Arama

Popüler aramalar

‘’10 numaran yoksa bu macera niye?‘’

Eskiden, yokluk zamanlarında evde kahve az kalınca nohut tozu karıştırılıp misafire sunulurmuş. Tabii kahvenin yerini tutar mı? İçenler de edepten eline sağlık dermiş ev sahibine. Fenerbahçe’nin saha aritmetiği çok karışık. Orta sahası üretmiyor, bekleri dökülüyor, kalecisi formsuz, taraftarı küsmüş... Bunların hepsini anlarım ama 10 numarası yokken varmış gibi oynamasını anlamam. Kahve yoksa yok, çay yaparsın, olmadı su ver ama nohut tozuna gerek yok!

4-4-2 yasak galiba

Robin Van Persie, Advocaat’ın sahip olduğu en yetenekli santrfor. Sıradan bir forvet değil, haza santrfor. Ama geldiği günden beri ya sağlığı müsaade etmedi santrforluğunu göstermeye ya da antrenörleri. Advocaat’ın 4-2-3-1’inde mobil oyuncu görevi, Van Persie’yi gereksiz eforlara yöneltti. Souza’nın Topal’ın yanına gelip pas almak sonra 30 metre deparla Emenike’nin alanlarını daraltmak hiç Van Persie’ye göre değil. Çok uzun mesafelerde iyi niyetle oynamak Van Persie gibi enerjisi kıymetli oyuncuyu yorar. Nitekim yordu da. İç sahada hele de Ozan-Lens yokken RVP, 4-4-2’nin santrforu olur. Emenike çıkana kadar Advocaat’ın bu düzende ısrar etmesinin Pereira’nın RVP’yi sağ kanatta kullanmasından bir farkı yok.

RVP neden korner kullanır?

Fenerbahçe’nin, orta kalitesi Caner ile Gönül gittiği günden beri çok aşağılarda. Sorun buradan başlıyor aslında. Bek rotasyonundaki 4 oyuncunun da orta kalitesi çok düşük, o yüzden korner ve serbest vuruşlarda bir türlü doğru ayağı bulamıyorlar. Volkan Şen’in sol kornerleri kullanması bir noktaya kadar anlaşılır ama Van Persie’nin sağ kanatta kazanılan tüm duran toplara gitmesi anlaşılmaz. İkisi de ön direğe etkisiz kullanıyor. Attıkları taş, ürküttükleri kurbağaya değmiyor. Üstelik, Persie’nin kullandığı her duran top, Fenerbahçe’yi ceza sahasında bir eksik bırakıyor. Benzer sendromu İngiliz Milli Takımı EURO 2016’da yaşadı. Roy Hudgson kornerleri bile Harry Kane’e attırınca 2. turda evin yolunu tutmuşlardı.

Wiel, Advocaat’ı kaybedecek

Van Der Wiel kariyerindeki en kötü dönemi geçen sezon PSG’de geçirdiğini düşünüyorsa yanılıyor. Şu an Fenerbahçe’de daha kötü bir performansa imza atıyor. Alanya, golü kontratakla değil kalecisinden başlayan bir pas trafiğiyle buldu. Vagner Love, merkezden topu sol beki N’Skala’ya gönderdiğinde, Wiel’in bölgeyi kapatması gerekiyordu. Bunun için kontrol ve temas şart. Ama Wiel, daldığı için rakibe sadece eşlik etti. Wiel, PSG’deki son yılında Aurier kadro dışı kaldığında bile Blanc’ın formayı kendine değil stoper Marquinhos’a vermesini saygısızlık olarak değerlendirmişti. Futbolcu saygıyı teriyle, performansıyla kazanır. Böyle giderse hem Advocaat’ın saygısını hem de formasını kaybedecek.

17 Ekim 2016, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Volkan sesini yükseltmeli‘’

Fenerbahçe, son 30 yılda hep iyi kalecilerle çalıştı. Schumacher, Engin İpekoğlu, Rüştü Reçber ve Volkan Demirel. Kulüpte Aziz Yıldırım’dan sonra en kıdemli isim belki Volkan Demirel. Ama Volkan yıllar sonra ilk kez bu kadar formsuz. Hatta 2005/06 sezonundaki meşhur 3-3’lük Schalke maçında Daum’un ‘kalede gördüğümde endişeleniyorum’ dediği günden bu yana en formsuz sezonunu oynuyor. Volkan için sezon henüz başlamadı. Kariyerinde ilk kez yüzde 60 kurtarışla oynuyor. (1- Babacan % 84,2. 2-Hopf %82,4. 3- Muslera % 81,5)

Buffon gibi olabilmeli

Son Osmanlı maçında yaptırdığı penaltıyı bir kenara bırakarak söylüyorum; Volkan’ın organizasyon şefi olması şart. Duran toplarda defansı yerleştirirken daha aktif olmalı, sesini yükseltmeli ve kendine alan yaratmalı. İstatistikler bir yana Volkan’ın saha dışı performansını da artırması gerek. Fenerbahçe taraftarı için bir kaleciden fazlasını ifade eden Volkan’dan bahsediyorum. Buffon Juventus için ne ise Volkan Fenerbahçe için o olabilmeli. Daha fazla sorumluluk almalı, takımı şemsiyesinin altına toplayabilmeli. Bence hem kendinin hem takımın saha içi performansı doğrudan buna bağlı.

Fırsatı tepenler...

Advocaat saplantılı bir hoca gibi durmuyor. Souza bu konudaki en güzel örnek. Kadroda düşünmemesine rağmen fırsat verdi ve karşılığını aldı. Sanırım Dick en büyük hayal kırıklığını beklerinde yaşıyor. Bek rotasyonunda herkese şans geldi. Hasan Ali dışında kullanan çıkmadı. Sakat değilse ondan formayı almak adaletsizlik olur. Van Der Wiel, Şener ve İsmail...Üçü de çıtanın çok altında. Bu takım yıllardır Gökhan ve Caner standartlarında beklerle oynadı. Advocaat’ın seçme şansı olsa bir saniye bile düşünmez ikisini de ister. Caner’in orta kalitesini mumla arıyorlar.

16 Ekim 2016, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ozan Tufan'ın yokluğunda Alper oynamalı‘’

Advocaat’ın Pereira’dan ayrıldığı çok nokta var. Oyun senaryosunda topsuz adamın rolü en az topla oynayan kadar belirgin. Top kendindeyken orta sahanın oyalanmasını, yana oynamasını, çalımla adam geçmesini istemiyor. Kasımpaşa maçından bu yana Topal-Josef-Ozan’la bu oyunu becerdiler. Ama Ozan bir müddet olmayacak. “Alper mi Salih mi takıma dönecek?” sorusu soruluyordu ancak Salih de sakatlandı. Genç oyuncu sağlıklı bile olsa, Alper Potuk formaya daha yakın olurdu. Alper bir orta saha oyuncusu. Kaybedilen topa reaksiyon konusunda yeterli, kademeyi bilen ve kanatta oynadığında geri gelen, zaman zaman ekstrası da olan bir adam.

Salih 8 numara olmalı

Salih, Advocaat’ın elindeki en yetenekli orta saha. Ve fakat... Fenerbahçe, Kasımpaşa maçından bu yana patlayıcı kuvvete dayalı bir senaryoda oynuyor. Merkez önde basacak, forvetler taşıyacak ve tamamlayacak. Bunların her biri patlayıcı kuvvet gerektiriyor. Salih’te olmayan işte bu. Salih’in bacak boyu uzun. Top kazanma konusunda bir avantaj ve fiziği 10 numaradansa 8’e daha müsait. Salih kafasında kendini 8 numara olarak kursaydı savunmasını geliştirebilir ve vazgeçilmez olurdu. Ama olmadı.

Alanya’nın kanatları hızlı

Fenerbahçe ligin en çok hücum bölgesi pası yapan 3 takımından biri. Alanya ise sonuncu. Fakat Alanya her takımı geri koşmak zorunda bırakacak hızlı kanat oyuncularına sahip. Lens’in yokluğunda Fenerbahçe için bu büyük bir sorun. Alper, bu açığıda kapatabilir.

Böyle giderse Advocaat da saygı duymayacak

Van der Wiel, hafta içinde PSG günlerine atıfta bulunarak eski hocası Blanc’ın kendisine saygı duymadığını söyledi. Wiel, PSG’de 4 yıl kaldı. Geçen sezon Serge Aurier formayı elinden aldı, hatta olmadığında Wiel’i değil stoper Marquinhos’u sağ bekte kullandı. Futbolcu saygıyı performansıyla kazanır. Wiel, böyle giderse Advocaat’ın da saygısını kaybedebilir. Fenerbahçe’nin yeni düzeninde beklerin açık oyun desteğine çok ihtiyaç var. Ama şu ana kadar Wiel’den bu desteği gören yok. Savunmayı kötü yapıyor, topu faulle kazanmaya çalışıyor ve kötü orta yapıyor. Takımda Hasan Ali’den sonra en çok orta yapan Wiel (20) fakat hep içi boş isabetsiz ortalar. O yüzden bu takım hâlâ Caner ile Gökhan’ı arıyor. Wiel bir de buradan baksın olaya.

RvP için en uygun ortam

Fenerbahçe kadrosundaki en yetenekli santrfor şüphesiz Van Persie. Pas istasyonu olur, son vuruş konusunda ligin en iyisidir, müthiş şutördür... Saymakla bitmez. Ama tüm bunları sadece tam sağlıklıyken yapabiliyor. Osmanlı maçının 2. yarısında girip golünü atması milli takım arasına giderken onu çok motive etmiş. İdman raporları çok yukarıda. Bugüne kadar Fenerbahçe’de hiç olmadığı kadar hem de. Sağlıklıysa RvP’yi kesecek santrfor da, antrenör de yok. O yüzden yüksek ihtimal Alanya maçında Advocaat’ın senaryosu RvP-Emenike’li 4-4-2 olur. Şu an ortam RvP’ye çok uygun. Kadıköy coşkusu, sağlık durumu, formu, idman performansı ve tabii ki istatistikleri. Hali hazırda son 9 lig maçında 7 gol atıp, 3 asist yapmış bir santrfordan bahsediyoruz.





14 Ekim 2016, Cuma 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Maceranın bir sonu olmalı‘’

Fatih hocanın Hırvat maçına 3’lü savunma, Ukrayna maçına 4-4-2, İzlanda maçına 4-6-0 ile başlaması içindeki maceracı ruhun bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Bu bardağın dolu tarafı. Peki ya boş tarafı. Bu kadar dalgalı seyir bizim bir oyun şablonumuz olmadığının çok net göstergesi. Her maça farklı bir kadro farklı bir şablon ve kazanamayan bir millitakım. Bu maceracı ruhun bir faydası var mı bunu hocayla oturup tartışmak gerek. Tabii kadro dışı kalma riski taşımayan biri bunu yapsa iyi olur.

Golün her türlüsünü yedik

4-6-0’ı Yasin-Emre-Volkan Şen ile oynamanın getirisi topun bizde kalması ve İzlanda’nın zayıf olduğu defans arkası koşuları pozisyona dönüştürmek olabilirdi. Götürüsü ise yüksek toptan feragat. İkincisi oldu. Sadece 20-25 dakika arası topu yere indirdiğimiz bir kaç dakika topa sahip olup üst üste 4 pası görebildik. Gerisi İzlanda’nın istediği şekilde gelişti. İzlanda’yı son 6 ayda çözen bir tane takım oldu; o da EURO 2016’da Fransa. İzlanda’nın en sevmediği şey defans arkasına yapılan forvet koşuları. Bunu bir kez bile yapamadığımız gibi pozisyonları böyle verdik. Emre Mor’un topa ilk kez 16. dakikada dokunabildiği bir maçtan bahsediyoruz.

İlk golü yerken İzlanda gibi topla oynama yeteneği sınırlı takım 34 saniyede 9 pasla sonuca ulaşıyorsa futbol konuşmayalım zaten. Ki son 6 ayda konuşamadık. Hele 2. gol tam bir facia. Golü yiyen takımın çöküş hikayesi. Eğer santrforsuz oynuyorsanız, -ki santrforlu oyunda da öyledir degajı merkeze değil kenara yaparsın. Babacan, Tolga Zengin’in Brugge maçında yaptığı hatayı yaptı, degajı göbeğe gönderdi. Tek bir kafa pasıyla stoperler devre dışı kaldı, 3. dokunuş gol oldu. Golün her türlüsünü yedik anlayacağınız.

Emre Mor’a Terim önlemi!

Bizim için Ukrayna maçının hangi kesiti umut vericiydi? İlk 45 mi, hayır. Peki 45-78 arası Tolga-Kaan-Ozan’lı orta saha düzeni mi? Belki. 78 sonrası Volkan’lı oyun mu? Kesinlikle. Ama bu planda Yasin’e yer olmamalı, merkezde de Kaan’ın yerinde Tolga Ciğerci banko oynamalıydı.

İzlanda hocası Halgrimson’un maçtan önceki basın toplantısında Emre Mor’a önlem alacağız demesinin üzerinden 24 saat bile geçmemişken Terim’in Emre’yi 4-6-0’ın santrforu yapması sanırım Emre’ye en kesin önlem oldu. Arkaya top atamadık, yüksekten oynadık, yetenekle topu önde tutamadık, Emre’yi bir kere bile driplinge yönlendirmedik. İzlanda zaten sert takım, Emre’ye temas ettiler, çalım alanı bırakmadılar. Yani hiçbir şeyi yapamadık. Bence artık bu gruptan lider çıkma şansımız sıfıra yaklaştı, en iyi ihtimal ikincilik. Hırvatistan grubu lider bitirir, ikincilik içinse İzlanda ve Ukrayna’nın şansı bizden fazla olur.

10 Ekim 2016, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Pişmiş aşa su katamıyor!‘’

Pereira ile Advocaat’ın geliş tarihlerine iyi bakmak gerek. Vitor, haziranda takımın başına geçip kadro mühendisliğinde rol almıştı. Ama Dirk Advocaat pilav piştikten sonra tencerenin başına geçti.

Bu takımı Pereira yaptı, Advocaat yönetmeye çalışıyor. Yemeği kurtarmak için sadece Lens’i alabildi. Bugün Fenerbahçe’nin oyununa lezzet katan iki futbolcudan biri o. Fiziksel açıdan kötü durumdalar. Hocanın elinde üretken orta sahası yok. Ozan’a, Souza’ya hücum öğretmeye çalışıyor.

Henüz kaba inşaat aşamasında, ince işçiliğe geçemedi. Performans değerlendirmesi yaparken bunları gözardı etmemek gerek. Pereira belki ilk 6 haftada daha çok puan almış olabilir ama geçen sezon benimsediği çirkin oyun tribünleri boşaltmıştı. Bugün takımın başında Pereira olsa durum çok farklı olmazdı.

04 Ekim 2016, Salı 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sistemle birlikte dünyası değişti‘’

Galatasaray adına maçın kırılma noktası ilk yarıyı çöpe atan Riekerink’in soyunma odası çıkışında Podolski ile Cavanda’yı oyuna sürüp 4-4-2’ye dönmesi ve Selçuk’tan 2011/12 sezonu performansının gelmesiydi. Kadronun genetiğine uygun bir oyun olsa da Podolski’nin maç eksiğinden kaynaklı geri gelemeyişlerinin orta sahada yaratacağı zaaf risk içeriyordu. Ama Selçuk çok daha geniş bir alanı kullanmasına rağmen neredeyse sıfır savunma hatası ile oynayınca risk ortadan kayboldu.

Carole konforu

Maç başlangıcında Riekerink, Serdar ve Motta’nın etki alanlarını düşünmüş olacak ki, Bruma’yı geri koşturmamak adına Yasin’i sağda başlattı. Carole bu sezon oyun standartlarını hayli yukarılara çektiğinden önünde konforlu bir alan yaratıyor. Bruma, Carole’ün önünde oynadığında ısı haritası Sneijder’in de etkisiyle solda kırmızı oldu. Etkinliği çok daha yüksek olabilecekken Bruma’nın pas üçgenlerine ihtiyaç duymadan driplingle mesafe kat etmeye yönelmesi ilk yarıda Galatasaray’ın topu ceza sahasına sokamamasının sebebiydi. Coşku her zaman baskıyı getirmez. TT Arena’da ilk yarıda yaşanan buydu aslında. Antalya orta sahası Zeki ve Charles ile Tolga’ya baskıyı doğru yaptı. Her maç çıktığı Şampiyonlar Ligi seviyesindeki koşu ve pas kalitesini bozdular Tolga’nın. Dolayısıyla Galatasaray’ın ayarını. Gol de böyle geldi zaten. Orta sahadan Yasin’e uzattığı pasın kalitesi düşük olunca, Antalya o topu Sabri’nin kanadından getirip Diego-Deniz ikilisiyle golü yaptı.

Podolski ile 4-4-2’ye dönüş

Sabri meselesini Riekerink’in çözmesi şart. TT Arena’da coşkuyla oynarken arkalar verimli toprak olur rakip için. Sabri; Serdar Özkan ve Motta’ya karşı o alanları bıraktı. Cavanda’nın girişiyle Serdar da Motta da alan bulamadılar. Sabri dün 450. maçına çıktı, tebrik ederim ama bu takımın sağ beki olması için Cavanda kadar eforlu oynaması gerek. İlk yarıda Galatasaray’ın sorunu Sneijder’in sola devrilerek oynamasından kaynaklı santrfor yalnızlığıydı. Eren’in arkasında derin bir boşluk varken Sneijder ile Selçuk’un o alanları doldurması gerek. Ama bir yetki karmaşası var sahada. Wesley, Selçuk’a alan açmak için sola kaçıyor. Bu da Galatasaray’ın hücum düzenini bozuyor. Poldi’nin girişiyle 4-4-2’ye dönüş Eren kadar Selçuk’u da oyunun içinde tuttu. Sanırım Selçuk ile Sneijder arasındaki ilişki, geçen sezon 5 ve 6. hakemler varken orta hakemin önemli kararları ilave yardımcılara bırakmasına benziyor. Selçuk 13 gol 14 asistle yıldızlaştığı 2011/12 sezonundaki gibi oynadı dün. Daha geniş alanda oynamasına rağmen takıma daha hakim olduğu bir oyun bu.

03 Ekim 2016, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Duran topu bırak akan oyuna bak!‘’

Günümüz oyununda duran toplar kilidi çözen en önemli anahtarlardan biri. Galatasaray’ın bunu iyi yaptığını söylemek güç. Bu sezon kalelerinde gördükleri 4 golün tamamını korner ve sonrasındaki 2. toptan yediler. Attıkları 9 golün ise 1’i korner, 2’si korner sonrası akan oyunda geldi. Yani 9’da 8 böyle gol attılar. Antalyaspor’da işler çok yolunda gitmiyor gibi görünse de sahada en iyi yaptıkları şey duran top savunması. Galatasaray gibi duran top hücumu vasat bir takıma karşı bu bir avantajmış gibi görülebilir. Fakat fotoğrafa tersinden bakıldığında Sneijder ve arkadaşlarına açılan fırsat kapısını görmek mümkün. Pas hızı yüksek olmasa da iyi hücum eden Galatasaray, 8 golün tamamını akan oyunda yemiş Antalyaspor’a ters gelecek bir tarza sahip.

Baskının anahtarı taraftarda

Galatasaray’da taraftar ile takım bir yıllık aradan sonra barıştı. İşin içine taraftar girmeden sinerji oluşturmak mümkün değil. Riekerink’in taktik tahtasına yazdıkları kadar önemli bence bu konu. TT Arena coşkusu, her ne kadar Eto’o’yu affedip oynatacak olsalar da Antalya’ya karşı baskının anahtarı olacak.

Baskının diğer anahtarı ise Tolga, Sneijder ve Bruma’da olacak. Tolga ligimize geldiği günden bu yana Şampiyonlar Ligi standartlarında koşu ve pas kalitesiyle oynuyor. Katettiği mesafeler hep 12 km ve üzerinde. Tolga’nın top rakibe geçtiğinde verdiği reaksiyon süresi ve faulsüz top kazanma becerisi sayesinde takım olarak çok fazla geri koşmak zorunda kalmıyorlar. Bu da Galatasaray’daki ‘Melo boşluğu’ tabirini ortadan kaldırıyor. Antalya’ya karşı baskı oyununu daha uzun süreli oynamak Tolga’nın kazanacağı toplara bağlı.

Sneijder, İnter’deki gibi

Tolga için koşu kalitesi üzerinden bir performans değerlendirmesi yapılabilir. Bunu Sneijder için yaptığınızda takımın değişen yüzünü izah etmiş olursunuz. Wesley bu sezon Mourinho’nun İnter’indeki gibi oynuyor. İlk 5 haftadaki tüm maçlarda 10 km’nin üzerine çıkması Galatasaray adına çok kıymetli. Bu rakam, oyun mottosunun hareket olduğunu gösterir. Wesley, sürekli boş alana koşuyor, pas istiyor ve istasyon olmak için çaba sarfediyor. Sneijder’den beklenti şimdi biraz daha ince işçilik göstermesi. Galatasaray ligin en çok şut çeken takımı ama attığı 9 golün tamamı ceza sahası içinden. Şut metrajını uzatmak ise Sneijder’in görevi. Takımın, sahadaki en büyük şut silahına Antalya karşısında daha çok ceza yayı şutu attırması gerek.


01 Ekim 2016, Cumartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Fener bu oyunu sevdi‘’

Advocaat’ın Kasımpaşa maçından bu yana oynatmaya çalıştığı şeyi Feyenoord’a karşı yaptırabilmesi gecenin ana fikriydi. Ozan ve Souza ile oyunun merkezini rakip sahanın ortasına taşı, savunmanın üzerine uzun top at, baskıyla al ve kaleye git oyunu. Orta sahada baskıyla kazanılan topların ardından hızlı hücum ettikleri sürece sorun yok. Yeter ki oyun sete dönmesin. Emenike savunmacıların arasına ve arkasına patlayıcı kuvvet koşularını doğru yaptı dün gece. Ozan’ın pasını asiste çevirdi. Kasımpaşa maçından bu yana herşeyi doğru ve dozunda yapıyor.

Advocaat zoru başarıyor

Bu baskı oyununda Ozan, Souza ve Lens’in faulsüz kazanacakları toplara çok ihtiyaç var. Burada Advocaat’ı bekleyen riskler mevcut. Hoca, bir yıldır hep savunma yapmaları istenmiş orta üçlüden öne çıkmalarını, ceza sahasına dikine koşularla girmelerini ve daha da önemlisi baskıyla ileride top almalarını istiyor. Savunmacıya hücum öğretmektense hücumcuya savunma öğretmek daha kolaydır. Ama Ozan da Souza da her şeyi yerinde ve zamanında yapabiliyor. Orta sahayı bir an bile rakibe bırakmadılar. Yani Advocaat zor olanı başarıyor şu anda.

Efor çok, değişim şart

Yeni düzende orta saha üçlüsü ve kanatlar çok yüksek eforlara çıkıyor. Bu oyunun 70’ten sonra sürdürülebilir olması için hocanın değişiklikleri zamanında yapması gerekiyor. Son 20 dakikada Lens de sakatlanınca Fenerbahçe doğal olarak oyundan düştü. Dick Advocaat’ın buralarda ince işçiliğine ihtiyaç var.

Lens gecenin adamlarından biriydi doğrusu. Her geçen maç daha da iyi duruma geliyor. Böyle giderse uzak kaldığı Hollanda Milli Takımı’na çok yakın zamanda dönebilir. Sakatlanıp çıkmadan önce kaleciden aldığı pasla 70 metre dripling yaptığında sol ayak içiyle vursa Messi golü atacakken, Quaresma trivelasıyla kaçırsa da her bir istatistiği kıymetliydi.

Bülent de Souza!

Josef de Souza, Ozan ile birlikte yeni oyunun mimarlarından. İlginçtir, Advocaat ilk geldiğinde geçen sezonun maçlarını analiz edip Souza’yı (sakatlığından bağımsız olarak) göndermek istemişti. Kjaer ve Topal’ın aynı anda kırmızı kart cezasından dolayı Souza’yı oynatmak zorunda kaldı ve buna da pişman olmadı. Zira Josef, Ozan ile birlikte oyunun merkezini rakip kaleye yaklaştırıyor, baskının beyni oluyor, top kazanıyor ve hep rakip ceza sahasına koşu yapıyor. Josef bana, Bursa’nın kapısından dönüp Mayıs 2000’de UEFAKupası’nı kaldıran Bülent Korkmaz’ı hatırlatıyor.

30 Eylül 2016, Cuma 02:30
YAZININ DEVAMI