Arama

Popüler aramalar

‘’Anlayalım!‘’

Ligtv’den bir yorumcu transferi daha Süper Lig’e. Mustafa Denizli yani; üstelik, üç büyüklerden birine...
Fatih Terim’i Galatasaray istiyormuş, görüşülmüş. Eğer, imparator yuvasına dönerse, başbakan ve cumhurbaşkanının duruşu nedeniyle destek verdiği, prens Ertuğrul Sağlam da Ay-Yıldızlı cepheye... Lucescu’nun Beşiktaş’la paslaşması haberi, hikaye. Hedefinde tıpkı Denizli gibi, üç büyüğü de çalıştırıp şampiyon yapabilmek var roman hocanın. Yani, o da Sarı-Lacivertli kulübeye...
Yattara Katar’a, Hakan Şükür Arabistan’a, Appiah Galatasaray’a, Hamdi Akın Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanlığı’na...
Elvis ölmedi biliyorsunuz! Geçenlerde yine görülmüş; üstelik Esenboğa Hava Limanı’nda...
Şehitler; sonsuzluğa. Acılar; yüreğe, ciğere. Nefret; kalleşliğe, ihanete... Katiller; kanunlara. Hakim kararı sonucu müebbetle, avukat marifeti sonucu muhabbetle yaşayacağı kodese...
Sigara yasak, sigara satışı serbest. Silah yasak, silah satışı serbest. Adam yasak, adam satışı serbest... Sokaklar, kedi-köpek kaynıyor. Kedi, köpeği, insanoğlu besliyor. Çeteleşme had safhada özellikle köpeklerde. Karanlıkta tek başına sokakta yürümek ciddi tehlike...
Pirince, kuru fasulyeye, suya, elektriğe, doğalgaza, dolara, euroya zam. Emekli hariç, maaşlar her zamankine yakın seyirde. Küresel kriz, manipülasyon, enflasyon, tüfe ve pek yakında tefe...
1 kalır, 2 geçer, 3 teşekkür alır, takdir olmazsa. 4 ile 5 mükemmel bir şey zaten bu devirde, eğitimde... Sağlık sorun olmaktan çıktı neyse ki; “kaderi buymuş” veya “Allah kurtardı” bilinciyle. Trafiğe de kimse ok atamaz; memurlar köşe başlarında, üstelik yolların çoğu da duble...
Ha el, ha deniz feneri. En popüleri, “ne olacak bu Fener’in hali”. Övgüdeğer sağlam adam, yerli teknik direktörlere yapılandan şikayetçi. Ya ondan önce gönderilen yabancılar, ya ondan sonra gelenin Türk olması hali!
Başta Aktütün olmak üzere, sabit karakolları kaldıralım sınırlarda. Tüm karakolları kaldıralım hatta. Sonra da kolları kaldıralım, partileşelim! Gelin canlar bir olalım; olağanüstü haller kuralım...
Diziden diziye zaplayalım ya da yarışma programlarında. Magazinle, izdivaçla taçlanalım. Anayı da alıp gidelim gerekirse, babayı da!
Ölenin arkasından saygı duruşunda bulunalım. Mesela Hasan Doğan’a, mesela Kazım Kanat’a. Yaşarken ne düşündüğümüz önemli mi haklarında!
İstikrar arayalım. İstikrar için oy kullanalım! Kömür alalım, çeyrek altın veya erzak. Toplu sünnet düğünüyle kurtulalım, pipilerin ucundan! Millet olalım, hükümet olalım. Devlet olalım, devlet gibi duralım. Altaylar’dan gelelim; Ergenekon, Osmaneli, İstanbul, Ankara, Tahran, Riyad veya Dubai’ye kadar uzanalım!
Aklı başında onca yazar, çizer, yorumcu, konuşkan ve bilişken varken, böyle yazarları okumayalım. Yasama var, yürütme var, yargı var. Bir spor gazetesinin köşesinde bunların ne işi var!
Okuduysak da kazayla; anlayalım! İnşaallah...

12 Ekim 2008, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’İyi günde, kötü günde‘’

Tarif edilemeyecek hazlar ve duygular yaşatan görüntülerdi; Kayserispor hezimetine ısınan Fenerbahçeli futbolcuların Ay-Yıldız’lı formalarıyla verdikleri...
Roberto Carlos, Daniel Güiza, yeniden sakatlanmadan yaklaşık 50 dakika önce Emre Belözoğlu, saçını kestirmiş Burak Yılmaz ve Ay-Yıldız’ı iyice büyütmek için formasını öne çekerek uzatan, gerçek adıyla Colin Kazım’ın fotoğrafları, artık arşivimizde...
Sadece, canı zaten sıkkın olan Fenerbahçeliler için değil, Fenerbahçe’den hoşlanmayan herhangi bir Türk insanı için bile, gurur verici, unutulmaz anlardı şehitlerimize saygı dakikaları...
Sonra karşılaşma başladı. İyi olan kötü olanı, alışık olunmadığı şekilde dağıttı ve neyse ki, kurallar gereği asıl formalarını giymek zorunda olan Sarı-Lacivertliler, yıllar sonra kendi sahasından farklı bir tarifeyle ayrıldı...
Sonuçta bir futbol maçıydı oynanan. Sadece 21. Yüzyıl’da; yani 16 Ocak 2000’de oynanan 2-1’lik Beşiktaş karşılaşmasından bu yana, iç sahada toplam 148 Süper Lig karşılaşması oynadı Kanaryalar. Bu, 12. kaybedişleriydi. 20 kez de berabere kalmışlardı aynı dönemde...
116 galibiyet demektir bu 21. Yüzyılda, sadece Süper Lig’de ve içeride kazanılan. Oldukça da iyi bir istatistiktir. Bu veriye, aynı sürede kazanılan 4 şampiyonluk da eklendiğinde, yüzler fazla asılmamalı, başlar dik gezilmelidir. Dünyanın önde gelen futbol takımlarının, kendi liglerindeki randımanları incelendiğinde, bundan çok daha iyi veriler elde edilemeyecektir. Mesela; aynı sürede Galatasaray 16, Beşiktaş ise 27 iç saha karşılaşmasını yenik bitirmiştir. Galatasaray 21, Beşiktaş ise 24 kez bu sürede, sahalarındaki Süper Lig karşılaşmalarında, beraberliklerle yetinmiştir...
Zaten herhangi bir resmi futbol karşılaşması, sadece dört sonuçla bitebilir; birinci takım kazanır, berabere biter, ikinci takım kazanır veya maç tekrar edilir. Buna, hükmen yenilgiler ve federasyon kararları dahildir...
Fenerbahçe Spor Kulübü’nü az çok tanıyanlar, bu sezona ait öngörülerinde, Profesyonel Futbol Şubesi’nin pek parlak bir sezon geçirmeyeceğini söylemişlerdir yakınlarındakilere.. Ve hatta tanımadıkları kimselere bile, bir şekilde. Bu da, son derece normaldir...
Oynadığı her maçı kazanan, her girdiği yarışmada birinci olan, hiç hezimete uğramayan bir futbol takımı, yeryüzünde henüz tesis edilmemiş ve hiçbir zaman da edilemeyecektir. Futbol oyununun ruhuna aykırı olur zaten bu durum...
Fenerbahçe Spor Kulübü Profesyonel Futbol Şubesi’nin bundan sonraki hedefi, Şampiyonlar Ligi’nde gruptan çıkabilmek, Fortis Türkiye Kupası’nda son maça kadar barınabilmek ve gelecek sezon Avrupa Kupaları’na kalınabilecek bir yerde ligi bitirebilmek olmalıdır...
Bu hedeflerin hiç biri, maçlara gitmeme, gidip de yakışıksız protestolar üretme, Fenerium’dan alış-veriş etmeme, kombineleri iade etme veya forma giyip sokakta gezinmeme nedeni değildir...
Zaten taraftar, “iyi günde, kötü günde, seninle birlikte” diyebilendir...

09 Ekim 2008, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Karmakarışık‘’

J. Astsb. Çvş. Hasan ÖNAL, P. Uzm. Çvş. Cahit YILDIRIM, P. Uzm. Çvş. Selçuk CAN, Uzm. J. I. Kad. Çvş. Hasan AYGÖR, Uzm. J. I. Kad. Çvş. Egemen YILDIZ, Uzm. J. I. Kad. Çvş. Ozan Onur İLGEN, J. Uzm. Onb. Rasim ESER, P. Çvş. İlhan KÜÇÜKSOLAK, P. Er Halil İbrahim ARALIK, P. Er Muhammet AYDEMİR, P. Er Davut İLBAŞ, P. Er Ramazan YEŞİL, J. Er Oktay KARAKELLE, J. Er Hakkı ARAN, J. Er Çağlar MENGÜ; nur içinde yatın.
Yaratan, geride bıraktıklarınıza sabır, güç, sağlık ve hayırlı ömürler nasip etsin. Bayram sevinci kursağında kalan, tüm vatanseverlerin başı sağ olsun.
Bize bu acıları yaşatan; içeride, dışarıda, yakınımızda, uzağımızda, aramızda nefes alıp veren tüm kalleş köpekler kahrolsun...

Karşılaşma öncesi ısınmak için, Ay-Yıldız’lı formayla sahaya çıkan Anadolu büyüğüne ve dev bayraklarımızla stadı süsleyen tribünlere de selam olsun...

Hayat devam ediyor ya her şeye rağmen, gelelim maça; hep ofsaytta Kayseri. Bu, köhne gibi görünen taktik ya da tesadüfen oluştuğu düşünülen durum, birileri için acemilik, birileri içinse uyarıdır belki. Uyarılmayanlar, gollerden sonra uyananlar bilin ki!

Gökhan da sakatlandı, Emre de. Geçenlerde “hoş geldin” demiştik ya müzmin sakat Emre’ye, şimdi de “güle güle”. Peki, Aragones’in 45. dakikada yaptığı değişiklik ne! Son hakkını, takımındaki tek çöpçüyü çıkararak, üstelik devre bitmek üzereyken kullandı dede! Çok komik ve üzerinde durulması gereken bir seçimdi doğrusu.

Her iki takımın da nasıl gol atacağını merak ediyorduk karşılaşma öncesinde. Tolunay Kafkas bizi yanıtladı basitçe. Akıllı adammış vallahi, helal olsun...

06 Ekim 2008, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ya uyarsa!‘’

Hemen herkes kesmiş umudunu, gruptan çıkmaktan. Hatta, grup üçüncüsü olup UEFA’ya devam etme umudu bile tükenmiş Fenerbahçe’nin ve Fenerbahçeli’nin, anladığımız kadarıyla konuşulanlardan, yazılanlardan...
Kadıköy’de Arsenal maçı var oysa. Önce Kadıköy’de, sonra da dışarıda. Hadi, dışarıyı boş verin, bu takım Saracoğlu’nda çok uzun süredir yenilmiyor ya! Buradaki ‘ya’olumlu anlamda. Yani, en azından 1 puan var Arsenal’dan alınabilecek. Belki de 2. Belki de 4. Belki de 6...
Ne oldu, yok mu? İki maçta, alınabilecek 6 puan çok mu? Kurallara mı aykırı! Öngörülere mi! Futbol bu kadar mı kesin bir oyun oldu, biz mi gerisinde kaldık bir şeylerin! Fenerbahçe Arsenal’la oynarken, Dinamo Kiev ile Porto da 6 puanı paylaşmak için iki kez karşılaşacak değil mi! Belki de 2 puanı paylaşacaklar ya da üçer, üçer...
Sonra Porto Kadıköy’e gelecek. Deplasmanda başarısız, bildiğimiz kadarıyla Portekizliler. 3 puan yazılabilir mi yani hanemize, İstanbul’daki karşılaşma sonrasında?
Ee, ne var işin sonunda; rakip sahada Kiev maçı. Mucize mi olur, Kanarya’nın kazanması orada ya da Arsenal’in Portekiz’de!
Toplayın, çarpın, bölün... Elektronik, bilgisayar veya inşaat mühendisi olmaya gerek yok, basit hesaplar bunlar. Ve çok basit bir oyundur futbol. Abartmaya gerek yok yani; kazanırken de, kaybederken de, konuşurken de, yazarken de...
Volkan’la, Gökhan’la, Edu’yla, Carlos’la, Uğur’la, Selçuk’la, hatta Kazım’la, Burak’la bile kazanabilirsiniz. Ve hatta Can’la, Yasin’le, Önder’le, Gürhan’la, İlhan’la bile...
Çok basit bir oyundur futbol. Her sonuca açıktır. Herkes çok iyi bilir, oynayabilir ve hakkında konuşabilir bu oyunun ve yazabilir bizim gibi! İşbu bu nedenle bu kadar popülerdir. Güç dengeleri ve istatistiklerin skora en az yansıdığı takım oyunudur. Ve işbu nedenle sürprizlere açıktır, ilgi çeker, merakla izlenir...
İşte bu yüzden, bir sezon öncekinden daha iyi bir kadroyla daha kötü bir sezon geçirilebilir!
Anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul zurna az! Sanki, uysa da yazılmış bir yazı gibi oldu, uymasa da...

02 Ekim 2008, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’İyidir, iyi!‘’

Peşin peşin söyleyelim, Avusturyalı hakem adam olsa ya da Avusturyalı olmasa, ilk yarıyı 11 kişi tamamlayamazdı Dinamo. Hadi Vukocevic’i es geçelim, kasap El Kaddouri’nin onca bilinçli faülden sonra, o sahada hâlâ işi ne! Bir de Kazım var tabii. Aragones yokluktan katlanıyor. Ancak, ya hakemler! Bakalım hangi aklı başında ve futbolu bilen bir hakem atacak sahadan, İngiltere’de bile alt yapısını oluşturamamış, şu futbol garibini...
Sonra maça geçelim ve Edu’nun ilk 10 dakikadaki çabalarının, kalemizde gol olarak sonuçlanmamasını, onun için yeni bir başlangıç olarak gördüğümüzü ve buna çok sevindiğimizi belirtelim. Volkan’ı da hemen Brezilyalı’nın ardına ekleyelim. “Futbol öyle bir oyundur ki..” diyelim, bazen bir taraflarını yırtarsın ancak, yine de takımının ‘fol yok, yumurta yok’ken gol yemesini sağlayamazsın!..
Çocuğa sallayıp duruyorlar. Şilili’ye, Maldonado’ya yani. Oysa, bir kez daha, takımının en iyisiydi. İşini, verilen görevi terinin son damlasına kadar hakkıyla yapıyor adam. Bir de azar işitiyor, iki metre yanından geçen topa ayak uzatamayan, önündeki 20-30 metrelik kulvarları kullanmaktan korkan, olumlu tek bir orta bile yapamayan Gökhan’dan...
Sağdan, soldan bindirme yok, nasılsa sürekli koşuyor diye Güiza’ya şişirme çok. Selçuk topla bir dargın bir barışık, yanlış pas vermeye ezelden beri alışık! Taraftar da pek verimli değil, kafalar karışık. Alex tek çare, üretkenlik adına. O da hayalet sahada...
Hayalet, mayalet. Bitik hali bile, bir umut demek. Alex, çıkıp Burak girdi ya, “maç bitti” demek. Sonra de Emre’nin yerine Uğur girdi. Yine de, bu etkisiz oyuna bir puan iyi...

01 Ekim 2008, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Aman saçın bozulmasın!‘’

Musa’nın direkten dönen topu dışında, ev sahibi kendi sahasında rahat yakaladığı pozisyonları üretmekte zorlandı dün akşam ilk yarıda. Bunun başlıca nedeni, Fenerbahçe’nin orta alanda Musa’ya, kendi ceza sahası çevresinde de Mehmet Yıldız’a aldığı tedbirlerdi. Özellikle Lugano-Mehmet Yıldız mücadelesi gerçekten izlenmeye ve takdire değerdi. Eller, kollar, omuzlar, baldırlar... Her iki oyuncu da, vücutlarının kullanabildikleri hemen her kısmıyla, üstelik hiç çirkinleşip, çirkefleşmeden kelimenin tam anlamıyla birbirini yedi...
Sarı-Lacivertliler’in rakibi sıkça rahatsız ettiği sağ kanatta Gökhan ve Kazım biraz daha üretken olabilseler, ortada geçiyor gibi görünen ilk 45 dakika, daha büyük bir farkla misafir lehine biterdi.
İkinci yarı başlarken, Emre’nin yerine Uğur oyuna girdi ve yine Musa bu kez iki kez pozisyona girdi. 55 ile 65 arası, misafir takım topu son hamlelerde biraz daha olumlu kullansa, her şey onlar için çok daha iyi olabilirdi. Ancak takımlarında, yarım depoyla çalışmasına rağmen Alex’ten başka takımı sonuca götürebilecek oyuncu bulunmadığından, üstünlük tamamen Sivasspor’a geçti. Sonra 72’de nihayet Burak da oyuna girdi. Böylece, Fenerbahçe’nin her iki kanadı da, sizlere ömür yani!
Uğur solda debelenir, Burak sağda saçlarıyla ilgilenirken, önce Balili, sonra Tum, zaten Mehmet Yıldız, Kırmızı-Beyazlılar top-yekün rakiplerinin üstüne geldi de, geldi. Murat kafayı vururken yanında zıplamayan stoper Önder’di. Sezer topa vururken, ona kafayla bu vuruşu sağlayan yine stoper Önder’di...
Sivasspor kötü başladığı ve kaybedebileceği bir karşılaşmayı, futbolcularının kalite ve profesyonel anlayış farkıyla kazanmasını bildi...

27 Eylül 2008, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Fenerbahçe kötü oynuyor!‘’

Gaziantep’te, Süper Lig’in henüz ilk hafta karşılaşmasının 57. dakikasında, önündeki son adamı geçip siftah yapmak için çalım atıyor Güiza. Ancak, o da ne! Deumi’nin sağ tabanı, İspanyol’un sol dizinde. Maç sonrası herkes pozisyonun penaltı olduğu görüşünde, hatta “penaltıyı atlamışız, özür dileriz” cümlesini kuran hakemler bile. Durum 0-0, o dakikada. Sonrası malum! Adam sen de, boşver penaltıyı, hakemi; Fenerbahçe kötü oynuyor ya!
Kötü oynamaya devam eden Fenerbahçe, bu kez öne geçiyor Ankara’da. Tam 40 yıl sonra, adı Hacettepe olan bir takıma gol atarak. Sonra, kontratağa çıkan Kazım aleyhine çalınan iki faul kararı ve bir de ne olacağı belli olmayan bir pozisyonda Güiza için kalkan hatalı bir ofsayt bayrağı. Bunlar, az önce de vurguladığımız gibi, ne olacağı belli olmayan pozisyonlar olduğundan, haftalar sonra gündeme getirmemiz bile, amigo yazarlık yaklaşımı sayılabilecek, bir büyük hata!
Ancak, bir pozisyon daha var o maçta. 22. dakikada Fenerbahçe 1-0 öndeyken, Alex’in mükemmele yakın vuruşuyla top ağlara gidiyor bir kez daha. Hakemin hatalı faul kararı olmasa, Fenerbahçe skoru 2-0’a taşıyacak, yine kötü oynadığı bir deplasman karşılaşmasında!
Bu hafta İzmit’te, bir Süper Lig karşılaşmasının 31. dakikasında Nonda kafaya çıktı kaleci Serdar’la. Çok yeni olduğundan ve devamı golle sonuçlandığından hemen herkes hatırlayacak. Alex de kafaya çıktı Kadıköy’deki maçın 78. dakikasında. Periç’in yere düşürdüğü topu, kaleye gönderdi sonrasında. İzmit’teki gol, Kadıköy’deki faul! Tabii bunlar önemli şeyler değil, hele ki “hakemler de insandır” noktasında.
Yani aslında Alex, özel karşılaşmalar da dahil 100. golünü çoktan attı bile Fenerbahçe formasıyla. Hatta Antep’teki penaltıyı da o atsa 101.
Boş şeyler, boş yazılar bunlar! Muhtemelen arkasında amigoluk bile var! Bunun geçen senesi de var, öncesi de, ötesi de, berisi de...
Hani millet “son beş sezonda Fenerbahçe ayarı olmayanlara iki şampiyonluk kaptırdı” diyor da, Hasan Ali Atasoy, “Hayır, Fenerbahçe kurulu sistemden üç şampiyonluk kotardı” diyor ya; o mesele...

25 Eylül 2008, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hoşgeldin Emre‘’

İlk 20 dakika için, Fenerbahçeli futbolcuların büyük bir bölümü taca giden atağa çıkış paslarından, bol keseden kazanılan köşe vuruşlarından ve Alex ile Güiza’nın farklı duruşlarından başka yazacak bir şey yok futbol adına. Bir de Engin’in agresifliği var Gençlerbirliği’nin sol kanadında. Bir de faulü yapanı değil de yapılanı uyaran, geçen haftaki İstanbul BŞB-Ankaraspor maçının da kahramanı (!) Fırat Aydınus var...
Sonrasında, Maldonado’nun hafif ayar alması, Emre’nin sarı kartla birlikte kaçak güreşmek yerine, oyuna iyice dahil olması, Alex’in daha fazla topla buluşturulup, bu nedenle daha fazla Alex gibi davranması ve Güiza’nın taraftarın gözüne iyice girip, arkadaşlarına örnek olması var...
İkinci yarıda öndeki Fenerbahçe’nin rahat ve kontrollü oynaması, 54’te El Saka kırmızıyı gördükten sonra takımının oyundan kopması, Güiza’nın hak ettiği golü çok klas bir vuruşla atması, Aragones’in Selçuk ve Kazım’la akıllıca değişikler yapıp önce üç puanı garantiye alması var...
Maçın tamamında Gençler’de Erkan, Koray, fazla agresif de olsa Engin ve Mustafa var. Sarı-Lacivertliler’de Lugano, Maldonado, Alex, Güiza var.. Ve tabii ki Emre var. Sahanın çaktırmadan en iyisi belki de, özellikle son 65 dakika. Hakkını yemeyelim, topu her alışında geri dönmeyip, hep ileriyi zorlamaya çalışan, eskilerden tanıdık Uğur da var. Bir de Önder var; bu formlarıyla hem Can hem de Yasin’den iyidir stoperde. Hiç olmazsa riski yok, garantisi var...

21 Eylül 2008, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI