‘’Bravo Çalımbay...‘’
İnsanları renkleri ve cemiyetleri değil, erdemleriyle değerlendirebilirsek, ülkemize yaptıkları büyük hizmetleri paylaşabilmenin keyfini yaşarız. Doğrusu da böyle olmalı diye düşünüyorum.Kim, hangi kurum ve camiaya hizmet ediyor, sonucunda da Türkiyem için güzellikler üretiyorsa, kıskançlık ve çekememezlik penceresinden değil, sevgi ve saygı çerçevesinden bakmalı, bu doğruları da yansıtmalıyız. Kısır çekişmeler değil, emeğin hakkı, yeni ‘Atom Karıncalar’ın çoğalmasını sağlayacaktır.Beşiktaş gerçekten mükemmel oynadı ve futbolumuz adına ışık saçtı. İnanç, mücadele ve özgüven kavramını şahane örneklerle yansıtan Kara Kartalları kutlarım. Nüfus sayımızla doğru orantılı futbolcu ve futbol adamı yetiştiremiyor, olanları da acımasızca infaz etmeyi marifet sayan ucuzlukların girdabında boğuluyoruz. Adamlıkla ilintisi olmayanların parlatılıp, servis edilmeye çalışıldığı yerde, idam sehpasına çekilmek istenen dürüstleri her görüşüm, içimi fena halde yakar... Sahip çıkmalı bu millet doğru ve dürüst insanlara.Ahmet Dursun, Gökhan Zan, İbrahim Toraman, Koray, Ali Tandoğan, Ali Güneş’i izledikçe milli takım adına da ümitlendim. Hele hele kaleci Murat... Bravo. Kaptan Tayfur’un her zamanki örnek hali ve Sergen’in de bu yapıda ışıldayacağı ihtimali, bu sezon harika bir Beşiktaş izleyeceğim düşüncesini iyiden iyiye pekiştirdi. Bu gidişin sonunda sadece Siyah - Beyazlılar değil, Türkiye de kazanacaktır. Eminim.Çalımbay’ı tekrar kutluyor; Gökhan, Zeki, Bülent, Cengiz Birgen ve diğer emekçilerin helal alın terlerinin karşılığını almalarını diliyorum.Galatasaray’la ilgili beklentilerim de olumsuz değil. Değil de, kulübün içinde berraklık yok. Öyle olunca da, net seçilemeyenler ve belirgin ikilemler insanın kafasını karıştırıyor. Tutarlılığın sembolü olarak tanıdığım, tanımladığım Özhan Canaydın, yanıltmakta mı acaba beni? Benim yanılmam çok şey değiştirmez de, camianın aynı düşüncenin peşine takılması, Başkan’ı fena yaralar. Fatura da çok pahalı çıkar. Maddi anlamdaki güvensizlik paralelinde, manevi değerlerle ilgili tutarsızlıklar da öylesine sırıtmaya başladı ki, bu yıkımı önleyecek güç bulunamaz sonra. Uyarıyorum.Vahdettin meselesi gündemde. Takiyyecilerin alışılagelmiş taktiklerinden biri daha gün ışığında. Aslında bu konuyu tartışmaya dahi değmez. Vahdettin dört dörtlük haindir. Vatanı işgal edilmiş bir padişah, kılı bile kıpırdamadan sarayında oturuyor, Mondros Mütarekesi’ne göz yumuyor, işgalcilere ‘DUR’ diyen Mustafa Kemal ATATÜRK ve silah arkadaşları için infaz kararı alıyorsa, böyle bir kimliğe hain denilmeyecek de ne denilecek?Çağdaş TÜRK GENÇLİĞİ provakasyondan farksız şu söylemlere, duyarsız kalmaz. Belki de iyi oldu! Taze hainleri ve eskilerini bir kez daha anımsadık. Demek ki Ecevit, bilerek veya bilmeyerek yaralı değil, yararlı bir iş daha yaptı!Bölünmez bütünlüğümüzün teminatı askerimiz ve Türkçemiz için müthiş bir atak başlatan çağdaş gençlerimize selam olsun, helâl olsun.
‘’Kamp bitti!‘’
Mondi’nin bilmem kaçıncı davete icabet etmesini beklemek, sadece kalecinin değil, yönetimin de ayıbıdır. Galatasaray’da böyle şeyler olmamalı. Takımın içine zehir atanlara şimdiden göz yumarsanız, sezon içinde iyice çaresiz kalırsınız. Takım olanca gücüyle çalışırken, ben ne yaptım? Her fırsatta kendime zaman ayırdım. Mesela Galata Köprüsü altındaki seyyar suşici ‘Sosis Şehmuz’dan sonra aynı lezzeti Köln’de aradım ve buldum; ‘Suşi Yoko’ Merkezde, küçük ama seyyar değil! Çok şık bir dükkan. İş yeri sahibesi Miss Yoko saray cücesi gibi kısa. Ama yüksek ökçeyle 150 cm’i bulan, karşıdan bakınca deniz anasını andıran sevimli bir kadın. İyi dost olduk. Üç akşam üstüste gittim. O Japonca konuştu, ben de Türkçe. Kafayı buldukça ikimiz de kendi dilimizden doyumsuz sohbetler yaptık. Çok güzel oldu. Ne kavga ne kıyamet. Sonra baktım ki, oraya ne İstanbul ne de Köln sosyetesinden gelen yok, veda ettim. Akmerkez’deki S Cafe’ye benzeyen bir yer bulup, takılmaya başladım. Çok güzel kadınlar geliyordu. Ve dilediğin kadar bakmak serbestti! Çünkü S Cafe’deki mankenlere bakmayı yasaklayan Osmanım Osman (Şenher) orada yoktu. Cumartesi gecesi Crown Plaza’nın altında, zencilerin gittiği diskoya gitmeye karar verdim. İçeride koskocaman adamlar... Onları görünce nedense aklıma Hasan Şaş ve Song geldi! Hatta bir Alman kadına, “Şu kocamanlarda ne buluyorsunuz?” diye sordum. Almancasına, biraz da işaret katıp söyledi. Cevabı anladım, ama sizlerle paylaşamam! O gece anladım ki, onların müziğine, fiziğim uymasa da müthiş uyan bir dans ritmim var. Beşinci Votka-Redbull’dan sonra izleyenler tarafından alkışlanacak derecede figürler ürettim. Ehh yoruldum ya, tabureye geçtim. Yanımda kız arkadaşıyla oturan yakışıklı zenciyle sohbete daldık. Rastlantıya bakar mısınız, FC Köln ve Fransa’da yıllarca futbol oynayan meşhur Anthony Baffor... Meğer bizim Song’un çocukluk arkadaşıymış. Demek ki Song aklıma boşuna gelmemiş. Çok selam söyledi. Hatta “Cim Bom” diye bağırdı. Bildiği Türkçe kelimeleri sıraladı. Şimdi bir Alman TV’sinde yorumculuk yapıyormuş. “Hakemlere ve her önüne gelene sallamazsan, başarılı olamazsın” dedim. Ne demek istediğimi anlamadı. Sonra hep beraber sabaha kadar dans ettik.Algın, Fikret ve Selahattin Bulut’un da yanımda olduğunu söylemiyorum. Ben hiç kimsenin aile saadetiyle oynamam!
‘’Avrupa notları‘’
Evet, Gerets daha işin başında “Bu kadroyla şampiyonluk zor” demiş, kafamı karıştırmıştı. Dil sürçmesidir dedim, sustum. Fakat son oyundaki görev yanlışları kafamda kuşkuya yer bırakmadı. Beçikalı, erkenden kadrosuna güvenmediğini, kendisinin dahi ne yapacağını tam bilemediğini belli etti. Bazı olmazsa olmazların henüz yola çıkmadan gündeme gelmesi doğru bir tavır olarak algılanmalı mı? Evet. Hiç olmazsa önlem alınır. Açık söylemeliyim, Galatasaray’ın mevcut kadrosu ve kalite belgesinden hiç kuşkum yok. Bizler ama lig, ama milli takımlarda ne denli başarılı olduklarını biliyoruz da, ya hoca?Avrupa’da merkez üssü olarak Leverkusen’i seçtim. İlginç bir konumu var şehrin. Her yere yakın. Maçlara çok rahat ulaşma imkanım oldu. Hele hele Dortmund ve Mülheim Galatasaray maçları için topu topu 50 km yol gittim.Çok iyi dostlarım var bu şehirde. Anıl, Algın ve Alpay Artar kardeşler. Türkiye’nin ve gurbetçilerimizin yüz akı üç genç sanayici. Artar Brot, Almanya, Belçika ve Hollanda’ya ekmek gönderiyor. Entegre ekmek fabrikasında filolardan çıkan un, hiç el değmeden hazır hale geliyor ve paketlenmiş olarak kolilere istifleniyor. Sonra onlarca şark fırını amblemli kamyon, Avrupa yollarında. Türk insanlarının buralardaki başarısı hepimizin yüz akı olmalı. İki, üç lisan konuşan Atatürkçü, uygar ve gerçek birer yurtsever insanlarımız bizler için gurur vesilesidir. Güzel Türkiyem’in, güzel imajını yansıtan gurbetçilerimize şükranlarımı sunarım.Önceki akşam Galatasaray’ın maçı olmayınca “Gel, bizim futbolumuzu seyret gün boş geçmesin” dediler. Artar kardeşler, Serdal, Serkan Ebcin, Serkan Karadoğan, Fatih Gökçe, Selahattin Bulut, Fikret Küçükoğlu, 9 yaşındaki oğlu İlker, Jairzinho Tekin, Damat Seyfo ve Bülent doyumsuz bir futbol fiestası sundular. Henüz 9 yaşındaki İlker’in adını not alınız!Hiç kavgasız, küfür kıyametsiz, sertlikten uzak mükemmel bir eğlence. Çekişme, hırs sonsuz, keyif de sonsuz. Bu çocuklar da bizim genlerimiz, bizim insanımız. Peki böylesine nasıl sakin olup, eğlenceyi eğlence gibi yaşayabiliyorlar acaba? Yanıt basit; 40 yıldır yaşadıkları ülkenin ikinci jenerasyonu olarak o kültürü benimsedikleri için. Alman ürünleri ithalatına, spor ve yaşam kültürü ithalini de eklesek nasıl olur acaba?
‘’Erken uyarı!‘’
Bu konuda yeterli her türlü olanak var. Geçmiş dönem kasetleri var. Erdal Keser var. Stumpf var. Bu işin kitabını yazmış Bülent Ünder de var. Fakat ilk gözlemimde de açıkça belirttiğim gibi görünmeyen bir duvar da var. Var ki, olmayacak yerlerde hiç olmayacak futbolcular var.Taşlar yerine oturmalıMesela Cihan... Kendisini izlemeye başladığımda henüz çocuktu. Kocaelispor günlerinde Güvenç Kurtar onları henüz piliçken sahaya atar, büyüklerle mükemmel futbol oynarlardı. Haspolatlı üst düzey işler yapar, bizler müthiş bir keyifle izlerdik. Bu çocuktan her şey olur, stoper olmaz. Roda maçında Tomas’la yanyana koyduğun Cihan’ı ha vurmuşsun, ha orada oynatmışsın! Savunmanın hemen önünde, forvetin arkasında olur. Üstelik bir sürü de gol atar. Stoperde asla olmaz. Geleceğin büyük pivot santrforu Özgürcan, sağ kenarda bir yerlerde, Zafer sol çizginin oralarda, Ragıp sağ arkada asla olmaz. (Hiç olmazsa Perez’i bulup getirin!) Onların yeri artık belli. Doğru belirlenmeli. Aksi halde çocuklara da, emeklere de, takıma da yazık olur. Gerets ne veriyor, ne bekliyor? Bunu anlamak önemli. Fakat çocukların nerede, ne yaptığını bilmek, bilmiyorsan öğrenmek, herşeyden önemli. Gerets’e bakıyor ve acaba ‘Mondi’siz olmaz, iki oyuncu daha gelmezse, başarı da olmaz’ diye plan yapıp, onun mu mesajını veriyor şeklinde düşünmekten kendimi alamıyorum.Iliç iyi, ya Altan?Iliç henüz kapalı kutu. Sırbistan cemaatine sorarsan, dünya güzeli! Güzeli de oralarda Sırbistan-Karadağ markalı hiçbir ürüne kötü dendiğini duyamazsınız ki... 30 sene önce Belgrad ve Zagrep’te her yerde ‘Best of the World’ yazardı. Neydi o ‘Best?’ Zastava! Hani şu ‘FIAT BIS’ denilen, sanki Lombardini’nin şasesi üzerine konulup, bir de kasa yapılmış, oyuncak arabaya benzetilmiş, mini mini şeyleri vardı ya... İşte onlar. Helal olsun Sırplar’a. Biz elimizdekinin kralını bile batırırken, onlar dizleri kopuk futbolcuyu dahi abar eder, parlatırlar. Iliç’in iyi futbolculuğu belgeli de bekleyeceğiz. Bu arada da Altan’ın hakkını yemeyeceğiz. Çocuk futbolcunun tillahı. İlle de başka marka mı olacak farketmek için? Altanovski, Altaniç ya da Altanisimo olsaydı tırlatırdık be!Tulun çok çalışkan!Hollanda kampının şu andaki en arzulu, diri ve çalışkan adamı Bülent Tulun. Sarı-Kırmızılı eşofmanlar hep üzerinde. Üniforma gibi. Roda maçı öncesi “Ben buradayım, oysa ‘bir Londra, bir Paris, bazen de İsviçre’de’ diyorlar” dedi. “Bu yalanları yazanlara müdürleri ‘Ne yapıyorsun arkadaş!’ demez mi?” sorusunu da ekledi. “Bizim FANATİK’te böyle şeyler olmaz, herkes imzasına sahiptir” dedim. Şimdi hatırladım. Oysa kolayı var. Sevgili Bülent, topla kamptaki gazetecilere; “Arkadaşlar, özellikle beni sivil görmeye alışmış arkadaşlar. Artık resmiyim. Beni bu halimle tanıyın. Tanıyanlar da tanımayanlara söylesin. Böylece başka yerlerde sanmayın” de yeter. Zaten yalancının mumu yatsıya kadar yanar ve söner.Bir mesaj da Canaydın’a...Kendi kafasının dikine giden, tek başına iş bitiren, galiba yönetiminin büyük bölümüyle de işi biten Canaydın, bu tutumuyla üç yıllık hüsranlarını tekrar vizyona sokmak üzere hazırlanmakta gibi. Oysa başkanın ‘ille de tek başıma inadı ve kararlılığı’ milyonlarca Galatasaraylı’yı da ‘Yandım Allah’ diye bağırtacaktır. Özhan Ağabey, üç senedir bu doğruyu fark edemedi, şimdi de aynı tarzı sürdürme tutarlılığını devam ettirirse, marttaki kongrede mart karı yağar biline!
‘’Penbe oyunlar‘’
Bence çocuklar deneyim, moral değerlerini pekiştirirken, Gerets ile ekibi de düşündükleri şablonu şekillendirir ve hazır Galatasaray’ı lige yetiştirir. Gurbet ellerde bunun dışındaki beklentiler, hayalcilikten öte olmaz. Şu oyunları 100-0 kazansan ne olur! Sadece spor olur. Lig gerçekleriyle hazırlık karşılaşması örnekleri pek örtüşmez, yanıltır. Peki ışık var mı? Var. Net olarak söyleyebilirim ki, Galatasaray’ın gerçek 10 numarası Altan olacaktır. Cihan’ın futbol değerleri ise bu sezon zirve yapacak sanki. Kaleciler Aykut ve Fevzi, iyi hazırlanır, kendilerine güven aşılanırsa, Mondi’ye pabuç bırakmaz! Hem Galatasaray kazanır, hem de Türkiye... Uğur sağ kanadın umududur. Sabri’nin de çok iyi başladığını, Ribery denen kaçağı aratmayacağını her Galatasaraylı bilmeli. Volkan çok güçlü. Zidane’in Türkiye versiyonu... Önce kendini, sonra da beni mahçup etmez inşallah. Bu arada Necati Ateş’in, ateş gibi hali ve Şükür’le mükemmel hünerler üretmesi, Ümit Karan’ı da hırs küpü yapmış. ‘99 numara’ biri estetik, diğeri akıl dolu öylesine güzel iki gol attı ki... Bravo. Zafer, Özgürcan, Sedat, Cihan Can ve Mülayim geleceğin yıldızları. Fakat ‘29 numara’ya rakip kaleci adın ne diye sorsa, o da “Mülayim” dese, ‘Mulheim Galatasaraylı’ kaleciden “Sert olsan ne yazar!” cevabını alacak. Neden mi? Onca şuttan kaleyi tutan yok. Ölç, biç, dikkat et, şansını iyi kullan be birader. Penaltıya da Mülayim, mülayim şekilde fakat çok akıllı vurdu, gol oldu.Günün menüsü(!) Saidou asker olduğunu yine kanıtladı. Tek hatası; gel deyince geliyor da, git diyorsun gitmiyor! İyi ki gitmiyor. Gerekli adam çünkü... Dün belgeledi. Ragıp’ın da bu kadroda yer bulacağını umuyor, Sırp arkadaş Iliç’ten de çok mükemmel işler bekliyorum. Onlar futbolun sadece ‘Papa’sı değil, ‘Kardinal’i hatta Papa adayıdırlar. Yeter ki aradıkları ortamı bulsunlar.Gerets ve onun Galatasaray’ı iyi yolda... Güveniniz...
‘’Biraz daha sabır‘’
Öncelikle Gerets’i dikkatlice izlemek gerek. Acaba ne vaziyette? Belçikalı oldukça rahat ve kendinden emin gözüküyor ama sanki görünmeyen bir duvar var arada! Kim bilir bir süre sonra bu duvar, görünür hale gelebilir! Evet, yeni teknik adam ölçülü, mesafeli, elbette kariyerli ve şimdilik herşeyi gözlemliyor gibi gözüken biri. Ne ister, ne bekler, ne verebilir? Taşların yerine oturmasını, arayışların realiteye geçmesini beklemek zorunda Galatasaraylı... Sabır şart yani.Hava biraz sıkıntılı!Hava nasıl? Sıkıntılı. Almanya semalarını sarıp sarmalayan yoğun bulutlar, sanki Sarı - Kırmızılılar’ı da etkilemiş gibi. Üstelik bir yerlerde bir şeyler eksik. Ama ne? Adını koymak için henüz erken. Kim bilir, belki de zaman birşeyleri değiştirebilir. Olumlu mu olur, olumsuz mu? İzleyecek, sabredecek ve göreceğiz.Galatasaray ve Dortmundlu futbolcuların henüz ham olduklarını düşünüyorum. Ehhh... Böyle olunca izlenen ham hum, sonuç da şaralop olacak elbette. Dünkü oyun ham hum şaraloptu yani.Şans ve zaman gerekBu mevsimde tempo beklemek yanlış. Daha fazlasını da... Ama insan üst düzey sporculardan azıcık da olsa, futbol hünerlerini bekliyor yani. Bulduk mu? Hayır. Kaleci Aykut’tan söz etmezsem olmaz. Bu genç, kaleci kere kaleci. Ne ararsan var. Derde deva olacak gibi. Diğer sporcuları tek tek eleştirmek istemiyor, gerekli zamanın ve şansın teknik kadroya, futbolculara ve emeği geçen herkese verilmesinin doğru olacağını düşünüyorum. Dortmund, elbette ciddi bir rakip. Fakat onlar da Galatasaray’dan çok daha hazır ve iyi değildi ki... Gerets takımı fazla kurcalamadı. Zamanında yaptığı değişikliklerle hemen herkese şans da tanıdı. Belçika’lı da patlayan değil, patlatan santrfor yanlışı olduğunu belgelemiş, Hakan Şükür de bu seçimin ne denli haklı olduğunu attığı golle örneklemiştir.
‘’Sayman usta‘’
Neyse, gemişe şöyle bir bakıyor ve en az 25 yıllık bir zaman diliminin su gibi akıp gittiğini görüyorum. İyi insan, iyi dost üstelik te işinin çok ehli. Otomobilimin bakımı için, hiç üşenmem Adapazarı’na, Sayman’a giderim.Neyse, benim emektarda bir arıza belirdi geçenlerde. Otomobilin önü başka arkası başka gidiyor. Arka lastikler zemine tam basmadığı için, kalça kısmı da kendi bildiği gibi sallanıyor. Eskiden göbek saplaması kırık kamyonlar çok olurdu yollarda, yamuk gözükürdü karşıdan... İşte öyle bir şey... Acilen Adapazarı’na gitmeliyim... Sorunu telefonde anlattım... “Abi gel” dedi. “Yahu Sayman bu araba raconumuza uygun gitmediği gibi, orası-burası sallanıyor!” “Sen merak etme, istediği kadar sallansın. Önemli olan senin sürücü olarak dik durman, devam et!” dedi ve ben de o vaziyette yola çıktım, Adapazarı’na ulaştım.Arka rotlar laçka olmuş. Amortisörler de yağ kaçırıyor. Ön helezonlar zaten bozuk! Ben inisiyatifimi ve deneyimimi devreye soktum, orası burası oynasa da 190’ı kazasız belasız servise soktum. Model fi tarihinden kalma olunca iş Leverkusen’deki kardeşim Algın Artar’a kaldı. O parçaları toparlayacak, gönderecek... Sayman da işi bitirecek.Merak ettim elbette... ‘O önü başı oynayan arabanın içinde acaba ben de mi öyle gözüküyordum’ diye... Sordum. Dediler ki, “‘Öyle olsa bunca yolu aşman mümkün müydü? Mutlaka bir yere patlatır, parçalanırdın!”Bizim oralarda bir söz vardır; ‘Adam parmağının ucunda bir parça peynir gördü, kendini mandıra sahibi sanıyor.’ Türkiye’de de sekiz kitap, onbeş ansiklopedi, üç-beş seminer görenler kendini, aynı mandıranın sahibinden farksız zannedebiliyor. Ne yapalım ülkenin makus talihi bu.Ben hayatın tam göbeğinden geldim. İyiyi de, kötüyü de yaşayıp öğrendim. Delikanlılık çerçevesinde de ‘Ah, keşke’ diyebileceğim, yaşamadığım hiç bir olgu kalmadı. Bu nedenle derdimi iyi, üstelik çok iyi anlatırım. Bitmez, tükenmez kültür zenginleri karşısında eğitim vaziyetimiz itibarıyla elbette boynumuz kıldan ince. Bu fakir on yazar veya üç besteci adı bile sayamaz, fakat şu sayfalarda olmaması gereken adap dışı hiçbir kelimeyi de kullanmaz. Ne yamuk ortamlarda ve arabalarda yarım asırdan fazla onca yol gittim, dimdik inmeyi her defasında Rabbime şükürler olsun ki becerdim.‘Beşiktaş hakemlerle Sakaryaspor’un 6 puanını gasp etmiş, belki de bu kayıplarla Yeşil-Siyahlılar İkinci Lig’e gönderilmiştir. Galatasaray da futbol dışı işlerle üçüncülüğe itilmiştir’ diyebilecek kadar delikanlı adamlar arıyorum. Sakaryalı Beşiktaşlılar ve Galatasaraylılığı kimseye bırakmayıp şer cepheleri kuranlar da dahil. Var mı yüreği yeten?Bitmez, tükenmez kültür zenginliklerinin devamı dileklerimle!
‘’Insua kaçmış!‘’
Kendi futbolcusunu, sözleşmesi olduğu halde bir daha transfer(!) eden dünyadaki ilk ve tek kulüp olma yolundadır Sarı-Kırmızılılar. Bu denli tavizkar tutum ve sonrası? Perişanlık. Başka tarifi yok yaşananların.Hollanda kampı başlıyor ve yabancılar annelerinin evinde oturmaya devam ediyor. Tomas gelmiş! Ücretine yüzde 150 zam yapılınca bırakın Hırvat’ı, yedi sülalesi bile kampa katılırdı.Ribery kaçınca mütareke medyası, kaşık oltasını attı! Yönetim de acemi kofana gibi yemi hemen kaptı. Bu konuda asıl zarar Fransız’ın gitmesinden değil, Canaydın ve ekibinin yanlış davranışları nedeniyle çekilecektir. UEFA Şampiyonu kadroyu dağıtırken dahi gözünü kırpmayan beceri ustaları(!) bir Ribery meselesinde, sırt üstü yattı. Metz’li sadece tüymedi, takımın içine zehirini de bıraktı. Neye mal oluyor ve olacak görüyoruz. Daha da göreceğiz.Galatasaray’ı Galatasaray yapan, kulüp değerlerinin daima en önce gelmesi, bu uğurda hiç kimsenin gözünün yaşına bakılmamasıydı. Bu konuda en fazla güvendiğim Canaydın bana büyük düş kırıklıkları yaşatmaktadır. Neden? Doğru yerde doğru insanları kullanmamaktadır da ondan. Bir insan bu denli gayretli ve dürüst olsun da böylesine batağa batsın! Akıl alacak gibi değil. Ama bir kanaatimi söylemeliyim. Canaydın çalışacağı kadroları seçmeyi bilmiyor. Yanlış yönlere yelken açıyor. O zaman? Tekne kayalara bindirip, büyük yara alıyor kaçınılmaz şekilde. Süren mi? Şu tarafı iyiydi; batış hiç olmazsa net gözükmekte, şüpheye mahal vermemekteydi!Mondi’nin derhal gönderilmesi konusunda ısrarlıyım. Elinde Fevzi ve Aykut gibi Türkiye’nin en kaliteli iki genç kalecisi varsa, nazlanan arkadaş tutulmaz. Gider. Öyle bir hava var ki, sanki Dünya kulüpleri paylaşamıyor! Palermo adını rahmetli Metin Oktay zamanından beri duyan var mı?Galatasaray’ın mevcut kadrosunun doğru idari ve teknik yönetim katkısıyla ligin en büyük favorisi olduğunu iddia ediyorum. Yeter ki süt almayı bilsinler. Ayhan ve Hasan Şaş meselesi de bir başka skandal türü! Bu arkadaşlar neden tedavi olmaları gereken dönemde gerekeni yapmadı? Prf. Dr. Mehmet Kurdoğlu açıklarsa sevinirim. Tribünler de başkalarının değil, Galatasaray’ın sesi olmayı tercih etmeli artık. Galatasaraylıyım deyip de Fenerbahçe kupa maçında bilet pazarlığı yapan, verileni beğenmeyip, tribünleri boş bırakanların taraftarlığı tartışılmalı artık. Oralara, gerçek sahipler kimse onlar gelmeli. Bu iş gönül ve yürek işidir, nemalanma değil.İnsua kaçmışmış! Sen elindekileri tuttun ya... Boşver!