‘’Sneijder'in isyanı!‘’
Sahada Galatasaray adına doğru iş yapan belki de tek oyuncuydu Sneijder. Hollandalının iki uzak mesafe golü Prandelli'nin takım kimyasına aykırı mantalite tercihine düştüğü şerhti aslında.
Galatasaray kadro derinliği ve fiziksel açıdan Fenerbahçe'nin önünde. Buna rağmen Fenerbahçe'ye Ağustos'ta Süper Kupa finalini kaybetmek İtalyan hocayı kanat oyunundan soğutunca iki aylık vasat görüntü ortaya çıktı. Oysa ki Prandelli'nin elinde standart üstü kanat hücumcuları varken doğru formulü ancak ligin 5. Haftasında Erciyes'e karşı bulmuştu.
Derbiye çıkarken İtalyan hocanın, rakibin topla oynama yüzdesinin yüksekliğine kanıp orta sahada bir fazla oyuncu tercih etmesi neredeyse sonunu hazırlıyordu.
Fenerbahçe, ligin yaş ortalaması en yüksek takımı olmasının dezavantajını, birlikte oynama pratiğine dönüştürmeyi başarmış. Alves atılana kadar da oyunu elinde tuttu. İsmail Kartal TT Arena'dan puanla çıkmanın yolunun tempoyu düşürmekten geçtiğini iyi analiz etmiş. Sakatlanıp çıkana kadar Emre, sonrasında da Selçuk oyunun ritmini hep düşük tutarak Galatasaray'ın coşku patlamasına izin vermedi.
Prandelli'nin Dzemaili tercihi oyunun renginin sarıdan kırmızıya dönmesinin önündeki en büyük engeldi. Fenerbahçe bu ligin en iyi kanat oyunu oynayan iki takımından beri. Geçen yıl Beşiktaş'ın da önündelerdi. Mancini, kanat savunmasıyla oyunu orta alana çekmiş ve Emre'nin devre dışı kalmasıyla kazanmıştı. Prandelli, üç merkez orta saha oyuncusuyla oynamayı tercih ederek aslında Fenerbahçe'nin ekmeğine yağ sürdü. Üstelik de Emre erken devre dışı kalmışken.
Oyuncu değil kontratı gelişiyor
Alper'in sahada dripling yeteneği en gelişmiş Fenerbahçeli futbolcu olduğuna şüphe yok. Zaten onu Eskişehir'den İstanbul'a getiren de böylesine büyük bir maçta ilk 11 kapısını açan da buydu. Alves atıldıktan sonra Galatasaray'ın baskısını yine en iyi yaptığı şeyle yani driplingle kırmayı başardı.
Fakat Alper ve Alper gibi genç yaşta umut vaat eden futbolcu kardeşlerimizin sorunlarından bir tanesi gelişimlerine kafa yormamaları. Galatasaray deplasmanında her şey kontrol altındayken çok müsait pozisyonda vurduğu kafa şutunu Muslera kurtardı. Yükselen top Alper'in etki alanındaki seyrine devam etti. Fakat o sırada Alper kafası ellerinin arasında üzüntüsünü yaşadığı için pozisyonu kaçırdı. Çünkü kafasında tek plan var. Ama Marko Reus'un, Hazard'ın, Thomas Müller'in ikinci hatta üçüncü planları bile oluyor. Yerli futbolcuların oyun planına biraz kafa yormaları şart. Yoksa yabancı sınırlamasıyla futbolumuzu değil sadece yerli futbolcu arkadaşların kontratlarını geliştirmeye devam ederiz.
Uzun zamandır sadece futbol odaklı bir Galatasaray-Fenerbahçe derbisi izlemek doğrusu mutluluk verici. Prandelli gerçekten çok iyi bir insan. Kibar, medeni ve tam bir beyefendi. Maç bitiminde soyunma odası tünelinin başına giderek tüm Fenerbahçeli oyuncuların elini sıkması zaten bu derbinin saha dışı tansiyonunun neden düşük olduğunun göstergesi. Antrenörlüğü eleştirilse de centilmenliği ayakta alkışlanır.
‘’Lider aranıyor!‘’
Vahid Halilhodziç'in elindeki kadronun geçen sezonla kıyaslandığında hayli önde olduğuna şüphe yok. Peki oyun olarak ortaya konan ne var derseniz, orada koca bir soru işareti bizi karşılıyor. Trabzonspor'a liderlik edecek, sahaya karakter koyacak oyuncu eksikliği net şekilde görülüyor. Olcan ile Adrian'ın liderlikleri mumla aranıyor. Oyun sıkıştığında inisiyatif kullanacak bir isme şiddetle ihtiyacı var Trabzonspor'un.
Vahid hoca kafasını saha içine olduğu kadar dışına da yoruyor. İnanılmaz bir gerginlik içinde. Bu kadar gerilim kendine de takıma da zarar. Başakşehir maçında oyundan atıldı, Legia karşısında da aynı agresifliği onu tribüne gönderdi. Doğrusu çok merak ediyorum hoca bu kadar gerginken sezon boyunca kaç maçı takımının başında tamamlayabilecek.
Sahada takım liderini arıyor, oyuncular kenara bakıp hocasını arıyor, taraftar kötü futbolun sorumlusunu arıyor. Yani Trabzon'da aranan şey belli: Lider! Liderin illa futbolcu olması gerekmiyor Halilhodziç'in bunu anlaması gerekiyor galiba.
Vahid hoca sanırım Fatih Atik'te kimsenin görmediği bir ışık görüyor. Sefa ve Yusuf gibi standart üstü iki kanat oyuncusu varken, Fatih'te bu kadar ısrar etmek Trabzon'un oyununu çok kötü etkiliyor.
Cardozo, Bordo Mavili takımın kadrosunda set hücumuna en yatkın oyuncu. Paraguaylı santrforu rakip 18'in içinde etkin kılabilmek için kanat oyuncularının taşıyacağı toplar kadar cepheden gelecek delici paslara da ihtiyaç var. Koca ilk yarı boyunca sağ açık Fatih Atik ile sol açık Waris'in Cardozo ile pas trafiği neredeyse bayram günü İstanbul kadar sakindi.
Trabzonspor Legia karşısında çok üstün oynadı, son 30'da istediği pozisyonları da buldu ama sahada liderini bulamadığı için topu kaleye dürtecek özgüvenden hep yoksundu.
‘’Çok kadın hiç kadındır!‘’
Akhisar mağlubiyeti tam bir antrenör yenilgisidir. İsmail Kartal yapamadıklarıyla, Mustafa Reşit hoca yaptıklarıyla geceye damga vurdu.
Koca bir ilk yarı boyunca Akhisar kanatlardan akıp gelirken İsmail hoca oyunu öylece izledi. Bruno Mzenga, Caner'e bir daha kariyerinde hatırlamak istemediği bir gece yaşattı. Sow'un oyun konsantrasyonu sıfır. Kuyt her şeyini borçlu olduğu atletik performansını artık kaybetmiş.
Devre arasında teknik adamlara ilk yarıyı analiz etmeleri için koca bir 15 dakika veriyorlar. İsmail hoca Trabzon'da yapamadığını, Gaziantep karşısında cesaret edemediğini Akhisar'da hayata geçirir diye düşünenleri hayal kırıklığına uğrattı doğrusu. Hocalar neden oyuncu değiştirmek için illa 60'ı görmeyi beklerler anlamış değilim. Biliç, Oğuzhan'ı 43'te oyundan alma cesaretini gösterdiği için taraftarından ve yönetiminden istediği krediyi alabiliyorsa İsmail Kartal da saha dışı kredisini pekala yeşil zemine taşıyabilmeli. Ama İsmail hoca yine büyük bir fırsatı kaçırdı. İlk yarı boyunca Mzenga karşısında Caner hata üstüne hata yaptı. Önünde oynayan Sow kaleye gidecek mecali kendinde bulamıyor. Kadlec-Sow değişikliği bağıra bağıra İsmail hocayı çağırıyor ama Kartal 60'ı görmeden değiştirmem diyor.
İlk yarı boyunca Fenerbahçe'nin arıza noktaları ışıklı panoda yanıyor, Bilal-Mzenga-Gekas üzerinden ikinci kontra golü de geliyor ama İsmail hoca hala 60'ı görmeden değiştirmem diyor. 64'te gelen ilk müdahale tam bir çaresizlik göstergesi. Alves çıkıyor Emenike giriyor. Öyle ya ne kadar çok forvet o kadar çok goldü değil mi?
İsmail Kartal'ın Akhisar karşısındaki oyuna hamleleri Teoman'ın bir bar filozofundan esinlenerek şarkılarına konu ettiği, 'Çok kadın hiç kadındır dostum yalnızlıktır yolun sonu' sözleri gibiydi. İsmail hocaya söylenecek en anlamlı söz bu olurdu sanırım: Çok forvet hiç forvettir hocam.
İsyan eden yok
Emre Belözoğlu'nun son dakika sakatlığı sanırım Fenerbahçe'de çok büyük bir açığı ortaya çıkardı. Emre yoksa yenilgiye isyan eden oyuncu yok. Akhisar 2'yi bulduğunda arkadaşlarını omuzundan tutup kaldıracak bir liderin yokluğunu aradı Sarı-Lacivertliler. İlginç olan şu, Emre bu sezon 4 resmi maç oynadı ve 4'ünde de maçın adamı seçilecek performans gösterdi. Emre her daim antrenörleri için çok önemli bir saha figürü. Ama Emre 2011'de 20, 2012'de 10 ve 2013-14 sezonunda 20 lig maçı oynaşabildi. Yani 34 haftalık lig maratonunun ortalama yüzde 40'ında yoktu. Bu sezon 34 yaşından 35'e yükselecek haliyle enerjisi bir seviye daha gerileyecek. Fenerbahçe'nin Emre'nin yokluğunda yeni bir lider bulamayışı en büyük sorun.
Akhisar'a kocaman alkış
Mustafa Reşit Akçay, geçen sezonun 7. haftasında Trabzonspor'un başında Kadıköy'e çıktığında bu gece oynanan oyunu kopyasını oynamıştı. Fenerbahçe'yi 6 savunmacı ile ceza yayı ile orta yaya sıkıştırıp, kontra oyununun kitabını yazmıştı. Bu gece Akçay, kitabına yeni sayfalar ekledi. Oyunu çirkinleştirmeden, tamamen geri çekilmeden, Bilal gibi nefis bir kontra kurgucusu, Mzenga ve Kenan gibi iki koşucu, Gekas gibi bir bitiriciyle; kontratak oyunu nasıl oynanırın dersini verdiler. 2 attılar ama Gekas ve son olarak Mehmet Akyüz ile iki katını da kaçırdılar.
‘’Gol korkusu!‘’
Beşiktaş dinamik bir takım olmasına rağmen oynadığı son 7 maçta sadece 5 gol kaydedebildi. İlginç olan kazandığı maçlar da dahil hiç birinde birden fazla gol atamadı. Oyun olarak tatmin edici bir performansa ulaşsalar da tabelaya oynamadıkları sürece şampiyonluk yolunda kazalara uğraması kuvvetle muhtemel.
Beşiktaş düzgün zemin takımı. Fakat gelin görün ki, ligin başından beri 4 maçın 3'ünü kötü zeminde oynadı. Oyun mottosu hareket olan bir takımın, böylesi ağır zeminlerde ayakta kalması için çok ekstra katkıya ihtiyacı var. Biliç, bu katkıyı her maç yeni bir kahraman çıkararak alıyordu.
Biliç takımına hakim bir antrenör. Geçen hafta Oğuzhan'ı 43. dakikada oyundan alacaksın, ertesi gün oyuncun sana teşekkür edecek, hafta sonu yeniden 11'de sahaya süreceksin. Alex Ferguson, ManU'yu bıraktıktan sonra verdiği bir röportajda nasıl bunca yıl başarıyla yıldızlar topluluğunu yönettiğini anlatırken, "Futbolcular bir grup egosu büyük zengin genç insanlardır. Onları yönetmek zor iş" der. Futbolcu arkadaşların egolarının yüksek olması bilinen bir durum olmakla beraber bir çok antrenörün başı bu sebeple dertten kurtulmaz. Prandelli de İsmail Kartal da Vahid Halilhodziç de bunun sıkıntısını yakın geçmişte yaşadılar, ama Biliç oyuncularıyla böyle bir ego savaşının içinde hiç olmadı. Görünen o ki, Biliç'in elinde egolarından sıyrılmış bir oyuncu grubu var. Bursa maçının kaybedeni Oğuzhan'ın Eskişehir'e karşı ilk 45 dakika sahanın her yerinde oluşu bu savı güçlendiriyor.
Yaza düğün var
Olcay Şahan, bu sezon Beşiktaş'ın en fark yaratan oyuncularının başında geliyor. Beşiktaş'a geldiği günden beri 72'de 72 maçlara ilk 11'de başlayan Olcay bu sezon 4 lig maçının 3'ünde (Rize, Bursa, Eskişehir) gol attı. Müthiş bir istatistik, süper bir form, alkışlanası bir istikrar. Geçtiğimiz yaz nişanlandıktan sonra 'Nişanlım evlilik için 15 gol şartı koydu.' diyen Olcay böyle devam ederse, Beşiktaşlılar yaza düğün derneğe hazır olsun.
İki önemli bekini Galatasaray'a kaptırdıktan sonra defans hattının 4'te 3'ünü yenileyen Sağlam, geçen sezon az gol yiyen ama hedeflerinden uzak kalan takımının hücum yapısını değiştirdi. İlk 11'in 6'sını yenileyerek daha dinamik bir takım haline gelen Eskişehirspor, Bienvenu sonrası forvette stabilize yoldan otobana çıkmış gibi.
Eskişehir'in oyun mottosu direnç üzerine kurulu. Galatasaray'dan TT Arena'da puan alırken de Beşiktaş'ı Olimpiyat'ta bir puana razı ederken de dirençli oyunla bunu başardılar. Oyuna hükmetmeyi dert etmiyorlar. Topu Beşiktaş'a verip 90 dakika boyunca tehditkar bir takım oldular.
Hakemler zayıf halka
İki sezondur futbol coğrafyamızın en zayıf halkası maalesef hakemler. 17. dakikada Eskişehirsporlu savunmacı Oğuzhan'a arkadan müdahalede bulunuyor ve bir değil iki ayağına birden bariz şekilde basıyor. Top Beşiktaş'ta kaldığı için pozisyon doğal akışı içerisinde. Çağatay Şahan avantaj kuralını işleterek oyunun akıcılığına katkı yapıyor zannediyorsunuz. Ama 3-4 saniye sonra Serdar Kurtuluş sağdan bindirirken pozisyonu kesiyor. Dönüp Eskişehirsporlu savunmacıya sarı kart vermesi gerekirken geçiştiriyor. Yanlışlar silsilesi bununla son bulsa ne ala. Daha da vahimi geliyor. Beşiktaş'ın attığı golde ofsaytı süzemeyince Eskişehir tabelada geriye düştü.
28. dakikada Eskişehir atağında Erkan Zengin'in Funes Mori'ye attığı ince pas ofsayt değil. Pozisyonun devamında Mori golü yapıyor. Fakat yardımcının bayrağı havada, Eskişehir'in net golü boşa gidiyor.
‘’Vahid hoca daha formsuz‘’
Vahid hoca hiç kusura bakmasın bu puan kaybı oyuncu tercihlerinden, hamlelerine kadar günahıyla sevabıyla kendisine yazar.
Halilhodziç, Metalist maçının son dakikasında attığı golden dolayı Papadopoulos'a kıyamamış belli ki. Forma adaletini göstermek adına Yunan stoperi sahaya sürünce de Medjani'yi değil Cardozo'yu yabancı halkasının dışında bırakmış. Tam da Cardozo'nun maçında hem de. Benfica'da yıldızını parlatan Cardozo'ya hocası Jorge Jesus'la kavgasına rağmen üst üste 2 yıl Avrupa Ligi finalini gösteren en önemli özelliği set oyununda takımı öne çıkaran en yetkin isim oluşuydu.
Vahid hocanın ön bölgede Sefa-Waris-Fatih Atik tercihleri ilk yarıdaki yavan oyunun müsebbibiydi. Bir kere kestirmeden söyleyeyim şayet Medjani ön libero oynamaya devam edecekse Trabzonspor bal yapmaz arı Zokora'yı bile mumla arar.
Başakşehir'in üç oynamaz orta sahası Mahmut, Sedat ve Murat Akın'a karşı tek bir hücum pası atamamış olması çok manidar sanki.
Yusuf, Fransızca öğrensin
Trabzonspor'da Vahid hocanın gelişiyle birlikte en çok Yusuf Erdoğan'a yazık oluyor. Geçen sezonun en iyi çıkış yapan üç yerli oyuncusundan biriyken nasıl oluyor da Vahid hocanın gözüne giremiyor doğrusu anlamak mümkün değil. Demek ki Halilhodziç'in kriterlerine göre yeterli gelişimi gösterememiş! İlginç gerçekten. Yusuf bu takımda banko oynar, hatta oynamalı. Waris çok özel bir yetenek. Görünen o ki, Ganalı sol açığın tapusunu aldı. Ama Yusuf'un hızından ve top kullanma becerisinden faydalanmak yerine Fatih Atik'i kullanması endişe verici. Takımda Fransızca konuşan 6 oyuncu da Vahid hocanın rotasyonunda kendine yer buluyor. Bence Yusuf da yetenekleriyle hocasını ikna edemiyorsa bir de Fransızca konuşmayı denesin. Kim bilir belki başarır.
Trabzonspor, sezon başladığı günden beri oyuna hükmedemiyor. Abdullah Avcı'nın üç oynamaz orta saha duvarına karşı rakip sahaya yerleşerek set oyununa geçemedi bir türlü. Oysa Cardozo tam da bunun için var. Paraguaylı santrforun önde top tutma becerileri Trabzonspor'un rakip alan yerleşimine büyük katkı sağlayabilirdi. 2.yarı başlar başlamaz Edin Visca'nın golü gelmese Cardozo'nun giriş dakikası da gecikecekti tahminimce.
Vahid hoca da en az eleştirdiği futbolcuları kadar formsuz. Kimse kusura bakmasın. Medjani bu derece dökülürken sahada kalıyorsa, Constant'ın yerine Ferhat Yazgan girip rakibe koridor açıyorsa, Cardozo maça 11'de başlamıyorsa, Yusuf kadroda kendine en son yer buluyorsa Vahid hocanın Sefa'ya verilmeyen faülde ortalığı yakıp yıkmaya hakkı yok.
Hakemler çok formsuz
Geçen sezondan bu yana Süper Lig'de futbolun en formsuz aktörleri maalesef hakemler. Fenerbahçe-Gaziantep maçında Gökhan Gönül'e çalınan penaltıyla başlayan yanlışlar silsilesi Başakşehir Stadı'nda da devam etti. Hakemlerden beklenen çok temel bir davranış biçimi var aslında. O da gözünün önündeki pozisyonu içine niyetini katmadan süzmesi. Sefa'nın düşürülme pozisyonunda kısa bir süre önce sürdüğü topun taça çıktığını göremeyen yardımcı hakem, aynı oyuncuya yapılan bariz faulü de görmezden gelince maçın rengi değişti. Maçın hakemi Halis Özkahya, Vahid hocayı attı, kaleci Onur'u ise atamadı. Maçı elinden kaçırınca sonuçları da saçma sapan bir yere gitti.
Şimdi asıl soru şu: Tribün terörünü bitirmek için getirilen Passolig sahaya atlayıp hakemi kovalayan futbolsevere! ne şekilde işleyecek?
‘’Fener kazanıyor, Kartal kaybediyor‘’
60 dakikalık enerjileri varmış gibi oynuyor Emre Belözoğlu ve arkadaşları. Hareket kabiliyetleri iyice zayıflıyor, atletik performansı yaşıyla ters orantılı Kuyt bile saklanıyor. Bu da ilk saatin sonunda topu alan oyuncunun ellerinin yana açılmasına sebep oluyor. Geçen hafta Trabzon maçında, şimdi Gaziantep karşısında olduğu gibi.
Beyin ayaklara hükmedemeyince oyuncuların agresiflikleri birbirine yansıyor Fenerbahçe'de. Emre-Emenike gerginliğini en hafif haliyle böyle izah edebiliriz diye düşünüyorum. Futbolda alkışla yumruk arasında çok ince bir çizgi vardır. Sizi avuçları patlarcasına alkışlayan taraftar beyninin ayaklarına hükmedemediğini gördüğünde yumruğunu gösteriverir. Taraftar Emre'yi alkışlayıp Emenike'yi ıslıklayınca doğrusunu söylemek gerekirse Kartal'ın ikisini birden oyundan almasını bekledim. İsmail hoca Emenike ile takımın pas dağıtıcısı Diego'yu aldı. İsmail hoca ikisini birden oyundan alabilseydi gecenin yıldızı olabilirdi ama fırsatı kaçırdı. Zira Diego çıkınca pas dağıtım merkezi de sekteye uğradı.
Fenerbahçe'nin bu sezon ligde karşılaştığı rakiplerin önemli bir ortak özellikleri var. Karabükspor, Trabzonspor ve son olarak da Gaziantepspor toptan feragat edip savunma arkasına alan bırakmamayı birinci kurgu olarak icra ediyor.
Fenerbahçe son iki sezondur bu ligin en hareketli hücum hattına sahip. Sow de Emenike de uzayıp giden forvetler. İkisi aynı anda sahadayken rakip antrenörlerin birinci planı haliyle ön liberoları savunmaya gömerek bekleri mümkün olduğunca orta yayın gerisinde bırakmak.
İlk yarı temposunun yüksek oluşunda Gökhan Gönül ile Caner Erkin'in önemli payları var. Zira bu ikili bu sezon Erkan-Erdem (Karabük), Cristian Erikssen-Ankersen (Danimarka), Skulasson-Bjarnasson (İzlanda), Waris-Fatih (TS) gibi kanat oyuncularına karşı hiç de beklenen form düzeylerine çıkamamamışlardı. Gaziantepspor'un iki beki Koray ile Şenol Can tam da Caner ile Gönül'ün dişine göre. Oyunun temposunu ele almaları biraz da bu yüzden. Fenerbahçe beklerinden yeterli katkıyı alsa da 18 çizgisi içerisinde Gaziantep fazla alan bırakmadığı için oyun Webo'yu çağırıyordu.
Devre arası soyunma odasında antrenörler hamle yapmak için 15 dakikaya sahiptir. Koca bir 45 dakikayı analiz ederler ama çoğunluğu hamleyi yapmak için 60'ı görmeyi düşünürler. Oyunun arıza noktalarını tespit ettiysen neden 60'a kadar beklersin ki? Bunu bu sezon sıklıkla Prandelli yapıyor ve kaybediyor. Bunu İsmail hoca da yapıyor. Oyun bu kadar Webo'yu isterken neden soyunma odasından çıkışta tabelayı kaldırtma cesaretini göstermez ki hoca, merak ediyorum.
‘’Uyku ilacı!‘’
Fenerbahçe maçın oynayanı, Trabzonspor karşılayanı. İyi de geçen sezon Mustafa Reşit hocanın takımından farkı ne Trabzonspor'un. Geçen yıl bu mevsimde Bordo-Mavili takımı aynı formatta izliyordu zaten Trabzon taraftarı. Aynısını oynamak için 22 yeni futbolcuya ihtiyaç yoktu ki!
Trabzonspor'un kimyasının oturması zaman alacağa benziyor. Nasıl almasın ki? Ligde oynadıkları son Fenerbahçe maçında sahada olan 11'den 9'u değişmişken (Sadece Onur ile Mustafa Akbaş oynamış) Vahid hoca, Guingamp'ta son üç sezonu birlikte geçiren Fatih Atik ile Yatabare'nin birlikte oynama pratiğinden faydalanmayı tercih etti herhalde!
Fenerbahçe, bir pas takımı. Bunu bu sezon daha da ısrarlı ve orta saha üzerinden yapıyorlar. Çünkü İsmail Kartal, Aykut Kocaman ile Ersun Yanal'ın sentezinden yeni bir sistem yaratmayı deniyor. Kartal, Meireles'in sakatlığıyla başı hiç ağrımadan Diego'yu sahaya sürdü sürmesine de oyun ve pas kalitesini yükselten oyuncu yine Emre'ydi. Diego'nun en büyük problemi Türkiye'ye gelmeden arkadaşlarından aldığı yanlış bilgi herhalde. Topla buluşmalarının çoğunda sırtını rakibe dayayıp faul almayı tercih edince oyunun kalitesini de aşağıya çekti.
Fener'i bekleyen tehlike
Fenerbahçe ligin en yüksek yaş ortalamasına sahip takımı. O yüzden İsmail hoca stratejisini pas üzerine kurguluyor. O yüzden bu sezon Fenerbahçe'yi çok daha bol pas yaparken göreceğiz. Ama problem şu, 60'tan sonra takımın enerjisi düştüğünde takım nasıl ayakta kalacak? Son yarım saate girildiğinde Caner takımını atağa kaldırmaya çalışırken iki elini yana açarak haykırıyor. Tepki veren, açık alana koşan, rakipten kurtulup pas kanalı açan tek bir oyuncu yok. Fenerbahçe'yi bekleyen asıl tehlike bu işte.
Fenerbahçe istatistiki anlamda topa sahip taraf olsa da oyuna hakim miydi sorusunun karşılığı tam dolmuyor.
Genel anlamda sahadaki futbol kalitesi çok vasattı, resmen uyku ilacı gibiydi: İzle ve uyu.
Son söz de hakem arkadaşlara... Bazen hakkaniyetli olmayan kararlarıyla kart standartlarını kendileri tartışmaya açıyorlar. Musa Nizam, bir pozisyonda hakeme bir şeyler anlatmak için omzuna dokunuyor. Fırat hoca kartı çıkarıyor. İtirazım karta değil. Zira hakemi fiziki temas sarı kartı gerektirir. Lakin aynı hareketi yapan her isme aynı kararlılık ve çabuklukta o kartı çıkartıyorsan sorun yok.
‘’Prandelli'ye yazar!‘’
İtalyan hocanın Eskişehir'e karşı sahaya sürdüğü kadro, coşkulu bir iç saha maçı oynamaktan ziyade deplasmanda oyunu tutmaya yönelik bir stratejiye daha müsaitti. Prandelli, ligin şifrelerini çözene kadar Galatasaray'ın bu sıkıntıları yaşaması normal karşılanabilir. Lakin oyun ikinci bir beyni yani Pandev'i çağırıyor.
Melo'nun yokluğunda Dzemaili-Yekta-Selçuk'lu orta saha mesela Kadıköy deplasmanında oyunu tutar. İç sahada ise durağan bir seyre zemin hazırlar. Sneijder, Dünya Kupası sonrası bir türlü nisan-mayıs aylarındaki formuna ulaşamıyor. Süper Kupa finali ve Bursaspor maçlarında kaleye attığı bir tek şutun bulunmamasının izahı olamaz herhalde. Oysa Prandelli'nin elinde bu işi en iyi yapacak oyuncu tartışmasız Hollandalıdan başkası değil.
Bruma, Sneijder'i de bozuyor
Kabul etmek gerekir ki bizim ligimiz bir gelişim ligi değil. O yüzden bize genç yaşta transfer olup dünya starlığına terfi edecek oyuncunun Ribery saf bir yeteneğe ve herhalde akabinde de ilginç bir kaçış hikayesine imza atması gerekiyor. Bruma'nın U20 Dünya Kupası sonrası Portekiz Milli Takımı'nda gösterdiği performans onu Galatasaray'a taşıdı ama burada sürekli oynayabilmesi için çok daha fazlasını vermesi gerek. Bruma'nın ilk yarıda Sneijder'la pas bağlantısı yok hükmünde olunca Hollandalıyı da bozdu.
Sneijder çok kıymetli bir ürün. Prandelli, onun oyun dilinden anlayan bir pas duvarı bulmak zorunda. Bunun için de kadrodaki en uygun isim şüphesiz Goran Pandev. Çünkü zaten bizzat Mourinho tarafından denenmiş (Pandev-Milito-Eto'o arkalarında Sneijder) ve sonucunda İtalya Ligi ile Şampiyonlar Ligi kupasını getirmiş bir tercihti bu. Amerika'yı yenidoen keyfetmesine gerek yok Prandelli'nin. Bruma bu kadar kötü bir günündeyken en azından ik 45'in ardından Portekizliyi soyunma odasında bırakarak Pandev'i Sneijder'in yanına göndermeliydi.
Pandev hamlesi gecikti
Gelelim yeni transferlere...Tarık ederinin çok üzerinde bir bonservis ücretiyle transfer edildi. Fatih hoca onu iki kanat oyuncusu da dökülmesine rağmen İzlanda karşısında hiç düşünmedi. Fakat Prandelli Tarık'ı sol bek olarak kullandı. Oyuncunun zaten tempo sorunu yok. Çok sırıtmadı, önünde Erkan Zengin gibi top tutmayı bilen bir kanat hücumcusuyla oynarken 3. bölgede pozisyonu bitirmesi beklenmiyordu. Fakat Galatasaray'da durum farklı. Mancini'nin bağıra bağıra, 'Ben kanat oyuncusu istiyorum' demesinin ardından Olcan ve Yasin alınmışken Prandelli orta alanda Yekta-Selçuk-Dzemaili'nin önüne Sneijder'i koyarak orta saha oyununu tercih etti. Pandev'in sol öne alınması Tarık'ı da olumlu etkileyecekti.
Prandelli, Mancini'nin kadrosundan sadece 2 oyuncuyu değiştirirken Ertuğrul Sağlam, 11'de 6 yeni isimle oyun karakterini farklı bir noktaya taşımış. Geçen sezon orta saha baskısıyla az gol yiyen bir takım oluşturan Sağlam, Tarık'ı da rakibine kaptırdıktan sonra defansta 4/3 yenilik yapmak zorunda kaldı. Bienvenu gibi vasat altı bir santrfordan Mirkan-Funes Mori'ye geçiş Eskişehir'in ön bölgede topla oynama oranını da hayli artıracak. Zira Sağlam ve öğrencileri geçen sezon ligin en çok pas yapan ve topla oynayan 5 takımından biriyken bu alandaki istatistiklerini geliştireceğe benzer.