Arama

Popüler aramalar

‘’Topal kaldık!‘’

Danimarka ile geçen hafta oynadığımız hazırlık maçının ilk dakikasından itibaren rakibin sağ beki Ankersen ile sol açığı Cristian Erikssen kanatlardan o kadar tempolu geldi ki Fatih Terim, Mehmet Topal'ı stoperlerin arasına gömerek bek arkası açıkları tolore etmişti. İlk 45 dakika 5'li savunmayla hep topun karşısında kalınca da Topal'ı liberoya çevirip Ömer ile Ersan'ın yatay açılımlarını sağlayarak Caner ile Gönül'e tempo kazandırmıştı.

Danimarka maçının 2. yarısındaki oyun Fatih hocayı fena halde yanıltmış anlaşılan. Kağıt üzerinde Vikingler kadar etkin kanat oyuncularına sahip olmayan ve 4-4-2 oynayan İzlanda'ya karşı Topal'ı stoperlerin arasına gönderip 3'lü savunmayla maça başlamak oyunun senaryosunu baştan aşağıya değiştirdi.

Mehmet Topal'ın stoperdeki varlığı pas trafiğinin sorunsuz başlaması adına kabul edilebilir. Ama bu kez İzlanda'nın oyun merkezi olan Sigurdsson'a yapılacak baskı Selçuk ile Emre'ye kaldı. Selçuk sanırım ülke sınırları içindeki en formsuz oyuncu. Enerjisi de psikolojisi de sıfır.

Topal'ın Terim'in elindeki en esnek oyuncu olduğuna şüphe yok. EURO 2008 yarı finalinde Servet Çetin sakatlandığında sahaya stoper çıkmış ve hiç sırıtmamıştı. Ama o takımda Mehmet Aurelio gibi bir ön libero vardı ve tüm ön alan baskısına yetiyordu. Mehmet'in 3. stoper olarak sahadaki varlığı bu Milli Takımı orta alan baskısından mahrum bırakır.

Oyunun tüm senaryosu 2. yarıda yeniden yazılabilirdi. Bunun için Topal'ın ön liberoya geçmesi ve defansın 4'lüye dönmesi yeterliydi. Fakat Fatih hoca top rakipteyken 5'li, hücuma kalkarken 3'lü savunmada ısrar ettikçe oyundan düştük. Bu kurgu, Prandelli'nin EURO 2012'de De Rossi'yle bir hamle oyunu olarak icra edip finale kadar yürüdüğü kıvamda kalsa daha iyi neticeler verecekken, 90 dakikalık bir oyun planına dönüşünce haliyle senaryo mutlu sonla bitmedi, bu oyuncu grubuyla bitmez de...

Her şeye rağmen, Fatih hoca 58'de Ömer Toprak 2. sarıdan atılmasını bile oyunu çevirebilirdi. Arda ile Olcan bu kadar kötüyken Pektemek'in yanında Hakan Balta hamlesiyle Topal'ı öne atabilir ve Sigurdsson'dan esirgediği baskıyı kurabilirdi.

Köy takımı öyle mi?


Son olarak İzlanda hakkında kısa bir bilgi paylaşımı yapmakta fayda görüyorum. Zira maç öncesi ekranları dolaşırken rastladığım bazı yorumlara karşı bunun elzem olduğu kanaatindeyim. İzlanda bugüne kadar herhangi bir büyük turnuvaya katılamadı belki ama son yıllarda önemli bir aşama kaydetti. 2009 yılında Beşiktaş'ın eski oyuncusu Sverisson'u U21 takımının başına getirdiklerinde alt yapı hamlesinin de fitilini ateşlediler. Francouis De Sart'ın 2005'ten itibaren Belçika'da yaptığı jenerasyon oluşturma projesinin bir benzerini hayata geçiriyorlar. Sverisson ile 2011'deki U21 Avrupa Şampiyonası'na katıldılar. Derece yapamadılar ama zaten alt yaş kategorilerinde kriter madalya kadar oyuncu yetiştirmek değil midir? Sadece bizim ülkemizde değil. Son Dünya Kupası'nda U20 takımımız Fransa'ya 2. turda elendiği için takımımızın Teknik Direktörü Feyyaz Uçar görevden alınmıştı.

İzlanda bir proje takımı ve 89 jenerasyonunun üzerine dinamik bir takım kurarak Brezilya 2014'ü barajda kaybettiler. Yani bir köy takımı değil...

09 Eylül 2014, Salı 22:35
YAZININ DEVAMI

‘’Bu takımın yolu açık‘’

Kestirmeden söyleyeyim EURO 2016'ya gitmek için grupta fırtınalar estirmemize gerek yok. Değişen statü gereği finallere katılacak takım sayısı artırıldı ve grubu ilk iki sırada bitirenler doğrudan Fransa'nın yolunu tutacak, üçüncüler de baraj maçına hak kazanacak. Buyrun hesap ortada.

Hollanda grubun ağır abisi. Dünya Kupası'nda Van Gaal'in savunma futboluyla 3. oldular. Fakat takım artık Hiddink'e emanet. Geriye kalıyor Çek Cumhuriyeti, İzlanda ve Letonya. 9 Eylül salı günü İzlanda ile perdeyi açmadan önce Danimarka ile taktiksel anlamda son derece sıkı bir sınav verdik. Fatih hocanın her hamlesine oyuncuların verdiği reaksiyon tatmin ediciydi.

5'li savunmaya dönüş

Brezilya 2014, antrenörler açısından son derece verimli bir turnuvaydı. Hollanda, Meksika ve Kosta Rika 5'li savunmayla harikalar yarattı. Almanya, Löw'ün değil Guardiola'nın Almanyası gibi oynadı ve total futbolun esintileriyle kupaya uzandı. Değişik futbol akımları dünya futbolunu sardı. Fatih Terim de Cristian Eriksen, Ankersen ve Boilesen gibi hızlı kanat oyuncusunun açtığı gedikleri doldurmanın formüllerini aradı. Fatih hoca da tıpkı Van Gaal gibi 5'li savunmanın kanat sızmalarına engel olacağını düşündü. Topal, Ömer Toprak ile Ersan'ın arasına girdi. Bu değişim Gönül ile Caner'i biraz daha kanada iterek Danimarka'nın iki beki Ankersen ile Boilesen'in çıkışlarını kontrol altına aldı.

Danimarka, İzlanda'dan daha iyi

Danimarka, salı günü karşılaşacağımız İzlanda'dan daha sert ve iyi bir takım. İsveçli Lagerbak 2012'den beri bir proje çerçevesinde İzlanda'yı dünyaya açmaya çalışıyor. İzlanda'nın oyun karakteri Danimarka'ya sertlik ve fiziksel donanım açısından benziyor olsa da taktiksel anlamda aralarında ciddi fark var. Danimarka iki beki ve Eriksen ile oyununu kanatlar üzerinden icra ederken, İzlanda Gudmundson (Charlton), Gunnarson (Cardif) ve Barnason (Pescara) orta üçlüsünün önüne Swensea'li Gylfi Sigurdson'u koyarak Hollanda Milli Takımı'ndaki Sneijder rolünü veriyor. Lagerbak 89 kuşağının altın çocuklarından Finbogason'u Türkiye maçının kadrosuna almadı. Dünya Kupası'nda Ribery'nin sakatlığında Samir Nasri'nin yerine milli takıma alınan Real Sociedad'lı Griezman harika bir performans gösterince Atletico Madrid'in radarına takıldı. Sociedad, Fransız forvetin yerini ise Heerenven'de nefis bir sezon geçiren Finbogasson ile doldurdu. O'nun yokluğu bizim için büyük avantaj olacak.

Altın kuşak mı? Neden olmasın

Kabul etmek gerekir ki futbolcu yetiştirme konusunda çok verimli topraklara sahip değiliz. 1991'de Fatih Terim oluşturmaya başladığı jenerasyonun ekmeğini 2000'lerin ortasına kadar tıka basa yedik ama yıllardır kısır kulüp çekişmelerinden dolayı kılımızı kıpırdatmıyoruz. Fatih hocanın elindeki kadro EURO 2016 elemeleri için yeterli. Şayet Ozan Tufan ve Hakan Çalhanoğlu'nun yanına 94 ve üzeri kuşaktan 4-5 oyuncu daha yetiştirebilirse 2018 Dünya Kupası'na katılmak için iddialı duruma geliriz. Aksi taktirde EURO 2016'da Selçuk, Burak, Olcan, Gökhan Gönül 31, Mehmet Topal 30, Arda Turan 29 yaşını bulacak. Haliyle şu an sırtına yüklendiğimiz kuşağın vadesi dolmuş ya da dolmak üzere olacak.

03 Eylül 2014, Çarşamba 22:55
YAZININ DEVAMI

‘’Antrenörlerin maçı‘’

Süper Kupa finalinde İtalyan meslektaşına karşı bariz bir taktiksel üstünlük kuran İsmail Kartal ile Rosenborg ve Saint Etienne maçlarında büyük bir antrenörlük sınavı veren Tolunay Kafkas’ın mücadelesi vardı Kadıköy’de.

Luis Van Gaal, 2014 Şubat'ında Hollanda Milli Takımı'nı Dünya Kupası'na büyük bir titizlikle hazırlıyordu. Sahip olduğu oyuncu grubunun favori gösterilmeyecek kalibrede olduğunu bildiğinden Janmaat-De Vrij-Vlaar-İndi ve Blind'li bir savunma hattının üzerine 5-3-2'yi inşa etmişti. Benzerini Meksika ile deneyimleyen Miguel Herrera, Dünya Kupası’na renk katmakla kalmayıp Hollanda’nın karşısına dikildiğinde Van Gaal’i kurtaran Portekizli hakem Proença olmuştu.

Cezalı olmasına rağmen Tolunay Kafkas da Fenerbahçe karşısında Yiğit'i stoperlerin arasına gömerek, Van Gaal'in sistemini takımına uyarladı. Böylelikle stoperlerin topla oynama yüzdesini artırdı, pas trafiğinin sorunsuz başlamasını planladı.

Karabük çıkarken Kuyt'ın kaptığı top Kafkas'ın Emenike'nin defans arkası koşularını kesmek için yaptığı tüm planı yerle yeksan etti. Nijeryalı bu ligin en çabuk mesafe kat eden forveti. Kuyt'tan aldığı topla beklemediği bir koridor buldu karşısında ve tam bir santrfor vuruşuyla golü yaptı.

Fenerbahçe iç sahada coşkuyla topun arkasına geçmeye çok alışık. Sarı-Lacivertli bu coşkudan mahrum bırakacak tek yol onlara karşı sertlikten değil, alan bırakmamaktan geçiyor. Zira defalarca test edildiği üzere sertlik Emre ve arkadaşlarını daha da coşturuyor.
Kestirmeden söyleyeyim, Diego Ribas fizik olarak hazır olduğu sürece bu takımda oynar. Fakat Meireles Karabük karşısındaki formunu korursa, Kuyt’ın atletik performansı sürerse, Emenike atmaya devam ederse İsmail Kartal Diego’ya yer bulmak için sabahlara kadar uykusuz kalır.

Yani Diego’nun varlığı İsmail hoca açısından avantaj mı dezavantaj mı doğrusu bunu zaman gösterecek. Alex Ferguson, futbolcuları bir grup yüksek egolu milyoner olarak tanımlar. Şayet Emenike gol attığı bir maçta oyundan çıkmayı sorun etmeyecekse Kartal’ın işi hiç zor olmaz. Ya da Emre, yorulup ayakları gitmediğinde tabelada numarasını görüp Alper’i alkışlarsa.

İsmail Kartal’ın Diego’yu oyuna sürdükten sonra takımının oyun kurgusunu 3 kez değiştirmesi uzun zamandır Sarı-Lacivertli camianın alışık olmadığı bir davranış şekli. Diego, yüksek potansiyelli bir hücum oyuncusu. Fiziki açıdan da çok güçlü. Bazen bir kanat oyuncusu bazen de temaslı oyuna boyun eğmeyen bir 10 numaraya dönüşebiliyor. Fakat bu değişimler, takım kazandığı sürece gündeme gelmez. Ama kaybettiği gün bu takımla bu kadar oynanır mı diye Kartal’a eleştiriler gelmeye başlar. Başta oyundan aldığı futbolcularca olmak üzere. Hele de ortada çok taze bir Mancini örneği varken.

31 Ağustos 2014, Pazar 21:00
YAZININ DEVAMI

‘’Bilic işi çözmüş‘’

Üstelik Olimpiyat’ın bozuk zemininden Emirates’in halı sahasına oradan da Mersin’in dipsiz kuyusuna uyum sağlamak çok kolay olmasa gerek. Futbolu yönetenlerin birinci görevi oyunu ve oyuncuyu korumaktır. Mersin’in stadı yeni olmasına rağmen zemininin durumu içler acısıydı doğrusu. Oyunun baş aktörü futbolcuysa, bu zeminde maç oynatılması büyük hata. Veli’nin de Oktay’ın da sakatlıkları zemin yüzündendi. Rıza Çalımbay’ın futbol literatürümüze soktuğu ‘Çok basit bir gol yedik’ klişesi dün bir kez daha işledi. Demba Ba ve Oğuzhan’ın yokluğunda Cenk Tosun-Pektemek ile çift santrfora sarılan Bilic, artık bu ligin temel dinamiklerini çözmüş. Geçen sezonun ilk 4 haftasında aldığı 12 puanla koca bir sezonu kaçırdığı için oyunu kuralına göre oynuyor. Temkinli, ayağı yere daha sağlam basıyor. Olcay Şahan’ın, ArseneWenger’in Arsenal’i 18 yıldır çalıştırıyor oluşunu görmezden gelip,Bilic’in Beşiktaş’ta 2. sezonuna başlamasını Londralılar’a karşı bir avantaj olarak değerlendirmesi demek bu yüzdenmiş.

31 Ağustos 2014, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Oyunda Kartal, tabelada Arsenal‘’

'Dik oyun' aslında geçen sezon Hami Mandıralı'nın Mustafa Akçay'ın yerine gelmesinin ardından futbol literatürümüze kazandırdığı güzel bir oyun tanımıydı. Arsenal, iki haftası geriden kalan Premier Lig'de yüzde 65 topa sahip olarak bu alanda sezonun en iyisi olmayı başardı. Bu istatistik Topçular'a rakibe az pozisyon verme imkanı tanıdı. Wenger, yıllardır hayalini kurduğu kusursuz pas takımını bulabilmek adına bu sezon Alexis Sanchez hamlesini yaptı. Sanchez'i tercih etmesinin birinci nedeni model aldığı Barcelona'nın 3. bölgesine Messi'nin yokluğunda hareket kazandıran isim olması. Fakat ne Arsenal Barcelona seviyesine yükseldi, ne de Sanchez puslu şehre uyum sürecini aşabildi. Mesut'un Dünya Kupası'nın ağırlığını hala kollarında hissediyor oluşu ve sezona geç girişi de maç boyunca Arsenal'in pozisyon üretim merkezini sekteye uğrattı.

Beşiktaş, orta alanda Arsenal'e karşı planladığı baskıyı maç boyunca kurdu. Ramsey'in yokluğunda Atiba ve Veli'nin savunma dirençleri Beşiktaş'ın 3. bölge oyuncularına daha fazla cesaret olarak yansıdı. Şayet Olcay ve Oğuzhan; Demba Ba'nın özgüven seviyesine çıkabilselerdi Arsenal için herşey çok daha zor hale gelebilirdi.

Arsenal'in özellikle de sahasında en iyi yaptığı şeyi yani pas zincirini kırmak için yüksek özgüven barındıran dik oyuna devam etmek Beşiktaş'a tur için gerekli o mucize golü getirirdi.
180 dakikanın tabelada kazananı Arsenal olsa da oyunun kazananı kesinlikle Beşiktaş.

İsmail'de ısrar edilmeli

Gibbs'in yokluğunda Monreal-Casorla'lı sol kanat Olimpiyat'taki ilk maçta sağ bek oynayan İsmail'i yıldız yapmaya yetmişti. İki sezona yayılan sakatlığına rağmen temposundan birşey kaybetmeyen Köybaşı, Arsenal gibi ritimli takımlara karşı denge unsurudur. Şayet elinizde Ivanoviç gibi stoperiniz yoksa orjinal bir beki ters kanatta oynatmak her zaman için size avantaj kazandırır. Zira bekleri stoperlerden ayıran en önemli özellik tempolarıdır. Stoperden bek devşirmek riskleri beraberinde getirir. Son yıllarda Toraman, Dany, Ersan gibi başarısız bek denemeleri ortadayken İsmail'in sağ bekte kullanılması Beşiktaş'ın çift kanadını aynı ritim düzeyine getirir.

Mühendislik hatası

Son yıllarda sakatlıklar yüzünden başı derde giren Wenger, bu sezon da kadro mühendisliği konusunda hayli eleştirileceğe benziyor. Geçen yıl Noel'e lider girmesine rağmen Ramsey'in sakatlığıyla bir anda tepe taklak olan Arsenal, ligi ancak 4. bitirebilmişti. Sagna'nın gidişiyle sağ beke Fransız milli Debuchy'yi alan Wenger, bu yıl da stoper rotasyonunu eksik bıraktı. Wenger, kasadaki milyon poundlara rağmen Vermalen'i Barcelona'ya satıp, Southampton'un sağ beki Chambers'i stoper rotasyonuna kattı. Gelecek vaad eden sağ beki 3 resmi maçın 2'sinde sağ, Everton karşısında da sol stoper oynatan Wenger, Beşiktaş önünde Mertesacker-Koscialny tandemine sarıldı. Demba Ba ve Pektemek'in birbirlerine yakın çıktıkları tüm akınlar Mertesacker için büyük tehlikeydi.

28 Ağustos 2014, Perşembe 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hak eden kazandı‘’

İsmail Kartal, Aykut Kocaman ve Ersun Yanal'dan kalan şablonun dışına çıkmadı, çıkmaya da niyeti yok gibi. Zaten aklın yolu bir, makine düzeninde oynayan bir takımı bozmanın da alemi yok diye düşünüyor olmalı Kartal. Şimdilik haklı.

Galatasaray'ın yaşadığı da ilginç bir süreç doğrusu. Yaklaşık 50 gündür Prandelli bu takıma idman yaptırıyor ama taktiksel anlamda Fenerbahçe'nin çok gerisindeler. Aradaki açığı kapatacak tek unsur ikinci yarıdaki enerjileriydi. Zira Fenerbahçe'nin başlangıç kadrosu 30,27 yaş ortalamasıyla daha başlamamış ligin en yaşlısı, Galatasaray ise 27,5'luk bir ortalamayla sahadaydı.

Fenerbahçe kaldığı yerden

Bekler çıktığında -ki Gökhan da Caner de çizgi ötesi oyuncular- Fenerbahçe 3. bölgede çok tehlikeli bir takım haline geliyor. Fenerbahçe'nin Galatasaray'dan en büyük farkı da burada zaten. Bekler orta yayı geçtikten sonra ceza sahasında 3 santrfor onları bekliyor. Yanal sonrası Kartal da oyunu buradan kurguluyor. Enerji dezavantajına rağmen Fenerbahçe oyunu bu sayede hep elinde tuttu. Cezasahasına gönderilen topta Fenerbahçe'nin 4 kat daha fazla istatistiğe sahip olması bu yüzden.

Melo saklanıyor

Mancini döneminde Melo'nun deplasman performansı eleştirilmişti. Süper Kupa finalinde de hırsı, enerjisi hep minimumdaydı Brezilyalının. Geçen yıl sıkça dillendirilen 'Melo'dan hırsı alın geri neyi kalır ki!' şarkısı bu sene Prandelli'nin keyfini kaçıracağa benziyor.

Bu maç Prandelli-Mancini-Terim kıyası yapmak için de iyi bir fırsat oldu. Terim 4-4-2 ile iki sezon üst üste şampiyon oldu. Mancini, ikinci yarının başında özellikle iç sahada çift forvetle (3-5-2) doğru yolu bulmuştu ama tıpkı David Moyes gibi her maça farklı kadro, başına dert açtı.

Galatasaray son 3 sezondur çift santrforla oynama alışkanlığını kazanmışken, Prandelli'nin 4-2-3-1'i Burak'ın ayarlarını bozdu. Stoperlerin arasında kayboldu gitti. Buna karşın Galatasaray, Mancini döneminde sahip olmadığı iki seri kanat oyuncusuyla oynadı, ama bunun avantajını yaşayamadı.

Olcan Trabzon'da, Yasin de Erciyes'te 3. bölgenin başına buyruk prensleriyken Galatasaray'da top taşıyan, birincil görevi Burak'a servis yapmak olan askerlere dönüştürülmek isteniyor. Haliyle bünyeleri şimdilik bunu kaldırmıyor.

Ersun hocaya hala itirazım var!

Fenerbahçe ligin en yaşlı oyuncularından kurulu olmasına rağmen geçen sezon şampiyonluğunu bitime haftalar kala ilan etmişti. Aykut Kocaman'ın Karabük mağlubiyetinin ardından istifa edip futbolcuların ısrarıyla döndüğü 2012/13 sezonunun devre arasından beri Fenerbahçe oyun formatını muhafaza ediyor. Ersun hoca da bir kaç başarısız denemenin ardından şablonu bozmadı. Bir kaç mantıklı dokunuşla yaşlı kadroyu daha dikine oynayan bir takım haline getirdi. Fakat bu sezonun planlamasını yaparken Ersun hoca basın toplantısında Fenerbahçe'nin yaşlı bir takım olduğunu kabul etmediğini ifade etmişti. O andan itibaren itiraz ettim ve hala da ediyorum.

Fenerbahçe'nin Süper Kupa finalinde sahaya sürdüğü 11'in en genci 88'li Caner Erkin ise burada bir sorun var demektir. Sarı-Lacivertli 11'in yaş ortalaması tam 30,27. Açık ara ligin en yaşlısı. Avrupa'nın 5 büyük liginde şampiyon olan takımların yaş ortalamaları 27'yi geçmezken Fenerbahçe'nin bu sezon bir yaş daha alan aynı kadrosuyla kupaları kovalaması kulağa ne kadar mantıklı gelebilir ki? İsmail Kartal'ın işi bu anlamda hiç de kolay olmayacak.

25 Ağustos 2014, Pazartesi 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Seba farkıyla!‘’

Futbolun mantığı, Arsenal'in kadro kalibresiyle Beşiktaş'a karşı favori olduğunu söyleyebilir. Fakat Beşiktaşlı oyuncuların motivasyon kaynağı Süleyman Seba olunca mantık bir kenara çekilir, yüreğe selam durur. Arsenal, Beşiktaş için mantık hesabıyla yenilecek bir takım olmayabilir ama 1. saniyede Demba Ba'nın direk kaleye gönderdiği şut Wenger ve öğrencilerini saygı duruşuna ikna etmek adına belirleyiciydi.

Beşiktaş'ta geçen sezondan beri bir sağ bek sıkıntısının olduğu gün gibi aşikar. Tigana dönemi Beşiktaş'a geldiğinde ön liberodan Milli Takım'a kadar yükselen Serdar Kurtuluş'un Mustafa Denizli döneminde Gaziantep'e bir orta saha oyuncusu olarak gittiği hatıralarda tazeliğini korur. Fakat Gaziantep'te mecburiyetten sağ beke evrilmesi ona Beşiktaş'ın kapılarını tekrar açmıştı.

Biliç kağıt üzerinde Serdar'ın yeterli bir sağ bek performansı vereceğini düşünse de pratikte durum çok farklı gerçekleşti. Yoksa Biliç'le yapılan muhteşem sezon başlangıcının Olimpiyat'taki Galatasaray derbisinde sekteye uğramasını nasıl izah edebiliriz? Serdar-Bruma karşılaşması sanırım sezona damga vuran enstantaneydi. Zira Serdar ayakta kalsa belki de Beşiktaş Şampiyonlar Ligi biletini Galatasaray'ın yerine doğrudan alacak ve milyonlarca Euro kara geçecekti, şimdi Arsenal karşısında ter dökmeyecekti.

Biliç'in eseri

Biliç, yönetime istediği hücumcu sağ beki aldıramadı. Kayseri'den Sefa Yılmaz'ı alsalardı bu sezon ikinci bir Caner Erkin performansına şahit olabilirdik. Biliç'in sağ bek zaafına karşı Wenger, Temmuz ayında dünyanın en seri forvetlerinden biri olan Alexis Sanches'i kadrosuna katarak takımın 3. bölge temposunu Podolski'giller seviyesinin üzerine çıkardı. Arsenal'in tıkandığı noktalardan biri buydu ve Wenger artık ön bölgede kusursuza yakın bir takıma sahip.

Arsenal'in kanat oyununa bağlı temposuna önlem için Biliç, İsmail'i sağ beke dikti. Slaven, EURO 2008'de Herenveen'in ofansif orta sahası Pranjic'i Hırvatistan'ın sol beki yaptığında hem takımının hem de oyuncusunun kaderini değiştirmişti. Pranjic, bir sezon sonra Van Gaal'in Bayern Münih'ine bir sol kanat oyuncusu olarak transfer olmuştu.

İsmail bundan sonra futbol hayatına sağ bek olarak devam eder mi bilinmez ama Casorla'nın karşısındaki kararlı oyunu Beşiktaş'ın sağ kanat savunmasını Necip ile Serdar'ın bir seviye üstüne çıkardı.

Özellikle ilk yarı boyunca Beşiktaş beklentilerin ötesinde bir oyun oynadı. Belli ki Biliç futbol kamuoyunu ikna ettiği gibi oyuncularını Arsenal'i eleyeceklerine inandırmış. Demba Ba-Pektemek uyumu 3. bölgede Beşiktaş'a nefes aldırdı. Pedro Franco'nun oyun okuma ve top kullanma becerisi ilk yarının en dikkate değer unsurlarıydı. Geçen sezon Chelsea'de çok az forma şansı bulsa da özellikle Şampiyonlar Ligi'nde çektiği 5 şutun 3'ü çok kritik gol olarak tabelaya yansıyan Demba Ba, Almeida'ya oranla çok daha nişancı ve yıpratıcı bir santrfor. Gerçekten fark yaratıyor. Oyun konsantrasyonu ve enerjisi çok yüksek.

Ramsey'in yokluğu avantaj

Arsenal, nefis bir hücum hattına sahip olsa da stoper rotasyonunda SOS veren bir takım. EPL açılış maçında Cristal Palace'lı Hangeland'tan yedikleri yan top golü en büyük zaafları. Southampton'dan aldıkları sağ bek Chambers'i Mertesacker olmadığı için mecburen stoper oynatıyor olması Wenger'in uykularını kaçırıyor.

Oğuzhan, Wenger'i sahada en yakından tanıyan Beşiktaşlıydı. Eski hocasını futboluyla olmasa bile Ramsey'i attırdığı için son zamanlarda en çok kızdıran oyuncu oldu. Çünkü Ramsey 2013 Ağustos'taki Fenerbahçe maçından bu yana müthiş bir gelişim içinde. Geçen bir yılda değişen sadece Ramsey'in imajı değil, aynı zaman futbol karakteriydi. Arsene Wenger'in, oyunu Galli üzerinden kurguluyor oluşu Ramsey'in rövanştaki yokluğunun ne anlama geldiğini sanırım daha iyi anlatır.

Normal şartlar altında bu tur Wenger'in kalkınma planındaki en kritik eşik. Fakat bu kez Seba'nın manevi desteğiyle Beşiktaş Wenger'in Devler ligi zincirini kırma şansını Londra'ya taşıdı.

19 Ağustos 2014, Salı 22:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kalp değil beyin kazandı‘’

Kestirmeden söyleyeyim, Dünya Kupası'nı hak eden takım kazandı. Löw, Almanya'yı EURO 2012'den sonra kısmen dönüştürmeye başlamış, mart ayından itibaren de pas takımı haline getirmeye çalıştı, Brezilya'da amacına ulaştı. Dünya üzerindeki her alanda gösterdikleri disiplinleriyle nam salmış Almanların pas oyununu da makina düzeninde oynamasına şaşırmamak gerek herhalde.
Arjantin ise dünyanın önemli bir bölümünde Messi'den dolayı kendine hatırı sayılır bir taraftar desteği bulmuşsa da üstün Alman disiplinine karşı şanslarının yüksek olmadığını düşünen hatırı sayılır bir kitle vardı.

Kramer Kramer'e karşı

Bir futbolcunun hayatında yaşayabileceği en önemli andır herhalde Dünya Kupası'nda final oynamak. Khedira sakatlandığı için son anda finalde forma şansı bulduğunda sanırım Kramer de içinden, 'İşte bu' diye haykırmıştır. Fakat kaderin cilvesi, henüz 16. dakikada Garay'ın sert omuz darbesiyle kamyon çarpmışa döndüğünde kendisiyle imtihanı başladı Kramer'in. Doktorların müdahalesi sonrası devam edemeyeceği çok belliydi şuursuz bakışlarından. Fakat o içindeki Kramer'i dinliyordu ve torunlarına anlatacağı Dünya Kupası finalinden mahrum kalmak istemiyordu. Kalbinin sesini dinledi, devam etti. Bir depar yaptı, iki adam kovaladı sonra yığıldı. Oysa ki, Cristoph Kramer geçen sezon M.Gladbach formasıyla maç başına 12 bin 600 metre koşarak Bundesliga'nın en çok mesafe kateden ilk 3 oyuncusundan biri olmuştu. Kısmet değilmiş. Kramer-Schürle değişikliğiyle Löw, Mesut'u 10 numaraya forvet arkasına çekti, Almanya'yı turnuva öncesi ayarlarına yani 4-2-3-1'e döndürdü.

Messi'nin oyunu değildi

Turnuvada tek adamlı sisteme dayalı iki takım vardı, birisi Ronaldo'nun Portekiz'i diğeri de Messi'nin Arjantin'i. Arjantin yarı finale kadar topu rakibine bırakmayarak Messi'ye uygun bir oyun oynadı. Yarı finalde Hollanda'yı elemelerine rağmen Messi'nin alışık olduğu düzenin dışına çıktılar. Bu onlar için en büyük tehlikeydi. Finalde de Messi'nin oyununu sergilemedi Arjantin. Topu Almanya'ya bıraktılar, karşılarına dikildiler. İlk 25. dakika dolduğunda Almanlar % 67-33 topa sahipti ve Messi sadece 1 kez driplingle Alman kalesine doğru hareketlenebilmişti. Kramer-Kros-Scweinsteiger'in orta yay üstünlüğü Messi'ye top geçişlerini bıçak gibi kestiği gibi onun olası bir driplingi başlamadan bitiyordu.

Higuain nasıl faul yaptı?

Finalin dönüm noktası sanırım 56'da İtalyan hakem Rizzoli'nin Higuain-Neuer çarpışmasında penaltı yerine Almanya lehine verdiği faul kararıydı. Kaleci Neuer kontrollü bir şekilde Higuain'e doğru koşarak diziyle net faul yapıyor. Kararın doğrusu penaltı ve sarı kart olmalıydı ama Rizzoli akıl almaz şekilde Higuain'in faul yaptığına hükmetti. Cüneyt Çakır'ın Dünya Kupası performansını gördükten sonra Rizzoli'ninki vasat kalıyor.

14 Temmuz 2014, Pazartesi 01:00
YAZININ DEVAMI