hataları, yanlış pasları. Elif'in performansının hızla düşüşü.

Jailson'u arıyor Fenerbahçe. Hep bir tarafı eksik takımın. Yetenek varsa, enerjisi yok. Mücadele gücü varsa sahaya kalite koyacak oyuncusu az.

Kasımpaşa ise ikinci yarı başında yediği baskı dışında hep istediğini yaptı. Eduok'un sorumsuz vuruşları olmasa galip bile gelebilirlerdi.

Geçen hafta adeta Yeni Malatyaspor'un ceza sahası içinde oynamışlardı. Kadıköy'de de oynanabilecek en iyi oyunlardan birini sergilediler.

Kan kaybeden ligimizde, Kasımpaşa fark yaratan birkaç takımdan biri.

04 Aralık 2018, Salı 06:33
YAZININ DEVAMI

‘’Kan kaybı‘’

Beşiktaş, çok motive bir iç saha oyunu ile başladı. En önde Güven, merkezde Dorukhan'ın enerjisi yorgun takımı ileri itti.

Galatasaray'ın tüm savunma hattı ile orta sahasının hemen hemen her topta Muslera'yı araması da Beşiktaş'ın arkasından esen bir rüzgar yarattı. Beşiktaş, rakip alanda oynadığı oyunda olgun ataklar yapmasa da bariz bir üstünlük sağladı. Muslera'nın sürekli topla oynamak zorunda kalışı, Ljajiç'in hemen her atakta topa en az bir kez temas etmesi, oyunun Galatasaray ceza alanı çevresinde dönmesine neden oldu.

Galatasaray savunmacılarının her topta aradığı Eren'in, meşin yuvarlağı yere indirememesi de Beşiktaş adına muazzam bir düzenin varolmasını sağladı.

Tam bu dakikalarda topla haşır neşir olması gereken Selçuk İnan'ın, arkadaşlarına uzak kalması ise her şeyi zorlaştırdı Galatasaray adına.

Beşiktaş, topla oynama oranında yüzde 70'leri zorladığı bir süreçte önce çift vuruşu sonra da penaltı golünü buldu. İlk yarının son bölümlerinde yükselen tansiyon ise Beşiktaş'ı vuran en önemli etkendi. Aşırı stres ya da yorgunluktan mı bilinmez, Beşiktaş o baskılı oyunu terk etti.

İkinci 45'e Beşiktaş'ın ilk yarıdakine benzer bir baskı ile başlamaması, Atiba-Güven değişikliği Şenol hocanın planlarına ilişkin iyi bir ipucuydu. Oyunu soğutup, takımın enerjisini daha ekonomik kullanmak isteyen Güneş, Galatasaray'ı daha da geride karşıladı. Beşiktaş açık alan arar ve kontra kovalar hale geldi.

Beşiktaş'ın bu geri çekilişi konuk ekibe net pozisyonlar getiremese de topla daha fazla oynama ve Karius'un kalesine daha fazla yaklaşma imkanı yarattı. Tam bu anlarda yetenekli bir ayak aramaya başladı Galatasaray. Ama ne saha içinde, ne kenarda o düzeyde bir oyuncu vardı.

Beşiktaş'ın farkı artırabileceği, Galatasaray'ın eşitliği yakalayabileceği bir periyodun ardından 90 dakika sona erdi.

Bir önceki gün Başakşehir'in yenilgisi, ardından dün geceki derbi... Kör topal oyunlar oynanıyor ligimizde. Görkemli kadroların erozyona uğraması ile birlikte, kaliteyi de hızla kaybediyoruz. Öyle ki Cüneyt Çakır düzeyindeki bir hakemin dört kez VAR'a başvurduğu, kararlarından geri döndüğü düzeye geldik.

Sonuçlardan bağımsız söylemek lazım; futbolumuz ciddi kan kaybediyor.

03 Aralık 2018, Pazartesi 06:19
YAZININ DEVAMI

‘’Enerji ve yetenek‘’

Galatasaray maçıyla başlamıştı Fenerbahçe'nin ayağa kalkışı. Hatta o maçın ikinci yarısıyla. Valbuena'nın varlığıyla.

Anderlecht ve Alanya maçında da senaryo farklı değildi. Fransız'ın sahada oluşu, sezon başından bu yana olmayan bir katkı olarak Fenerbahçe'yi bir üst seviyeye taşıdı. Bu ekstra güç, Trabzon'da tuzla buz oldu.

Joao Pereira'nın bindirmeleri, Abdülkadir'in müthiş enerjisi.. Sağ kanada yıkılan diğer Trabzonlular ile birlikte Valbuena resmen buharlaştı. O kadar çok geri koştu ki, hücum için enerjisi kalmadı. Topla da buluşamadı. Fenerbahçe'nin çok aleni bir organizasyon sorunu vardı. Takımın en yeteneklisini topla bile buluşturamadı.

Öte yandan Sosa, Abdülkadir, Yusuf üçlüsü... Fenerbahçe'de yetenekleri bakımından şu üç oyuncunun düzeyine yaklaşacak bir grup yoktu.

Bu düz takımda sadece enerjisiyle varolan Frey'in varlığını düşünün. Forvet arkası oynarken üstelik. Ayaklarına hakim olamayan, arkadaşlarına duvar olamayan Slimani'yi de katın. Çoğalamadı Fenerbahçe, gidemedi, gücü yetmedi.

Trabzon'da o kadar çok dripling yapabilen oyuncu var ki, Fenerbahçe sürekli geri koşmak zorunda kaldı. Takımın enerjisi kalmadı. Ev sahibi, iki beki Pereira ve Novak'la birlikte toplu halde ilerledi. Trabzonspor hep ileride kalınca, enerjisini de ekonomik kullandı.

Bir ara Fenerbahçe adına orta sahada öyle bir trajik tablo vardı ki, Trabzonspor 30 saniyede bir atak tazeler hale geldi.

Koeman, bu teslimiyete niyahet Mehmet Ekici hamlesiyle müdahale etti. Sonrasında da durum dengelendi.

Fenerbahçe, maç boyunca yapamadığını son 10 dakikaya sığdırdı. Trabzon kalesini tehdit etti. Golü de buldu. Ancak skorun değişmesine ne zaman yetti, ne de Fenerbahçe'nin enerjisi.

Trabzonspor için durumu belirleyen en önemli şey önce enerjisi, ardından da yetenekli ayaklarının performansıydı. Fenerbahçe ise çok düz, yaratıcılıktan uzak, yorgun. Frey'in forvet arkası oynadığı bir takımdan bahsediyoruz! Aksi bir skor sürpriz olurdu.

26 Kasım 2018, Pazartesi 06:18
YAZININ DEVAMI

‘’60. dakika‘’

Böyle başlamaz derbi, olmaz.. Topyekün mücadeleye çıkacağınız bir maçta tek bir isim üstüne koreografi kurulmaz. Olacaksa, o konuşma savaş çağrısı olur. Burnundan soluyan kitleyi, romantik dizi müziğiyle yumuşatmak tam bir strateji hatası.

Ali Koç elinde tabletle tüm takımı kapıda beklesin, olmaz. Kurumsallığa uymaz.

Sonrasında Benzia çıksın Alper girsin olmaz. Gerideyken üstelik. Yardımcılar taç kararı verirken bile orta hakemine baksın olmaz.

Sonuncusu daha beter, 60. dakikada oley olmaz. Zaten daha çok bu dakikadan sonrasını konuşmak lazım.

Topyekün bir motivasyon kırılması yaşandı bu andan itibaren. Tribünden hakeme, oyunculardan Galatasaray kulübesine, bir dibe vuruş.

VAR’ın yararlarıyla ilgili hala net bir fikrim yok. Birincisi hakem kendi kararını sorgulamak zorunda kalıyor ve oyunu hep kararını sorgulayarak tamamlıyor.

VAR yokken hata varsa fatura hakem ve yardımcılarına kesilir, konu kapanırdı. Şimdi 4, 5, 6 hakem birden tartışılır hale geliyor.

Fatih Terim’in dün geceki açıklamaları sonrası Fırat Aydınus’u geçtim, Barış Şimşek ya da Ali Palabıyık yakın tarihte gelebilir mi Türk Telekom’a.

Yine o kırılma anından sonra tribünün tınısı da değişti. Oley çeken topluluk, oyuncusuna tepki göstermeye, sahaya şişe atmaya başladı.

Kulübedeki kırılma ise bambaşka. Terim, Fenerbahçe sahasına oyunu yığacağını, Donk ve Maicon’la topları indireceğini düşündü.

Tüm bunlar yaşanırken Erwin Koeman soğukkanlı kaldı. Ve bu kez Fenerbahçe gerçekten istedi. Donk, Maicon, Sinan atıl kalınca sayısal üstünlük sağladı Fenerbahçe.

Galatasaray 3 kırmızı kart görmüş gibiydi. Uzun yıllardır hiçbir derbide böylesi bir kırılma yaşanmamıştı.

Maç sonundaki skandalı uzun uzadıya anlatmaya gerek yok. Basın tribününden gördüğüm çok net bir şey var. Dışarıda kalmaya çalışan iki oyuncu seçebildim. Biri Norveçli Linnes, diğeri İsviçreli Frey.

Ligimiz, Afrikalı ve Güney Amerikalı oyuncuların disiplinsizlikleri ve vurdumduymazlıklarına bırakılamayacak kadar değerli.

Asıl tokat, tekme ve yumruklar bugün, yarın. Bakalım Avrupalılar ne yazacak!

03 Kasım 2018, Cumartesi 06:37
YAZININ DEVAMI

‘’Galatasaray güçsüzlüğüne yenilecekti‘’

İlk somut hamle Terim’den geldi. Savunma arkasına atılan iki top, alarm gibiydi. Terim, ağır kalan Maicon-Ozan ikilisinin arasına Donk’u itti.

Bu hamle aynı zamanda orta sahayı boşaltan bir riskti. Schalke boşalan alanı kullanmak yerine uzun oynayıp, hücumcularını kaçırmaya çalıştıkça, o risk tehdide dönüşmedi.

Buna rağmen verilen kritik pozisyonlar var.

Savunma böyleyken hücum sadece Belhanda’nın ayağına bakar gibiydi. Belki Terim’in basın toplantısında söyledikleri etkendi. Faslı, daha fazla sorumluluk alır gibiydi. Ancak onun vites yükseltmesi bile hücumların devamlılığını sağlayamadı. Almanlar’ın Yuto-Garry koridorunu daraltması ise Galatasaray’ı körleştiren bir diğer etkendi.

Orta sahayı boşaltmanın faturasını ikinci yarıda ödedi Galatasaray. Schalke topyekün çıkınca, savunmadan vurulan her topta ribaund Almanlar’da kaldı.

Galatasaray uzun oynamaya mecbur kaldı. Alman ekibi ise sabırlı ve disiplinli şekilde ataklarını tazeledi.

Ozan’ın olağanüstü performansı, Muslera’nın kalitesi, 1 puanla ödüllendirdi geceyi.

Saha içindeki hikaye böyleyken, kağıt üzerindeki gerçeği de bir kez daha tecrübe etti Galatasaray.

Tüm iyi niyetiyle her şeyini vermeye çalışan Muğdat, mecburi bir hamle oyuncusu olarak sahaya ayak basan Ömer Bayram.. Şu son cümleyi kimseye anlatamazsınız.

Galatasaray’ın 2 puanlık kaybının en önemli sebebi, saha içinde yapamadıkları elbette.

Arka planda yatan asıl neden ise oyuncu kalitesinin Devler Ligi için çok yetersiz kalışı.

1 puan bu şartlarda gayet iyi. Galatasaray yenilseydi, Almanlar’a kaybetmiş olmayacaktı. Galatasaray güçsüzlüğüne yenilecekti. Kötü olan şu ki bu durumun kısa vadede çözümü yok.

25 Ekim 2018, Perşembe 01:46
YAZININ DEVAMI

‘’Espor bahsi‘’

Espor denen şeyin ne olduğunu anlamamız uzun zaman aldı. Tam olarak hala bu ekosistemin dinamiklerine, işleyişine, lügatına hakim olduğumuzu da söyleyemeyiz. Uzunca bir süredir farklı kişilerden resmi/gayriresmi danışmanlıklar alıyoruz. 'Yayıncı' kimliğimizle bu renkli dünyada olan biteni anlamaya çalışıyoruz.

Onca çalışmaya rağmen halen neyin ne olduğunu tam olarak bildiğimizi söyleyememiz. En azından bir kulüp çatısı altında olan ya da olmayan oyuncular, takım koçları, analistler, kulüp sahipleri, yorumcular ve espor'un diğer aktörlerine saygısızlık yapmamak adına, çizginin diğer tarafında kalmaya çalışıyoruz. Ancak espor coğrafyasını sorgulamaya başladığımızda da açıklanmaya muhtaç çok şeyin olduğunu görüyoruz.

Espor hala kimilerine göre genç yaştaki çocukların bilgisayar başındaki mesaileri olarak algılanıyor. İşin aslı öyle değil. Artık milyon dolarlık bir düzenin varlığından bahsetmek mümkün. Öyle ki, Vodafone, Coca Cola gibi global markaların yanı sıra yemeksepeti, Bahçeşehir Üniversitesi, İş Bankası gibi ismini daha sayamadığım bir dolu yatırımcı ve sponsor bu ekosisteme dahil olmuş durumda. Pasta büyüdükçe ilişkilerin tartışılır hale gelmesi ise ciddi sorun.

Geçtiğimiz günlerde iki farklı haber yaptık. Bu dünyada yer alan, bir taraftan kural koyucu olup diğer taraftan taraf olan kişilerin ticari ilişkilerinin yarattığı rahatsızlığa dikkat çektik. Resmi tepkiler gelmedi ancak ilgili kişi ve kurumlar, 'kişisel saldırı' olarak algıladı haberleri. Hatta taraflardan biri, "Bunları size kimin yaptırdığını biliyorum" deme cüretini de gösterdi! Uygun bir dille yanıtını aldı.

Sonrasında ne mi oldu? "E zaten bunlar bilinen şeylerdi, şimdi neden yazıyorsunuz?" gibi geri dönüşler oldu. Bu sorunun cevabı aslında çok basit. Çünkü şu ana kadar kimse yazmadı. Uzun uzadıya kendimizi anlatmayacağız. Yayıncı olarak birçok medya kuruluşu gibi espor dünyasının içinde yer almak istiyoruz. Amacımız milyonlarca gencin, farklı rollerde bir geleceğinin olabileceğini düşündüğü bu dünyanın sağlıklı ve kamuoyu tarafından kabul görür bir şekilde büyümesine katkı sağlamak. Hatta daha fazlası...

Sorgulamaya, yanlışları düzeltmeye -gücümüz yettiğince- çalışacağız. Doğru yapılan, ülkeye, gençlere değer katan her şeyi de takdir edecek, alkışlayacağız.

Ve tabii ki sorularımızın devamı gelecek. Misal, League Of Legends Türkiye Büyük Finali'nde bir tekmeleme hadisesi oldu mu olmadı mı, onu soracağız. Espor federasyonunun yapısında yanlış bir şey var mı yok mu, onu soracağız. Daha birçok şeye yanıt arayacağız.

Espor bahsini açtık, doğru olduğuna inandığımız her şeyi yapacağız.

24 Ekim 2018, Çarşamba 17:33
YAZININ DEVAMI

‘’Galatasaray kavga edemiyor‘’

Bu günlerin geleceği belliydi. Belki çok tekrar olacak ama Galatasaray transfer döneminin bedelini ağır ödeyecek. Öyle ki, artık rotasyon yapacak oyuncu grubu olmayacak belki de.

Fatih Terim için işler her geçen gün zorlaşıyor. Bazı pozisyonlarda alternatif çok ancak bazı oyuncularından da vazgeçemiyor hoca. Dün geceki gibi bir durum ortaya çıkıyor haliyle.

Terim, 90 dakika öncesi, "Henry birkaç hafta yok. Rodrigues sıkıntılı geldi, Belhanda her an elini kaldırabilir" dedi. Ama 40 dakikada üç sakatlık? Bunu nasıl açıklamak lazım? Zor bir durum.

Sakatlık sayısı evet ama ikinci bir sorun karakteri baskın oyuncuların eksiliyor oluşu. Fernando örneğin. O sahadayken ve çıktıktan sonra iki ayrı Bursaspor var. Fernando, oyunu iki yönüyle oynayabiliyorken, Galatasaray da bir başka seviyeye geçiyor. Ama onsuz, her şey zorlaşıyor.

En önemlisi, Galatasaray'ın kavga edememesi. İşler kötü giderken, herkesle ve her şeyle kavga edebilecek, olan bitene isyan edecek bir savaşçının yokluğu sorun. Bülent Korkmaz gibi, Melo gibi, Hagi gibi, Hasan Şaş gibi..

Sahadakilerin tek bir tanesi bile yukarıda saydıklarımın seviyesine yaklaşamıyor. Bu tepkisizlik de sadece teknik, sürat ve güç ile elde edilebilecek bir sonuç/skor doğuruyor.

Oysa kuralına uygun bir kavga, bütün atmosferi değiştirecek. Kötü oynarken bile belki de zafer getirecek. Galatasaray'da forvet kadar önemli bir eksik 'savaşçı'.

Bursaspor'a gelince.. Bu oyunun ilk yarısını kabul etmek mümkün değil. Galatasaray'ın düzeni bozulunca cesaret toplayabildiler, boş alanları kullandılar. Hepsi o. Buldukları fırsatlarda da çok beceriksizdiler.

Bu seviye ile sezon sonunu görmeleri zor. En azından Samet Aybaba ile..

20 Ekim 2018, Cumartesi 06:01
YAZININ DEVAMI