Vaziyet!

Haberin Devamı ›
Galatasaray’ın ekonomik durumu her ne kadar ‘Şahane, aştık, locaları sattık, şirketleri birleştirdik’ dense de, parlak gözükmüyor. İsrail’in ünlü kulüplerinden biri, şampiyonluk finalini kazanır. Kulüp reisi soyunma odasına girdiğinde, prim müjdesi bekleyen sporcuların gözleri parlamaktadır adeta. Başkan ‘Çocuklar müthiş bir final oynadınız ve kazandınız. Bunca emek ve döktüğünüz ter sonrası, ferahlamayı da hak ettiniz’ der ve sonra görevliye döner ‘Moiz git de şu pencereyi aç evladım!’ Polat pencere değilse de, klimayı açtırmak zorunda kalacak gibi!
Leo Franco deva olsun diye alındı ama dert oldu. Ruh vaziyeti de bozulmuş sonra, gitmiş doktora. ‘Çok zor durumdayım efendim. Uyku uyuyamıyorum, bu nedenle de gündüzleri verimli çalışamıyorum’. ‘Kaleci olduğunuzu unutun ve güzel bayanları düşünün, pembe hayaller kurun’ demiş doktor. Leo’da ‘Fenerbahçe müsabakasında aynı uygulamayı yaptım ama bu sefer de maçı unutup, topu kaçırdım ve bittim.’ cevabını veriyor. Leo sorunu bu sezon da sürecek ya da çok pahalıya patlayacak gibi gözükmekte. Ya da para sıkıntısı nedeniyle, yöneticilere psikolog yolu!
Galatasaraylı’lar şanslı! Q7 dünyaya gelen bebekle ilgili, anne ‘acaba’ deyince apar topar gitmiş memleketine. Gerçeğin tespiti için test yapılacakmış duyduğuma göre. Aklıma ‘Uzun Co’ geldi! Benzeri başına gelse, memleket memleket dolaşır ve test üstüne test yaptırırdı. Futbolu bilmem ama üretim becerileri sonrası gereken DNA tespiti konusunda Q7’ye tur üzerine tur bindirir, ne antrenman, ne de müsabakalarda görebilmek mümkün olmazdı.
Gurbetçi futbolcumuz trenle Münih’e gitmektedir. Karşısında bir İngiliz ve Alman var. Sohbet esnasında İngiliz ‘Annem o kadar ünlüdür ki, bir mektup atın; zarfın üzerine sadece Mary Taylor-England yazın gider.’ Alman benim annem daha ünlüdür, mektup zarfına sadece Zimmerman yaz ulaşır’ diyor. Bizimkinin fena halde kafası bozulur bu işe ve; ‘Benim anam için bunlara bile gerek yok. Elimdeki boş zarfı anama atayım gider’ diyor.Derhal itirazlar yükseliyor tabii... ‘Öyle şey olur mu amma da attın ha!’ diyor İngiliz ve Alman. ‘Gider birader, var mısınız iddiaya?’ diyor bizimki. O sırada tren Münih garına girmektedir. Her taraf Türklerle bezenmiş tabii. Futbolcu eline alıyor boş mektup zarfını, sarkıyor pencereden ve elini mektup zarfının altından bizim buralardaki rakip tribüne sallar gibi sallıyor. ‘Hemşerim bu kime, bu kime?’ El hareketini gören cevaplıyor ‘Anana anana....’ Dönüyor içerdekilere; ‘Size demedim mi anama gider diye.’
Tribünlere oynama, fazla yakınlaşma ve aşırı muhabbet hevesinin de mutlaka bir yerlere faturası gider! Bakalım kime, ne zaman?