‘’Karşı mahallenin çocuğu !‘’
Bir bölüm ‘ mekteplisaray ‘ mensuplarınca; ne denli doğru uygulamalara imza atmış olsa da, bir türlü kabul görmedi Mustafa Cengiz! Reva görülen sabotajlarla, maddi manevi yıpratılarak ‘karşı mahallenin çocuğu’ kapsamında değerlendirilen Galatasaray başkanı, sıkıntıları içine attı, dertleri biriktirdi ve onurlu yapısı ağır bedel ödedi. Şükürler olsun sağ salim hastaneden çıkıp, şifalarla ailesi arasına ve görevi başına yine geldi.
Mekteplisaray tayfası ; Galatasaray’ı soyan, batıran, tefecilere esir eden, malını mülkünü çalan, adasını batıran, kulüp kasasını tarumar edip her türlü musibete imza atanlara, göz yummuş susmuştur yıllarca. Nihayet onurlu bir başkan profili ; emanete hıyanet etmeyip, doğru hizmetlere imza atarak, üstelik haince soyguna ‘DUR!` dediği için, matluba muvafık sayılmamıştır! Bu vaziyet camia adına, elbette büyük ayıptır.
Florya’nın tekrar kulüp malı olması, şampiyonluklar, kasa sağlığı, borsa değerleri ve daha bir dolu artı kazanımları bir kenara bırakın ve Trabzonspor’un başına gelene bakın. Sonra Cengiz ve ekibinin benzer sıkıntı esnasında; UEFA karşısındaki başarısı ve Galatasaray’a kazandırdığı saygınlığı hatırlayın. Ne denli zor bir ortamda nedenli büyük bir başarı elde edildiğini anlayın ! Galatasaray doğru yoldadır ve herşey daha da güzel olacaktır. Trabzonspor’un Mayıs 2018 ‘de hesap açığının 5 milyon Euro olması gerekirken, 51 milyon Euro olarak gözükmesi sıkıntının nedeni! Dilerim esası 51 değil, 5 nokta 1 ‘dir. İnşallah muhasebeci noktayı unutmuştur. Aksi halde Şampiyonlar Ligine mutlaka gideceğiz diyen Ağaoğlu, yine gider ama yarışmaya değil, müsabaka seyretmeye gider!
Mekteplisaray mensupları, Mustafa Cengiz’i üzmekten imtina etmeli ve ‘karşı mahallenin çocuğu’ tavrından da acilen vaz geçmelidir.
‘Senkte muzmer olan ateşe su tesir etmez. Hased-i kalb-i aduv lutf ile tağyir olmaz.’ Barbaros Hayreddin Paşa’yı, yine haklı çıkarmayın yani !
‘’Saçmalamanın lüzumu yok !‘’
Tüm kulüplerimizin ciddi ekonomik sıkıntı yaşadığı bu zorlu dönemde, Vodafone Beşiktaş futbol şubesi, sponsorluğuna; devam etmeme kararını açıkladı. Perşembe sabahı bu haberi okuduktan az sonra, Kozyatağında bir bayiye giderek uzun yıllardır süregelen aboneliğimi iptal ettim ve Türk Telekom’a geçtim. Bu nedenle bayramı ve sokağa çıkma yasağı günlerini de telefon iletişimim olmadan geçirdim ama zor günlerde Kara Kartallara reva görülen vefasızlığı da, asla affetmedim.
Baba tarafım Manastır-Kocacık / Karaman yörüğü, ana tarafım da Dağıstan göçmenleri. Bir yanım; Kafkas yiğitleri armadası, yurtseverler ocağı Beşiktaş’ı çok sever yani. Aynı duyguları Fenerbahçe kulübümüz için de barındırırım ara sıra sevgili dostlarımı kızdırsam da! Bugün büyük sevinçle Rahmi Koç’un Beşiktaş’a; BEKO göğüs sponsorluğu anlaşmasını temin ettiğini okudum ve çok mutlu oldum. Süleyman abi de, cennetten gülümsemiştir mutlaka.
Telefon firmalarının en çok kazandığı dönemde, 10 kişilik minibüse 36 kişi alan garibanın teşhir edildiği yerde, 1 kişilik hatta 360 kişi alan bu şirketler ne olacak ?
Bayramda hiç kimse birbiriyle görüşememiş , gazetelerin yazdığına göre ! Depremde de aynı sıkıntı yaşandı. Niçin? Kapasitenin gereği alt yapı sağlanmadığı, sadece kazanca odaklı iletişim şirketleri riyasetinde olduğumuz için. Piyasanın malum halinde 42 milyon TL Beşiktaş’a sağlayan Koç’a helal olsun.
Saçmalamanın lüzumu yok dedim, sözüm Ahmet Nur Çebi için! Sayın Başkan ; “1986-87” sezonunu bırak. Fuzuli işlerle uğraşmayı da bırak ve Beşiktaş kulübü nasıl bu hale getirildi ? Ve maalesef batmasına ramak kaldı, o hayati meseleye bak ! Sadece Beşiktaş değil, Galatasaray ve Fenerbahçe’de benzer entübe vaziyette! Gün lüzumsuz gündemlerle algı oluşturma değil, reel önlemlerle hastaları enfeksiyondan arındırma günü. Kulüp kasalarına girmiş virüs için filyasyon önlemlerine mecbursunuz. Sürveyans şart yani. Ne demek mi toplum ve dolayısıyla topluma emanet kulüplerimizin sağlık ve paklıyor adına izlenmesi !
Sayın Çebi; şu kritik dönemde dikkat dağıtma uğruna geçmişi kurcalamak değil, sağlıklı geleceği kurmak çok daha önemli yani! Yüce Tanrı cümle kulüplerimizin yardımcısı olsun. Amin.
‘’Hacıyatmaz & Fırdöndü‘’
Pandemi nedenli eve mecbur günlerde düşündüm, ne güzel oyunlarımız vardı. Hacıyatmaz hemen hemen her evin olmazsa olmazı, fırdöndü kazanma hırsının dönüp duran köşeli sembolü idi. Modern çağlara erdikçe, her durumda ayakta kalmayı başaran hacıyatmaz ve fırıl fırıl dönen fırdöndü ortadan kayboldu mu ? Hayır ! Üstelik çoğaldı. Hem de canlı versiyonları var şimdi piyasada, çok miktarda!
Galatasaray Başkanı Mustafa Cengiz; üst üste ciddi ameliyatlar geçirdi. Dualarımız şifa bulması ve işlerinin başına dönebilmesi adınadır. Yüce Rabbimiz yardımcısı olsun, ellerini bırakmasın inşallah.
Seneler önce hizmete yeni girdiğinde Sabiha Gökçen hava limanı müdürüne sormuşlardı ‘eksiğiniz var mı? Diye. Müdür bey de ‘her şeyimiz tamam, tek eksik uçaklar!’ Cevabını vermişti. Cengiz’in de herseyi var ama tek eksiği Galatasaray Lisesi mezunu olmaması! Sabiha Gökçen uçaklara kavuştu fakat Mustafa Cengiz ; onca doğru hizmetlerine rağmen hakkı olan sevgi, saygı ve doğru davranış modeline maalesef kavuşamadı. Bu ayıplı ve utanılası tutum, mutlaka bir kenara not alınmalı. Vereme, koleraya, vebaya çare bulundu; kafatasçılığa bulunamadı. Beklenti hırsı ve egoları aklı önünde koşan egoinmanlara da!
Mektepli bir kısım hacıyatmazın garip davranış ve tutumları neticesi, Mustafa Cengiz’in sağlık sorunları yaşadığını düşünüyorum. Yine bir kısım gaflet, hıyanet, hırs ve ego esirlerinin de, fırdöndülük peşinde olduğunu seziyorum.
Galatasaray eski başkanı Alp Yalman; Fatih Terim’e gidip, kulüp başkanlığına aday olmasını öneriyor. Abdürrahim Albayrak ve Yusuf Günay başkan adaylığı için müthiş bir çekişme içine giriyor. Günay şifreyi Albayrak’a vermeyip, toplantı esnasında kadro dışı bırakıyor. Sedat Doğan bir farklı podyumda görülüyor! Mustafa Cengiz can derdindeyken, Galatasaray camiası ve hastane koridorlarında da, maalesef ihtiras meydan muharebesi veriliyor. Bu tür çirkin davranış modellerinin tek adı vardır, ‘ayıptır yazıktır günahtır!’
‘’Olmadı Fatih!‘’
Gazetelerde bir haber vardı dün. ‘Kirchherr yaşamını yitirdi’ başlığı ile. ‘The Beatles’ın ilk dönem fotoğraflarını çekerek grubun üne kavuşmasında katkı sahibi olan Alman fotoğrafçı Astrid Kircchherr 81 yaşında yaşamını yitirdi ‘ diye. Beatles tarihçisi Mark Lewisohn paylaşımında “ Kirchherr’in The Beatles’a yaptığı katkıları ölçemezsiniz. Grup Hamburg’da bir gece kulübünde sahne alırken, çektiği fotoğraflar ve katkısıyla bir tarzın oluşmasına sağladığı yarar ve emeği ifade edebilmek kolay mı?” Diyerek sözlerini noktaladı ama her düşünebilen insanı da, sanırım anılar mahzenine doğru attı !
Adana’ya doğru baktığımda cennet mekan Talat amcayı, ömrüne bereket anneciğini, rahmetli dayını, Turan Demirdal ve tüm ailesini anımsamamak mümkün mü? E tabii Metin Oktay, Altan abi, Torik Necmi, Coşkun Özarı, Mehmet Ağar 70’li yılların unutulamaz diğer efsaneleri. Böylesi muhteşem yapının yanı sıra; Galatasaray kurumu ve tüm camiası, emekçileri, sporcuları, doktoru, masörü, malzeme sorumlusu ve daha niceleri de var tabii. 1996 yılına varıncaya dek ve ondan sonrasında da, öyle eşsiz insanlarımız varki, zirvelere ulaşman için el uzatan, bu yazıya sığdıramam !
Berlin’de zafer kazandığımız gece, tribünde bile doğru dürüst Galatasaraylı yönetici yoktu ve Ali Dürüst onur tribünü davetiyelerini verecek adam arıyordu! Soyunma odasında takım kadrosunu ve taktiği açıklama modelin de, bir ayrı konu! Her golden sonra da, futbolcular kulübeye doğru değil; korner köşesine koşup buluştu. O geceden sonra çok şey değişti ve Galatasaraylı futbolcular sadece UEFA ve Super CUP değil, Dünya Kupası kürsüsüne çıktı. Demek ki neymiş ? Hiçbir başarı sadece bir kişinin riyasetinde değilmiş. Mektuplar içeriği sadece bir şahsa ait değil, emeği olan herkese hakkını vermeliymiş!
Sevgili Fatih; hepimiz 70’li yaşların eşiğindeyiz. Egolarımızdan kurtulup, sağlıklı yaşamımızda emeği olan herkesi şükran, sevgi ve saygıyla anma dönemimizdeyiz. Giderken kefen ve bir tutam idrofil pamuktan fazlasını, yanında götürebilen hiç görülmedi de !
Selamlar...
‘’Sabır şart yani!‘’
Başa gelen musibetin ne denli tehlikeli olduğunu, salgının ilk günlerinden beri sizlerle paylaştım. Yaşam dengelerinin değişeceğini, hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı da; iddia edenler çoğunlukta. Virüs hakkında hergün yeni şeyler öğrendiğimiz ortada!
Bu mendebur virüsün bedeni ayak parmaklarından, beyine kadar kadar her noktada teslim aldığı da ortada! Sindirim sistemi, böbrekler, akciğerler, kalp ve kas sisteminin ne tür hasara uğradığı da, zaten malum vaka. Bir bağışıklık sisteminin oluşup oluşmadığının bilinmemesi de bir ayrı vakıa! Üstelik araştırılmasına rağmen, önleyici aşı veya tedavi edebilecek ilaç da, henüz yok ortada!
Bu bela Çin’den itibaren dünyaya yayıldı ama şu anda her yerde ve her ortamda! Covid 19 bundan sonra bir değil, çok noktadan taarruza geçerse ne olacak? Örnek(!) ülke Güney Kore’de; vaka sayısı yeniden çoğalınca 2 bin iş yeri, yeniden kapatılmadı mı ? Dükkanlar kapatılacak da, virüs bulaşanlar ne olacak; onlar da yaşama mı, gözlerini kapatacak?
Futbol müsabakalarını başlatabilirsiniz ama virüsün futbolculara ve tüm görevlilere sirayet etmesine de sebebiyet verebilirsiniz! Bu sorumluluk TFF ve Sağlık sorumluları arasında gidip geliyor. ‘Kabahati gelin etmişler ama kimse almamış’ tekerlemesi değil de, nedir bu ?
TFF topu Sağlık Bakanlığına, Sağlık Bakanlığı da TFF’ye yuvarlıyor. Oysa top kontrolü, teknik adamlar ve futbolcularda olmalı! Risk altına girecek kişiler bizzat onlar.
Nihat Özdemir yılların yöneticisi ; ‘işe dönüş protokolünüzü okuyun ve bu risk çerçevesinde performansını; futbola yüzde 100 değil, yüzde 10 yönlendirebilecek futbolcu piyasada bulunabilir mi düşününüz!’
Futbol sadece futbol değildir. Acı ve hüzün içerebilecek, riskli kararlar beklenmedik kaoslar üretebilir. Sabır şart yani!
‘’Sabır şart yani !‘’
Başa gelen musibetin ne denli tehlikeli olduğunu, salgının ilk günlerinden beri sizlerle paylaştım. Yaşam dengelerinin değişeceğini, hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı da; iddia edenler çoğunlukta. Virüs hakkında hergün yeni şeyler öğrendiğimiz ortada!
Bu mendebur virüsün bedeni ayak parmaklarından, beyine kadar kadar her noktada teslim aldığı da ortada! Sindirim sistemi, böbrekler, akciğerler, kalp ve kas sisteminin ne tür hasara uğradığı da, zaten malum vaka. Bir bağışıklık sisteminin oluşup oluşmadığının bilinmemesi de bir ayrı vakıa! Üstelik araştırılmasına rağmen, önleyici aşı veya tedavi edebilecek ilaç da, henüz yok ortada!
Bu bela Çin’den itibaren dünyaya yayıldı ama şu anda her yerde ve her ortamda! Covid 19 bundan sonra bir değil, çok noktadan taarruza geçerse ne olacak? Örnek(!) ülke Güney Kore’de; vaka sayısı yeniden çoğalınca 2 bin iş yeri, yeniden kapatılmadı mı ? Dükkanlar kapatılacak da, virüs bulaşanlar ne olacak; onlar da yaşama mı, gözlerini kapatacak?
Futbol müsabakalarını başlatabilirsiniz ama virüsün futbolculara ve tüm görevlilere sirayet etmesine de sebebiyet verebilirsiniz! Bu sorumluluk TFF ve Sağlık sorumluları arasında gidip geliyor. ‘Kabahati gelin etmişler ama kimse almamış’ tekerlemesi değil de, nedir bu ?
TFF topu Sağlık Bakanlığına, Sağlık Bakanlığı da TFF’ye yuvarlıyor. Oysa top kontrolü, teknik adamlar ve futbolcularda olmalı! Risk altına girecek kişiler bizzat onlar.
Nihat Özdemir yılların yöneticisi ; ‘işe dönüş protokolünüzü okuyun ve bu risk çerçevesinde performansını; futbola yüzde 100 değil, yüzde 10 yönlendirebilecek futbolcu piyasada bulunabilir mi düşününüz!’
Futbol sadece futbol değildir. Acı ve hüzün içerebilecek, riskli kararlar beklenmedik kaoslar üretebilir. Sabır şart yani!
‘’Demiştim ya !‘’
Devamı için karar alınan futbol oyununun geçmişteki gibi olamayacağını, farklı pencereden yorumlanması gereğini paylaşmıştım. Olağanüstü tedbirler normal şartlarda dahi zihni karışık ademlerin, beklenen performanslarını sergilemesine yetmez! ‘Futbolcu’ dediğimiz organizma, çeşitli börtü böceklerle bezelidir. Bu tür karmaşanın içinden, ancak bu enteresan ruh alemi bağrından seçilmişler çıkabilir! Fakat ortada yaşam endişesi varsa, ’hayati riskler’ stresine hiçbir futbol adamı da, çözüm bulamayabilir. Bulamayacağı da şimdiden bellidir!
Başak Doğan tarafından kurulan, kültür ve sanat etkinliği Choromas, yurt içi ve yurt dışı önemli etkinliklerde sahne aldı. “Evde kal” çağrısının ilk günlerinde, internet üzerinden tüm dünyaya ‘Gemiler Giresun’e ‘ türküsüyle seslenmişlerdi bile. Şimdi de ‘Müzik eve sığar’ çağrısıyla herkesi sanal korolarına davet ettiler. Her türde müzik ritm ve rengini ihtiva eden bu mükemmellik acaba futbola örnek olamaz mı?
Şef Başak Doğan ‘Vocal Painting’ yöntemini kullanıyor. Danimarka’da eğitim alan üstat, bu yöntemi ülkemize getirdi ve başarıyla uyguladı. 76 işaretten oluşan doğaçlama yöntemi, aslında sessiz iletişimi sağlayan bir uygulama olarak düşünülebilir. Vocal Painting’in en önemli ayrıntısı ; disiplin ve uyum içinde, korodaki herkesin özgürce üretmesini ve üretim sürecini yönetebilmesini sağlaması. Şef kontrolündeki koristlerden biri o an doğaçlanan melodinin üstüne, yepyeni bir melodi ekleyip kendi rengini yansıtabiliyor. Aynen bir futbol üstadının şiirsel bir çalım ya da vuruşu sunumu gibi.
Aklınıza hemen maestro Şenol Güneş, Fatih Terim, Lucescu disiplini ve sahadaki Hagi, Hasan Şaş, Sergen gibi yıldızların olağanüstü renklerde, doğaçlama üretimleri geldi değil mi? Dünya çok farklı bir sürece girdi şimdi. Kendi mahallinde emeğinle üst düzey yetenekler ürettin! Üretemedin, battın devri yani !
Vocal Painting yöntemi futbolun geleceği ve sağlıklı nesli adına çok önemli bir şifre. Tabii güvenilir ve önceliği toplumun doğru geleceği olan kimlikler eşliğinde.
Yaşanan ‘futbola virüs arası’; düşünce dünyamızda birçok modeller çağrıştırıyor ! Çağrıştırıyor da futbol mücadele tipi ve renkliliği sahne, sanal ortam ve sağlık önlem kriterlerine sığmıyor! Sıkıntılı mücadele süreci, herkesi bekliyor demiştim ya! Hayırlısı.
‘’Vaziyet budur !‘’
Futbol müsabakaları Haziran’da start alacak. ‘ Sağlıklı, başarılı, hayırlı olsun ‘ demek lazım o halde. Elbette zorlu ve riskli bir süreç, yaşanacak. Hele hele sahnedeki aktörler adına ! Bu sıkıntılı evreyi en iyi teknik adamlar ve sahadakiler bilir. Futbolcunun zihinsel aktivasyonlarını; kısmi sorunlu süreçte dahi senteye getirmekte zorlanan yapı, acaba nasıl ayar tutturacak ? Böylesi olağanüstü korku döneminde teknik direktör ve ekibi ; kim bilir ne enteresan dertlerle uğraşmak zorunda kalacak! Futbolcunun kafasındaki en minik börtü böcek, sahaya çıktığında ejderhadan farksız iner kramponlarına ! Kime ne yapacağı ve hangi tarafa nasıl yansıyacağı bilinmez, bilinemez !
Ülkemizin yetkin hekimleri elbette sporcu sağlığı konusunda gerekli önlemleri alacak. Alacak ama acaba kim nasıl sağlıklı yaşam koşullarındaki garantiyi, özgüveni futbolcusunun kafasına sokacak ? Profesöründen uzmanına, sağlık ekibi ve temizlik görevlisine herkes özverili bir dayanışma ve çaba bilinciyle gerekeni yapacaktır diye düşünmemek elde mi ? Ama acaba futbolcu da, karşıdan gazel okuyanlar gibi düşünecek mi?
Haziran 90 dakikalarında sahadaki takım dizilişinden çok , kafadaki durum vaziyetinin ön planda olduğu sahneler göz önünde olacak. Yani ? Sahadaki sporcuların mental olarak doğru hazırlanıp sahaya olması gereken akıl performansıyla çıkarılmalarının sağlanıp sağlanmadığı konuşulacak. Oldukça farklı pencereden bakılması gerekli, futbol yorum çağına doğru gidiyoruz sanki !
Vaziyet budur!