‘’Hak edilmiş şampiyonluk‘’
Trabzonspor’un dün akşam ihtiyacı olan tek şey mental sağlamlıktı. Zira, stat dışı/içi yaşanan coşku zirvede gözükse de stres bulutları çökmüştü Akyazı’ya.
Yakın/uzak tarihte yaşanmış tatsız tecrübeler, yılları sayan ama dakikaları sayamayan sabırsız bir topluluk. Devamında sayabileceğiniz bir dolu neden. Üstesinden gelmesi zor bir psikolojik savaş, desek abartı olmaz.
Mental anlamda ayakta kalmanın ilacı erken gol olunca, işler yoluna girdi gibi. Ama muhtemelen Trabzonspor’un bu dönemde oynamak isteyeceği son rakip vardı sahada. Antalyaspor bir seri kovalıyor ve dün gece çok inatçıydı. İki kez geri düşüp, penaltı kaçırdıkları maçın her anına tutundular.
Herkes sabırsızdı
Trabzonspor, pes etmiş bir rakiple oynayıp, coşkuyu doya doya yaşayamadı. Özetle şampiyonluğu kutlayacağı maçta bile mücadele etmek zorunda kaldı. Bahsettiğimiz sabırsızlığı 90+5’teki baskın anlatıyor aslında.
Trabzonspor da Trabzonlu da çok sabırsızdı. Çok başanılı geçen, final haftalarındaki endişe ve stresle, hazzı belki de daha da artan bir şampiyonluk oldu.
Hak edilmişti. Tebrikler.
‘’Galatasaray için sadece skor‘’
Altay, bu sezon birçok takımın yaptığını arzuladı. Van Aanholt’un arkasına sarkmak istediler Poko ile. Başarılı olduklarında, Marcao’nun alanı savunma becerisi ve pozisyon sezgileri, atakları finalize etmelerini engelledi. İkinci yarı aynı planı ters kanatta, Martin Rodriguez ile denediler. Omar sürati sayesinde koridoru kapatınca, Rodriguez ortaya yönelip şutlar denedi.
Altay çok net fırsatlar yakalayamasa da atak sürekliliği sağladı. Bu durumun en net sebebi Marcao’nun oyun dışı kalışıydı. Pulgar, Berkan, Emre Kılınç sırtı dönük top alamadı. Nelsson-Alparslan ikilisi de oyun kurmaktan çok topu savuşturma çabasına girdi. Torrent bu kez erken davranıp Cicaldau-Mohamed ikilisi ile topu ileride tutmaya çalıştı ama başaramadı.
Terim dönemi sorunları
Bu başarısızlık, ikinci yarıda tek bir pozisyon bile getirmedi doğal olarak. Maçın başında yan toplarda müthiş kurtarışlar yapan Lis, neredeyse hiç tehdit yaşamadı. Altay lig standardının üstünde oynadığı bir oyunda en azından bir puanı hak etmişti ama yeterince becerikli olamadılar. Galatasaray’ın, Fatih Terim döneminden bu yana devam eden kronik sorunu sürüyor. Zaman ilerledikçe soğukkanlı kalmak yerine, plandan uzaklaşıyorlar. Kerem’i kaçırabildikleri kadar tehditkar olabiliyorlar. Ya da kaderlerine razı oluyorlar.
Akşamın bize verdiği bir de önemli mesaj var. İzmir taraftarı -Altay/Göztepe fark etmeksizin- Süper Lig için büyük kayıp.
‘’Planda ısrar, zaferi getirdi‘’
Galatasaray, baskıyı kabullenerek başladı. Fenerbahçe hücumcularını koşturup, 2. bölgedeki boşluğu aradılar. Riskli pasların son durağı genelde Marcao oldu. Brezilyalı, Kerem’in boşalttığı, Berkan’ın koştuğu alana yuvarladı topu. Amaca ulaştılar da. Sahanın açık ara en iyisi Kim ve Ferdi’nin iki mükemmel kademesi, hamleleri sonuçsuz bıraktı. Ama hepsi bu. Maçın sonlarındaki şişirme toplara kadar tehdit yaratamadılar.
Fenerbahçe de saldırmak için aynı koridoru seçti. Çok istekli ve her zamankinden daha süratli görünen Osayi koridor bulup önüne atılacak topları bekledi. Buldu da. Fenerbahçe golü de böyle geldi.
Taylan’ın sırtı dönük top alırken çok ağır kalışı, Berkan’ın hücum rolü, Cicaldau’nun Crespo’yu imha gayesi… Galatasaray’a merkezi kaybettiren sebepler bunlardı. Bu lükse rağmen, Fenerbahçe İrfan Can, Mert Hakan, Osayi ve zaman zaman Zajc ile bir sağ kroşede ısrarcı oldu. Hikaye de çoğunlukla o kanatta gelişti. İkinci gol de öyle geldi.
Fenerbahçe, beklenenden daha kontrollü olmasına rağmen planında ısrarcı davrandı. Galatasaray, alternatif geliştiremediği gibi Kerem’i devreye sokmakta güçlük çekti. Babel’in top kayıpları da cabası.
Oyuncu değişikliklerinde bile Fenerbahçe bir arayışta gibiydi. Galatasaray, oyuncu/mevki değiştirerek oyuna ortak olmak istedi. Olmadı. Bir 90 dakika daha oynansa da olmazdı.
Haliyle bu derbi sonrası daha yüksek sesle sormak lazım. Fenerbahçe, İsmail Kartal’ı terk edecek mi?
‘’Avcı, Ismael'e reaksiyon veremedi‘’
En başta söylemek lazım. Oyunun büyük bölümünü belirleyen şey Valerien Ismael’in planı, Beşiktaş’ın da bu plana sadık kalması oldu. Yine çok konuşulacak 3’lü savunma kurgusundan bağımsız bir plan vardı. Ghezzal ve Teixeira’nın Batshuayi’ye yakınlaştığı Beşiktaş hücumu, Trabzon merkezine hazırlık pasları için imkan tanımadı. Savunmadayken stoperlerin, hücumda merkez oyuncuların iki kanadı olan Rosier-Rıdvan ikilisi de Nwakaeme ve Visca’nın koridorlarını doldurdu.
Trabzon’un iki yıldızı, açık alan oyunu kovalamak bir yana, toplu ya da topsuz, Beşiktaş’ın iki çizgi adamını takip eder hale geldi. Valerien Ismael’in dizişteki en önemli sihri de bu oldu galiba.
Avcı, geçiş oyunu için fırsat bulamayacağını anlayınca, hücumcularıyla Beşiktaş savunmasını rahatsız etmeye başladı. Her iki takımda da forvet/kanat oyuncuları, savunmalara yapışınca, orta sahada metrekare başına düşen oyuncu sayısı azaldı. İki ekip de çok fazla pas yapmadan ikinci bölgeye geçer hale geldi. Burada az da olsa Siopis Trabzon lehine dengeyi bozdu. Yunan oyuncu, çok ekstra bir enerjiyle oynadı.
Ersin’in hatası, Cornelius’un kalitesiyle gelen gol sonrası Avcı, Berat hamlesiyle merkezi tamamen almak istedi. Uğur’un hatasında Rosier’nin düz ama akıllıca vuruşu o imkanı vermedi.
Beşiktaş, Ismael’in planına sadık kaldıkça müthiş taraftar baskısına rağmen kontrolü hiç kaybetmedi. Diğer yandan Avcı, tüm hamlelerine rağmen, takımını baskın hale getiremedi. Ismael’in taktik plan ve dizilişiyle seyrini belirlediği, Avcı’nın çare üretemediği bir oyun izledik.
Larin’in kırmızısı sonrasındaki dakikalar da buna dahil.
‘’Finali iyi okumak lazım!‘’
20 dakika çok şey için fikir vermişti. Sadece Uğurcan 4 kez topu taca atmak zorunda kaldı. Cengiz ancak 18. dakikada topa temas edebildi.
Akıllıca bir diziliş ile sahada varolmuştuk ama görevler zorluydu. Berkan ve Zeki’nin pozisyonlarına takılmıyorum. Merkezdeki handikap anlaşılabilir değildi. Özellikle Berkan’ın dar ağacına çekilmesinin sebebi buradaki problemdi. Hakan ve Orkun, sırtı dönük hiç top alamadılar. Çağlar ve Ozan gibi ayağı çok iyi iki stoperle oynarken üstelik.
En kronik sorun buydu. Kaldı ki, Portekiz savunmasının nasıl afallayabileceğimi daha ilk yarıdan gördük. Burak’ı geri atıp, iki süratli; Kerem ve Cengiz’i tehditkar şekilde savunmacıları ve beklerinin önünde konuşlandırmak da akıllıcaydı ama yetmedi.
İkinci yarının ortalarıyla birlikte artık gözü kara şekilde Portekiz’in üstüne yürümek ise tarihsel bir refleks. ‘Çılgın Türkler’in en yenilenmiş versiyonu. Ama işte yetmiyor. Bu oyuncu grubu taktiksel yüklemeleri alabilecek yeterlilikte. Çok önemli liglerde çok önemli takımlarda oynuyorlar.
Yarın için plan yaparken şunu sormalı; dün gecenin finalindeki başkaldırı bir taktiksel refleks mi, ‘Bizim çocuklar’ın gözü karalığı mı?
Stefan Kuntz mu, Çılgın Türkler mi?
‘’Planda ısrar gerekliydi‘’
Plan Beşiktaş maçındakinden farklıydı. Torrent, bu kez yoğun bir baskı yerine topu geride kazanmayı amaçladı. Merkezde Cicaldau, Berkan ve Taylan çoğu kez bunu başardı. Tabii bu senaryoda, 'Neden Gomis, Mohamed değil’ sorusu belirdi. Hele ki Feghouli yokken... Buna rağmen çok net bir fırsat varoldu. Gomis her zamanki bitiriciliğinde değildi. Marcao golü sonrası haliyle blok halinde bir geri çekiliş yaşandı. Barcelona, bu tarafta daha çok topla oynar hale geldi. Pedri de birkaç dakika önce provasını yaptığı golü attı! İkinci yarının belirleyici durumu, merkezin tamamen kaybedilmesi oldu. Busquets’e doğrudan bir baskı yapılamadı. Barça topu çok rahat dolaştırır hale geldi. Dönen topların neredeyse tamamını İspanyollar topladı. Aubameyang’ın golünde bile.
Torrent hâlâ sorgunabilir
Busquets bu rahatlığını Halil’in oyuna girdiği ana kadar sürdürdü. Sonrasında Galatasaray topu alabilse de Barcelona savunmasının arasına sızamadı. Yine Feghouli’yi aratır bir şekle büründü oyun. Sadece iki kez Keremle sızma girişimi oldu, hepsi o kadar. Final dakikalarının arzuladığı soğukkanlı oyun da varolmadı. Hem saha içinde hem tribünde! Galatasaray planında ısrarcı olamadığı bir oyunda rakibine teslim oldu. Torrent hâlâ sorgulanır bir teknik adam konumunda.
‘’Feghouli/Josef‘’
Pas şiddeti, hızı, açısı... Her şey mükemmeldi Galatasaray adına. Beşiktaş’ın düşünmesi için fırsat bile vermediler. Toplu ya da topsuz. Pas oyunundaki bu mükemmellik, kuvvetli bir hücum presle tamamlandı. Beşiktaş, topu aldığında dahi düşünecek fırsat bulamadı. Galatasaray’ın bu dominant oyunu, Beşiktaş’ı tamamen düzenden çıkardı. Özellikle savunmasını. Muhtemelen Türkiye’deki en iyi maçını oynayan Mohammed çok hareketli kalınca, Beşiktaş çok açık verdi. İlk gol buna örnek. Kerem topa vururken, üç metre yakınında kimse yoktu.
Orta saha ağır bastı
Oyunun merkezinde de bariz Galatasaray ağırlığı vardı. Atiba-Can ikilisine çok ağır bastılar. Soğukkanlı kalabilen de ev sahibiydi. Pena’yı bile pas durağı yaptılar. Topu büyük bir rahatlıkla çevirdiler. Beşiktaş savunması, Ersin’i kullanamadı oysa ki. Feghouli’nin çıkışı, Josef’in sahaya ayak basışıyla terazinin dengesi bozuldu. Beşiktaş merkezi soğukkanlı kaldı. Özellikle Ghezzal’ı devreye soktular. Cezayirli’nin ceza sahasına attığı topların devamında atak tazeleyebildi Beşiktaş.
Enerjileri yetmedi
Bu tabloda Galatasaray için muazzam bir açık alan oyunu oynama fırsatı oluştu. Ancak Cicaldau, Berkan ve Taylan, Feghouli kalitesinde paslar atamadılar. İlk yarının yıldızı olan Kerem’in final paslarındaki büyük isabetsizliği bir başka olumsuzluk oldu. Beşiktaş, Ghezzal tarafından ısrarlı şekilde hücum edip, maça ortak olabileceği bir seviyeye kadar geldi. Zaman ve enerjileri yetmedi.
‘’Avrupa ayarına döndü‘’
Galatasaray, Terim dönemi Avrupa ayarlarına dönmüş gibiydi. Hatırlayalım, grup deplasmanlarını gol yemeden bitirmesi en takdir gören performansıydı. Fakat bu kez savunması zor bir ekip, mental olarak ayakta kalmanın zor olduğu bir atmosfer vardı.
Bahsetmek istediğimi biraz daha açayım. TV’de Nou Camp’ta Barcelona maçı izliyorsanız, gözünüzün önünde film şeritleri oluşuyor. Stoichkov, Romario, Ronaldo, Eto’o ve diğerleri.. Biri topu ağlara yolluyor, tribünden gürültülü bir ses yükseliyor.
Sinirlerinizin güçlü kalması gereken bir faunusun içindeymiş gibi hissetmeniz abartı olmaz.
Böyle bir ortamda beklentinin üstünde soğukkanlı kaldı Galatasaray. Van Aanholt’un savunmadaki handikapları, hücum planlarının ilk sıralarına yazılmış gibiydi. Hemen hemen her fırsatta Traore ile zorladılar. Orta kalitesinin düşüklüğü, Marcao-Nelsson’ın kusursuz direnişi, Barça’yı alternatiflere zorladı. İşin aslı daha fazlasını bekliyordum Katalanlar’dan.
Depay, Dembele ve oyuna girdikten sonra Abuameyang-Luuk de Jong ikilisinin becerisine bel bağladılar. Frikik hariç bu dörtlünün hafızamızda iz bırakan toplam 3 vuruşu olmadı.
Galatasaray, özellikle Feghouli üzerinden Mostafa’yı kaçırmaya çalıştığı ilk yarıda olası fırsatları test etti gibi. Barcelona’nın topu daha çok alıp, daha kalabalık geldiği ikinci 45’te Kerem, Babel, Kılınç ve Gomis’le koşu yollarını buldular. Pas kalitesi ve zamanlama hataları, sonuçsuz akınlarla bitirdi hücumları.
İkinci bölgede top aldıklarında ise Barcelonalılar sırtlarını dönmelerine izin vermedi. Sürpriz gibi görünen ama hak ettiği bir beraberlik aldı Galatasaray.
Şimdi daha zor bir maç olacak. Tıpkı İstanbul’daki diğer grup maçları gibi!