‘’Ucuz futbol ucuz goller‘’
Ancak, öyle olmadı. İlk dakikaların ürkekliğini, her an biraz daha gelişen, “Bunlarda bi şey yok galiba” güveniyle üzerinden atan Siyah- Beyazlılar, evsahibi ve peşin favorinin üzerine daha çok geldi. Fenerbahçe, karşısında çok ciddi bir baskı olmamasına rağmen sahasından çıkmakta, gol pozisyonu üretmekte başarılı olamayınca, Beşiktaş basit ikiye birler ve çalımlarla hiç ummadığı fırsatlar ele geçirdi. Siyah- Beyazlı hemen her hücumcu, pozisyon üretemediği ataklarda bile, en azından uzak şutlarla gol için her olasılığı denedi.Bu arada, lider hâlâ sağ kanatta Serkan ve Anelka’yla, ortada Appiah ve Alex’le top ezmeye devam ediyor, Nobre kendi takımının ataklarında duvar vazifesi görüyor, Daum sadece seyrediyordu. Neredeyse organize hiç bir atak üretemeyen Sarı-Lacivertliler, rakibin bireysel hatasıyla yakaladığı bir iki fırsatı da cömertçe heba ediyordu.. Ve ilk yarı, maç öncesi hiç umulmadığı şekilde, Beşiktaş’ın elinden kaçıp gidiyordu...İkinci yarı, “orta yapar” umuduyla sağ tarafa alınan Ümit’in tükenişi, zaten Luciano ile her hafta biraz daha zavallılaşan Fenerbahçe savunmasının bitişiydi. Rakibe defalarca tanınan vuruş şansıyla iki acemi gol yendi. Maç boyunca organize olamayan Kanarya, Tümer’in gereksiz bir faülü ve bir klasik korner golüyle liderliğe şimdilik devam etti. Yüksek pas hatasıyla oynamasına rağmen Serkan, Luciano engelli Önder ve Daum’un hâlâ güvenmediği Semih evsahibinin direnenleriydi...
‘’Lider bunu haketti!‘’
Kötü oynayan Sarı-Lacivertliler’e karşı çok da iyi oynamayan Ankaraspor’un amacı ise, orta alanı kalabalık tutup, Alex ve Anelka’ya özel önlem alıp kontrolü rakibine bırakmamak, duran toplarda ceza sahası kalabalığına en uç oyuncusu Ersen Martin’i de dahil ederek yüksek önlemle rakibinin en etkili silahını susturmaktı. Bu tedbirlerle kalesini korumayı başaran evsahibi, Fenerbahçe savunmasının duran top zaaflarından da doğrusu iyi faydalandı.. Ve bu zaafı kullanarak bulduğu gollerle, liderin yenilmezlik unvanını aldı.Önder-Luciano ikilisi yerden ve havadan her türlü kademe hatasını yaptılar yine. Serkan ve Appiah belki de sezonun en kötü futbolunu oynadı. Alex markaj altında her zamanki gibi etkisiz, Anelka ise, kariyerinin en kolay fırsatlarını kaçıracak kadar umursamazdı. Belki ‘umursamaz’ deyimi ağır olabilir, ancak Fransız’ın konsantrasyon ve istek sorunu kesinlikle vardı.Tuncay’a dayanamayan Daum’un, Serkan, Appiah ve Anelka’ya gösterdiği tahammülün pek sağlıklı olmadığı, Semih oyuna girdikten sonra daha iyi anlaşıldı. Devrenin başında yapılsaydı bu tercih, Fenerbahçe belki futbol olarak hak etmediği bir galibiyet bile alırdı.Hakem kararları ise, bu kez Fenerbahçe’nin karşısındaydı. Maçtan geriye artık gelenekselleşmesi gereken hakemlerin özür borcu kaldı. Çünkü, karşı taraftaki yardımcının ofsayt yanılgısıyla kestiği bir net pozisyon, Kuddusi Müftüoğlu’nun ise Ahmet Yıldırım’a göstermediği bir kırmızı kart vardı.
‘’Nobre farkı!‘’
Alex’in mükemmel pasında bitirici vuruşu, daha önceki pek çok maçta olduğu gibi, yapamadı yine. Ancak, en azından çalım atmayı becerdi ve artık tek yapacağı, boş kaleye topu göndermekti; iyi, akıllı bir golcü ve faziletli bir sporcu olarak.. Ve atabileceği bu kolay gol sonrası, zaten oyuna hakim olan takımı, hak ettiği şekilde öne geçecekti...Ne yazık ki o, yanlışı, kötüyü tercih etti. Kerem’in emeğine, Serdar Tatlı’nın kariyerine saygısızlıktı yaptığı. Üstelik, hem iyi oynayan takım arkadaşlarına hem de oluşan hakem hatalarından en az mağdur rakipler kadar rahatsız olan, gerçek Fenerbehçe taraftarlarına ihanetti. Hatta, bir sporcuya yakışmayan bu emek hırsızlığı, bir bakıma Aziz Yıldırım’a da ihanetti...Ne Fenerbahçe’ye gönül verenlerin ihtiyacı var bu ahlaksızlığa, ne de şampiyonluğun en büyük adayı Fenerbahçe futbol takımının. Ne de bu Nobre’ye ihtiyacı var, ligin en büyük favorisi Sarı-Lacivertliler’in.Yalnız şu notu düşmekte de kesinlikle fayda var; bu sportmenlik dışı davranış kimseyi yanıltmasın ve bahane olarak kullanılmasın özellikle kaybedenler tarafından; Erdoğan Arıca’nın dün akşamki, 10 kişiyle savunmayı düşünen Samsunspor’una; havada, karada ve 11’e 11, Fenerbahçe her zaman fark atar...
‘’Anelka'yı beklemek!‘’
En az Serkan, Luciano, Deniz, Ümit, Aurelio, Alex, Tuncay ve Anelka kadar, Sarı-Lacivertli tribünler de dün akşam ilk yarıda doğrusu epeyce tuhaftı. Son iki sezonu şampiyon kapatan ve maçtan önce 4 puan farkla lider olan takımının elemanlarına, bir kaç kötü oyun nedeniyle tavır koymanın neresi mantıklı! Zaten anlaşılmaz bir şekilde tribünlerin yarısı boş, bir de gelenlerin çoğu nahoş; Saracoğlu’nun büyüsünden eser kalmamıştı...İkinci yarının başlarında Güvenç Kurtar, Serkan’ı, rakip savunmanın arasına sızıp pozisyon bulsun diye oyuna aldı. Henüz tek dakika bile geçmemişti ki, Serkan topla ilk temasıyla takımını öne geçirerek hocasını haklı çıkardı. Bu akıllı bir taktik olduğu kadar, aslında biraz da baldı...Ve gol dakikasından sonra, oyunun cılkı çıktı. Rizespor, Kadıköy’deki bir çok Fenerbahçe rakibi gibi, kendi sahasına gömüldü. Fenerbahçeliler ise, gol kaçırma yarışına girdi. Bu yarışın adil olmamasının nedeni ise, Rizespor kalecisiydi. Havadan, yerden, hemen her yerden, Zdravkov eldivenlerinin hakkını verdi. Tıpkı, maçın erken kopmasına engel olan, diğer kaledeki Rüştü gibi...Alex efendinin, birkaç korner dışında kifayetsiz kaldığı oyunda, asıl hayal kırıklığı ise, Anelka kalitesiydi. Bu nasıl bir kalitedir ki, beklemekten ve taviz vermekten Fenerli’nin imanı gevredi.Daum’un, oyuncularının lig sonuna doğru ayakta kalması için yüklediği antrenmanlar Fener’in şimdiki dingin halinin bence tek nedeni. Alman teknik adam, Türk ve Brezilyalı profesyonellerle çalıştığını artık idrak etmeli...
‘’Ben böyle öğrendim‘’
Bunu yapanlar ve bu yapılandan haz duyanlar, şu sıralar iki elle kaldırılmaya çalışılan, fair-play ödüllü bir başkana sahip, tüzüğünde Atatürk’le ilgili tek bir satır bile bulunmayan, sözde ebedi dostu Fenerbahçe’nin.. Ve hiç şüphe yok ki, bu tavır (en azından benim için) ebedi dostluğun son noktası!Tartışmaya ve araştırmaya gerek bile duymadan “Doğru” kabul ettiğim bu iddia, iki köklü kulüp arasındaki ilişkilerin hangi yönde gelişmesine yardımcı olacak acaba? Bir eğitim ve kültür yuvası olmakla övünen Galatasaray camiasına ve Türk sporuna nasıl bir katkı sağlayacak?Evet, “Doğru” kabul ediyorum bu iddiayı. Çünkü, işin o kısmı hiç önemli değil. Bir Fenerbahçeli için önemli olan, Atatürk ilkelerine bağlı olma gerekliliğidir. Ki bu, kulüp tüzüğünün 3. maddesinde de açıkça belirtilmiştir.Ruhu şad olsun, Cumhuriyet’i yaratırken futbolla ilgilenebilecek zaman bulabilme olasılığı hayli zayıf olan Ulu Önder’in hangi takımı tuttuğu, hiç bitmeyecek bir tartışma konusu. Yine de ben kayıtsız, şartsız kabul ediyorum ki; Atatürk Fenerbahçeli değil. Zaten bir Fenerbahçeli için Atatürkçü olmak, yeterli bir övünç meselesidir. En azından, ben böyle öğrendim rahmetli babamdan ve böyle öğrettim oğluma...Ayrıca, Fenerbahçeliler için ya da en azından benim için övünülmesi gereken başka unsurlar da var. Örneğin; Gençlerbirliği başkanı İlhan Galatasaraylı. Mesut Yılmaz da öyle, Fatih Altaylı da, Hıncal da... Hatta, adı anılmaya değmez biri de var, zorunlu ikamette bir adada...
‘’Heyecandan ölüyorduk!‘’
Hele Fenerbahçe ise iki takımdan biri, soğuk da olsa, buz da olsa, ses ve hatta görüntü de az olsa, angarya değildir illaki oynanan...Luciano’nun elle oynaması serbest de olsa, fair-play adayı(!) Cenk İşler hakemi aldatma eyleminden dolayı sarı karttan nasibini de alsa, güzel bir oyun olmuştur illaki oynanan...Ben ve benim gibiler farkına varamamış olsa da, Anelka’nın, kulaklarını örten bant için nasıl “Çirkin” denilebilir ki! O Anelka, Türkiye’de oynadığı futbolla yeniden Fransa Milli Takımı’na seçilmedi mi! Yok, yok! Dün akşam Anelka’nın kulaklarını örten bant son derece güzeldi!..Ya Alex. Buzlu zemine rağmen, nasıl da kendini heba etti! Zorlu bir rakip vardı orta alanda, üstelik bant da yoktu kulaklarında.. Ve bu zorlu rakibe karşı, Ümit ve Aurelio’unun katkısıyla çok iyi mücadele etti! Hatta, direğin yakınından geçen bir serbest atış bile kullandı, hatırladığım kadarıyla. Doğrusu, Alex de en az Anelka kadar, Türkiye’de yücelen futboluyla dün akşam övgüyü haketti!..Ben ve benim gibi bazıları idrak edemese de; gruplara bölünerek tansiyonu iyice yükseltilmiş (!) mükemmel (!) Türkiye Kupası organizasyonunda, Türkiye’nin en iyi futbol takımlarından Kayseri Erciyesspor’a karşı Fenerbahçe doğrusu iyi direndi! Ezildi, ancak yenilmedi. Fark yiyebilirdi, ancak yemedi. Heyecandan tir tir titrediğimiz kupa maratonunda şansını yitirmedi...Aldığı tek puanla son maça taşımayı başardı şansını.. Ve Tarsus’a karşı Kadıköy’de olası bir farklı galibiyet halinde, gruptan çıkma olasılığını devam ettirdi...Dün akşamki beraberlik; Galatasaray, Beşiktaş, Trabzonspor gibi büyük Türk takımlarının da yer aldığı, heyecan dolu, puanlama sistemine geçilmiş muhteşem Türkiye Kupası mücadelesinde, Sarı-Lacivertliler için son derece yeterliydi!..
‘’Şeyleriyle gülseler!..‘’
O Haluk Ulusoy ki, başkanlığı döneminde kendisini ve şürekasını en çok eleştirenlerden biriydim. En az haftada bir kez ve kimi zaman şirazenin topuzunu da kaçırarak aleyhinde yazmış olsam, 300’den az değildir eleştirilerim.Kader bu belki, ne diyelim! Öyle ya da böyle hür iradenin, baskıya, siyasi dayatmaya, aleni çıkar birlikteliklerine karşı kazandığı zafere, üstelik böyle bir dönemde, Cumhuriyet’e ve demokrasiye inanan bir Türk vatandaşı olarak sevinmeyelim de, neyleyelim...İlk yenilgisini alan iktidarın bundan böyle gücünü nasıl kullanacağı bilinmez. Ancak şu anki federasyonun özerkliğinden artık şüphe edilemez...Bu yenilgi sonrasında, “Önceki dönemdeki uygulamalarıyla federasyona zarar vermiştir” bahanesiyle, yeniden kongre kararı çıkarılırsa, adama “Bir buçuk yıllık sürede, bu işleri neden halletmediniz?” diye sorabilirler. Madem öyle, “Ulusoy’un aday olmasını engelleyen, üniversite mezunu olma şartını, seçimden önce neden kaldırdınız?” diye, yeni bir cümle de kurabilirler. Yoksa, “Seçime girsin ve gövde gösteriniz karşısında ezilip gitsin diye mi yaptınız?” şeklinde komplo teorileri de üretebilirler...Neyse, geçmiş olsun! Tıpkı sporda olduğu gibi, bazıları hazmedemese de demokrasilerde de kazanmak ve kaybetmek var. Yenilgiyi onurlu bir şekilde kabul etmeyi bilmeyenler, bu hezimetten mutlaka faydalanmalılar.Bir de madalyonun diğer yüzü var. Ulusoy’un yeniden seçilmesi, siyasi iktidardan sonra en çok Fenerbahçeliler’i rahatsız etmiş görünüyor. Oysa artık hem Ulusoy hem de Fenerbahçeliler geçmişte yaşananlara sünger çekerek, dost olmanın yollarını aramalı. Bu, hem futbolun patronuyla iyi geçinmek zorunda olan Fenerbahçeliler’in hem de siyasi iktidardan bile güçlü olan Fenerbahçe camiasını karşısına almak istemeyecek olan Haluk Bey’in yararına olsa gerek...Vay canına! Biri bana, “Haluk Ulusoy yeniden Federasyon Başkanı seçilecek ve sen buna sevineceksin” deseydi bir zamanlar, ona şeyimle gülerdim; ağzımla!Oysa, nasıl da sevindim, millet şeyiyle gülse bana yeri var; ağzıyla!..
‘’Mükemmel mücadele‘’
Gerçekten takdire değerdi, Mesut Bakkal’ın Gençleri’nin fizik güç ve enerji dolu mücadelesi. Tek sıkıntıları, rakip ceza sahasına yeterince girememeleri, üretici ve bitirici oyuncu eksiklikleriydi. Bu da zaten, maçın evsahibine dönmesinin başlıca nedeniydi.Kontrolleri altındaki oyunda geri düşmelerinin ikinci büyük nedeni ise, faulleri kendi ceza sahalarının oldukça uzağında yapmak zorunda olduklarını gözardı etmeleriydi. 9’da Alex’e, 39’da Deniz’e yapılanların, kalelerinde gole dönüşmesi, Fenerbahçe’yi tanıyanlar için hiç de sürpriz değildi.Daum da, en az Mesut Bakkal kadar övgüyü hak ediyordu aslında. İkinci yarıya en hazır takım görünümündeki rakibinin baskı yapacağını bilerek, takımını fazla açmadan, geride top çevirip fazla tecrübeli olmayan Gençler’in hata yapmasını beklemesi çok doğru bir tercihti. Genelde büyük açıklar veren Sarı - Lacivertli savunmanın, tüm baskıya rağmen karşılaşma boyunca tek pozisyon bile vermeden oynaması da, bu tercihle yakından ilgiliydi.Kaptan Ümit sahanın yıldızıydı. Önder, Tuncay, Appiah ve başarılı olamadığı bir yerde oynamasına rağmen 2 gole imza atan Nobre, Kanarya’nın diğer iyileriydi. Gençlerbirliği savunmacıları Baki ve Tuna da alkışı hakedenlerdi.Liderin, en zor maçıydı belki de dün akşamki. Bu güçlü rakip, ikinci yarının açılışında mutlaka geçilmeliydi.. Ve İlhan’ın takımının bir kez daha alt edilmesiyle en yakın takipçi, pazar akşamı Konya’da büyük strese terk edildi.İlhan’a hakaret etmeyen Fenerbahçeli onbinler, bu önemli sınavı yüz akıyla bitirdi...









































