‘’Riijkaturca Kafkafranga‘’
Rijkaard ve Kafkas’ın saha içi üretimlerine bakınca; Rijkaard demode, Kafkas mode! O zaman vaziyeti anlatabilmek için, ‘Riijkaturca-Kafkafranga’ desem olmaz mı? Şimdi diyeceksiniz ki ‘45. dakikada Galatasaray 2 net golden olmadı mı?’ Doğru da, onca para o iki pozisyon için, hatta gole çevrilebilmesi için veriliyor zaten.
Modern futbol, Kafkas tarafındaydı. İki beki oyunun her bölümünde var. Başka? İleride üç de çabuk oyuncu var. Top cambazı olmaları da cabası. Bu üçlünün mükemmel organizasyonlarını, Hollandalı’nın taktik düşüncesi değil, iyi işler yapan Neill önledi. Galatasaray soğuk, kötü zemin ve aylardır anlattığımız defolar nedeniyle ilk atağını 23. dakikada yapabildi. Bu vaziyet nedeni olarak; soğuğa, zemine, hakeme, bakkala, kasaba, çırağa sallayabilirsiniz. Tercih sizde!
Bunca bahaneye karşın insan yine de merak ediyor ‘Koskoca Galatasaray’ın doğru dürüst hücum organizasyonu olmaz mı?’ Hiç olmazsa bir sihirbazlık ürünü sahneler be! Cangele’nin ‘Kısa Co’ya attığı çalım gibi mesela! Kayserispor gerçekten iyi işler yapıyor. Belki de Kafkas dedi ki ‘Organize işler bunlar!’ Keita’ya ikinci ‘sarılık’ operasyonu gerçekleştiren Hakan Aslantaş’ın yaptığı, ‘organize işler’ kapsamına girmez. Helalidir! Ev sahibi 10 kişi şimdi.
Top daha çok Galatasaray’da kalıyor gibi gözükse de, gerçek neden Kayserispor’un çabuk, Galatasaray’ın çok düşünüyor olmasıdır. Eksik ev sahibi kendi alanına çekilince, konuk baskılı manzara arz etti. Cangele’nin çarptığı GSMobil telefon direği değil, koşu yoluna dikilen rakiptir.
Masa tenisi gibi gidip gelen top ve eksilen iki puan... Neler kaçtı neler.
‘’Cim Bam!‘’
Galatasaray’ın derdi stoper değil, mtoper de değil. Takım olmayı devreye sokamazsanız, paçayı sihirbazlıkla dahi sıyıramazsınız! Polat’ın yönetime transferi sonrası 17 yabancı, 14 yerli, 6 da teknik adam gelmiş. 8’i yabancı toplam 24 futbolcu da posta! 10 da PAF’lı çocuk, etti 34...
Demek ki çok ziyaretle, çok çocuk olmadığı gibi, çok transferle de çok başarı olmuyor. Üzerine de tomarla para ziyanı. Yazıya neden böyle girdim? Neill, Dijehoua’ya acemice girince girdim. ‘King-Kong’ ebadında adamdan ‘Kanguru’ zerafetinde çalım yedi Avustralyalı.
Hele hele Necati’nin attığı ikinci gol var ki... Uzun veya kısa ‘Co’ atsa ‘şak-şak alkıııış’ her tarafta. Necati’nin yaptığı da tam şeylik... Methiyelik! ‘Kesme şeker’ gibi nefis bıraktı. Galatasaray’da oynarken de, böylesini çok atmıştı da, acısı ancak karşı tarafta olunca anlaşıldı. Gönderilen 24’ten sadece biridir Ateş...
İnanın meraktayım ‘Rijkaard takımı acaba zar atıp mı belirliyor?’ Her daim şeş-beş geldikçe de, oyun kurulamayıp, daha da karışıyor. Bir taraf çok dolu, öteki taraf bomboş... Zar gelmeyince pulları böyle üst üste dikersin de, futbolda olmaz. Kaç ay geçti beklenen futbolu gören var mı?
Arda’yı da attığı golden sonra kaybettik! Dikkat, her 90 dakikada bir-iki gösteri, sonra ara ki bulasın. Burada yerler de, ya Avrupa’da?
Kısa ve uzun ‘Co’lar peşpeşe oynadı da, ikisi de iş yapmadı. Bu arada ‘Küçük Co’nun Elano’ya yaptığı penaltıdır ve Yıldırım çalmamıştır!
Galatasaray ‘Ardakadabra’ marifetleriyle paçayı kurtarıyordu da dün gece, uymadı... Antalya’da ‘Cim bam’ oldu, İnşallah Kayseri ‘Cim bam bam’ olmaz!
‘’Galaktikos pozisyonyiyos!‘’
Galatasaray’ın, Denizlispor’a üstünlüğünü inkar mümkün mü? Sıralamada biri nerede, diğeri nerede? Ehh bir de kalite farkı! Ya Yeşil-Siyahlı ekibin bulduğu şanslar! Taraftar demez mi? ‘Galaktikos ama çok pozisyonyiyos!’ Galatasaray kalibresinde bir ekip, rakibe bu denli şans veremez. Çünkü herkes affetmez!
Millet stoperlere sallıyordu. Neill geldi, nereye sallanacak şimdi? Rijkaard deha. Deha da oyun planlaması sanki şaka. Milenyum Galatasaray’ının başarısı ‘bücür’ etkinlikleriydi. Şimdi yok. Uğur, Neill, Servet, Caner dörtlüsünün önünde kader mahkumu Mustafa Sarp... Sonra? Kalan bakiyenin tamamı ileride! Cim Bom’un topu kazanan, doğru kullanan bu arada da basan, çabuk orta alanı yok. Çoğunluk ön tarafa bakıyor. İleriye bakmak iyidir de, bu denlisi arka tarafı unutturur, kaparlar sonra!
Denizli Horoz’u bindirmeleri kuru gürültü çıktıysa, kabahat Bulgar İspenç’i Emmi’nindir.
Emre Çolak’ın mükemmel kullandığı topu, Barış aynı güzellikte Arda’ya. Zor vuruşu gole çevirdi Kaptan 0-1. Kafa var ama içinde akıl da var. Jo’nun ince işlerini izliyor bayılıyoruz. Şey! Acaba süse püse mi kanıyoruz? Bizim kanmamız bizi bağlar da, Rijkaard ve futbolcularının kanması 20 milyonu... Onca tehlike uyandırmadı ve Memişler bağladı: 1-1... Rijkaard ve Neeskens, Emmi İspençov’a dua ederken! Az sonra, ‘Co’ Hollandalı’lara mum yaktırdı 1-2.
Co çıktı, ‘bücür’ yok derken girdi Covanni! Co’un adı, Covanni’nin boyu kısa... Ama ikisi de santrforda. Hayırlısı! Ayhan ve Emre Güngör dahil olunca, süzgeç delikleri yamandı ve Horoz yavaşladı. Bitti!
Zafer 3 puanla geldi... Alkııııış ‘şak-şak-şak’.
‘’Tepebaşı gazinosu...‘’
Eskiler bilir, Tepebaşı Gazinosu 50’li yılların en gözde eğlence mekanıydı. Daha sonra Bebek Belediye ve Maksim’de unutulmaz mekanlar olarak anılarda kaldı. Dönemin ünlüleri Muzaffer Akgün, Behiye Aksoy, Zeki Müren, dansöz Özcan Tekgül; Tepebaşı’nda iki-üç ay süren fırtınalar estirir, programlarını bitirirlerdi. Gazinolar da bitti sonra!
Galatasaray da üç-dört ay süreli programlar için, ‘yıldızlar’ sahnesi oldu. Dilerim sonu, ‘gazinolar hüznü’ gibi olmaz. Spor kulüpleri, hele hele Galatasaray gelgeç değil, uzun soluklular sahnesi olmalı. Kalıcılık esas tutulmalı. Palyatif tedbirler ve günü kurtaracak transferler değil.
Santos; Barcelona sonrası Tottenham. Ardından kiralık Ipswich Town. Sezon sonu Tottenham ve yine kiralama suretiyle Aslan.
Jo; Corinthians ışıltısı ardından, Rusya’da parlayan yıldız ve sonrası fısss. Manchester City’de tutunamıyor, ardından Everton’da şans deniyor ve şimdi de kiralık statüsünde Galatasaray’a geliyor.
Avrupa Aslanı, Tottenham ve Manchester City’nin arka bahçesi mi, yoksa fidan geliştirme çiftliği mi? Ben Avrupa platformunda aşmaya niyet ettiği rakipleri zannediyor, belki MU’yu dahi sollar diye düşünüyordum. Ama kısa vadeli programa tav oldu Polat yönetimi. Nerede kalıcılık, ne oldu ileriye dönük ‘BÜYÜK’ hedefler?
Galatasaray’ı ‘taşıma suyla dönen değirmen’ misali idare anlayışı, bana ters geliyor. Kimilerine otoban gibi düz gelse de. 3 kaleci, 9 defans, 11 orta alan, 3 forvet barındıran Galatasaray kadro yapısı rakamları dahi, yanlış icraatın fotoğrafı değil de, nedir Allah aşkına?
Lucas 32 yaşında ve ilk maçında yere-göğe konulamadı. Jo 30 dakikada uçuruldu. Santos daha yoldayken, havalandırıldı. Oysa beklense, ‘Galatasaray takım olabildi mi, olamadı mı?’ diye bakılsa. ‘Ayazda zafer kazandı’ diye şakşaklama yerine Gaziantep’in 10 kişiyle neler yaptığı düşünülse, daha doğru olmaz mı?
Kazanılan isimler belki iyi de, şekil berbat... ‘Kiralık’ futbolcu, Türkiye’deki büyüklerin küçüklere yaptığı gibi bir şey bu! Bizim küçükler ne kadar kazanmıştı? Büyük de o kadar kazanacak yani!
‘’Kuru gürültü!‘’
Galatasaray’ın Ziraat Kupa müsabakaları futbolu ‘kuru gürültü’ gösterisiydi. Taraftar da uymuş! Sahadaki ve tribündeki temposuzluğu, ancak eşgüdüm toplantısı sonucu sağlarsın. Sağlamışlar! Ses çok görüntü yok, iki cenahta da. ‘La la, layla lay’ diye bir tutturdular, öyle de gittiler koskoca ilk yarı. Heyecansız, tekdüze ve sahada olan bitenden bihaber, tepki özürlü taraftar kalabalığı. Arda’nın geri pastan üretilmiş vuruşunda, Bezgin sektiriyor, Nonda uyuyor, tribün de uyuyor. ‘La la, layla lay’ yeknesaklığı devam. Sahada olan bitenle ilgileri olsa, uğultunun kralı kopacak da, yok!
Bu tür saha şartlarında ne yapmak lazım? Baskı uygulamak lazım. Ne Galatasaray, ne de taraftar baskı adına hiçbir girişimde bulunmadı. ‘La la, layla, lay’ vaziyeti olunca, kalabalık Gaziantepspor savunması, ceza alanı dışında oyaladı ve bu işi bilmeyenler, durumu baskı sandı. Ahmet Arı’nın ‘Eşek arısının’ dahi teşebbüs etmeyeceği kabahati sonucu, konuğun eksik kalması da olumlu gelişim nedeni olamadı evsahibi adına. Şuta benzer şutun, desteğe yarar sesin, temponun olmadığı bir ilk yarı yani.
İkinci yarı trenin kaçma saatine az kalınca ‘bastır Galatasaray oooley’ telaşı ve umutla bekleme. Elano’dan gayrisine sormak lazım ‘ver is dı şut?’ Son haftaların mükemmeli Caner’e, Zurita koydu takozu ve penaltı. Nonda da yüzde 100 gole takoz koydu! Bezgin’in ayakları da tabi. Sıfır elde var 0 yani. Kaldı yarım saat, şimdi ‘vur-kır-parçala bu maçı kazan saati’ Bir de Jo!
Evet Jo’ya yapılan faul ve Sarp’ın denge tavizi vermeyen Gaziantep savunmasını, ‘Keklik’ gibi avlayışı: 1-0.
Kuru gürültü ürünlerine kanmamak lazım!
‘’Seninle bir dakika!‘’
Denizli B.B. ‘Seninle bir dakika’ dedi ve bitti. Oysa güreşe çıkan pehlivan önce karşısındakinin sıkletine bakmalı ve ona göre durmalı. Konsantre, üstelikte çılgın tempoda başlayan, konuğun hızı, 60 seniyede bitti... E geri kalan 89x60 ne olacak? Seyrettiğimiz gibi olacak. Orantısız gücün, sahadaki hali!
Kilon yetersizse işi ağırdan alıp, zaman zaman da minder dışına kaçacaksın. Aksi halde arı kovanına çomak sokar, başına geleceği de, öne almış olursun. Denizli B.B.’nin başına gelen budur. Güreşe kerhen soyunan Galatasaraylı’ları gaza getirdiler ve bir anda üç kafakol yediler!
Gelelim ‘Okkalı Pehlivan’ın’ durumuna! Sarı-Kırmızılılar Barış asistinde Canerle 1, yine Barış etkinlikleriyle 2 gol buldu. Tüm ilk yarı boyunca Galatasaray’ın planlı, projeli bir tek organizasyonuna dahi şahit olmadım. Oysa ev sahibinin bilinen, bir oyun şablonuna sahip olması gerekmez mi? Eğer Denizli B.B. karşısında, kişisel becerilerle malı götüyor ve kilo farkı avantajını kullanıyorsanız, denk siklettekiler karşısında ne yapacaksınız? Orada işler böyle gitmez ki!
Bu tür müsabakalar sistemin tam anlamıyla uygulanarak, ezberlenmesi gereken 90 dakikalar olmak zorunda. Denk kuvvetlere uygulanması zor ne varsa, burada denesene. Şu vaziyette bile, şöyle şakır-şakır işleyen bir pas trafiği göremediysem, ne zaman göreceğim?
Puanlarını yeterli görüp ‘müsabakayı nasılsa kazandım’ diyen güreşçi gibi Galatasaray’da saldı ve fecaat bir savunma duruşu sonucu golü yedi... Ayhan indirilince, Emre Çolak penaltıdan attı ve farkı yine 3’e çıkardı... Sonra 4’e de çıkardı. Gol çok, beklenen yok.
‘’Harakiri!‘’
Türk futbol tarihinin en yüksek rakamlı finali dün gerçekleşti. Digitürk ve Türk Telekom, reyting rekorlarını alt-üst eden performansları nedeniyle kutlanmalı. Nefes kesen bir mücadeleydi. Ülkemiz için hayırlı olsun inşallah.
Akıllara zarar rakamların, akıllara zarar futbol ziyafetleri sunmasını beklemek de, biz futbolseverlerin öncelikli hakkı olmalı. Ama bu paranın karşılığı kaliteyi mi izleyeceğiz, yoksa yine transfer rezilliklerini mi? Orası meçhul!
Meçhul olmayan, neredeyse tüm kulüplerin, yeterli ekonomik girdilere karşın ya batık ya da batıyor vaziyette olması. O zaman ‘sorun ne?’ Sorun yönetici yetersizlikleri. Türkiye işini bilmeyen veya ‘ziyadesiyle bilen yöneticiler’ sorununu fena halde yaşarken, zenginleşirken batmayı da becerebiliyor! Böylesi muhteşem rakamlar sonrası, dün gazetelerde yazılanları; bir Japon yönetici okumuş olsaydı, kesinlikle ‘harakiri’ yapardı. Çünkü kazanılan miktarın nasıl ‘berbat’ harcandığından başka ne bir yorum, ne de haber vardı. Ülke güven vermeyen ‘kulüp yönetimleri’ ülkesi olmuş, herkes farkında, kendilerinden başka! Futbolcu gelişiyor, teknik adam gelişiyor, hakemler gelişiyor ama kulüp yöneticileri bırakınız yerinde saymayı, alabildiğince geri gidiyor. TFF ‘Kulüp Yöneticileri Eğitim ve Gelişim’ semineri mi açsa acaba? Galatasaray yerinde bir transfer gerçekleştirdi ‘Lucas Neill.’ Şimdi kaç stoper, kaç bekle oynayacaklar bilemiyorum? Ama şu da bir gerçek, çok savunmacıyla oynamış olsan da, az pozisyon vermiş olmuyorsun. Orduspor müsabakası son örnek olarak akıllarda. Rijkaard öndeki savunma anlayışına deva bulamazsa, bir uçak dolusu ‘Lucas’ gelse hava. Dün “Orhan Şam ve Mustafa Pektemek Galatasaray’da, Serkan Kurtuluş da diğer Serkan’la Gençlerbirliği’nde” bombası düştü buralara. ‘Sabaha karşı konuşmuşlar’ denilince inandım. Bu işler gün ışığında olmaz çünkü!
‘’Ordu eksilince!‘’
Güç dengeleri zaten Galatasaray’dan yana, üzerine de Ordu eksilince skor 0-3 oldu. O zaman gücünü zafiyete uğratacak davranışlardan kaçınacak ve dikkatli olacaksın. Erol mücadeleyi sürdürmeyi başaramayınca, arkadaşlarını erken yalnız bıraktı.
Bank Asya Ligi ekibi, Süper Lig devi karşısında direnmeye niyetlense de başaramadı. Çünkü kabahatli bünyesi içinden çıktı!
İlk yarının daha dikkat çeken, zaman zaman da etkili olan ekibi ev sahibi. Özellikle 30 ve 40. dakikalar arası İrfan fırsatı kullanamazken, Mehmet’in vuruşunu Ufuk mükemmel çıkardı. Kewell ve Arda dışında savunma aksiyonları güçlü isimlere şans verdi Rijkaard. Böylesi tercihlere karşın, ilk yarıda yaşanan Ordu tehlikelerini iyi analiz etmeli Hollandalı!
Caner mükemmel çıkış örnekliyor son maçlarda. Hele hele Arda ve Caner’in şık üretimleri sol kanadın güzel renkleriydi. Bu şıklık bir de şık gol üretti Kaptan’ın ayağından. Peki sağ kanat ne durumda? Sıkıntıda. Sabri ve Keita yoksa, etkinlik de yok. Tek kürekli sandal gibi olduğu yerde döner, durur ve yol alamaz Galatasaray. Sıkıntı stoperde değil, saha dağılımında doğru dengeleri kuramaması Sarı-Kırmızılılar’ın. Terazinin bir kefesi başka, diğeri bambaşka olduğunda denge olmaz, tartı sonucu da doğru çıkmaz. Yanılırsınız!
Nonda iki gol attı, başarılıydı.... Ama aynı Nonda vasat rakiplere yaptığını, sağlam yerleşimi başaranlara uygulayamıyor. Büyük takım forveti olma kriterleri de, işte oralarda meydana çıkıyor. Büyük hedefler varsa, büyük müsabakalar adamına gerek var oralarda. Galatasaray çook çalışmalı çok... Bunca zamana karşın, bilindik Galatasaray futbolu yok. 10 senedir yok!