Arama

Popüler aramalar

‘’İstikrar efendiler istikrar!‘’

Bu hafta iki koca çınar daha devrildi dengesiz futbol coğrafyamızda. Trabzon'un lideri Şenol Güneş ile Bursa'nın tarihine geçen Ertuğrul Sağlam da gitti bağıra çağıra.

Peki şu anda Spor Toto Süper Lig'de hocası 3 yılın üstünde görev yapan kaç tane kulüp kaldı biliyor musunuz? 1. Sadece bir...
Daha düne kadar ligin en istikrarlı takımları Antalya ve Bursa idi. İkisinin hocası da koltuklarında 5. yılı devirmek üzerelerdi. Biri bu süreçte şampiyon oldu, diğeri de saygı duyulan bir takım yarattı. Ama Ertuğrul hoca gitti şimdi Özdilek yalnız kaldı. Aman hocam bari sen diren bu çarpık futbol düzenine. Kimse senden şampiyonluk beklemiyor, takımın da üst üste mağlubiyetler alıyor ama bırakma. Diren sonuna kadar, istikrar sembolü ol, bayrak ol ki düzene karşı duruşunu göster. Keşke Ertuğrul hoca da, Şenol hoca da gösterebilseydi.

Tamam 44 yıl Auxerre'i çalıştıran Guy Roux ya da 26. yılını bitiren Alex Ferguson kadar koltukta yıllansınlar demiyoruz ama hiç değilse takımının başında 5. yılını kutlayan bir tane antrenörümüz olsun istiyoruz.

Olsun ki, futbolcusu, ilk tökezlemede hocasının gitmeyeceğini bilsin.
Olsun ki, antrenörler scout ekibini kursun, isabetli transferler yapılsın.
Olsun ki, antrenör hancı kategorisine yükselsin, başkaldıran yeniçerileri bastırabilsin.
Olsun ki, Anadolu'dan bir şampiyon daha çıksın.
Olsun ki, dört büyüklerimizin yarısı Ağustos'ta Avrupa'ya veda etmesin.
Olsun ki, borçlar dağ gibi büyümesin...

Hocaların boynu kıldan ince değil mi? En kolay onlar kopar. Hem de ağrısız sızısız. Özellikle de Anadolu'nun çorak topraklarında.
İstikrar efendiler istikrar.

Yoksa biz hasretle Ferguson'ları, sizler de Mali Genel Kurul'larda ibra edilmek için kalkan elleri beklersiniz..

28 Ocak 2013, Pazartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Terim olmak mı zor, Kocaman olmak mı?‘’

Acaba aynı şey F.Bahçe’de yaşansa, Aykut hoca basın toplantısını bitirdikten sonra görevine devam edebilir miydi diye içimden geçirmedim değil. Her camia kendi içinde çok farklı dinamiklere, tarzlara ve geleneklere sahip. G.Saray’ın yaşadıklarını F.Bahçe’ye, onların yaşadıklarını da Cim Bom’a uyarlayamazsınız. Çünkü dokuları ve kültürleri çok farklıdır. Terim de Kocaman da son bir ayda büyük badireler atlattı. Birisi istifa etti, diğeri eşiğinden döndü.
Her ikisini de zorlu bir süreç bekliyor. Aman efendim Sneijder alındı daha ne olsun deyip Terim’in, bir eli yağda bir eli balda deyip Kocaman’ın yüklerini hafife almayin. Zira ikisi de istim üstünde. O yüzden Terim olmak mı zor, Kocaman olmak mı? diye sormak geliyor içimden. Buyrun cevabını birlikte arayalım.

Terim olmak zordur... Çünkü:

-Takımı devreyi lider kapatmış, Şampiyonlar Ligi’nde 2. tura yükselmişken başkandan gördüğü ‘eleman salvosu’yla ayağına kurşun sıkıldığı için
-Ara transfer döneminde ısrarla stoper ve bek istediği halde tüm para Sneijder’a akıtıldığı için
-Kurulan dev kadroya sıfır tolerans gösterileceği için
-Sneijder’in gelişiyle oyun sistemine format atmak zorunda kalacağı için

Kocaman olmak zordur...Çünkü:

- Karabük maçından sonra istifa edip baskıyla görevine döndüğünden her kayıpta hedef adam haline geleceği için
- Alex sonrasında yeni bir sisteme geçmek yerine aynı formatta ısrar edip Baroni’den bir 10 numara yaratma hevesiyle taraftar nezdinde kredisini tükettiği için
- Takımın 10 numara ihtiyaci gün gibi ortadayken yönetimi transfer konusunda sıkıştıramadığı için

Gözler ne imkansızlıklarla zirve mücadelesi veren Samet Aybaba’nın ne de bir başkasının üstünde olacak. İkinci yarının boy hedefi ya Terim olacak ya da Kocaman...

Bir başkan hayal edin...


Az gelişmiş futbol ülkelerinde ‘başkan egemen’ bir kulüp yapısı vardır ve yöneticilerin yaşam mottosu, ‘Parayı veren düdüğü çalar’dan öteye geçmez. Doğrusu; futbolu, içinden gelen profesyonellerin idare etmesi elbette. Lakin kulüpleri ağırlıklı olarak zengin fanatikler yönettiğinden profesyonellerin rahatsız olacağı bir ortam vardır böylesi futbol iklimlerinde. Şükür ki bizde böyle başkanların sayısı gün geçtikçe azalıyor! Kim bilir belki de günün birinde futbolun kalbinden gelen bir bünyede Aziz Yıldırım’daki heyecanı, Ünal Aysal’daki soğukkanlılığı, Fikret Orman’daki nezaketi ve Sadri Şener’deki kıvrak zekayı toplayabiliriz. Ama hayal işte...

24 Ocak 2013, Perşembe 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Açılın ağır abiler geliyor!‘’

2. yarı Bursa geriden geldi Ertuğrul Sağlam’ın gençleri geceyi aydınlattı. Ligimizde oynayan 20 yaş ve altındaki futbolcuların sayısı bir elin parmaklarını geçmezken 17’lik Batuhan ile 18’lik Okan’ın F.Bahçe karşısında boy göstermesi Bursa’nın en büyük artısıydı.

Maç, Ziraat Türkiye Kupası temposunun hayli üstünde oynanırken bardaktan boşalırcasına yağan yağmur zemini ağırlaştırdı. Oyunun tıkandığı anda Aykut hoca da çareyi mahallenin ağır abileri Sow ve Baroni’yi çağırmakta buldu. Salih ve Krasiç’in yumuşak kaldığı zeminde Sow ve Cristian Baroni’nin diriliği F.Bahçe’yi çamura saplanmaktan kurtardı.

İki hoca arasındaki 'Kocaman' fark!

Dün gece Bursa’da heyecanlı bir 90 dakika oynandı ama benim aklım hala Trabzon’da oynanan 1461 maçındaydı.

Şimdi size iki kariyerli teknik adamdan bahsedeceğim. İkisinin de buluşma noktası Fenerbahçe. Ama aralarında hiçbir benzerlik yok, bilakis dağlar kadar fark var.

Hafta sonunda 1461 Trabzon ile deplasmanda karşılaşan Fenerbahçe’nin Teknik Direktörü Aykut Kocaman’ın yüzünde sitem dolu bir acı belirdi. Zira başına yabancı bir cisim isabet etmişti. Tribünlere dönüp sitem dolu bir bakış attı Kocaman. Kurşun kadar etkili bir bakıştı. İçinde sitem, insanlık, dürüstlük ve ağır dersler barındıran bir bakış...

Kocaman’ın bu vakur tavrını görünce 14 yıl öncesine gitti aklım ve Otto Bariç’i hatırladım. Hani şu Avni Aker’deki meşhur Türkiye Kupası çeyrek final maçı. 1998 yılının şubat ayıydı. İlk maçı F.Bahçe, kendi sahasında 2-1 kazanmıştı. Bu skorun avantajıyla Trabzon’a gelmişti Sarı-Lacivertliler. Maçın 55. dakikasında Trabzon, Hırvat oyuncusu Vugrinec ile golü bulunca oyunun psikolojik üstünlüğünü ele geçirmişti. Üstüne bir de 68’de Uche kırmızı kart görünce tur kanatlanıp uçuşa geçmişti Trabzon’a doğru.
Dakikalar 76’yı gösterdiğinde Fenerbahçe yedek kulübesinde garip birşey yaşandı. Teknik Direktör Otto Bariç yerde acı içinde kıvranıyordu. Sonraları anladık, üzerinde kalın bir palto olan Bariç’in sırtına bir taş gelmişti. Fenerbahçe’nin sahadan çekilmesiyle sonuçlanan olayların ardından Sarı Lacivertliler hem turu hem de gelecek sezon ki kupa hakkını feda etmişti.

İşte iki hoca ve iki farklı tavır. Şayet Kocaman da teatral bir performansla kendini yerlere atsa ortalık savaş alanına dönebilir, futbolun demlenmeye çekildiği devre arasında yine tribün terörünün hortladığı üzerine açık oturumlar yapardık. Aykut hocanın bu vakur tavrı Trabzon’un cezasına engel değil tabii ki... Görüntülerden yine ceza alacaklar. Ama biz futbolda şiddeti önleyeceksek Kocaman gibi karakterlerin sayısının artması için kafa yormalıyız. Düzgün, dürüst ve popülizmden uzak gerçek centilmenlerimiz olmalı ki tribünlerin ateşini düşürelim. Futbolun yozlaşmasını kendine dert edinen gerçek futbolseverler adına teşekkürler Aykut hoca...

Serkan Akcan

17 Ocak 2013, Perşembe 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Umut fakirin ekmeği, ye Memed ye...‘’

Koca ilk yarıda hafızalara kazınan 5 maç sayamazken liderinden beşincisine kadar her takım fakirlikten kırılıyor! Tabii ki futbol ve puan fakirliğinden...

Ocak ayına geldik, ama hala ağustos heyecanını yaşıyoruz!

Ortada son derece garip bir tablo var. Lider Galatasaray 33 puanda ve maç başına sadece 1.94 puan ortalaması yakalayabilmiş.

Mesela ağır abilerden Trabzonspor’a bakalım. 24 puan toplayabilmiş Şenol Güneş ve öğrencileri. Liderle de arasında 9 puan fark var, son sıradaki Akhisar’la da...

Hiç şüphesiz geçen senelerden çok daha kısır bir sezon yaşanıyor. Hadi Galatasaray ve Fenerbahçe’nin mazeretleri var; Avrupa’da oynuyorlar. Peki Beşiktaş, Trabzon ve Bursa’ya ne oluyor?

Çünkü ligimizde tam bir mücadele futbolu oynanıyor. Oynamak değil oynatmamak üzerine kurulu sistemler. Ayrıca Avrupa kupalarında boy göstermek haftada minimum 3 olan taktik idmanın 1’e inmesi anlamına geliyor.

Son 10 yılın şampiyonlarına baktığımızda ligimizi zirvede bitiren takımın maç başına ortalama 2.28 puan topladığını görüyoruz. Ama bu sezon ligin lideri ilk yarıda sadece 1.94 puan toplayabilmiş. Şayet böyle giderse tarihin ‘en puan fakiri’ şampiyonunu görebiliriz sezon sonunda.

Kasımpaşa’nin hocası Şota geçen gün, “2. yarıda maç başına 2 puan hedefliyoruz” derken lider Galatasaray’ın bile koca ilk yarıda bunu başaramamış olduğunu es geçiyor galiba. Ne diyelim belki Şota gibi üç tane daha hoca böyle hedef koyar da lige ayrı bir renk gelir.

Avrupa’nın önde gelen 4 liginde ise bu konuda hiçbir anormallik yok. İngiltere lideri M.United 2.47, İspanya lideri Barca 2.88, İtalya lideri Juventus 2.31 ve Almanya lideri B.Münih 2.47 puan toplamış maç başına.

Durum ortada... Her sene ayrı bir gariplikle çıkıyoruz sahneye. ‘Neyimiz doğru ki’ diyenlerinizi duyar gibiyim.

‘Umut fakirin ekmeği, ye Memed ye...’ derler Anadolu’da. Biz de futbolumuzun çağ atlayacağına dair umudumuzu koruyoruz büyük bir saflıkla...

Ernie Davis’i tanıyanınız var mı?

Eğer The Express filmini izlediyseniz bırakın tanımayı bir daha unutmanız mümkün değil. 1960’ların başında ırkçılık belasıyla kıvranan ABD’de bir özgürlük savaşçısıydı Ernie Davis. Tek silahı futbol topuydu ve meşin yuvarlakla veriyordu bu savaşı. Belki kazanması imkansıza yakındı. Önünde dev gibi bembeyaz! bir duvar duruyordu. Ama o hep, ‘İnsan yenilince değil vazgeçince kaybeder’ diyerek elindeki futbol topuyla beyaz duvardan parçalar koparıyordu.

Belki hayatı boyunca hiç profesyonel olamadı ama bir direnişin sembolü olmayı başardı. Yakalandığı amansız hastalık sebebiyle ömrü, açtığı yolun sonunu görmeye vefa etmedi ama eminim ki şimdi ruhu huzur içindedir... Eğer bugün sporda siyah-beyaz ayrımı yoksa, ırkçılık lanetlenen bir suç haline geldiyse bunun temelini atanlardan biriydi Ernie Davis...

Şayet Ernie’nin hikayesini bilselerdi, İtalyan taraftarlar daha dün Milan’lı Boateng’e çağ dışı ırkçı tezahüratları yapmazdı, yapamazdı.

Futbol ya da basketbol hiç farketmez. Hangi sporu sevdiğinizin ya da yaptığınızın bir önemi yok. Irkçılığın hortlamak için fırsat kolladığı şu zamanlarda The Express’i mutlaka izleyin ve bir kez daha bu insanlık suçunu lanetleyin

Serkan Akçan

13 Ocak 2013, Pazar 11:00
YAZININ DEVAMI