‘’Açılın ağır abiler geliyor!‘’
2. yarı Bursa geriden geldi Ertuğrul Sağlam’ın gençleri geceyi aydınlattı. Ligimizde oynayan 20 yaş ve altındaki futbolcuların sayısı bir elin parmaklarını geçmezken 17’lik Batuhan ile 18’lik Okan’ın F.Bahçe karşısında boy göstermesi Bursa’nın en büyük artısıydı.
Maç, Ziraat Türkiye Kupası temposunun hayli üstünde oynanırken bardaktan boşalırcasına yağan yağmur zemini ağırlaştırdı. Oyunun tıkandığı anda Aykut hoca da çareyi mahallenin ağır abileri Sow ve Baroni’yi çağırmakta buldu. Salih ve Krasiç’in yumuşak kaldığı zeminde Sow ve Cristian Baroni’nin diriliği F.Bahçe’yi çamura saplanmaktan kurtardı.
İki hoca arasındaki 'Kocaman' fark!
Dün gece Bursa’da heyecanlı bir 90 dakika oynandı ama benim aklım hala Trabzon’da oynanan 1461 maçındaydı.
Şimdi size iki kariyerli teknik adamdan bahsedeceğim. İkisinin de buluşma noktası Fenerbahçe. Ama aralarında hiçbir benzerlik yok, bilakis dağlar kadar fark var.
Hafta sonunda 1461 Trabzon ile deplasmanda karşılaşan Fenerbahçe’nin Teknik Direktörü Aykut Kocaman’ın yüzünde sitem dolu bir acı belirdi. Zira başına yabancı bir cisim isabet etmişti. Tribünlere dönüp sitem dolu bir bakış attı Kocaman. Kurşun kadar etkili bir bakıştı. İçinde sitem, insanlık, dürüstlük ve ağır dersler barındıran bir bakış...
Kocaman’ın bu vakur tavrını görünce 14 yıl öncesine gitti aklım ve Otto Bariç’i hatırladım. Hani şu Avni Aker’deki meşhur Türkiye Kupası çeyrek final maçı. 1998 yılının şubat ayıydı. İlk maçı F.Bahçe, kendi sahasında 2-1 kazanmıştı. Bu skorun avantajıyla Trabzon’a gelmişti Sarı-Lacivertliler. Maçın 55. dakikasında Trabzon, Hırvat oyuncusu Vugrinec ile golü bulunca oyunun psikolojik üstünlüğünü ele geçirmişti. Üstüne bir de 68’de Uche kırmızı kart görünce tur kanatlanıp uçuşa geçmişti Trabzon’a doğru.
Dakikalar 76’yı gösterdiğinde Fenerbahçe yedek kulübesinde garip birşey yaşandı. Teknik Direktör Otto Bariç yerde acı içinde kıvranıyordu. Sonraları anladık, üzerinde kalın bir palto olan Bariç’in sırtına bir taş gelmişti. Fenerbahçe’nin sahadan çekilmesiyle sonuçlanan olayların ardından Sarı Lacivertliler hem turu hem de gelecek sezon ki kupa hakkını feda etmişti.
İşte iki hoca ve iki farklı tavır. Şayet Kocaman da teatral bir performansla kendini yerlere atsa ortalık savaş alanına dönebilir, futbolun demlenmeye çekildiği devre arasında yine tribün terörünün hortladığı üzerine açık oturumlar yapardık. Aykut hocanın bu vakur tavrı Trabzon’un cezasına engel değil tabii ki... Görüntülerden yine ceza alacaklar. Ama biz futbolda şiddeti önleyeceksek Kocaman gibi karakterlerin sayısının artması için kafa yormalıyız. Düzgün, dürüst ve popülizmden uzak gerçek centilmenlerimiz olmalı ki tribünlerin ateşini düşürelim. Futbolun yozlaşmasını kendine dert edinen gerçek futbolseverler adına teşekkürler Aykut hoca...
Serkan Akcan
‘’Umut fakirin ekmeği, ye Memed ye...‘’
Koca ilk yarıda hafızalara kazınan 5 maç sayamazken liderinden beşincisine kadar her takım fakirlikten kırılıyor! Tabii ki futbol ve puan fakirliğinden...
Ocak ayına geldik, ama hala ağustos heyecanını yaşıyoruz!
Ortada son derece garip bir tablo var. Lider Galatasaray 33 puanda ve maç başına sadece 1.94 puan ortalaması yakalayabilmiş.
Mesela ağır abilerden Trabzonspor’a bakalım. 24 puan toplayabilmiş Şenol Güneş ve öğrencileri. Liderle de arasında 9 puan fark var, son sıradaki Akhisar’la da...
Hiç şüphesiz geçen senelerden çok daha kısır bir sezon yaşanıyor. Hadi Galatasaray ve Fenerbahçe’nin mazeretleri var; Avrupa’da oynuyorlar. Peki Beşiktaş, Trabzon ve Bursa’ya ne oluyor?
Çünkü ligimizde tam bir mücadele futbolu oynanıyor. Oynamak değil oynatmamak üzerine kurulu sistemler. Ayrıca Avrupa kupalarında boy göstermek haftada minimum 3 olan taktik idmanın 1’e inmesi anlamına geliyor.
Son 10 yılın şampiyonlarına baktığımızda ligimizi zirvede bitiren takımın maç başına ortalama 2.28 puan topladığını görüyoruz. Ama bu sezon ligin lideri ilk yarıda sadece 1.94 puan toplayabilmiş. Şayet böyle giderse tarihin ‘en puan fakiri’ şampiyonunu görebiliriz sezon sonunda.
Kasımpaşa’nin hocası Şota geçen gün, “2. yarıda maç başına 2 puan hedefliyoruz” derken lider Galatasaray’ın bile koca ilk yarıda bunu başaramamış olduğunu es geçiyor galiba. Ne diyelim belki Şota gibi üç tane daha hoca böyle hedef koyar da lige ayrı bir renk gelir.
Avrupa’nın önde gelen 4 liginde ise bu konuda hiçbir anormallik yok. İngiltere lideri M.United 2.47, İspanya lideri Barca 2.88, İtalya lideri Juventus 2.31 ve Almanya lideri B.Münih 2.47 puan toplamış maç başına.
Durum ortada... Her sene ayrı bir gariplikle çıkıyoruz sahneye. ‘Neyimiz doğru ki’ diyenlerinizi duyar gibiyim.
‘Umut fakirin ekmeği, ye Memed ye...’ derler Anadolu’da. Biz de futbolumuzun çağ atlayacağına dair umudumuzu koruyoruz büyük bir saflıkla...
Ernie Davis’i tanıyanınız var mı?
Eğer The Express filmini izlediyseniz bırakın tanımayı bir daha unutmanız mümkün değil. 1960’ların başında ırkçılık belasıyla kıvranan ABD’de bir özgürlük savaşçısıydı Ernie Davis. Tek silahı futbol topuydu ve meşin yuvarlakla veriyordu bu savaşı. Belki kazanması imkansıza yakındı. Önünde dev gibi bembeyaz! bir duvar duruyordu. Ama o hep, ‘İnsan yenilince değil vazgeçince kaybeder’ diyerek elindeki futbol topuyla beyaz duvardan parçalar koparıyordu.
Belki hayatı boyunca hiç profesyonel olamadı ama bir direnişin sembolü olmayı başardı. Yakalandığı amansız hastalık sebebiyle ömrü, açtığı yolun sonunu görmeye vefa etmedi ama eminim ki şimdi ruhu huzur içindedir... Eğer bugün sporda siyah-beyaz ayrımı yoksa, ırkçılık lanetlenen bir suç haline geldiyse bunun temelini atanlardan biriydi Ernie Davis...
Şayet Ernie’nin hikayesini bilselerdi, İtalyan taraftarlar daha dün Milan’lı Boateng’e çağ dışı ırkçı tezahüratları yapmazdı, yapamazdı.
Futbol ya da basketbol hiç farketmez. Hangi sporu sevdiğinizin ya da yaptığınızın bir önemi yok. Irkçılığın hortlamak için fırsat kolladığı şu zamanlarda The Express’i mutlaka izleyin ve bir kez daha bu insanlık suçunu lanetleyin
Serkan Akçan