Arama

Popüler aramalar

‘’Emenike şart‘’

1-Fenerbahçe bu sezon birçok maçta topu rakibine bırakıyor. Bu sizce bir taktik mi yoksa rakibin oyununu kabullenme mi?

Topa sahip olabilirsin ama tabelaya asla!

Fenerbahçe son 7 lig maçında ortalama yüzde 49’larda topa sahip olarak oynadı. Bu, Galatasaray (%63) ve Beşiktaş’ın (%62) sezon ortalamaları düşünüldüğünde hayli düşükmüş gibi görünebilir.

Ama bu, Advocaat için o kadar da önemsenecek bir durum değil. Çünkü Hollandalı, elindeki malzemeye göre top hakimiyetine değil pozisyon hakimiyetine önem veriyor. Bir nevi nicelik değil nitelik önemli kafası. Son 3 lig maçını üst üste kazanmayı ve ManU’yu Kadıköy’de yenmeyi bu kafaya borçlular. O yüzden derbide topu Galatasaray’a bırakmaları bir tesadüf değil bir tercih olacaktır.


2-Galatasaray savunmada zaman zaman zorlanıyor. Sarı-Lacivertliler, hücumda nasıl bir planı tercih etmeli?

Advocaat’ın istediği senaryo

Galatasaray, bu sezon da defansında büyük sorunlar yaşıyor. Orta alanda kaptırılan topların ardından geri koşular en büyük kabusları. Yani tam da Advocaat’ın oyun senaryosu. Orta saha baskısıyla forvetlerin koşu kalitesi üzerine kurulmuş senaryo bu sezon Fenerbahçe’yi taşıyor.

Emenike belki ilk 11 başlamayabilir. Bu, onu mutsuz da edebilir. Ama Kadıköy’de özellikle 60 sonrası şartlar ne olursa olsun Emenike sahada olmalı. Fenerbahçe, ManU karşısında ‘topun karşısında nasıl durulur’u doğru icra ederken Emenike son yarım saatte net 3 pozisyona girdi. Atamadı o ayrı. Akhisar maçını çözen de hemen hemen aynı taktikti. O yüzden derbide farklı bir senaryo beklemiyorum. Kadıköy’e gelecek 50 bin taraftarın bu taktiği sevmesi kolay olmayacak ama Fenerbahçe için en mantıklı seçenek bu.

3-Derbi öncesi Fenerbahçe’de en çok konuşulan konu Topal ve Lens’in oynayamayacak olması. Sizce onların yokluğu takımı ne kadar etkiler?

Topal ve Lens takımın yüzde 40’ı

Mehmet Topal cezalı, Lens de sakat. Fenerbahçe için derbi öncesi tam bir felaket senaryosu diyen olabilir. Hiç de haksız sayılmazlar. Zira bu ikisi Fenerbahçe’nin yüzde 40’ı demek. Eminim ki Advocaat memleketinde geçirdiği bir haftada bu sebepten rahat uyuyamamıştır. Önünde iki seçenek var:

1- Topal’ın yerine oyunun merkezine Neustadter’i koyup ManU taktiğini sürdürmek. 2- Souza’nın yanına Alper’i (ya da Ozan’ı) koyup Kadıköy baskısıyla topa hükmetmek. Bu tercih maçın tüm senaryosunu tek başına belirlemeye yeter zaten. Advocaat’ın merkezde seçeneği az olsa da ön tarafta hayli zengin oyuncu portföyü var. Lens’in yokluğunda sağ forvet için Sow, Alper, Aatif, Emenike gibi alternatifler mevcut. Fakat bu isimlerden hangisi oynar sorusunun cevabı hocanın merkezde seçeceği senaryoya bağlı.

2-Souza'nın yanına Alper'i (ya da Ozan'ı) koyup Kadıköy baskısıyla topa hükmetmek. Bu tercih maçın tüm senaryosunu tek başıan belirlemeye yeter zaten.

Advocaat'ın merkezde seçeneği az da olsa ön tarafa hayli zengin oyuncu portföyü var. Lens'in yokluğunda sağ forvet için Sow, Alper, Aatif, Emenike gibi alternatifler mevcut. Fakat bu isimlerden hangisi oynar sorusunun cevabı hocanın merkezde seçeneği senaryoya bağlı...

4-Başakşehir, Galatasaray’ı duran toptan bulduğu 2 golle yenmişti. Fenerbahçe de benzer şekilde skor üretebilir mi?

Duran top golü izleriz

Galatasaray bu sezon 4’ü korner 1’i serbest vuruştan 5 duran top golü yedi. Kornerlerde doğru duruşu bir türlü beceremiyorlar. Fenerbahçe bu konuda daha iyi. Zira Fenerbahçe’ye bu sezon kornerden gol atmayı başaran takım yok. 2 penaltıyı saymazsak serbest vuruşlardan sadece 2 gol yediler.

Duran top hücumunda ise Galatasaray’ın 4’ü korner, 1’i frikik, 1’i serbest vuruş organizasyonundan 6 golü varken Fenerbahçe 1 korner, 1 frikik, 3 serbest vuruş golüyle 5 kez tabelayı duran toptan değiştirmiş. Bu rakamlar ışığında iki takımın oyun karakterlerini düşünürsek Kadıköy’de duran top golü izleme ihtimalimiz çok yüksek. Kjaer ve Skrtel sezon başında uyum sorunu yaşadılar. Ama artık yeterli oyun pratiğine sahipler. Skrtel’in hücum çıkışlarındaki etkisi düşünüldüğünde Fenerbahçe defansının skor yapma ihtimali de hayli güçleniyor.

16 Kasım 2016, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Futbola olmasa da mesaja doyduk‘’

Affedilenler neden affedildi bilmiyoruz, zaten neden cezalandırıldıklarını da öğrenememiştik. Ben Terim ile affedilenler arasında sulhun sağlandığını düşünmüyorum. Sanki taraflar savaş baltalarını ilk fırsatta kullanmak üzere arkalarına saklamışlar. Hocanın Kosova 11’i çok net; Mesaj kadrosu! Bizim bu 11’den anladığımız şu; Yalçın gelirse 97’li Çağlar dışarıda kalır, Mehmet Topal stoperde oynar. Burak ve Mehmet Batdal içerideyse, 97’li Enes Ünal olmaz. Selçuk İnan gelirse Okay Yokuşlu maçı televizyondan izler. Arda’yı çok istiyorsanız Feyenoord’lu Bilal Başacıkoğlu’nu rüyanızda görürsünüz.

Terim’in reytingi maçtan yüksekti

Bu, Terim cephesinden gelen kısa mesajlar. Bir de bu mesajlara cevap var elbette. İkinci yarıda Oğuzhan-Yunus Mallı değişimi oyunun rengini kırmızıya boyadı. Burak Yılmaz’a nefis bir asist yapan Yunus Mallı, ama Burak’ın sahada koşup boynuna atladığı Arda. Kimsenin kulübeye baktığı yok. Mesaj mesaj üstüne. Maçı izlerken resmen yorulduk bu anlamsız mesaj trafiğinden. Futbola olmasa da mesaja doyurdular bizi sağ olsunlar.
Kosova’ya karşı yukarıda anlattığım sebeplerden dolayı ilk yarı sıfır organizasyonla oynadık. Herkesin gözü atfedilenlerin üzerindeydi şüphesiz. Arda ve Gökhan Gönül vasattı, Selçuk vasatın da altında kaldı. Burak Yılmaz’ın gol atmasını ne kadar özlemişsek kendini yere bıraktığı pozisyonları o kadar özlememişiz. Bence Fatih hocanın basın toplantısının reytingi maçın reytinginden yüksek olmuştur.

Ayarımız olmalı artık

Milli Takımımız’ın yıllardır süre gelen bir sorunu var; kadro devamsızlığı. Milli Takım tarihteki en başarılı dönemini 1994 ile 2003 arası jenerasyonuyla yakaladı. O takım en büyük esprisi kadro istikrarıydı. Stoper tandemi dediğinizde Alpay ile Bülent derdin ve bir daha arkana bakmazdın. Şimdi bizim Milli Takımımız’ın stoper tandemi ne?

Kadro değişkenliği neden baş döndürücü? Mesela EURO 2016’yı garantilediğimiz İzlanda ve akabinde Katar hazırlık maçında 24’lere indirdiğimiz yaş ortalamasını neden Fransa’da 28’e dayadık yeniden?

Varsayalım 2018’e gittik... Selçuk, Burak, Gönül 33, Topal 32, Arda 31 yaşında olacaklar. Bence o ekipten Arda ve Topal dışında kimse kalmaz. O yüzden arayışı kesmemek gerek. Şu maçta mesaj kaygısını bir kenara bırakıp Cengiz Ünder, Tolga Ciğerci, Yunus Mallı, Çağlar Söyüncü, Enes Ünal ilk 11 başlamalı. Başlamalı ki yaşlı bir gruba ceza verildiğinde tüm ülke cezalanmamış olsun.

13 Kasım 2016, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Amerikan futbolu taktiği‘’

Advocaat, Manchester United maçında topsuz oyun nasıl oynanırın dersini verdi. Asıl merak edilen Akhisar deplasmanında ne yapacağıydı. Zira çalıştığı coğrafyada iç hat uçuşları hayli türbülanslıdır. Akhisar’a karşı Hollandalı teknik adamın birinci planı topa hükmetmek değildi. Tolunay hoca tempoyu çok düşük tutunca Advocaat oyunu Amerikan futboluna çevirdi. Bu oyunda üreten orta saha olmadığından skor yapmanın iki temel yolu var. Topu uzun pasla ya da koşuyla rakibin arkasına taşımak. İlk golü atana kadar Kjaer’den Van Persie’ye giden toplar bu taktiğin eseriydi. Aatif’ın asisti koşu ve pas kalitesiyle yarattığı düşünüldüğünde işleyen de bir plan oldu bu. Tabii bu oyunda ‘touch down’u yapanın yani golü atanın kalitesi en az planın kendisi kadar önemli. Van Persie’nin attığı goldeki koşusu ve vuruşu Premier Lig standartlarındaydı.

Aatif’taki değişim göz alıcı

Ozan, Josef, Hasan Ali, son olarak Aatif... Fenerbahçe kadrosu içerisinde bir çok değişim hikayesine şahit oluyoruz. Bunu sağlayan Advocaat’ın saplantılı teknik adam olmaması. UEFA listesine bildirilmemiş bir oyuncudan bahsediyoruz. Bu psikolojiyi yönetmek, dipten yüzeye çıkmak zor zanaat. Aatif, topla zamanında vedalaşınca başka oyuncu oluyor. Kariyerindeki son 3 sezonunda Sivas’ın baş rol oyuncusuydu, Fenerbahçe’nin senaryosunda bu roller dolu. Ana karakterlere yardım etmeyi başardığı sürece Advocaat’ın takımında var, yoksa yok. Karabük maçında topla vedalaşma konusunda sıkıntıları vardı ama dün gece Akhisar’a karşı su gibi aktı. Van Persie’ye yaptığı asist ondaki mental değişimin net göstergesi. Ama burada Aatif adına dikkat çeken nokta Volkan Şen’in ölçüsüz pasını koşu kalitesiyle asiste dönüştürmesi değil. Onun gibi süslemeyi seven bir oyuncunun tekte o pası santrfora geçirebilmesi. Eminim ki Advocaat açısından, Aatif’taki bu dönüşüm Akhisar maçında kazandığı 3 puandan daha önemli. Zira artık ligdeki kurtarıcı sayısı bir arttı.

Emenike’yi mutlu eden rol

Advocaat’ın 2. yarıda topu sınırlı yetenekteki Akhisar’a bırakıp hücumu Emenike’nin patlayıcı kuvvet koşularına odaklaması maçı kıran en önemli hamlelerden biriydi. Nitekim son 2 gol bu planın ürünüydü. Emenike’nin oyuna sonradan girmeyi dert ettiği herkesin malumu. Bu beden diline de yansıyordu oyuna girerken. Ama girdikten sonra senaryonun onun üzerinden gidiyor oluşu Nijeryalıyı hem daha mutlu hem daha kıymetli hale getiriyor.

Tabi Lens’i unutmamak gerek. Lens geldiği günden beri Fenerbahçe’nin oyun kalitesini belirleyen oyuncu. Aatif’ın attığı golden önce verdiği kilit pas en az gol kadar kıymetli. ManU maçından sonraki tezimi tekrarlıyorum; son zamanlarda Fenerbahçe’nin başına gelmiş en güzel şeydir Lens.

07 Kasım 2016, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Topun karşısında durma sanatı‘’

Dirk Advocaat İstanbul’a geldiği günden beri tarzıyla Hollandalı’dan çok bir İngiliz menacer gibi davranıyor. Takımının topun karşısında doğru durması üzerinden bir oyun modeli geliştiriyor. Bu biraz da zaruretten elbette. Takımında topa hükmedecek bir merkez oyuncusu olmadığının herkesten çok farkında. Belki bu oyun yapısı ligde taraftarı memnun etmeyebilir. Zira ülke, ‘büyük takım önlem almaz aldırır’ klişesiyle büyüyen nesillerle dolu. Ama Advocaat sanat sanat içindir diyenlerden. Mourinho’yu taktiksel anlamda sahadan sildi. United’a karşı topa sahip olmadan karşısında durma sanatını icra etti takımıyla birlikte.

M.United gibi her şartta topa sahip olmak isteyen takımları zehirleyecek bir senaryoya sahipti Fenerbahçe. Oyunun her saniyesinde Mourinho’ya karşı hep bir adım öndeydi. Josef De Souza filmin başrol oyuncularından biriydi. Pogba sakatlanıp çıktıktan sonra Mourinho, Zlatan’ı oyuna alınca Souza Fenerbahçe’yi merkezde daha güçlü tuttu. Bence maçın kırılma anlarından biriydi bu değişim.

En güzel şey Lens

Fenerbahçe’nin topa hükmeden bir orta sahası yok, kabul. Ama Lens gibi oyuna yön veren müthiş bir kanat forveti var. Son yıllarda Fenerbahçe’nin başına gelmiş en güzel şeylerden biri Lens. Advocaat’ın senaryosunu kusursuz icra eden başrol oyuncusuydu dün gece. Frikikte topun başına geldiğinde duruş açısı çok müsait değildi. Ama sağ ayağıyla öyle bir çevirdi ki, De Gea barajın üzerinde topu gördüğünde artık her şey için çok geçti.

ManU ise röveşata garanti

Sow’un ilk dakika biterken attığı röveşata golü De Gea’nın kariyerine yediği en güzel gollerden biri olarak geçecek. Zaten rakip ManU ise röveşata golü garanti gibi. Tuncay Şanlı’dan sonra Sow’un da benzer golü atması gecenin en güzel enstantanesiydi. Kjaer oyun tarzı olarak sert bir oyuncu gibi görünse de ismi mülayim olan kabadayı türünden. Pogba’nın yerine oyuna soktuğu anda eminim ki Mourinho, Zlatan’ın kulağına takım arkadaşlarını ateşlemek için kavga çıkarmasını söylemiştir. Kjaer ile sudan sebepten kavgayı çıkarmasının başka izahı olamaz. Pozisyonda Kjaer gayri nizami tek bir hamle yapmıyor. Ama Zlatan senaryo gereği çıldırıyor gibi yapıyor. Kjaer ne kadar bebek yüzlüyse Skrtel o kadar asabi çocuk. Ne kendi geri adım attı, ne de Kjaer’in atmasına izin verdi. Büyük oynadı.

04 Kasım 2016, Cuma 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Arkaya top geçirmeden 1 puan muhteşem!‘’

Napoli, Schuster’in Beşiktaş’ı gibi stoperlerini orta yaya çıkararak oynuyor. Yani takım boyunu forvetler değil stoperler belirliyor. Bu oyunun stoperleri hızlı, çabuk ve dengeli olmalı. Yoksa tüm düzenleri bir kontratakla alt üst oluyor. Son 6 maçın 4’ünü kaybetmeleri bu yüzden.

Ön taraf milyonerler kulübü...

Aslında Napoli’nin oyun zaaflarını Advocaat’ın maaş önermesiyle tarif etmek en doğrusu. Ön taraf milyonerler kulübü, arkası orta direk. Sarri’nin oyun yazılımında en büyük açığı defans arkası toplar yaratırken Beşiktaş’ın bunu maçın genelinde denememesi akıl alır gibi değildi. Hatta senaryo tersinden başladı. Beşiktaş’ın Rhodolfo-Marcelo tandemi çok ağır olduğundan ilk maçın stratejisine geçmeye fırsat bulamadı Şenol Güneş. Daha maçın başında Gabbiadini yaptığı iki temel santrfor koşusuyla Beşiktaş defansını iyice geri yasladı.

Fabri, Gökhan Keskin gibi başladı

Fabri ile Tolga’nın ayrıldığı bir çok nokta var ama sanırım en önemlisi mental dayanıklılık. Üç gün önce Gençlerbirliği maçında o ölümcül hatayı yapmasına rağmen Napoli’ye karşı bu kadar güçlü bir konsantrasyonla oynaması alkışa değer doğrusu. Hamsik’in golündeki vuruş kalitesine yapabileceği çok şey olduğunu söylemek kolay değil. Stoperlere arkalarında Gökhan Keskin varmış gibi rahat oynama imkanı sunduğu için Beşiktaş’ın aldığı puanda rolü vardı.

Malzeme yetersiz kaldı

Tosiç bu sezonun en iyi çıkış yapan stoperlerinden olsa da vasat bir sol bek. Bek oynamak uzun mesafede çokça patlayıcı kuvvet koşusu gerektirir. Stoper temposuna alışkın 30 yaş üstü bünye için tekrar yüksek eforlara çıkacağı beke dönmek biyoritmi etkiler. Tosiç-Cenk değişikliği Beşiktaş’ı ofansif anlamda hareketlendirdi. Q7’nin sola, Cenk’in santrfora, Aboubakar’ın sağa geçtiği düzen Beşiktaş’ın Napoli karşısındaki en doğru düzeniydi. Taa ki merkezin desteği kesilene kadar.

Napoli defans çizgisi orta yaydan başlamasına rağmen Beşiktaş, Gökhan İnler gibi yüksek kalite atıcısıyla arkaya top geçiremedi. A planı hiç işlemedi. B planı içinse malzeme yetersizdi. Beşiktaş Caner gibi bir taşıyıcıyla, Talisca gibi bir bitiricinin yokluğunu her geçe maç biraz daha arayacağa benziyor.

02 Kasım 2016, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bu takımın temel direği Lens‘’

Advocaat’ın Fenerbahçe grafiğini yorumlamak kolay değil. Hocanın takımı bir hafta Kasımpaşa’ya 5 atıyor, öbür hafta Bursa’ya kaybediyor, gidip Konya’yı yeniyor.

Bu aslında Fenerbahçe için üzerinde kafa yorulması gereken bir sorun. Advocaat da bir an evvel ocak ayı gelsin diye dua ediyor. Çünkü bu takım üretken bir orta saha bulamadığı sürece uzun mesafelerde oynamak zorunda kalacak ve baskılı oynayamayacak.

Çok ağır penaltı

Fenerbahçe-Karabük maçı, senaryosu erken deşifre olunca reytingini kaybeden Türk dizisi gibiydi. Skulason ile Mehmet Topal’ın mücadelesinde Fırat Aydınus penaltıyı çalınca oyunun senaryosu değişti. Pozisyon penaltı değil, çok ağır bir karar. Aslında penaltıyı çaldıran Topal’ın ısrarlı itirazı oldu. Mehmet bu ligin en güvenilir futbolcu listesinin en tepesinde. Daha doğrusu tepesindeydi. Penaltı maçı kırdı. Ceyhun’un itirazdan gördüğü sarı ile faulden ikinci sarısı arasında 10 dakika var. Fenerbahçe için 1-0’la 2-0 arasında geçen yaklaşık 30 dakikalık bölüm üzerinde uzun uzun düşünülmesi gereken bir bölüm. Neden mi?

1-0’dan sonrası sorun

Karabük 10 kişi kalmasına rağmen Tudor, takımını geri çekmedi. Volkan ile Aatif’ın tamamlayamadığı ataklar tüm takımı geri koşmak zorunda bıraktı. Bu düzensizlik Fenerbahçe’nin takım boyunu inanılmaz boyutlara çıkarıyor. Bu kadar uzun mesafelerde oynamak sadece Fenerbahçe’yi değil her takımı yorar. Sezon başından beri Fenerbahçe’nin en büyük sorunu aslında.

Skrtel fişi çekti

Açıkçası Karabük’e karşı bir fazla oynamanın hiç bir avantajını kullanamadılar. Ta ki Skrtel devre biterken Karabük’ü merkezden delene kadar. Fenerbahçe Skrtel’in golüyle fişi ilk yarı biterken çekti.

Advocaat sisteminin temel oyuncusu Lens. Volkan Şen ve Aatif aynı anda sahadayken Fenerbahçe’nin ön alanda kalma süresi rakibin önemi olmaksızın azalır. Topla büyük ve tutkulu bir aşk yaşıyorken takımdan ayrı ikinci bir topa ihtiyacı var Aatif’ın. Aatif’a birinin Jurgen Klopp’un Yasin Öztekin’e ‘ya topla vedalaşırsın ya Dortmund’la’ tavsiyesini hatırlatması şart sanırım. Volkan ve Aatif atakları sonlandıramadıkları için takımın boyu bu kadar uzarken Lens’in geri koşuları ve hızlı çıkışları sanırım Fenerbahçe’nin en büyük kazancı.

31 Ekim 2016, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Tercih hatası‘’

İnsan hayatta tercihlerinin bedelini öder. Beşiktaş’ın Gençlerbirliği maçında bıraktığı 2 puan bir çok tercihi sorgulamayı gerektirir.

Şenol Güneş’in sahip olduğu kadro bu sezon daha geniş ve herkese bir şekilde sıra geliyor. Bu, aslında bir antrenörün elini güçlendirecek çok önemli bir detay. Geçen sezonun aynı haftasında Şenol hoca 16 oyuncu kullanmışken bugün 22’ye kadar geliştirmiş durumda oyuncu yelpazesini. Ve fakat rotasyon konusundaki tercihi dün gece Ankara’da bırakılan 2 puanın sebebi. Atiba bu takımın temel direği. Gökhan İnler yokken Atiba’nın da Ankara’ya getirilmemesi daha maçın başında Necip’in sakatlanmasıyla senaryoyu değiştirdi. Bu bence ilk tercih hatasıydı.

Necip-Rhodolfo değişimiyle Tosiç sola Adriano ortaya geçti. Beşiktaş merkezde Landel-Selçuk ve İrfancan üçlüsüne bariz şekilde kaybetti. Tosiç iyi bir stoper ama kötü bir sol bek. Sola geçtikten sonra uzun mesafede oynamak unuttuğu bir sahne. Zaten kartı da sol bekten gördü ve cezalı duruma düştü. Bu geçiş ilk yarıyı çöpe atan ikinci tercih hatasıydı.
Marcelo oyunu düzeltti

İkinci yarıda Marcelo’nun ön liberoya geçişi Beşiktaş adına maçta yapılmış en doğru hamleydi. Marcelo merkezi alınca Talisca 4-3-3’te ortanın sağına geldi. Aslında bu tercih Talisca’yı Selçuk Şahin’in markajından kurtararak Aboubakar’ı ön üçlünün sağında daha etkili hale getirdi.

Beşiktaş tüm bunları yapabilen, baskıyı, coşkuyu, tempoyu istediği gibi ayarlayan bir takım. Fakat merak edilen soru şu; Neden Şenol hoca maçların ilk yarılarını çöpe atıyor. Tamam bu takım fizik olarak ligin en iyisi, kadro derinliği son derece yeterli, oyun yelpazesi çok geniş. İşin şaşkınlık veren tarafı Beşiktaş o sihirli oyununu sadece maçın son bölümlerinde oynamayı tercih ediyor.

Cenk orada vuracak!

Quaresma, iştahıyla Portekiz Milli Takımı’ndaki Ronaldo efekti yaratıyor. Gençlerbirliği maçında skora ve oyuna isyan eden ilk oyuncuydu. Golde topu Talisca’nın kafasına nişanladı resmen. Beşiktaş puan kaybetse de gecenin kazananlarından biri kesinlikle Q7’ydi.

Gelelim kaybedenlerine. Fabri, Tolga’dan iyi kaleci değil. Kalecilik özellikleri Tolga’nın gerisinde, futbolculuk özellikleri ise önünde. Ya da düne kadar öyleydi. Top da rakip de Rhodolfo’nun müdahale alanındayken ceza sahasının dışına kadar çıkıp kendi oyuncusunu bozmak kalecilik hatası değil kalecilik faciasıdır. Eminim ki Şenol hocanın elinde seçme şansı olsa iki kalecisini birden değiştirirdi.

Maçın kırılma anı ise Cenk’in kaleciyle karşı karşıya kaldığı pozisyonda Q7’ye pası tercih etmesiydi. Santrfor artık orada vuracak. O da tercihinin bedelini ödedi, tıpkı diğerleri gibi...

29 Ekim 2016, Cumartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Pereira'ya rahmet okutuyor‘’

Fenerbahçe oyun standardını kaybediyor. Konya’ya karşı geçen sezonun da altında oynadılar. Bu düşüşün sebeplerinin listesi hayli uzun. Her şeyden önce Caner-Gönül standartlarını çok arıyorlar. Bek rotasyonundaki 4 oyuncu da fazlasıyla şans buldu ama hiçbiri vasatın üzerine çıkamıyor. Hasan Ali ile İsmail o kadar uyumsuzlardı ki, lacivert takım elbisenin altına pembe makosen gibi duruyorlardı. Dün gece Konya’nın sağ kanadına geçen, su gibi akıp giderken, Advocaat tam 78 dakika bu oyunu seyretti.

Kocaman oynadı, Advocaat seyretti

İlk yarı Fenerbahçe silip süpürmese de oyunun merkezini önde tutabildi. Bunda Konya’nın dar kadrosuyla Braga-Fenerbahçe maçlarını kaldıramamasının rolü büyük. Fakat Aykut hoca, soyunma odası dönüşü Bajiç ve Miloseviç’le momentumu ele geçirdi. Konya bir sistem takımı. Baskı oyununda kazandıran genelde yıldızlar olur. Sanırım bunun için bir sezona daha ihtiyacı olacak Konyaspor’un. Buna rağmen maçı çevirecek fırsatlar yakaladılar. Mesela Skrtel’in eline çarpan topa penaltı çalınsa senaryo değişebilirdi.

Asıl şaşırtıcı nokta şu... Advocaat, Kocaman’ın hamlesi sonrası 2. yarıda oyunun merkezini kendi ceza yayına kadar çekti. Bu tercihin bir mantığı olabilir. Geride doğru durursun, Sow’u, Emenike’yi ve tabii Alper ile Volkan’dan birini defans arkasına koşturursun. Advocaat, İsmail’i 78 dakika sahada tuttu, RVP’nin yerine ise Roman’ı alarak iyice yaslandı. Taktiksel anlamda facia bir antrenörlük performansı doğrusu.

Koç muhalif mi düşman mı?

İktidarları güçlü kılan muhalefetlerdir. Aziz Yıldırım’ın başkan seçildiği 1990’ların son çeyreğinde Fenerbahçe camiasında anlamsız grup çatışmaları vardı. Yıldırım yıllarca bu grupları yok etmek için çabaladı. Başardı da. Gelgelelim Aziz başkanın bu zaferi camiadaki muhalefet tanımını değiştirdi. Muhalif ile düşman arasındaki çizgi çok inceldi. İktidara karşı eleştiri getiren ya da koltuğa Aziz Yıldırım’dan sonra aday olanlar muhalif midir düşman mıdır? Mesela Ali Koç... Medeni bir şekilde, olağan genel kurulda aday olacağını söyledi. Fenerbahçe camiasının şimdi Ali Koç’u düşman değil muhalif bir ses olarak görmesi gerek. Neticede başkanları taraftar değil delege seçiyor. Tersi olsaydı zaten Ali Koç başkanlıkta 2. dönemini yaşıyor, bir çok kulüp başkanı da evinde oturuyor olurdu.

25 Ekim 2016, Salı 02:30
YAZININ DEVAMI