‘’Helal olsun!'‘’
Türkiye Kupası Fenerbahçe için her daim önemli olmuştur. Hele bu sene iki kat daha önemliydi. Avrupa kupalarında yer alamamak bir yana Ersun Yanal’ın kariyerinde henüz bir Türkiye Kupası başarısının olmaması da dikkate değer bir motivasyon kaynağı olsa gerek.
Fenerbahçe bu ligin en geniş ve yüksek kalibreli oyuncu grubuna sahip takımı. Futbolda artık fiziksel olarak oyuncular arasında büyük farklar yok. Hemen hemen her antrenör ve her takım benzer idman metotlarını kullanıyor. Farkı yaratan ise futbolcuların bireysel yetenekleri.
Ersun Yanal’ın dün sahaya sürdüğü yedek 11’in yetenek seviyesi tabii ki as takım kalibresinde değil.
Böylesi maçlar, ‘Kendini gösterme şansı’dır. Uzun zamandır forma şansı bulamayan Topuz-Yobo-Bekir-Kadlec gibi oyuncular neden takımda olmadıklarını ispatlar gibi oynadılar ilk yarıda. Özellikle de Kadlec ile Hasan Ali’nin sol kanat etkisizlikleri ilk 30’da Ersun hocayı rotasyona yöneltti. Kadlec stopere, Hasan Ali sol beke Bekir sağ beke, Topuz sağ öne Holmen sol öne gibi baş döndürücü bir rotasyona şahit oldu Fethiyesporlular.
Fenerbahçe enerji seviyesi olarak sorun yaşamasa da klas ayaklarını çok aradı. İlk 11 dakikada Fenerbahçe rakibine tam 8 faul yaparken Fethiye’nin faul sayısı sadece 1’di. Çünkü Fenerbahçeliler topa sürekli baskı yaparak Fethiye’nin hatalarından erken gol bulmak istediler. Aranan gol de devre biterken Fethiyeli Sabri’den kendi kalesine geldi. Fenerbahçe’nin golünün altında Sabri imzasının olması da ayrı bir ironi tabii.
Yanal’ı eski topçusu yaktı
Normal şartlar altında yedek oyuncular bu tür kupa maçlarında kendilerini göstermek adına canlarını dişlerine takarlar. Ama bir gün evvel Galatasaray, şimdi de Fenerbahçe’nin yedekleri resmen fırsat tepti.
Maçın 2. Yarısında Engin İpekoğlu’nun çalıştırdığı Fethiyespor isminden de cisminden de çok büyük oynadı. Önce Onur nefis bir kafa vuruşuyla ders verdi, sonra da Ersun Yanal’ın 2006-07 sezonunda Manisaspor’dan öğrencisi olan Ahmet Aras hesabı kesti. Fethiye’nin 2-1’den sonra attığı iki gol ofsayt gerekçesiyle iptal edildi. Lakin ilk gol şüpheli ikincisi ise buz gibi gol.
‘’Mağluptur bu yolda galip!‘’
Türkiye Kupası son yıllarda, futbolun Anadolu’daki heyecanı harekete geçirmesi açısından önemsediğim bir organizasyon. Bunu yıllar önce Basketbol Federasyonu yapmıştı. Konya’da, Kütahya’da, Diyarbakır’da gencecik yürekler İstanbulluların doyduğu yıldızlara açlıklarını sevgilerini dorukta yaşayarak gösteriyorlardı. Şimdi kuralar çekildiğinde Anadolu’nun genç yürekleri büyük takımlarla iç sahada oynamak için dua etmeye başlıyor. Sadece ekranda gördüğü futbol sembollerini kendi şehrinde görmek onlar için ayrı bir heyecan demek. Drogba’ya dokunmak, Burak’tan imza almak, şansı yaver giderse Selçuk’la bir fotoğraf çektirebilmenin hayali bile çok güzel o tertemiz Anadolu delikanlıları için.
Galatasaray-Gaziantep Büyükşehir maçı bu sınıfta değildi maalesef çünkü Türk Telekom Arena’daki bir avuç taraftara oynandı maç. O yüzden bu maçların ilk turlarda Anadolu’da oynanmasını dileyenlerdenim. Çünkü çocukluğu Gaziantep ve Adana’da geçmiş bir Anadolu delikanlısı olarak bunun ne demek olduğunu biliyorum.
Galatasaray bu sezon parlak bir dönem yaşamıyor. Taraftar da bunun farkında. 5. Hafta hoca değiştiren yönetime kızgın olan da var, Terim’i gönderen yönetimi destekleyen de.
Galatasaraylı taraftar hala Kasımpaşa beraberliğinden sonraki Melo-Sabri kriziyle, Mancini’nin ‘Sneijder’in nerede olduğunu bilmiyorum’ çıkışını konuşuyor, tartışıyor.
O gol nasıl kaçar
Gaziantep Büyükşehir Belediyespor bir dönemin şöhretli topçularından güzel bir teknik heyet kurmuş. Ligin en şık golcülerinden Hasan Özer, yıllarca Hikmet Karaman’ın yanında staj yaptıktan sonra kendi ayakları üzerinde yürümeyi tercih etti. Gerçi çoğu insan bilmez belki ama Hasan hoca bundan 4 yıl önce Elazığspor daha 2. Lig’deyken başına geçmiş ve o takımın PTT 1. Lig’e çıkmasında başrol oynamıştı. Özer’in yardımcılarından birisi Gaziantep ve Galatasaray’da oynamış Mehmet Polat diğeri de yine Gaziantep ve muhtelif Anadolu kulüplerinde standartların üzerinde forma giymiş Bülent Bölükbaşı. Hepsi futbolla yatan futbolla kalkan düzgün karakterler.
Geçtiğimiz günlerde Lig Tv’de son 20 yılın en güzel 100 golünü derlemiş arkadaşlar. Bunlar arasındaki en güzel üç röveşata golü Hasan Özer’e ait. Böylesine klas bir golcünün takımındaki forvetlerin maçın hemen başında kaçırdığı bir gol var ki, olmaz böyle şey denecek cinsten. Gerçekten de kaçırmak atmaktan daha zor. O pozisyon döndü gol oldu ve Galatasaray’a karşı içlerindeki küçük de olsa taşıdıkları umutları kırıldı.
Bravo Hasan Özer
İkinci yarıda Hasan Özer’in takımı çok büyük oynarken, başta Amrabat olmak üzere Mancini’nin şans verdiği tüm yedekler vasatın üstüne çıkamadı. Gaziantep Büyükşehir maçı 2-2’ye getirip büyük bir futbol mucizesine imza atmaya çok yaklaştı. Galatasaray’ın yüreği ağzına geldi ama imdada penaltılar yetişti. Maçtan çıkardığım özeti bana sorarsanız ‘Mağluptur bu yolda galip’ derim.
Serkan Akcan
‘’Mantıklı futbol‘’
Bordo-Mavili takımın oyun yapısı geçtiğimiz yıllardan çok farklı. Bu oyunu tarif ederken antrenör dokunuşundan bahsetmezsek olmaz. Mustafa Reşit hoca Fenerbahçe maçından sonra çok tarihi bir cümle kurmuştu: 'Futbolda mantık ve estetik vardır. Biz mantığı seçtik.' İşte Akçay felsefesini tarif edecek cümle bu: Mantık futbolu. Ama bunun bazı dezavantajları olduğunu unutmamak gerekir. Her ne kadar sonuca ulaşsanız da mesela tribünleri memnun edemezsiniz bu futbolla. Avni Aker'in bu kadar seyrek olmasının sebebi de budur.
Trabzon tabela başarısıyla zaten kamuoyundan gerekli alkışı alıyor. Ama Akçay'ın mantık futbolu, rakiplere kendi oyununu dikte edememeyi beraberinde getiriyor. Bunu istatistikler de doğruluyor zaten. Son Limasol maçı hariç Avrupa Ligi gruplarında oynadığı tüm maçlarda topla oynama yüzdesi rakiplerinden geride. Erciyes maçına kadar da ligde oynadığı 12 maçtaki topla oynama yüzdesinin ortalaması yüzde 45,8. Bu rakamlar bize Trabzon'un oyunuyla hayli doyurucu fikirler veriyor.
Çok fonksiyonel hücum oyuncuları olmasına rağmen ligin az gol atan takımmarından biri olduğunu unutmamak gerekiyor Trabzon'un. Ve tabii ki ligin en formda kalecisine sahip olmalarından dolayı da az gol yediklerini görmezden gelmeyelim.
Onur başlı başına bir takım haline gelmiş. Vleminxx'in iki öldürücü vuruşunu akıl almaz şekilde çıkarması Trabzon'un Onur'lu futbolunun en güzel tarifi.
Onur da insan!
Malouda ile Olcan ortak yapımı biraz da komik 2. Gol geldiğinde Erciyes oyuna hükmetme adımlarını atmaya başlıyordu. Trabzon ikiyi bulduktan sonra Erciyes daha önde oynamaya başladı. Yasin'in Ronaldo vari şutuna dahi Onur dokundu. Ama top ağlarla buluştuğunda Onur'un eliyle yaptığı 'döne döne geldi' işareti bize Onur'un bir robot değil insan olduğunu göstermesi adına önemliydi.
Trabzon oyunda kaybettiği sir maçı daha tabelada kazandı. Avrupa Ligi'nde de Süper Lig'de de mantık futbolunu seçen Mustafa Reşit hoca bir kez daha mutlu sona ulaştı. Ama eminim ki Trabzonspor taraftarı mantıkla birlikte estetik isteğini de yakında dile getirmeye başlayacak. Oyuna hükmeden, zorlayan, razipten daha çok pozisyona giren bir takım isteyecek. Yani mantık evliliği hep karşılıklı çıkara dayalıdır. Kazandıkça evin huzuru olur ama kaybetmeyi başlayınca aileyi bir arada tutmak için lazım olan aşka ihtiyaç duyarsınız.
‘’Şiir gibi derbi‘’
Fenerbahçe ve Beşiktaş bu ligde kanat oyununu en iyi oynayan iki takım. Haliyle de bu derbideki futbol kalitesinin Fenerbahçe-Galatasaray karşılaşmasındakinin çok daha ötesinde olacağı aşikardı.
İşin açıkçası hocaların kadro tercihleri birer satranç hamlesi gibiydi ve oyun senaryoları keyif vericiydi. Fenerbahçe'nin en etkili olduğu bölgesi Gönül-Kuyt'lı sağ kanadı. Biliç buna mukabil Motta'nın fiziksel dezavantajını dikkate alarak Brezilyalıyı yedek kulübesine çekip sol beke Atiba'yı sürdü. Biliç, nisbeten daha yumuşak Caner-Sow ikilisinin üzerine Töre ve Serdar ile baskı yaparak oyunu orta alana sürmenin hesabını yaptı. Bu senaryoda Oğuzhan ve Fernandes'in gelişmiş futbol aklına maksimum güveniyordu. Ama Fernandes 'geleneksel derbilerde ortalardan kaybolma' rolüne bürününce Fenerbahçe 10 kişi kaldığı dönemlerde bile oyunun üstünlüğü Beşiktaş'a geçmedi.
Meireles 30'da atıldıktan sonra Fenerbahçe oyunundan hiç taviz vermedi. Ersun hocanın Emenike tercihinin bundaki payı yadsınamaz. Zira rakibini orta yay civarında karşılayan Beşiktaş defansının arkasına defalarca top attılar Emenike birini gol yaptı genelde de Sivok ile Ersan'ın yanından rüzgar gibi geçti. Sow'a da asisti o yaptı.
Maçın kırılma noktası Veli'nin sakatlanıp çıkmak zorunda kalmasıydı. Biliç, Motta'yı sol beke alıp, Atiba'yı daha etkin olacağı orta sahaya sürmek yerine ilerleyen dakikalarda Fernandes'in yerine enerji deposu olarak oyuna süreceği Necip'i tercih etti. Bu tercih Beşiktaş'ın maçı koparmasının önündeki en büyük engeldi.
Fenerbahçe ligde attığı 31 golün 10'unu ilk 15 dakika 6'sını da son 15 dakikada kaydetti. Bu Ersun Yanal'ın takımının fiziksel olarak ne kadar diri olduğunun en güzel göstergesi. Dün gece Fenerbahçe maçı uzun süre 10 kişi götürmesine rağmen oyun üstünlüğünü rakibine neredeyse hiç vermedi.
Nefis bir derbi izledik. Emeği geçenlere kocaman alkış.
‘’Trabzon ezberleri bozuyor‘’
1990'lı yılların ortalarına yaklaşırken Şenol Güneş önderliğinde Ogün, Hami, Hamdi, Abdullah, Orhan Kaynak-Çıkrıkçı ve tabii ki Ünal Karaman'ın Lyon-Aston Villa destanlarını hatırlar oldum. O kadro ile Şenol hoca ezberleri bozmuştu. Trabzonspor'un 6 şampiyonluğunda da bulunan antrenörlük hayatında da kalecilikte gösterdiği başarılı seyre devam eden Şenol Güneş, sadece Trabzonsporlulara değil tüm Türkiye'ye büyük düşünmeyi öğretiyordu. Bu öğreti Dünya 3.lüğüne kadar giden yolda hem Güneş'in hem de Türk futbolunun yoluna ışık tuttu.
Bu sezon Trabzon'un Avrupa Ligi'ndeki başarılı seyri ister istemez bir benzerliği beraberinde getiriyor.
Mustafa Reşit Akçay, Şenol Güneş kadar büyük bir futbol efsanesi değildi belki. Bu yönden benzemeseler de ideallerinin kesişiyor olması bu kıyası mecbur kılıyor. Zira Mustafa hocanın arabasını satarak ideallerinin peşinden Ajax Futbol Akademisi'ne kursa gitmesi bile başlı başına bir hikayeyi içinde barındırıyor.
Akçay'ın Trabzonspor'u da ezberleri bozuyor tıpkı Şenol Güneş'in 1990'lardaki Trabzon'u gibi...
Akçay'ın parolası düne kadar hep; ‘sabır sabır sabır'dı. Çünkü Avrupa Ligi'nde dün geceye kadar çıktığı 4 maçta da topu hep rakiplerine vermiş ve topun karşısına geçmişti. Bu bir antrenör tercihidir. Grupta en çok topla oynayan takım Lazio iken sonra Legia geliyordu.
Trabzonspor dün Limasol'e çok önde bastı ve daha yarım saat dolmadan işi bitirdi. Akçay'ın oyuncu tercihleri daha önceki ezberleri bozacağının sinyalini veriyordu zaten. Zokora-Colman ve önlerindeki Soner ile kanatlardaki Olcan ve Malouda tercihi hücum tercihinin yansımalarıydı. Nitekim de öyle oldu. İlk 25'te 2-0'ı bulduktan sonra oyunun tüm inisiyatifi Bordo-Mavili takımın eline geçti.
Lider 'Olcan'
Derry City, Kukesi ve Minsk maçlarında çok da genç oyunculara şans vermemişti Mustafa hoca. Bu bizim tanıdığımız Akçay standartlarını yansıtmıyordu. Zaten bu durumun o da farkında olacak ki, “Bunlar eşik maçları eşiği geçelim herkes görecek yeni gençlerimizi” demişti. Sözünü grup maçlarında tuttu Mustafa hoca. Yusuf’un ilk Limasol maçındaki çıkışı, oyuncunun kariyeri boyunca anlatacağı cinsten olacaktır. Dün gece de Kadir Keleş… Kadir’in Olcan’a yaptığı asist üzerine uzun bir paragraf yazmak gerekir diye düşünüyorum. Zeki Mustafa hocanın 1461’den öğrencisi. Sezon başında iyi bir alternatif olsun diye Trabzonspor’a dahil edildi. Oyunundaki ışığı gösterecek şansı çok bulamasa da dün gece resmen Avni Aker semalarını aydınlattı. O kadar ince bir pasla Olcan’a golü attırdı ki, ‘Adam olacak çocuk’ tanımının karşılığını verdi.
Olcan sezona sol bek başladığı günden beri isyan ediyordu bu duruma. İsyan ateşi dün alev aldı. 3 gol 1 asist ile sadece maçın değil Avrupa Ligi'nde gecenin adamı oldu.
Trabzonspor’un futbolu da Mustafa hocanın ufku da Bordo-Mavili camiayı umutlandırmaya yetiyor.
Lazio deplasmanda Legia’yı yendi, şimdi Akçay ve öğrencilerinin önünde gruptan lider çıkmak için Roma’da önemli bir sınav daha var. Trabzonspor’un, Avni Aker’de elinden kaçırdığı Lazio’dan Roma Olimpiyat Stadı’nda puan alarak gruptan lider çıkma ihtimali çıkmamasından çok daha yüksek. Ayrıca da çok önemli. Zira gruptan lider çıkan takım Şampiyonlar Ligi’nden de gelecek 8 takımın 4’üyle seri başı olacak ve nispeten daha kolay bir rakiple eşleşecek. Herhalde Mustafa hocanın öğrencileri bu fırsatı kaçırmak istemeyeceklerdir.
Serkan Akcan
‘’Almeida'ya Nihat Kahveci lazım‘’
2000’li yılların başında Gomes ile Pauleta, sonrasında bu halkaya eklenen Liedson, Postiga, Almeida. Bunların hepsi görünürde iyi ve gelecek vaat eden santforlardı, ama... Aması uzun. Çünkü Portekiz futbolu skorer orta sahalar üzerine kurulu son 15 yıldır. Figo, Rui Costa, Maniche, Nani ve tabii ki Ronaldo. O yüzden santrforların oyun etkinliği hep sınırlı.
Almeida’yı borsa enstrümanı gibi düşünmek gerek. Porto’dan çıktığı günden beri hep vaat ettiği gelecek satın alındı. Werder Bremen de o yüzden transfer etti 5 sezon forma verdi, Beşiktaş’a da o sebeple geldi.
Almeida, Konya karşısında tehlike bölgesinden uzakta ikamet etmesine rağmen yine golünü attı. Güçlü fiziğe sahip, iyi niyetli bir forvet, hep arkadaşlarına indirmek istiyor. Ama indirirken tehlike bölgesinin uzağında kalıyor. Bu da haliyle skor gücünü azaltıyor.
Almeida santrfor özelliklerini bir yana bırakıp sağa sola koşularla arkadaşlarına pozisyon hazırlamaya çalışırken yanına bir Nihat Kahveci gerekiyor. Hani Real Sociedad’da Darko Kovaçeviç’in diğer yarısı olan Nihat. Beşiktaş’ta şu an eksik olan bu. Darko Kovaçeviç var da Nihat yok. Gökhan Töre, Olcay ya da Kerim hiç farketmez, Nihat rolüne kim soyunursa sezonun yıldızı o olur.
‘’'Yanal time' işliyor‘’
Bu klişenin aynısı bu sezon Fenerbahçe için geçerli. Bu sezon Kasımpaşa, Erciyes ve Bursa maçlarının uzatma dakikalarında dün gece de Antalyaspor karşısında 90. Dakikada attığı gol Fenerbahçe’yi zafere taşıdı. Bu tür galibiyetler bir takımın kimyası için son derece önemli tutkaldır. Tabii bunu şansa bağlamamak kaydıyla. Çünkü istatistikler Fenerbahçe’nin neden son dakikaya kadar üstün oynadığını enerjisini nasıl sakladığını açıklıyor.
Bir kere Fenerbahçe bu sezon 12. Hafta itibariyle ilk 15 dakika içerisinde hiç gol yememiş. Bunun açıklaması şu: Maça önde basarak başlıyorlar ve rakibi kaleden uzakta tutuyorlar. Bu birinci parola. İkincisi ve de en önemlisi takımın enerjisi 90 dakika boyunca hep taze kalıyor.
Fenerbahçe bekler üzerinden kanat oyununu en iyi oynayan takım. Antalyaspor ise bu ligde kanat akınlarını en iyi savunan takım. Kağıt üzerinde olması muhtemel her şey gerçekleşti. Fenerbahçe’nin özellikle Gönül’lü sağ kanadı ilk yarı kusursuza yakın işledi. Tita-Vederson ikilisinin enerjisi Gönül’ü kesmeye yetmedi. Fakat daha kırılgan yapıdaki Caner, Emrah ve Serkan Balcı’nın üzerinden alıştığımız etkinlik düzeyine çıkamadı. Fenerbahçe’yi asıl farklı kılan ise Emre-Alper-Cristian merkez orta saha dizilimiydi. Tıpkı Konyaspor maçının ilk yarısı gibi. İlk 45 dakikanın istatistiklerine baktığımızda en fazla mesafe kat eden oyuncuların Emre, Alper ve Cristian olması bu farkı tarif ediyordu aslında. O gün Konya maçını 2. yarıda kaybetmişlerdi ama dün gece Antalya’yı 90’da yıktılar. Demek ki köprünün altından çok sular akmış ve Fenerbahçe artık bir Ersun Yanal takımı haline gelmiş.
Bir söz de zaman çalmaya çalışan futbolcu arkadaşlara. Lig Tv maçları 16 ve üzeri kamerayla çekiyor. Yani yüzünüzdeki mimiğe kadar her şeyi net bir şekilde milyonlarca insan izliyor. Bunu idrak etmekte hala zorlanıyorsunuz. 83. dakikada Sow’un röveşatasını ağır çekimde izlediğimizde Antalyaspor kalecisi Hakan Arıkan tarafından büyük bir komedinin sahnelendiğine şahit olduk ve gülmekten kırıldık doğrusu. Kurtlar Vadisi Antalya dizisinin setinde bile olmayacak bir vurulma sahnesini izler gibiydik. Sow’un ayağı Hakan’a değmese de o hareketten bir saniye sonra kurşunla vurulmuşçasına uçtuğunda gerçekten de futboldaki en önemli unsurlardan birinin ‘Dürüstlük’ olduğunun altını çizme gereği hissettim. Yarın sabah evinde eşi ve çocuğuyla maçı izlerken hane halkı sorduğunda ne cevap verecek mesela? Değer mi 20 saniye çalmak için bu kadar teatral hüner sergilemeye. Yapma güzel kardeşim, hayatta en güzel şey dürüstlüktür.
‘’Yalancı çoban‘’
Galatasaraylı Eboue'nin durumu da böyle. Eboue Galatasaray kariyeri boyunca faul almak için bu türden hikayeler uydurduğundan bazen takım arkadaşlarının bile tepkisini bile çekmişti. Sivas karşısında da Eren'in dirseğiyle dudağı patladığında Halis Özkahya devam ettirdi, ikinci yarıda da bariz ayağına basılmasına rağmen kimseyi inandıramadı. Oysa ki Eboue ikisinde de haklıydı.
Bu hikaye beni Ertuğrul Sağlam dönemindeki Ankaraspor-Beşiktaş maçına götürdü. 90. Dakikada bir yan topta Nobre topu kafayla ağlara göndermesine rağmen hakem elle oynadığını varsayarak golü geçersiz saymıştı. Zira Nobre Türkiye kariyeri boyunca elle gol atma ve penaltı alma meziyetlerini fazlasıyla icra ettiği için artık hakemlerin gözünde yalancı çobana dönmüştü. Tıpkı Eboue gibi...
Kadro huzuru
Mancini'nin Sneijder'in yokluğunda Drogba'yı da kulübede oturtması Galatasaray'a sahada mutluluğu getirdi. Hollandalı varken Selçuk, Drogba varken de Burak'ın huzursuzluğu yüzlerinden okunuyordu. Yani Sivas karşısındaki kadro tercihi herşeyden önce Selçuk ile Burak'ın huzurunu sağladı. Frikik kazanıldığında artık topun başına sadece Selçuk gitti, orta sahada kazandığı her toptan sonra önce Burak'ı aradı gözleri. Drogba'nın, 'Burak çok top isteyip ters koşu yapınca ben pozisyonumu kaybediyorum' çıkışı da olmadı haliyle.
Mancini'nin sol beke yerleştirdiği Riera Sivas'a karşı tabelada üstünlük sağlasa da oyunda kaybeden Galatasaray'ın en iyi görünen yüzüydü. Sanki hocasına ve yönetime 'Beni görün devre arasında göndermeyin' der gibi isyan futbolu oynadı.
Gelelim oyunda kazanıp tabelada kaybedene, yani Sivas'a. Roberto Carlos'un takımı maç berabere giderken, geriye düştüklerinde ya da öne geçtiklerinde hep baskılı oynamayı tercih ediyor. Bekler üzerinden nefis kanat oyunu oynuyonlar. Solda Aydın, sağda Burhan içeri kat edebilen şut yetenekleri olan futbolcular olduğundan beklerin her çıkışı tehlikenin de başlangıç noktası oluyor. Önde oynuyor, arıyor, zorluyor ve alkışı da fazlasıyla hak ediyor. Dün Sivas 3 oyuncusu kırmızı kartla atılmasına ve maçı 2-1 kaybetmesine rağmen oyunun kazananıydı.









































