Arama

Popüler aramalar

‘’Yuvarlak dünya!‘’

Galatasaray’ın misyonu bellidir. Aracıları, tefecileri, menacerleri zengin etmek. Bir baltaya sap olamamış mekteplileri, imarethanede ballı maaşlarla ihya etmek. Kendi içinde de birbirini yemek. İçişlerini, dışarı ispiyon etmek. Rant sırası bana ne zaman gelir diye sabırla bekleyip, ara sıra medyada boy göstermek.Kaleci Mondi ve Tomas başka kulüplere gittiler de haberimiz mi olmadı? Bakar mısınız... Lig başarısı olmayan bir takımın futbolcularına zam yapılıyor. Evet Galatasaray ŞAMPİYON olamamış ama ZAMPİYON olmuştur... Bu becerinin sahiplerini ve olmayan transferi yeniden yapmış gibi kazanan menacerleri kutluyorum.Yönetici ne demektir? Fahri görev yapan kişi. Pekiii... Bir eski yönetici fahri yaptığı işi gönül verdiği kulübünde üç lira, beş lira veya milyar lira karşılığı yapabilir mi? Yapamaz. Yap mamalı. Neden? Çünkü etik olmaz. Bülent Tulun bila bedel yaptığını söylediği işin karşılığında maaş alıyormuş. Miktar önemli değil. Eylem önemli. Hem bedava yapıyorum diyeceksin. Hem de para alacaksın. Böyle şey olmaz. Galatasaraylıyım diyen, hele hele bir eski yönetici bu ocakta hizmetini para değil, gönül için, sevgi için yapmalı.Metin Tükenmez ‘Şenol Güneş’e pusu kuruldu’ diye anlatıyor. Sevgili Metin pusu nasıl olur en iyi Güneş bilir. Sakarya şehrini kendisi terk etti. Sonra yine geldi. Bir daha gitti. Yine dönmek istedi... Altan Ediz ve Erol Aksoy ‘Hayır’ dedi. Yardımcısı Bulak devam etti.(Şenol’a ‘Giray devam edebilir mi’ diye ben sormuş ‘Elbette’ cevabını almıştım. Sonra onuda inkar edip ‘Giray beni sattı’ demiş.) Sakaryaspor yönetimi uyuyor ama Güneş ve yardımcısı Kulaksızoğlu uyumuyor. Kendi gidip sonradan gönderildim diye tespit yaptıran belkide ilk ve tek örnektir Güneş. Yani Dünya Birincisidir. Üçüncülük ne ki? Noter tespiti yaptırmayan Sakaryalıların bu gafletinden hakkı olmadığı halde nasıl istifade etti. Kaç para aldı? Elini vicdanına koysun ve söylesin. Hak ve adaleti kimseye bırakmayan Güneş, Tükenmez’e anlatsın. Adalet dedim de aklıma geldi... Aziz Yıldırım ‘Adalet istiyoruz’ diye ortalığı inletirdi. Bu nasıl bir adalet anlayışıdır ki... Aynı kişi Sakaryaspor’un düşürülmesi için Uyanıktan Diyarbakırspor adına 3 puan talep etti. Sevgili Metin... Uzuuun uzun yazıyor Yanal ve Güneş için hak arıyorsun. Arıyorsun da şu Sakaryaspor’un ‘Badem’ edilmesi olayına neden hiç değinmiyorsun? Aynı şey bademin mucidi Erman Toroğlu için de geçerli. Şu piyasada ‘Adam’ım’ diye gezen onca sözde adam göz göre göre işlenen cinayetlere ‘Olur böyle şeyler’ dedi. Geçti gitti.Top ta, Dünya da nasılsa yuvarlak di mi?Bulun üç- beş gariban futbolcu, omurgası kırık teknik adam sallayın veya ballayın gitsin. Hem gaz yapmaz, hem de baş ağrıtmaz.Hey gidinin yuvarlak topu, dünyası ve adamları!

02 Temmuz 2005, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Şampiyon mu oldular?‘’

Tutarsızlıkta bu denli tutarlı olabilmek büyük marifet ister! Becerenlere bravo. Conceiçao’dan bir büyük kazık yenildi ya, şimdi de mevcut yabancılar, içerden aynı kazığı atmanın peşinde...Ribery meselesinin yersiz paniği gayrimüslimleri hareketlendirdi. Elin oğlu gözünün yaşına bakar mı? Vuruyor satırı. Bugünden uyarıyorum. Canaydın ve yönetimi bir büyük yanlışa daha okey vermekte. Şu yaşananlar, sezon içinde patlaması kesin TNT kalıplarının, takımın içine şimdiden döşenmesine göz yummaktır.Stjepan Tomas’ın bu dönem, Mondragon’un da her dönem sahneye koyduğu ‘para para para’ oyununa ‘DUR’ denilmezse, bu aymazlık takımın tamamında muhtelif sıkıntılar yaratır. Oyunun bitimindeyse duyulacak olan, alkış değil, “yuuuuh” teraneleridir. Salonun yarıdan çoğunun erkenden terk edilmiş olduğu görülecek, sezon başarısızlıkla sonlanacaktır.Mondi ve Tomas’ın haketmedikleri paraları istemesi, takımın içine zehir atmanın bir başka versiyonudur. Bu ikili ya Galatasaray kurallarına uyacak, ya da gidecek. Şampiyon mu oldular da fiyatlarını yukarıya çekiyorlar. Sen ligi 3. sırada bitirmişsin, utanmadan zam istiyorsun. Hangi başarısız şirket, kadrosuna zam yapar? İşini bilen bir yönetim, şu taleplere, bırakın tavizi, cevap bile vermez. Derhal kovar. Aksi halde zararı tüm camia çeker. Adam mı kalmadı? Tomas ve Mondi Galatasaray’ı hak eden kimlikler olmadıklarını belgelemek için daha ne yapacak?Tunç Kayacı, ‘sosyete medyası’nın ilgisini çekmeyen önemli bir konuyu ele almış. Altan ve Ragıp... Karakter erozyonunun zirve yaptığı, futbol dünyamızdaki iki kardelen çiçeği Sarı-Kırmızılı formayı giyiyor fakat bu doğru Tunç’tan başka kimsenin dikkatini çekmiyor. Altan ve Ragıp yeşil çimlerde yıllardır kanıtladıkları kariyerleriyle şimdi zirve yapacak. Temennim de, duam da budur.Bodrum dolaylarından tezip yedim. Bıçakcı-Terim buluşması, yazdığım gibi değilmiş. “Bilgiyi kaynağından almadan böyle bir şeyi nasıl yazabilirsiniz?” diye sordular. Ben de, eleştiriye açık olduğumu, herkes gibi hata yapabileceğimi, yanlışımı düzeltebileceğimi söyledim.Olayın esası şuymuş: Jet-Ski var. Var da, bir tane var. Diğeri güçlü bir tekne. Kum kosterinin az küçüğü. Evet Bıçakcı’nın kilosal, TFF’nin kurumsal ağırlığı birleşince, Jet-Ski o sikleti taşıyamamış. 15 saniyelik görüşme Jet-Ski-tekne buluşması olarak gerçekleşmiş. İşin aslı bu.Merak ettim! Jet-Ski’nin bile 15 saniye taşıyamadığı ağırlığı, futbolumuz nasıl taşıyacak?TAŞIYAMAYACAK!

29 Haziran 2005, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’İlahi tecelli!‘’

Nasıl bir korkusuzluk ve gözü karalıktır ki, Allah adını anıp yanlış üzerine yanlış yapar, boylarınca günaha batarlar. İstiklal Savaşı gazisi dedem, 5 yaşında namaza başlamış, hastanede geçirdiği son günlerinde namazını gözleriyle kılıp, rahmete karışmıştı. Nur içinde yatsın. 75 senelik bir ömür ve her gün eda edilen dini vecibeler. Yaşamı boyunca dedemi ne gravatsız, ne de günlük sakal traşını aksatmış, ne de din ticareti yaparken gördüm. Üstelik 1932’den itibaren nakliyecilik yapmış, masa başı veya memuriyet işiyle uğraşmamıştı. Böylesine dini bütün Kocacıklı Mehmet Aga’nın bize en büyük mirası Allah korkusu, iman, Mustafa Kemal ATATÜRK sevgisi ve bölünmez bütünlüğünü korumak zorunda olduğumuz çağdaş Türkiye aşkı olmuştu.O dönemin islami anlayışı, iman ve ibadetin sadece Allah’la kul arasında kalması gereken bir şaheser olduğu bilinci, şimdi ne hallere geldi. Yazık. Bizlere Laik Cumhuriyeti armağan eden dedelerimize layık bir nesil olduğumuzu iddia edebilir miyiz? Şüpheli! Takiyyeciler, şeriat düşkünleri, din işiyle işini harman eden günahkarlar şimdilik ortada... Bakacağız ne olacak?Laf lafı açıyor. Neden ‘İlahi tecelli’ demiştim. Evet Fatih Terim, Ulusoy tarafından Milli Takımların başına getirilmek isteniyor ve Hasan Doğan, Cihan Kamer ve Serdar Güzelaydın’ın içinde olduğu cemaat “Asla olmaz. Beyefendi istemiyor” diyor. Peki bu ‘asla olmaz’ın futbolumuza maliyeti nedir? Eğer gidemezsek, milyonlarca dolar, tanıtım şansı, prestij fırsatı heba olduğu gibi Avrupa’da bulunan Türkler’in düş kırıklığı da caba. O insanları yere bakmaktan kurtaran kahramanlardır dış zaferlerle imza atan futbolcular.Beyefendi, Terim’i o zaman neden istemedi? Şimdi niye istedi! Olası büyük zararın faturası kime çıkmalı! Ersun Yanal hata fabrikasından farksız olsa da onu yönetecek ilkeli ve bilgili bir TFF Başkanı ve yönetimi başarıyı getirebilirdi.Terim’in getiliş biçimine bakar mısınız? Nasıl bir kurumsal kimlik taşıdığının henüz farkında bile olamayan Bıçakcı, Bodrum’a hocanın ayağına gidiyor ve Jet - Ski yapılırken anlaşma oluyor. Adapazarı Uzunçarşı’da konfeksiyon işi yapan İhsan Ayhan Dünya’nın en iyi tezgahtarı olsa bile, ayağına gitmez. Çağırır. 70 yıllık esnaf dükkanına saygının, olması şart göstergesidir bu. Bıçakcı bu bilinçten dahi yoksun. Anlayın gerisini.Evet Fatih Hoca Galatasaray’da, başarısız iki sezon geçirdi. Fakat geçmişte yazılmasına ortak olduğu tarihi inkar mümkün mü? İnsanların yaşamı boyunca her yaptığının olağanüstü olacağı varsayımı hayalden öte olamaz. Herkesin başarılı ya da başarısız dönemleri olur. Terim bu dönemi atlattı diye düşünüyorum. Türk Milli Takımı yine başarılı olacak ve tarih yazacaktır. İnanınız, güveniniz ve sabırlı olunuz. Terim sonrası dönem içinse iki büyük favorim var. Beşiktaş camiasının yetiştirip hepimizin sevgiyle, saygıyla andığı Ziya Doğan ve Rıza Çalımbay. Yani diyorum ki... Yabancıya hayır! Bizim evlatlarımıza evet.Başarı dileklerim Fatih Terim ve Milli Takımımız için...

27 Haziran 2005, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kadere bak!‘’

Şenol Güneş ‘Bir milli takım teknik direktörü bu şekilde gönderilmemeli’ demiş. Nasıl gönderilecekti? Bando mızıkayla mı? Almanya hüsranlarına, kurban gerekti... Yanlış fabrikatörü Yanal’ın kellesi gitti! Peki... Bu işlerde, böylesine duygulu, duyarlı! Güneş, neden aynı tepkiyi Haluk Ulusoy’un infaz edilişi için göster medi?Küme düşen takımlar sorumluluğu rekortmeni, aday adaylarından biri de Şenol Hocamız mıydı başkası mı? Güneş işsiz, yalnız ve vasat bir takım için bile Allah- Allah derken, Ulusoy, kendisini Milli Takım’ın başına getirmiş, onca eleştiri yemiş ama kale gibi arkasında durmuştu. Güneş Dünya üncülüğü apoletini nasıl taktığını, unuttu mu? Unuttu. Unuttu ki, kapı kapı dolaşıp, Başkanını şikayet eden, kuyusunu kazan kimlik oldu.Güneş’i ışıldatan Ulusoy, demokratik hiçbir ülkede olmaması gereken, zorlama kanunlar eşliğinde futbolun dışına itilirken, çıtı çıkmayan Güneş, şimdi konuştu!Haluk Ulusoy, Yanal tercihini değil, Terim gerçeğini Milli Takım’ın başına getirmek istemişti... Hasan Doğan “Asla olmaz... Zaten beyefendi de kendisini istemiyor” diyordu. Şimdi ne oldu? Doğan hangi nedenle ‘Olur’ diyor... Terim zamanında iş başı yapsaydı, takım burada mı olur du? Dünya Kupası’na gitme hayallerimiz hüsranla sonuçlanırsa, hesabı kim verecek? Kim biliyor? ‘Kimbilir’ şarkısının unutulmaz sesi, Kibariye mi? Olabilir aslında. Siyaseten futbolun içinde bulunan çok kimlikten belki de daha iyi bilir O... Kim bilir?İdarenin devamlılığı adına İstanbulspor, Akçaabat Sebatspor ve Sakaryaspor gümbür gümbür kümeye gitti. Tahkim Kurulu Sayın Başkanı ‘İdarenin devamlılığı’ diyor ve zaten cümbür cemaat de idare(!) ediyor. Olan biten onca rezilliğe, şike teklifine, futbolcuyu tehdide sessiz kalıp üzerini örtmek en güzel idare(!) modelidir ve her birimde devam ettirilmelidir.Fatih Terim’e Milli Takımlar Teknik Direktörlüğü, anasının ak sütü gibi helaldir. Aynen Bülent Ünder’in hakkının teslim edilmesi gibi. Bu arada Özhan Canaydın’ı sözünün arkasında durduğu için kutlamak isterim.İdarenin(!) devamlılığı peşindekileri mi? Yüce Rabbime havale ediyorum... Allahıma şükürler olsun ki, yanlış yapan ve beni üzenlerin ne hale geldiğini, bana da, cümle aleme de, tez zamanda gösteriyor... Örnek mi dediniz? Henüz taze iki tane! Biri hakem, öteki futbolcu seçme işlerinin başıydı! Tanıdınız mı? Devamı da gelecek. Merak etmeyiniz!

25 Haziran 2005, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Önemli gün!‘’

Demokratik ülkelerde asla olmaması gereken ne varsa gördü bu millet. Yazık. Sakaryaspor’un gerçek sahipleri sessiz yürüyüş yapmak istedi. Önlendi. Vali Bey olur vermedi. Nuri Okutan şehrin duyarlığını, üzüntüsünü Türkiye’ye duyurabilme arzusuna ‘DUR!’ demiş. Devletine, milletine saygılı Sakarya insanı da boynunu büküp, olması gerekeni örneklemiştir. Bu oluşumda Vali Bey’in tercihi yanlış, şehrim insanınki de doğru olanıdır. Vatanı için şehit olmaya gözünü kırpmadan, bayram şenliğinde giden insanlar vilayeti Sakarya, kümeye de göz göre göre sessizce, göz yaşını içine akıtıp gitti. Canı çok yanmasına karşın, kanun gücü ne dediyse yine dinledi. Helal olsun onlara. İsterdim ki, Türkiye’nin İçişleri ve Dışişleri Bakanları sadece Diyarbakır ve Kayseri’ye bakmasın! Sakarya’ya da baksın! İnsanlarımızın üzüntüsünü ve çaresizliğini görsün.Türkiye Süper Ligi yasal olmayan ve hiçbir hukuk kavramına uymayan MHK yönetiminde yürütülmüş ve haketmediği halde Akçaabat Sebatspor, İstanbulspor ve Sakaryaspor Süper Lig’den aşağıya yürütülmüştür! Bu hukuk savaşını veren ‘Bu lig yasal değil, iptali gerekebilir. Doğru olanı yapınız’ diye uyaran Kemal Ulusu’yu kutlarım. Tek hatası duvara konuşmaktı! Eğer TFF Başkanı Bıçakcı’ya ulaşabilse, belki doğru olan yapılırdı. Tahkim Kurulu bu hukuk katliamına göz yummaz diye düşünüyor, inşallah 21 takımlı bir çözüm bulunur diye umuyorum. Böyle bir statü uzun ve zararlı devre arasının daha kısa zaman süresine indirilmesiyle yararlı dahi olacaktır. Hukuk kavramı denilen erdemin de, henüz nefes alıyor olduğu kanıtlanacaktır elbette.Bu arada İstanbulspor’un satılmasına izin vermeyen TFF, devletin en az 15 trilyonluk kaybının hesabını verebilmenin sıkıntısını yaşamaktan da kurtulacak şüphesiz.Galatasaray’ın bu MHK ve yönetim yöntemleriyle(!) nasıl üçüncülüğe itildiği de bir başka yazı konusudur. Paylaşacağız.

22 Haziran 2005, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hesap kitap!‘’

Rakı masalarına meze yapılan durum, ciddi platformlara taşındı. Elbette güzel bir gelişme. Fakat bu işlerin içindeki ‘Hesap kitap’ ne? Eğer bir güç oluşturup, yönetimde koltuk kapma hevesiyse yazık! Hem o düşüncenin içindekilere, hem de kulübe... Yok eğer “Biz, Galatasaray’ın geleceği için proje oluşturuyor, günün sıkıntılarına da melhem olmak istiyoruz” diyorlarsa, olan bitene bakıyor, çözüm üretecek hiçbir proje göremiyorum.Galatasaray birilerinin ikbal cemiyeti olamaz. Düşünülecek tek şey, camianın sağlıklı geleceği olmalı. Günlük hesaplar değil.Güneri Civaoğlu ‘Tabula rasa’ demiş. Masanın üzerini boşaltmak anlamına gelirmiş bu felsefi söylem. Sormak isterim, kasanın içini boşaltmak fiilinin felsefe kitaplarındaki açılımı nedir? Galatasaray’ın para kazanması gereken dönemde ne oldu? Civaoğlu o dönemde niçin sustu? Aslında ilginç insandır Güneri ağabey... Fransa’daki Konfederasyon Kupası için gittiğinde de toprak, çinko, kurşun, üzüm karışımı Petrus şarabı yazısını kaleme almış, futbol bu yorumun neresinde diye ararken tansiyonum fırlamıştı!Laf lafı açıyor... Lucescu’ya yanlış yapıldı da, UEFA Kupası’nı kazanan Fatih Terim ve futbolcularına ne yapıldı? Süren ve ekibi bağbozumu şenliklerinde üzüm çiğner gibi o yapıyı yok etmedi mi? Galatasaray tarihinin en büyük borçlanmasının baş aktörü Faruk Süren, yardımcıları ise Mehmet Cansun, Ali Dürüst ve diğerleridir. Özhan Canaydın’a bu konuda sorumluluk yüklenemez mi? Elbette yüklenir. Ama ancak listenin sonlarında söz edilebilir. Adaylık çalışmalarına başladığında da “Sayın Canaydın geç kaldın, mali vaziyetin rezilliğinden senin bile haberin yok. Yanarsın!” dedim. Refik Arkan “Bu bütçe peçeli” dedi. Uyanan olmadı. ‘Herşey Galatasaray için Platformu’ kurucuları; Kırca, Altaylı ve diğerleri neredeydi? Hamamcıoğlu, Başol zaten her oluşumun içinde değil miydi? Yıllarca olan biten yanlışlıkları, FANATİK’te yazdım. Haklı çıktım. Arşivler şahittir. Aklı başında olanlar da!..Çözüm, Özhan Canaydın’ı yok etmek değil, yardımcı olabilmek olmalı. Bu konuda İnan Kıraç, Selahattin Beyazıt, Alp Yalman, Hayri Kozak, Doğan Hasoğlu, Doğan Sarıbeyoğlu, Kemal Onar, Necdet Çobanlıoğlu, Adnan Polat gibi yaşam biçimleri sadece Galatasaray olan ve ikballerini kulüp sathında aramayan değerler, koruma çemberi oluşturmalı. Bu fiilin Canaydın’ı değil, kutsal ‘Galatasaray Başkanlık Makamı’nı korumak olacağını en iyi duayen büyükler bilir çünkü.Özhan Başkan... Göz göre göre hüküm giydirilmek isteniyorsun. Tek suçluymuşsun gibi! Düğmeye basanlar belli! Dürüstlüğünden asla şüphe edilmeyen bir insana yapılanlar, insaf ölçülerine de, insanlığa da sığmaz. Fakat hataların da gözden kaçırılamaz. Doğru seçimler yapmaz, yanlışlarındaki ısrarı, inadındaki istikrarı sürdürürsen, Galatasaray tarihinde belki de ilk kez bir başkan dürüstlüğü nedeniyle infaz edilecek!Erdem denilen olguya da yazık olacak!

20 Haziran 2005, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Odun çıksa!‘’

Yakalanan her fırsatta şer cephesi kalleşleri iş başında.Fatih Altaylı ‘Odun çıksa kazanır’ dediğine göre aklından geçen belli! Mart’ta başkan adayıdır kendisi.Herkesin Özhan Canaydın ve yönetimini eleştirme hakkı var. Hakaret hakkı yok. Kulüp değerleri ne denli özelse, ‘Başkan’ kimliği de aynı oranda özel olmalı. Galatasaray etiği skor tabelasında yazanlar ve üç kağıtçı futbolcuların kaçıp koşmasıyla oluşmadı ki.Bunu bilmeyenlere kurs açacak halim yok. Ocağın içinden yetişip de kendi ocağını karalayanlara söyleyeceklerimi de şurada sizinle paylaşmama izin yok. Yok canım yeni TCK meselesi değil. Annem kızar! Çocukluğumdan beri “Pis laf etme” der... Ben de hiç olmazsa yazarken dinliyeyim.Aziz Yıldırım ve Murat Aksu’nun, açık, seçik ve net, üstelik aleni şekilde yaptığı şike teklifinden sonra ‘Dut yemiş bülbül’ olan mütareke medyası, Ribery işine dört elle sarıldı. Yakışan da budur zaten. İsmail Uyanık ‘Uyanın’ diyor... Bunlar uyanmıyor... Fransız çocuğun peşinden bilimsel, tahminsel, iyi niyetli(!) yorumlar yapılıyor. Vay canına! Lig üç kağıtları değil, Ribery, hani şu ‘Bonus’ herşeyden önemliymiş!Galatasaray gerçekten skor sıkıntıları yaşamış, fakat çok hayati bir dolu konuda da, büyük aşama yapmıştır. Bu emeklerin sonu kulübün sağlıklı geleceğidir. Sorarım size; Galatasaray göçmüş, içi boşaltılmış, fakat Ribery kadroda! Ne işe yarar?Yine tekrarlıyorum... Özhan Canaydın önemli hatalar yaptı. Yaptı da, hepsi sahada kaldı. Yeniden kazanılan bir kısım değerin, hiç mi önemi yoktur sizler için!Galatasaray camiasına ‘Lale Devri’ yaşatıp batıranla, İstiklal Savaşı’ndan farksız mücadele eden kimlikleri birbirine karıştırmayınız. Süren ve sonrasını burada yazarsam, kurum kimliği zedelenir. Bu nedenle susma hakkımı kullanıyorum. Sadece başkan adayı Ali Dürüst’e sormak isterim, ‘Bunca yıl yöneticilik yaptın. Ekip halinde, ardınızda vagonlar dolusu borç bıraktınız. Şahsının 100 bin dolar alacağı kaldıysa, ben ödeyeceğim. Başkan adaylığını da, nalına mıhına destekleyeceğim.’ Cevap bekliyorum.Bu takım UEFA Şampiyonu olduktan sonra, darmadağın edildi. Öz yapısı bozuldu. Göçertilip çökertildi. O günlerde susanların, şimdiki tantanasını anlamak mümkün mü? Mümkün... Geçmiş nemalar özlemi... Çünkü deniz bitmişti, yeniden kavuşulacak gibi.Galatasaraylı... Aslolan Ribery konusu değil, kulübün yer ile yeksan edilebilmesi hırsı. Unutulan şu... Camiayı camia yapan, hert şartta dik durmayı bilmesi, çözüm üretecek kimliklerin gerektiğinde iş başına gelmesidir. Ezeli rakipler ve mütareke medyası elinden geleni zaten yapıyor... Ama daha da üzücü olanı, bu teröre Galatasaray kimliği taşıyanlar da el veriyor.Gün dayanışma günüdür. Giden gider, kalan sağlar Galatasaray’a yeter.Bu kulübün şampiyonluğu TFF ve bir kısım hakem işbirliği sonucu gasp edildi. İddia ediyorum, biliyorum. Adam olan, Canaydın’ın ipini çekmenin değil, bu işin peşine gitsin...

18 Haziran 2005, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Susma... Sustukça!‘’

Bir başka canı yanan başlayacak ‘Kavruldum Rab’bim’ demeye. Kurtulanlar kıs kıs gülecek. Gülecek de aynı infaz bir gün onlar için de gerçekleşecek. Temiz toplumdan söz eden, ‘LÜTFEN’ diyenlerin, ‘Bırakın bir kulüp başkanının itirafını, en ufak bir duyumda dahi gerekeni yapacağız diyenlerin’ sözlerini yerine getirmelerini istiyorum. Levent Bıçakcı ve yönetim kurulu üyelerinden söz ediyorum. Türkiye’deki futbolun namusunu koruma adına, her limana demir atıp da bir türlü yerlerinden kıpırdamayanlara, yani Celal Doğan, Cemal Aydın, İlhan Cavcav ve benzerlerine soruyorum; ‘Ne menem şeydir sizin dürüstlük kavramınız! Kavga edeceğiniz tek yer para - pul işleri, havuz meselesi mi? Fikirdaşınız İsmail Uyanık yalancı mı? Değilse, neden dikkate almaz, ses çıkarmazsınız? Yoksa o işlerinin ucunda, kenarında sizler de mi varsınız? Sakarya’nın başına gelenler sizin başınıza gelemez mi? Nasıl bir vurdumduymazlık, nasıl bir görüleni görmezden gelme insafsızlığıdır bu!’ Federeasyonla birlikte, Türkiye Cumhuriyeti Devleti savcılarını, hukuk kavramı denilen erdeme inanan insanlarımızı göreve çağırıyorum. Samsunspor Başkanı açık, net ve asla yenilip yutulamayacak açıklamalar yapmıştır. Dikkate alınız, gerekeni yapınız...Sakarya cenahı, yani Aziz Duran ve Selahattin Aydın neden mi suskun? Çünkü hükümetin yanındalar ve partileri zarar görmesin diye ‘çıt’ çıkarmadan oturmaktalar... Bu arada CHP ve Deniz Baykal’ı kutlarım. Şahsa özel bir kanunun, anayasal olmadığını gördüler ve Anayasa Mahkemesi’ne gittiler. Haluk Ulusoy için çıkarılan yasa, ne demokratik ülkelerde var, ne de eşi emsali... UEFA’da benzeri var mı? Araştırın. Görev kapsamında olmadığı halde, Ersun Yanal’ı bile eleştiren Şenes Erzik, bu hukuk ucubesi zorlama için acaba ne düşünür?Bir de Galatasaray’a... Bülent Tulun, Mondi’nin yediği bir kısım gole ‘İYİ’ baksın, sonra konuşsun! Galatasaray olmadık maçlarda neler yemiş, neye mal olmuş görsün. Üste para alıp zarar vermek Mondi’nin mi, yoksa Tulun’un işi mi? Zaman gösterecek....Susma... Sustukça sıra sana gelecek!

16 Haziran 2005, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI