‘’AnELka meselesi!‘’
En temizini (!) Selçuk Yula yaptı. Hiç görmedi (!) Hulki ağabey ‘Yani, AnELka’nın Konyaspor kalesine ama öyle, ama böyle attığı golün kaldırdığı toz duman nedeniyle neredeyse AB’ye bile adım atamıyorduk’ dedi. Birincisi, AnELka golü ama öyle ama böyle atmadı. Eliyle attı. İkincisi, Konyaspor Fenerbahçe’ye ‘Ama öyle ama böyle’ bir gol atsaydı, Hulki ağabey ne yazacaktı? Üçüncüsü, AB’ye adım madım atmadık. Yine dolandırıldık. Allah uzun ömürler versin, bekle ve gör Hulki ağabey!Onur Belge ‘AnELka’ üzerine yaratılan polemikleri izliyorum.’ demiş. Hımmm, başkan bu nedenle üzülüyor demek ki... Evet polemik yaratılmayacak, sadece hakemlerin promil derecesine bakılacaktı. Çünkü o eli ancak körkütük biri göremezdi. Özellikle Gemici. Soyadı Gemici, ama batırdığı kaçıncı gemi? Sonra ‘Hoşgörü’ demiş Belge. Be sevgili Onur, aynı hoşgörüyü neden Hakan Şükür’e hiç göstermez, denk getirdiğin veya getiremediğin yerde eleştirirsin? Hoşgörü ellere var da, bizim evlatlara yok mu? Fransız eliyle gol atıyor, maaşallah takım halinde Fransız kalmayı beceriyorsunuz. Bu gol etik değerleri olan birinin atıp, üzerine yatacağı bir gol mü? Aynı gollerden (Rize ve Konya’daki gibi) Galatasaray atsaydı ne yazacaktın? Yine ‘hoşgörü’ önerisi mi?Sonra Kayseri Erciyes, Kayseri ve Sivas bu el topu golleri yüzünden birer basamak aşağıda. Onların hakkı ne olacak? Ya o el golleri nedeniyle Avrupa’ya gitme şansını kaçırırlarsa?Galatasaray atılan çamurları, UEFA Kupası’nı alarak, üzerine de Real Madrid’i yenip Süper Kupa’yı kazanarak temizledi. Bakalım Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi’ni şampiyon bitirip el gollerinin lekesini kısmen de olsa temizleyebilecek mi? Hadi UEFA Kupası’na da razıyım. Bekleyelim, görelim.Geçenlerde FANATİK’te gördüm. AnELka, dambul çalışıyor. Ellerini ve bileklerini kuvvetlendirecek kuşkusuz. Ama Şampiyonlar Ligi’nde o yöntem geçmez ki! Hakem hem golü iptal eder, hem de sarı kartını çıkartır. Orası, burası değil. Türkiye’de tamam da, Avrupa medyasında Fenerbahçe egemenliği de yok. Boşuna uğraşmasın. Önce kafasını, sonra ayaklarını kuvvetlendirsin. Daha yararlı olur.Ercan Güven, Bıçakcı’nın konuğu olmuş. Sohbette ‘Doğuya bizden başka giden olmadı’ demiş başkan. Ona benzer bir açıklaması da olmuştu daha önce. Önemsememiştim. Baktım ki propaganda vesilesi yapıp, her sohbete katmakta. Bıçakcı’nın söylemlerini pek önemsemem. Ama Ercan Güven yazarsa dikkat kesilir, üstelik inanırım. Fakat bu arkadaşların doğuya giden ilk federasyon mensupları olduğuna inanmıyorum. Sanırım daha önce gidenler oldu. Hatta Diyarbakır’dan ötelere ulaşım zorlukları nedeniyle Skorski helikopterlerle gidildi. Ercan Güven elit gazetecidir. Araştırır ve doğruyu bulur. Güven’e güveniyorum.
‘’Görmezden gelmek!‘’
Ama hem görmezden gelecek, hem de yerden yere vuracak, hatta hakaret edeceksin! Neyin nesidir bu? Bilimum komplekslerin dışa vurumu mu?Hakan Şükür Trabzonspor karşılaşmasında sezonun en iyi futbolunu oynadı. Hem hücum hem savunma aksiyonlarının neredeyse tamamında vardı. Fakat İlker Yasin öyle şeyler yazmış ki, hangi mantığın, nasıl bir bakışın ürünüdür o fikirler, akıl alacak gibi değil.‘Hakan Şükür’ün beyni artık ayaklarına hükmedemiyormuş!’ Allah, Allah... Vay canına! Yasin, Hakan Şükür’ün son dakikada bile atabildiği o müthiş deparı, takımına güven kazandıran ilk golünü, oyunun tamamındaki mücadele ve iyi niyetini görmezden gelip, sadece kaçırdıklarına çetele tutabilir. Fakat ‘Hakan Şükür’ün beyni artık ayaklarına hükmedemiyor’ diyemez! Hadi başkalarının emeğine saygı duymuyorsun, bari kendine saygı duy. Beyinle ayaklar arasında oldukça uzun mesafe var. Zamanla komutların geç ulaşması doğal. Bilinmeyen, gizemli ve asla yaşanmayan bir olgu da değil bu vaka! Ama sen naklen yayınlarda, beyninin hemen kenarındaki yere, yani diline hakim olamıyor, kontrolü kaçırıyorsun. Sonra da başkasının taaaa ayaklarına kadar uzanıyorsun. Oysa halden en iyi anlayan kişiler arasında öncelikli olmalısın. Önce kendine bakıp çare bulsana. Sen de çok önemli, saygın bir kurumun, büyük özen ve dikkat gerektiren, milyon dolarlara mal olan naklen yayın yatırımını seslendiriyorsun. Zaman 40 sene önceki radyo günleri değil ki, gördüğünü değil, gönlündekini anlatasın ve milleti uyutasın. Vatandaş senin söylediğinle, televizyonda gördüklerinin arasındaki çelişkiyi gördükçe az mı çıldırdı? Kaç kumanda kırıldı, ne kadar passiflora yutuldu haberin var mı?Spor programı denilen ciddiyeti, orta oyununa çevirmekte hiç beis görmeyen Yasin, kafayı Şükür’e takmış, takılıyor! Acaba ne yaptığını zannediyor? İş mi!Bu arada Trabzonspor galibiyeti sonrası da, bir çok gerçeğin görmezden gelindiği kanaatindeyim. Gelin oyunun ilk dakikalarını şöyle bir hatırlayalım... Trabzonspor orta alanı bulvar gezintisine çıkmışcasına, Galatasaray kalesi civarında dolaşıyor. Bu arada Mondi mutlak iki gol tehlikesini önlüyor. Bu arada Trabzonspor’un genç kalecisi, uçan balon gibi gelen topa çıkmakta tereddüt edince, Hakan Şükür deneyimine mağlup oluyor. Oysa Tromso kalecisi aynı topları yumruklaya yumruklaya öyle idman yapmış ve kuvvetlenmişti ki, ertesi gün Dünya Orta Siklet Boks müsabakası ünvan maçına çıksa, kesinlikle rakibini nakavt eder, şampiyon olurdu! Neyse... Tolga’nın acemiliği ve gelen Galatasaray golleri hiç kimseyi yanıltmasın. Hele hele Gerets’i hiç yanıltmasın.Son maçta Galatasaray’ın her şeyi mükemmel yaptığını iddia etmek ve ‘İşler yolunda’ demek, aymazlıktır. Hatta aymazlık ötesidir.Faturası da aynen Tromso vakası gibi, çok pahalı gelebilir!
‘’El değmemiş!‘’
Yıllardır haketmediği halde, bir sürü takım küme düştü. Beşiktaş’ın nasıl tepetaklak olduğu geçen bunca zamana karşın anlaşılamadı. Sizlerin çıtı bile çıkmadı. Şimdi bu tepki ne? Geçmiş olsun, tren kaçtı! Bu federasyonla lige el de değer, hakem düdüğü de, siyaset de... İnanmadınız mı? Bekleyin görün.Konu yine Saidou... Topu savunmada karşılayacak. Orta alan Allah’a emanet olduğu için, top mutlaka rakipte kalacak. Sonra yine Saidou orta alana koşup önlem alacak. Bunun adına ‘Çin İşkencesi’ denmez de, ne denir? Galatasaray savunması; rakip savunmadan dönen, seken topları toplayamazsa, başı dertten, kalesi golden kurtulmaz. Celaleddin’in Mondi tarafından önlenen gollük pozisyonu, bu zaafiyetin marifetidir.Sonra Mondi bir mutlak pozisyonu daha önledi. Trabzonspor orta alanı, Gülhane Parkı’ndaki ceviz ağacı gibi! Ne Sarı-Kırmızılılar farkında, ne de alem!.. Öylesine rahat gidip geliyorlar ki!Sonra? Bir Orhan Ak yapımı orta, Hakan Şükür klasiği ve kaleci Tolga’nın gençliği: 1-0.Ardından sonbahar rüzgarlarında kurumuş, hışır ceviz yaprağı gibi Bordo-Mavili savunmanın çıtır çıtır dağılması ve Heinz; 2-0. Az sonra Ümit Karan’ın şahane vuruşu ve 3-0.Galatasaray zorlu geçebilecek maçı 30 dakikada 3-0’a bağladı. Bu skorda marifet, güneşini bile doğudan batırmayı beceren Trabzonspor savunması, artı senelerce kalede duran eski teknik direktörün kaleci seçiminden bihaber olup, en önemli yeri çocuklara teslim etmesidir. Necati de zaafiyeti çaktı. Bir de topa çaktı; 4-0. Sonra 4-1. Gol bence ofsayt değil. İçeri giren 5. var. Gençlerbirliği dramının buz gibi penaltılarını vermeyeni, bunu verir mi?Yerim bitti. Zaten bundan sonra maç dönerse, bu yazıyı muska niyetine suya karıştırır içerim. Hadi bana eyvallah.
‘’Sivas elleri...‘’
Buram buram Anadolu kokan şehrimize gelmiş olmak, mutluluk vesilesidir benim için. Sivas tertemiz, ferah, düzenli ve güzel bir kent. Görülmeli. İnsanları huzuru yansıtmakta. Şık, çağdaş, güleryüzlü. Ayrıca ‘Mis Kebap’tan söz etmezsem, olmaz. Gurme değilim ama böyle bir döner kebabını ömrümde yemediğimi söylemeliyim. Hele özel yapım fıstıklı baklava... Harika.Mecnun Odyakmaz’a da helal olsun. 38 yıllık hasreti bitirmeye vesile olmak bir yana, şehrin sportif etkinlik ve yapılanmayla ilgili ufkunu da açmış. Odyakmaz ve tüm emeği geçenleri kutluyorum. Bülent Uygun... Futbolumuzun ‘Asker’i, sessiz sedasız büyük işler başarıyor. Mesela transferde hiç yanılmamış. Fransergio, Anderson, arada Bülent olmasa, menacerini ihya eder, kulüp kasasını boşaltırdı. İkisi de iyi futbolcu çünkü.Dileğim Sivas ellerindeki şu güzelliklerin devamıdır.Aylar sonra kendi evinde sahaya çıkan Kırmızı- Beyazlılar, Lorant ciddiyeti ve bilgisini takım halinde örnekleme arzusunda. Peki tüm futbolcular başarılı mıydı? Hayır. Özellikle Balili. Daha etkili ve çoşkulu olmasını beklerdim. Pek gözükmedi. Sonra kenara geçti. Yine gözükmedi. Mehmet Yıldız sağ önde oynadı. Ağır kaldı. İçeri geçti. Bu kez de istediği toplar gelmedi. Çünkü Sivasspor baskısı bitmiş, Denizlispor atakları başlamıştı.Denizlispor’un durumu ne? ‘Prostat ameliyatında neşter azıcık fazla kaçınca, iğdiş olan ‘Horoz’un şaşkın şaşkın dolaşan hali’ desem anlaşılır mı? Evet Horozlar geçen sezonun havasını, temposunu en önemlisi de güvenini kaybetmiş. İkinci yarı biraz daha çıktılar. Hepsi o...Sivaspor’un gönlünce saz çaldığı bir 90 dakikaydı. Baskı yerken bile, kontrol ellerindeydi. Disiplinden de taviz vermediler ve Anderson’un 14. dakikada, Hayretin’in güzel ortasına yaptığı mükemmel kafa vuruşuyla, 3 puanı aldılar.Kendi evinde ilk maç, ilk heyecan ve deneyimli rakip, prangadan farksızdır. Kırmayı başaranlara tebrikler...
‘’Yemyeşil kalacak!‘’
Belediyeciler ‘yeşil’ nasıl bir renktir unutmuş! Tromso maçı sonrası Galatasaraylı benizleri göreceklerdi ki, hatırlasınlar diye düşündüm.Köprü yoluna girdikten az sonra müthiş bir yoğunluk. Herkes işe gidiş saatlerini daha da erkene mi çekmiş ne! Hafif koşu temposunda Avrupa’ya geçiş, aynı hızla devam. Sonra? Sultanbeyli Kavşağı’nda tıkanış. Aylardır yapıyorlar! ‘Hal-Otogar istikametinden gideyim, belki yırtarım’ dedim. Hal Kavşağı sonrası tekrar Bağcılar tarafına dönüş ve yine tıkanış. Saat 09.00’daki uçak için, geceden mi gitmek lazım Yeşilköy’e? Trafik yürümüyor bir türlü... Emniyet şeridi ve en sağ şerit, apartmankondu sakinlerinin inme-binme yeri. Öteki iki şerit tamirde. Yürümek mi? Mucize. Üç saat önce yola çıkmama rağmen göz göre göre uçağı kaçıracağım. Neyse, beş dakika kala vardım. Koşa koşa tuvalete... Aynaya bir bakarım! Benim suratta da yeşilin tüm tonları! Hımmm... Demek ki belediyeciler becerdikleri trafik nedeniyle, vatandaşın yemyeşil olmasını kastediyor(!)Sivas’a ulaştım. Büyük Otel lobisinde bir tanıdık sima. O da yemyeşil. Süha Özgermi. Gençliğimizin unutulmaz yöneticisi. ‘Merhaba’ demeden ‘Bu ne hal?’ dedi. “Abi İstanbul trafiğinden filizlendim, pardon yeşillendim’ demeye hazırlanırken, “Galatasaray’ın yaptığı iş mi?” diye ekledi. Oturduk konuştuk. “İstanbul’un kalitesi zayi oldu. Nedenleri belli. Ya Galatasaray’ın” dedim. Yılların Özgermi’si gözyaşlarını tutamadı. “Yönetimi ele geçirenler, hizmeti ve kurumları değil, kendi çıkarlarını ön planda tutmaya devam ettikçe, çürümeyi önlemek imkansız. Türkiye’nin her platformundaki sıkıntısı bu!” diye de ilave ettim.Evet, gözle görülen yolsuzlukları görmezden, aleni yanlışları anlamazdan gelirseniz, her türlü trafik karışır. Yolda, hizmette, kulüpte, devlette. Ondan sonrada herkes yemyeşil suratlarla dolaşır...Özhan Canaydın’a sormak isterim... Şu yabancı transferlerini kim yaptı? Bu arkadaşlar nereden bulundu? Sasa ve Marek gerçekten yabancı... Yabancı, ama bu arkadaşlar maalesef futbola da yabancı... Ya Hasan Şaş... Samsun’da yaptığını anlayamadım. Hele hele Ali Sami Yen’de yaptıklarını hiç... Koşuyoluna atacağına, Acıbadem’e attı her topu! Oysa onun gibi bir futbolcu için basit olmalı, arkadaşlarının koşuyoluna top salmak.Sonra şu saha zeminini boşuna mı yazıyorum Özhan Ağabey... İlk hafta ‘fısss...’ Sonra her yağmurda ‘fısss...’ Beni bırak, futbolcular şikayetçi, futbolcular.Sağlık kurulunun sağlıklı işlediği konusunda tereddütlerim var. Fatih Altaylı, “Hakan Şükür sakat değil” diyor. Fısıltı gazetesi çalışıyor. Sonra? Sağlık kurulundan da, yönetimden de ‘çıt’ çıkmıyor. Bu ne duyarsızlık? Doğru olan ne?Galatasaray’ın akıl almaz ölçüde kan kaybetmesinin başlıca nedeni profesyonel ve idari yönetim tutarsızlıklarıdır. Bunca yıldır kulübün içinde olan Canaydın da artık kararlı olmalı. Benim tanıdığım ve bildiğim Özhan ağabey olmalı. Yani? Neşteri vurmalı... Aksi halde yazık olacak.Yemyeşil suratlar da, Galatasaraylılar’ın doğal rengi olarak kalacak!
‘’Lüzumsuz arayışlar‘’
ASY zemini sezon başından beri söylüyorum BOZUK. Benim buradan gördüğümü sporcular yaşıyor ve şikayet de ediyor. Norveç’teki zeminin göze hoş görünüp sadece çamurdan uzak olanı. Fakat engebeleri, çukuruyla Ay Dede’nin Mecidiyeköy’deki prototipi. Tromso’nun sevdiği saha şartları yani. Üstelik adamlar iyi de hazırlanmış. Haddini-hududunu biliyor, ona göre de oynuyorlar. Konuk kendi evinde oldukça sert oynamıştı. Oynamıştı da Galatasaraylılar’ın intikam değil tur maçıdır bu. Göz göre göre yapılan sertliklere profesyonel kimlikleri, amatörlere dahi yakışmayacak görüntüydü dün gece olanlar. Maçın gidişatı nasıldı? Taraftara kulak verin anlayın. Önce ince küfürler, sonra dağ başını duman almış! Bu marşı duyduğum an, durumun keşkül kıvamı olduğunu anlarım ben. Zaten Bernier de anlattı! 0-1. Mondi, hakeme koşuyor, ama geçti Bor’un pazarı sür eşeği Niğde’ye... Yediğin iki taneyi çıkaracak, üstüne üçüncüyü atacaksın ha (!) bu futbolla mümkün değil. Devreye 5 dakika kala Volkan çıktı Hakan Şükür girdi. Şimdi Gerets’e bir dost tavsiyesi. Kokarcaların gazına gelip milli takım ve Galatasaray doğrularıyla kim oynayıp, kurcalamaya kalktıysa hüsran yaşadı. Sen de bunlardan biri olma. Lüzumsuz arayışların ne zamanı, ne de mekanı. Buyrun işte fatura.Galatasaray elendi. Elendi de sapına kadar hak edip de öyle elendi. Hiç kimse hakemde suç aramasın. Kendine baksın.
‘’Kabak meselesi!‘’
Tatlısı, fırında kızartması ve böreği harika olur. Tadına doyamazsınız. Üstelik çekirdeği gençlere eğlencelik, 40 yaş üzerindekilere de doğal prostat ilacı olur. Her akşam yemekten sonra bir avuç kabak çekirdeği, bağırsakları mülayimleştirdiği gibi, erkeklerin zamansız elektrik kesilmesinden farksız küçük su sıkıntısına devadır.Bal kabağı olur da, susak kabağı olmaz mı? Olur. Ama hiçbir işe yaramaz. İçi boştur. Yani? Ne koyarsanız, o vardır! Temiz su, pis su, bulaşık suyu vs. vs... Doldurur, nereye isterseniz boşaltır, sonra yine ne isterseniz doldurursunuz!Bal kabağı tamam da, susak kabağı nereden geldi aklıma?Neyse... Başbakan’ın ‘Hınk deyici başı’ nasıl adam olunur? ‘Hakan sakat değil’ demiş ve ilave etmiş: “Hakan, haftalardır süren golsüzlüğünden ve Ümit’in parlamasından rahatsızlanarak sakatlandı.” Bunların Şükür düşmanlığı zaten bilinir de, Galatasaray Sağlık Kurulu palavra atıyor ve Hakan Şükür’ün yalanına da ortak oluyor demek ki! Bu kurulu korumaktan sorumlu, Prof. Ahmet Özdoğan uyuyor musun? Bak yine sataşma var. Dolaylı molaylı ama var!Bir kulübün yönetimini bitirme hesapları ve kongre planları olabilir. Olabilir de bu denli musibetçe ve kirli olabilir mi? Sonra herkes ‘Susak kabağı’ mı? Ne koyarsan onu alasın! Hımmm... Demek ki doğru, ‘İnsanlar başkalarını da, kendisi gibi bilir’ sözü. ‘Hınk deyici başı’ kratını, her türlü hakareti ettiği yere yerleşmekle, zaten belli etti. Şu hesabını da yadırgamamak lazım.Nedir hesap? Kafaları iyice karıştırıp, ikilemde bırakmak. Yani? Oynasa bir türlü, oynamasa başka türlü. O zaman ne olur? Forvetin en önemli silahı iyice tutukluk yaparsa, Galatasaray’ın UEFA Kupası’ndan elenme olasılığı artar. Sonra? Takım şansını zayi edince, işte fırsat... Vur Canaydın’ın beline.Ayıptır, yazıktır, vicdansızlıktır şu dönme dolap teşebbüsü. Hele hele bu kirli hesapların içinde, Galatasaraylılığı tescillilerin bulunmasından, midem bulanıyor doğrusu. Bu neyin beklentisi, nasıl bir rant tutkusudur ki, insanları insana yakışmayan ithamlara doğru itmektedir. Anlaşılır gibi değil. Aslında anlaşılır... ‘Nasıl adam olunur’ diye diye adamlık pazarlayanın sonunda malı kalmayınca, alacağı şeklin son versiyonu herhalde olan biten!Geçenlerde yazmıştım... ‘Galatasaray’ın dış zararlılarından daha kötüsü iç zararlılarıdır’ diye. İşte!Star Televizyonu’nu Doğan Grubu aldı. Hayırlı uğurlu olsun. Bazı yorumlar var... Yok reklam pastası arttı. Yok artık iyice tekelleşti diye. Bu tür yorumlar hikaye. Boş verin. Medya ne idüğü belirsiz yabancıların, nereden çıktığı ve beslendiği belli olmayanların elinde olacağına, vergisini takır takır ödeyen, istihdam sağlayan sağlıklı kurumların elinde olmalı. Ayrıca okurlarımla tekrar paylaşmak isterim, 10 yılı aşkın süredir bulunduğum ocakta, bana şunu yaz veya yazma diyen asla olmadı. Doğru veya yanlış, düşündüğümü sizlerle paylaştım ve hiçbir zaman kaş çatan biriyle karşılaşmadım. Demokrasinin, tutarlılığın, güven duygusunun egemen olduğu ocağımıza katılan yeni arkadaşlarımıza ‘Hoş geldiniz’ diyor, sağlıklı yapıların, güçlü kurumların Türkiyemiz’in olmazsa olmaz gerekliliği olduğunu düşünüyor, hayır iddia ediyorum.
‘’Ayıp oldu!‘’
Hasan Şaş kaptan çıktığı Galatasaray armadasının başında, sorumluluklarını unuttu. Yaptığı da son derece ayıp oldu. Sorunların tartışılacağı yer saha ortası ve milyonların gözünün önü değil, soyunma odası olmalı. Takım birlikteliği veya kavgası, aile mahremiyetinden farklı bir olgu değil ki. En yakınına bile yapamayacağın davranış biçimini, takım arkadaşına da yapamazsın. Yapmamalıydın Hasan. Fevri davranışlarına ‘dur’ demeyi öğren artık.Maçı izliyor ve düşünüyorum. Türkiye’de türlü imalat sektörü var. Mesela müzik sistemleri. Yüksek kaldırım, Tahtakale piyasasında yok yok. İstediğiniz paraya birbirinden güzel setleri bulabilmek olası. Ama bazıları daha iyisini arzu eder. Bang-Olufsen ya da Harman Kardon gibi üst düzey cihazlara büyük para verir. Öyle tınılar yayılır ki mekana “Oh be verdiğim onca paraya değdi” dersiniz. Müzik kalitesi, verilen büyük rakamın karşılığını, buram buram hissettirmektedir.Kulüpler ne yapıyor? Daha iyi tını alabilmek ve kalite için yabancı malı alıyor. Pekiii dünyanın parasına, Tahtakale’de olanı getirmek, neyin nesidir dersiniz! Heinz ve Iliç’ ten söz ediyorum. Onlarca eşdeğer yerli ürün varken, milyon dolarlar niçin saçılır? Çözmek mümkün mü? İthal malı ya kendini farkettirmeli, ya da Çin ürünleri gibi ucuz olmalı. Galatasaray’daki taze ikili şimdilik hem kel, hem fodul, üstelikte ateş pahası.Necati’nin birbirinden güzel iki, Samsunspor’un Rafael’in ayağından geliyorum diyen ve gelen bir golü var.Yazılacak da çok şey var. Var da... Hasan Şaş adına hem üzüldüm, hem keyfim kaçtı. Canım yazmak istemiyor açıkçası!