‘’Asıl siz ne ayaksınız!‘’
Biraz da beraberliği koruma içgüdüsü var tabii. Ama Onur’un gecikmeleri makul çerçevede, hakemin sarı kart kullanmasını gerektirecek seviyede bile değil. Maç bitimi Selçuk Şahin yedek kulübesinden koşup Onur’un karşısına dikiliyor. Onur da, ağzını sağa kaydırarak mühtehzi bir tavırla Selçuk’a soruyor: ‘Sen ne ayaksın!’
Sonrası itiş-kakış, boğaz sıkma...Volkan, Aykut, Zokora, Bekir’in sinir krizleri...
Amaç, kendi mahallesine şirin görünmek. Onur, yarın Trabzon sokaklarında gururla yürüyecek, Selçuk caddede kahraman ilan edilecek!
Aynı gece saat 02.30 civarı İstanbul’da bir gece kulübünden Galatasaraylı Drogba fotoğraf paylaşıyor. Fenerbahçeli Meireles, Trabzonsporlu Malouda ve Bosingwa ile Didier Drogba eğlencede.
Yani Drogba, Malouda, Bosingwa ve Meireles; Onur’a Selçuk’a Volkan’a diyor ki; “Beyler asıl siz ne ayaksınız!”
Geçen sezon Kadıköy’de oynanan Fenerbahçe-Galatasaray derbisinde Emre-Melo, Volkan-Sabri kavgaları tansiyonu o kadar yükseltmişti ki maç sonu Edirnekapı’da gencecik bir Fenerbahçe taraftarı bıçaklanarak hayatını kaybetmişti. Sonra da Türkiye’de sporun akil adamları bu kanı durdurmak için binlerce kelam etmek zorunda kalmışlardı. Ama nafile, ne giden can geri geldi ne de futboldaki terör son buldu.
Bakın futbolcu arkadaşlar, eğer siz sahada tansiyonu düşürmezseniz, tribündeki gerilimi düşürmek için bizim yasalar yetmez. Sonra da o gencecik yaşta bedeni toprağa karışan gencin kanı üzerinize sıçrar.
En zayıf halka: Sneijder
Sneijder, futbolun henüz atletizmle tanışmadığı 1980’li yıllarda oynasaydı Van Basten, Gullit ve Riijkaard’ın yanında bir diğer Hollanda efsanesi olarak posterleriyle duvarlarımızı süslerdi. Çalım yeteneği ve futbol zekasıyla 1988 Avrupa Şampiyonası finalinde mutlaka Van Basten’in Rus kaleci Dasaev’e attığı golün pas örgüsünde önemli bir zincir olurdu. O dönemde kimse Sneijder’i koşmuyor, yalancı pres yapıyor, adamını kovalamıyor diye de eleştirmezdi. Çok büyük saygı görürdü.
Ama...Bundan tam 25 yıl önce olsaydı...
Günümüz futbolunda atletizm ile futbolun buluşması şart. Teknik direktörler bunun için özel teknik sistemler satın alıyor ve artık yararlı koşu para ediyor. İyi bir hücum oyuncusunu tarif ederken önce savunma karakterine vurgu yapılıyor.
Sneijder 2001 yılında Ajax’ta başlayan profesyonel futbol kariyerinde basamakları hızla çıkarken CV’sinde, ‘İyi hücum yapar’ yazıyordu. 2007 yılında ona Real Madrid kapısını açan Bernt Schuster için bulunmaz bir nimetti. Alman hoca ile ilk sezonunda 30 maçta forma giyip 9 golle lig şampiyonluğuna katkı yaptığında kimse onun savunma zaaflarını konuşmuyordu. Çünkü Schuster’in Real’i önce atmayı düşündüğünden sezonu Villerreal’in önünde +48 averajla bitirmişlerdi. Fakat ertesi sezon Getafe’ye 3-1 Sevilla’ya da Madrid’te 4-3 yenilince Schuster için Real defteri kapandı. Juande Ramos’la da bir dargın bir barışık geçen sezonun ardından Jose Mourinho, Hollandalıyı İnter’e çağırdı. Üç kupalı 2009/10 sezonu Jose, İnter ve Sneijder için olağaüstü geçti. Şampiyonlar Ligi kupasının ardından 2010 Dünya Kupası’nda Hollanda ile finali gördükten sonra, ‘FIFA Ballon d’Or’ ödülünü alamamak Wesley için çöküşün başlangıcı oldu.
Terim’in sistemini bozdu
Fatih Terim’in sorunsuz işleyen 4-4-2’sini yumuşak oyun karakteriyle bozan Sneijder, Mancini’nin takımında da en zayıf halka. İleride pres yapmayan Burak’ı tek başına tolore etmek mümkünken, zincirin 9. halkasının kopması 2. ve 3. bölgenin bağlantısını kesiyor. Juventus maçındaki 4-4-1-1 ile Sneijder’e öndeki serbest bölgede yer açan Mancini, Selçuk ve Melo yokken Akhisar’da Burak’la Hollandalıyı aynı anda sahaya sürünce acı gerçekle yüzleşti.
Ligin en kariyerli 10 numarası hiç tartışmasız Wesley Sneijder. Ajax, Real Madrid, İnter ve tabii ki Hollanda Milli Takımı... Bu kadar zengin bir CV’ye rağmen ligin en verimsiz 10 numarası olmak Sneijder’in takım arkadaşlarından da taraftardan da gördüğü saygıyı azaltıyor.
Futbolda hücumu planlayan 10 numaralardır. Ama Sneijder’in bu isteksizliği ile Galatasaray’ın oyun merkezi olabildiğini söylemek imkansız. Hele de Akhisarlı Bilal’in performansını gördükten sonra sahada CV’nin iş yapmadığını en iyi Hollandalının kendisi anlamıştır.
‘’Biliç, Terim'i mahçup etti‘’
Slaven Biliç, dünyanın her yerinde 3 maçı üst üste kaybeden bir antrenörün eleştirileceğini iyi bildiğinden Motta’nın yokluğunda Atiba’yı sol beke koyup ligin en enerjik orta sahasına karşı Veli-Necip’le başladı. Bu tercih Beşiktaş’ın pas trafiğini sekteye uğratsa da Eskişehir’in trafiğini alt üst ettiğinden karlı bir tercih oldu.
Eskişehirspor ilk 7 haftada 4 şampiyon takımla oynadığı için kırılma anlarını çokça yaşadı. Ertuğrul hoca Ersun Yanal’dan ligin en yaşlı takımını devraldığından beri yaş ortalamasını düşürme çabasında. 11’e 93’lü Aytaç’ı, 91’li Tarık’ı (Erman gelene kadar 94’lü Erkut’u) monte etti, Servet ile 25’lik Akaminko’yu değiştirerek takım enerjisini yukarıya çekti. Maç öncesi istatistiklere yansıyan rakamlara bakıldığında Eskişehir’in gollerinin yüzde 43’ü sol kanattan yani Tarık-Erkan Zengin’den, yüzde 46’sı cepheden, yüzde 11’i ise sağdan yani Veysel-Kamara’nın kanadından gelmişti. Bu rakamlar Biliç’in tercihlerine de yansıdı. Hiç maceraya girmeden iki hafta üst üste kaybeden kadrodaki Gökhan Töre ve Olcay’dan vazgeçmedi. Erkan Zengin ve Kamara’ya uygulanan baskıyla orta alan etkinliğini artırdı.
Ligde şampiyon olmak için derbi kazanmaktan daha önemlidir böylesi zor deplasmanları kayıpsız geçmek. Beşiktaş ilk dört haftada olduğu gibi, ‘ayakta kal ve asla uzun top oynama’ kuralını uyguladı.
‘’Hepsi Bruma'nın yüzünden!‘’
Bilic’in pozisyon vermeyen ve düzenli takımını yenmenin yolu delici oyuncularla mümkündü. Samet hocanın kadro tercihi de tamamen bunun üzerine kuruluydu. Tita, Isaac ve önde Lamine Diarra surdaki gedikten geçti, geçerken de deliği büyüttü.
Kabul etmek gerekir ki, Bilic’in öğrencileri bu sezona en iyi başlayan takımdı. Santrforuyla stoperi arasındaki mesafe çok kısa olduğu için maç boyu diri kalan Beşiktaş’ın en önemli artısı ise sete sette pozisyon vermemesiydi. Ama bugüne kadar kimse Beşiktaş’a karşı kontraya kalkışmadı, kalkışamadı. Çünkü Serdar Kurtuluş-Gökhan Töre ile Motta-Olcay hattı hep rakipten daha hızlı koştu ve yangını büyümeden söndürdü. Ayrıca ilk 4 haftadaki rakiplerin santrforları (Henrique, Vleminxx, Cenk Tosun, Pinto) tam da Siyah-Beyazlı stoper ve beklerin dişine göreydi.
Samet hocanın Beşiktaş’a hazırladığı en büyük sürpriz Diarra’ydı aslında. Aybaba, bu sezon 4 kez Baros ile başladı, hatta hafta içinde Körfez Belediye ile oynanan Türkiye Kupası’nda bile onu oynattı. Eski takımının zaaflarını bildiğinden olsa gerek ısrarla Diarra’yı sol stoperin (Escude) üstünden Beşiktaş kalesine gönderdi. Fransız stoperin futbol aklı yeterli olsa da Ajax ve Sevilla dönemlerinde kaldırdığı UEFA kupalarının üzerinden hayli zaman geçmiş, 33 yaş yavaşlığı artık futboluna sirayet etmiş.
Senegalli santrfor attığı ilk golde Atiba’yı Escude’yi birlikte geçti, Sivok yetişemedi. 2. golde Escude, Sivok’un kademesine koştu ama o da yetişemedi. Çünkü ikisi de bu sezon ilk kez bu kadar fuleli bir santrfora karşı oynadı. (Burak da dahil)
Galatasaray’lı Bruma geçen hafta bir tabuyu yıktı aslında, tek devrede Siyah-Beyazlılar’ın en büyük zaafının hız olduğunu gösterdi. O yüzden geçen hafta kaybettiği bir maçın çok ötesindeydi Beşiktaş için. Dün gece daha net anlaşıldı.
‘’Yanal'ınparolası:Tempo‘’
Kasımpaşa bu ligin en yetenekli kadrolarından birine sahip. Şota’nın kadro mühendisliği takdiri hak ediyor. Ersun hoca, potansiyelli Kasımpaşa’ya karşı kazanan Sivas kadrosunu bozmadı. Bu Yanal’ın forma adaletinin bir göstergesi gibi algılanabilir. Webo’nun Emenike sonrası tribüne çıkma ihtimali Ersun hocanın en büyük imtihanıydı. Formayı hak eden Webo’yu tutup, Sow’u istatistiksel gerekçelerle dışarıda tutarak bu sınavı kazandı. Kamerunlu santrfor da Yanal’a hediyesini dün gece iki golle verdi.
Bu adalet dağılımı Webo’yla sınırlı değildi. Sivas maçında farkı yaratan Holmen’le hareketli bir 4-3-3 şablonu çizmek Kasımpaşa’yı en etkin olduğu orta alanda vurmaya yönelik doğru hamleydi. Çünkü Kasımpaşa’da Porto’nun yetenek havuzundan taşan Castro Ferreira ile bu ligin en kilit açıcı ofansif orta sahalarından Oscar Scareione varken, onları etkisiz kılmak ancak yüksek tempoyla mümkündü. Holmen, Abdullah Avcı döneminde ligin en akademik 4-3-3’ünü icra eden İBB’nin oyun merkeziydi. Efe ve Zeki’yle hafızalarda iz bırakacak bir performans göstermişti. Ama Fenerbahçe’de sadece temposuyla aynı etkinlik seviyesine ulaşması o kadar kolay değil.
Fenerbahçe’nin 18 kişilik kadrosunda tam 4 merkez orta saha oyuncusunun bulunması kriz anında hamlenin sadece 2. bölgeye yönelik olacağının göstergesiydi. Önce Holmen- Alper değişti ardından Selçuk-Topuz son olarak da Meireles-Topal. Yani bunun açılımı şu: Şablondan memnunum sadece enerji takviyesi yapıyorum. Fenerbahçe’ye dün gece maçı kazandıran, orta alan enerjisinin 90 dakika yüksek kalmasıydı.
Fenerbahçe Andre Santos dönemindeki ritmine ulaşmak için iki yılda sol beke 15 milyonu aşan yatırım yaptı. Hasan Ali, Ziegler ve bu sezon da Kadlec. Ama oynayan yine Caner Erkin. Ersun hocaya kişisel gelişimiyle ilgili çok şey borçlu olan sol açıktan devşirme bek, Fenerbahçe adına en heyecan veren oyuncuydu. Stoper Ryan Donk’un Babel vuruşuyla attığı gole karşılık kaydettiği nefis frikik üzerinde uzun uzun konuşmayı gerektirecek cinstendi.
Fenerbahçe takım ritmini ararken kalesinde standartların üzerinde gol görüyor. Ersun hocanın ilk hafta Konya’dan 3 gol, 5 attığı Sivas’tan 2 ve Kasımpaşa’dan 2 gol yemenin sebepleri üzerinde hayli kafa yorması gerekecek gibi.
‘’Siyahla beyaz kadar farklı‘’
Aradan geçen 5 ayda iki takımın sadece forma renkleri aynı kalmış. Beşiktaş’ın 11’nde (5’i yeni) 7, Bursa’nın kadrosunda ise 6 farklı oyuncu vardı.
Biliç’in takımı 6 resmi maçta rakiplere kaleyi göstermedi, Erciyes ve Trömsö’den yedikleri ikişer gol Escude ile Ersan’ın asistleri ve bir de Atiba’nın sebep olduğu penaltıdan geldi. Siyah-Beyazlılar sete sette pozisyon vermiyor, dün gece de Bursaspor’u resmen cezasahasına sokmadılar.
Beşiktaş’ta 5 ayda değişen çok şey var. Biliç’in takımında parola, ‘Ayakta kal ve bilinçsiz uzun top atma’. İkili mücadelede düşen hemen kalkıyor kademeye koşuyor, amaç faul almak değil, ayakta kalmak. Dürüst futbol oynuyor Biliç’in öğrencileri.
En önemli farklardan birisi de kimsenin boşa, bilinçsiz ve hedefsiz uzun top atmaması. Stoperlerin uzun
vurmaması için herkes birbirine yakın oynuyor. Sırf stoperler sağlıklı top çıkarsınlar diye Fernandes’in defalarca kendi ceza yayına kadar gelip atak başlatması bu yüzden.
Beşiktaş’a gelene kadar, yeteneklerine inanılan ama performansına güvenilmeyen oyuncu sınıfında işlem gören Gökhan Töre, Chelsea sonrası kaybettiği değerini bulacağa benziyor. Çalım yeteneğine her gün yeni bir halka ekleyen Töre, asıl gelişimi savunmada gösteriyor. Bu sezon rakiplerin sol bekleriyle çarpışan Gökhan, sırasıyla Olcan Adın, Ekrem Ekşioğlu, Şenol Can, milli maçta Rumen Razvan Rat ve dün gece de Taiwo’ya karşı hep kazanan oldu. Tek handikapı peş peşe attığı çalımların ardından bir sonraki hamlesini kafasında canlandırmaması.
Motta doğru karar
Sezon başında Önder Özen ile Biliç’in kadro mühendisliğine itirazım vardı. Şampiyonluğa oynayan bir takımın asıl sol beki sakatken stoperden devşirme bir bekle sezona başlaması büyük handikaptı. Ramon Motta transferi hızır gibi yetişti Biliç’in imdadına. Çünkü Ersan’ın sol bek olduğu Beşiktaş, nefis bir takım elbisenin altına alakasız ayakkabı giyen rüküş adam gibiydi. Brezilyalı sol bek ilk maçında ‘yeterli’ göründü. Motta’nın geçen yıl bir maçını 90 dakika izledim, sonra da maç özetlerini. Oyun karakteri gereği Motta’nın bu sezon takımda kırmızı karta en yakın oyuncu olduğu söylenebilir. Motta’yla birlikte bu sezon ilk kez gerçek bir sol bekle 90 dakika oynadı Beşiktaş. Takım temposu çok yükseldi, Sivok ve Escude rahat çıktı. Motta hızlı bir bek, yan toplarda stoperleri gönderip takımının hücum opsiyonlarını zenginleştirdi. Yoksa Beşiktaş taraftarı Fernandes’in ortaladığı topu Sivok’un indirip Escude’nin nefis bir vuruşla ağlara göndermesini nasıl görecekti?
Son bir detay: Barcelona’yı son yıllarda fenomen yapan en önemli özelliklerinden biri, topu rakibe kaptırdıktan sonraki 10 saniye içinde kazanması. Beşiktaş’lı futbolcuların Bursa karşısında, kaptırdıkları toplardan sonra geri kazanım mücadelesi Barcelona pratikliğinde olmasa da Türkiye standartlarının hayli üzerindeydi. Aradaki farkı oluşturanlardan biri de buydu.
Tepeden tırnağa futbolcu
Fernandes bu ligin en üretken, en faydalı ofansif orta sahası. Futbolun tüm inceliklerini biliyor. Feldkamp 2007’de ikinci kez Galatasaray’a geldiğinde Barış Özbek’e ‘kornerde rakibin ayağına nasıl çaktırmadan basılır’ı öğretiyordu. Fernandes dün gece futbolun arka sokaklarındaki jargona hakim olduğunu da gösterdi. Topun nasıl saklanacağını, ikili sıkıştıran rakibe karşı nasıl durulacağını öğretti. Yani Fernandes, ‘tepeden tırnağa futbolcu nasıl olunur’un tarifini yaptı.
‘’Peri masalı kaldığı yerden‘’
Hamza Hamzaoğlu evde oynayacakları maçta Gekas'ı kulübeye çekip Bordo-Mavili ekibe özel bir kadro ile çıkmıştı sahaya. Gekas yoktu 11'de ama oyuna ikinci yarıda girip tabelayı ve Akhisar'ın kaderini değiştirmişti.
Hamza hocanın birlikte oynama pratiği kazanmış takımı dün gece Trabzon karşısında yüzde 90'a varan benzerlikle sahadaydı. Bu kez Gekas yoktu, tek farklı oyuncu sağ açık Niasse'ydi. Gekas'ın yokluğuna alışmak kolay olmayacak Akhisar için. Top tutan ve arkadaşlarını 3. bölgede rahatlatan bir santrfor yerine artık Bruno Mezenga var. Gekas ile oyun karakterleri çok farklı.
Top tutma yeteneği sınırlı olmasına karşın, Mezenga defans arasına yaptığı koşularla fizik gücü yüksek ve geniş Trabzon stoperlerini kalenin uzağına taşıdı. İlhan Mansız'ın 2002 Dünya Kupası'nda Senegal'e attığı golün benzerini atan Bruno'nun açtığı kanalları kullanan Güray, Bilal ve Niase bol pozisyonlu bir maç izletti bize.
Çok süre alamasa da Galatasaray ile UEFA Kupası'nı kazanan kadronun içinde bulunan sağ bek Emrah Eren, tecrübesiyle Akhisar'ın direnç merkeziydi. Topu çoğu zaman stoperlerin ayağından alarak uzun vurmalarının önüne geçen sağ bek Emrah, pas trafiğinin de başlangıç noktasıydı.
Trabzon gibi ayağa top oynayan pas temelli bir takımı bozan sadece Akhisar'lı futbolcular değildi. Top kontrolünü zorlaştıran bozuk zemin Reşit Akçay'ın öğrencilerinin ön sahadaki etkinliğini engelledi. Zokora ve Aykut'la orta yay civarında oyunu tutmaya çalışan Bordo-Mavili takımda Volkan Şen solda, Adrian yine Rize maçındaki gibi sağ kanattaydı. Hareketli santrfor Henrique'nin arkasında ise bir haftada iki nefis gol atan Malouda vardı. Bu hücum dörtlüsü gerçek performansları düşünüldüğünde büyük güç ama bozuk zeminde top kontrolü zorlaştığında sıradan oyunculara dönüştüler.
Trabzonspor dün gece sadece sahada kaybetmedi. Çaykur Rize maçında Volkan'ın seyirciyle tartışıp sahayı terketmesinin yankıları sürerken dün gece de Adrian'ın kendini oyundan alan hocasına tepki göstermesi Bordo-Mavili takım adına yeni bir krizin habercisiydi.
‘’Hoca arar da Fenerbahçe sabreder mi?‘’
Kadlec ve Yobo’yu tribüne gönderip, defansın 4’te 3’ünü değiştirdi. (Gökhan, Egemen, Caner) Arsenal’i yenmenin yolunun önce orta sahada kazanmaktan geçtiğini ilk maçta tecrübe eden Yanal, Konya maçından sonra yüzüne bakmadığı Cristian’ı üçlü orta sahanın ön ucuna koyarak Ramsey’in sağlıklı top almasını engellemek istedi. Plana göre Selçuk Cazorla’ya basacak, Meireles, Wilshere’i biraz da faulleriyle yıldıracaktı. Ama Ramsey kendini oyunun akışına bırakıp öne atınca Wilshere ile Cazorla orta yayı ve doğal olarak oyunu tuttu. Orta alanda Meireles, Selçuk, Cristian adam değiştirmek zorunda kaldı.
Dengeli oyun
Fenerbahçe, Londra’da bu sezonun en dengeli futbolunu oynadı desek yanılmış olmayız. Sow üçlü forvet hattının solunda, Kuyt sağında başladı. Muhtemelen Ersun hoca bu stratejiyi evinde Eskişehir maçının tekrarını izlerken planladı. Zira Es Es karşısında Gökhan-Kuyt’lı sağ kanat rakibe sadece 6/1 orta şansı tanırken, Caner-Alper’li sol kanat Veysel ile Kamara’ya 13/2 orta imkanı sundu. Yani Caner-Sow’lu Fenerbahçe’nin solu İngilizlerin deyimiyle ‘kurşundan hızlı Walcott’lu Arsenal sağ kanadına resmen ‘gel gel’ yapacaktı. Kuyt, sağ bek Jenkinson’a basarak, Walcott’la bağlantısını kesmeyi denedi. Böylelikle ‘Kurşun çocuk’ her defasında top almak için beke kadar inmek zorunda kalacaktı. Ama futbol komplike bir oyun, bir bölgede yenilince ona bağlı diğer bölgelerde de yeniliyorsunuz. Yani bir anlamda Almanlar kaybedince siz de kaybetmiş sayılıyorsunuz.
Arsenal’in Ramsey’le golü bulması Kuyt’ın sağa, Sow’un sola geçtiği anda geldi. Ramsey, ceza sahasına penetre ettiğinde Kuyt koşuya bir adım geç başlayınca Volkan topu ağlardan çıkardı. Ramsey’in attığı 2. gol de tam bir orta saha golü. Benzerlerini bizim ligde Fernandes, Selçuk, Holmen atıyor.
Nicelik var nitelik yok
Fenerbahçe’nin orta saha rotasyonunda Mehmet Topuz’u da katarsak tam 8 oyuncu var, Holmen’e henüz lisans çıkartılamadı. 8 orta saha oyuncusundan Topal, Emre, Meireles ve Cristian 4’er kez ilk onbirde başladı. Alper 2 kez, Selçuk da sadece 1 defa seromonide yer alabildi. Salih’e henüz sıra gelmedi. İyi tarafından bakarsanız Ersun hocanın elinde nefis bir oyuncu grubu var dersiniz. Ama kağıt üstündeki gibi olmuyor bu işler. Bu kadar merkez orta saha bolluğuna rağmen Fenerbahçe son 5 maçında orta alanda yüzde 46 topa sahip olabildi. Bu hücum bölgesi etkisizliğini de tetikliyor. Beşiktaş Atiba’yı alarak bu sorunu çözdü, Terim de Melo-Selçuk’la iki sezondur rahat uyku uyuyor. Ama Ersun hoca böyle bereketli bir orta sahaya rağmen oyuna hükmeden bir takım yaratamıyor.
Fenerbahçe dün gece kaybetmesine rağmen dirençli futboluyla az da olsa ışık verdi. Ersun hoca belli ki en doğrusunu bulana kadar arayacak. Ama bakalım Fenerbahçe camiası buna ne kadar sabır gösterecek?
Meireles’ten ne bekliyorsunuz?
Fenerbahçe geçen sezon yine bu vakitlerde Şampiyonlar Ligi ön elemesinde Spartak Moskova’ya elendi. Aziz Yıldırım, 4 yıldır Devler Ligi’nin kapısından dönmenin tepkisini Raul Meireles transferiyle dizginleme yolunu seçti. Liverpool ve Chelsea’nin direk oyuncusu olan Meireles’in CV’sindeki görev tanımıyla Türk futbol kamuoyunun ona biçtiği rol arasında ciddi fark var. Meireles, Liverpool’un orta sahasında Gerrard ile oynuyordu, Chelsea’deki partnerlerinden biriyse Lampard’tı. Portekizli’nin görevi kilit açmak değil, çilingire malzeme getirmekti. Bu yüzden Raul hep ‘en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülü’ne aday gösteriliyordu. Hem Gerrard hem de Lampard, Meireles’in oynadığı takımların esas oğlanlarıydı. Takım önde oynadığı için ceza sahasına daha yakın olan Portekizli, Chelsea’de 6, Liverpool’da 5 gol atmıştı şimdi niye atmıyor, Fenerbahçe’yi kurtarmıyor diyoruz. Oysa ki o standartlarını koruyor. Bunu kabullenelim artık.
‘’Biliç, Terim'den daha şanssız!‘’
Samet Aybaba'nın orta sahayı tutacak, doğru koşularla rakibin pas kanallarını tıkacayacak, enerjisiyle Fernandes'e daha çok özgürlük alanı tanıyacak bir dinamosunun olmayışıydı asıl sebep.
Artık Beşiktaş'ın direnç noktası Atiba. Stoperlerin arasına girip top alıyor pas trafiğine katılıyor, enerjisiyle Fernandes'in 70'ten sonra daha diri kalmasını sağlıyor. Yani Eduard Cisse ya da bizim Marco Aurelio'gillerden. Sırtı dönükken stoperlerden top alma yüzdesini biraz daha artırırsa defansın sıkışıp uzun top vurmasının önüne geçer ve takımının topa sahip olma yüzdesini yükseltir.
Geçen sezon Ujfalusi'nin ani sakatlığı, sol bek almayı planlayan Fatih Terim'i Cris'e yönlendirmişti. Ama eski Lyonlu stoper hatalarıyla, rahat bir sezon hayali kuran Terim'in başını hayli ağrıtmıştı. Hoca, Cris'e az daha sabretse belki sezonu kaybedecekti ama onu göndererek takımının geleceğini kurtardı.
Ama Biliç Terim'den daha şanssız. Kabul etmek gerekirki Beşiktaş, defansında doğru planlama yapamadı. Her maç farklı bir oyuncudan darbe yiyor. Trömsö'de Escude-Ersan yaktı, dün gece yine Ersan sahnedeydi. Kayseri'de fazlasını attıkları için kriz olmadı. Ama Biliç, Ersan'daki gereksiz ısrarını sürdürürse başı çok ağrıyacağa benziyor. Bazen zorlamayacaksın. Belli ki Ersan'dan sol bek olmayacak.
Her ne kadar arkada açıklar verse de Beşiktaş'ın fark yaratacak oyuncuları var. Gökhan Töre delici penetrelerini dün gece de nefis bir golle süsledi. Dikine oynamaya bayılıyor. Holosko sonrası Töre, Beşiktaşlı taraftarlara stabilize yoldan asfalta çıkıyormuş hissi veriyor.
Fuat Çapa tabelada kaybetse de kadro mühendisliğinde Biliç'i yendi. Cem Can, Azofeifa, Vleminxx ve eski öğrencisi Yasin'le Gençlerbirliği'nin iskeletini beraberinde getiren Çapa, Rennes'ten iki eski takım arkadaşı Fransız'ı alıp, ligin ağırbaşlı sol beki Ekrem Ekşioğlu'yla sağlam bir takım kurmuş. Stoper Mangane, Chedjou'nun Galatasaray'a gelişi sonrası Lille'in almak istediği stoperlerden biriydi.









































