‘’Üçüncü boyut‘’
Günümüz futbolunda iki rakibin taktik beceri ve fizik anlamda yarışını değerlendirme niyetimize, üçüncü hatta dördüncü boyutlar burnunu sokmazsa olmuyor! Dün gecenin menüsü saha meselesi. Böyle zemin, bu devirde olmamalı. Ama Ankara’da var. Şu hal futbol değerlerini katletmekle kalmadığı gibi, sporcu sakatlıklarının da bir numaralı nedeni. Sorumlu kim? Stadyumları 7 Kocalı Hürmüz’e çeviren uygulama, trilyonluk ayakları patates tarlasından beter zeminde, mücadele zorunda bırakmakta.Dördüncü boyut mu? Elbette Gerets. Orta alanda top yapan, çabukluk kazandıran adam Okan nerede? Yok. Orhan Ak 100 metrenin tek sorumlusu, hangi işe yetişsin? Şaş yine kulübede ve Galatasaray bunalımda, Hasan da! Mükemmel zeminlerde dahi, pas trafiğinin işlemediği Cim Bom’da, üçüncü ve dördüncü boyut ta devreye girince gelişi güzel işler üretildi. Galatasaray savunması oyunu başlatamayınca, orta alan da kuramıyor, ilerdekiler bakınıyor. Gerets’in forvet bolluğunda Karaman’ın devşirmelerden golcü üretme çabasına helal olsun. Mondi’nin son anda kurtardığı pozisyon sonrası devre bitti. Gezinen Şükür gitti, Necati geldi. Yorgun Sabri arkaya, Şaş öne. Belçika’lının düşüncede felç ettiği adamlar maçı kurtaracak şimdi. Mustafa savunma defosunu affetmedi 1-0 Sonra gözden çıkarıldığı işaret edilenlerden Şaş kesiyor, Necati şahane bir voleyle 1-1’e getirip, birilerine de ‘Ayıp ediyorsunuz’ diyor. Çatırtının başladığı dakikalar Ayhan ‘Öldü’ denilen pozisyonu diriltti ve yine Necati 1-2İki sezondur doğru adamlarla başlayıp, mutlaka yanlış seçimlerle bitiren. Yanlış başladığında da, doğruyu yumurta kapıya sıkışınca seçebilen kimlik dün gece yine bildiğini okumuştur. Bu filmi izlemek anlaşıldı ki Galatasaray’lının kaderi. Atılan Şaş’a birşey söylemiyor ve ‘O’nu bu hale getirenler utansın’ diyorum. Galatasaray’ın tüm dengelerini bozanlar, sporcuların da dengesini bozmazsa ayıp olurdu, değil mi?
‘’Emre'nin dersi!‘’
Geçtiğimiz sezon Ocak ayı döneminde yaşanan ve Frankfurt’ta şekillenen bir olay, şunu aklıma getirdi: Türk futbolunun hangi beyinlerce, nasıl yönetildiğinin alameti... Emre Aşık, Fulya sahasına mahkum edilmişti Beşiktaş’ta. Tigana umarsız, yönetim duyarsız. Üstelik bu sporcu Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş gibi 3 büyüğün formasını giymiş, defalarca milli olmuş bir gençti.Ekrem Karaberber’in altyapı kaynağında, rahle-i tedrisden geçmiş biri olarak, futbolcu hangi emeklerle yetiştirilir ve kaçı zirveye ulaşabilir, iyi bilirim. Bu nedenle o çocukların infazına kıyamam. 70 milyonluk ülkemizde üst düzey futbolcu sayısı 500’ü geçmez. Aynı şekilde topu topu 500 eşek kalsa, sivil toplum örgütleri “Eşekleri yaşatalım” diye kampanya açar. Ama bizde futbolcular takır takır infaz edilir, ‘gık’ çıkmaz. Mesela Vestel Manisa kalecisi Bülent. Tamam, suçu büyük. Ama böyle ceza da olur mu be birader? İnsaf! Durakta çatır çatır insanları ezip öldürenin 3 senede yırttığı, kapkaççının şikayetçisi henüz karakoldan çıkamadan, savcılıktan bırakıldığı sistemde...Soruyorum, “Emre Fulya’da çalışıyor mu, yoksa boşvermiş kaytarıyor mu?” Müthiş bir disiplinle hiç aksatmadan programı uyguladığını söylediler. Aradım sonra, “Emre Galatasaray’a gelmek ister misin?” “Elbette” dedi. “Ama Beşiktaş’tan yüklüce alacağın var.” “Vazgeçer, derhal gelirim. Zaten ben Galatasaray’la hiç para konuşmadım. ‘Gel’ dediler geldim, ‘Git’ dediler gittim.” Önce Doğan Sarıbeyoğlu ve Hayri Kozak ağabeylerime söyledim. Canaydın’a haber verdim.Bu işe karşı 2 kişi var: Gerets ve Tulun. Erdal Keser’di arayan: “Emre’nin Galatasaray’a gelmesini istiyormuşsun. Argümanın ne?” dedi. “Birincisi Türkiye’nin böylesine hizmet etmiş bir genci bu yaşta kaybetme lüksü yok. Kazanılmalı. İkincisi, Song ve Tomas yalnız. Sakatlık olur, para problemi çıkar. Böyle deneyimli biri şart. Üçüncüsü bu çocuk sahalara dönerse A Milli Takım’da bile oynar. Şubat, mart, nisan sakatlıkların en yoğun olduğu dönemdir, mutlaka lazım olur.” “Tamam Gerets’le konuşacağım” dedi.Belçikalı bu çocuğa hiç sıcak bakmadı. Tıpkı Hasan Şaş, Ergün ve diğerleri gibi. Ama mecbur kalınca oynatmak zorunda kaldı. O günlerde teşekkür için arayan Emre’ye, “Ben sana teşekkür ediyorum. Sizlere bu milletin manevi borcunu ödemek mümkün mü? Ayrıca 1 yıl içinde milli takıma gitmeni de bekliyorum” dedim. Gitti ve oynadı.Şimdi aynı direnişi Hasan Şaş, Ergün ve diğerlerinden de bekliyorum. Başaracaklarını da biliyorum. Emre meselesi yönetici kesiminin amatörü, profesyoneliyle nasıl uyuduğunun açık ve net belgesidir. Tüm futbol dünyamızın da, mutlaka alması gereken dersidir. Bize bizim çocuklardan fayda var. Belgelemediler mi?
‘’Haddini bilmek!‘’
80’li yılların başı. Tekirdağ tarafından geliyorum. Silivri’nin oralarda bir otomobil dadandı. Bende İtalyan’ın teknolojiyle adeta dalga geçtiği bir Alfetta var. Kopuyorum, allem ediyor kallem ediyor yapışıyor. Büyük Çekmece’nin meşhur rampasına kafa kafaya girdik, inceden gaz kestim, solladı. Az sonra da önüme düştü ama simsiyah bir duman saldı. Çok geçmeden de sağa yanaşıp motoru kucağa aldı! Haddini bilmek önemli iş. Aksi halde faturası pahalı.Terim’de Norveç’in kasasına kanmış. Tipinden ne olduğu pek anlaşılmayan Alfetta’yla yarışıp, motoru patlatan sürücünün hatasını tekrarladı. Oysa Hoca’nın İtalyan merakı, bilgisi üstelik o zamanlar kullandığı Spor Fiat otomobili vardı. Başına geleceği hesaplayabilirdi yani. Şartları zorlamayıp kendisi gibi olsa, şu ilk yarı yaşananlar başa gelir miydi? Türkiye cayır cayır motor sesi çıkarıyor ama hedefe Norveç’in sessiz otomobili varıyor: 0-2.Yunanistan maçının şifresi Sabri ve Tümer’in olağanüstü performansı. Sersem etmişti ikisi rakibi. Tümer yerli yerinde de rakip dengesini bozacak, ikinci isim en geride, solbekte. Norveç savunması sabun kalıbı yerleşmiş, top güya sende. Fuzuli işgal buna mı derler ne! Oysa Volkan orada mıh gibi olmamış mıydı? Biz Gerets’e ‘Gördün mü? Sabri nerede oynamalıymış?’ diye sallamaya hazırlanırken, bizimki de Belçikalı’ya el verdi. ‘Zararın neresinden dönersek kâr olur’ felsefesinin realiteye geçebileceği ikinci 45 dakika ve Sabri bu kez önde. Oyunun rengi değişmiştir şimdi. Norveç alanında ilk yarı eveleyip geveleyenler, pozisyon üzerine pozisyon üretiyor ama bu kez de şans gülmüyor. Neler kaçtı neler... Bırakın 2 golü çok daha fazla atabileceğimiz zaman dilimi ‘Ah-vah’ içinde geçerken Hamit’in serbest vuruşu ve Myhre, Myhre’liğini yaptı: 1-2. Ümitlendik ve son dakikada sevindik. Yine Hamit ‘Altıngol’ ve yine Mhyre’nin Mhyre’liği, şimdi: 2-2. Ders alınması gereken, galibiyetin gereksiz arayışlar sonucu kaçtığı bir 90 dakikaydı..
‘’Kocacıklı Kemal‘’
Çoğunluk Selanikli bilir, ama Kemal Kocacıklı’dır. Karaman yöresinden göç eden yörüklerin, debre yakınlarında bulunan köyündedir babasının evi. Kocacıklılar Türk gelenek, görenek ve dilinden şartlar ne olursa olsun taviz vermemiş, yüzyıllardır Türk özünü korumuş insanlardır.Karaiskaki tribünlerindeki bir kısım ‘meczup Atinalı’ Katina teyzelerinin şiirinden haberdar olsa, Kocacıklı Kemal’i tanımış olur, yanlışa da sapmazdı. Neyse, bilmemek değil, öğrenmemek ayıp. Öğretelim!H H HKemal’ime... Kocacıklı çakırım, yakışıklım, Kemal’imYandım aşkından debreye geldimSaydırdın takır takır martinini Nasıl da sıktırdın Katina’nın dişiniDoyamadım aşk meyvesini yemeyeSelam olsun Atina’daki Yorgi’ye!Çok sevdim Kemal adlı birisiniYorgo düşünsün artık gerisini!H H HBiz Türkler, son derece hoşgörülü, insanları seven, olağanüstü de sabırlı bir yapıdayız. Bizim bu özelliğimizi çözemeyenler üzerimize gelirler ve sonunda da delirtirler. İşte o zaman, karşımızda kalanların yapabileceği bir şey yoktur. Kaçabilecekleri yer mi? Vardır elbette. Fena halde kaşınanlar adres tespiti yapsa ve başına ne geldiğini Yunanlılar’a sorsa iyi olacak! Evet, Yunanistan’da üç güzel gün geçirdik, büyük bir sportif zaferle de döndük. Yunanistan’da büyük konukseverlik ve olgunluk gösterenler de oldu, kafayı yiyenlerde. Ama dedim ya, Katina teyzelerinin aşk şiirini bilseler, o hale gelmezlerdi. İstiklal Marşımız’ı yuhaladılar. Basri’ye dedim ki, “Şehitlerimizin ruhunu zedelediler, şimdi yandılar. Onların intikamı fena olur.” Hani o kale sahasından havaya dikilen toplar var ya, neden öyle oldu acaba?Bu arada Nikopolidis ve Basinas kendini bilmezleri kendine getirmeye uğraştı, ama olmadı. Biz, tribünlerin yaptıklarını İstanbul’da asla yapmayalım. Herkesin atasına saygımızı koruyalım. Teknik kapasitemizi, aklımızı ve futbol sanatımızı sahneye koyan Ay-Yıldızlılar Atina’dan geçmeyi bildiler, şimdi sıra Norveç’te. Bu maçtan daha zor bir oyun olacağını bilmelisiniz. Orada adrenalin üretecek hiçbir şey olmayacak. Yani, tam kutup adamlarının sevdiği ortam yaşanacak. Üstelik Alman hakemi çok beğenenlere katılmıyor, Tuncay’ın ziyan olan pozisyonuna hâlâ yanıyorum. Gökhan’ın sarı kartı da uydurmaydı, oynamamasına patladı. Erzik, Norveç maçı hakeminin hakkaniyetle maç yönetmesini temin etmeli.Terim ve ekibinin gerekeni yapmasını bekliyor, Başbakan’a da şaşıyorum. Sayın Erdoğan, TFF’nin başında İsviçre eserinin (!) yaratıcıları yoktu ki, Ulusoy ve yönetimi vardı. O nedenle kutlanma hakları da vardı. Bu kızgınlık, kırgınlık niye? Ben anlamadım, anlayan var mı?
‘’Arifeyi gördüler ama!‘’
Müthiş bir seyirci baskısı, böylesine gerginliğe alışık olmayanların takımda sayıca fazlası. Yani sıkıntılı bir gece. Sıkıntılı bir gece Georgios Karaiskais’te...Yunanlı Avrupa Şampiyonası’nda sonuca nasıl gitti? Duran top üstünlüğüyle. Biz de erken verdik bu şansı. Önce korner, ardından serbest vuruş ve Tuncay’ın olmadık sektirmesi. Boşta kalan Kyrgiakos ve: 1-0. Dakika henüz 5.Bu şok gol zaten çok olan tedirginliğimi iyice artırdı. Ev sahibi çılgın tribün baskısına, önde olma avantajını da eklemiştir şimdi. Peki ne yapmak lazım? Çabuk oynamak. O işi pek iyi yapamasak da, teknik kapasitemizle işi çözme peşindeyiz. Yengeç gibi yan yan gidiyoruz, ama Nikopolidis’e de ulaşabiliyoruz. Sabri çivi gibi etkili. İlk pozisyonda Tuncay, hakem hatasına takılırken, ikincisinde kaleci hatasını yakalayan yine Sabri’ydi. Kısa düşen topu Tuncay’a veriyor ve bunalımdaki yıldızı kendine getiriyor. Sakaryalı’nın sus işareti ne demektir? ‘Golümü attım, derdinize yanın’ demek. Evet: 1-1. Şimdi Tümer de sahnede; mükemmel mücadele ve teknik gösteriler serisi Fenerbahçeli’den. Komşu alkışlayacak da hasetini yenemiyor! Volkan’dan bir libero kaleci gösterisi ve Yaman olanı da solbekin sanki 40 yıllık milli gediklisi. Daha iyi oynamadığımız, ama daha kaliteli olduğumuzu belgeleyen ilk yarıyı 1-1 berabere bitirdik. Gol pozisyonunu bile rakibe kendimiz verdik. İkinci yarıya daha da iyi başladık. Sabri sağ kanadı uçururken, Tümer de resmen şov yapmakta. Kayserili Gökhan’dan bırakın bizi, Nikopolodis dahi ümidi kesmiş ki seyretti. Oldu mu: 1-2! Helal olsun. Bu çocuk, hem sakattı hem de gazi ama attığı gol tarihi. Giannakopoulos akıl almaz fırsatı kaçırıyor, hemen ardından Tümer, olağanüstü bir gol atıyor: 1-3. Sonra o çıktı, Gökdeniz girdi, vaziyeti 1-4’e getirdi. Bu zaferde emeği olan herkese helal olsun. Sevgili komşu harıl harıl milli bayram hazırlığı yapıyordu. Bugün, arifeyi gördüler, ama bayramı göremediler. Fatih, sen, hakikaten ‘Fatih’sin. Yunanistan’ı fethettin, daha ne yapacaksın?
‘’Fenerbahçe senfonisi‘’
Ezeli dost Fenerbahçe senfoni çağdaşlığını yakalarken, Galatasaray ‘teneke-trampet’ devrinde! Kimdir bu devri yaşatanlar? Galatasaraylılığı kimseye bırakmama hasisliğindeki ‘Lisecilik’ bağnazları elbette. Divan Kurulu’nda Aktar, Hasol, Çölgeçen, Yarsuvat, Büyükerol ve Kozak gibi duayenler, önemli uyarılar yaptı. Canaydın yönetiminin de Divan Kurulu’ndan ‘Galatasaylı nasıl olmalı?’ dersi alması gerek. Her oturuma en az 100 azası gelen Divan ve üç ayda dört toplantı yapan yönetim. Üstelik toplantılara gelmeyip, dışarıda provokasyon üretenler! ultrAslan sağduyu önerirken, bir kısım liseci bölücülüğü besliyor. İyi ki, Galatasaray Liseliler oyuna gelmiyor.Fenerbahçe Lütfi Kırdar’da çağdaşlığı simgelerken, Canaydın ‘lahmacun partisi’ statüsünden az farklı etkinliklerle 100. yılı abarttı. 2005 yılı hangi Galatasaraylı’da iz bıraktı? Hatırlayan var mı? Kapalı kapılar ardında dünya şaheserleri ürettiler de, biz mi bilmiyoruz? Aziz Yıldırım’ı beğenmeme hakkınız var ama Sezar’ın hakkını Sezar’a teslim şartınız da var (Şey!!! Az daha yine Neron diyordum!)... Hiç olmazsa duruşu belli. Fenerbahçe için olağanüstü çalışıyor, kavgaysa kavgasını da ediyor. Fenerbahçe, Yıldırım’ın geldiği günden daha iyi durumda mı, değil mi? Ya Canaydın? (...) İyisi mi, siz doldurun.Fenerbahçe Kulübü, Fazıl Say, Bilkent Senfoni Orkestrası, Kültür Bakanlığı Korosu ve seçkin konuklar eşliğinde muhteşem bir gösteriye imza atarken, Galatasaray’da iki üç liseci camia bütünlüğüne zehir saçıyor. Sorumlusu mu? 20 milyonluk camiayı, okulun içine sokmaya çalışan teneke trampet zihniyeti! Hani o sözde şakayla, Ali Uras’ı üzen zihniyet! Yönetimin kurtuluş için yapacağı en büyük hareket, derhal istifa müessesesi, ama kim var ortada? Yine o gece Mehmet Ali Aydınlar’ın ışıldadığını gördüm. Başka adaylar da var tabii. Galatasaray’da var mı böyle bir hareket? Canaydın, Polat’ı bitiremiyor, kemiriyor! Son anda paçayı kurtaran Ergun Gürsoy mu? Yenilenip enerji topluyor. Olur mu? Olur.Divan Kurulu’ndaki güzel olay Sami Çölgeçen’in, Ali Yavaş’ı davetiydi. Mükemmel hazırlanan Yavaş, alkışlar arasında öyle şeyler söyledi ki, hem Divan aydınlandı hem de Galatasaray’ın geleceği! Yani Fenerbahçe’nin Aydınlar’ına karşı Cim Bom’un aydınlık günleri altyapıda! Ama gelecek başkan acaba hangi kafada? Belirlense de akıl yürütebilsek! Ali Yavaş ve ekibi özveriyle çalışıp üretirken, başka kulüplerden gelen milyon dolarlık teklifleri de reddedip, “Galatasaray için daha ne yapabiliriz?” diyor. Sahi aklıma geldi, Yavaş milyon doları itti, peki kaç yönetici çıkarıp kulübüne 1 milyon dolar verdi? Mesela Gürcan, mesela Ergün? Okul arkadaşlarının hastane parasını dahi kulübe yükleyen vefaya (!) selam olsun!Fenerbahçe’nin sportif sonuçlarda da senfoniler ürettiği yerde Canaydın İsviçre’de, Gerets de, Yeşilköy’de teneke trampet kalitesinde işler peşinde.
‘’Anlamadım gitti‘’
Dünün maçı, sanırım günün de maçı ve goller senfonisiydi. Ama şunu anlamadım gitti! Kayseri ilk yarıda yaptıklarını, ikinci yarı nasıl unutur? Antalya ilk devre yapamadıklarını, ikinci bölümde nasıl başarır? Eğer iki taraf da parçalı performanslarını 90 dakikaların tamamına taşısa, İngilizler bile bizim lige abone olur. Evet bol gollü ve harika bir oyundu. Ama dedim ya! Biri oynarken öteki baktı, öteki oynarken diğeri...Gün, Mehmet Topuz gösterileriyle başladı. Önce Gökhan’a attırdı. Sonra iki şahane gol de kendisi attı ve gitti. Sanırım Yunanistan’a! Oysa vaktin gelmesine daha vardı ve kendi karasularında kalması lazımdı. 3-0 sonrası Coşkun golcüye özel, klas vuruşuyla 3-1’e getiriyor. Devre de öyle bitiyor.Sonra ‘Yılmaztimol’ takviyesi yapılmış sanki! Usta İlyas ve Coşkun’dan mükemmel gösteriler gündemde. Suazo’nun etkin olduğunu da görüyorum. Coşkun yine topu güzelleştirdi 3-2 ve pek ortalıkta gözükmeyen Ali Bilgin ‘buradaydım’ dedi: 3-3. Kayserililer “Ne oldu?” demeye kalmadan, Coşkun, “3-4 oldu bile” dedi.Dün Toledo bir tuhaftı! Bir pozisyonu anlatayım;Öyle bir yerden, öyle bir vurdu ki, acaba şunu mu düşündü “Top varana kadar Cordoba nasılsa iyice yaşlanır, kriz falan geçirir düşer. Belki top da kaleye gider!” İşte bu arkadaş uzun süre oyunda kaldı, bana göre hataydı. Vaziyeti Gökhan kurtardı: 4-4.Neredeyse emekliliği gelenlerle, “Ayyyy ne oluyorum diyenlerden” oluşturduğu takımla Vural’ın yaptıkları şahane... Ya Ertuğrul Sağlam? Büyük takım oluşturmanın ne denli zor olduğunun bilindiği futbol dünyasında, ayakları sağlam basan bir ekip yaratıp, zirve kovalıyor. Ama ekstra birkaç oyuncu olmazsa, yani papaz bulunmazsa! Bu işin ne denli zor olduğunu Kayserililer henüz bilmiyor. Öğrenirler...
‘’Ben de gülüyorum!‘’
Gerets ‘Sezon sonu gideceğimi’ söyleyenlere ‘Gülüyorum’ demiş. Ben de Gerets’e gülüyorum! Şu takımı yaz boz tahtasına çevirmeseydi, Galatasaray şimdi şampiyonluğun açık ara adayı, Türkiye Kupası favorisi, belki de Avrupa’da dahi vardı. Başkan anlamaz! O eski basketbolcu. Giren, çıkan, değişen bol oldukça, sepet topu keyfi alır ama futbol başkadır. En iyileri seçecek ve çok büyük arıza olmadıkça devam edeceksin. Ayaktopu istikrarı sever.En mükemmel futbolun oynandığı Boleslav galibiyetinden sonra nihayet Okan ve Ayhan yine yanyana. Ya aradaki kayıp zaman ve puanlara ne diyeceksiniz? Evet uzun zaman sonra pas zenginliği ve oyunu kontrol keyfi yan yana. Konyaspor etkili ve baskı yapan bir takım. Peki dün gece neden alışılan olmadı? Çünkü top kullanırken düşünen, riskten kaçan yoktu. Olabildiğince çabuk paslaşıp sık sık yön değiştirdiler ve Konyalılar yetişemediler. İlk yarı 2 farklı bitmediyse ev sahibinin şansı, konuğun şansızlığıdır. Bir de Aykut’un olağanüstü kurtarışı.Tayfun’un stoper oynaması, Konya forvetini adeta öksüz bıraktı. Neca topu ne yapacağını düşünürken, öyle bir şut attı ki. İyi ki şapkam vardı! Çıkardım: 1-0. Arda’nın yoktan yonga çıkardığı kaçıncı oyun bu? Yine yapacağını yaptı ve İliç’e çıkardı. Şasa paşa paşa vurdu: 1-1. Kontrol Cim Bom’un elinde, Pozisyonlar da... Hasan Kabze emekçinin tillahı. Marko Paşa gibi her derde deva olma çabasında. Okan, Ayhan ve İliç topu iyi kullanınca savunma nefes alma fırsatı buldu. Geçmiş zamanların bunalımlarına rastlanmadı. Emre ve Tomas uyumu her geçen hafta yoğunlaşırken savunmada güven verdi.Hasan Kabze çalışmasının karşılığını attığı golle aldı: 1-2. Galatasaray öndedir ve böyle de bitirmek niyetindedir.Bu dakikadan sonra her türlü dandikliği yapar, orta saha ve forvette top kullanacak tutacak adam bırakmazsanız, makus talihi yine yaşarsınız: 2-2. Gerets, bu futbol anlayışıyla Galataray’a kazandıramaz, futbolcularının çabaları da her zaman istenilen sonucu sağlamaz. Bunlar bırakın şampiyonluğu ikinciliği dahi yakalayamaz.