‘’Bunun mazereti yok-2‘’
Ersun hoca takımın havasını değiştiren Konya maçının kazanan kadrosunu bozmamış, bir anlamda oyuncularını günahıyla sevabıyla ödüllendirmişti. O Konya galibiyetinin takımın kimyasına ne kadar etki yaptığı da hemen görüldü. Ciddi bir özgüven artışı vardı her hattında Trabzonspor’un. Jun Suk daha ısrarcı ve daha agresif, Bero daha çok inisiyatif alarak oynuyor, Okay öne her çıkışında etkili oluyordu. Zeki de şu an mevkisinin takım içindeki en iyisi olduğuna örnekler veriyordu. Pozisyonlar ve iyi işler adına tek sıkıntı bunların bir süreklilik arz etmemesi ve boğucu bir baskıya dönüşmemesiydi. Yine de ilk yarının bariz üstün tarafıydı Ersun Yanal’ın ekibi Karabük karşısında.
Bu seviyede yetmez-7!
İkinci yarıda ise dengeyi Mustafa’nın bu düzeyde bir takımın oyuncusuna yakışmayan hatası bozdu. Yanal, Zeki’nin formasını ona verdiğinde de görüşüm aynıydı; asıl mevkisi yani stoperdeki yeterliliği bile tartışılacak bir oyuncudan mucizeler beklemek ciddi sıkıntılara davetiye çıkarmaktır. Mustafa çok iyi bir Trabzonsporlu ve çok da iyi bir insan olabilir ama bu seviyeler için gerekli donanımlar bunlar değildir.
Roller hemen değişti
Skor dengesinin değişmesiyle kırılgan Trabzonspor futbolcu topluluğu tekrar Konya öncesindeki ruh haline dönüş yaptı. Rakibinin her anlamda sahadan ve oyundan koptuğunu gören Karabük bu kez cesurca oynayan taraf haline geldi. Ve peşinden de ev sahibinin 2. golü.
Bu kadar kolay çözülemez
Ersun hocanın işinin sadece sahada bir diziliş belirlemekten fazlası olduğu da dün tekrar ortaya çıktı, takımın tek eksiğinin sağ bek olmadığı da! Saha içinde birkaç lidere, işler kitlendiğinde krize dönüşmeden çözecek isimlere ihtiyaç var. Trabzonspor gibi bir takımın bu kadar kolay çözülmemesi lazım. Alanya ve dünkü Karabük maçı sadece bireysel ve oyunsal hatalarla değil her yönüyle analiz edilmeli. Yoksa ne kadar güzel ve umut dolu konuşsanız da dinleyecek kimse bulmanız imkansızlaşır, çünkü Alanya’dan sonra Yanal ve ekibi mazereti olmayan 2. yenilgisini almıştır.
‘’İşin sırrı Yusuf'un gözyaşları‘’
İlk tercih diye düşünülebilecek, Ersun Yanal’ın isteğiyle alınan Güray, İbanez ve hatta daha önce burada oynamış Yusuf Erdoğan varken, Mustafa Akbaş’ın sol bekte başlamasının bir hükmü kalmamıştır... Castillo, İbanez, Onazi gibi yeni transferlerin oynamaması -ki bir sistem oturacaksa ve bu isimler belirleyiciyse mutlaka birlikte oynama süreleri en üst seviyeye çıkmalı- sonra konuşulacak şeyler haline gelmiştir... Yeni stada taşınılacağı için ‘olmasa da olur’ gözüyle bakılan zeminin rezalet hali de günün konusu olmaktan çıkmıştır... Ve hatta taraftarın uzun zamandır takımını tribünde izleyememiş olmasına; başkanın, “10 bin kombineyi bulduk” açıklamasına rağmen Avni Aker’in boş değil bomboş kalması bile çabuk unutulacaktır...
Kazanan haklıdır
Yusuf Erdoğan’ın son saniyelerde kullandığı serbest vuruşun Konyaspor ağlarına değdiği andan başkası dün gecenin öznesi olamaz. Kazanan haklıdır, Ersun Yanal da haklıdır, uzun süre kör dövüşü izleten futbolcular da...
Futbolcular ne demişti?
Çok önemli bir başka nokta ise Yusuf Erdoğan’ın golden sonraki gözyaşlarıdır. Hafta içinde konuştuğum Trabzonsporlu futbolcular özetle şunu diyordu: İyi oynuyoruz, mücadele ediyoruz, ancak golü bulamayınca geriliyoruz, panik oluyor, çok çabuk kırılıyoruz. Eğer bir patlama yaşarsak çok şey değişir...
Hem matematik hem psikolojik
İşte o Yusuf’un gözyaşları, Avni Aker’e gelerek uzatma golü anını hak edenlerin mutluluğu ve takımın toplu sevinci Trabzonspor’un aldığı galibiyetin 3 puandan çok psikolojik bir artı olduğunun kanıtıdır. Özellikle de Konyaspor gibi bir rakip karşısında öyle ya da böyle kazanmak gelecek haftalar için önce kafalara, sonra da ayaklara ekstra katkı yapacaktır.
‘’Sezon açılışı‘’
Planların tutmadığı, birçok oyuncunun beklentilerin altında kaldığını, bu tabloda futbolcu topluluğunun kırılgan halinin de önemli rol oynadığı kesin. Fakat tabii ki hiçbir şeyin bu kalibredeki takımlar için mazeret olduğunu söyleyemeyiz. Bu seviyedeki hocalar, oyuncular bu seviyenin her türlü stresini, baskısını kaldırabileceği öngörülerek işbaşı yapar. Fakat takım içinden ve o havaya yakın olan kimle görüşsem Ersun Yanal’ın enseyi karartmamış olduğunu anlatması önemli. Çünkü Yanal’ın gardının düşmesi demek, tüm planların değişmesi, ağır hasar alması demek. Onun ısrarı ve kararlı tavrı ise başta oyuncuları olmak üzere herkesi etkiler. Şimdi hocanın da, takımın da bir çıkış için nispeten kazanılması daha zor maçlara daha fazla konsantre olduğu muhakkak. Bugün taraftarıyla tekrar buluşacak Trabzonspor için lig yeniden başlıyor. Sahada oyuncuların formu kadar tribünün ruh hali ve vereceği kredi de Bordo ile Mavi’nin yönünü tayin edecek.
‘’Bunun mazereti yok‘’
Bir kere peşin peşin maç öncesi en çok konuşulan yerden başlayalım. Mustafa’dan sağ bek olur mu! Zorlarsan benden bile olur ama bu kadar riske, hem oynayan Mustafa hem de bekleyen Zeki’ye bu kadar laf söyletmeye gerek yok sanki. Ha Ersun hoca sağ bek istedi alınmadı diye bunu yapıyor (!) iddiasına katılmam mümkün değil. Her ne kadar zamanında Halilhodzic adeta kovulmak için bir Karabük deplasmanında sağ bekteki formu tartışılırken onu sol bekte oynatıp maçı ilk yarıda bitirdi ve tesadüfe bakın ki Mustafa da maçın negatif anlamda kahramanı olduysa bile... Konu Mustafa iken hemen ekleyelim. Eğer o penaltı itirazı olan anda kendini öyle salmasa mutlaka Trabzon lehine bir karar çıkardı.
Görev tanımları netleşmeli
İyileşip gelişen işlerin yanında hala sıkıntılı olan noktaların sayısı o kadar çok ki, güzelleme yapmak mümkün değil. Özellikle ilk yarıdaki birkaç hızlı hücum ve finale yaklaşılan anlar orta sahada kopan filmlerle gölgelendi defalarca. Sebebi alışkanlık eksikliği. Çözümü daha fazla beraber oynamak olduğu kadar görev tanımlarının netleşmesi. Yine sağlı sollu duran toplara rağmen halen bu işlerden bir skor çıkmamasının sebebi de sanırım bu yöndeki çalışma eksikliğinde gizli.
Krediyi böyle harcamak kötü
Yusuf’un kesilmesi ve N’doye’un kazanılma çabası iyi ama bu kadar hücumcuya rağmen hiçbir forvetin gol atamaması neyin nesi! Antep maçında gol sürprizdi, Osmanlı çok daha olmuş bir ekipti tamam ama Alanya! Takımın lig deneyimi sıfır, kadrosu yeni, taraftar baskısı yok. Yani mazeretsiz rakiplerden biri. Umutlu olmak, gelecek için hedefler koymak, yeni takım mazeretlerine sığınmak iyi ama krediyi böyle harcamak kötü. Çünkü ne kadar vaat etmedik deseniz bile bizim memlekette kimseye sportif başarısızlığı anlatmak kolay değildir. Sanırım Ersun hoca da, “Devre arasına kadar böyle” derken dünü, kulislerde, “Başkaları da kaybediyor” diyenler de bu durumu kast etmiyordur! Herkes doğum sancılarını anlar, destek atar ama doğacak çocuğun sağlığından şüphe etmemek kaydıyla.
‘’Olmuşlar: 2-Olacaklar: 0‘’
Maçtan önce beklediklerimizin pek dışına çıkmadı mücadele. Olmuş, uzun süredir beraber oynayan, ezberi kuvvetli bir Osmanlıspor’un oyun içinde yaptığı hiçbir icraat sürpriz kabul edilemez. Tıpkı Trabzonspor’un yaşadığı sancılar gibi... Mustafa Akçay’ın kurduğu, ciddi emek harcadığı bir ekibe karşı Ersun Yanal’ın şu an için daha çok doğaçlama oynamak zorunda olan ekibi, hem sert bir rakibe hem de formsuzların fazla olduğu bir güne denk gelince film koptu. Bu sancıların bir günde dinmesi zor. Ne kadar çok idman, ne kadar çok ezber o kadar çok puan demek Trabzonspor için.
En sorunlu yer savunma
Trabzon adına en sorunlu, daha doğrusu alternatifi az bölgenin savunma olduğu dün yine görüldü. Oynayanlarla bekleyenlerin ya beklentilerle oynayanların arasındaki makas çok açık. Ersun Hoca’yı en çok bu bölgedeki seçimler zorlayacak belli ki devre arasına kadar. İsim üzerinden gitmek de doğru değil, çünkü bir uyum olmayınca Durica gibi deneyimli, hangi takıma koysanız sırıtmayacak bir futbolcu bile dünkü gibi çaresiz durumlara düşer.
Duran top çözüm üretmeli Bir dikkat çeken nokta da Trabzonspor’un çok sayıda duran top kullanmasına ve çok uzun boylu futbolcuları olmasına rağmen bu anlamda bir çözüm üretememesiydi. Mutlaka bunlar çalışılıyordur, bir değil, birkaç plan yapılıyordur ama sanki bu işin de üzerine biraz gitmek gerekir gibi duruyor.
Ha Cardozo ha Jun Suk...
Duran top ve uzun boydan girmişken... Kanat oyuncuları bu kadar verimsiz kalırsa -ki espri olarak söylemiyorum dün Yusuf’u oyunda görmedim bile- o zaman forvetiniz ha Suk olmuş ha Cardozo. İkisi de top gelince, nokta atışı yapan ya da aldığı topu tutup diğer hücumculara vakit-alan kazandırabilecek oyuncular. Yani dünün faturası herkese çıkar ama en az hesap Jun Suk’a gelir.
Avni Aker çoktan kapanmış
Gecenin belirleyicilerinden biri de Avni Aker’in zeminiydi. Belli ki, taşınacağınız eve boya-badana yaptırmama mantığıyla kendi haline bırakılmış. Felaketti. Çoktan sezonu kapatmış.
Tebrik Mustafa hocaya
Mustafa Akçay’a ve arkasında duran yönetimini kutlamak lazım. 2 sezondur, adına artık tesadüf denilemeyecek işler yapıyorlar. Oyuncu buluyorlar, sistem geliştiriyorlar, sonuç alıyorlar. Avrupa Ligi’ne konsantrasyonları fazla kaymazsa bu sezon da isimli-isimsiz herkesi zorlar.
‘’3 puan Yanal'ın ellerinde...‘’
Trabzonspor, kendisinden çok daha hazır bir rakibe karşı mücadele edecek. Ancak Bordo-Mavililer, milli arada mini bir kamp yaptı, ilk 2 haftaya oranla daha hazır. Şimdilik doğaçlama oynayıp, ‘hocasının takımı’ olmasa da Yanal’ın Akçay’a karşı hamleleri maçta belirleyici olur.
Bir kere peşin peşin söylemek lazım ki, Osmanlıspor, sadece Trabzonspor’a değil, ligdeki birçok takıma oranla çok daha hazır, birbirini ezberlemiş, parçalarla oluşan-oluşturulan değil, sistemin parçası olan futbolculardan kurulu bir ekip. Ersun Yanal’ın ilk sıkıntısı bu noktada olacak. Ezberi olan bir rakibe karşı, henüz ezber çalıştıran ve şimdilik doğaçlama oynayan bir futbolcu topluluğu var. Yine üstelik Osmanlıspor bu sezon 8, Trabzonspor ise sadece 2 resmi maç oynadı. Bu da karşılaşma temposu anlamında Başkent temsilcisinin bir başka kağıt üzerindeki avantajı.
Henüz Yanal’ın takımı değil
Zira Bordo-Mavililer de hazırlık sürecinde çok maç yaptı ama rakiplerin kalibresini dikkate alacak olursak, Trabzonspor için tempolu bir idmanların ötesine geçecek bir durum sayılmazdı. Osmanlı’nın en hazır ekiplerden biri olduğu gerçeğini söylerken, Fırtına’nın da milli aradan en çok faydalanan takım olduğunu vurgulamak lazım. Zira, Okay, Onur, Bero ve Durica gibi ilk 11’i direkt etkileyecek oyuncular dışında tam kadro çalışma fırsatı buldular. Bu yeni transferlerin sezon başı kampına geç katılımını düşünürsek gerçekten de süreç mini bir kamp etkisi yarattı. Ersun hocanın sistemi de gelişme aşamasında. Net çizgileri yok, esneyebilen, oyun içinde, skora ve rakibe göre değişkenlik gösterebilen bir yapısı var. ‘Yanal’ın takımı’ demek için çizilecek keskin çizgilerin 6-7. haftadan sonra belirgileşeceğine kuşku yok.
Seyircisiz ‘iç saha’ olmaz
Normal şartlar altında yeni stadına geçmiş ve taraftar desteğine sahip bir Trabzonspor’dan bahsediyor olsaydık, Bordo-Mavililer’in oyuna yüzde 60’a 40, bilemediniz, 55’e 45 bir üstünlük ile başlayacağını öngörebilirdik.
Castillo-Suk faktörü...
Fakat ortada en azından şimdilik böyle bir iç saha avantajından bahsetmek mümken değil. Yani dengeyi sahadaki futbolcuların günlük performansı ve hamleyi seven 2 teknik adamın adımları belirleyecek. Ersun Yanal’ın savunmada Durica, orta sahada Okay, hücum hattında ise Castillo ve Jun Suk’a kilit görevler verdiğini biliyoruz. Onların yapacağı-yapamayacağı her şey taraf yüzdesini değiştirir. Yanal’ın geride kalan
2 haftaya oranla en büyük artısı ise kesinlikle kulübe gücünün, uyum sürecinin aşılması ve son form durumları sebebiyle artık daha etkili olması. Bir anlamda sahaya süreceği ilk 11 ile yine az önce bahsettiğim gibi Mustafa Akçay’ın hamlelerine karşılık ya da önce yapacağı ataklar Trabzonspor’un belirleyicilerinden olacak.
‘’Nevzat Aydın'ı anlamak‘’
Değişik bir figür olduğu kesin. Ancak bu da zaten onu iş dünyasında çok değişik bir konuma taşımış, başarılı kılmış. Karadeniz pratik zekasının bir ürünü olarak... Bazen agresif çıkışları var, doğru. Ancak genelde eğlenceli. Kulüp içinde bile birilerini rahatsız ediyor, kesin. Fakat maddi-manevi şu süreçte çok uğraştı. İzleme-araştırma projesinde büyük etkisi oldu başkana. Bu proje ve devamı tutmazsa zaten sportif başarısızlık kralını bile yer, biliyoruz. O nedenle en azından biraz ‘değişikliğe’ tahammülden zarar gelmez sanki.
Altyapıda hayaller-gerçekler
Biraz üzerine gidince, kampa oyuncuları çağırınca, laf olarak, “Altyapı olmazsa olmazımız” denilince herkes aynı sezonda 4-5 futbolcu gelecek, A Takım’a girecek zannediyor.
Bu, işin doğasına da, kimyasına da, matematiğine, yani ekonomisine de aykırı.
Bu, bir zaman işi. Bu, bir strateji, planlama işi. Ve en önemlisi bu, yönetimlere, teknik adamlara göre değişecek değil, kurumsal bir iş! Çıkmaz mı, çıkar elbette 1-2 sürpriz bulursunuz. Önemsiz mi, aksine çok önemli. Özellikle Trabzon gibi, devlerle yarışıp ekonomik geliri o devlerin 4’te 1’i olan kulüpler için. Ancak ütopyayı bile aşan beklentiler sadece hayalleri kırar, planlamayı bozar.
Başkan çıtayı alçaltamaz
NTV’deki yayında Başkan Usta’nın birbirinden ihtilaflı-sıkıntılı konuları çok net şekilde masaya koyması, kişilerle kurumları ayırması, hakkını savunan ama düşmanlık tohumları ekmeyen açıklamaları ciddi takdir topladı. Reytinginin çok yüksek olacağını bildiği bir programa sakladığı ‘müjde’ ve ‘haberler’ de Usta işiydi.
Başkan seviyeyi buraya koyduktan sonra artık düşüremez.
Yani bundan sonra günü kurtarma açıklamaları yapamaz.
Yani bundan sonra ezeli rakipler üzerinden yürüyemez.
Yani bundan sonra muamma dolu, netlikten uzak şeyler söyleyemez.
Yeni bir tarz koydu koltuğa, onu o koltuktan indirip başka bir kimlik sergileyemez.
Zeki Yavru’ya yapılanlar...
Halilhodziç’in Karabük’te sol beke, sonra orta sahaya, yani oynamaması gereken her yere alıp, kendisi üzerinden Başkan Hacıosmanoğlu’na mesaj verme isteğiyle başladı birçok şey. Zaten Trabzon’un uşağı olarak kolay dokunulanlar arasındaydı Zeki, daha çok dayak yedi. Sonra kah oynadı, bazen oturdu. En son gitti Kayseri’ye, çok iyi bir sezon geçirdi. ‘Dön’ dediler, geldi. İyi bir kamp ve fena sayılmayacak bir başlangıç. Üstelik her gün ‘sağ bek aranıyor’ haberlerine, bunun yönetim tarafından açık açık doğrulanmasına rağmen. Zor bir psikoloji. Yetmezmiş gibi bir de Başkan Usta, o yayında net şekilde Zeki’yi taca attı. Bu kadar yıpratmamak lazım sanki.
Akyazı, Vodafone Arena olur mu?
Daha önce de bu soruyu çok sordum biliyorum. Ancak ne o stadı doldurması beklenen taraftarın, ne o statta oynayacak futbolcunun, ne de o stattan beklentisi olan yönetimin bu soruya net bir yanıtı var. Ben kendimce yanıtlayayım...
Eğer takımın enerjisi taraftara geçerse, taraftar sahada kendisi kadar terleyen, kaybedince dertlenen bir takım görürse Akyazı coşar...
Eğer ‘şampiyonluk’ tek hedef olarak baskı unsuru yapılmaz ve sezon sonuna kadar her türlü yarışın içinde kalınırsa son haftaya kadar dolar...
Eğer yönetim -localar dışında- kendi kentinin ekonomik gerçeklerini göz önünde bulundurarak bir fiyatlama politikası uygularsa insanlar elini cebine atar.
Aksi halde yeni stat yeni atmosfer mevzusu söylemden öteye ‘büyük’ maçlar dışında zor ilerler.
‘’Normalleşme adımı‘’
Başkan Muharrem Usta’nın programa avukatsız çıkacağı duyulduğunda Trabzon camiasından tepki yükselmişti. Başkan programın ilk 10-15 dakikasında bunları bertaraf etti.
Aslına bakarsanız mevzuat ve prosedür içeren konuları çok temiz anlattı. Ne olayların değerini düşürecek bir üslubu vardı ne de son söylenmesi gerekeni ilk söyleyip akışı bozdu.
En önemli nokta Fenerbahçe-şike-kumpas üçgeninde tavrıydı. Öyle zannediyorum ki, tüm futbolseverler ilk kez bu kadar net şeyler duydu.
Amasız, fakatsız. Şike, kumpas ve camia ilişkilerinin pekala ayrı ayrı değerlendirilebileceğinin taahüdü gibiydi sözleri. Ve tabi ki normalleşmenin de mümkün olduğunu gösterdi.
Eski başkanlardan Sadri Şener için söylenenlere girmemesi ve biraz fazla borç-enkaz anlatımında bulunması bile etkileyici ekran performansını gölgelemez.