Arama

Popüler aramalar

‘’Yetersizlik!‘’

En güzel tanımı maçtan sonra Fatih Terim kendisi yaptı aslında; Bu seviye başka seviye. Hırvatistan 1998'de dünya üçüncüsü olan Biliç'li, Suker'li, Prosinecki'li, Boban'lı kadrodan daha tehlikelisine sahip. Sanırım hamaset bunu görmemizi engelledi. Hırvatlar fazlasını da atabilirlerdi, maçı defalarca koparacak seviyeye getirdiler. Türkiye adına asıl üzücü olan reaksiyon vermek yerine, her başarısız denemede Hırvatların üstünlüğünü kabullenişti.

Kanatsız oyunla bu kadar

35 ortaya 12 orta. Sanırım maçın şifresi bu istatistiklerde gizli. Fatih hoca takımlarında genelde orta saha karakterli oyuncuların kanatlara devşirildiğine şahit olmuşuzdur. Genel anlamda her pozisyonda Hırvatların önde olduğu bir gerçekken en yumuşak noktaları sol bekleri Striniç'ti. Napoli'de sadece 5 resmi maç oynayarak Serie A ritminden yoksun gelen Striniç'e Volkan'la değil Hakan ile hücum etmek büyük handikaplar yarattı.

Sağ forvette oynayan Brozoviç'in de tıpkı Hakan Çalhanoğlu gibi bir merkez orta saha oyuncusu olduğunu hatırlatmakta fayda var. Sağ çizgide Caner'e karşı her pozisyonda üstünlük kurdu. Ama maçın Hırvatlar adına en fark yaratan oyuncularından biri Dario Srna'ydı. O bir sağ bekten çok ötesi. Daha ilk yarı biterken 15 kanat ortasına ulaşması bile Brozoviç'in ne kadar şanslı olduğunun göstergesi değil mi? Caner 2 aydır resmi maç oynamadan geldi Fransa'ya. Yeni sezonda İnter'de birlikte forma giyeceği Brozoviç'e karşı savunmada bu kadar aksamasının sebebi bu ritmin bozukluğuydu.

Savunmanın zaaflarını tetikleyen, Caner'in formsuzluğu kadar orta sahadaki Topal eksikliğiydi. Terim'in İspanya maçından başlayarak Topal'ı merkeze getirmesi gerekecek. Öyle görünüyor ki, İspanya'ya karşı da orta sahayı almamız bu düzende mümkün olmayacak.

Arda'nın senkron sorunu

Ülke olarak yetiştirdiğimiz en pahalı ürünümüz Arda Turan. Büyük maçlar büyük oyuncularla kazanılır. Arda da farkında ama ayaklarıyla beyni senkron sorunu yaşıyor. Güçlü değil. Çabuk düşünüyor ama çabuk gidemiyor. Türkiye'nin Arda'ya, lidere ihtiyacı var.

Bizim 2008 başarısını tekrarlamamız için Arda'nın Aslı'na rücu etmesi, Babacan'ın ellerinin büyümesi, Ozan'ın saçlarını taramaktan önce rakibe duvar olmayı düşünmesi gerekecek.
Bugüne kadar katıldığımız turnuvaların tamamında ilk maçı kaybetmemiz dikkate değer bir istatistik oluşturuyor. O yüzden İspanya'ya yenilmeden Çeklerin karşısına çıkmalıyız.

12 Haziran 2016, Pazar 19:10
YAZININ DEVAMI

‘’EURO 2016 Grup Analizleri: F Grubu‘’

Yıldızı çok santrforu yok

2000’li yılların başında Nuno Gomes ile Pauleta, sonrasında bu halkaya eklenen Liedson, Postiga, Almeida. Hepsi kağıt üstünde gelecek vaat eden santrforlardı. Ama maalesef hiçbiri üst düzey golcü olamadan gözden kayboldu. Bu yüzden Portekiz futbolu da orta saha ve kanat forvetleri üzerine kurulu son 20 yıldır. Figo, Rui Costa, Quaresma, Nani ve tabii ki Ronaldo.
Portekiz, geleneği bozmadi ve yine vasat bir santrforla turnuvaya gidiyor. Geçen sezona Swensea'da başlayıp Lille'de bitiren Eder takımın tek santrforu olacak. Bu onlar için dert mi? Değil elbette. Bir uzaylı ve bolca kanat forveti Portekiz'i grubun favorisi yapmaya yetiyor.

Kanatlanıp uçma vakti gelmedi mi?

Evet Cristiano Ronaldo bir fenomen. 30 yaşın olgunluğunda ve hala gerçek bir uzaylı. Portekiz'in sahadaki lideri o olacak şüphesiz. Beşiktaş'ta pas oyununu geliştirip harika bir sezon geçiren Quaresma CR7'nin sadece sırdaşı değil, saha içindeki yardımcısı da olacak. Nani Fenerbahçe'deki formuyla olmasa bile Premier Lig'e dönme hevesiyle Fernando Santos'un takımında yer buldu.
Bu sezon Valencia'da iyi bir sezon geçiren Gomes ile Braga'nın süper yeteneği Rafa Silva ve Sporting'li Mario'yu da kanat rotasyonunda unutmamak gerek. Fernando Santos'un bu kadar hızlı ve yetenekli forvetlere forma dağıtırken uykularının kaçması normal olsa gerek.

Stoperlerin yaş ortalaması; 34,7

Stoper seçerken yaşlı ve tecrübeli olmasına özen gösteren Fernando Santos, turnuvaya yine Carvalho (38), Fonte (33), Pepe (33) ve Alves (35) dörtlüsüyle gidiyor. Yaş ortalaması 34,7 olan stoperlerin arkasına atılacak toplar için Soares (25, Southampton) ve Guerrero (23, Lorient) gibi dinamik bekleri kullanmayı düşünen Santos'un savunması, yıldız forvetlerin ağırlığını taşıyabilirse final yolu aydınlanabilir.

Sanırım Portekiz'i anlatırken transfer döneminin harika çocuğu Renato Sanches'den bahsetmezsek ayıp olur. Bu sezon 48'i Benfica ile 50 resmi maça çıkan 1997 doğumlu Sanches, 35 milyon Euro'ya Bayern Münih'e transfer oldu. Renato, geçen sezon Benfica genç takımının orta sahasında oynarken, Carlo Ancelotti'ye 'hoşgeldin' hediyesi olacağını tahmin edebilir miydi acaba.

Avusturya Mr. İstikrar'a güveniyor

2008'de ev sahibi oldukları turnuvayı bir kenara bırakırsak, 2016 finalleri Avusturyalılar için elemeleri geçerek katıldıkları ilk turnuva olacak. 2011'den beri milli takımı çalıştıran Marcel Koller için Mr. İstikrar desek yeridir. Eğer çok mümbit topraklara sahip değilsen yağan yağmurun kıymetini bileceksin. Koller, Avusturya'da göreve başladığında yola çıktığı oyuncu grubunu pamuklara sarıp büyüttü, geliştirdi ve Fransa 2016'ya kadar getirdi.

Elemelerde 9 galibiyet alıp sadece İsveç'le berabere kalan Avusturya Milli Takımı Fransa'ya lider olarak geliyor. Bu Avusturya tarihinde bir ilk. Marcel Koller'in takımı 5 yıldır birlikte oynuyor. Kadroyu çok ekstra performanslar görmediği sürece bozmuyor. Mesela 2011 yılının ideal kadrosu ile 2016'nın ideal kadrosu arasında sadece 3 oyuncu değişmiş.

Grubun matematiğini değiştirebilirler

Takımın ideal 8'i artık gözü kapalı oynayacak pratiğe sahip. Sol forvet Arnavutoviç bu sezon Stoke City ile 34 kaçta 11 gole imza attı. Kaleye çok yakın oynayacak klas bir kanat oyuncusu. Takımın 10 numarası Junuzoviç, Werder Bremen formasıyla 30 kaçta 5 gol 9 asistlik performansıyla Jose Sosa'yı kıskandıracak bir işe imza attı. Koller'in kenarda düşündüklerini sahada icra eden adam o.

Eski Trabzonsporlu Marc Janko ise 33 yaşın olgunluğuyla Basel'de 16 gol kaydetti. Hücum gücü son derece yeterli olan Avusturya merkezde de son derece dirençli ve klas ayaklara sahip. Orijini sol bek olmasına rağmen Bayern Münih'te 3-4 farklı pozisyonda oynayan David Alaba, Avusturya Milli Takımı'nın değişmez orta sahası. 7 yıllık milli takım kariyerinde sadece 2 kez sol bek oynayan Alaba, orta sahada Baumgartlinger ile oldukça uyumlu. Grupta Portekiz favori olsa da Avusturya matematiği değiştirmeye en büyük aday.

İzlanda için denemeye değer

Elemelerde aynı grupta yer aldığımız için İzlanda'ya hayli aşina olduğumuz söylenebilir. İsveç'li Lars Lagerback ile 2012'den bu yana gelişen İzlanda tarihinde ilk kez böylesi büyük bir turnuvada olacak. Tabii bir takımı Fransa'da göreceksek onun evveliyatına bakmak gerek. Durduk yere elemelerde Hollanda'yı iki kez yenmiş olamazlar değil mi? Bu başarının sırrı ne?

2009 yılında eski Beşiktaşlı Sverisson'u U21 Takımı'nın başına getirdikten sonra olağanüstü yeteneklerle donatılmış Gilffy Sigurdsson ve etrafındaki 89 kuşağı üzerinden yürüdüler. Kadroda hala Eidur Gudjohnsen (1978) olduğu için yaş ortalamaları yüksek görünse de özellikle defans hattına yapılan gençlik aşısı dikkat çekiyor. Her ne kadar 2016 yılında oynadıkları 5 maçta sadece 1 kez kazanmış olsalar da Lagerback, İzlandalılara balık tutmayı öğretmek için gençleştirme operasyonundan geri adım atmıyor.

Gudjohnsen, forvet rotasyonunda Finbogasson, Bödvarsson, Sightorsson gibi güçlü ve yetenekli oyunculara tecrübelerini aktarırsa grubun hesaplarını karıştırma şansları olabilir.
İzlanda'dan adını yazamadığımız yanardağ gibi patlamasını bekleyenlerin sayısı çok değil. Onlar da farkında. Ama en iyi üçüncülük için denemeye değer.

Macaristan'ın hedefi İzlanda

Macarlar için Avrupa Şampiyonası'nda olmak rüya gibi bir şey. Eleme grubu performansları dalgalı olsa da son maçta yaşananları unutmaları o kadar da kolay olmayacak.
Son güne kadar Fransa biletini almak için en avantajlı grup üçüncüsü olan Macaristan, Yunanistan'ı yenilip, Türkiye için olmaz denilen 7 şey gerçekleşince biz 2016'ya onlar baraja yol almışlardı. Ama oradan gelmeyi başardılar. Hem de Norveç'i iki maçta birden 3-1 yenerek küçük çaplı bir mucizeye imza attılar.

Macaristan'ı 2015 Temmuzundan bu yana Alman Bernd Storck çalıştırıyor. Futbolcu yetiştirme konusunda çok verimli topraklara sahip oldukları söylenemese de zor yenilen dirençli bir takımları var. Gruptaki rakiplerine bakarak işlerinin zor olduğunu söylemek çok da yanlış olmaz. En gerçekçi hedef İzlanda'yı altlarına almaya çalışmak olacaktır. Kim bilir? Belki elemelerde bize kaptırdıkları en 3.lük biletini bu kez bir başkasından alabilirler.

06 Haziran 2016, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’EURO 2016 Grup Analizleri: E Grubu‘’

Belçika, artık gizli değil açık favori

Dünyanın gıptayla izlediği muhteşem bir proje takımıyla karşı karşıyayız. 2002'den sonra hiçbir büyük turnuvaya katılmamasına rağmen gizli favori gösterildiği 2014 Dünya Kupası'nda Cezayir, Rusya, Güney Kore'nin olduğu grubu lider bitiren Belçika, fikstürün azizliğine uğrayıp çeyrek finalde Arjantin'e çarpılınca rotayı Fransa'ya çevirmişti. 1984'ten bu yana sadece ev sahibi olduğu 2000 Avrupa Şampiyonası finallerine katılabilen Belçikalılar, Fransa'da artık gizli değil açık favoriler. Bu onlar için çok da kolay olmadı doğrusu.

2002 ile 2014 arasındaki tüm finalleri kaçıran Belçika bu etkileyici takımın tohumlarını 2004’te ekti. François De Sart koordinatörlüğünde yeni bir jenerasyon çalışması yapan Flamanlar için Hollanda’da düzenlenen 2007 U21 Avrupa Şampiyonası finalleri sıçrama tahtasıydı. Pekin 2008'deki yarı finalin ardından Belçika için aydınlık bir pencere açılmıştı. Premier Lig kulüpleriyle ortak çalışmalar yürüten Belçikalar, kervana 91 kuşağından Hazard, De Bruyne, 92’den Courtois, 93’ten Lukaku'yu ekleyince 16 yıl sonra ilk kez katıldıkları Avrupa Şampiyonası'nın favorisi oldular.

13 Premier Lig oyuncusu var

Teknik Direktör Marc Wilmotts'un 23 kişilik kadrosunda tam 13 Premier Lig oyuncusu var. Bu sezon Leicester City kadar lige damgasını vuran Tottenham'ın stoper tandemi Wilmotts'un elinde olacak. Roy Hodgson'ın İngiltere'sine 5 oyuncu hediye ettikten sonra Belçikalı meslektaşına da 3 banko futbolcu veren Mauricio Pochettino kocaman bir teşekkürü hak ediyor.

Elemeleri Galler ve Bosna'nın önünde lider bitiren Belçika'nın birbirine yakın kalitede geniş oyuncu portföyüne sahip olması onu sadece grubun değil turnuvanın da favorisi yapıyor. Chelsea'de beğenilmeyip Bundesliga'ya gönderilen De Bruyne, üç yılda öyle bir gelişim gösterdi ki, City sezon başında onu alabilmek için 50 milyon pound ödedi.

Everton'da 18 gollü parlak bir sezon geçiren Romelu Lukaku, arka hatta oynayan Hazard-De Bruyne-Mertens üçlüsünden istediği pas desteğini alırsa turnuvaya renk katar. Lukaku demişken, ufak bir detayı aktararak Belçika faslını kapatayım. Malum Romelu futbolcu bir aileden geliyor. 1996/97 sezonunda Gençlerbirliği forması giyen Roger Lukaku'nun oğlu olan Everton'lu santrforun 94 doğumlu küçük kardeşi Jordan ise Belçika Milli Takımı'nın tek sol beki olarak EURO 2016'da boy gösterecek.

İhtiyarlara yer çok!

İhtiyarlara yer yok, Cormac McCarthy'in aynı adlı romanında beyaz perdeye uyarlanan nefis bir filmdi. Javier Bardem'in bir kiralık katili canlandırdığı filmde Moss (Josh Brolin) olay yerinde bulduğu bir çanta yüzünden başını belaya sokar. Anton Chigurh (Bardem) filmin sonuna kadar Moss'u öldürmek için kovalar. 4 Oscar kazanan filmin İtalya'yla ne ilgisi mi var? Juventus'ta harika üç sezon geçiren Antonio Conte, Prandelli'den sonra takımın başına geçti. Bir nevi Moss gibiydi. Bulduğu çantanın başına bela olacağını kestiremedi. İtalyan futbolunun son dönemde oyuncu yetiştirmede yaşadığı sıkıntı 2016'ya gelirken iyice belirginleşti. Conte de garantiye oynayarak yaşlı ve bildiği oyuncularla yola devam ediyor. Yani anlayacağınız Conte'nin filminde 'ihtiyarlara yer çok'...

Prandelli, Conte'den nasiplendi

2010 Dünya Kupası'nda Lippi ile büyük hüsran yaşayan İtalyanlar, Cesare Prandelli'ye sarılarak EURO 2012'de finale kadar gitti. Prandelli, Güney Afrika'daki ideal onbirden 8, hatta De Rossi'ye yaptığı pozisyon devşirmesini de sayarsak 9 değişiklikle başardı bunu.

Unutmamak gerekir ki, milli takımlar dominant kulüplerin yörüngesinde şekillenir. İtalyanlar'ı düzlüğe çıkaran Prandelli gibi görünse de devrimin asıl sahibi Juventus'un başındaki Conte'ydi. Her ne kadar Delneri, Wolfsburg'tan devre arasında Barzagli'yi alıp Bonucci ve Chiellini ile buluşturmuş olsa da üçlü savunma duvarını ören 2011 yazında Juve'nin direksiyonuna geçen Conte'ydi. Juventus ne oynuyorsa Prandelli'nin İtalya'sı onu oynuyordu aslında. Conte kemikleşen 3-5-2'siyle Juve'yi üst üste 3 Serie A şampiyonluğuna taşırken, EURO 2012'de final gören Prandelli bu işten en az Conte kadar nasiplendi.

Conte de garantiye oynuyor

2014'teki hezimetin ardından Conte, Prandelli'nin koltuğuna kuruldu. Gönlü zaman zaman Astori ve Ranochia'ya kaysa da efsane Juve üçlüsüne dönerek İtalya'yı namağlup olarak Fransa'ya getirdi.

Fakat hiç bir kuş sonsuza kadar uçmaz. Conte'nin Juventus'ta harikalar yarattığı muhteşem defansı artık yaşlandı. Buffon, Barzagli, Chiellini, Bonucci İtalya'nın hala ideal kadrosunda. Bu dörtlünün yaş ortalaması ise tam 33,5. Bu konuda Femenko'nun Ukrayna'sını (32,6) bile geçmiş vaziyetteler.

Takımın genel anlamda en büyük sorunu da bu zaten. Bir türlü gençleşme operasyonunu tam anlamıyla yapamadılar. Grubun favorisi Belçika, İtalya için ikincilik mantıklı bir hedef.

Zlatan'ı Ronaldo oynatacak!

Zlatan İbrahimoviç, İsveç için bir kurtarıcı, bir futbol elçisi, bir lider, bir rol model, bir.... Devam eder gider. Zlatan'ın solo performansı İsveçliler'e bu turnuvada umut ışığı olacak. Bunun herkes farkında.

İbrahimoviç'i harekete geçirmek için yarışacağı, daha iyi olduğunu göstermek isteyeceği bir rakibi var; aynı grupta olmasa da Ronaldo. 2014 Dünya Kupası baraj maçında Ronaldo'yla düelloları hafızalarda daha dün gibi taze. 20 oyuncu bir kenara çekilmiş bu iki yeteneğin savaşını izliyordu. Zlatan'ın 2 golüne karşılık tek başına İsveç'e 4 gol atan Ronaldo en büyüğün kim olduğunu gösterdiğinde Zlatan'ın yanına annesi bile yaklaşamamıştır.

Gelelim Ronaldo ile nasıl rakip olacaklarına...Ronaldo ile Zlatan bugüne kadar 3 Avrupa Şampiyonası'nda eski tabirle gol kaydına muvaffak oldular. Fransa'da ilk golü atan 4 rekoru 4 turnuvaya çıkaracak. Ali'n işte size nefis bir düello. O halde Zlatan'ın maçlarına hazır olun derim.

Keane kadar isterlerse neden olmasın

Futbolculuğu döneminde gündemden hiç düşmeyen bir adamdı Roy Keane. 1993'te Nottingham Forrest'tan Manchester United'e transfer oldu ve 13 yıl boyunca Premier Lig'in en sert orta sahalarından biri oldu. Gaddarlıkta sınır tanımadığı zamanlar çok olsa da Alex Fergusson'un sahadaki yardımcısıydı.

Huylu huyundan vazgeçer mi? Geçmez tabii. İrlanda Cumhuriyeti'nde Martın O'Neil'i şemsiyesi altında antrenörlük yapan Keane, takımının Belarus'a kaybettiği maçın ardından, 'İçimden futbolcularımı öldürmek geliyor' diyerek ülke gündemini değiştirmeyi yine başardı.

Sanırım İsveç'le yapacakları maçtan evvel Zlatan'a neler söyleyeceği şimdiden merak konusu.

06 Haziran 2016, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’EURO 2016 Grup Analizleri: D Grubu‘’

Kazanırsak merkezden, kaybedersek defanstan

EURO 2008 çeyrek finalindeki efsanevi Hırvat maçından sonra Slaven Biliç, 'Türk'ler tanımlanamayan bir oyun oynuyor' ifadesiyle aslında total futbolun Terimcesini tarif ediyordu. Aslında bu tarifi mümkün olmayan bir oyun değil. Futbolun süslü cümlelerle konuşulmadığı 90'lardan itibaren Fatih hoca; Rinus Michels ve Cruyf'un total futbol felsefesini 'Toplu hücum toplu defans' olarak tanımlıyor ve uyguluyor.

Tarifi basit ama uygulanması zor bir oyun modeli bu. Mottosu hareket olan, top hakimiyetine dayalı Terim oyunu için bolca esnek futbolcuya ihtiyaç var. 96-2000 dönemi Ümit Davala, EURO 2008'de Tuncay-Arda-Nihat, son dönemde Topal-Ozan Tufan tarzı oyuncular bu sistemi destekliyor.

Oyun repertuarımız geniş

Fransa'da zor bir grupta yer alacağız şüphesiz. Gruptan çıkmak için Hırvatistan'a yenilmeyip Çek'leri yenmek bile yeterli olabilir.

Forvet ve stoper rotasyonlarında üst düzey seçeneklere sahip olmasak da bu tip turnuvalar için yeterli oyun portföyüne sahibiz aslında. Santrfor grubuna Burak ve Cenk'in ardından Yunus Mallı'yı ekleyen Terim, 4-6-0'ı portföyünden çıkarmadığını gösteriyor.

Mehmet Topal'ın stoperde tercih edilmesi şimdilik en büyük sorunumuzmuş gibi görünse de Terim'in esnek oyuncu projesine güvenmek zorunda kalacağız.
İyi tarafından bakacak olursak, top hakimiyetine endeksli Terim felsefesinde en güçlü yanımız orta sahamız. Oğuzhan, Hakan, Arda ve Volkan gibi aktörlerin form grafiklerinin yukarı yönlü olması İspanya ve Hırvatistan gibi orta saha takımlarına karşı şansımızı yükseltiyor .

Kabuk değiştirdik

Ev sahibi Fransa'yı bir kenara koyarsak, UEFA'ya üye 54 ülke arasında 23'ten biri olmak Türk futbolu için kolay bir hedefti. Ama bunu başarmak kolay olmadı. İlk İzlanda maçına çıkarken Terim'in 22 kişilik kadrosunda 3, ilk 11'in de ise sıfır 1990 ve üzeri doğumlu oyuncu varken, elemeleri bitirdiğimiz son İzlanda maçının ilk 11'inde 5, 23'ünde 10, 1990 ve üzeri doğumlu oyuncuya sahip olmak kabuk değişiminin en net göstergesiydi. Terim'in 23 kişilik Fransa kadrosunda da 9 tane 90'dan sonra dünyaya gelmiş oyuncu var.

İspanyol'lar ölümüne pas oyunundan uzaklaşıyor

Hayat ne garip. Bazen düşeceğini bile bile uçurumun kenarında yürümeye çalışırsın. Del Bosque'nin 2014 Dünya Kupası'na giderken yaptığı hataları hatırlayınca insanın aklına ister istemez böyle garip şeyler geliyor işte. Bir jenerasyon ülke futbolunu iki turnuva taşıyabilirse iyi iş çıkarmıştır, 3 turnuvada şampiyon yapmışsa destan yazmıştır, dördüncüsünde taşımasını beklemek ise ya saflık ya da iş bilmezlik göstergesidir. Del Bosque gibi kariyeri şampiyonluklarla dolu bir teknik adam için iş bilmez denemez ama hocanın akıl tutulması yaşadığını düşünen İspanyol sayısı 2014'te hiç de az değildi. Brezilya'ya giderken takımı gençleştirmesi beklenen Del Bosque'ye, Julen Lopetegui altın tepside yepyeni bir jenerasyon sunmasına rağmen o, tadına bile bakmayacağı ikisini (De Gea, Koke) alarak kalanını elinin tersiyle itmişti.

Del Bosque yoğurdu üfleyerek yiyor

Türk futbolu için Hamdi Serpil Tüzün, Belçika için Francois De Sart, Fransa için Pierre Mankovski ne ifade ediyorsa, İspanyol futbolu için Lopetegui aynı şeyi ifade ediyor. Yani bu adamlar oyuncu yetiştiriciliği ve jenerasyon yenileme konusunda alanlarının uzmanları. 2013 yılında İspanya U21 takımıyla İsrail'deki Avrupa Şampiyonası'nı kazanan Julen'in, U20 Takımı Dünya Kupası çeyrek finalinde elenmişti. Aynı turnuvanın 2. turunda, şampiyon olan Fransa'ya elenen Türkiye'de Feyyaz Uçar görevinden alınsa da Lopetegui üretmeye devam edebildi. Sanırım aramızdaki fark buradan kaynaklanıyor.

Brezilya 2014'e devşirme kontratak santrforu Diego Costa ile giden Del Bosque şimdi yoğurdu üfleyerek yiyeceğe benziyor. Fernando Torres ve Diego Costa milli takım kadrosunda yok. Lopetegui'nin yetiştirdiği çiçek gibi jenerasyondan 7 oyuncu EURO 2016 için kadroya çağrıldı.

Pep'in izleri siliniyor

Şampiyonlar Ligi finalini Real ile Atletico oynadığı için Del Bosque tam kadro idman ve hazırlık maçı yapma fırsatını geç buldu. Bosna Hersek'i 3-1 yendikleri maçta bu iki takımdan oyuncu yoktu. Mart ayındaki İtalya ve Romanya maçlarında olduğu gibi Bosna Hersek'e karşı da alışılagelmiş tiki-taka oyunundan bahsetmek mümkün değil. Galiba Del Bosque, Pep Guardiola'nın izlerini temizlemenin hesaplarını yapıyor. Bu gayet doğal bir süreç. Xavi bıraktı, İniesta yaşlandı, Barcelona forvet hattında da İspanyol kalmadı.

Konu uzuyor sanırım ama burada oyun etkileşimlerinden bahsetmezsek ayıp olacak. Pep, çok baskın bir oyun karakterine sahip. Hangi kulüpte çalışırsa o ülkenin milli takımını kendi yörüngesine oturtuyor. Barcelona-İspanya ilişkisini Bayern-Almanya arasında kurması başka türlü açıklanamaz herhalde. Pep, Barça'da 2010 sonrası santrforsuz oyuna döndüğünde Del Bosque EURO 2012'de Torres'i kenara koyup, Fabregas'la tiki-taka'nın zirvesine çıkmıştı. Guardiola'nın Barçası sayesinde kariyerine 2 Avrupa, 1 Dünya Kupası sığdırdı diyenlere acaba Del Bosque'nin itirazı olur mu? Bilemem. Ama bildiğim bir şey var ki artık o eski tiki-taka İspanyasından eserin olmadığı. Ölümüne pas oyunu oynamıyorlar. Bu da bizim gibi topa hükmetmeyi planlayan ekiplerin ekmeğine yağ sürebilir.

Bu orta saha İspanya'yı bile korkutur

EURO 2016'da orta sahaların en belirleyici olacağı grup kesinlikle bizimkisi. Hırvat futbolunun son yıllarda gösterdiği gelişim göz kamaştırıcı boyutlara ulaştıysa bunda Rakitiç, Modriç ve Kovaçiç gibi yetenekli orta sahaların payı hayli fazla. Real ile Atletico San Siro'da Şampiyonlar Ligi finaline çıkarken, Hırvat Milli Takımının iki orta sahası Modriç ile Kovaçiç de Milano'daydı. Bu tatlı bir sıkıntı elbette. Hırvatlar orta sahada Modriç ve Rakitiç varken müthiş bir takıma dönüşüyorlar. Bizim için anahtar Topal'ın stoperde değil ön liberoda oynayarak rakibin merkezine yapacağı baskı olabilirdi.

Merkezi İspanya Ligi, forveti İtalya Ligi'nden kuran Cacic grubun en şanslı antrenörlerinden şüphesiz. Fatih hoca santrfor sıkıntısı çekerken Hırvat hocanın elinde İtalya Ligi'nde Juventus ile harikalar yaratan Madzukiç ve Fiorentina'yı sırtında taşıyan Kaliniç olacak. Şüphesiz Hırvatlar 2008'in çeyrek finalinde elediğimiz Biliç'in takımından çok daha gelişmiş durumda. Onları geçmenin yolu yine Biliç'in ifadesiyle, tanımlanamayan bir oyun oynamaktan geçiyor.

Çek'ler herkesin hedefi olacak

EURO 2016 elemelerinde aynı grupta yer aldığımız için en aşina olduğumuz ekip şüphesiz Çekler. Kadıköy'de oynadığımız maçta sahada kazanmamıza rağmen tabelada kaybederek büyük bir girdabın içine sürüklenmiştik.

Çekler Hollanda, Türkiye ve İzlanda'yı geçip grubu lider bitirseler de oynadıkları oyun finaller için yeterli olmayacağa benziyor. Grubun genel durumu düşünüldüğünde Çek'lerin kadrosu çok vasat kalıyor. Zira İspanya, Hırvatistan ve Türkiye'nin sahip olduğu oyuncu grubu başka bir seviyeyi işaret ediyor.
Şüphesiz Çek futbolunun Mourinhosu olarak kabul gören Pavel Vrba'nın taktiksel yüklemeler kadar ekstra motivasyon konuşmaları yapması gerekecek.
Andreas Beck'i Beşiktaş'a sattıktan sonra Sparta Prag'dan Kaderabek'i transfer eden Hoffenheim sağ bekini 5 yaş gençleştirerek önemli bir işe imza atmıştı. Fakat Kaderabek'in Bundesliga istatistikleri 28 maçta 1 asist olunca Alman'ları da bir endişe almadı değil. Yine de tüm eleme grubunu Kaderabek ile oynayan Pavel Vrba açısından endişeye mahal yok. Zira Werder Bremen'in sağ beki Gebre Selasie de çok iyi bir alternatif.
Çek'lerin hücumdaki en büyük güvencesi hala koca bir sezonu Arsenal'de oynamadan geçiren Rosicky. Arkasında ise Plzen'de Pavel Vrba ile doğan, Freiburg'taki iki sezonun ardından soluğu Hertha Berlin'de alan Darida takımın tüm organizasyonunu yapıyor. Ama o da limitli bir yetenek. Bu sezon Arsenal'de iyi bir sezon geçiren kaleci Petr Cech hala onlar için tutunacak en önemli dal olacak.

04 Haziran 2016, Cumartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’EURO 2016 Grup Analizleri: C Grubu‘’

Alman'ların kafası karışık

2014 Dünya Kupası öncesi Joachim Löw, yavaş yavaş Pep Guardiola'nın yörüngesinde dönmeye başlamıştı. Topa sahip olma esasına dayalı bu sentez oyununun en büyük sorunu savunma hattındaki stoper sayısıydı. Hövedes, Hummels, Mertesacker, Boateng'li arka 4'lü Alman'lara savunma direnci kazandırsa da hücum geçişlerinde kopukluk kaçınılmaz oldu. Brezilya'da çeyrek finale kadar böyle ilerlediler. Beklere duyulan ihtiyaç Alman halkını neredeyse, 'Lahm sağ beke geçsin' diye referanduma götürecekti. Neyse ki Löw, 'O artık benim orta sahamın bir parçası' dedikten sadece bir gün sonra Fransa'ya karşı Lahm'ı sağ bek oynatarak meslektaşı Deschamps'ı ters köşeye yatırmıştı bile.

Mesut'un rolü sıralamayı belirler

2014'teki sentez oyunu çeyrek finalden itibaren Lahm ve Klose ile başka bir noktaya evrildi. Tabii şampiyonluğa uzanan yolda Löw'ün hiç 10 numaralı düzeni denememiş olması ilerisi için bir endişe kaynağı olmadı değil.

Alman Milli Takımı'nda artık ne Lahm ne de Klose var. Neyse ki Löw'ün dönüşen sentez oyununda Mesut Özil'in dominant bir role sahip olduğu rahatlıkla gözlenebiliyor. Brezilya 2014'ü 4-3-3'ün kanatlarında geçiren Mesut'u 2016'da nerede izleyeceğimiz çok önemli. Pep Guardiola'nın Bayern'deki son sezonunda sistem fantezileriyle başta Löw olmak üzere tüm Alman'ların kafasını karıştırdığı aşikar. 2010'dan bu yana Mesut Özil'i ağırlıklı olarak 10 numarada kullanan Löw, İtalya ile mart ayında oynadıkları hazırlık maçında yeni bir sistem denedi. İngiltere'ye 3-2 kaybettikten sonra bek yetersizliğini tolere etmek adına Löw'ün 3-4-3 tercihi Mesut'a da yeni bir kapı açtı. Özil'in merkezde Kroos ile tandemi tamamlaması önemli bir fikir kaynağıydı. Bayern'de tam 9 farklı formasyonu deneyen Pep için Vidal'in merkezdeki rolü ile Löw'ün Mesut'a biçtiği rol tam olarak örtüşmese de Fransa 2016'da 3'lü savunma Almanya adına önemli bir seçenek olacak. Tabii birinin Löw'e Guardiola'nın 3'lü savunmayı sadece Bundesliga'da tercih edip Şampiyonlar Ligi'nde 4'lüden ödün vermediğini hatırlatmasında fayda var.

Gomez denklemi değiştirir

Almanlar için turnuva öncesi bir başka kritik soru da, 'Gomez ve Mesut'un sahada olduğu 10 numaralı oyun mu?' yoksa 'Götze-Müller'li santrforsuz pas oyunu mu?'
Her hazırlık maçında Löw'ü yeni bir şey ararken görmek kimseyi şaşırtmıyor artık. Hatta takımını esnetmesi iyi bir antrenörlük göstergesi sayılabilir.

Alman'ların 2016 kadrosunda Gomez dışında santrfor, Köln'ün sol beki Jonas Hector dışında da beki yok. Öyle görünüyor ki Beşiktaş'ta yeniden doğan Gomez, Süper Lig'deki formunu sürdürürse denklemi değiştiren adam olacak. 2014 Dünya Kupası'nda çeyrek finalden itibaren santrforlu düzene geçerek şampiyonluğa ulaşan Löw için Gomez birinci seçenek.

Polonya can yakmaya geliyor

Elemelerde Almanya ile aynı grupta yer alan Polonya, Almanya'dan finallerde de ayrılamıyor maalesef. Polonya, Dünya Kupası'nı kaldırdıktan sadece iki ay sonra Almanya'ya ilk resmi yenilgisini tattırarak Löw'e uyarıyı yapmıştı. En az Almanlar kadar iyi bir grup performansı gösterdi Lewandowski ve arkadaşları.

Bale'in Galler'e, Ronaldo'nun Portekiz'e, Messi'nin Arjantin'e solo performanslarıyla kattıkları neyse Lewandowski'nin Polonya'ya kattıkları da aynı aslında. Jurgen Klopp ile Borussia Dortmund'ta pişen Lewagol, Pep Guardiola'nın Bayern'inde ustalık dönemini yaşıyor. Bu sezon tam 30 Bundesliga golü atarak kral olan Lewa, EURO 2016 elemelerinde de 13 golle tacın sahibi oldu. Pas oyununda finali nefis yapabildiği için Pep'in elinde durdurulamayan bir silaha dönüşmesi tesadüf değil elbette. Her ne kadar Polonya Milli Takımı'ndaki rolü Bayern'den biraz farklı olsa da değişmeyen tek şey Lewandowski'nin gol istatistikleri.

Cebelitarık ile aynı grupta yer almaları ve Lewandowski sayesinde elemelerin en golcü takımı olan Polonya grupta Almanya'nın ardından tura en yakın ekip. Kalecisinden forvetine kadar büyük gelişim gösteren Polonya'nın kadrosunda uluslararası oyuncuların fazlalığı gözden kaçırılmamalı. Kalede Szczesny ve Fabianski gibi tecrübeli eldivenler var. Torino'lu Glik ile Cagliary'nin stoperi Salomon iyi bir tandem oluşturmuş durumdalar. Dortmund'lu Pisczcek ve Fiorentinalı Blasczkovsky sağ kanadı her rakip için önemli tehdit. Bu sezon Ajax'ta harikalar yaratan santrfor Milik şimdilik hem pozisyon hem de kariyer olarak Lewandowski'nin arkasında kalsa da Polonya için büyük bir hücum silahı olacak. Rolünü yadırgamayan Milik, elemelerde 6 asistle lider olurken, bunların 4'ünü Lewagol'e yaptı. Elbette Krychowiak'ı unutacak değiliz. Rakitiç sonrası Reims'ten Sevilla'ya giden 90 doğumlu Krychowiak üst üste 2 sezon Avrupa Ligi'ne uzandı ve Unai Emery'nin yüzünü kara çıkarmadı.

Özetle 2013'ten beri Polonya Milli Takımı'nı geliştirmek için mesai veren Adam Navalka ve öğrencilerini hafife almayın derim.

Ukrayna: Yaşlı ama dinamik

Barajda Slovenya'yı eleyerek Fransa biletini alan Ukrayna çözülmesi zor bir takım. Roy Hodgson'dan sonra turnuvanın en yaşlı teknik adamı olan Mykhaylo Femenko'nun defans hattı da kendi gibi aslında. Durun canım kızmayın yaşlı demedim sadece biraz fazla tecrübeli demek istedim.

Kalecinin de içinde bulunduğu defans hattının yaş ortalaması tam 32,6. Yani İtalya'dan sonra en yaşlı defans bloğuyla karşı karşıyayız. Femenko'nun mart ayında Galler ile oynanan hazırlık maçında sadece 1, evet yanlış okumadınız tek oyuncu değişikliği yaptığı düşünüldüğünde turnuvada neler yapabileceğini kestirmek güç olmasa gerek.
Ukrayna defansı yaşlı olsa da eleme gruplarında İspanya dahil rakiplerinden 1 golden fazla yemeyerek buralara geldi. Arkada sağlam duran Ukrayna için sıralamayı kanatlarda Yarmolenko ve Konoplyanka gibi hızlı forvetlerin tabelaya etkisi belirleyecek. Yarmolenko demişken, 10 yıldır Dinamo Kiev forması giyen oyuncunun Mayıs ayının başında oynanan Shakhtar maçında Stepanenko ile yaşadığı kavganın Milli Takıma nasıl yansıyacağı önemli. Kadroda 7 Shakhtar, 5 Dinamo Kiev'li olduğu düşünüldüğünde Femenko'nun arabuluculuk için harcayacağı enerjinin sahadakinden fazla olacağına şüphe yok.

Kuzey İrlanda'yı hafife almak mı?

Sakın böyle bir şeyi aklınızdan geçirmeyin. Michael O'Neill ve öğrencilerinin Romanya, Macaristan ve Yunanistan gibi takımların olduğu grubu 21 puanla lider bitirdiğini hatırlayın ve kendinize gelin. Evet İrlanda'nın kuzeyinden finallere ilk kez katılım söz konusu. Geçtiğimiz sezon Çaykur Rizespor forması giyen Kyle Laferty önderliğinde müthiş bir duran top takımı olan Kuzey İrlanda EURO 2016'ya damga vurmaya hazırlanıyor. Elemelerde tam 9 duran top golüyle rekoru elinde bulunduran Kuzeyliler için hedef Polonya ve Ukrayna ile oynayacakları ilk iki maç olacak.

03 Haziran 2016, Cuma 07:30
YAZININ DEVAMI

‘’EURO 2016 Grup Analizleri: B Grubu‘’

İngilizler şeytanın bacağını kırabilir

İngilizler her turnuvaya favori gitseler de ev sahibi oldukları 1996 Avrupa Şampiyonası dışında yarı finalin ötesine geçmeyi başaramamanın hüznünü yaşıyorlar. Tabii statünün azizliği sayesinde üçüncü oldukları EURO 68'i saymazsak. Bu İngilizlerin dünyasında derin yaralar açıyor mu bilinmez ama lig kalitesiyle milli takım arasındaki makasın bu kadar açık durması Roy Hodgson'un uykularını kaçırmaya yetiyor.

Kariyerinde tek bir kupası dahi olmayan Hodgson 2012 ve 2014'teki hezimetlerin ardından üst üste 3. kez İngiliz halkına umut vaat ediyor. Sanırım bu konuda Sven Goran Erikson ile yarışırlar. İsveç'li hoca da tıpkı yaşlı meslektaşı gibi tam 3 turnuva İngiltere Milli Takımı'nı çalıştırmış ve her defasında 'bu kez durum farklı' cümleleri kurarak yola çıkmıştı. Ama sonuç hep aynıydı; kocaman bir hüsran.

'Bu kez farklı olacak' diye başlayan cümlelerden İngilizlerin pek haz etmediklerini tahmin ediyorsunuzdur. Peki bu kez durum gerçekten farklı mı? Fransa 2016'ya gelirken İsviçre, Slovenya, Litvanya gibi takımların olduğu grupta 10'da 10 yapmakla kalmadılar, 33 gol atan Polonya'dan sonra 31 golle elemelerin en golcü 2. takımı oldular.

Hodgson milli takıma oyuncu seçerken Leicester ve Tottenham'lıların sezon performanslarına kayıtsız kalamadı. Londra'nın kuzeyinden, Mauricio Pochettino'nun takımından tam 5 oyuncuyu Milli Takıma davet etmekle kalmadı son dönemde tamamını ilk 11'de sahaya sürerek Arjantinli hocanın yörüngesinde dönmeye olan niyetini .gösterdi. 1990 kuşağından sağ bek Walker, sol bek Rose, 93 jenerasyonun altın çocuğu Harry Kane, Sporting Lisbon okulundan mezun 94'lü Eric Dier ve tabii ki geçen yılı 1. Lig takımlarından Milton'da geçiren orta sahanın dinamosu 96'lı Dele Alli... Tottenham'lıların tamamı Manchester'de oynanan maçta Türkiye'ye karşı ilk 11'de sahaya çıktı.

Şampiyon Leicester'ın destansı performansında Jamie Vardy'nin rolü tartışılmaz. Hodgson da tartışmadı ve bol seçenekli forvet rotasyonuna Leicesterlı golcüyle birlikte Kane, Sturridge ve Manu'dan 97'li Rashford'u da ekledi.

İngiltere, kendi standartlarına göre hayli genç bir kadro ile Fransa'ya gidiyor. Bu kez kağıt üzerinden sahaya inmeye kararlılar. Mart ayında 2-0 geriden gelip son Dünya şampiyonu Almanya'yı 3-2 yenmeleri bu turnuva öncesi önemli bir göstergeydi. Hodgson'un elinde yetenekli ve alternatifli bir oyuncu grubu var. Gol portföyleri hayli geniş olacağa benziyor. Tarihteki acı deneyimleri küçük kardeşleri Galler, Rusya ve Slovakya'nın olduğu grubu kolay lokma görmelerine engel oluyordur. Zira 2014 Dünya Kupası'nda Kosta Rika ve Uruguay'ın altında kalmaları İngiliz halkının zihninde hala çok taze.

Küçük kardeş kapıyı zorluyor

Son 2 yılda Britanya Adası'nda garip şeyler oluyor. Ada'nın küçük üyesi Galler tarihinde ilk kez Avrupa Şampiyonası'na katılırken Leicester, Premier Lig şampiyonluğuna uzandı. Cladio Ranieri geçen Temmuz bunu rüyasında görse ve 96 yaşındaki annesine anlatsa muhtemelen 'Evladım yatarken sıkı giyin' cevabını alırdı. Ama gerçekten de mucize gerçekleşti. Şimdi İskoçlar haricindeki her bir Britanyalı Galler, Leicester, Kuzey İrlanda ve İrlanda'nın destansı hikayelerini yaşıyor.

Aslında Premier Ligin orta sıra takımlarından oluşan bir karma dense kimsenin yadırgamayacağı Galler'in kaderini değiştiren bir masal kahramanı var; Gareth Bale. Başkent Cardiff'te bir okul hademesinin oğlu olarak dünyaya geldikten sonra olağanüstü yeteneklerle bezeli olduğu anlaşılan Bale'in kariyer başlangıcı her ne kadar Southampton gibi görünse de onu dünya vitrinine çıkaran maç 2010 ekiminde Milano'da oynandı. Rafa Benitez'in İnter'ine karşı 35. dakikada Samuel Eto'o'nun golüyle 4-0 geri düşmelerine rağmen Bale'in Brezilyalı milli sağ bek Maicon'un üzerinden silindir gibi geçerek attığı 3 gol Tottenham'a maçı kazandırmadı belki ama dünya futboluna yepyeni bir yıldız armağan etti. Bale gelişimini sürdürüp 2013 haziranında Santiago Bernabeu Stadı'na adım attığında dünyanın en pahalı futbolcusu madalyasını boynuna takmıştı bile.

Bale gibi dominant bir karakterin etrafından birleşen bu orta sıra Premier Lig karması 2016 elemelerinde gizli favori Belçika'yı yenmekle kalmadı, sadece 4 gol yiyerek iyi de bir savunma performansı sergiledi. Şimdi hedefleri Fransa 2016'da büyük ağabey İngiltere'ye karşı devasa bir zafer kazanmak.

Ruslar balık tutmayı öğreniyor

90'ları Oleg Romanshev gibi bir antrenörle kapatan Ruslar, Juri Semin'in görevi bıraktığı 2005'ten bu yana Guss Hiddink (2006-2010) Dick Advocaat (2010-12) ve Fabio Capello (2012-15) gibi tecrübeli teknik adamlarla çalıştı. Amaçları alt yapıyı geliştirmekten ziyade turnuvalara katılmak olduğu için Alman'lardan (12) sonra tarihte en fazla Avrupa Şampiyonası'na iştirak eden (11) ülke olmak onlara yetti.

Capello'ya astronomik bir ücret ödüyorlardı ama İtalyan hocanın 2014 Dünya Kupası'na katılırken yakaladığı 11 maçlık yenilmezlik serisiyle elemeleri Portekiz'in önünde bitirmesi Ruslar'ın gözünü boyamak için kafiydi.

Ruslar'ın son 10 yıldaki antrenör tercihleri balık tutmak yerine balıkçıya bel bağlayan köylülerin bilindik hikayesini anlatıyor aslında. 2015 haziranında Avusturya'ya kaybettikten sonra Capello'yu gönderen Ruslar takımın başına CSKA'nın hocası Leonid Slutski'yi getirerek 10 yıl aradan sonra yeniden balık tutmayı denemeye başladılar. Slutski, tıpkı Fatih Terim'in ilk zamanında olduğu gibi iki takımı birden çalıştırıyor. CSKA'yı Rusya Premir Lig şampiyonu yaptı, üzerine milli takım eşofmanlarını geçirip balık tutmaya başladı.

1971 doğumlu Slutski EURO 2016'ın en genç hocası olsa da Rusya'nın bu turnuvadaki en büyük handikapı 29'u aşan yaş ortalaması olacak.

Her ne kadar Leonid Slutski CSKA'nın başında tüm sezon Zenit'i alt etmek canını dişine takmış olsa da kendi takımının santrforu Nijeryalı olduğu için (Ahmed Musa) Villas Boas'ın dev santrforu Artem Dzuyuba'ya dört elle sarılmaktan başka çaresi yok. 1.96'lık boyuyla sadece futbol takımının değil basketbol takımının da pivotu olmaya aday Dzuyuba, ligde bu sezon Zenit formasıyla attığı 23 gollük performansı, elemeler boyunca 8 gol 1 asistle süsledi.

Slovakların şakası yok

Jan Kozak'ın Slovakya'sı 2016 elemelerine aralarında İspanya'nın da bulunduğu 5 rakibi yenerek başlayınca tüm Avrupa'nın dikkatini çekmeyi başarmıştı. Bu peri masalı 2. İspanya maçına kadar sürdü. Son maçta Lüksemburg yetişmese -ki o maçta bile 2 gol yediler- vaziyeti kurtarmaları kolay olmayacaktı.

Slovaklar 2010 Dünya Kupası'na katılarak herkesi şaşırtsalar da tarihlerinde ilk kez Avrupa Şampiyonası'na katılacaklar. Türkiye'nin transfer gündeminde olduğu için eminim ki şampiyona boyunca Liverpool'un stoperi Skertel'e herkes dikkat kesilecektir. Ama unutulmamalı ki Slovakya hala Marek Hamsik'in takımı.

İlginç saç stiliyle turnuvaya renk katması şimdiden garanti olan Hamsik'in bu sezon Napoli formasıyla Serie A'da sergilediği performans en azından devamlılık açısından Beşiktaşlı Atiba ile büyük benzerlik gösteriyor. 38 hafta üzerinden oynanan İtalya Ligi'nde tek bir maç kaçırmayan Hamsik, sarı kart dahi görmeyerek bu alanda tıpkı Atiba gibi inanılması güç bir iş başardı.
Marek Hamsik'in arkasına yaşlı bir hat çeken Kozak, ön tarafta nispeten daha dinamik oyuncuları tercih ediyor. 89 kuşağının iki büyük yeteneği Miroslav Stoch ile Vladimir Weiss kadroda yer alabildi. Stoch Fenerbahçe'ye gelmeden evvel henüz 17 yaşındayken Chelsea U18 takımına transfer yapmışken, Weiss aynı yıl Manchester City'nin yolunu tutmuştu. Slovakların bu iki büyük yeteceğinin kariyerleri istedikleri gibi gitmedi elbette. Stoch, Fenerbahçe sonrası PAOK ve Arap yarımadasında şansını denerken son olarak Bursaspor'da var olma mücadelesini sürdürdü. Weiss'in kariyeri Stoch'unkinden daha da dalgalı seyretti. City, Rangers, Espanyol, Olympiakos derken geçen sezonu Katar Ligi'nde Al Grafa formasıyla geçiren Weiss'in milli takımla elemelerdeki 6 asistlik performansı Jan Kozak'ı forma dağıtımında rahatlatacağa benziyor.

Gruptaki şansları İngiliz'ler kadar olmasa da en az Galler ve Rusya kadar. Son oynadıkları hazırlık maçında Almanya'yı 3-1 yenmeleri şakalarının olmadığını gösteriyordur sanırım.

02 Haziran 2016, Perşembe 08:30
YAZININ DEVAMI

‘’EURO 2016 Grup Analizleri: A Grubu‘’

A GRUBU

PLATINISIZ FRANSA İÇİN OYUN VAKTİ

1990 ve 1994 Dünya Kupaları'na katılamayan Fransa için talihin döndüğü an Gerard Houllier'in gönderilip yerine Aime Jacquet'in getirilmesiydi şüphesiz. Cantona, Papin, Ginola gibi milli takımın azı dişi olmuş isimleri gözünü kırpmadan kesen Jacquet, Fransız futbolunu Zidane ve Thuram gibi genç yeteneklerin yörüngesine oturtarak devrimin fitilini ateşlemişti. Tabii bu tip değişimler, hele de Fransa gibi eleştirel kültürün gelişmiş olduğu ülkelerde biraz sancılı olur. L'Equieppe başta olmak üzere tüm medyanın savaş açtığı Aime Jacquet, Zidane devriminden geri adım atmayarak İngiltere 96'da yarı finale kadar götürdüğü Fransa'yı 98 Dünya Kupası'nda şampiyon yaparak Napolyon'un feodalizmi yok eden siyasi devrimine eşdeğer bir etkiyi yeşil sahada yaratmıştı. Cezayir asıllı bir Fransız vatandaşı olan Zidane'ın etkisi stadyumun dışına da taşmıştı. Fransız hükümeti bir Cezayirlinin Fransa için yaptıkları karşısında ülkedeki tüm göçmenleri kapsayacak sosyal reformlar gerçekleştirdi. Paris'teki nişan anıtına silüeti yansıtılan Zizou sosyal bir devrimin simgesiydi artık Fransa'da.
Turnuvanın ardından milli takımı Jacquet'den yardımcısı Roger Lemerre devraldı ve o da Zidane'ın omuzlarında yükselmeye devam etti.

Zidane'dan sonrası tufan

Zidane ve arkadaşlarının 2000 yılındaki Avrupa şampiyonluğu Fransız'ların son kupası oldu. 2006 finalinde hem Materazzi'ye kafa atan Zizou'yu hem de kupayı kaybettiler. Artık Zidane'sızlığa alışmaları gerekiyordu. Platini, UEFA başkanlığının tüm imkanlarını seferber etmesine rağmen Zidane'ın sahada yaptıklarının yerini dolduramadı. 2010'da Afrika biletini alırken İrlanda'yı, 2014'e giderken Ukrayna'yı hakem desteğiyle eleseler de ilahi adaletten kaçamadılar.

UEFA Başkanı Platini, 1984 Avrupa Şampiyonası finallerine ev sahipliği yaptıktan sonra 1998 Dünya Kupası'nı düzenleyen ülkesine bir de 2016'yı verince Fransa'nın dünya futbol kamuoyundaki sempatisini tüketti.
Elbette Plati'nin çabaları bununla sınırlı kalmadı. Fransa, 2016'da ev sahibi olduğu için eleme grubu maçları oynamadan finallerde yer alacaktı. Fakat Platini tarihte görülmemiş bir icraata daha imza atarak ülkesinin milli takımını Portekiz, Danimarka, Arnavutluk, Ermenistan ve Sırbistan'ın yer aldığı gruba koydu ve resmi hazırlık maçları oynattı.

Ne var ki, Platini de ilahi adaletten kaçamadı, yolsuzluk gerekçesiyle futboldan men edildi. Yani Horozlar bu turnuvada Platini'nin desteğinden yoksun olacak. Kim bilir, belki de Didier Deschamps bu sayede milenyum ruhunu ve sempatisini yeniden kazandırır.

Arka taraf sıkıntı veriyor

Benzema'nın Valbuena'ya yaptığı şantajı saymazsak Fransız forvetler için 2015-2016 sezonu hayli bereketli geçti denilebilir. Leicester'ın Premier Lig şampiyonluğu Deschamps'a nur topu gibi bir orta saha oyuncusu (Kante) kazandırırken, gözden ırak Gignac'ın Meksika Ligi'nin tozunu atması, Griezman ve Pogba'nın yükselen performansları ev sahibi Fransa'yı yaşlı defansına rağmen umutlandırıyor.
Yaş ortalamasını düşürmesi beklenen Deschamps, Fransız futbolunun Zidane sonrası yapılanmasında önemli rol oynayan alt yapı profesörü Pierre Mankovski'nin 2013'te dünya şampiyonu olan U20 takımından sadece Pogba ve Digne'yi 2016 kadrosuna çağırdı.

Son bir yılda stoper tandemini Varane-Sakho ile kuran Deschamps'ın başı savunmadan yana biraz ağrıyacak. Sakatlığı sebebiyle 2013'teki U20 Dünya Kupası'nı kaçıran Real Madrid'li Varane yine aynı dertten muzdarip. Mamadou Sakho'nun doping cezası da düşünüldüğünde Fransa için Umtiti-Koscielny tandemi en mantıklı seçenek olacak.

Sadece grubun değil turnuvanın favorisi gösterilen Fransa'nın açılış maçını, Arnavutluk ve İsviçre dururken, eleme gruplarının en iyi savunma performansına ulaşan Romanya ile oynayacak olması Deschamps'ın uykularını kaçırmaya başladı bile.

2006 Dünya Kupası'ndan bu yana finallerde tek bir büyük takım yenemeyen Fransa için 2016 mazeretlerin ortadan kalktığı bir turnuva olacak.


BİR SAVUNMA BAŞARISI: ROMANYA

Size biri Leicester'ın Premier Lig şampiyonluğunda Romanya Milli Takımının payı var dese eminim bağlantı kurmakta çok zorlanırsınız. Ama öyle. EURO 2016 elemelerine başlarken Yunanistan'ın başında olan Cladio Ranieri'ye ilk yumruğu atan Victor Piturca'nın Romanya'sı olmuştu. Sonrası malum, Faroe Ada'ları hezimeti ve Ranieri'nin Yunanistan'dan terlikle kovalanması.

Piturca, elemelerin başında Arap yarımadasının cazibesine yenik düşünce takımın başına efsane antrenör Anghel Iordanescu'yu getiren Rumenler grubu hiç yenilmeden ve sadece 2 gol yiyerek tamamlayınca Fransa biletini alanlar arasında en iyi savunma takımı oldular.

Yaşı 40'a dayanmış futbolseverler hafızalarını yokladıklarında Iordanescu ile 1988-89 sezonunda Galatasaray'ın yolunun kesiştiğini hatırlarlar. Dönemin Hagi ve Piturca'lı Steau Bükreş'i Şampiyon Kulüpler Kupası yarı finalinde Galatasaray'ı 4-0 ve 1-1'in ardından elemiş ama finalde Arrigo Sacchi'nin Milan'ına fena çarpılmıştı.

Rumenler, Fransa'nın ardından gruptan çıkmanın hesaplarını yapıyorlar. Iordanescu için öncelik iyi savunma yapmak olduğu için stoper tandemindeki Chiriches-Grigore ile orta sahadaki Pintili-Hoban uyumu Romanya'nın turnuvadaki seyrini belirleyecek. Zira bu sezon Fiorentina formasını sadece bir maçta üzerinden çıkaran kaleci Tatarasunu'nun, elemeler boyunca kalesine gelen 24 şutun 22'sini kurtararak yüzde 92'lik başarı oranına ulaşması da kayda değer bir istatistik olsa gerek.

ÇİKOLATAYLA DA BİR YERE KADAR

İsviçre'nin adını dünyaya duyuran futbolcuları, kazandığı kupaları olmadı elbette. Ünlerini, dünyanın finans merkezi olmalarına ve tabii ki çikolataya borçlu olduklarını düşünenlerin sayısı hiç de az değil. Ama artık neredeyse tüm Balkan'ların ve Türklerin ekmeğini yiyen bu çok uluslu yapının futbolda sıçrama yapmasının vakti geldi de geçiyor bile.

Ev sahibi oldukları 2008 Avrupa Şampiyonası'nda Türkiye'ye çarpıldıktan sonra 2010'un açılış maçında İspanyol'lara taş koymuşlukları var. Ama İsviçreliler için 2014 Dünya Kupası 2. turunda Arjantin'e karşı oynadıkları maçın yeri çok ayrıdır. Messi'nin asistini Di Maria 118. dakikada gole çevirmese maçı penaltılara taşıyabileceklerdi.

İsviçrelilerin, Ottmar Hitzfeld gibi dominant bir antrenörün ardından 2011-12 sezonunda Samsunspor'u 6 ay çalıştıran Vladimir Petkoviç'i kabullenmeleri çok kolay olmadı. Fakat eleme grubunda hiç berabere kalmadan 21 puan toplayarak Fransa biletini aldılar. Elemelerde, 11'i San Marino'ya olmak üzere 25 gol attılar. Yani gol sıkıntısı çektikleri söylenemese de golcü sıkıntısı çektiklerini söylemek mümkün. Bayer Leverkusen sonrası Gladbach'ın yolunu tutan, fakat sezonu Hamburg'ta bitiren Drmiç bu sezon Bundesliga'da sadece 2 gol atabildi. Sakatlığı sebebiyle kadroda olmayacak. Drmiç'in yerine Leverkusen'e gelen Mehmedi ise 2 Bundesliga golüne 5 de Şampiyonlar Ligi ekleyerek vaziyeti kurtardı. Fakat Eren Derdiyok'un muadili olarak düşünülen Seferoviç'in 3 gollük Frankfurt performansı gerçekten içler acısı. Görünen o ki, bu sene 14 lig golü atarak kariyer rekorunu kıran Eren Derdiyok, sağlığı müsade ederse Petkoviç'in Fransa'daki banko santrforu olacak. Belçika ile oynanan hazırlık maçının 41. dakikasında sakatlanarak çıkmak zorunda kalan Eren'in durumu tüm İsviçrelileri yakından ilgilendiriyor.

ARNAVUT İNADI SÜRERSE...

Arnavutluk tarihinde ilk kez uluslararası bir turnuvaya katılmanın heyecanını yaşıyor. Arnavut'lar için Fransa'da olmak futboldan çok öte şeyler ifade ediyor. Arnavut'ların eleme grubu performansları dalgalı olsa da Sırbistan'ı altlarına alarak Fransa'ya gitmeleri mutluluklarını başka bir boyuta taşıdı. Sırpların Balkan coğrafyasında yaptığı zulümden etkilenen toplumların gösterdiği doğal bir tepkinin yansımasıydı bu aslında. FIFA'nın yüksek riskli maç sınıfına soktuğu Belgrad'taki müsabaka Sırp taraftarların çıkardığı olaylar sebebiyle tamamlanamasa da Arnavut'lar bu maçta 3-0 hükmen galip ilan edildiler. Tabii Sırbistan'ın 3 puanının silinmesi cabası oldu.

İtalyan hoca Giovanni De Biassi'nin çalıştırdığı Arnavutluk elemelere fiyakalı bir Portekiz galibiyetiyle başladıktan sonra Danimarka'ya 2 maçta da yenilmedi. Bu sonuçlar Arnavut'ları turnuvada favori yapmıyor elbette. Ama yine de dikkate değer bir kadro gelişiminden bahsetmek mümkün. 94'lü sağ bekleri Elseid Hisaj bu sene Napoli'de 37/37 ilk 11 oynadı ve Serie A'da fırtınalar estirdi. Kendinden bir yaş küçük kardeşi Granit Xhaka İsviçre Milli Takımını tercih etse de, babasının ülkesini seçen Basel'in ön liberosu Taulant Xhaka Arnavutluk'un peri masalını sürdürmek için çalışacak.

Abdullah Avcı okulunda Mehmet Batdal'dan formayı alamasa da gelişimini sürdüren Cikalleshi, Biassi'nin forvetteki umudu. Arnavut'lar elemelerde gösterdikleri inadı Fransa'da da gösterebilirlerse çıkamasalar bile kimlerin çıkacağını belirleyebilirler.

01 Haziran 2016, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Gomez'i dinlemek gerek‘’

Kabul etmek gerekir ki, Fikret Orman göreve geldiği dönem itibariyle Beşiktaş tarihinin en talihsiz başkanlarından biri. UEFA cezası, stat krizi, parasızlık derken Beşiktaş’ı getirdiği nokta göz kamaştırıcı.

Şampiyonluk kutlamaları Orman’ın hakkı ama artık mühendislik zamanı. Mario Gomez’in şampiyonluk gecesi yaptığı vizyon kokan açıklamalara kulak vermek gerek. Üç sene önce Almeida’ya 15 gol attırabilmek için göbeği çatlayan Beşiktaş Yönetimi’nin Demba Ba’dan Mario Gomez’e geçişi transfer konusunda Orman ve ekibinin CV’sini çok zenginleştirdi. Deyim yerindeyse cilalı taş devrinden milenyuma eriştiler.

Beşiktaş Yönetimi’nin eli şimdi çok daha güçlü aslında. Demba Ba’yı, Gomez’i Avrupa Ligi’ne ikna etmiş yönetimin Şampiyonlar Ligi argümanıyla neler yapabileceği merak konusu. Fikret Orman’ın Gomez’in durumuyla ilgili konuşurken taviz vermemesini böyle okumak gerek.

Gökhan Gönül en ideali

Beşiktaş’ın seviyesi 3 transferle değişebilir. Bunun için yeterli süre ve bütçe var. Andreas Beck’i göndermeden Gökhan Gönül, Rhodolfo’nun yanına üst düzey bir stoper ve alternatifiyle Beşiktaş hedef yükseltir.

Beşiktaş’ın aradığı sağ bek Gökhan Gönül. Ligin en iyi hücum takımını yaratmasına rağmen Güneş’in kafasındaki planda bekler daha dominant rol oynamalı. Şayet hoca geçen yıl Şener’i alabilseydi Beşiktaş’ı çok daha iyi hücum ederken görebilirdik. Ortaları Quaresma’ya değil Gönül standartlarında bir sağ beke yaptırmak hücumda bir fazla silahla oynamanın anahtarı olacak. İsmail Köybaşı’nı da kurtaracak formül bu aslında.

Şenol Güneş, Rhodolfo’nun yanına aradığı stoperi tarif ederken Bursalı Serdar Aziz’i işaret ediyordu aslında. Sadece Serdar’la yetinmemeli Beşiktaş. Bir Şampiyonlar Ligi takımının kadrosunda stoper rotasyonu 4 iyi oyuncudan oluşur. O yüzden Marcelo’yu tutarak rotasyona bir hızlı stoper daha sokmak en ideali. Marsilya’da iyi bir sezon geçiren ve bonservisini eline alan 90 doğumlu Nicolas N’Koulou hızıyla Güneş’in tarifindeki stopermiş gibi görünüyor.

Töre kazanç,Oğuzhan kayıp olur

Ülke futbolunun yetiştirdiği en pahalı oyuncunun Atletico Madrid’e 13 milyon Euro’ya satıldığı düşünüldüğünde Gökhan Töre için zikredilen 15 milyon Euro risk almaya değer bir rakam olsa gerek. Avrupalılar, Afrikalı oyuncu almak istediklerinde Fransa veya Belçika görüp görmediğine bakarlar. Türkiye’den gidecek oyuncu içinse Avrupa’da yetişmiş olmak süreci kolaylaştırıyor. Beşiktaş bu konuda da son derece şanslı sayılır.

Beşiktaş için Töre ne kadar satılır sınıfta bir oyuncuysa Oğuzhan o kadar satılmaz kategoride. Sistemin temel direğini Şampiyonlar Ligi öncesi kaybetmek Güneş’in akıcı oyun düzenini sekteye uğratır. Kadro planlamasında Oğuzhan’ın sırtına ‘dokunulmaz’ etiketini yapıştırarak işe koyulmak Şampiyonlar Ligi takımı olma yolundaki ilk adımdır.

31 Mayıs 2016, Salı 02:30
YAZININ DEVAMI