Arama

Popüler aramalar

‘’Adaletin tecellisi!‘’

Sezonun ikinci yarısı başlamış, Galatasaray, Beşiktaş, Trabzon, Kasımpaşa puan kaybetmiş, haliyle Konya’dan alınacak 3 puan şampiyonluk yolunda atılacak dev bir adım demek. Nitekim de öyle oldu Fenerbahçe zirvede 10 puan farkla yalnız uçuşuna devam etti.

Fenerbahçe her geçen gün biraz daha Ersun Yanal takımı oluyor. ‘Yanal takımları’nın bir tane oyun merkezi olmaz. Maça ve rakibe göre değişkenlik gösterir. İşte bunun en güzel örneği dün gece Kadıköy’de yaşandı. Fenerbahçe geri düştüğü maçta iki stoperi Alves ve Egemen’in attığı gollerle zafere ulaştı. Futbolun adaleti yok derler ama siz inanmayın. Sahanın en çalışkanı, en isteklisi Egemen’in attığı gol aslında adaletin tecellisi gibiydi. En çok o hak etti bu zafere imza atmayı.

Ligin kanatlar üzerinden en etkili oynayan takımını yaratan Yanal’ın planını bozmayı beceren çok fazla meslektaşı çıkmadı ligin ilk 18 haftasında. Uğur Tütüneker ve Tolunay Kafkas 3 puan aldı, Mustafa Reşit Akçay ve Slaven Biliç beraberliği zor kurtardı, Ertuğrul Sağlam da çok zorladı ama yıkamadı. Ersun hocayı en az kendisi kadar tanıyan ve antrenörlük kariyerinde Yanal’la yükselen Mesut Bakkal dün gece maçın genelinde ustasının planını sekteye uğrattı. Hasan Kabze Gökhan Gönül’ü hiç çıkartmadı, Djalma da sağda Caner’e nefes aldırmadı.

Caner sakinleştirici alsa iyi olur

Caner Erkin tartışmasız bu ligin en faydalı sol beki. Dün gece Alves’e yaptığı asistle takım arkadaşlarına tam 9 gol attırmış. Bu muazzam bir istatistik. Lakin Caner sinirlerine hakim olamıyor. Her maç gergin, hakemden rakibe kadar herkese karşı çatık kaşlı ve isyankar. Zaten ligin ilk yarısında 6 sarı kart görmesi de bu yüzden. Naçizane genç kardeşimize tavsiyem müthiş performansına öfkesiyle gölge düşürmesin.

Fenerbahçe’nin farkı yabancıları

Ligin ilk yarısını 8 puan farkla lider bitirmek Fenerbahçe’yi tarif ederken elimize yeterince done veriyor. Bu puan farkının altını futbollarıyla dolduruyorlar. Ersun Yanal’ı diğer meslektaşları tarafından kıskanılan noktaya getiren ise yabancı oyuncuları. Yanal’ın elindeki yabancı futbolcu havuzu diğer 17 takımı çalıştıran meslektaşlarının sahip olduklarından çok daha faydalı. Nasıl mı? Çok basit. Fenerbahçe istatistiki veriler dikkate alındığından bir çok alanda açık ara lider. Özellikle hücum bölgesinde bu farkı yaratan en önemli unsur ise yabancıları. Sarı-Lacivertli takımın yabancıları dün gece de dahil tam 37 gol kaydederken, yerliler sadece 8 gol atabilmiş. Peki Fener’in rakiplerinde durum ne? Galatasaray’da 14 yabancı 13 yerli; Beşiktaş’ta 19 yabancı 11 yerli; Trabzonspor’da 13 yabancı 13 yerli; Sivas’ta 23 yabancı 11 yerli; Kasımpaşa’da 23 yabancı 9 yerli gol atmış. Bu da demek oluyor ki, yabancı konusunda Fenerbahçe hedefi tam 12’den vurmuş.

Hleb kalitesi

Alexander Hleb’in Torku Konyaspor’a transferi gerçekleştiğinde Beyaz Rusyalı orta saha için herkesin zihninde ‘nereden nereye’ baloncuğunun oluştuğuna şüphe yok. Hleb kariyerli bir oyuncu, Stuttgart’taki parlak çıkışın ardından 2005/06’da gittiği Arsenal’de ilk sezon Şampiyonlar Ligi finali görmüştü. Arsene Wenger, Park des Princes’deki (Paris) finalde Pires ve Fabregas’ın sağına Hleb’i soluna da Ljunberg’i koyarak Barcelona’ya kafa tutmaya çalışmıştı. Ne var ki; Messi olmasa da Ronaldinho, Deco ve Eto’o’lu bir devi yenmek Hleb ve arkadaşlarına kısmet olmamıştı. Hleb’in, sonraki 2 sezon Arsenal’de oynadığı akılcı futbol transfer tercihlerine yansımayınca, Beyaz Rus oyuncu Konya’ya kadar uzanan bir öykünün baş kahramanı oldu. O dönem Barcelona’ya gitmek belki her futbolcunun hayali olabilirdi ama Xavi, İniesta ve Messi’nin olduğu bir takımda Hleb’e yer bulmak imkansızdı. Zaten Hleb de bulamadı. Sonrası mı? Stutgart, Birmingham, Wolfsburg, Kryla Sovetov, BATE Borisov ve Konya…

Ama aradan geçen yıllar Hleb’in temposundan küçük parçalar koparsa da kalitesinden hiçbir şey götürmemiş. Konya’nın ön bölgede top tutmasını sağlayan Beyaz Rus, sanki maça elinde cetvelle çıkmış gibiydi. Attığı her pas bir zekanın ürünü ve ölçülüydü. Tıpkı Arsenal dönemlerinde olduğu gibi. Daha ilk lig maçında yaptığı asist takım oyuncusu olduğunun da en güzel örneğiydi.

Hiç şüphe yok ki; maçın genelinde baskılı oynayan taraf Fenerbahçe’ydi ama Konya’nın da ezildiğini söyleyemeyiz. Zaten bir takımın başında Mesut Bakkal varsa sürprize hazır olmakta fayda var. Zira özellikle büyük takımlara karşı deplasmanlarda nasıl oynayacağını en iyi bilen antrenörlerin başına koyabilirsiniz Mesut hocayı. Bir Mesut Bakkal takımı gibi oynadı Konyaspor.

27 Ocak 2014, Pazartesi 21:00
YAZININ DEVAMI

‘’Avni Aker'in büyüsü!‘’

Aslında maçla ilgili yazacak bir dünya unsur var. Zaten yazdım da aşağıda sıkılmadan okuyacağınızı ümit ediyorum. Ama benim için maçın enstantanesi bitiş düdüğünden sonra yansıdı beyaz cama.

Trabzon'da doğan burada büyüyen ve bir kariyer inşa eden sezon başında da Beşiktaş'ın kalesine geçen Tolga Zengin şehirden hiç ayrılmamış gibi karşılandı. Taraftarın vefa kokan kollarla kucakladığı Tolga, Avni Aker'de de bağırlara basıldı. Bitiş düdüğüyle birlikte tribünler Tolga diye inlerken, o her zaman ki mütevazılığı ile Onur'un elinden tutarak gitti tribünlere.

Bir başka Trabzon

Trabzon'a indiğiniz andan itibaren bir futbol kentine geldiğinizi anlıyorsunuz. Şehir futbola ve takımına tutkuyla bağlı. Sokakta gezerken maçın havasına sokuyorlar sizi. John Benjamin Toshack'ın deyimiyle futbolun Bask Bölgesi Trabzon.

Sezonun ilk yarısında Avni Aker'de hiç resmi maç kaybetmese de futboluyla taraftarını mutlu edemeyen Trabzonspor resmen kabuk değiştirmiş. Yeni bir kimliğe bürünmüş. Oyuna hükmedemeyen, topu rakibine verip karşısına dikilen takım gitmiş yerine top yapan, ne oynadığını bilen daha da önemlisi Emre Güral gibi nefis bir santrforu olan takım gelmiş!
Almanya alt yapısından sonra Bucaspor ile Türk futbol coğrafyasına adım atan Emre Güral Trabzonspor'un en fark yaratan oyuncusu oldu. Fizik kalitesi çok üst düzeyde bir oyuncu olmasının yanında zekasını da kullanan bir santrfor Emre. Henriqe'den de Janko'dan da çok farklı tarzda bir oyuncu. Attığı gol Van Persie ya da Thiery Henry golü. Direk dibine ceza sahası dışından böylesi zeka ürünü bir vuruş yapmak gerçekten büyük beceri gerektirir.

Hayalet adam Fernandes

Trabzonspor bu kadar önde basarak yeni kimliğini sahaya yansıtırken Beşiktaş'ın zaafları çok net ortaya çıktı. Bir kere Fernandes takımın en zayıf halkası haline gelmiş. Sezon arasında kendi deyimiyle daha iyi performans vereceği 8 numaraya geçişinin Beşiktaş'ın oyun planına katkısı olacağını düşündürmüştü. Ama Oğuzhan ile sürekli üst üste oynadı. Birbirlerinin oyunlarını bozdular.

Yönetimler de formsuz

Devre arasından formsuz dönen sadece Biliç ve öğrencileri değil. Beşiktaş yönetimi de kötü bir ara transfer dönemi yaşattı kendi camiasına. Ara transfer yapmak zordur. Ya sorunlu bir oyuncu alabilirsin ya da ederinden pahalısı gelir sana. Ama taraftarına günlerce Ronaldinho hayali kurdurup transferi yapamazsan, Lescot deyip Trabzon'da sahaya Necip'i stoper olarak sürersen, Loderio'yu KAP'a bildirip getiremezsen dünyanın her futbol ülkesinde eleştirilirsin.

Trabzonspor da transferde Beşiktaş'tan farklı değil. Bamba sakatlığından dolayı 4-6 hafta yok. Haliyle zaten stoper rotasyonu sınırlı olan Trabzonspor Mustafa Yumlu ile Aykut Demir'in eline kaldı. Şayet orta alana Yekta'yı alabilselerdi Mustafa hoca Zokora'yı stopere çekmeyi, Aykut'u da sol bek alternatifleri arasında tutmayı planlıyordu.

Janko'ya uygun kanat yok!

Trabzonspor'un santrfor rotasyonu diğer pozisyonları dikkate alındığında daha zengin görünüyor. Zaten Emre Güral'ın aralık ayından bu tarafa yükselen formu Mustafa hocayı iki yabancı santrforunu kulübeye çekmeye mecbur etti. Janko pivot santrfor özellikleri gelişmiş bir oyuncu. Ama Trabzon ona uygun bir formatla oynamıyor. Ön açıkları (Olcan, Yusuf, Malouda) sürekli içe kat eden ve şut yetenekleri yüksek oyuncular olduğundan Janko'ya bu kanatlarla forma sırası gelmez.

26 Ocak 2014, Pazar 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’İşte tutkulu futbol!‘’

Herhalde ligde görev yapan tüm antrenörler Ersun hocayı bu kadar geniş bir kadroyu yönettiği için fena halde kıskanıyorlardır. 8 merkez orta saha oyuncusuyla hiç bir maç sıkıntı yaşamadı, forvet hattında ise krizleri hep fırsata çevirdi. (Sow ve Emenike krizlerini hatırlayın) Sow krizi çözülürken, Senegallinin hat-trick'ini izledik, Emenike krizi aşılırken Fenerbahçe'nin attığı gol sayısındaki müthiş artışa tanıklık ettik. Ligin ilk 7 haftasında takıma '0' katkı yapan Nijeryalı'nın kalan 10 haftada 8 gol 7 asistlik müthiş etkisi Ersun Yanal'ın fırsata çevirdiği bir başka kriz olarak istatistiklere yansıdı.

Oyunun senaryosu değişti

Fenerbahçe'nin Kayseri karşısındaki oyun senaryosunu iki bölüme ayırmak gerek. İlk 23 dakikada Kuyt, Caner'in defansif defolarını gidermek için solda oynadı. Çünkü Kayseri'nin sağ kanadında Salih ile Sefa'nın çıkışları Ersun hocanın üzerinde en çok durduğu konuydu.

Görece, defansif yönü daha zayıf olan Sow'u sağa atmak biraz da Gökhan Gönül rahatlığındandı. Geride kalan 17 maçta tüm takımlar baz alındığında sağ kanadı en etkin kullanan takım Fenerbahçe. Bunun tek sebebi de tabii ki Gökhan Gönül ile Kuyt'un müthiş uyumu. Kuyt'ın 2. yarıda sıfıra inip Sow'a yaptığı asist bize Zico dönemi İnter'e karşı Deivid'in Alex'e yaptığı asisti hatırlattı. Oyunun senaryosunu değiştiren unsur Fenerbahçeli futbolcuların tutkularıydı.

Meireles uzun zamandır takımdan ayrı kalışının bedelini yaptığı pas hatalarıyla fena halde ödedi ve takımına ödetti. Orta alanda o kadar çok pas hatası yaptı ki Fenerbahçe'nin bir çok akını başlamadan bitmek zorunda kaldı.

Böyle bek'in olsun yeter!

Ersun hocanın meslektaşları tarafından kıskanılmasında en önemli noktalardan biri tabii ki kanat bekleri. Sağda Gönül solda Caner takımlarına olağanüstü katkı yapıyorlar. Bu sezon hangi takımın böyle bekleri var ki? Caner 2 gol 9 asistle inanılmaz bir istatistik yakalarken Gökhan Gönül'ün Fenerbahçe'nin oyun karakterinin temelini oluşturduğunu görmezden gelmek olmaz.

Ersun hoca ve öğrencileri bu sezon gittikleri 8 deplasmanın 6'sından mutlu dönerken bunların 5 tanesini 85. dakika ve sonrasında bulduğu gollerle kazandı.

Bunu Fenerbahçe'nin fizik gücünü genele yayma becerisine, oyuncuların yüksek oyun konsantrasyonuna bağlayabiliriz. Zira Sarı-Lacivertli futbolcular sezonun ilk yarısındaki son 10 dakikalar dikkate alındığında rakiplerinden daha çok topa sahip olmuş, rakip ceza sahasında daha çok topla oynamış, rakip kaleye en çok şutu çekmiş ve bunun meyvelerini de attığı gollerle toplamış.

30 Aralık 2013, Pazartesi 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Buz değil iş kazası!‘’

Cristian orta alanda rahat bir pozisyonda takım arkadaşına pas atmak isterken ayara girip sıfırdan pozisyon üreten ve devamında golü bulan Akpala bir anda maçın seyrini değiştirdi. Nijeryalı Akpala, Werder Bremen’den kiralık olarak geldiği Karabük’te Lua Lua’nın etkinliğine de son vermesi açısından Tolunay Kafkas’ın sigortası.

Fenerbahçe’yi buzlu zeminde kendine getiren bu gol oldu aslında. Orta alanda Alper-Topal’ın direnci Cristian’ın daha önde oynamasına yardımcı oldu. Kuy-Sow ve Emenike arasındaki değişim baş döndürücü boyutlara ulaştığında zaten gol de gecikmeden geliyor. Fenerbahçe’nin attığı golde tüm kritik oyuncuların ayağı topa değdi. Cristian’ın nefis topuk pası maçın başında yaptığı hatayı affettirecek estetik özelliğe sahipti. Ama asıl bunu gole çeviren Emenike’nin vuruşu tam bir santrfor vuruşuydu.

Fenerbahçe’de bir tane oyun merkezi yok. Maçın gidişatına göre değişen oyun merkezleri beliriyor. Özellikle orta alan ile santrfor üçlüsünün uyum kat sayısı Ersun hoca ve öğrencilerinin skor gücünü artırıyor. Nitekim ligin 16. Haftası oynanırken Fenerbahçe’nin sadece santrforları 29 gole imza attı. (Sow: 8, Kuyt, Webo, Emenike: 7) Böyle bir hücum gücü ligin daha ilk yarısı bitmeden Fenerbahçe’yi zirvede tek başına bırakmaya yetişor da artıyor bile…

Ersun Yanal’ın oyuncu değişimlerinin formülü artık ezberlendi: Maç berabere gidiyorsa orta alandan bir oyuncu çıkar, Webo girer. Maçı önde götürüyorsa forvetten Sow-Emenike-Kuyt’tan biri çıkar Webo girer. Bu tercihler bugüne kadar Fenerbahçe’ye hep kazandırdı. Karabük karşısında da değişim tabelası kalktığında Yanal’ın tercihini kestirmek çok zor değildi: Alper çıkıp Webo girdi. Çünkü maç berabere gidiyordu. Oysa ki zeminin buzla kaplı olduğu, Karabük’ün de hücuma çok hızlı çıktığı düşünüldüğünde orta alan enerjisini yükseltmek için fiziksel gücü yukarıda bir Topuz’un oyuna girmesi oyunun senaryosunu değiştirebilirdi. Bazen alışkanlıklar ters tepebiliyor. Sonuçta da 15 hafta aradan sonra kaybedebiliyorsunuz.
Cezalı duruma düşen Bruno Alves’in sarı kartı Portekizlinin günahını almak gibi olmasın ama biraz ‘Happy christmas’ kartı gibiydi sanki.

Bu mağlubiyeti zemine bağlamak büyük hata olur çünkü Karabük buzda müthiş tempo yaptı ve ritmi ayarlayan takım oldu. Karabük’ün hakkını da teslim etmek gerek. Tolunay hocanın takımı son 7 maçını kaybetmeden Fenerbahçe’nin karşısında çıktı. En son TT Arena’da Galatasaray’a yenildikten sonra sahadan hiç boynu bükük ayrılmadı. Zaten ibresini yukarı döndürmüş vaziyette çıktı Ersun Yanal’ın karşısına. Bunda tabii ki Lua Lua’yı dışarıda bırakıp Akpala’ya sarılmasının da payı var. Karabük artık keyif veren bir takım hüviyetine büründü.

22 Aralık 2013, Pazar 21:30
YAZININ DEVAMI

‘’Nereden baksan tutarsızlık!‘’

Cuma günü annesini toprağa veren Kaleci Tolga Zengin için biz de dahil tüm Türkiye gözyaşlarına boğuldu. Anne, insanın hayatındaki en önemli kadındır. Hayatının kadınını kaybettikten 48 saat sonra maça çıkabilmek için kocaman bir yürek gerek. İşte o yürek sende var Tolga. Acın acımızdır, annen için dualarımız hiç eksik olmayacak. Her yaptığınla örnek bir adamdın ama artık Türk futbol tarihinin en müstesna sayfalarında adın geçecek. Tıpkı Cristiano Ronaldo gibi.

2005 yılında Portekiz Milli Takımı Moskova’da Rusya ile grubun en kritik maçına çıkacaktı ve haliyle takımın en önemli silahı Ronaldo’ydu. Bu maçı kazanan 2006 Dünya Kupası’na gidecekti. Maçtan bir gece evvel Ronaldo babasını kaybetti ama Moskova’dan dönmek yerine ‘Babam bu maçı oynamamı isterdi’ diyerek sahaya çıktı. Maç 0-0 bitti ama sahanın en iyisi Ronaldo’ydu.

Hakem skandalı
Gelelim maça. Beşiktaş bir tempo takımı tıpkı Fenerbahçe gibi. Kasımpaşa ise tam tersi topu rakibine verip, düzensizliğe zorlayarak yetenekli ayaklarıyla gol arıyor. Gökhan Töre’nin yokluğunda Holosko yerine Oguzhan ile sağ açıkta başlamak biraz risk içerse de ilk yarının kazananı Biliç oldu.

Maçın 29. Dakikasında inanılmaz bir olay gerçekleşti. Beşiktaş hücumunda sahada bulunan 2. topu eline alan Donk, ceza sahasında Almeida’nın ayağındaki topa elindekini fırlatarak pozisyonu önledi. Hakem büyük bir yanlışa imza attı. Donk’a centilmenliğe aykırı hareketten sarı kart gösterdi. Sayet boyleyse Beşiktaş lehine ceza sahası içinde çift vuruş vermesi gerekirken, maçı hakem atışıyla başlattı. Hem de Donk’un ayağına topu vererek. Hakem el kitabinin 119. Sayfasinda der ki; oyunu bir cisimle (ayakkabı, tozluk vs.) durdurmanin cezasi serbest vurustur. Almeida Kasımpaşa ceza sahasında olduğuna göre pozisyon penaltı. Yani bu durumda bir kural hatası söz konusu. Neresinden tutsak elimizde kalıyor.

Maalesef hakemlerimiz bu sezon vasatın altında kalıyor.

Oyunun geneline baktığımızda Beşiktaş’ın beklenenin aksine uzun toplarla oynadığını ve alışılmış düzeninin dışına çıktığını gördük. Almeida’nın henüz 3. Dakikadaki golü geçen hafta Sivas’a atılan golle aynı organizasyonun ürünü. Bu kez ilk pası veren Töre değil Oğuzhan-Olcay ve bitiren Almeida.

Motta’ya kırmızıysa Almeida’ya neden sarı?
İkinci yarıda Kasımpaşa da tıpkı Beşiktaş gibi alışılagelmiş düzeninin dışına çıktı. Topa daha çok sahip olarak önde oynadı. Oscar Scarione bu ligin en yetenekli 10 numaralarından biri. Alex sonrası Batalla ile teselli bulan futbolseverler artık Oscar’ın oyunuyla gözlerinin pasını siliyor. Kasımpaşa’nın bu kadar çabuk geri dönüşünde Biliç’in de payının olduğunu unutmamak gerek. Oğuzhan bir çizgi oyuncusu değil. Geçen sezon Samet Aybaba onu Elazığ deplasmanında bir kez sağ açıkta oynatmış ve maçı 1-0’dan 3-1’e çevirmişti. Ama Oğuzhan bir çizgi oyuncusunun temposuna sahip değil. Haliyle sürekli içe kat ederek kendini Fernandes’in yanına attı.

Bu maç teknik taktik bir yana futbol dünyasının ilgisini çekecek gelişmelerin yaşandığı bir 90 dakikaydı. Donk skandalının ardından maçın sonlarına doğru bir taraftar sahaya girip Fernandes’e saldırdı. Almeida ve Motta taraftara vurdu. Kural açık sahaya giren taraftara karşılık vermek, vurmak oyundan ihracı gerektirir. Ancak anlamadığım şu; Motta’ya doğrudan kırmızı gösterip, taraftara daha sert vuran Almeida’yı ikinci sarıdan atmak ne demek? Neresinden bakarsanız bakın tutarsızlık.

İnanın ben dün geceki kadar ilginç bir maça uzun zamandır tanıklık etmemiştim.

16 Aralık 2013, Pazartesi 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Fenerbahçe için keyif vakti!‘’

Fenerbahçe bu sezon farklı oynuyor. Geçtiğimiz yıllarla kıyaslandığında hem sahada hem tabelada altın çağlarından birini yaşıyor. Çünkü bu takım artık Ersun Yanal takımı olma yolunda hızla ilerliyor.

Yanal takımlarının bir tane oyun merkezi yoktur. Ersun hocanın Fenerbahçe’sini en iyi tanımlayacak sözcük galiba ‘Ligin en kompakt futbolunu oynayan takımı’ olmalı. Sokakta ortalama bir Fenerbahçe taraftarına sorsanız kendi takımının defans hattını bir solukta sayar.

Caner’in cezası sebebiyle sol bekte Hasan Ali’yle başlamak Akhisar gibi etkin kanat oyunu oynama potansiyeli olan bir rakibe karşı ekstra önlemi kaçınılmaz kılsa da bu tehlike daha maçın başında stoper İbrahim Sonko’nun kırmızı kartla atılmasıyla ortadan kalktı. Zaten Bilal’i de kaybetmiş Akhisar’ın hücum edecek mecali kalmadı.

Ama asıl farkı yaratan maçın başındaki bu gelişmelerden ziyade Ersun Yanal’ın hızlı ve pasa dayalı oyun mantalitesiydi. Sarı-Lacivertliler bu ligde 4-3-3’ü en etkin oynayan takım. Sow-Emenike-Kuyt santrfor üçlüsünün oyun içi rotasyonları baş döndürücü boyutlara ulaşabiliyor. Bu sistemin temelleri geçen sezon devre arasında Aykut Kocaman döneminde Webo’nun takıma katılmasıyla başladı. Bunun herkes farkında ama bu formasyonu modifiye edip kendi Fenerbahçe’sini yaratan ve taraftarının tribünde rahat rahat maç izlemesini sağlayan da Ersun Yanal.

14 Aralık 2013, Cumartesi 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Fernandes, 'Karadayı'yı izlemiyor mu?‘’

Tabii burada Almeida’ya ayrı bir paragraf ayırmak gerek. Portekizli golcü ilk 15 dakikada yakalanan 4 net pozisyonun da içindeydi. Üçünü hazırladı birini gol yaptı. Yeni bıyıklı imajıyla ekranların fenomeni ‘Karadayı’ya benzeyen Hugo, Portekiz Milli Takımı’yla 2014 Dünya Kupası’na gitmeyi ne kadar hak ediyorsa vatandaşı Fernandes de bir o kadar hayal dünyasında kayboluyor.

Fernandes dün gece sahanın en kötüsüydü. En iyimser bakış açısıyla krampon tercihinden, kötümser bakış açısıyla da ‘fişi çekmesi’nden kaynaklı bu dökülme seansları hem kendini hem de Beşiktaş’ı yakıyor. Oğuzhan’ın yokluğunda Beşiktaş’ın pas trafiği sekteye uğruyorken Fernandes’in oyundan alındığı için Biliç’e bozulması kabul edilebilir bir durum değil. Biliç fleksible oyuncuları sever. Hırvatistan Milli Takımı’nı çalıştırırken Heerenven’in 10 numarası Pranjic’i sol beke çekerek büyük bir açığı kapatmıştı. Necip tercihini de bu kategoride değerlendirmek gerek. Beşiktaş’ın kaptanı bu lige çıktığı günden beri hep gelecek vaat eden orta saha oyuncusu oldu. Ama kim bilir belki bundan sonra ligin iyi stoperlerinden biri olabilir. Zira top kullanma becerisi en büyük artısı.

Sivas’ın 2. yarıda oyunu çevirmesi beklenen bir gelişmeydi. Zira Roberto Carlos geçtiğimiz günlerde, ‘Ben futbolculuğum zamanında üç maç üst üste hiç kaybetmedim.’ diye çok büyük bir laf etmişti. Carlos, Fernandes döküldüğü için Gökhan ve Olcay’a baskı yaparak Beşiktaş’ın taşıyıcı kolonlarını çökertti. Kadir’in orta alandaki diri oyunu da ön tarafta Atıf ve Utaka’nın futbol zekasıyla buluşunca ortaya bambaşka bir Sivas çıktı.

10 Aralık 2013, Salı 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Fizik meselesi!‘’

Gökhan Gönül standart üstü bir sağ bek. Ona salt sağ bek demek haksızlık olur, aynı zamanda iyi bir hücum açığı. Hele önünde bir de Kuyt oynadığında Fenerbahçe'nin sağ kanadı enerji patlaması yaşıyor. Zaten Rıza hoca dün oyuncu değişimlerini iki sol kanat oyuncusu üzerinden yaptı. Çünkü Kuyt ile Gönül'ün temposu maçın yönünü belirliyordu, belirledi de. Önce Sercan çıktı, peşinden ligin en iyi iki sol bekinden biri Ali Adnan.

Ersun Yanal'ın takımı haftalar ilerledikçe bitmez tükenmez enerjisiyle sürekli arıyor, zorluyor ve buluyor. Şans bile çalışanın kapısını çalar. Fenerbahçe çok çalışıyor, ısrarla önde oynuyor ve şartlar ne olursa olsun (Eksik kalsa da geri düşse de) pes etmiyor. Fiziksel açıdan ligin en dirençli takımı.

Fenerbahçe'nin oyun merkezi defanstan başlıyor. Takım hücuma çıkarken bekler belirleyici unsur. Fakat Fenerbahçe'nin takım savunmasında tamir edilmesi gereken sorunlar var. Sezonun 3. haftasından beri birlikte oynayan defans dörtlüsü Fenerbahçe adına büyük avantaj lakin Fenerbahçe yediğinden fazlasını attığı için takım savunması çok dikkat çekmiyor. Oysa haftalardır defans istikrarsızlığı eleştirilen Galatasaray 14 gol yerken Fenerbahçe dün Rize'den 16. Golünü yedi. 'Yediğinizin fazlasını attığınız sürece sorun yok' mantalitesi geçtiğimiz iki sezonun şampiyon hocası Fatih Terim'in oyun mottosuydu. Şimdi aynı durum Ersun hoca için geçerli. Fenerbahçe de yiyor ama fazlasını attığı sürece, seyrek de olsa Alves-Egemen uyumsuzluğu, Sow-Caner'in sol kanat savunmasındaki zaafları dikkat çekmeyecektir. Ama kimsenin çekmese de Ersun Yanal'ın bu durumdan memnun olmadığını dün Rize'deki vücut dilinden anlayabildik.

Sow olağanüstü bir hücum oyuncusu. 2010-11 sezonunda Rudi Garcia önderliğinde Lille ile Fransa şampiyonu olduklarında Yanal sisteminin farklı versiyonunda ama santrfor pozisyonunda oynuyordu. Sağına Gervinho'yu soluna Eden Hazard'ı alarak 25 gole ulaşmıştı. Ama Sow hiçbir zaman savunması iyi bir forvet olmadı. Lille'de de değildi, Fenerbahçe'de de olamadı.

Rize ilginç bir sezon yaşıyor. Rıza hoca ve öğrencileri İlk 5 hafta 12 puan (Sadece Trabzon'a yenildiler) son 8 hafta ise sadece 3 puan topladılar. Haliyle bu durum üzerlerindeki baskıyı maksimuma çıkardı. Haftalar ilerledikçe sakatlıklardan dolayı hep şikayet eden Rıza hoca uzun süredir ilk kez bu kadar mutlu bir yüz ifadesiyle maça çıkıyordu. Zira takımın taşıyıcı kolonları Cernat ve Kweuke sakatlıktan dönmüştü. Rıza hoca zorladı ama mesele biraz da fizik meselesi! Yapacak birşey yok.

08 Aralık 2013, Pazar 01:30
YAZININ DEVAMI