‘’3 puandan fazlası‘’
İşin özeti şu; dengeli takım, sezon başından beri güçlü bir ofansif oyun standardı yakalayan takımı yendi. Bu galibiyet Fenerbahçe açısından 3 puandan çok daha fazlası. Zira Vitor Pereira ve öğrencileri 2-0 kazanarak sezon sonunda puan eşitliği durumunda ikili averajı Beşiktaş’ın elinden aldı. Şampiyonluk yarışı alev alev yanarken bu, çok önemli bir avantaj doğrusu.
Pereira’ya yazar
Fenerbahçe’de bu zaferin ilk mimarı; dersini çok iyi çalıştığı, rakip analizini doğru yaptığı ve adaletli forma dağıttığı için Vitor Pereira. Portekizli hoca, formayı 4 haftadır sallanan Nani’ye değil gerçekten hak eden Alper’e vererek büyük maçlar büyük oyuncularla kazanılır mottosunda küçük bir tadilat yaptı. Büyük maçlar doğru rakip analizi, formda oyuncular ve doğru taktik ile kazanılırı herkese gösterdi.
Beşiktaş’ı bu sezon ligde oynadığı 22 maçta böylesine bozan bir tane takım vardı; o da kaybetmesine rağmen Olimpiyat Stadı’ndaki Fenerbahçe. Kadıköy’de Pereira’nın yaptığı en temel plan, Topal-Souza ile Oğuzhan-Sosa ikilisine baskı yapmak ve Atiba’yı uzun pasa zorlayarak yüzde 93’lük isabet oranını aşağıya indirmek. Bunu ilk 45’te kusursuz yaptılar. Beşiktaş’ı merkezde durdururken çok yüksek eforlara çıktılar. Deyim yerindeyse ilk yarıyı 6 bin devirde oynadılar.
Hakem gongu çaldığında hepimiz soluklandık. Hakem demişken; maç o kadar tempolu, zevkliydi ki sanırım Cüneyt Çakır da keyfini çıkardı. Oyunu durdurmadı, çalmadı, Caner’i ve Beck’i atmadı.
Cenk o gole çok üzülecek!
Sezonun en renkli takımı Beşiktaş, Kadıköy’deki maçın genelini siyah-beyaz oynadı. Şenol hocanın ‘nerede olursa olsun kendi oyunumu oynarım’ mantalitesi daha başlangıç düdüğüyle duvara tosladı. Futbolcular henüz sahaya adım attıklarında alınacak sonucun üçte ikisi Beşiktaş’a yarıyordu oysa ki. Oğuzhan ile Sosa’nın baskıdan çıkamadığını gördü ama hamle yapmadı Güneş. Rölantiye aldı, Fenerbahçe’nin yorulmasını bekledi. Cenk Tosun’un Töre ile birlikte soyunma odası dönüşü oyuna girmesi Şenol hoca standartlarına daha uygundu aslında. Son 9 dakikada oyuna giren Cenk, Quaresma’nın rabonasını 6 pasta gole çevirememesine çok üzülecek. Zira golü yapsa takımı ikili averajı eşitleyecek, işi genel averaja bırakacaktı.
‘’Ne yerse yesin artık!‘’
Halk arasında umutsuz bir vakayı anlatmak için meşhur bir replik vardır; ‘Doktor ne yerse yesin dedi’ diye. Galatasaray’ın durumunu bundan iyi anlatacak bir söz dizisi yoktur sanırım. Bu buhranın birinci sorumlusu yönetimdir. Kabul etmek gerekir ki, Dursun Özbek iş hayatında yeterli tecrübeye sahip olsa da spor yöneticiliğinde henüz o seviyede değil. Aldığı her karar yaptığı her açıklama türlü çelişkilerle dolu. Galatasaray’ın yönetimdeki hali neyse sahadaki hali de o aslında. Ekim ayından bu yana tam 8 deplasmandır kazanamayan bir takım Galatasaray. Çok kolay top kaybedip hücumdan savunmaya geçişlerde geç reaksiyon veriyorlar. O yüzden de top Muslera’ya kolay geliyor. Gaziantepspor’a bol pozisyon vermelerinin sebebi de buydu.
Cesaretine ne oldu?
Lige havlu atacaksın, Avrupa’ya veda edeceksin sonra Gaziantep deplasmanına gelip Umut Bulut ile gol arayacaksın. Podolski cezalı, Umut bu kadar kötüyken neden Volkan Pala’yı oynatmaya cesaret edemez Mustafa hoca. Burak Yılmaz’ı Çin’e satmak bile genç Volkan’a fırsat kapısı açmıyorsa ya oyuncuda yeterlilik sorunu var ya da Denizli’de o cesaret yok. Eğer problem yeterlilikle ilgiliyse Florya’yı teslim almaya gelen Mustafa hoca dükkanı kapatsın. Yok cesaretle ilgiliyse, biri hocaya 30 yıl önce ülke futbolunda cesaretin sembolü olduğunu hatırlatsın.
Marcal’ın anlattıkları
Gaziantepspor bu sezon Mutlu Topçu ile başka bir boyutta oynuyor. Ocak ayında Muhammed Demir’i satmasına rağmen oyun standartlarını koruyor. Mutlu hoca, Habibu’nun sakatlığında Emre (94) ve Orkan’ı (96) iki kanada koyarak sol ön oyuncusu Larsson’u santrfor oynattı. Bu önemli bir cesaret gösterisiydi aslında. Emre Nefiz attığı gol, Orkan da asistiyle Mutlu hocanın cesaretini ödüllendirdi. Sezon başında Benfica’dan kiralanan sol bek Marcal’ı devre arasında eski kulübü çağırmasına rağmen Brezilyalı oyuncu Gaziantepspor’a borcu olduğunu söyleyerek gitmedi. Sanırım bu aidiyet duygusuna sahip tek bir Galatasaraylı oyuncu bulamazsınız.
‘’Yarım kaleci turdan...‘’
Yarım hoca dinden, yarım hekim candan edermiş. Bu beylik lafı dün geceye uyarlayacak olursak sanırım yarım kaleci turdan ediyordu en doğrusu olur.
Fenerbahçe kendi kullandığı kornerde Volkan ile ön alanda kalamayınca top kalecisine kadar geldi. Ayaklarını kötü kullanan Fabiano da hiç olmayacak bir zamanda Lokomotiv’i oyuna dahil etti. Yaz döneminde takıma katıldığında moral olarak aşağıya düşmüş Volkan’ı Fenerbahçe’ye yeniden kazandırmasının ötesinde takıma katkısının olduğunu düşünmüyorum Brezilyalı kalecinin. Ama Vitor Pereira forma dağıtımı konusunda adaletli olduğunu göstermek adına Türkiye Kupası ve Avrupa Ligi’nde Fabiano’yu kullanıyor.
İlk yarının son dakikalarında öyle kötü bir pas tercihi yaptı ki, çıkmaya hazırlanan takımının tüm düzenini alt üst etti. Ama asıl ölümcül hatayı atağın devamında yaptı. Kontrol etmesi muhtemel şutu rakibin önüne çelerek golü yarattı resmen. Bu kaleci fiyaskosu Lokomotif’i oyuna dahil etti ve çok gereksiz bir baskıya sebep oldu.
Fernandes yavaşlattı
Fernandes-Sosa değişimi, oyununa tempo katmak isteyen Beşiktaş’ın son yıllardaki en akıllı transfer hamlesiydi. Manuel Fernandes’in yetenekleri onu Benfica’dan Portsmouth’a, Valencia’dan Everton’a kadar taşıyıp Beşiktaş’a getirdi ama topla olan duygusal ilişkisi ilerlemesini hep engelledi. Portekizli, Lokomotiv’i de sahada yavaşlattı doğrusu. Fenerbahçe’nin Gökhan Gönül’den Volkan Şen’e uzun pas geçişleri zaten dinamik olmayan Lokomotiv orta sahasını biraz daha düşürdü. Bu fırsatı Souza ve Ozan değerlendirip oyun merkezini önde tutabilmeliydi.
Nani oyuna girmeli
Tabii önde kalamamanın müsebbiblerinden biri de Nani’ydi. Fenerbahçe kontratak savunması kadar hücumuna da kafa yormalı bence. Sanırım burada Nani’ye büyük iş düşüyor. Savunmadan hücuma geçişlerde iki kez hızlı çıkarken Nani’nin yanlış tercihleri sonucu kontrataklar kadük kaldı. Yinelemekte fayda var; iyi kontratak oyunu için iyi atletten önce iyi bir beyne ihtiyaç vardır.
Fenerbahçe turu geçti ve yeni rakibini bekliyor. Bundan sonra kadro kalitesinden sonuna kadar verim almalı Vitor Pereira. Bunun için önce Nani’yi oyuna girmesi (!) için ikna etmeli sonra da riski azaltmak adına bu takım için bir kaleciden fazlası olan Volkan Demirel’e müracat etmeli.
‘’Kazanan takım değişmez!‘’
Vitor Pereira, Fernandao’yu kaybetmek istemiyor. O yüzden hep oyunun içinde tutmanın çabasında. Bir noktaya kadar kabul...Ama onu kazanayım derken Van Persie’yi ve sezonu kaybetmenin eşiğinde duruyor farkında değil.
Lokomotif Moskova karşısında oyunun bu kadar ışıltılı olmasını sağlayan Robin Van Persie değilmişçesine Bursa’da Fernandao’yla başlamanın faturasını 2 puanla ödedi Portekizli hoca. Oysa ki, Hamza Hamzaoğlu’nun çıkardığı sorunlu kadroya karşı antrenörlerin futbolcularına karşı kullandığı en güçlü argümanı burada devreye sokmalıydı Pererira. ‘Kazanan takım asla değişmez’ kuralıyla Fernandao’yu küstürmeden Persie’yi de maçı da kazanabilirdi.
Tabelaya değil tribüne
Fenerbahçe’nin ilk yarı performansı maçı birkaç kez kopma noktasına kadar getirdi. Deyim yerindeyse Lokomotif karşısında bıraktıkları yerden devam ediyorlardı. Daha düne kadar sanat sanat içindir diyen bir hocanın 8 günde üst üste 3. maçını bu kadar yüksek hücum perdesinden oynaması önemli bir değişim göstergesi. Şamil-Sivok tandemini Fernandao’nun fiziğiyle dağıtması, Volkan ile Souza’nın da açılan koridordan girmesi birinci plandı. Brezilyalı forvet, ilk 20 dakikada bunu kısmen de olsa başardı. Lakin Diego hücum çıkışlarında her aldığı topta sırtını kaleye çevirince takımın hızı lig normallerine döndü.
Varlık içinde yokluk
Aslında bu iki hoca için de geçerli. Ellerindeki kadrodan maksimumu almalarını engelleyecek tercihlerle maça başladılar. Geçen sezonun şampiyon hocası Hamzaoğlu, Bursaspor adına en çok asist yapan, en çok kilit pas atan hücumun en dinamik ismi Dzdzucak’ı yanında oturtunca Pereira’nın takımı yoğun baskılı, bol pozisyonlu bir ilk yarı çıkardı. Necid ve Deniz ile önde hiç top tutamayan Bursa’ya karşı neredeyse hiç kontra yemeden ve pozisyon vermeden ilk 45 dakikayı bitirdiler. Bursaspor için maçın kırılma noktası Dzsudzsak’ın oyuna girmesi kadar Pereira’nın Van Persie’yi alarak 4-4-2’ye dönmesi oldu. Jorquera’nın pas hatalarına rağmen orta alanı Batalla-Fathi ile aldılar. Sahi insan merak ediyor; Jem Karacan zaten Galatasaray’da oturarak maaşını alıyordu. Ligin ikinci yarısında sadece banka şubesi mi değişecek?
‘’Yazılım güncellemesi‘’
Fenerbahçe, alışılagelmiş garantici karakterinin dışında, yüksek iştahlı, müthiş baskılı ve bol pozisyonlu turu getirecek kadar büyük bir oyun oynadı Lokomotiv karşısında. Bu oyun konforunu sağlayan birden çok faktör vardı. Birincisi ve sanırım en önemlisi; Vitor Pereira’nın takımına yüklediği yüksek eforlu oyun yazılımı olsa gerek. Başlama düdüğünden itibaren Topal’lı merkez, Josef ve Ozan’ı öne itti ve orada konforlu bir oyun alanı yarattı. Bu sayede bekler ekstra geri koşmayacaklarını hissederek başladılar maça. Hep önde kaldılar ve bol orta atarak hep 2., hatta 3. şansı yarattılar.
Bir golün anlattıkları
Gökhan Gönül kendi yarattığı şansla ortayı kestiğinde ceza sahası içinde tam
4 çubuklu formalı topa gidiyordu. Bu sezon Pereira takımında çok alışık olduğumuz bir fotoğraf değil bu. Nani, Robin van Persie’yi aşan topa Souza kafayı vurduğunda arkada Volkan da pozisyonu kovalıyordu. Rakibi düzensiz yakalamak adına kendi içinde de ufak çaplı bir düzensizliğe kapılabilirsin. Fenerbahçe’nin golü bulduğu bu hızlı organizasyonda Ozan ile Topal’ın dönen topu kovalamak için yaya doğru yönelmesi düzensizlik bir yana yüksek eforlu oyunun sürdürülebilir olduğunun göstergesiydi.
Josef büyük oynadı
Fenerbahçe’nin yazılım güncellemesini simgeleyen Josef De Souza’ydı. Lokomotiv Moskova’nın iki aydır resmi maç yapmadığı için normal bir Avrupalı takım ritminin çok uzağında olması beklenen bir durumdu. Lakin aradaki ritim farkını derinleştiren en önemli unsurdu Souza. Ağırlıklı olarak hücumun bir parçası gibi oynadı, top kapma becerisini her fırsatta göstererek Fenerbahçe’nin ön alanda kalmasına yardımcı oldu. Ama daha da önemlisi sezon başından beri kronikleşen santrfor yalnızlığına çözüm üretti. Van Persie’nin indirdiği toplara gitti, Caner ile Gökhan Gönül’e ikinci bir seçenek sundu ve orta kalitelerini yükseltti. Pereira’nın yeni yazılımı, Souza’nın rolü, Nani’nin iştahı, Gökhan ile Caner’in oyun kalitesi. Lokomotiv karşısında, turu kolaylaştıran bu oyun konforunu Fenerbahçe taraftarı her maç yaşamak ister elbette.
‘’İkinci top mucizesi ve Diego‘’
Sekiz sezon Alex standartlarına alışmış bir takımı yıllar sonra Diego Ribas ile tatmin etmek kolay değil. Ribas aşırı yaratıcı bir oyuncu olmadı hiçbir zaman, Fenerbahçe’de de böyle bir rol beklenmiyor ondan. Ama hücumu düzene sokmak adına reçetede onun ismi yazıyor.
Kadro tercihleri konusunda her zaman antrenör tarafında olunması gerektiğini savunanlardanım. Pereira da veriler üzerinden değil hissederek, gözlemleriyle hareket ediyor. Josef De Souza ve Topal’ın yokluğunda Kadlec’in ön libero başlaması Diego’ya daha çok sorumluluk alanı yarattı. Tıpkı Galatasaray derbisindeki gibi oynadı Brezilyalı ve ilginçtir takım olarak Fenerbahçe’nin pek de beceremediği/çözemediği dönen top meselesine bir çözüm bularak kilidi açtı.
Orta sayısı bu kadar yüksek olan bir takımın 2. top kovalamaması olağan bir durum değil. Diego bunu kırdı aslında ve Galatasaray derbisinin ilk, Konya maçının 2. yarısındaki düzene taşıdı takımı.
Diego’nun golü sonrası Titi’nin Volkan Şen’i ayağına basarak indirmesi ve akabindeki kırmızı kart, kalan bölümde Fenerbahçe’nin oyunu tutmasını sağladı. Kasımpaşa’nın ikinci yarının başında gösterdiği Malki’li reaksiyon Kadıköy’de heyecanı artırmakla sınırlı kaldı.
Fernandao mu RVP mi?
Sanırım bu son günlerde en çok duyduğumuz, üzerine anketler yapılan ama sonuçta Pereira’nın bile cevabını bilmediği bir soru. Ya da birlikte oynarlar mı? Van Persie ile Fernandao birbirlerini tamamlayan forvetler değil. Aynı anda oynamalarının 6 ve 9 numaralar arasındaki mesafeyi açtığı düşünüldüğünde mahsurlu olduğu bile söylenebilir. Fernandao klas bir golcü değil, hiç olmadı. Fiziğiyle oynayan, driplingi zayıf fakat yüksek top oyununda etkili bir santrfor. Van Persie, klas ama hikayesini yeniden yazmaya çalıştığı için fazlaca tedirgin. O yüzden sezon bitene kadar Pereira’nın her maçta santrfor tercihi sorgulanacak.
Sanırım burada sorulacak en doğru soru isimlerden ziyade santrforun arkasında oynayan 4’lünün kilit pas ve asist sayılarıyla onları ne kadar maçın içinde tuttukları. Beşiktaş farkı burada yaratıyor zira. Gomez’in arkasında oynayan oyuncu grubu 45 golün 44’ünde (22 gol, 22 asist) pay sahibiyken, Fenerbahçe’de bu rakam sadece 25. (11 gol, 14 asist)
‘’Ayarlar mı bozuluyor?‘’
Fenerbahçe açısından sezon hayli dalgalı geçiyor doğrusu. Başlangıç noktası ile şimdi arasında elbette bir fark var. Lakin Antalya ve Amed maçları bize kazanımların harcandığını anlatıyor sanki. Ekim ayından itibaren Souza-Topal ikilisi ile takım savunmasını başka bir boyuta taşıyan Pereira’yı bu süreçte en çok kızdıran şey de takımın hızla fabrika ayarlarından uzaklaşması sanırım. Bu takım ligin hücum edilmesi en zor takımıyken son iki resmi maçta tam 7 gol yedi. Antalya maçı, Kjaer’in yokluğuna indirgense de sorun kesinlikle hücum planında gizli.
Santrfor yalnızlığı!
Fenerbahçe’nin kanat forvetleri top hakimiyetini yitirdikçe, santrfor yalnızlığı derinleşiyor. Görünürde bir servisçiyle oynamadıkları için Nani, Markovic ve Volkan, sorunu dripling ile çözmeyi deniyor. Her başarısız girişim Fenerbahçe forvetlerini ekstra geri koşturuyor ve reaksiyon sürelerini uzatıyor. Oysa bu takım kaybettiği topu en çabuk sürede kazanan takım olduğu için ligin en az yiyeniydi. Beşiktaş bu işi Oğuzhan ve Sosa’nın yüksek servis özellikleri sayesinde çözdüğü için topu savunmasından uzakta tutuyor. Bir nevi en iyi savunma hücumdan başlar mantığı. Fenerbahçe’nin bu sorunu çözmesi için Amed maçı önemli bir fırsata dönüşebilirdi. Cezalı olan Souza ve Topal’ın Kasımpaşa maçında olmayacakları düşünüldüğünde Meireles-Diego’lu çözümün merkezde ne sonuçlar vereceğini görmek mantıklı bir seçenekken Portekizli hoca Souza ile maça başladı. Bu, küçük bir detay gibi görünse de, aslında sezonun kalan bölümünü derinden etkileyecek büyük bir ayrıntı.
Alper’deki şaşırtıcı değişim
Bazen bir pozisyon çok şey anlatır. Alper’in, Ersun Yanal dönemindeki gelişimi dikkat çekiciydi. Halihazırda da varlığı çoğu zaman Fenerbahçe’nin ön alanda kalma süresini artırıyor. Fakat dün Fernandao’nun attığı golden önce ‘Bir kontratak nasıl oynanmaz’ı uygulamalı gösterdi. Zemin bu kadar kötüyken toplu koşu en istenmeyecek şeydir. Topla vedalaşma süresini ayarladığını düşündüğümüz için ismini sürekli gelişimle andığımız bir oyuncunun böylesi bir görüntünün öznesi olması çok düşündürücü gerçekten.
‘’Eto'o bir bilgisayar virüsü gibiydi‘’
Ticaretin 10’da 9’u cesarettir. Bunu sıklıkla futbola da uyarlarız. Vitor Pereira’nın zaman zaman aşırıya kaçan garantici oyun anlayışı dün geceye kadar Fenerbahçe’yi hücum edilmesi zor bir takım haline getirmeye yetmişti ama Eto’o ve takımı Portekizli hocanın kalıplaşmış garanticiliğini tuzla buz etti. Fenerbahçe’de Eto’o’nun yaptığını yapacak, ‘bu takım benim takımım’ diyerek inisiyatif alacak bir tane oyuncu yok. Fenerbahçe yüksek egolu oyuncularıyla yönetilmesi zor bir takım. Hoca da sezon başından beri türlü ego çatışmalarıyla uğraşamayınca merkezde Souza-Topal garanticiliğine gidip nasılsa yemiyoruz şemsiyesinin altına sığınıverdi. Pereira’nın haklı olduğu nokta az değil ama bu takım hücumda tat vermiyor diyenlere ‘Futboldan anlamıyor, beni eleştiriyorsunuz’ kolaycılığına kaçmaktan daha fazlasını yapmak zorunda.
Tek sorun Kjaer değil
Kadıköy’de oynanan ilk Antalya maçında Eto’o ile sahanın her yerini dolaşan Kjaer, sezonun genelinde savunmanın bel kemiğiydi. O yokken Fenerbahçe defansı çok eksik. Antalya karşısında çok net görüldü ki; Sert, temaslı ve aklıyla oynayan Kjaer bir yana diğerleri öbür yana. Eto’o’nun attığı gol neyse de Danilo’yu kucağındayken döndüren Kadlec’i görünce Pereira, Kjaer’in varlığının nasıl bir nimet olduğunu anlamıştır sanırım. Ama Fenerbahçe’nin tek sorunu bu değil. Nani ile Markoviç, maçı neredeyse ceza sahasına girmeden bitirdi. Bu ikili arasındaki mesafe santrforu da yalnızlaştırıyor. Temel problem 10 numarasız oyun.
Eto’o bu yüzden saygın
Samuel Eto’o çok dominant bir karakter. Eto’o Antalya’nın santrforu olsa da ligin en iyi savunma takımına karşı ilk 25 dakikada takımını 2 net pozisyona soktu. Aslında attığı gol neden bu kadar saygın bir kariyere sahip olduğunun göstergesi. Alves faulü yaptığında ayakta kalıyor, başlıyor ve koşuyu yapıp dönen topu ölü noktaya vuruyor.
Eto’o ve takımı, bir bilgisayar virüsü gibi Fenerbahçe’yi bitirdi. Yıkılmaz denen savunma duvarını aştılar, tüm güvenlik açıklarını gözler önüne serdiler.