Arama

Popüler aramalar

‘’Pereira pişman olmuş mudur?‘’

Kupanın statüsü üzerine fikir serdetmeyen herhangi bir insan evladı kalmış mıdır bilinmez ama yayıncı kuruluşun yaptığı yatırıma da saygı duyarak şunu ifade etmek isterim; mühim olan nicelik değil niteliktir. Belki daha az maç ama daha rekabetçi bir organizasyon herkes için hayırlı olacağa benzer. Aksi halde Türkiye Kupası, rezerv ligin muadili olmanın ötesine geçmez.

Topuz E-5’e vurdu!

Pereira’nın 11’de denediği Mehmet Topuz, sanırım en az çabayla en çok para kazanan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olabilir. Sahada ne oynadığını bilen tek Fenerbahçeli Ozan Tufan ile orta alanda şans bulan Topuz umutsuz bir vaka olma yolunda ilerliyor. Topuz’un Tuzla kalesine attığı bir şuttan sonra maçı anlatan arkadaşım Cüneyt Şen’in, ‘Şutu E-5’e gitti’ cümlesi literatüre, Hilton’daki turistleri vuran Gökmen Özdenak’tan sonra hızlı bir giriş yapar.

Yolları uzun

Topuz ve Kadlec’ten ağzı yanan Pereira, yetenekli olduklarını alt yapı hocalarından duyduğu ama sahada görmediği birçok genci Tuzla’ya karşı kullandığına pişman olmuş mudur? Geçen yıl Türkiye Kupası sayesinde A Takıma yükselen Uygar Mert’ten tutun da golü atan Yasir’e kadar Fenerbahçeli gençlerin gidecekleri çok yol var. Maçı izleyip ‘İşte yetenek bu’ diyeceğiniz bir tane genç yoktu. Bu yaşta düşüncelerinin daha duru ve oynama odaklı olması beklenen futbolcu arkadaşların önceliklerinin faul almak olduğunu görmek şaşırtıcıydı.

17 Aralık 2015, Perşembe 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Karınca ile Ağustos Böceği!‘’

Meşhur hikayedir herkes bilir. Yaz sıcağında Karınca harıl harıl kış için çalışırken Ağustos Böceği sırt üstü yatar, yetmezmiş gibi bir de övünürmüş.

2015 yılının 4 Ocak’ında Beşiktaşlı İsmail kalesinin 70 metre uzağında Burak’a kaptırdığı topa yetişememiş, Galatasaray o golle 2-0 kazanmıştı. O gol, Beşiktaş’ın sadece umudunu değil sezonunu da kırmıştı. Bilindik hikaye işte. Sezon sonu Galatasaray çifte kupalı şampiyon, Beşiktaş ise 3. oldu. İsmail ile Oğuzhan başta bir çok Siyah-Beyazlı oyuncu ıslıklarla sezonu kapattı.
Koca yaz geçti Galatasaray, Ağustos Böceği gibi gölgede yattı. ‘Kış gelecek’ dediler, ‘4. yıldız’ dedi. ‘Şampiyonlar Ligi’ dediler, ‘3 kupa’ dedi.
Beşiktaş, Karınca gibi çalıştı. Transfer yaptı, oyununu geliştirdi, mazeret üretmedi. İşte derbinin özeti de bu hikayede gizli.

O vasat oyuncular var ya!


Geçen yılı ıslıklarla kapatan bir çok Beşiktaşlı oyuncu sadece derbinin değil bu sezonun yıldızları. Oğuzhan için nefes almak gibi pas vermek. Sahada kendine benzeyen Sosa’yı da ritmine ortak edince olağanüstü bir pas trafiği yarattı ilk yarıda.
İsmail’in Podolski ve Sabri’ye karşı maç boyu kurduğu üstünlük tesadüf değil bir gelişimin göstergesi.
Beşiktaş savunma yapmayı beceren bir takım olmasa da hücumu en akıcı ekip. Şenol hoca için iyi savunmanın yolu da bu. Top hep kendinde kalsın istiyor, onun için Oğuzhan ile Sosa sahadayken içi rahat.
Biliç’in çift 6 numaralı oyun modelinde tek derbi kazanamayan Beşiktaş’a Güneş’in çift 10 numaralı sistemi şimdiden 2 derbi galibiyeti getirdi. 2013’te masaya konan makro planın eksik parçaları tamamlanacağa benziyor.

Muslera da bir yere kadar

Beşiktaş’ın topu hareketlendirmemesi için Mustafa Denizli’nin Chedjou planı işe yaramadı, yaramaz da. Kamerunlu’nun ön libero performansı Beşiktaş’ın en iyi olduğu orta sahasına önlemden ziyade Galatasaray’ın hızına engel oldu. Sneijder ile Selçuk’un Atiba üzerine oyunları da Chedjou’nun temposuzluğundan ters tepti. Oğuzhan ile Sosa her topta yardıma gitti, orta alan baskısını başlamadan bitirdi.

Beşiktaş’ın hücum düzeni Galatasaray’ın alıştığı temponun çok üstündeydi. Kaleye rahat geldiler. Muslera sezonun kurtarış rekorunu kırdı. Her topu tuttu. Hatta inanılmaz hatalı gol yiyen rakip meslektaşı Günay’ın gözyaşlarını bile yediği golle tuttu.

15 Aralık 2015, Salı 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Değişim değil makyaj!‘’

Abdullah Avcı, geçen hafta Gençlerbirliği maçının 89. dakikasında oynamaya başlamıştı Fenerbahçe müsabakasını. Stoperi Bekir’in sarı kart sonrası cezalı duruma düşmesine hocanın tepkisinin sebebini sanırım ilk 45 dakikada anladık. Avcı’nın ‘Kuş sürüsüne’ liderlik eden Mahmut stopere kayınca dönen topları alan Fenerbahçe’nin hücumda hep bir fazla seçeneği oldu. Daha da önemlisi Sarı- Lacivertli forvetler geri koşmak zorunda kalmayarak ön alanda hep diri kalabildiler.

Dönen top farkı

Futbolcunun yaptığı bir hata neye mal olmuş ona iyi bakmak gerek. Beşiktaş’ın Tolga Zengin ile iki sene üst üste Avrupa’dan elenmesinden ders çıkaran sanırım Vitor Pereira olmuş. Diego’nun, Celtic maçındaki kırmızısı Ozan’a 11’de yer açtı. Genç orta saha belki mükemmel oynamadı ama yay civarına düşen tüm dönen topları aldı. Bu Fenerbahçe’nin geri koşularını kesti. Neredeyse pozisyon vermeden ilk yarıyı bitirdiler.

Fenerbahçe’ye karşı hücum etmek çok zor. Fizikli ve sert bir takımlar. Akhisar maçından bu yana savunmaya duvar ördüler, Mehmet Topal etkisiyle kalelerine en az şut attıran takıma dönüştüler. Her yerde Topal var. Hücum düzeni de temelde Mehmet’e dayalı.

Josef’in katkısı tartışılır

Bu kadar baskılı oyunlarda Pereira’dan daha cesur hamleler bekliyorsunuz doğal olarak. 59. dakikaya gelindiğinde hoca Diego ile Van Persie’yi alarak tüm barutunu attı. Hem de yanlış hedefe. Tıpkı Akhisar maçında olduğu gibi. Aynı tip oyuncuları çıkarıp yerlerine aynılarını sokmak arabanın rengini değiştirmek gibidir. Hoca da oyuna müdahale etmiyor, takımına makyaj yapıyor.

En önemli dişlisini stoperde oynatmak zorunda kaldığı için oyun dengesini bulamayan Başakşehir’e karşı bu kadar baskı kurmuşken Ozan ile Diego’yu aynı anda sahada tutmayı deneyebilirdi Portekizli hoca. Zira Josef’in oyuna katkısı hala tartışmaya çok açık.

14 Aralık 2015, Pazartesi 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Şanssızlık değil zaafiyet‘’

Birden çok hikayesi olan ve senaryosu defalarca değişen maç izledik. Fenerbahçe açısından puan kaybını şanssızlığa bağlamak kolaycılık olur. Vitor Pereira da Diego da Volkan da maçın içine bolca zaafiyet kattılar.

Volkan kariyeri boyunca iyi kalecilik performanslarına imza attı. Dengelidir, herkesi ayakta tutar. Fenerbahçe düne kadar ligin en az gol yiyen takımıydı. Fakat bu sezon iyi olan Volkan değil, takım savunmasıydı. Sıradan bir orta Volkan’ın çıkamamasından gol oldu. Muslera’nın 67 şutta 18, Tolga’nın 62’de 14 gol yediği düşünüldüğünde Volkan’ın kalesine gelen 27. şut 11. gol olarak tabelaya yazılıyorsa burada iyi kaleci performansından bahsetmek oldukça güç.

Daha cesur olabilirdi

Hasan Ali atıldıktan sonra (Pozisyon son adamdan değil ciddi faulden kırmızı kart) Vitor Pereira’nın Caner değişikliği son derece ezber bir hamle. İkinci yarıda Alves’in çıkarıp Ozan Tufan’ı oyuna alsa gelemeyen Gaziantep’e çok daha net baskı kurabilirdi. Ama buna cesaret edemedi. Oysa ki Fenerbahçe zaten iyi savunan, sert bir takım. Dün gece topu öne oynayacak bir fazla sert oyuncuya ihtiyaç duydular.

Diego’ya 18’de yer yok!

Hücum oyuncularına savunma öğretmek tarih boyu hep zor olmuştur. Diego, Muhammet’in üzerinden koluyla yükselip öyle bir penaltıya sebep oldu ki buna şanssızlık demek düpedüz saçmalık olur. Bu bildiğin ağır zaafiyet. Tıpkı Akhisar maçındaki gibi. Diego’yu bundan sonra 18’in içine gönderirken bir kez daha düşünecektir Pereira.
Fenerbahçe’nin Kadıköy ile deplasman maçları arasında çok ciddi bir coşku farkı var. Taraftarının itici gücünü hep hissederek oynamak istiyorlar. Rize, Kayseri, Osmanlı, Kasımpaşa maçlarından sonra Gaziantep’te de o coşkudan yoksun oynadılar.

07 Aralık 2015, Pazartesi 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Pereira'nın hayalindeki takım‘’

Fenerbahçe, sezon başından beri ilk kez Pereira’nın hayalinde canlandırdığı takım gibi oynadı. Diego forvetin bir parçası gibi başladı, Nani çizgi hapsinden kurtulup kaleye yaklaştı, daha da önemlisi Robin van Persie hücumdan savunmaya geçiş oyununda rakibe mutlaka temas etti. Daha önce Pereira’nın sevindiği çok ana şahit olduk ama sanırım henüz 30. dakika dolmadan RvP’nin hücum dönüşünde kayarak müdahalesi kadar mutlu olduğunu hiç görmedim. İkisinden birinin inadının kırılması şarttı Fenerbahçe’nin bu seviyeye gelebilmesi için. Persie’yi ikna etmiş hoca, bu pozisyonda onu gördük.

Nani çizgiden kurtulunca...

Molde maçında takımın geneli iyi görüntü vermesine rağmen çizgiye yapışan Nani diğer 10 oyuncudan farklı ve kötü görünmüştü. Trabzon karşısında takımını ideale yaklaştıran oyunculardandı. Nani kaleye yöneldiğinde neler yapabileceğini attığı golde gösterdi aslında. Gol pozisyonunun her bir sahnesinde bariz yetenek vardı. Diego’nun pası, Alper’in asisti, Nani’nin vuruşu.

Fark var!

Trabzonspor’un yedek kulübesi sahadaki 11’den daha heyecan verici. Marin, Cardozo ve Yusuf’un vaadettikleri sahadaki tüm Trabzonsporlu futbolcuların edeceğinden fazla. Oyuncular resmen birbirlerinin gölgelerine ateş ediyor. Yere düşen Nani’yi kaldırmak için 2 Fenerbahçeli koşarken; N’Doye, Özer’i çiğniyor dönüp bir özür bile dilemiyor. Ekici, Erkan’a bırakın pası selam bile vermiyor. Trabzon acilen takım içi barışı tesis etmeli, yoksa durum daha da vahim hale gelecek. Maçın ilginç pozisyonlarından biri 14’te Aykut Demir’in gördüğü sarı karttı. Topal, kafasıyla topu bilerek ve görerek ofsayttaki Persie’ye atıyor. Etrafından herhangi bir Fenerbahçeli futbolcu olmadığı için bekle-gör kuralına gerek yok. Kalkmayan bayrak yüzünden, Aykut eline top çarptığı için sarı görüyor. Yardımcı Erdem Bayık istese bu kartı önleyebilirdi.

01 Aralık 2015, Salı 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yepyeni bir sayfa açıldı‘’

Fenerbahçe’deki tartışmanın temeli isim bazlı değil, taktiksel kaygılara dayanıyordu. Ama Vitor Pereira yeni bir sayfa açmaya çok niyetli. Orta sahada çok vakit kaybeden takımdan Mersin’de baskılı hücum takımına dönmek Sarı-Lacivertli takımda haftalardır “Yanan bir çok arıza lambasını söndürmeye yeter mi?” sorusunun cevabını kısmen Norveç’te bulduk. Enfes Mersin performansının ardından Mehmet Topal’ın son dakika hastalığı ile Souza’nın partneri Ozan oldu. Fenerbahçe’nin oyun merkezini öne taşımak için iyi bir fırsattı bu. Ozan, Diego’ya yardıma gitti, Souza’dan da uzak kalmadı. Pas melekelerinin gelişmesi pratikle ilgili olsa da Ozan’ın yetenekleri işini kolaylaştırıyor. Alper’e nefis bir pas atıp oyunun yönünü sola taşıyarak Fernandao’nun golünü hazırlayan oyuncuydu. Attığı golün açacağı kapıları kendisi bile tahmin edemiyordur.

Çizgiyi Nani mi tercih ediyor?

Nani’nin Fenerbahçe’deki grafiği vasatın üzerinde değil. Molde karşısında da uzun zamandır yaptığı gibi hep çizgide oynadı. Bu bir antrenör tercihi mi, yoksa Nani mi inisiyatif kullanıyor? Eğer hoca çizgiye basarak oynamasını istiyorsa bu, takımın hücum varyasyonlarını ağırlaştırıyor. Fenerbahçe, Nani üzerinden hücum edemiyor. Portekizli, kaleden çok uzakta topla buluşuyor ve ceza sahası girişlerinde çok vakit kaybediyor. Öne oynamaya nazlanan takıma iyi bir mazeret oluyor. Sanırım Nani hâlâ kendini ispat çabasında. Kötü oynadıkça, kahraman olma isteği artıyor. Nani de arkadaşlarına katılırsa Fenerbahçe yeni yıla kadar başka bir takıma dönüşebilir.

Gönül geldi, dertler bitti

Fenerbahçe için 4 Ekim’deki Akhisar maçı kırılma noktasıydı aslında. O güne kadar Avrupa dahil 16 gol yiyen takımın kalan bölümde kalesinde sadece 2 gol görmesi çok önemli bir gelişme. Fenerbahçe Beşiktaş ile birlikte ligde hücumdan savunmaya geçiş oyununu iyi oynayan takımlardan biri. Bunda Gökhan Gönül’ün rolü büyük. İlk top baskısı üst düzey. Takımını geri koşmak zorunda bırakmıyor. Molde karşısında da Fenerbahçe’nin oyun merkezinin önde kalmasını sağladı. İlk Ajax maçından bu yana formayı Şener’e vermeyen Gönül’le Sarı-Lacivertli takımın sadece 2 gol yemesi bir tesadüf olmasa gerek.

27 Kasım 2015, Cuma 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kağıttaki sahaya yansırsa...‘’

Fenerbahçe için ilk 11 haftalık bölüm, içinde büyük dersler barındıyor. İlk 7 hafta yediği 8 gol de, son 4 haftada kalesinde gördüğü 1 gol de çok şey anlatıyordu. Vitor Pereira’nın Akhisar maçından sonra Topal-Souza’lı merkeze dönüşü ‘atamıyorum bari tutayım’ın tedirginliğiydi. Tedirginlik diyorum çünkü Fenerbahçe forvetleri bu düzende Mersin’e gelene kadar Galatasaray maçının 60 dakikası hariç çok geniş alanlarda oynamak zorundaydı ve hep yalnızdı.

Alper ile akıcı oyun

Pereira’nın Mersin’de kadrosu aynı, sistemi aynı ama taktiği farklıydı. Bu farkı yaratan bir kaç unsur vardı. Birincisi; hafta içinde futbolcuların para krizi yüzünden idman boykotunun Mersin’e üç as oyuncusunu kaybettirmesi.
İkincisi; Alper’in daha ilk 45’te 4 top çalıp, 6 ikili mücadele kazanması ve 2 gollük pas verip, 3/2 şut isabetiyle oynaması.

Üçüncüsü ve en önemlisi; Topal ile Souza’nın baskısız oyunda öne çıkmaları. Öyle ki, 10’uncu dakika dolduğunda Fenerbahçe bir gol, bir de net pozisyonu bu iki oyuncusuyla buldu.

Topal takımı öne itti

Fenerbahçe Mersin’e gelene kadar Topal ve Souza’nın statik oyunu yüzünden orta sahada çok vakit kaybediyordu. Oyun merkezi rakip kaleye hayli uzakta kalıyordu. Mersin’e karşı Topal’ın ileri çıkışları Fenerbahçe’nin oyununa müthiş bir akıcılık kattı. Mehmet, takımın aktarma istasyonu. Her topa değiyor, tüm toplar ondan çıkıyor. İki asistini bir yana koyuyorum, oyun merkezini 10 metre öne kurarak forvet ile orta saha arasındaki mesafeleri daraltması sanırım maçın anahtarıydı. Persie ilk kez bu kadar oyunun içinde kaldı, topla buluştu ve tehditkar oynadı.

Bu sezon ilk kez bir maçta takımının 3 gol attığını gören Pereira’nın Aragones’e dönüşmemesi için bu oyunu sürdürülebilir hale getirmesi şart.

22 Kasım 2015, Pazar 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Katar maçının anlattıkları‘’

Milli Takım kadro matematiği açısından birden çok formülü içinde barındırıyor. Bu, EURO 2016 öncesi iyi bir gelişme. Fatih Terim’in Katar’a karşı sahaya sürdüğü 11’in içinde 1990’dan önce dünyaya gelmiş sadece 3 oyuncu (Volkan 88, Topal 86, Arda 87’li) vardı ve yaş ortalaması 24’tü. Bu ortalama, FİFA sıralamasında ilk 20’de yer alan takımların Kasım ayı kadrolarının en genci. Cetveli ilk 50’ye koyduğunuzda ise sadece 22. sıradaki Fildişi bizden daha genç bir kadro seçmiş. Tabii Selçuk, Burak gibi ilk 11 oyuncuları döndüğünde durum değişecek ama yine de bu gelişmeyi umut verici görmek yanlış olmaz.

Beşiktaş’ın oynayan santrforu Mario Gomez, Almanya’nın dün gece oynadığı Fransa maçına ilk 11’de başlarken, 2. santrforu Cenk Tosun da Türkiye için sahadaydı. Şenol Güneş takımlarında forvetlerin parladığına sıklıkla şahitlik etmişizdir. Trabzon’da Burak, Jaja, Engin; Bursa’da Fernandao, Volkan, Bakambu; şimdi de Gomez, Olcay ve az oynasa da Cenk. Gomez bu kadar iyi oynarken Tosun’un kendini hazır tutması Terim için sevindirici. Lakin yeterli değil. Katar maçının bize olumlu anlamda anlattığı bir çok hadise varsa da santrfor sorunsalının çözüme muhtaç olduğu gerçeği yadsınamaz. Ligimizin hali neyse milli takımımızın da o aslında. Süper Lig’de ilk 10’da yer alan takımlar arasında dominant santrforu yerli olan sadece 2 takım var: Galatasaray ve Başakşehir. Eren Derdiyok oynamaya başladığından beri Adem Büyük’ün de sol açığa kaymış olması haneye bir eksi daha yazdırıyor.

Kriteri 18 takıma yükselttiğimizde ise son 8’de yer alan ekipler içerisinde sadece Gaziantep (Muhammed) ve Osmanlıspor’un (Serdar) yerli santrfor kullandığını görüyoruz. Esasında Fatih hoca yüzünü Avrupa’ya çevirdiğinde de durum pek iç açıcı değil. S.Etienne’den Hannover’e transfer olan Mevlüt, 9 Bundesliga maçının ikisinde ilk 11 başladı ve sadece 284 dakika sahada kalabildi. Bu sorun Haziran’a kadar çözülecek bir sorunmuş gibi görünmüyor. Yine millet olarak oturup Burak’ın sağlığı için dua edeceğiz anlaşılan.

Gurbetçi tedirginliği

Katar’a karşı ilk kez A Milli Takım forması giyen Atınç’ın durumu stabildi. Onun açısından rakibin hızlı forvetleri yüksek risk içeriyordu ama hata yapmadı. Beni en çok şaşırtan Yunus Mallı oldu. Mahalleye yaz tatili için gelmiş,
tanımadığı çocuklarla top oynayan gurbetçi yabancılığındaydı. 12 maçta 7 gol atarak Bundesliga’yı sallayan bir oyuncunun 2. yarıda oyuna girip bu kadar tedirgin olması normal değil.

14 Kasım 2015, Cumartesi 01:30
YAZININ DEVAMI