‘’Dünyaları ayrı, hedefleri aynı‘’
Geçtiğimiz günlerde hayata gözlerini yuman Johan Cruyf'tan bayrağı devralan Guardiola için, izleyenlerin eğlencesi önemli. Tıpkı Rijkaard'ta olduğu gibi.
Sezon sonu Bayern'den ayrılıp City'nin başına geçecek Guardiola için bu sezon Şampiyonlar Ligi Kupası'nı kaldırmak herşeyden daha önemli. Peki, antrenörlük kariyerinde Barcelona ile kaldırdığı 2 Devler Ligi kupası olmasına rağmen bu seneyi özel kılan ne olabilir? Heynkens'in 3 kupasının baskısından başka birşey değil bu.
Bayern Münih'i Jupp Heynkens'ten bir Şampiyonlar ligi şampiyonu olarak alsa da 3 yıllık Bavyera serüveninde şu ana kadar bu başarıyı tekrarlama imkanı bulamaması Pep'i çoktan Almanya'nın en tartışılan hocası yaptı bile. Ama aynı Guardiola'nın Alman futboluna kazandırdıkları ne olacak? Joachim Löw'ün 2014 Dünya Kupası'nı kazanan Alman Milli Takımı'nı Pep'in yörüngesine oturtup pas oyunuyla kazandığı kupayı görmezden mi geleceğiz?
Diego Simeone... Disiplin, fizik, akıl, savunma.
Simeone için idmanlar ezberlenmiş hareketler bütününün her gün tekrarı anlamına gelir. Ezberle, uygula. Daha iyi ezberle daha iyi uygula. Mükemmel ezberle kusursuz uygula. Atletico Madrid'li herhangi bir futbolcu golü kaçırabilir ama pozisyon hatası yapamaz.
Diego Simeone, River Plate'i çalıştırırken Radamel Falcao'yu oynatan ve geliştiren adamdı. O süreçte Rodellega Kolombiya Milli Takımı'nın birinci santrforuyken Falcao, Simeone fırınında pişti, Porto'nun yolunu tuttu ve Kolombiyalıları için Rodellega'dan önce gelir oldu. Benzer bir durum Alexis Sanches için de geçerliydi. Şilili daha genç olduğu için Falcao kadar süre alamıyordu ama River ile gelen 2008 şampiyonluğu sonrası Udinese'nin yolunu tutarak kariyerindeki en önemli basamaklardan birinin üzerine çıkıyordu.
Total futbol mu Catenaccio mu?
Nasıl ki dünya üzerinde total futbol Michels'ten Cruyf'a, Riijkard'tan Guardiola'ya gelişerek ulaştıysa, aslında Helenio Herrera'nın Catenaccio'su da aynı evrelerden geçti denebilir. Tıpkı Simeone gibi Arjantin'de dünyaya gelen Herrera'nın, 18 yaşından sonra geldiği Fransa'da kendine yepyeni bir hayat kurmakla kalmadı dünya futboluna da asma kilit'i öğretti. 1960'ların İnter'ini iki yıl üst üste Şampiyon Kulüpler Kupası şampiyonu yaptı. Onun başlattığı akım 1982 İtalya'sını dünya şampiyonluğuna taşırken, yıllar içinde Mourinho'dan Simeone'ye kadar her futbol aklı bu oyun tarzına emek verdi, geliştirdi. 2010 Şampiyonlar Ligi yarı finalinde Pep Guardiola'nın Barcelona'sını eleyen Mourinho'nun İnter'i finalde de Bayern'i yenerek kupayı kazandığında Diego Simeone'ye ilham kaynağı olmuştu. Günümüzde dünyanın en iyi savunma takımlarından birini yarattı Diego. 2011 Aralık'ın da Gregori Manzano'nun yerine Atletico'nun başına geçen çılgın Arjantinli aynı sezon Avrupa Ligi'ni kazanırken kendisine en büyük katkıyı veren River Plate'teki öğrencisi Radamel Falcao ve Arda Turan'dan başkası değildi.
4 yıllık Atletico'nun Madrid kariyerine 1 La Liga şampiyonluğu, 1 şampiyonlar ligi finali, 1 İspanya Kupası, 1 UEFA Süper Kupası, 1 de İspanya Süper Kupası sığdıran Simeone için artık hayattan da Real'den de rövanşı alma zamanı geldi.
Tek ortak noktaları kaderleri
Askeri disipline dayalı sert ve ciddi idmanlarıyla oyuncularının sahada kat edecekleri mesafeleri bile ölçebilir hale gelen Diego ile Pep Guardiola'nın hayattaki belki de tek ortak noktaları kaderleri. İkisi de futbolculuklarında şampiyonluk yaşadıkları takımlarını antrenör olarak da mutlu sona ulaştırmayı başararak tarihe geçtiler.
1990 ile 2001 arasında Barcelona ile 6 kez La Liga'yı kazanan Pep ve arkadaşlarının zincirini 1996'da Radomir Antiç, Solozabal, Caminero, Munoz ve Juan Vizcanio ile kıran Diego Simeone tam 18 yıl aradan sonra Atletico'yu La Liga şampiyonluğuna taşıyarak inanılmazı başarmıştı.
Diego Simeone, teknik direktör olarak göreve başladığı 2011 Aralık'ından bu yana 1995-96 sezonunun MVP'si Caminero'yu Sportif Direktör, orta sahadaki partnerlerinden kıvırcık Vizcanio'yu ise yardımcısı olarak Atletico'da yanında tutuyor. Belki Fatih Terim-Müfit Erkasap ilişkisi yok aralarında belki ama Diego idman tesislerinin kapısında görüldüğünde bir Fatih Terim etkisi yarattığını Arda Turan'ın anlatmışlığı var.
Tabii o dönem Diego Simeone saha içi ve dışındaki sertliğiyle doğal bir şeflik pozisyonu alsa da sahada yetenekleriyle herkesi kendine hayran bırakan Caminero'ydu. Hayati hayli çalkantılı geçen ve 2009 yılında yargılanıp ceza alan Caminero sonrasında çok karizmatik bir futbol direktörüne dönüşebildi. Simeone'nin eski takım arkadaşından vazgeçmeyişinin de buradaki rolü yadsınamaz tabii.
Simeone'ye bu kez tren lazım
Ve gelelim bu geceye. Madrid'deki ilk raundu Simeone kazandı, ama Pep'in takımı Münih'te bıktırıcı bir baskı ile Atletico'yu bekliyor. İlk maçta Diego ve askerleri kalenin önüne bir otobüs çekerek 1-0'ı korumuştu ama sanırım Allianz Arena'da bu gece bir trene ihtiyaçları olacak.
‘’Van Persie bu yüzden ıslıklandı!‘’
Robin Van Persie için Fenerbahçe yeni bir hikayenin başlangıç noktası. Nani için de öyle. Kariyerlerinde zirveyi görmüş adamlar için 30 yaş ve sonrasında yepyeni bir hayat var aslında. Arsenal ve Manchester United’da yaptıkları Fenerbahçe taraftarını yeniden yapabileceği beklentisine soktuğu için RVP’den hep daha fazlası istendi. Bu yüzdendi Mersin maçındaki ıslıklar. Van Persie’nin dün gece Kjaer’e yaptığı asist muhteşemdi. Bir sanatçı inceliği vardı o asistin içinde. Tıpkı attığı golde olduğu gibi.
Nani’yle dönüşen takım
Pereira, Galatasaray derbisinden bu yana Nani’yle başka bir oyun icra ediyor. Fenerbahçe’nin santrforu ile Mehmet Topal arasındaki mesafeyi daraltan bir oyuncusu var artık. Nani; dün gece de Volkan Şen’e Alper’e servise gitti, Van Persie’yi yalnızlıktan kurtardı. Arkada zaten iyi duran Fenerbahçe’yi hücumda rahat çoğalttı. Fenerbahçe, Galatasaray derbisine kadar oynadığı 27 lig maçında 44 gol atıp, 21 yemişken son 4 resmi maçta (1’i kupa) 14 atıp sadece 1 yedi. Savunmada yine doğru duruyor, az pozisyon veriyor hatta vermiyor. Aklın yolu bir. Sanırım Pereira da iyi bir hücum oyununun savunma zaafı doğurmadığına ikna olmuştur. Tabii bir de değişen sistemle Nani’nin Persie’nin artan performanslarını gördükten sonra Pereira, Fernandao ve Diego’yla kaybettiği zamana üzülüyor mudur?
Kjaer hakkını veriyor
Simon Kjaer Türk futbol tarihinin en pahalı defans oyuncusu. Forvetlere milyon euro’luk bonservisler verildiğinde göze batmaz ama defans oyuncularının maliyetleri her daim masaya konur. Fenerbahçe şampiyon olamasa bile, Souza dururken Kjaer’in maliyetinin konuşulacağı kanaatinde değilim. Kjaer, açısından Fenerbahçe önemli bir kariyer basamağı. Palermo sonrası Wolfsburg’ta Barzagli ile geçirdiği 6 ay gelişimini hızlandırsa da sonrasında gittiği Luiz Enrique’nin Roma’sında Heinze ve Burdisso ile rolleri paylaşmak onu çok mutlu etmemişti. Galatasaray’ın Chedjou’yu alması Wolfsburg’lu Kjaer’e Lille kapısını açtı. Marko Basa ile Fransa’da geçen iki sezonun ardından Fenerbahçe, Danimarkalı stoperin kariyer zirvesi bence. İlk kez bu kadar büyük hedefli bir takımda oynuyor. Hakkını da veriyor. Dün gece van Persie’nin ortasına vurduğu kafa belki sıradan gelebilir çoğu insana. Fakat Nani’den başlayan atakta Kjaer’in pozisyonun içine girişi çok üst düzey bir stoper sezgisi.
‘’‘10 numara' Nani‘’
Vitor Pereira’yı sezon başından beri vazgeçmediği çift 8 numaralı düzeninden döndürmeyi başaracak tek isim Nani olabilirdi zaten. Ligin en esnek kadrosuna sahip olsa da Fenerbahçe’nin yumuşak karnı santrforunun arkasıydı. Portekizli yıldızın Galatasaray derbisinden bu yana Topal ile santrforu arasında yarattığı konforlu alan Sarı-Lacivertli takıma sezon başından beri sahip olamadığı hücum düzenini kazandırdı. Sanırım Vitor Pereira, Nani’nin 10 numara oyununu görünce bugüne kadar ‘8 numaracılık’ oynayan Diego ile kaybolan haftalar için hayli hayıflanıyordur.
Sokağı var, ortası yok!
Fenerbahçe’nin 3 Temmuz sürecinden sonra Trabzon deplasmanlarında oynadığı maçların tansiyonu hep yüksekti. Hami Mandıralı, göreve geldiği günden beri işleri düzeltmek için bu maçı beklemiş belli ki. Ekici’nin orta alanda zor top kaybedeceğini düşünüp önde Cardozo ve Muhammed ile başlaması Fenerbahçe gibi baskı becerisi yüksek takımlara karşı her zaman risktir. Hami hocanın her tercihinin bir açıklaması olabilir ama Salih Dursun’u izahını nasıl yapacak merak konusu. Adamın sokağı var ama Fenerbahçe karşısında tek bir olumlu hareketi yok.
Trabzon taraftarının maç 4-0 olduktan sonra Fenerbahçeli oyuncuları alkışladığını görünce aradaki husumet bitiyor mu diye düşünmedim değil. Hatta Nani oyundan çıkarken Bordo-Mavili bir taraftarın Portekizli’nin formasını alması gecenin olayı bile olabilecekken o forma tribün baskısıyla Fenerbahçe kulübesine geldiğinde patronun mutlu son istemediğini bir kez daha idrak ettik.
‘’Gönül giderse kale düşer!‘’
2006 yılında Juventus küme düşürüldüğünde Pavel Nedved, İnter’e giden İbrahimoviç’e atfen, ‘Takımdan futbolcular gider adamlar kalır’ demişti. O günden beri hem Nedved Juventuslular’ın gönlünde, hem de bu beylik cümlesi futbol literatüründe en müstesna yerlerden birine sahiptir.
Fenerbahçe tam 8 yıldır (3 yılı cezadan) Şampiyonlar Ligi’nden uzak. Doğal olarak UEFA’nın ballı gelirlerinden de faydalanamıyor. Her bir Devler Ligi katılımı minimum 25 milyon Euro demek. Fenerbahçe’nin yatırımlarını artırabileceği 2011/12 sezonu öncesi gelen 3 Temmuz darbesi sonraki 5 yılı da kötü etkiledi. Küme düşme söylentileri ortada dolaşırken Niang, Lugano, Andre Santos gitti, Emenike Samandıra’ya ayak basmadan Moskova’nın yolunu tuttu. Bunların gidişlerini bir Zlatan kaçışı olarak değerlendirmek mümkün değil. Bu transferler böylesi bir krizde Fenerbahçe kasasını ayakta tuttu.
Ama kabul etmek gerekir ki; Aykut Kocaman, Emre, Volkan, Alex ve Gökhan Gönül’lerin bu süreçte koydukları karakter en az Nedved’inki kadar değerliydi. Fenerbahçe’yi ayakta tutan tüm bu isimler tek tek ayrılmaya başladı. Alex, Kocaman derken limanın son sakini Emre oldu.
Sıra kimde?
Sırada kim var bilinmez. Belki Gökhan Gönül. Ya da sonradan katılsa bile Fenerbahçe’yle bütünleşen Mehmet Topal. Futbolcu aranır, bulunur, alınır. Daha yeteneklisi gelir, belki daha golcüsü. Ama Gönül-Topal meselesinde yönetim ağırdan almaya devam eder ve gitmelerine müsaade ederse yanlışın büyüğünü yapar. Bunlar sıradan oyuncular değil. Ayrıca bu gidişler başka kopuşların da fitilini ateşler.
Fenerbahçe’de 3 Temmuz kadrosundan geriye kalan hepi topu 4 oyuncu var zaten. Gönül, Topuz, Caner ve Volkan. Eğer Gönül ile Caner de giderse sıranın kime geldiğini tahmin etmek zor olmasa gerek.
Fernandao’nun derdi
Andres İniesta ‘Cennette bir yıl’ adlı kitabında oynamadığı dönemdeki psikolojisini anlatırken en büyük eziyeti zihninde yaşadığını söyler. Oynamayan oyuncu kendini değersiz hisseder. Hele hele 2. seçenek olmak psikolojik kırılmayı daha da tetikler. Fernandao’nun derdi de bu esasında. Sezon başı iyiydi. Çünkü gol krallığını nefis bir transfer ve rüya gibi bir kontratla taçlandırdı. Ama Van Persie gelir gelmez rekabeti kafasında kaybetti.
Bursa’da Josue, Ozan, Belluschi merkeziyle oynarken Topal, Souza, Diego üçlüsüne geçiş onu kötü etkiledi. Josue ile yakaladığı pas pratiğini Diego ile geliştiremedi. Bu aslında Şenol Güneş’in Bursa’daki efektif 4-2-3-1’i ile Pereira’nın çift 8 numaralı 4-3-3’ü arasındaki farkı da anlamamıza yardım edebilir.
El frensiz oynarsa
Pereira, Galatasaray derbisinden bu yana Nani’yi santrforun arkasında oynatıyor. Bu tercihiyle hem Nani’ye hem de santrforuna konforlu bir alan yaratıyor. Fernandao ya da Persie’nin, Topal ile arasında 30 metrelik alanlar kalmıyor ve sürdürülebilir hücum düzenini sağlıyorlar böylelikle. Yani daha Türkçe’si artık 2. topları kullanacak bir çubuklu oyuncu var sahada. Bu düzenin devamı için Souza’nın dışarıda beklemesi Fenerbahçe’nin hayrına olacak galiba. Ve tabii bunun için de cesaret gerek.
Bu saatten sonra Vitor Pereira’nın cesur olması çok daha kolay aslında. Mersin maçının son çeyreği ile kupadaki Konya maçının ilk bir saati Fenerbahçe’nin uzun zamandır ideali olsaydı Portekizli hoca belki de şimdi bu kadar cesur olmak zorunda kalmazdı.
‘’Aklın yolu bir‘’
Sadece 2 hafta önce Konya'da ilk saatin sonunda skor 1-1 iken Diego-Ozan değişimiyle sahaya 3. ön liberoyu süren Vitor Pereira, ön liberosunu çıkarıp oyuna ikinci forvetini sokan Aykut Kocaman'a kaybetmişti. Ligin en iyi savunma takımlarından birine dönüşen Konyaspor'un 2016'da oynadığı 19 resmi maçta hiç yenilmemesi, hatta bu süreçte geride oynadığı dakika sayısının tek hanelerde kalmış olması bir gerçeği ortaya koyuyordu; Konya'yı savunarak yenemezsin. İlk maçta bunu yapmaya çalıştı ve hüsrana uğradı Pereira.
Fenerbahçe, Topal'ın yanında Ozan, önlerinde Alper, Nani ve Volkan gibi 3 driplingci varken iyi bir hücum takımına dönüşebildiğini gösterdi. Oysa daha üç gün önce ligin son sırasındaki Mersin'e karşı bile hem de Kadıköy'de Topal'ın yanında Souza ile maça başlayan bir teknik adamın bu değişimi haliyle insanı şaşırtıyor. Sanırım aklın yolu bir deyimi Fenerbahçe ile Pereira arasındaki karmaşık ilişkinin en güzel tanımı.
Üç ön liberoyla oyunu tuttu
Volkan bazen o kadar hızlı oluyor ki, kendinin de başı dönüyor. Agresifleşiyor. Niyeyse Konya tribünleriyle iki haftadır büyük gerilim yaşıyor. Hoş, bu gerilimden dolayı Konyaspor taraftarı bu sezon ilk kez ceza aldı. Volkan sahaya odaklandığında olağanüstü bir oyuncuya dönüşebiliyor. Fenerbahçe'deki en üretken ve sürprize açık futbolcu o. Skoru erken 2-0'a getirmek bu tür eliminasyonlarda defansif hamleler gerektirir. İki hafta önce ilk saatin sonunda üç ön liberoya dönüş ne kadar yanlışsa dün gece Volkan-Souza değişimiyle aynı düzene geçiş o kadar doğruydu. Fenerbahçe doğru kurgulandığında etkileyici bir takıma dönüşebiliyor. Konyaspor'a 2016'daki ilk yenilgisini tattırmakla birlikte final biletini de cebine koydu artık. Finalde bizi güzel bir FB-GS eşleşmesi bekliyor sanırım.
İlave hakem kaldırılmalı
Ülke futbolunda yaşanan hakem facialarının önemli bir bölümünün müsebbibi ilave yardımcılar. Hafta sonu Rize'nin önce verilen sonra iptal edilen penaltısı gibi. Resmen doğru karar veren Hüseyin Göcek'i ilave yardımcı yaktı. Bunun gibi onlarca hata sayabilirim. Kafa karışıklığı yaratmaktan başka bir işe yaramıyorlar. Türkiye Kupası'nda ilaveler kullanılmıyor ve pekala ligde de bu uygulama kaldırılabilir, bunun da mahsuru olmaz. İtalya dışında Avrupa'nın önde gelen ligleri bu uygulamaya mesafeli dururken bizim UEFA'nın her kararını ilk test eden olmamızın ülke futboluna hiç bir katkısı olmuyor.
‘’Geç kalmış değişim‘’
Maçın 68. dakikasına girilirken değişiklik tabelasında Ozan’ın numarasını görmek kimse için sürpriz sayılmaz sanırım. Fakat çıkan oyuncunun Van Persie ya da Alper değil de Mehmet Topal olduğunu görmek Vitor Pereira standartlarında hayli şaşırtıcı bir durum. Çok geç kalmış bir değişiklik. Yani maç için değil, sezon için geç kalınmış bir değişiklik. Pereira’nın bu kafaya ligin ilk yarısında oynanan Mersin maçında ulaşması gerekirken, 29. haftaya kadar beklemesi taraftarı ‘Defans yapsana defans yapsana Vitor Pereira defans yapsana’ diye bağırtıyor işte. Taraftar 7. haftadan beri Souza ile Topal’ı yan yana izliyor. Ama ligin açık ara en uyumsuz takımı Mersin’e karşı Kadıköy’de bile bu ikiliyle başlamak, 80 gol atar denen takımı 29. haftanın sonunda ancak 48’e ulaştırabiliyor işte.
Paramparça
Ligin bitimine daha 5 hafta var, Beşiktaş 5 maçının 3’ünü deplasmanda oynayacak ama Fenerbahçeliler kendi takımlarına, hocalarına güvenmiyorlar. Hala hafızalarda Van Persie-Pereira kavgaları, Diego’nun Gökhan Gönül’e bağırması, Volkan Şen’in Galatasaray derbisinde 2 metreden boş kaleye kaçırdığı pozisyon var. Aynı Volkan Mersin’e golü atıyor, bir grup Ersun Yanal, diğer grup Vitor Pereira, bir diğeri ise Obradoviç diye bağırıyor. Fenerbahçe’nin rakibi düne kadar Beşiktaş’tı ama artık daha önemli bir rakibi var oda bu parçalanmışlık.
Karne töreni
Fenerbahçe taraftarı Mersin karşısında Pereira ve öğrencilerine karne töreni yaptı aslında. Mersin’e 4 atmasına rağmen 80 gol barajını aşar denen Fenerbahçe’yi neredeyse kendi tarihinin en kısır takımına çevirmesi Portekizli hocayı taraftarın hedef tahtası yapıyor. Van Persie’nin, Nani’nin, Diego’nun ıslıklanması da bu geç kalınmış değişimin yansıması aslında. Dün gece Pereira bozamadı ama hadi diyelim tüm ezberleri bozsa, Souza’yı kenarda tutup, Topal’ın önünde üç driplingci (Nani, Alper, Volkan) ile başlasa ve çift santrforla Mersin ceza sahasını işgal etse yine de ıslıklanırdı emin olun.
‘’Fiyasko‘’
Fenerbahçe, milenyumun en kötü Galatasaray’ını yenemeyerek şampiyonluğu Seyrantepe’de bıraktı. Beşiktaş akıl almaz hatalar yapmadığı sürece kupayı bırakmaz. İsmail Kartal’dan sonra Vitor Pereira da Aziz Yıldırım’a sözünü çiğnetiyor. Başkanın ‘Ben de bilirim 50 milyon Euro harcayıp locamda keyifle maç izlemeyi’ sözü daha birinci yılını doldurmadan çürüdü gibi. Fenerbahçe 50 değil, 70 milyon Euro harcadı, ama BAM (Barış-Ayhan-Mustafa Sarp) döneminden bile daha kötü olan Galatasaray kadrosunun bileğini en kritik maçta bükemeyerek şampiyonluğu küçük çaplı bir mucizeye bıraktı. Demek ki şampiyonluk için önce iyi bir hoca, sonra uyumlu bir kadro gerekiyormuş.
Başlangıç kurgusu sürmeliydi
Fenerbahçe’nin ilk 45 dakika performansı Galatasaray’ın direncini kırmaya yetebilirdi. Sarı-Kırmızılı takımın ev sahibi olmak dışında tek bir üstünlüğü yokken; sahada driplingle adam eksiltip kaleye giden iki oyuncuyu (Volkan-Alper) iki merkezle değiştirmek (Diego-Ozan) ezberlenmiş bir hamleden ötesi değil. Osmanlı, Konya ve son olarak Galatasaray derbisi. Pereira bağıra bağıra benim ‘B’ planım yok diyor aslında. Oysa başlangıçtaki Van Persie-Nani’li ön alan dizilimi sezon başından beri en doğru kurgulardan biriydi. Nani’yi merkezde Persie’nin çevresinde görmek Galatasaray’ın dengesini bozan en önemli unsurdu.
Faturayı Pereira öder
Pereira’nın sezon başından beri yaptığı sıra dışı tercihlerin sayısı o kadar az ki. Ligin esnetilmeye en müsait kadrosunu Kadıköy’de 10 kişi kalan Kayseri’ye karşı 3’lü savunmaya döndürmek yetmez Fenerbahçe’yi şampiyon yapan hoca olmak için. Aramak, denemek ve bunun için cesaret gerek.
Donk sezonun en fiyasko oyununu oynarken Riekerink’in onu 90 dakika sahada tutması derbinin bir başka detayı. Bilal’in geç girmesi, Sabri’nin koca göbeği, Emre’nin bezginliği, hakemin Podolski’nin golünde ofsaytı kaçırması... Gecenin o kadar çok kaybedeni var ki, Galatasaray bu kadar kötü oynadığı bir maçı berabere bitirebildiği için kazanan olabildi.
‘’Kavgayla değil hamleyle kazanılır‘’
Türkiye Ligi’nin şampiyonluğa oynayan takımıyla 3. sıradaki takımının maçını izlemeye Avustralya’dan bir seyirci getirsek mesela. Sarı-Lacivertli takımın hocası baskıyı artırmaya başlamışken aynı tarzdaki oyuncularını değiştirse, Yeşil-Beyazlı takım da ön liberosunu çıkarıp 2. forvetini alsa. Hangi antrenörün şampiyonluğa oynadığını düşünürdü sizce? Çok net söyleyeyim dün gece Aykut Kocaman, Vitor Pereira’yı taktiksel anlamda sahada darmadağın etti. Fenerbahçe’nin baskıyı artırdığı 45-60 arasında ön libero Volkan’ı çıkarıp Bajiç’i alarak rakibi geri itme planı maçın kırılma noktasıydı.
B planı yok
Fenerbahçe’nin karşısında en az kendisi kadar iyi bir savunma takımı varken Pereira’nın kazanmak için hiçbir riski almaması inanılır gibi değil doğrusu. Sadece oyuncuların isimlerini değiştirmek yetmez. Fernandao, Nani, Diego ile başlamak olmasa gerek antrenörlük. Ya da baskının arttığı anda Diego’yu Ozan’la değiştirip, Volkan’ın yerine Alper’i almak. Konya’nın oyun merkezi Ali Çamdalı. Beklenti Souza’nın Holmen ile Ali’nin mesafelerini açması, pas metrajlarını uzatmasıydı. Şayet Souza bunu yapabilse, Aykut hoca mesafeleri daraltmak için çok geri yaslanacaktı. Holmen; Ali-Volkan tandeminin önünde Rangelov’la ön alan baskısını nefis yaparak orta sahadaki pas geçirgenliğini sürdürdü. Pereira ise B planı olmadığı için kavgayla takımını ayağa kaldırmaya çalıştı.
Gerilimden beslenmek
Vitor Pereira olayın çok farkında. Bu sene Fenerbahçe’yi şampiyon yapamadığı takdirde görevdekalma ihtimali sıfır. Konya’ya karşı çok erken geri düşen takımını kavgayla gerilimle ateşlemek istedi. Ömer Ali’yle girdiği münakaşada Cüneyt Çakır, Avrupa standartlarını uygulayıp Pereira’yı atsa bu gerilimden yine Fenerbahçe zarar görmeyecek miydi? Maçın 75 dakikalık bölümünü tribünde geçirdiği yetmeyecek derbide de kulübede olamayacaktı. Aynı şeyi Donetsk’te Fred’e yaptığında Alman hakem Zwager attı, Braga’da atıldı, Konya’da da atılması gerekirdi. Ama Konya’da hakemlerin engin toleransı var nasılsa diye düşünüyor herhalde.









































