‘’Sıtmaya razı ediyor‘’
Vitor Pereira’nın başlangıç kadrosu ve ilk yarıda oynanan oyun tam bir fiyaskoydu. Devre arasında Lig TV ısı haritalarını gösterdiğinde fiyaskonun boyutları daha da net ortaya çıktı: Gönül ve Hasan Ali’nin bölgesi alev alev, sahanın geri kalanı buzullarla kaplı. Böylesi kötü bir oyun, sıfır pozisyon ve sıfır şut için 70 milyon Euro harcamaya gerek yoktu sanırım.
Pereira ilk yarıda Fenerbahçelilere ölümü gösterdi, onlar da ikinci 45 dakikada sıtmaya razı oldular. Topal’ın stoperlerin arasına gömüldüğü ilk yarıda Persie’nin 4-3-3’ün sağ açığı olması temel arıza noktasıydı. Sahada ne yaptığını bilmeyen onca oyuncu varken Josef de Souza’nın sıfır katkısı yüzünden Diego’nun sürekli yana ve geriye oynaması tribünleri bile çıldırttı. Aslında haftalardır durum aynı. Souza her defasında Cristian Baroni’den fazlası olmadığını düşündürüyor.
Josef-Van Persie’nin yerine Nani-Volkan girdiği andan itibaren zaten bozmaya gelmiş Konya için işler iyice zorlaştı. Diego, silahını ceza yayına kurup dönen topları kaleye göndermeye başlayınca Fenerbahçe’nin hücumda sürekliliği yakaladığı anlara şahit olduk. Ama unutulmamalı ki Diego ilk isabetli şutu bulduğunda tabela 52. dakikayı gösteriyordu.
Başkana rahat yok!
Fenerbahçe, golü de buldu inisiyatifi de eline aldı. Lakin anlamakta zorlandığım bir durum var. Gökhan Gönül takımı ataktayken Konyalı oyuncudan seken topun taca çıkması için 5 saniye rakibini perdeliyor. Volkan Şen, hızlı hücumu tamamlamak yerine top kornere çıksın diye aynı perdeyi koyuyor. Oysa devam etseler Konya’yı düzensiz yakalayacaklar. Belli ki taktiksel bir zaafa kurban gidiyorlar ve ne yapacakları konusunda endişeye kapılıyorlar.
Ersun Yanal’ı gönderdiği gün, ‘Fenerbahçe’yi şampiyon yapmak için hocaya ihtiyaç yok’ diye tarihi bir laf etmişti Aziz Yıldırım. Yetmemiş bir de, ‘Ben de bilirim 50 milyon Euro harcayıp locamda keyif çatarak maç izlemeyi’ cümlesi serdetmişti fakir gündemimize. Vitor Pereira, kötü oynadıkları her maç sonunda aslında çok iyi oldukları ilüzyonuyla cümle alemi hayrete düşürürken Aziz Yıldırım’ı mahçup ediyor. Pereira her defasında Aziz başkana; teknik adamın bir futbol takımında rolünün ne kadar büyük olduğunu anlatıyor. Ha bir de bastırıp parayı dünya yıldızlarını alınca Barcelona olamıyormuşsun gerçeğini yüzüne vuruyor.
‘’Son 10 dakikaya odaklanmalı‘’
Osmanlı maçının ilk 45 dakikasıyla Ajax maçının ilk yarısı neredeyse tıpa tıp aynıydı. Yüzde 70 topla oynayan Fenerbahçe’nin santrforu Van Persie ile kalecisi Volkan eşit sayıda topla buluştu (12). Fenerbahçe’de sorunun temeli bu. Az pozisyon veriyor, rakibe şut şansı tanımıyor ama kendi de kağıt üzerinde göründüğü kadar topu tehlike bölgesine taşıyamıyor. Ajax, Fenerbahçe kalesine ilk şutunu çektiğinde dakikalar 62’yi gösteriyordu. Tıpkı Galatasaray gibi. Ajax özelinde söylemiyorum, bu sezon 15’in üzerinde resmi maç oynayan Fenerbahçe’nin bu maçların yüzde 80’ninde 70 sonrasını kötü geçirmesi, nefes nefese bitirmesi Pereira’nın çözmesi gereken bir problem. Bu sorunu çözmenin yolu maç sonlarında muhabirlere ‘ayar’ vermekten değil, oyunu doğru okumaktan geçer.
Prandelli sendromu!
Geçen sezon başında Galatasaray’ın Prandelli ile yaşadığı sendromun bir benzeri Fenerbahçe’de sahneleniyor. Başakşehir maçında Sneijder’i sol açığa koymasına rağmen Hollandalının merkezde kalarak hocasına isyan etmesi ile Persie’nin Fernandao oyuna her girdiğinde sağ öne gitmeyişi aynı davranış modelinin yansıması. Kjaer, bir uzaklaştırma topunu bilerek ve isteyerek 75’te sağ öne attı. O alanda olması gereken Van Persie veya tek bir çubuklu oyuncu yoktu, Ajax yeni bir atak başlattı. Van Persie de Sneijder gibi hocasına oyun içinde katılmıyor. Belki bunu sezon başındaki gibi jest ve mimikleriyle göstere göstere yapmıyor ama oyun içi isyanıyla yapıyor.
Volkan’la oyun değişti
İlk 80 dakika çok yavandı, resmen futbol kıtlığı çekildi. 74’te Diego-Ozan, 80’de Persie-Volkan değişimi ile son 10 dakika başka bir maç oynandı. Volkan, Ozan ve Alper gibi akan oyuncular aralara attıkları koşularla santrforları tehlike bölgesinde markaj dışına çıkardılar. Volkan’a Ozan’a daha çok fırsat vermek gerek. Fenerbahçe’nin geleceği için bu oyunun üzerine gitmek gerek.
‘’Dalga geçer gibi oynatırsan!‘’
Fenerbahçe’nin bu sezon kaçıncı kötü oyunu hatırlamıyorum. Rize, Kayseri derken Osmanlı karşısındaki oyun fakirliği dayanılmaz boyutlara ulaştı. Fenerbahçe’nin geniş kadrosu heyecan verici ve aşırı vaatkâr. Ama oyuncu kalitesi ile oyun kalitesi arasında dağlar kadar fark var.
52. dakikada Alper o estetik golü yapana kadar Sarı-Lacivertli takımın organize tek atağının olmaması hiç normal değil. Vitor Pereira’nın beğendiğini söylediği oyun buysa ortada ciddi bir ‘okuma’ hatası var.
İlk yarıda yüzde 70/30 Fenerbahçe’nin topla oynama üstünlüğü varken Van Persie sahada en az topla buluşan (13 kez) Sarı-Lacivertli oyuncuydu. Acaba Portekizli hoca daha düne kadar dünyanın en iyi santrforunu kalecisinden az topla buluşturan bu oyundan mı memnundur?
‘Pereira’nın çizdiği hücum setleri bunlarsa ve bu oyundan da memnunsa vay Fenerbahçe’nin haline’ demekten alamıyor insan kendini.
Topun kıymetini bilmiyorlar
Osmanlı karşısında oyunun önemli bir bölümünde Fenerbahçe topa hakim göründü. Yüzde 70’lere ulaştılar ama oynamadılar, oynuyor gibi yaptılar. Diego forvetin değil orta sahanın bir parçası olduğunda topun kıymetini bilmiyorlar. Hele merkezde Topal ve Souza gibi iki kesici aynı anda sahadayken Diego’yu, geniş perspektif sunmak adına ceza sahasına sokmamak Fenerbahçe’nin oyun fakirliğinin temel sebeplerinin başında geliyor. Burada temel mesele Pereira’nın sorunu çözmek için ne yaptığı. Daha doğrusu ne yapmadığı.
Ozan’dan fazlası ne?
Derbide Diego-Meireles değişimiyle iyice yaslanıp golü yemek ile Osmanlı’ya karşı Van Persie-Meireles takasıyla bir fazla kesici sokmak arasında mantalite olarak bir fark yok. Meireles’in bu takıma Ozan’dan fazla vereceği ne olabilir ki?
Osmanlı stoperleri karadan yürütülen gemiler kadar ağırken onları yuvalarından çıkarmak için bazen toptan feragat etmek gerekir. Orta çizgiye çıktıkları her pozisyonda arkaya Alper’i ve Ozan’ı koşturduğunda ya atarsın ya rakibi eksiltirsin. İlk kıpırtıda Uğur, Alper’i indirdi sarıyı gördü. Niye bu oyunun üstüne gidilmezin cevabını bulmak için, niye Ozan girmezin cevabını almak gerekir.
Pereira’nın maç sonu sorulara karşı ‘atar’ yapmak yerine, sorunlu oyun okumalarına mantıklı cevaplar vermesi gerek. Ha, unutmadan, dalga geçer gibi oynatırsan dalga geçer gibi sorulara muhattap olursun hocam!
‘’Senaryoyu Diego değiştirdi!‘’
Kevin Spacey’in başrolünde oynadığı Olağan Şüpheliler filminde tarihe geçmiş bir replik vardır; ‘Şeytanın en büyük esprisi, insanları kendisinin yaşamadığına inandırmaktır.’ diye. Kadıköy’deki derbinin iki antrenör açısından da yansıması bu cümlenin içinde gizliydi. Diego düne kadar takımın 8 numarası olarak ceza sahasına girmeden herkesi yaşamadığına inandırmışken Galatasaray’a karşı orta sahanın değil forvetin bir parçası gibi oynayarak senaryoyu değiştirdi. Diego’nun Souza ve Topal’ın önündeki geniş alanı doldurarak topları doğru kullanması açılan mesafeleri daralttı. Hep iştah kabartan oyuncu oldu.
Fenerbahçe takım savunmasını iyi yapan takımların başında geliyor. Bu istatistiklerini altını dün gece doldurdular. Nani-Persie rakibe hep temas ederek Selçuk’un geçiş oyununu yönetmesine izin vermedi. Maç boyunca Fenerbahçe’nin en iyi yaptığı şeylerin başında bu temaslı oyun geliyordu. Galatasaray’a koca 60 dakika boyunca tek bir şut şansı vermeyişlerinin izahı buydu.
Aslan daha reaksiyonel
Maç öncesi öngörülenin dışında bir senaryo oynanmadı. Fenerbahçe net bir başlangıç takımı olduğunu ilk 45’te gösterdi, iyi başladı, kötü bitirdi. Galatasaray da iyi bir bitiriş takımı olduğunu ispatladı, alışılagelmiş bir ikinci yarı oynadı. Hamzaoğlu’nun Benfica ve Gençlerbirliği performanslarının bir benzeri yaşanmadı aslında. Daha vasat antrenör müdahaleleri geldi Hamza hocadan. Burak-Umut değişirken tabelada Podolski’nin numarası yazıyordu ama ne olduysa kulübedeki son istişare ile Umut çıktı. Podolski arkasındaki Sabri ile donan oyunda Fenerbahçe’ye çok net 3 kontra şansı tanımışken kementin atılacağı isim kesinlikle Podolski’ydi. Galatasaray, rakibinden daha reaksiyonel bir takım. Ligde 5. kez geri düştükleri bir maçı çevirip puan aldılar.
Kağıttan sahaya indirmeli
Fenerbahçe 12 yıldır sezon ortasında hoca değiştirmiyor. Çünkü 12 sezondur hiç bir hoca Kadıköy’de Galatasaray’a kaybetmiyor. Vitor Pereira, Aziz Yıldırım’a yeminini bozdurmaya en yakın antrenör olacak bir grafik çiziyor. Taktiksel anlamda maç başlangıçları tatmin edici. Lakin akan oyuna müdahale konusunda tercihleri tartışmaya çok açık. Souza’nın değil Diego’nun çıkışı da buna net bir örnek. Böylesi heyecan verici bir oyuncu grubunu kağıt üzerinden sahaya indirmezse yeminleri bozdurabilir.
‘’Ronaldo bile kaybolur!‘’
Fenerbahçe’nin sorunu çok net: Taktiksel zaafiyet. Kağıt üzerinde heyecan verici bir takımlar ama sahaya çıktıklarında tüm ezberleri tersten bozuyorlar. Her geçen maç biraz daha heyecansız ve daha da önemlisi reaksiyonsuz bir takıma dönüşüyorlar.
Fenerbahçe, Daum’la şampiyonluğu son saniyede kaybetmesine rağmen Aragones’ten beri bu kadar vasat antrenör performansına şahit olmamıştı.
Vitor Pereira aradaki 5 Fenerbahçe antrenöründen farklı bir tarza sahip. Rakamlarla istatistikle işi olmadığını söylüyor. Bu anlaşılır bir durum. Ben idmanda oyuncuyu hissetmeliyim diyor. Bu da kabul edilir. Ama rakip analizi konusunda rakamlardan da istatistikten de görüntülerden de sonuna kadar faydalanmak zorunda.
Taktiksel zaafiyet
Josef de Souza ile Topal aynı kalıptan çıkmış oyuncular. İkisi de oyunun defansif yönünde varlar, hücum çıkışlarında Diego’nun ayağını arıyorlar. Bu ikili aynı anda sahadayken Fenerbahçe’nin mesafeleri çok açılıyor. Daha efor gerektiren bir oyuna dönüyorlar. Bu da takımı ekstra yoruyor. Fenerbahçe’nin kazanması için Van Persie’nin uçması, Markovic’in kaçması, Nani’nin frikikten atması gerekiyor. Bu son 3 resmi maçtır böyle. Fenerbahçe pozisyona giremiyor, heyecansız ve kötü oynuyor.
Fernandao günü kurtardı
Ajax’a karşı 73 dakika doğru oyunu aradı Vitor Pereira. Fenerbahçe fizikli, yüksek topa müsait bir takım. İlginçtir Pereira’nın hücum planları içerisinde yüksek top ve yan topların önceliği yok. Hoca; Josef, Topal ve Diego topun olduğu bölgeye uzak kaldığı için mesafelerin açıldığı oyunda Nani ve Markovic’in delici oyunlarını destekliyor. Fernandao’nun son dakikadaki golü sadece günü kurtardı. Nani’nin Persie’nin döküldüğü bu taktiksel sefalette Ronaldo bile kaybolur gider.
Basın emekçisi arkadaşlarımızın bir UEFA organizasyonunda Fenerbahçe yönetimince maça alınmaması büyük skandal.
Bu kadar olmaz. TSYD’nin bu duruma sessiz kalmayacağını umut ediyorum.
‘’Kağıt üzerindeki heyecan‘’
Fenerbahçe’nin, Kayseri’yi yenmesi kimseyi yanıltmasın. Sezonun en kötü performansını, Van Persie ve Volkan Demirel halı altına süpürdüler. 4-4-2’nin orta alan zaafları tarih boyu tartışılmıştır. Pereira’nın Van Persie ile Fernandao’yu aynı anda sahada tutmak için düne kadar başvurduğu 4-3-3’ten dönüp çift santrforla maça başlaması, Hollandalı’yı çok daha iştahlandırdı. Ne var ki; merkezi Josef ve Topal ile oynamak Fenerbahçe’yi iki ayrı bölgeye ayırdı. Öndeki 4’lü ve arkadaki 6’lı arasında koca bir alan oluştu.
Furkan’dan sonra kabus
Bu 4 forvetli kadroyu kağıt üzerinde gören Fenerbahçeliler maçların 3-4 farkla kazanılacağını düşünüyorlarsa yanılıyorlar. Fernandao da Van Persie de top rakibe geçtiği anda ön alan baskısını iyi yapıp orta saha karakterini destekleyen santrforlar değil. Dün akşam da mesafeler açık olduğu için uzayan pas metrajları bol top kaybına yol açtı. Kayseri’deki beklenmedik durum Fenerbahçe’nin azıcık olan maçı elinde tutma umudunu tamamen kaybetmesine zemin hazırladı. Mijailovic sakatlanıp çıktıktan sonra yerine giren Furkan’ın topu öne oynama becerisi ile Topal ve Josef’in geri kaçan halleri birleşince Kayseri oyunu ele geçirdi.
Ozan’sız mesafeler açılıyor
Fenerbahçe’nin merkezinde birden çok alternatif var. Oyuna yön veren, topu öne hareketlendiren, forvetleri oyunda tutan bir futbol aklına ihtiyacı var Fenerbahçe’nin. Diego olur, Topal olur, Josef olur, Meireles olur... Hepsi ayrı standart sunar ama Ozan’sız olmaz. Olursa, Kayseri karşısındaki oyun kopuşları yaşanır. Takım iki ayrı kıtaya ayrılır. Forvet Avrupa’da oynarken, geri kalanı Asya’da gezer. Sonra bu mesafelerde Fenerbahçe’nin maç kazanması için mucize frikikler gerekir. Pereira, doğru oyunu arıyor, 8. hafta geride kaldı hâlâ bulabilmiş değil. 47’deki Diego-Nani değişimi ile 4-3-3’e dönen oyunda Van Persie’nin sağa geçişi, dejavu etkisinden öteye götüremedi Fenerbahçe’yi. Volkan Demirel’in ekstra kurtarışları olmasa Sarı-Lacivertli kulüpte bugün başka bir gündem olacağına şüphe yok. Sanırım artık antrenör-takım-yönetim arasındaki alışma sürecinin sonuna gelmiş bulunmaktayız. Galatasaray derbisinde Pereira hâlâ doğru oyunu bulamamış olursa, süreç rafa kalkar.
‘’Sistem fetişizmi!‘’
İstikrar ve takıntı arasında ince bir çizgi vardır. Tercihlerinle başarırsın istikrar olur, yanlışta ısrar edersin takıntıya dönüşür. Vitor Pereira isimleri değiştirse de 4-3-3’e bağlılığını değiştirmiyor. Yeni kurulmuş takımına sistem pratiği kazandırması anlaşılır bir durum. Lakin Pereira’nın ki artık bir sistem fetişizmine dönüşmek üzere.
Pereira tek santrforla oynayacağım dediğinden beri bir Van Persie krizidir gidiyor. Doğaldır herkes oynamak ister ama Fenerbahçe bu anlamda rakiplerinden çok daha farklı bir durumla karşı karşıya. Her pozisyonda birden çok alternatifi var ve hepsi oynamak zorunda olduğunu düşünüyor. Van Persie, Diego, Josef de Souza yarın Gökhan Gönül, Volkan Şen, Markoviç. Liste uzadıkça uzuyor.
Pereira dün bu krizi çok rahat çözebilirdi. Rakip de, ortam da buna müsaitti. Ligin baskı karşısında pasla çıkma becerisi sınırlı takımlarından birine karşı çift santrfor denemesi bir çok krizi başlama düdüğünde sonlandırabilirdi.
Van Persie koptu gidiyor
Fernandao’nun ilk golü sonrası kameralar Van Persie’ye odaklandığında gerçek çok net ortaya çıktı. Herkes ayakta, seviniyor ama Hollandalı tepkisiz kalarak ‘tribal’ alanını genişletiyor. Bu kez sadece hocasına değil tüm takıma tavır koyuyor. Bu artık Fernandao’ya ve Fenerbahçe’ye saygısızlık. Bunun bir adım sonrası oynamadığı her maçta Fenerbahçe’nin dökülmesi için dua etmektir herhalde. Bu hiç doğru bir fotoğraf değil doğrusu.
İstikrar değil takıntı
Cihat hoca, Lualua-Nguemo değişikliğiyle orta sahayı ele geçirmek, Fenerbahçe’yi geri itmek istedi. Custodio’nun ters paslarıyla Güray’ı defans arkasına koşturdular. Topal’ın kaybettiği basit bir topla da penaltıyı ve golü buldular. Hele duran toptan attıkları 2. gol iki takımın da genetiğine çok uygundu. Bu Akhisar’ın bu sezon attığı 3 gol, Fenerbahçe’nin ise bir haftada duran toptan yediği 4. goldü.
Cihat hocanın hamlelerine karşılık Pereira’nın Diego ile Meireles’i alıp Ozan-Souza’yı sokması sahip olduğunuz siyah arabayı satıp aynı modelin beyazını almakla eşdeğer. Bu anlamsız hamleyle Van Persie’nin istediği senaryoya geldi aslında oyun! 2-2’den sonra girip maçı kurtarmak ve mutlu son... Hollandalı oyuna girdikten sonra Pereira’nın Ozan’ı sağa atıp çift santrfora döneceğini düşünen herkes yanıldı. Portekizli hoca, kurtarıcı diye aldığı Persie’yi yine 4-3-3’ün sağ açığında oynamaya zorluyorsa bunun adı istikrar değil sistem fetişizmidir.
‘’Baskısız oyun farkı‘’
Ligde en fazla baskı hisseden hoca ve oyuncu grubu tartışmasız Galatasaray’da. Takımın kimyasını bozan bir baskı bu. Toparlanma sürecini uzattıkça uzatıyor bu stres. Baskılı oynadığı maçlarda bile baskı altında kaldığından oyun ve şut kalitesi vasatın üzerine çıkamıyor Sarı-Kırmızılı takımın. O yüzden iç saha çok daha tehlikeli Galatasaray için.
Ligin en az baskı hisseden takımına karşı dış sahada oynamak Hamza hoca ve öğrencileri için büyük avantaja döndü ilk yarıda. Bunda Abdullah Avcı’nın son iki haftanın kazanan kadrosunun ayarlarıyla oynamasının çok önemli bir rolü vardı. Mossoro yerine Emre tercihi oyunun tüm senaryosunu Galatasaray lehine değiştirdi. Emre ile orta alan hakimiyetini isteyen Avcı, bir anlamda fabrika ayarlarının dışına çıkıp takımını set oyununa zorlayınca Galatasaray rahat bir devre oynadı. Başakşehir ilk yarı boyunca bir kez kendi düzeninde hızlı hücumla geldi ve Visca-Emre üzerinden Batdal’ı pozisyona soktu. Onlar için doğru oyun bu. İlk yarıdaki set oyununda Galatasaray sabaha kadar Başakşehir’den gol yemezdi.
İyi bir hücum takımı ama!
Galatasaray iyi bir hücum takımı. Forvet baskısını yapamayan Başakşehir’e karşı savunma-hücum geçişinde sorun yaşamadılar. Şayet Bilal’in pas hataları olmasaydı çok daha erken koparabilirlerdi maçı. Galatasaray’ın en büyük sorunu geri dönüşlerdi. Ama onu da Başakşehir’in oyun yapısından dolayı çok yaşamadılar. Baskıdan uzak kaldılar, rakibi hep istedikleri yerde oynattılar. Dönüşlerde hep Yasin, Podolski ve Sneijder ile rakibe ve topa yakın kaldılar. (Bunu bu sene çok az başardılar) Tabii savunmada daha gidecekleri çok yol olduğu tartışılmaz. Zira geçen sezonki Muslera performansını hatırladığımızı unutmamak gerekiyor.
Hamza hocanın işi zor
Hamza hoca yakında giydiği ceketin renginden dolayı bile eleştirilecek korkarım ki! Hocanın kimyası bozuluyor. Astana maçındaki Podolski ve rapor krizi de üstüne tuz biber oldu. Yönetim şayet Hamza hocadan rapor istiyorsa, Dursun Özbek oturup kendisi yazmalı tüm metni.