Arama

Popüler aramalar

‘’Pes yani Mustafa hoca‘’

Futbol oynamaya pek müsait olmayan bir zeminde, çok pozisyonlu, zevkli bir maç oldu. Ancak bu, maçın güzelliğinden değil, iki takımın da birbirine verdiği basit pozisyonlardandı. Şunu söyleyeyim; kimin şampiyonluğa oynadığını anlamakta bir hayli zorlandım. Bir yanda 90 dakika boyunca hücum oynayan, gol atmaya çalışan bir Kasımpaşa, diğer yanda arkada bekleyen, kontratak arayan bir Beşiktaş vardı. Yani klasik Mustafa Denizli taktiği. Siyah-Beyazlı ekip, yine de istediği pozisyonları buldu ama skoru lehine çevirmeyi başaramadı.

Aralarında dağlar vardı
Beşiktaş adına dünün en kötü tarafı şuydu; kaledeki Rüştü’nün önünde oynayan iki stoper Sivok ile Ferrari ondan uzak, Ernst ve Necip bu ikilinin çok önünde, Bobo onların çok çok önünde. Hatlar arasında inanılmaz bir açıklık vardı. Ben, bu takım tertibine bir anlam veremedim. Tıpkı Fink’in kenarda oturmasını anlayamadığım gibi.

Gece kulüplerinde gezmeyi bırakacaksın
Her zaman anlatmaya çalıştığım birşey var, Beşiktaş’ın yabancıları kaliteli değil. Holosko’nun kaçırdığı golleri, vasat bir yerli oyuncu bile gol yapar. Böyle pozisyonları kaçırıyorsan, şampiyonluğa oynaman çok zordur. İki stoper Sivok ile Ferrari, her pozisyonda rakiplerine top aldırdı. Hayatımda böyle ikili görmedim. Kasımpaşalı oyuncular her pozisyonda top alıyor, sağdan-soldan bindiriyor, bu ikili seyrediyor. Ferrari efendi, İstanbul’da gece kulüplerini gezmeyi bırakıp, biraz idman yapacak ve kondisyonunu geliştireceksin. Bu takdirde, o kadar arkada beklemez, daha önde olursun. Anlayamadığım bir konu da Yusuf’un 90 dakika oyunda kalmasıydı. Onun olduğu sol kanadı, 90 dakika kullanamadı Beşiktaş. Sağda da Ekrem, Holosko’ya hiç destek vermedi. Mustafa Denizli’nin özellikle sol kanat için hiçbir hamle yapmaması çok ilginç geldi bana.

Kasımpaşa, arkada pas yaparken, kaptırılan toplarla rakibe pozisyon veren bir ekip. Ancak Beşiktaş bunu başaramadı. Çünkü rakip atağa kalkarken yarı sahasına kadar çekiliyordu. Doğrusu, Beşiktaş’ın hangi sistemde oynadığını anlayamadım.

2-1 öne geçince maçı vermeyeceksin

Bu skor, Siyah-Beyazlı takıma şampiyonluk mücadelesine çok büyük zarar verecek. Kaybedilen 2 puanın sorumlusu bana göre Mustafa Denizli. Sürekli değişen kadro, oyuncular, sistem, yerler... Bir yerde patlayacaktı. Aslında Beşiktaş kadro olarak vasat. Defansif oyunu iyi oynuyor, rakiplere pozisyon vermiyor, skor avantajı yakalayınca da gol yemiyor ve kazanıyor. Ancak dün akşam stoperlerin iki hatası iki gol getirdi. 2-1 öne geçtikten sonra rakibe 2-2’yi bulduruyorsun. 85. dakikadan sonra rakibe gol attırıyorsan, şampiyonluktan pek fazla söz etmemen gerek. Mustafa Denizli gibi tecrübeli bir teknik adamın, bu maçı kenardan yapacağı hamlelerle 2-1 bitirmesi gerekirdi. Ama bunu sağlayamadı.

20 Mart 2010, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Altın değerinde 3 puan‘’

Her iki takım için de çok sıkıntılı, stresli bir maçtı. 90 dakikanın bitiminde Beşiktaş, “Şampiyonluk yarışında ben de varım” derken, Denizli, ligde kalma umutlarını azalttı. Tam beklediğim gibi bir mücadele oldu; az pozisyonlu, mücadele gücü yüksek, dirençli iki ekibin mücadelesi. İlk 45 dakikada gerçekten çok iyi oynayan, iyi mücadele eden, pozisyona giren bir Denizlispor vardı. Ancak bu yarıyı, haketmediği şekilde 1-0 geride kapadı. Bu da hem futbolcuların motivasyonunu aşağılara indirdi hem de kazanma ihtimallerini azalttı. Çünkü karşılarında takım savunmasını çok iyi yapan, çok fazla pozisyon vermeyen bir Beşiktaş vardı. Kartal’ın, böyle bir maçta öne geçtikten sonra kaybetmesi mümkün değildi. Dünkü maç, Bobo ve Holosko üzerine kurulmuştu. Tello’nun atacağı toplarla bu iki oyuncu pozisyona girecekti. Ne yazık ki, oyunun büyük bölümünde bu plan işlemedi. Çünkü Tello çok arkalarda kaldı, uzun topu tercih etti. Oysa rakip defans hattına yakın oynaması, forveti pozisyonlara sokacak toplar atması gerekiyordu. Şilili bunu yapmayınca, Beşiktaş önde çoğalmakta sıkıntı yaşadı.

Tek kanatla oynanmaz
Bir de oyunun yön değiştirmesinde sıkıntı vardı. Hep İbrahim Üzülmez ile Ekrem’in kanadı çalışıyor. Holosko’nun kanadı işlemiyor. Şu bir gerçek ki, 90 dakika tek kanat oynamaya hiçbir oyuncunun gücü yetmez. Beşiktaş, seyir zevki veren bir oyun oynamadı, ortaya koyduğu futbol umut verici değildi. Yani eleştirilecek çok yönü vardı. Ama bu tür maçlarda futbol çok önemli olmamalı. Önemli olan 3 puandır. Beşiktaş da çok fazla pozisyon üretemediği, iyi oynamadığı bir maçta, Holosko’nun karambol golüyle kazanmasını bildi. “Kazanan her zaman haklıdır” mantığı nedeniyle yaşanan sıkıntılar da su yüzüne çıkmadı. Ancak bazı oyuncuların, bundan sonra daha üretken olması gerekiyor. Hücumda çok üretken olmasını beklediğim Holosko’yu zayıf buldum. Ancak çok koştu, savunmaya yardım etti. Onun haricinde Ekrem’i mücadele açısından çok beğendim. Anlayamadığım bir nokta vardı. Ernst ve Necip kulübede otururken, niye ön liberoda İbrahim Toraman ile başlanır?

3 puan büyük motivasyon kaynağı
Disiplinli oyunu ve mücadelesi için Denizlispor’u kutlamak lazım. Çok iyi bir direnç gösterdi. Beşiktaş ise şampiyonluk yolunda çok önemli bir galibiyet aldı. Bu da büyük motivasyon demek. Futbolcular her geçen gün daha da motive olacaklardır.

16 Mart 2010, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Fenerbahçe'ye yakışmayan futbolcular var!‘’

Bir 90 dakikanın bu kadar zulüm olacağı hiç aklıma gelmemişti. O kadar zevksiz ve heyecansız bir maçtı ki, sonuna kadar izleyeyim mi, izlemeyeyim mi diye çok düşündüm. Bu kadar şahsiyetsiz, nerede oynadığını bilmeyen futbolcu topluluğu görmedim. Stattaki ve televizyonları başındaki Fenerbahçeliler, takımlarının kazanabileceğini hiç düşündü mü acaba? Çünkü sahada ne yaptığını bilmeyen ve sistemsiz bir takım vardı. Sanki şampiyonluk hedefi olmayan, orta sıralar için mücadele eden bir takım gibiydi Fenerbahçe.

“Nasılsa sözleşmelerimizi yapmışız, paramızı alıyoruz. Olursa olur, olmazsa olmaz” havasında oynuyorlar. Kazanıp kaybetmek çok önemli değil onlara göre.

‘Emre, Lugano, Gökhan Gönül o kadar’
“Günün gerektirdiği işimizi yapıyoruz” havasındaki Santos, Baroni, Vederson, Mehmet Topuz gibi futbolcular hiç yakışmıyor Fenerbahçe’ye. Emre, Lugano, Gökhan Gönül haricindeki diğer isimlerin düşünmesi gereken şeyler var. Herhalde yönetim ve Daum da gerekli hamleleri yapacaktır. Sahada hiçbir bölgede çoğalamayan, rakibe üstünlüğünü hissettiremeyen bir takım ne yapabilir ki? Gökhan Ünal ileride tek başına. Yardımlaşma, kanat varyasyonları yok.

‘Amaçsız bir takım nasıl seyredilir’
Aslında futbol adına söylenecek hiçbir şey yok. Bu kadar amaçsız oynayan bir takım nasıl seyredilir? İnanılır gibi değil. Bu takım nasıl şampiyon olacak? Yüksek meblağlara imza atmış ama futbol kaliteleri bu takımda oynayacak düzeyde olmayan, formaya yakışmayan isimler var. Fenerbahçe’nin bu oyuncularla şampiyon olması veya Avrupa’da başarı sağlaması mümkün değil. Herkes Alex’in olmamasından bahsedecektir. Ancak bu mantalitedeki futbolcularla bırakın Alex’i, Ronaldo, Kaka oynasa birşey değişeceğini sanmıyorum. Çünkü Sarı-Lacivertliler’in kafaları başka yerdeydi. Birbirlerine yardım etmeyen, alan daraltmayan, birlikte öne çıkıp, geriye gelmeyen, birlik olmayan futbolculardan kurulu bir ekibin, kazanması mümkün değildir. Gençlerbirliği’ne gelince: günün gerektirdiği futbolu oynayan, defansını kalabalık tutup, kontrataktan sonuç arayan bir takım. Bunu da iyi yaptılar ve 1 puanı çok zorlanmadan ve riske girmeden aldılar. Şu aşamada 1 puan, onlar için çok önemli.

‘Onları izlerken üzüldüm’
Gecenin özeti, teknik ekip ve futbolcular olarak birlik-beraberlik içinde olmayan, şahsiyetlerini ve becerilerini (o da yok ya) yansıtamayan Fenerbahçe’yi seyrederken üzüldüm. Aslında Fenerbahçe’nin böyle olacağı haftalar öncesinden belliydi. Her hafta, hiçbir şey olmamış gibi oynuyorlar. Bu sonucun alınacağı daha geçen haftadan belliydi. Çünkü kazandığı maçlarda da iyi oynamadı. Daha da söylenecek birşey yok bu takım için.

Geçmiş olsun!

14 Mart 2010, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kazanan takım bozulmaz‘’

Futbolda bir deyim vardır, genelde kazanan takımlar bozulmaz. Tabii Rijkaard’ın bu deyimden herhalde haberi yok. Geçen hafta çok iyi oynayan bir Galatasaray takımı vardı. Zorlanmasına karşın Kasımpaşaspor karşısında istediği sonucu elde etti. Yine geçen haftanın çok iyi oynayan bir oyuncusu Giovani Dos Santos niye kulübede başladı? Rijkaard’ın kazanan takımı bozması enteresan geldi bana. Geçen hafta oynayan iki ön liberosunu da değiştiren bir takımın iyi oynadığını söyleyemeyiz. Şunu anlamakta da zorlandım, Elano ön libero mu oynuyor, yoksa ofansif orta saha mı.

Bu hata yakışmadı

Kasımpaşa gibi karşında açık oynayan bir ekip yok. Güçlü bir ekip var. Zaten Eskişehir’den galip ayrılmak zor. Galatasaraylı oyuncular kazanmak için bir şey yapmadı. Arda ve Jo vasatın üzerine çıkamadı. Mehmet Topal ve Caner’in birlikte yaptığı hata ise hiç yakışmadı. Böyle bir zamanda arka alanda bu kadar pas yapılmayacağını bilmeleri lazımdı. Kendilerine fazla güvenlerinden dolayı bunu yaptılar. Geçen hafta söylemiştik. Kasımpaşa maçı ölçü olmaz diye. Bana göre Eskişehirspor kazanmayı hak etti desek fazla da yanılmış olmayız. Özellikle Galatasaray defansının yaptığı hatalar affedilemez. Takım olarak çok kötü oynayan bir Galatasaray vardı dün.

Değişiklikler yanlıştı

Rijkaard’ın çıkardığı takım ne kadar kötüyse yaptığı değişiklikler de o kadar kötüydü. Özellikle Emre Çolak değişikliği çok yanlıştı. Çünkü Emre bu maçta gol kovalayabilecek kadar hazır durumda değildi. Rijkaard’ın bu kadar hata yapmasını yadırgadım. Bu maç belki de Galatasaray’ın şampiyonluğuna mal olacak. Şimdi Bursaspor çok daha avantajlı bir konuma geldi. Ama dün akşam Galatasaray’la ilgili söylenecek söz, kesinlikle kazanmayı hak etmediler. Galatasaray’ın kazandığı penaltı pozisyonu da penaltı değil. Koray’ın attığı ilk golde topu eliyle alması bana göre büyük bir hataydı.

Hakemler de inanılmayacak kadar kötüydü.

Bir takımın kaderiyle oynayacak hatalar yaptılar.

İnanılmaz yanlış düdükler çaldılar.

Böyle devam etmemeli
Şunu söylemeliyim ki Galatasaray takımı bu şekilde devam etmemeli. Göbekteki bu üç orta saha oyuncusu kendine çeki düzen vermeli. Arda’nın performansı her geçen gün daha aşağı iniyor. Ön tarafta bir hücum zenginliği yakalayamaması düşündürücü. Bu şekilde devam ederse işlerinin çok kolay olacağını sanmıyorum. Hem Galatasaray, hem Fenerbahçe açısından söylemek gerekirse şu anda Bursaspor bir adım daha öne çıkmaya başladı. Böyle giderse lig şampiyonluğunda çok şeylerin değişeceğini söyleyebiliriz.

09 Mart 2010, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hangisi daha kötü? Daum mu, Güiza mı...‘’

Kötüleri yorumlayarak başlayalım... Yapacağım bu yorum aynı zamanda maçın özeti gibi... Soruyorum, hangisi daha kötü, Daum mu, Güiza mı? Anlayamadığım ilk şey, Daum’un, Güiza ısrarı. İspanyol’un 11’de oyuna başlayıp, 90 dakika sahada kalmasını bir futbol adamı olarak anlayamıyorum.

Güiza güvenini kaybetmiş
Bu oyuncu kötü oynuyor. Temposunu kaybetmiş, daha da kötüsü kendine güvenini kaybetmiş. Boş kale önünde topu ona yuvarlasalar, onu bile gol yapamayacak! Güiza’nın yanı sıra Fenerbahçeli bazı oyuncuların hiç güveni kalmamış. Bu sorun, idmansızlıktan, formsuzluktan daha kötü. Antrenmanla, çalışarak açıklarınızı kapatabilirsiniz ancak kaybedilen güveni tekrar yerine koymak çok zordur. Gökhan Ünal gibi bir santrfor kulübede otururken, Güiza’daki bu kadar ısrar niye!.. Fenerbahçe’de Emre dışında biraz Semih vardı. İkisi dışında üretken oyuncu yoktu. Tamam defans iyiydi, pozisyon vermedi ancak ofansif olarak vasattı. Arzulanan pozisyonlar bulunamadı. Bunun en büyük nedeni, 1.5, 2 yıla yakın süredir Deivid’in futboldan uzak kalması. Neden Topuz kenarda oturur ki? Vederson da kötüydü. Kanatlar böyle olunca, pozisyon kısırlığı yaşandı.

Antalya acemice gol yedi
Fenerbahçe, iki forveti sahada olduğu halde çizgiye inip, onlara ortalar yapamadı. Böylesi vasatı aşamayan oyunlarda yetenekli ayaklar ön plana çıkar. Ancak Alex’in yokluğunda Sarı-Lacivertli ekipte, yetenekli ayak yoktu. Yetenekli ismi olmayan bir takım, bir maçı ancak bu şekilde kazanabilir. Gelelim Antalya’ya. Bir Süper Lig takımının böylesi gol yemesi üzüntü verici. Böylesi bir hata affedilir gibi değil. Yalçın’la, Tita’yı ise bir kenara koymak lazım. Gerçekten mükemmel oynadılar. Genelde vasat bir mücadeleydi. Tempo yoktu, varyasyon yoktu, pozisyon yoktu. Maçta dikkat çeken bir faktör de şuydu, sadece mücadeleyle, koşmakla, savaşmakla maç kazanılmaz. Nitekim Fenerbahçe kadar Antalya da mücadele etti. Tek fark onlar ucuz bir gol yediler, Fenerbahçe ise kalesini daha iyi savundu.

Daum halen korkuyor!
Gelelim Daum’a... ‘Korkak’ Daum, Şükrü Saracoğlu’nda oynuyor, taraftarı önünde 1-0 galip ve Semih’i çıkarıp, bir orta saha oyuncusu daha alıyor. Şampiyonluktan bahsedip, 1-0’ın üzerine yatmaya çalışıyor. Bundan sonrası için Fenerbahçe’yle ilgili olumlu şeyler söylemek zor. Haftaya Gençlerbirliği deplasmanına gidecekler ama “kazanırlar” demek çok zor. İlerisi için Fenerbahçe adına umutlu konuşamıyorum. Bir iki cümle de Bünyamin Gezer’e söyleyelim. Emre’nin, Yalçın tarafından düşürülmesi net penaltıydı. Ciddi hata yaptı.

08 Mart 2010, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’'Taraftar, Ernst'in açığını kapatır'‘’

Fabian Ernst, Beşiktaş için önemli bir futbolcu. Ancak oynadığı bölge itibarıyla ‘olmazsa olmaz’ bir isim değil. Bu nedenle Alman futbolcu Büyükşehir Belediye maçında forma giymezse, Beşiktaş’ın çok büyük sıkıntı çekeceğini düşünmüyorum. Çünkü onun yerinde görev yapacak olan Michael Fink ve Necip, Ernst’in açığını fazlasıyla kapatabilecek yetenekte isimler... Özellikle Necip’e çok güveniyorum. A takımda oynayacak yetenekte ve kapasitede olduğuna inanıyorum.

İnönü’de durum farklı
Ernst çok inanılmaz yetenekte bir futbolcu değil. Yetenekleri kısıtlı ve mücadeleci... Ancak en önemli özelliği çizgisini bozmaması. Her maçını belli bir ölçüde oynuyor ve çok istikrarlı bir isim. Necip ve Fink iyi konsantre olursa Kara Kartallar’ın ciddi bir sıkıntı yaşamayacağına inanıyorum. Ancak bir noktaya daha dikkat çekmek istiyorum. Maçın İnönü Stadı’nda oynanacak olması da büyük önem taşıyor. Taraftarların da vereceği destek, Ernst gibi mücadeleci bir futbolcunun yokluğunu takıma hissettirmeyecektir. İnönü Stadı’nda tribünlerin yaratacağı ortam, Siyah-Beyazlı oyuncuların işini kolaylaştırıp, rakibi strese sokar. Eğer maç Olimpiyat Stadı’nda oynansaydı, daha başka yorumlar yapabilirdik. Ancak İnönü’de bence durum farklı olacaktır. Taraftarların desteği, Fabian Ernst’in yokluğunu takıma hissettirmez.

Belediye’de eksik çok
Üstelik Büyükşehir Belediye takımının da önemli eksikleri bulunduğunu unutmamak gerekir. Fenerbahçe’yi yendiler, ancak o karşılaşma farklıydı. İnönü’deki Beşiktaş maçı, onlar için daha değişik geçer. Ernst olmasa da Beşiktaş’ın bu maçı kazanması gerekir... Şampiyonluk için oynayan bir takım için, eksik oyuncular bahane olmamalı. Beşiktaş gibi büyük bir takım, bir futbolcunun yokluğunda da çıkıp, kazanmalı...

07 Mart 2010, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Dikkat! Bu takımın santrforu yok‘’

Bu karşılaşmanın bir hazırlık maçı olduğu her halinden belliydi. 90 dakikanın başından sonuna kadar oynanan temposuz futbol, oyuncuların isteksiz oluşu ve milli maç havasından uzak oyun bizi bile soğuttu. Böyle bir milli maç olmaz. Gerçekten çok temposuz ve rahat bir maç oldu. Tribünde bizim bile canımız sıkıldı, uykumuz geldi. Honduras takımıyla ilgili şunu söylemek istiyorum, bana göre çok zayıf bir takım. Dünya Kupası’na gidiyor olmaları birşeyi değiştirmez. Gerçekten çok zayıf ve temposuz bir kadroları var. Sadece iyi pas yapıyorlar, ama fizik olarak zayıf bir takım. Dünya Kupası’nda puan bile alacaklarını düşünmüyorum.

Honduras çok kötü takım
Bizim takıma gelince. Doğrusu ben bizden çok, Honduras’tan etkili bir oyun bekliyordum. Çünkü rakip Dünya Kupası’na gidiyor, onlar için daha önemli bir hazırlık karşılaşmasıydı. biz oynadık, Honduras izledi. Bizim oyuncularımızın hem oyunu, hem de kendilerini riske etmelerini beklemiyordum. Ama biz oynadık, Honduras izledi. Ay-Yıldızlı futbolcularımız maçı ciddiye aldılar ve iyi oynadılar. Karşımızda rakibimiz bile olmayacak bir Honduras vardı. Bence A Milli Takımımız da, karşısında Honduras kadar zayıf bir takımın olmasını beklemiyordur. Dünya Kupası gibi büyük bir organizasyona katılacak olan takımın, daha güçlü ve agresif olması gerekirdi. Honduras’ın bu durumu maçı böylesine temposuz bir havaya soktu. Maalesef ortaya bu sıkıcı görüntü çıktı.

Hamit Altıntop’u beğendim
İki takım da sıkıntıya sokmadı birbirini ve orta sahada oynama şansı tanıdılar. Ancak tehlikeli bölgede baskı uygulayıp, savunmalarını sağlam tutmayı denediler. Yeni yapılanma adına ise iyi bir maç olduğu söylenebilir. Özellikle orta sahada Hamit Altıntop’u beğendim. Futbolcularımızda kimseye fazla iş düşmedi. Oyuncularımız da kendilerini fazla zora sokmadılar. Tuncay oyuna dahil olduktan sonra ise maç daha da hareketlendi. Tuncay deparlar attı, defansı şaşırttı ve maç daha renkli bir hal aldı. Ancak şu duruma da dikkat çekmek istiyorum. Görünen o ki, santrforumuz yok ve ileride bu konuda sıkıntı yaşayacağız. Yeni teknik heyetin bu soruna çare bulması gerekiyor...

04 Mart 2010, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Suçlular; Daum, Aydınus, oyuncular...‘’

Bu Fenerbahçe’yi neresinden tutsan elinde kalıyor. Hocasıyla, futbolcusuyla, yöneticisiyle, başkanıyla... İnanın dünkü maçı sonuna kadar izlemekte zorlandım! Fenerbahçe artık sıkıntı veriyor. Çok ağır oynuyor, pozisyon bulamıyor, futbolun gereklerini yapamıyor. Kadroya bakıyorum; Selçuk, Deniz, Bekir, Vederson, Andre Santos, Güiza!.. Emre ve Alex dışında elle tutulur tek oyuncu yok. İkisi dışındaki Sarı-Lacivertli oyuncuların Belediye’de oynayanlardan farkı yok. Fenerbahçe taraftarı Emre orta sahada koşsun, Alex önde bir şey yapsın diye bekliyor. Diğerlerinden en ufak bir beklentileri yok.

Yetenekli oyuncu yok
Futbol bir takım oyunudur. Bu kadar başı boş, kötü, maça hazırlanmamış bir topluluk, takım olamaz. Ya saha dışındakiler? Kenarda rezalet bir teknik direktör var. Kadro yanlış, oyuna müdahaleler çok kötü. Daum futbol adına her şeyi yanlış yapıyor. Takım arka arkaya beş pas yapamıyor. Sol kanatta Santos ve Vederson bal yapmayan arı gibiler. 90 dakika hiçbir şey yapamıyorlar. Tek bir çalım bile atamıyorlar. Savunmada Bekir, Bilica kademe yapamıyor. Santos, Gökhan onların kademesine giremiyor. Her şey yanlış. Bu kadar yeteneksiz oyuncunun olduğu bir takımın galip gelmesi de imkansız.

Aydınus kasten kart vermedi!
Tüm yanlışlara rağmen yine de kazanabilirdi Fenerbahçe. Ama tam o esnada hakem Fırat Aydınus sahne aldı! En kritik anda, Fenerbahçe biraz kıpırdanmışken Belediye aleyhine kırmızı kartı göstermedi. O pozisyonu görmemesi mümkün değil. Aydınus’un görmediğine inanmıyorum, bana göre bilerek kırmızı kartı çıkarmadı! Sonrasında Alex’e kırmızı verilmez. Ondan öncesinde de tartışmalı sarı kartlar var. Aydınus da yenilginin sorumlularından... İnanın ne yazacağımı şaşırıyorum. Bu Fenerbahçe hiçbir yönüyle kabul edilemez.

Daum hemen gönderilmeli
İş tekrar dönüp dolaşıp Daum’a geliyor. Fenerbahçe yönetiminin bir an önce Alman hocayı göndermesi lazım. Daum’la bu işin gitmeyeceği anlaşıldı. İş işten geçmeden yönetim müdahalesini yapmalı çünkü böyle giderse bir iki hafta sonra Fenerbahçe yarıştan kopacak. Kenarda Semih ve Gökhan Ünal gibi iki hücumcusu var, bir buçuk yıldır piyasada olmayan Deivid’e ‘kurtarıcı’ gözüyle bakıyor. Bu tür hatalar yapan teknik direktöre ancak gülerler! Sadece Daum’u göndermek de çare değil. Oyuncuların dikkatinin çekilmesi, uyarılması lazım. Fenerbahçe 7 maçtır kazanamıyor. Takım yere düşmüş halde. Futbolcuların tekrar ayağa kaldırılması gerekiyor. Bunu Daum yapamaz. Finali dünkü mağlubiyetin sorumlularını yazarak yapalım; Daum, Fırat Aydınus ve Fenerbahçeli futbolcular...

01 Mart 2010, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI