‘’İlk finalist Fenerbahçe!‘’
Başlığa aldanıp da sakın yarı finali unuttuğumu zannetmeyin. Bu maçı kazanan takım final oynayacaktı bana göre Türkiye Kupası’nda. Büyük bir ihtimalle de final oynayan takım Fenerbahçe olacak.
Zor gibi görünen gece çok kolay geçti Fenerbahçe için. Bunda Bursaspor ekibinin antrenör ve oyuncular olarak katkısı da çoktu. Maça baktığımız zaman Bursaspor hiç de alışık olmadığımız bir sistemle oynadı. Rakibe topla çok oynama fırsatı verdi ve beraberinde pozisyon bulma şansı tanıdı.
Bursaspor büyük oynadı!
Fenerbahçe gibi kaliteli oyuncuları olan bir takımı rahat oynatırsanız kalenizde üç veya daha fazla gol görmeniz de doğaldır. Bursaspor bir büyük takım gibi oynamaya çalıştı Fenerbahçe karşısında. Bana göre de en büyük yanlışları buydu. Yeşil-Beyazlılar bir Anadolu takımı olduğunu unutmamalı ve oyunun gereklerini yerine getirmeli. Bunda Ertuğrul Sağlam’ın da katkısı büyüktü.
Volkan niye kenarda?
Bursaspor’un en etkili silahlarından olan Volkan Şen’in kenarda oturmasına bir anlam veremedim. Oynasaydı bence çok etkili olurdu. Kulübeye mahkum edilmesi bence büyük bir hataydı. Fenerbahçe aslında çok mücadele etmedi ama zorlanmadı da... Tabi Sarı-Lacivertliler’de özellikle defans bloğu çok etkili oynadı. Böylece Alex, Özer, Semih gibi oyuncular da çok koşmadan oynama fırsatı buldular. Özellikle Özer’in çok iyi oynadığının altını çizmek istiyorum. Bursaspor da yan topları iyi kullanan Fenerbahçe’ye önlem almadı. Bu bence büyük bir hataydı.
Uğur Boral ve Lugano
Sarı-Lacivertli ekipte iyi bir form yakalayan Uğur Boral’ın şanssız sakatlığı dikkat çekti. Geçtiğimiz hafta Sivasspor deplasmanında güzel oyununu iki golle süsleyen Uğur Boral’ın sakatlanması Fenerbahçe açısından kötü oldu. Gerçi onun yerine oyuna giren Vederson da maç boyunca hücuma destek vererek, etkili olmaya çalıştı. Defanstan da özellikle Lugano’yu başarılı buldum. Zaten duran toplarda sık sık ileri çıkarak gol arayan Lugano dün de boş geçmedi. Netice itibariyle Fenerbahçe maçı kazandı ama Bursaspor bence kendi yanlışlarından dolayı kupaya veda etti.
‘’Uğur, Alex'e kurban gidiyor‘’
Yorucu ve maceralı bir yolculuktan sonra Sivas’a ulaşan Fenerbahçe’nin, bunun etkisinden çok çabuk kurtulup maça çok iyi organize olduğunu söyleyebilirim. Ancak önemli bir faktör de Sivas’ın çok kötü oynamasıydı. Kırmızı-Beyazlı ekibin önceki maçlarını da göz önüne aldığımızda, Muhsin Ertuğral ile pek de uyumlu olmadığını görüyoruz. Ertuğral başarılı, iyi bir teknik adam olabilir ancak Sivasspor’a aşısı tutmadı. 5 kişi önde, 5 kişi geride ilginç bir oyun sistemi uyguluyorlar. Durum böyle olunca da, Fenerbahçe gol yollarında organize olabildi. Rakibini kendi sahasına hapsetti. Belki skorun bu kadar farklı olması beklenmiyordu. Ancak Fenerbahçe’nin kazanması normal bir sonuç.
Yokluklar fazla etkilemedi
Çünkü Sivasspor’un şu anki durumu gerçekten de çok kötü. Kırmızı-Beyazlılar, hem defansif hem de ofansif organizasyonlarda bekleneni veremiyorlar. Şa an için ‘Süper Lig’in en kötü takımı hangisi?’ diye sorarsanız, hiç düşünmeden ‘Sivasspor’ derim. Üzülerek şunu söylemeliyim ki, Sivasspor böyle giderse küme düşecek takımlar arasında ilk sıralarda yer alıyor. Özellikle Emre ve Cristian’ın olmaması tabii ki Fenerbahçe için her zaman bir kayıptır. Ancak Fenerbahçe, o kadar kötü bir Sivasspor’a karşı oynadı ki, cezalı oldukları için forma giyemeyen Emre, Lugano, Cristian ve Santos’un eksiklikleri takımı çok da fazla etkilemedi.
Her maçta oynaması gerek
Çünkü Fenerbahçe’nin karşısında kimliğini yitirmiş, ne yaptığını bilmeyen, organize olamayan bir Sivasspor vardı. Bu oyuncuların yokluğunun önemli olup olmadığını değerlendirebilmek için, Fenerbahçe’nin Sivasspor’dan daha güçlü, daha yırtıcı bir rakip karşısında ne yapacağını görmek gerekirdi. Bu nedenle dünkü maçta tam anlamıyla bir fikir edinebilmek adeta imkansızdı.
Semih ve Uğur Boral’ı gerçekten de çok beğendim. Semih dünkü maçta gerçekten çok istekliydi. Takımını galibiyete taşımak için elinden geleni yaptı. Ancak Uğur Boral’ın üzerinde özellikle durmak istiyorum. Fenerbahçe Teknik Direktörü Daum’un artık Uğur Boral’a şans tanıması gerektiği kanısındayım. İkinci yarıda mı alır, 90 dakika mı oynatır bilemem. Ancak Uğur gibi hızlı ve dikine oynayan oyuncular futbolda her zaman bir artıdır. Bence sol kanatta Dos Santos-Uğur Boral ikilisiyle başlanabilir. Ancak orta sahada Alex gibi koşmayan bir oyuncu olması nedeniyle Uğur Boral, sistemin kurbanı oluyor. Uğur, Fenerbahçe’ye alışmış bir oyuncu. Yerinde oynadığı zaman da neler yapabileceğini herkese defalarca gösterdi. Ancak dediğimiz gibi orta sahasında koşmayan bir Alex’i bulunan Fenerbahçe’de teknik direktör Daum da korkak bir anlayışla ve tek forvetle oynuyor. Bu durumda da Uğur takımdan kesiliyor. Bence Fenerbahçe’nin her maçında oynaması gereken bir oyuncu.
‘’Mahşerin üç atlısı‘’
Başta zor gibi görünen bir mücadeleydi. Gerçekten de Beşiktaş için zor geçti. Nihat, Tello ve Tabata üçlüsüyle başlayan Beşiktaş bütün gol umutlarını bu oyunculara bağlamıştı. Mahşerin üç atlısı gibi maça üç formsuz oyuncuyla başlayan Denizli tabii ki beklediğinin karşılığını alamadı. Bu oyuncuların birlikte oynaması da aslında çok zor.
Yerden oynamalıydı
Sahada tamamen kontra atak oynayan ve bütün umutlarını yan toplara bağlayan bir Antalyaspor vardı. Yan topların haricinde Antalyaspor’un gol bulma şansı çok azdı. Beşiktaş’ın yapması gerekense bir tek şey verdı, topu yere indirip, çabuk pas yapmak. Bu şekilde gol bulması çok zor değildi Siyah-Beyazlılar’ın. Ama bunun aksine Beşiktaş penaltı pozisyonuna kadar havadan oynamayı tercih etti. Hava hakimiyeti iyi olan Antalyaspor karşısında bu şekilde pozisyon bulmak kolay değildi. Gole kadar mücadele Ernst-Fink ve Korhan-Erhan arasında geçen bir orta saha mücadelesi oldu. Beşiktaş’ın umut bağladığı oyuncular yine oyuna ağırlığını koyamadı. Nihat, Tello ve Tabata’nın üretken olması gerekirdi ancak bu üretkenliği gösteremediler. Mustafa Denizli’nin ısrarla bu üçlüyle başlamasına bir anlam veremedim.
Ekrem ve Bobo’ya alkış
Sahada görevini fazlasıyla yerine getiren iki isim vardı: Bobo ve Ekrem. Bu iki oyuncu gerçekten iyi bir performans sergiledi. Aslında penaltıya kadar çok fazla yorum yapılması gereken bir pozisyon olmadı. Bu dakikaya kadar karşılaşma vasat bir şekilde seyretti. Hakemin verdiği ağır penaltı kararı Antalyaspor için ümitleri tüketti. Penaltıdan sonra hareketlenen oyun Siyah-Beyazlılar’ın cömertçe harcardığı gol pozisyonları inanılır gibi değildi. Tabii bunun yanında Antalyaspor’un yakaladığı bir iki pozisyon da affedilir cinsten değildi. Mustafa Denizli’nin yaptığı hamleler çok yerindeydi. Necip ve Holosko’nun girmesi tam isabetti.
Şifo hamle yapamadı
Bunun karşılığında Şifo Mehmet ise gereken hamleleri yapamadı. Golden sonra Şifo Mehmet’in acil bir takım değişikler yapması gerekiyordu. Ancak bu değişiklikler gelmeyince yenilgi kaçınılmaz oldu. Gece için söylenecek en önemli şey Beşiktaş’ın sahadan üç puanla ayrılmasıydı. Bunun yanında futbol vasatın üzerine çıkmadı ve Beşiktaşlılar’ı da tatmin etmedi. Mustafa Denizli’nin takımı hem kimlik hem motivasyon olarak çok daha yukarılara taşıması lazım. Yoksa bu takımın işi bu şekilde çok zor.
‘’Neill'i beğendim, Jo faydalı olur‘’
Olumsuz hava koşulları dünkü maçta da başroldeydi. Böyle bir zeminde, istediğin futbolu oynamak gerçekten çok zor. Galatasaray, yetenekli oyuncularından yoksun çıktığı karşılaşmada, oyun kurmakta ve pozisyon bulmakta büyük sıkıntı yaşadı. Oyunu kendi alanında kabul edip, kontradan gol bulmaya çalışan Gaziantepspor 10 kişi kaldıktan sonra ümitlerini tamamen 0-0’a bırakmıştı. Galatasaray’daki en büyük sıkıntı, Arda’nın sürekli topla oynamaya çalışmasıydı. Arda gibi yetenekli bir futbolcunun biraz daha üretken olması ve “En kısa sürede nasıl rakip kaleye giderim” diye zorlaması gerekiyor. Böylesine zorlu bir zeminde çalım ve dripling yapma peşinde olmamalı. Saha şartları nedeniyle o da istediklerini yapamadı.
Oyuna baktığımız zaman Elano yine ortalarda yoktu. Brezilyalı hep yapmaması gerekenlerle ön planda. Onun da üretken olması gerekiyor, taraftar ondan asist, gol bekliyor. Ancak o yana oynuyor, geriye oynuyor. Böyle devam ederse, Galatasaray’da oynaması da çok zor görünüyor.
Mücadele iyi ama...
Galatasaray bu zorlu karşılaşmada özellikle sol kanattan, uzun toplarla etkili olmayı denedi. Uğur Uçar’ın kanadından etkili olamayan Sarı-Kırmızılı takım, uzun toplarla oynamayı denedi. Bu zeminde uzun toplarla oynamak pek kolay değildir. Zoru başaran Galatasaray, çok kritik bir 3 puan aldı. Mücadele açısından iyi, ancak pozisyon açısından kısır bir maçtı. Galatasaray maçın hakimi gibi görünse de, pozisyon bulmakta büyük sıkıntı çekti. Gaziantepspor ise takım savunmasını iyi yapıp, kontratağa çıkmayı denedi. Hücum özelliklerini 11 kişiyken biraz, 10 kişiyken ise hiç gösteremediler. Hakem gösterdiği kırmızı kartta haklıydı. Oyuncular artık konuşmamayı, sadece futbol oynamayı öğrenmeli.
Jo faydalı olabilir
Yenilere gelince... Galatasaray’ın transfer ettiği Jo, oyuna dahil olduktan sonra sahadaki arkadaşlarına hareket getirdi. Ancak bu maça bakıp, değerlendirme yapmak doğru olmaz. Bence yetenekli ve faydalı olabilecek bir futbolcu. 1-2 maç beklememiz gerekiyor. Stoper Neill ise 90 dakika oynadı ve iyiydi. Ancak ona da fazla iş düşmedi. Kendisini gösterebilecek bir durum yoktu, çünkü Antep maçın büyük bölümünde 10 kişiydi...
‘’Mustafa Denizli'nin kehanetleri!‘’
Aslında sonuç çok fazla sürpriz değil. Neden? Çünkü iki teknik direktör de maça çıkarttıkları kadrolarla bir anlamda oyunun kaderini belirlediler. Özellikle böyle bir zeminde oynanacak oyun açık ve net. Yerden oynamayacaksın, havadan uzun topları tercih edeceksin.
Maçı analiz etmek gerekirse; iki takım açısından da çok iyi bir mücadele oldu. Ağır zemine rağmen takımlar iyi bir futbol sergiledi. Oyuna baktığımızda Mustafa Denizli iki tane yanlış hamle yaptı ki maçı kaybetmesindeki en büyük etken buydu. Böyle bir zeminde formsuz bir Nihat ile başlamak son derece yanlıştı. Denizli aslında maça Nobre ile başlayabilirdi. Oyun çok fazla yerden oynanamayacağı için hava hakimiyeti yüksek olan Nobre tercih edilmeliydi. Denizli’nin ikinci en büyük yanlışı ki, bu maçı kaybetmesine etki etti bence; Ferrari’nin yerine Yusuf’u oyuna sokmasıydı. Yusuf tercihi son derece yanlıştı. Denizli bu dakikalarda takımı daha fazla ayakta tutabilecek birini almalıydı. Mustafa Denizli yaptığı hamlelerle Beşiktaş’a maçı kaybettirdi.
Sıkıntılı süreç
Beşiktaş artık yavaş yavaş sıkıntılı bir dönemin içine girmeye başladı. Denizli bundan sonra şu haftayı bu haftayı bekleyin diyerek insanları avutmaya devam edecektir. Çok akıllı bir teknik direktör. Zaman kazanmasını bilen biri.
Geçen sene Beşiktaş’ın rakipleri Sivas ve Trabzonspor’du. Bu sene Fenherbahçe, Galatasaray ve Kayserispor. Buna dikkat edilmeli.
Beşiktaş kazanması gereken maçları kazanamıyor. Neden? Bobo’nun haricinde ön tarafta üretken oyuncusu yok. Kartal dişe diş oynayan, defansı iyi olan takımlar karşısında sıknıtı yaşıyor. Bugün Mustafa Denizli’nin 1,5 senelik dönemine baktığınınz zaman yapılan transferler Siyah-Beyazlı camiayı sıkıntıya sokmuştur. Alınan oyuncular ve maliyetleri çok fazla. Bu kadar maliyetli oyuncuların alınması son derece yanlıştır. Çok fazla olayın ayrıntısına girmek istemiyorum. Oyuna baktığınız zaman maçı iki üç yönlü değerlendirmemiz lazım. Beşiktaş’ın yaptığı yanlışlarla oyunu Bursaspor’a vermesi gecenin en iyi özetidir.
Bursa’nın hakkını yemeyelim
Bursaspor’un da hakkını yememek lazım. Özellikle Sağlam’ın çıkardığı 11 ve sonda Sercan’ı çıkarıp Ömer Erdoğan’ı sokması Bursa’nın maçı çevirmesinde en büyük etkendi. Hüseyin Cimşir de orta sahada takımını ayakta tutan ismiydi. Bence gecenin adamı Ertuğrul Sağlam’dır.
Not: Beşiktaş camiasını bundan sonnraki dönemde çok zorlu bir süreç beklemekte. Alınan sonuçlar bunu göstermekte. Bunları hem yönetime hem hocayı söylüyorum. Bu takım bu kadroyla hem ligi hem kupayı götüremez.
‘’Bu takıma acil transfer lazım!‘’
Rakiplerinin kazandığı haftada mutlak galip gelmesi gereken Beşiktaş maalesef o kazanma becerisini ve oyun üstünlüğünü 90 dakikaya yayamadı. Çok tempolu başlayan karşılaşmada, özellikle ölü toplarla pozisyon bulan Beşiktaş, fırsatları değerlendiremedi. Bu nedenle kontratak oynamayı benimseyen, mücadele eden Manisa daha da cesaretlendi.
Beşiktaş, kanatları daha fazla kullanabilse, daha fazla pozisyon bulabilirdi. Uzun toplarla Bobo’yu kullanmaya çalışınca, sıkıntı yaşadı. Nihat ve Tello gibi dün üretkenliği olmayan iki oyuncu da eklenince, Beşiktaş pozisyona giremedi. Tamam arkadakiler iyi. Savunma az hata yapıyor, Ernst-Fink ikilisi uyumlu oynuyor. Ancak Beşiktaş’ın ileride ciddi şekilde üretkenlik sorunu var.
Nihat’ın kredisi bitmiyor
Beşiktaş, kazanmak zorunda olduğu maçları kazanamayan bir ekip olarak çıkıyor karşımıza! 1-0’ı bulduktan sonra, 2., 3. golleri bulması lazım ama Manisa iki kontratak oyuncusuyla skoru dengeliyor. Bu kadar kötüyken Nihat’ın 90 dakika oyunda kalmasına şaşırdım. Yüzde 100’lük pozisyonları gole çeviremedi. Sezon başından bu yana kötü futboluna rağmen, kredisini bir türlü tüketmedi! Kulübeye de bakıyorum, skoru değiştirebilecek oyuncu yok! Berabere giden maçta Uğur İnceman’ın oyuna girmesi çok mantıksız. Mustafa Denizli neyi düşünerek Uğur’u sahaya sürdü anlamadım. Serdar Özkan oynatılamaz mıydı? İbrahim Toraman sağda çok yalnız kaldı, onun önünde Serdar kullanılabilirdi.
Kurtarıcı Tabata nerede?
Bu oyuncuların performansı yükselmedikçe, takım agresif oynamadıkça Beşiktaş’ın böylesi kritik maçları kazanması zor.
Tabii bir de transfer konusu var... ‘Kurtarıcı’ diye alınan Tabata kenarda oturuyor, oyuna bile girmiyor. 8 milyon Euro verdiğin oyuncu, sahaya bile girmiyor. Sen bu futbolcuyu sonradan bile oyuna almıyorsun, demek ki bu adam çok vasat bir oyuncu.
Peki Yusuf nerede? Ortalarda yok. Yusuf, Tello, Nihat... Hep aynı oyuncular. Bobo iyi oynamaya başladı ama arkasındaki isimler bu oyuncular, haliyle gerekli desteği alamıyor. Ernst ve Fink’ten Bobo’ya destek olması da beklenemez.
Bu takımın santrforu yok!
Beşiktaş; Trabzon, Fenerbahçe ve Manchester galibiyetleriyle bir ivme yakalamıştı ama eski temposuna dönmeye başladı. Üretken olmayan bu oyuncularla Beşiktaş’ın maç kazanması, tempo yapması neredeyse imkansız. Acil takviye lazım. Bu takımın santrforu yok! Nobre’yle bu iş olmaz. Bobo’nun yanına etkili bir santrfor lazım. 90 dakikayı özetleyelim; Beşiktaş, Manisa’ya üstünlüğünü kabul ettiremiyor. Maçı kazanamasa bile oyun üstünlüğünü kabul ettiremiyor, rakibine diş geçiremiyor. Demek ki neymiş? Küçük oyuncularla, büyük takım olunmuyor!
‘’Tello o golü atsana be kardeşim‘’
Yine Mustafa Denizli’den anlamsız bir kadro!.. Maalesef bir Beşiktaş maçının kritiğine daha kadro seçimiyle başlıyorum. Böyle bir maçta 5 savunmacıyla başlamak neyin nesi! Bu 11 bana çok acayip geldi. Beşiktaş’ın koruması gereken bir şey yok ki... Aksine yoluna devam edebilmesi için kazanması gereken bir maç. Kazanması gereken bir maçta 5 savunmacı var sahada, hücumcusu ise çok az. Biraz Bobo biraz Tello, o da çok cılız...
Tello o golü atsana kardeşim
Tello demişken, ona da dokunmadan edemeyeceğim. Kardeşim, sen bir Şampiyonlar Ligi maçı oynuyorsun. Bu tür maçlarda 10 tane pozisyon bulamazsın. Maçın zorluk derecesine göre birkaç pozisyon bulursun, onları da atmak zorundasın. Daha karşılaşmanın başında o kadar uygun pozisyonda topu ağlara yollayamazsan, bu durumlara düşersin. Oysa, o topu gol yapsa, Beşiktaş’ın savunma ağırlıklı bu kadrosunun işi kolaylaşacaktı. Beşiktaş’ın istediği gibi bir oyun olacaktı. Ama atamayıp, yiyince sıkıntı yaşadı. Yine dizilişe dönelim... Üstüne basa basa soruyorum, neden 5’li defans? Dün gece Toraman, Kaş ya da Sivok’tan biri kenarda oturacak, klasik 4-4-2’yle sahaya çıkacak, rakibinle kora kor mücadele edeceksin. Çünkü kaybedecek bir şeyin yok.
1.5 adamla hücum edersen...
Bu yanlış kadroda Ernst de sırıttı. Bakıyorsun tüm hücum organizasyonlarında Ernst’i görüyoruz. Ama bunun nedeni sahaya çıkan 11. İleride bir buçuk adamla hücum etmeye kalkarsan, mecburen Ernst de hücum organizasyonlarında yer alır. Arka taraf çok kalabalık olunca Bobo yalnız kaldı, Tello gereken desteği veremedi. Rakipten bu kadar çekinmenin anlamı ne? Yahu Barcelona’yla oynamıyorsun ki! CSKA öyle ahım şahım bir takım değil. Baktığın zaman elle tutulur, iki oyuncu var. Onları da marke etmek zor değil.
Bu kadronun olumsuz yönlerinden biri de, oyunun kanatlara yayılmamasıydı. Zaten bir kanadı Tello kapattı, İbrahim Üzülmez’in kanadını da çok kullanamadılar.
Kazanma hırsı da yoktu
Özetlemek lazım... Gecenin en büyük yanlışı, Beşiktaş’ın defansif başlamasıydı. Oyunda organize olamadı. Nihat’ın girişi sonrası biraz canlandı ama hücumların tadı yoktu. Beşiktaş maalesef beklediğim oyun tarzını yansıtamadı sahaya. Kazanma hırsı da yoktu. Şampiyonlar Ligi’nden elenebilirsin, Avrupa Kupaları’na veda edebilirsin, ama bu şekilde elenmeyeceksin... Yazık...
Beşiktaş kazanabileceği bir maçı rakibine hediye etti.
‘’Rijkaard'ın antrenörlüğü tartışılmalıdır!‘’
Hakemle başlayalım... Hüseyin Göçek, kararlarıyla bu maç için doğru seçim olmadığını gösterdi. Maçı çığrından çıkardı, ortamı gerdi, oyuncuların sinir katsayısını yükseltti. Hakem için ancak bunları söyleyebiliyorum!
Keita varken neden Elano!
Bir de oyuna bakalım. Galatasaray yorumlarımda hep Rijkaard’la başlıyorum çünkü Hollandalı eleştiriyi zorunlu kılıyor. Onu anlamak gerçekten mümkün değil. Elano’yla arasında ne tür bir ilişki var halen çözebilmiş değilim! Yanında Keita gibi bir oyuncu otururken, Elano’nun sahada olmasına anlam veremiyorum. Zaten Belediye çok eksik bir kadroyla gelmiş, ne oynayacağı da belli. Kapanıp, kontra deneyecekler. Galatasaray’ın da buna göre sahaya çıkması lazım. Ama bakıyoruz Rijkaard, ayakları çok iyi olmayan iki ön liberoyla sahada. Bu tercih anlaşılır değil. Hadi Mustafa Sarp koşuyor, mücadele ediyor. Peki ya Barış? Artık dünyada sadece koşan ön libero kalmadı. Hem koşacaksın, hem de topu olumlu kullanacaksın. Barış da ikincisi hiç yok. Galatasaray’ın böyle bir rakip karşısında topu ileride tutması lazım. Kazanırsa lider olacak. Ama bu ne ciddiyetsizlik!
Yanlış kadro, yanlış değişiklikler
Rijkaard kesinlikle hatalı. Maça Keita ve Ayhanlı bir 11’le başlaması lazımdı. Elano’dan koca maçta bir tane hareket yok. Biraz mücadele etti, o kadar. Ama Elano mücadele etsin, adam kovalasın, ön libero gibi oynasın diye alınmadı ki! Skora etki etmeyecekse, oynamasının ne anlamı var. Geçen hafta da yazdım, “Rijkaard eleştirilmeye başlanacak” diye... Yaptığı yanlış kadro, yanlış değişikliklerle artık eleştirilmeli.
Uğur’un hücumları sıfır
Galatasaray 1-0 galip, 2’yi, 3’ü bulmalı ama panik oluyor. 1-0’dan sonra gelen her top şişiriliyor, her top ileri vuruluyor. Fenerbahçe de benzer şeyler yaptı. Böylesi büyük takımlar, nasıl böyle şeyler yapar anlayamıyorum. Yani şu sıralar Galatasaray ve Fenerbahçe’yle ilgili yazılacak en ufak olumlu bir şey yok. Uğur’a ne demeli? Hücum organizasyonu sıfır! Çok göze battı. Bu tip maçlarda daha üretken oyuncular lazım. Biraz Arda, biraz Kewell... Nonda’nın ise ne oynadığı bile belli değil.
Bir laubalilik, bir rahatlık
Zaten oyunun başlangıcı, maçın sonucuyla ilgili ipuçları vermişti. Galatasaray oyununu bir türlü kabul ettiremedi, oyunu ileri yıkamadı. İkinci yarıya iyi başladı, orada golü buldu. Farkı artırması gerekirken bir laubalilik, bir rahatlık... Son olarak şunu söyleyelim. Liderlik için sahaya çıkan takımlar kazanamıyor. Büyüklerin, abartıldığı kadar kaliteli kadrolara sahip olmadığını da bu sonuçlarla görüyoruz. Biraz dişli, biraz mücadele eden takım oldu mu zorlanıyorlar. Bu maçın özetini tekrarlıyorum; Rijkaard’ın antrenörlüğü tartışılmalıdır.