Arama

Popüler aramalar

‘’Pereira, Ali Yıldırım formülüyle kalır‘’

Şampiyonluk kaçtı, kupa Galatasaray’a gitti, Pereira 150 milyon Euro’luk kadroyla tüm sezonu Fenerbahçeliler’e zehir etti.

Aziz Yıldırım şayet Vitor Pereira ile yola devam kararı alırsa, çok net söyleyeyim kendisiyle çelişir. Son 13 yılda Aykut Kocaman dışında -ki o da 3 Temmuz sürecinde takımın sembolü olduğu için kalmıştı- Fenerbahçe’yi şampiyon yapamayan bir hocayla yola devam etmedi Aziz Yıldırım. Ama bu kez başkanın eli mecbur. Hadi diyelim ki hocayı gönderdi, Yıldırım’ın çalışacağı yerli teknik adam bulamazsınız ülkede. Aykut Kocaman’la olmayacağını ifade etti, Ersun Yanal imkansızdı, Denizli mümkün değil. Ligin antrenör portföyüne baktığınızda ise Aykut Kocaman ve Ümit Özat dışında Fenerbahçe’nin evladı diyeceğiniz antrenör yok. Yerli kapıları kapalı, mecburen yabancı getireceksin. Onun gelişi, ülkeyi tanıması, kulübü çözmesi, lige alışması derken ikinci bir Vitor Pereira vakasını kaldıramaz Fenerbahçe.

Pereira kendi gitmez. Ancak yönetim gönderir. Aziz Başkan ezberlerini bozup hocayı tutarsa mutlaka kontrolü eline alır. Bunun için de futbol şubesinin anahtarını Ali Yıldırım’a verir. Yani Pereira’ya denetimli serbestlik formülü teklif edilir, kabul ederse kalır.

Topal-Salih’le denklem değişebilir

Roma’da iki yıllık eğitimini tamamlayan Salih Uçan’ın dönüşü Fenerbahçe’nin oyun denklemini değiştirebilir. Şenol Güneş’in Atiba-Oğuzhan’la açtığı kapıdan, Mehmet Topal-Salih Uçan tandemiyle girilirse Fenerbahçe için bambaşka bir oluşumdan söz edilebilir. Geçen sezon Diego’nun yetersizliğinde Pereira’nın bulamadığı anahtar, kulübün içinden çıkar.

5-6 transfer şart ama...

Fenerbahçe için bu yaz çok sıcak geçecek. Pereira; Emenike ve Stoch’u istemiyor. Çok yüksek ihtimalle Diego ve Nani de gidecek. 8 milyon Euro’ya gelen Souza’yı dünya üzerinde bu paralara alacak kulüp olmadığı için Brezilyalı önümüzdeki yıl da kalacak. Kanımca, asıl sorun defans hattında yaşanacak. Basit bir hesapla, Gökhan Gönül giderse Şener’in arkasına bir sağ bek, Caner gitti Hasan Ali’nin önüne bir sol bek. Alves teklif edilen 1.2 milyon Euro’ya burun kıvırıyor. Kadlec gitti, Kjaer’in yanına iyi bir stoper şart. Nani gidiyor, kanat forveti alınmalı. Fernandao-RvP böylesine sorunluyken yedeği bulunmalı. Gördünüz mü? Çok basit bir hesapla henüz kaleye gelemeden 5-6 transfer şart. UEFA’nın mali disiplini söz konusuyken bu saydığımız futbolcular ellerinde bonservisleriyle Fenerbahçe’yi bekliyor olamazlar herhalde. O yüzden Pereira’yı Emenike, Stoch, Ba ve Fabiano ile huzurlu(!) bir sezon daha bekliyor.

Emre Mor’u alan kazanır

Önceki gün Karadağ’a karşı ilk kez A milli olan Emre Mor 18 yaş 10 aylık. Karadağ’a karşı oynadığı tek devrede de 3 ay önce Slovakya ile oynadığımız U21 maçında olduğu gibi sahadaki 21 meslektaşından farklıydı. Kanat forveti ve santrfor arayışında olan takımlar için biçilmiş kaftan.
Nani’nin gidişinin ardından Fenerbahçe mutlaka bir kanat forveti almak zorunda. Bunu Töre sonrası için Beşiktaş da planlıyor. Tabii ki Robben’i almak daha çok ses getirir. Ama bir ürünü alıyorsanız satışını planlamak zorundasınız. Emre Mor Fenerbahçe için de Beşiktaş için de en mantıklı seçenek. Ne diyelim alan kazanır.




31 Mayıs 2016, Salı 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kupa cesurların işidir‘’

Selçuk, Sneijder, Podolski’nin 13. dakikada yaptığı frikik organizasyonu maçın röntgenini çekmemiz adına önemli bir göstergeydi doğrusu. Sezondaki tüm hedeflerini kaybedip kaderini finale bırakmış Galatasaray’ın oyun iştahı ve ön alandaki baskısı Fenerbahçe’nin 8 aydır edindiği tüm oyun pratiğini bozmaya yetti. Bozmaya yetti diyorum çünkü Fenerbahçe antrenör takımı olmadığını dün gece bir kez daha gösterdi. Transferdi, Gönül’dü, kaçan şampiyonluktu derken Fenerbahçe’nin ruhen finale gelememesi de bu yüzdendi.

Pereira sezonu zehir etti

Riekerink’in sağ bekte Semih Kaya’yı tercih etmesinin dışında tüm planlarının işlediği söylenebilir. Volkan ya da Alper’e karşı Semih’in zaaflarını kapatmak için Selçuk’un fedakarlık yapması gerekti. Sneijder sakatlanıp çıktıktan sonra Chedjou’nun girişi bile Selçuk’u merkeze getiremedi. Normal şartlarda Fenerbahçe’nin orta sahayı alması gerekirdi. Fakat Pereira’nın oyuna hamlesi Van Persie-Fernandao düzeyinde kalınca Souza’nın merkeze oturup takımı öne taşıması beklenemezdi. Aslında Pereira’da eksik olan şey cesaret. Defansif kaygıları o kadar belirgin ki, Souza ile Topal’ı ayırmayıp hücumu riske edebiliyor. Portekizli hoca, sezonu kendine de Fenerbahçeliler’e de zehir etti. Sanırım Pereira’nın Fenerbahçe’nin başında kalma ihtimali olduğunu karısı bile düşünmüyordur.

Bu malzemeye bu lezzet

Galatasaray’da santrforsuzluğun yaradığı tek isim Yasin Öztekin. Riekerink’in elinde ortalama bir santrfor bile olsaydı Podolski’yi sola, Sinan’ı sağa koyarak oyunun rengini değiştirebilirdi. Yasin önüne istediği topları almasına rağmen bekin arkasına inemedi, çünkü denemedi. Hollandalı hocanın elindeki malzeme bu. Galatasaray, ikinci yarı baskıyı yemesine rağmen kalesinde tehlikeli sayılacak pozisyon vermeden kupaya uzanarak sezonu kurtardı. Kimse kaptanın okyanusta hangi dalgaları aştığına bakmaz, geminin limana gelip gelmediğine bakar. Galatasaray üst üste 3. kez kupayı kazandı. Galatasaray, Avrupa vizesini almakla kalmadı, Podolski’yi, Muslera’yı elinde tutma yolunda da çok çok önemli bir adım attı.

27 Mayıs 2016, Cuma 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Terim, Pereira'yı tekzip etti‘’

Fatih Terim, Milli Takım aday kadrosuna lig şampiyonu Beşiktaş’tan 4 oyuncu alırken dönem dönem Vitor Pereira’nın kadro darlığından dert yandığı Fenerbahçe’den tam 7 futbolcuyu Fransa 2016’ya davet etti. Bu, tabiri caizse bir tekziptir. Hem de bizzat Terim tarafından ülke futbol kamuoyunun gözleri önünde yapılan bir tekzip. Fenerbahçe kadrosunun Pereira’nın sezonun önemli bir bölümünde iddia ettiğinin aksine ne kadar esnek olduğunun göstergesidir aslında. İşte böyle bir kadroyu şampiyon yapamadı Vitor Pereira demenin Türkçesi’dir aynı zamanda.

Kazanan kaygılar kaybeden Fener

Başarılı takımların yazılımlarına baktığınızda hoca-kadro uyumu karşınıza çıkar. Sevilla’nın önceki gece Basel’de Liverpool’u 3-1 yenip üst üste 3. kez Avrupa Ligi şampiyonu olmasının altında Unai Emery’nin taktik dehası kadar insan yönetimindeki başarısı yatar. Bu sezon Beşiktaş ile Şenol Güneş ilişkisi de böyle özetlenebilir. Kısacası her takım, antrenörünün şeklini alır. Fenerbahçe’nin derdi de Pereira’nın şeklini almasıydı zaten. Hocanın sezon başından beri yenemediği egoları ve defansif kaygıları bu sezon Fenerbahçe’nin karşısındaki en büyük rakipti. Pereira’nın çift 8 numaralı oyun takıntısı bir sistem fetişizmine dönüşünce kazanan kaygılar, kaybeden Fenerbahçe oldu. Hatırlatmakta fayda var; başarıda ısrar istikrarı, yanlışta ısrar felaketi getirir.

Sivas dün düşmedi ki!

Ligin son maçında Sivas’a karşı motivasyon açısından geride başladı Fenerbahçe. Bu da gayet doğal bir durum. Zira ligde kalmak için can havliyle oynayan Sivas’a karşı Pereira’nın prestij arayışı yeterli olamazdı. Her şeye rağmen umudunu son maça kadar taşıyan Sivas için hüzünle biten bir sezon oldu. Cicinho çapraz bağlarını kopardığından beri Sivasspor ligde kalma umutlarını azaltmıştı zaten. Şimdi herkes Setkus’un Akhisar maçında ayağının altından kaçırdığı topu konuşacak ama bir takımı düşüren yanlışlar temmuz ayında başlar, mayıs ayında biter. Olayın özeti budur.

20 Mayıs 2016, Cuma 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sezonun kaybedeni‘’

Vitor Pereira’ya göre Fenerbahçe hayatta ama taraftar sezon başından beri yaşam mücadelesi veriyor. Söylemleri ile eylemleri geldiği günden beri çeliştiği için kaçan şampiyonluğun baş müsebbibi Pereira’dır.

Fenerbahçe’nin esnemeye müsait bir kadrosu olduğu aşikar. Her oyuncu birden çok pozisyonu oynayabiliyor. Her pozisyonun birden çok oyuncusu var. Kabul etmek gerekir ki Pereira, 28. haftaya kadar bu kadroyu verimli kılacak oyun yazılımını yükleyemediği için sezonun kaybedeni.

Sezonun bir diğer kaybedeni Aziz Yıldırım. Aziz Başkan’ın, 18 yıllık görev süresinde Fenerbahçe 12. kez şampiyonluğu kaçırıyor. Bu saatten sonra başkan, Pereira’nın görevine son vererek yangını zor söndürür. Yaz tatilinin önemli bir bölümünü, “Bu kadar parayı ikinci olmak için mi harcadınız?” sorusunun cevabını aramakla geçirecek.

Ve tabii ki esas kaybeden Fenerbahçe. Sarı-Lacivertli camia için son derece kritik bir sezon ikincilikle tamamlanıyor. Bu takım 2008-09 sezonundan bu tarafa Şampiyonlar Ligi gelirlerinden mahrum. Sezon başı minimum 25 milyon Euro’dan hesaplanırsa 200 milyon Euro demek bu.

Şampiyonluk sayısını ve 4. yıldız tartışmasını bir yana bırakalım. Fenerbahçe bir yıl daha bu gelirden uzak kalacak. Demek ki, doğru antrenörle çalışmak 70 milyon Euro’luk kadro yatırımından daha önemliymiş.

16 Mayıs 2016, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bak Olcay şampi bu işte!‘’

Başakşehir’in son bir yılda oyun olarak katettiği mesafeyi takdir etmek gerek. Geçen sezonun 31. haftasından 4 puan geride olsalar da oyun olarak gösterdikleri gelişim Fenerbahçe’yi ilk yarıda kilitlemeye yetti. Emre’yle orta alanda topa sahip olup rakibe oyunu dikte edebiliyorlar, Fenerbahçe’ye de bunu yaptılar. Başakşehir Stadı’nda Vitor Pereira’nın değil Abdullah Avcı’nın istediği oyun oynandı.

Abdullah hocanın öğrencileri ön alanda öylesine baskı odaklıydılar ki, Fenerbahçe’yi hep uzun topla çıkmaya zorladılar. Pas metrajı uzadıkça Sarı-Lacivertli takımın Josef De Souza tipindeki bir orta sahadan ziyade Ozan-Diego tarzında top alıp gidebilen oyuncuya duyduğu ihtiyaç kat be kat arttı. Belki Nani bu kriz anlarında orta yaya gelip top alabilirdi ama o da enerjisini ekonomik kullanmak adına hiç oralı olmadı.

Ekran görüntüsüymüş

Fenerbahçe’nin, Galatasaray derbisinden bu yana Nani’nin ‘10 numara’ oyunuyla Mersin, Trabzon, Gaziantep maçlarındaki performansı bir ekran görüntüsüymüş anlaşılan. Sistem değişimi filan işin cilası. 4 yetenek birbirine yaklaştıkça yumuşak rakipleri deldiler. Hızlı oynayan, baskı odaklı bir rakibe karşı ise dağıldılar.

Açmaya değil kırmaya

Fenerbahçe büyük takım zırhlarını Kadıköy’de bırakıp Başakşehir’e gelmiş gibiydi. Maçın 0-0 gittiği ilk 60 dakikada bir kez bile, ‘Baskı kurar, zorlar, arar, yetenekle araya sıkıştırır’ dedirtmediler. Yine fabrika ayarlarına dönüp duvara şut attılar. Kilidi açmaya değil kırmaya oynadılar. Böylesi kilitlenen maçlarda anahtarın duran top olduğunu hatırlamadılar bile. Nani, Volkan, Alper faul almayı denemediler bile.

Maçın en dikkat çeken rekabetlerinden biri şüphesiz Volkan Babacan ile Demirel arasındakiydi. Babacan’ın, Van Persie’nin penaltısını kurtarması ayrı konu ama 90. dakikada Hollandalı’nın kafa şutunu çizgiden alması daha büyük kalecilik becerisiydi.

İşin özeti şu aslında; Fenerbahçeliler’ düne kadar tedirgin eden şey ‘şampiyon olur muyuz’ değil, ‘seneye de Vitor Pereira kalır mı’ sorusuydu. Beşiktaş’a şampiyonluk için bir puan bile yetecek hafta sonu Osmanlı maçında. Sanırım Beşiktaşlı Olcay, şampi’nin anlamını öğrenmiştir. Zira ona en güzel tarifi Vitor Pereira uygulamalı yaptı.

10 Mayıs 2016, Salı 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Şampiyonluk yakın‘’

Beşiktaş’ın TT Arena’da Galatasaray’ı yenmesi sürpriz olarak değerlendirilemez elbette. Ancak ilk yarıda öyle garip bir oyun oynandı ki, hangi takımın Beşiktaş hangisinin Galatasaray olduğunu anlamak mümkün değildi.

Ev sahibi takım oyuncularının savunmadan hücuma geçerken sahip oldukları iştahla hücumdan savunmaya geçişlerdeki hevesleri aynı düzeyde olmadığı için sezonu çöpe atmak zorunda kalmışlardı. Onlara kalsa hep hücum etmek isterler. Selçuk ve arkadaşları bu sezon ilk kez geçiş oyununu sorunsuz oynayınca maçın ilk yarısında Beşiktaş’ı alışılagelmiş pas düzeninin dışına çıkardılar. Sneijder-Emre-Selçuk’un mesafeleri eritmesi Atiba’yı geriye iterken, Beşiktaş’ın topu kullanan oyuncuya baskı yapmasını engelledi. Bu, savunma yapmayı zaten beceremeyen Beşiktaş’ı defans hattının insafına bıraktı. Galatasaray’ın planı da buydu zaten. Oğuzhan ile Atiba arasındaki bağı koparıp, topları Marcelo’ya düşürmek ve Tolga’ya oynamasını sağlamak Beşiktaş orta sahasının geçirgenliğini bitirdi.

Galatasaray’ın pili bitti

İlk yarıda hiç orta sahası yokmuş gibi oynayan Beşiktaş’ın 45 ile 60 arasındaki baskısında Oğuzhan’ın direksiyona geçmesinin rolü çok büyük. Atiba’nın arkada kaldığı her pozisyonda oyunun merkezi olmayı denedi ve başardı. Stresi yönetti, baskıyı kırdı, Sosa’yı önde tuttu ve pozisyona soktu. Jose Sosa, vuruş kalitesini kendi standartlarına çıkarabilse maçı 65’e kadar bitirebilirdi.
Beşiktaş fizik olarak rakibinden zaten çok daha diri bir takım. Galatasaray’ın bu kadar baskılı oyunu 60 dakikalarda oynayamadığını sokaktaki çocuk biliyorken, Şenol Güneş’in bilmemesi mümkün mü? Töre ile Cenk değişimi Riekerink’i Donk’u almaya zorladı. Maçın dönüm noktası da Güneş’in hamlesi kadar Sneijder-Donk değişikliği oldu. Son 20 dakikada Beşiktaş orta sahayı tamamen alarak fabrika ayarlarına döndü.

Oğuzhan’ın rolü

Oğuzhan, Beşiktaş sisteminin en kritik oyuncusu. Oyunun rengini belirleyen, kilitleri açan o. Şampiyonluk gelirse, -ki buradan vermeleri için Güneş’in inanılmaz hatalar yapması, oyuncuların dağılması lazım- aslan paylarından biri Oğuzhan’ındır.

Hayat ne ilginç. Oyuna girip Gomez’e asisti yapan Cenk, Beşiktaş’ı haftaya Osmanlı maçında şampiyon yapabilirdi. 29 Şubat’taki Fenerbahçe derbisinin 81. dakikasında oyuna giren Cenk, Quaresma’nın rabonasını 6 pasta gole çeviremediğine hala çok üzülüyordur. Zira o golü yapsa takımı ikili averajı eşitleyecek belki de şimdi Osmanlı’yı yenmek şampiyonluk için yeterli olacaktı. Kader işte! Şimdi 4 puan stresini sonuna kadar yaşayacaklar.

09 Mayıs 2016, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Şampiyonluk kaçarsa taşlar yerinden oynar‘’

Fenerbahçe’yi her anlamda çok zor bir yaz dönemi bekliyor. Şampiyon olursa belki işler daha kolay olacak gibi görünebilir. Ama olamazsa yönetim de, hoca da, kadro da depreme hazır olsun.

Fenerbahçe şampiyonluğa mecbur çünkü;

Aziz Yıldırım’ın 18 yıllık başkanlığı süresince Fenerbahçe’nin 2.’lik sayısı (8) şampiyonluk sayısından (6) fazla. Bu süreçte Yıldırım 2 kez 4.’lük, 1 kez 3.’lük, 1 kez de 6.’lık yaşamış. Doğal olarak Fenerbahçe bu sezon şampiyon olamazsa Aziz başkan 19 yılda 9 kez ikincilik görmüş olacak ki, bu zaten, “Şike davasında karar çıksın bırakacağım” diyen Yıldırım’ı hayli zor duruma düşürecek.

Fenerbahçe şampiyonluğa mecbur çünkü;

Bir kulübün yaşaması ve büyümesi için sportif başarının sürdürülebilir olması elzemdir. Fenerbahçe, 2008-09 sezonundan bu yana Şampiyonlar Ligi’ne katılamıyor. Yani 3 Temmuz sonrası Avrupa’dan men cezasının da etkisiyle tam 8 yıldır UEFA gelirlerinden mahrum. Yine de Fenerbahçe hep rekabetçi kadrolar kurmayı başardı. Hele bu sezon 70 milyon Euro’luk yatırımla tarihin zirvesine çıktı. Şampiyon olamazsa, başkan, Pereira’yı göndermekle ateşi söndüremeyecek ve mesaisinin önemli bir bölümünü, “Fenerbahçe, geçen yıl İsmail Kartal ve yaşlı kadrosuyla da bunu başarmıştı. Yönetim 70 milyon Euro’yu ikinci olmak için mi harcadı?” sorusunu cevaplamaya harcayacak.

4 maçlık cezanın çelişkileri

2013-14 sezonuydu. Fenerbahçe, Ersun Yanal yönetiminde gittiği Trabzon’da ilk yarıyı 1-0 önde kapatmışken, geçen hafta hakeme saldıran holiganın atladığı tribünde aynı direk yerinden sökülmüş ve çıkan olaylar sebebiyle müsabaka tamamlanamamıştı. Yanal ve futbolcuları soyunma odasına koşar adım gittiler, ne Fenerbahçe kafilesine ne de hakem heyetine fiili bir saldırı oldu. PFDK, toplanıp Trabzonspor’a 5+1 maç seyircisiz oynama cezası verdi.

Bu fark neden?

2015 yılının Temmuz ayında PFDK üyeleri değiştirildi yeni bir kurul oluşturuldu. Trabzonspor’a 4 maçlık cezayı bu yeni kurul oy çokluğuyla (4’e 3) verdi. İki farklı kurul, aynı kulüplerin karıştığı olayda, daha da ağırlaşmış saha eylemlerine rağmen nasıl oluyor da farklı karar veriyor? Peki bu durumda hangi kurulun kararı doğru?

Ceza caydırıcı olmalı

2006-07 sezonunda Manisaspor kalecisi Bülent Ataman, Sakaryaspor maçında Cüneyt Çakır’a saldırıp 20 maç ceza almış, Tahkim Kurulu kararı 12’ye bağlamıştı. 2013-14 sezonunun başında Engin Baytar, Erzurum’da oynanan Süper Kupa finalinde Cüneyt Çakır’ı saha içinde tartakladıktan sonra 11 maç ceza aldı. Cezanın en temel prensibi caydırıcı olmasıdır. TFF’nin hukuk kurulları o dönem bu cezalarla hakemlere, ‘Rahat olun biz sizi koruyoruz’ mesajını vermişti. Şimdi PFDK’nın Trabzonspor’a verdiği 4 maç seyircisiz oynama cezasına bir de bu açıdan bakmak gerek.

05 Mayıs 2016, Perşembe 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Dünyaları ayrı, hedefleri aynı‘’

Geçtiğimiz günlerde hayata gözlerini yuman Johan Cruyf'tan bayrağı devralan Guardiola için, izleyenlerin eğlencesi önemli. Tıpkı Rijkaard'ta olduğu gibi.
Sezon sonu Bayern'den ayrılıp City'nin başına geçecek Guardiola için bu sezon Şampiyonlar Ligi Kupası'nı kaldırmak herşeyden daha önemli. Peki, antrenörlük kariyerinde Barcelona ile kaldırdığı 2 Devler Ligi kupası olmasına rağmen bu seneyi özel kılan ne olabilir? Heynkens'in 3 kupasının baskısından başka birşey değil bu.

Bayern Münih'i Jupp Heynkens'ten bir Şampiyonlar ligi şampiyonu olarak alsa da 3 yıllık Bavyera serüveninde şu ana kadar bu başarıyı tekrarlama imkanı bulamaması Pep'i çoktan Almanya'nın en tartışılan hocası yaptı bile. Ama aynı Guardiola'nın Alman futboluna kazandırdıkları ne olacak? Joachim Löw'ün 2014 Dünya Kupası'nı kazanan Alman Milli Takımı'nı Pep'in yörüngesine oturtup pas oyunuyla kazandığı kupayı görmezden mi geleceğiz?

Diego Simeone... Disiplin, fizik, akıl, savunma.

Simeone için idmanlar ezberlenmiş hareketler bütününün her gün tekrarı anlamına gelir. Ezberle, uygula. Daha iyi ezberle daha iyi uygula. Mükemmel ezberle kusursuz uygula. Atletico Madrid'li herhangi bir futbolcu golü kaçırabilir ama pozisyon hatası yapamaz.

Diego Simeone, River Plate'i çalıştırırken Radamel Falcao'yu oynatan ve geliştiren adamdı. O süreçte Rodellega Kolombiya Milli Takımı'nın birinci santrforuyken Falcao, Simeone fırınında pişti, Porto'nun yolunu tuttu ve Kolombiyalıları için Rodellega'dan önce gelir oldu. Benzer bir durum Alexis Sanches için de geçerliydi. Şilili daha genç olduğu için Falcao kadar süre alamıyordu ama River ile gelen 2008 şampiyonluğu sonrası Udinese'nin yolunu tutarak kariyerindeki en önemli basamaklardan birinin üzerine çıkıyordu.

Total futbol mu Catenaccio mu?

Nasıl ki dünya üzerinde total futbol Michels'ten Cruyf'a, Riijkard'tan Guardiola'ya gelişerek ulaştıysa, aslında Helenio Herrera'nın Catenaccio'su da aynı evrelerden geçti denebilir. Tıpkı Simeone gibi Arjantin'de dünyaya gelen Herrera'nın, 18 yaşından sonra geldiği Fransa'da kendine yepyeni bir hayat kurmakla kalmadı dünya futboluna da asma kilit'i öğretti. 1960'ların İnter'ini iki yıl üst üste Şampiyon Kulüpler Kupası şampiyonu yaptı. Onun başlattığı akım 1982 İtalya'sını dünya şampiyonluğuna taşırken, yıllar içinde Mourinho'dan Simeone'ye kadar her futbol aklı bu oyun tarzına emek verdi, geliştirdi. 2010 Şampiyonlar Ligi yarı finalinde Pep Guardiola'nın Barcelona'sını eleyen Mourinho'nun İnter'i finalde de Bayern'i yenerek kupayı kazandığında Diego Simeone'ye ilham kaynağı olmuştu. Günümüzde dünyanın en iyi savunma takımlarından birini yarattı Diego. 2011 Aralık'ın da Gregori Manzano'nun yerine Atletico'nun başına geçen çılgın Arjantinli aynı sezon Avrupa Ligi'ni kazanırken kendisine en büyük katkıyı veren River Plate'teki öğrencisi Radamel Falcao ve Arda Turan'dan başkası değildi.

4 yıllık Atletico'nun Madrid kariyerine 1 La Liga şampiyonluğu, 1 şampiyonlar ligi finali, 1 İspanya Kupası, 1 UEFA Süper Kupası, 1 de İspanya Süper Kupası sığdıran Simeone için artık hayattan da Real'den de rövanşı alma zamanı geldi.

Tek ortak noktaları kaderleri

Askeri disipline dayalı sert ve ciddi idmanlarıyla oyuncularının sahada kat edecekleri mesafeleri bile ölçebilir hale gelen Diego ile Pep Guardiola'nın hayattaki belki de tek ortak noktaları kaderleri. İkisi de futbolculuklarında şampiyonluk yaşadıkları takımlarını antrenör olarak da mutlu sona ulaştırmayı başararak tarihe geçtiler.

1990 ile 2001 arasında Barcelona ile 6 kez La Liga'yı kazanan Pep ve arkadaşlarının zincirini 1996'da Radomir Antiç, Solozabal, Caminero, Munoz ve Juan Vizcanio ile kıran Diego Simeone tam 18 yıl aradan sonra Atletico'yu La Liga şampiyonluğuna taşıyarak inanılmazı başarmıştı.

Diego Simeone, teknik direktör olarak göreve başladığı 2011 Aralık'ından bu yana 1995-96 sezonunun MVP'si Caminero'yu Sportif Direktör, orta sahadaki partnerlerinden kıvırcık Vizcanio'yu ise yardımcısı olarak Atletico'da yanında tutuyor. Belki Fatih Terim-Müfit Erkasap ilişkisi yok aralarında belki ama Diego idman tesislerinin kapısında görüldüğünde bir Fatih Terim etkisi yarattığını Arda Turan'ın anlatmışlığı var.

Tabii o dönem Diego Simeone saha içi ve dışındaki sertliğiyle doğal bir şeflik pozisyonu alsa da sahada yetenekleriyle herkesi kendine hayran bırakan Caminero'ydu. Hayati hayli çalkantılı geçen ve 2009 yılında yargılanıp ceza alan Caminero sonrasında çok karizmatik bir futbol direktörüne dönüşebildi. Simeone'nin eski takım arkadaşından vazgeçmeyişinin de buradaki rolü yadsınamaz tabii.

Simeone'ye bu kez tren lazım

Ve gelelim bu geceye. Madrid'deki ilk raundu Simeone kazandı, ama Pep'in takımı Münih'te bıktırıcı bir baskı ile Atletico'yu bekliyor. İlk maçta Diego ve askerleri kalenin önüne bir otobüs çekerek 1-0'ı korumuştu ama sanırım Allianz Arena'da bu gece bir trene ihtiyaçları olacak.

03 Mayıs 2016, Salı 11:30
YAZININ DEVAMI