Arama

Popüler aramalar

‘’Zaten şike sahada yapılmaz ki!‘’

MADDE 58 - MÜSABAKA SONUCUNU ETKİLEME

(1) Müsabakanın sonucunu hukuka veya spor ahlakına aykırı şekilde etkilemek veya buna teşebbüs etmek yasaktır. Bir futbolcuya veya kulübe teşvik pirimi verilmesi de bu kapsamdadır.

(2) Bu hükmü ihlal eden kişiler, bir yıldan üç yıla kadar müsabakalardan men veya hak mahrumiyeti cezasıyla; kulüpler ise küme düşürme cezasıyla cezalandırılır. İhlalin ağırlığına göre küme düşürme cezasına ek olarak puan indirme cezası da verilebilir.

(3) İhlalde sorumluluğu bulunan kişi veya kulüplere ayrıca para cezası verilir. (4) Anılan yasağın hakemler tarafından ihlali halinde sürekli hak mahrumiyeti cezası verilir.

Gördüğünüz gibi çok açık bir madde...

O kadar açık ve basit ki hukuk filan bilmeye gerek yok. “Şike, teşvik yapmayın düşersiniz” diyor o kadar.

Tek itiraz edeceğim nokta ‘teşebbüs etmek’ diye ayrıca bir tanım yapılması. Şikenin teşebbüsü olmaz. Şikenin de teşviğin de kendisi teşebbüsten ibarettir zaten...

Örnekse: Ben size şike teklifinde bulunsam, siz de reddetseniz ben suçsuz mu olurum? Sizin yaptığınız doğru davranış beni niye kurtarsın ki!

Ya da ben sizinle teşvik konusunda anlaştığım an zaten suç işlenmiş olmaz mı?

Şikenin teşebbüsü olmaz. Şikenin sahaya yansıması gerekmez. Şike sahada yapılmaz. Masada yapılır... Şike ve teşvik sahada uygulanır. Uygulamanın tespiti neredeyse imkansızdır. O yüzden güçlü şüphe bile şike için yeterlidir...

Bütün bunları 6 aydır yazıp çizmek bile hem sizin hem bizim zekamıza hakaret ya! Neyse...
Zaten hepimizin bildiğini birbirimizden saklamanın alemi yok: 3 Temmuz’dan bu yana soruşturmada adı geçen kulüpler, misal Samsun, Antep, Altay vs. olsa, çok rahatlıkla aylar önce uygulanmış bir madde olacaktı bu... Kimse değiştirmeye yeltenmeyecekti...
Siz de, biz de herkes biliyor bunu...
...
Şimdi ne değiştirilmek isteniyor?
Küme düşme kalkacak mı? Hayır...
Kalkmayacak... Sadece uygulanamaz kılınacak...
Ne yapılmak istendiğini dün Orhan Saka’dan duyduk...
Şike ve teşvik derecelendirilecek...

Yani ne olacak?
Mesela: Teşebbüs edersen 8 puan silinecek. Oyuncu şike yaptıysa 5 puan vs.
Asıl önemlisiyse, şike teşvik sahaya yansımadıysa küme düşme olmayacak. Peki nereden bileceğiz sahaya yansıyıp yansımadığını?

Diyelim ki, oyuncuyu, kaleciyi bağladın. Parada anlaştın. Maçı kazandın. Sonra sahaya yansımadığına karar verdin ve adamın parasını da vermekten vazgeçtin... Bizzat şikeyi yaptığı iddia edilen kişi bile sahaya yansımadığını düşünüyorsa, sen ne yapacaksın?
İşte mevzu budur... Derecelendirme. Ya da sulandırma...
6 aydır olduğu gibi sulandırılıyor mevzuu..

Ve asıl önemli nokta kaçıyor:
TFF Yönetimi, etik kurulun raporu, üstüne iddianame, üstüne şampiyon takımın Şampiyonlar Ligi’ne yollanmaması gibi kesin durumların bizzat tarafıyken ne bekliyor? Neden savunmalarını almıyor suçlananların...

Bizzat Aziz Yıldırım “İddiaların hepsini çürüteceğim. Bana sorun.” derken neden alınmıyor ki savunmalar?

Çünkü yapılmak istenen sulandırmak.

Kimler sulandırıyor? Şike soruşturmasında adı geçen 8 kulüp... Kendileri hakkında verilecek cezayla ilgili önce yasayı değiştirdiler şim de talimatnameyi değiştirecekler.

Ne acayip bir durum...

Bir bilseler bunun ne yaralar açacağını...

Ah bir bilseler!

Demiyorum. Çünkü biliyorlar...

Şike artık serbest

Düşünün. Sade, ortalama bir futbolcusunuz. Hiç bir güvenceniz yok. Yarın ne olacağınız belli değil. Çoluk çocuk geçindiriyorsunuz. Güçlü birileri teşvik veya şike teklif ediyor size. Ne yaparsınız?

Futbol dünyasının şu andaki genel tavrı, sulandırma çabası böyle açık bir şekilde ortadayken tavrınız ne olur? Gidip yetkililere haber verdiğinizde ya da basına gittiğinizde birilerinin arkanızda duracağına güvenir misiniz?

Artık bu ülkede hiçbir şike ya da teşvik yakalanamaz. Artık futbol hiç olmadığı kadar kirli olacak.

Aferin size...

Acaba hangi Yanal?

Michael Skibbe elindeki kadroya oranla son derece başarılı bir ilk yarı geçirdi. Özellikle forvet hattından çok verim alamamalarına rağmen play-off hesabıyla zirvenin sadece 3,5 puan (!) gerisindeler...

Böyle bir başarılı performansın ardından hoca kaybetmek kötü. Ancak Skibbe’nin bilinen 2. yarı düşüşünden kurtulmaları da büyük şans.

Yanal hiç kuşku yok ki Türkiye’nin en iyi hocalarından biri. Ama bu atamada bilinmezle de var.

Öncelikle Yanal iyi bir çalıştırıcı. Ama takımı çalıştıracak fizik olarak olanları başka bir seviyeye çıkaracak bir zaman yok.

İkincisi hangi Yanal’la karşı karşıya olduğumuzu bilmiyoruz. Topu bir an önce rakip kaleye yollayıp oyunu orada oynamak isteyen Yanal mı olacak, yoksa Milli Takım’daki gibi daha kontrollü bir oyun mu tercih edecek.

Yanal markasının karşılığı ilki. Ama bu oyun için ideal bir forvete sahip değil. Yanlış anlaşılmasın özellik olarak son derece iyi bir ikili var elinde ama performans öyle değil. Mehmet Yıldız ve özellikle Batuhan’dan bahsediyorum. Batuhan 4 ay sabretse Yanal’la değerini bir kaç kez katlayabilir.

Ama bu sabır onda var mı?

İlk olarak çözmesi gereken konu bu olacak.

Yanal’ın oyunundaki bir diğer önemli konu da orta sahadaki savaşçılar. Hürriyet bu açıdan kazanç olsa da Alper’in kaybı onu etkileyebilir. Her ne kadar genç oyuncu için teklif edilen
5 milyon euro olağanüstü bir rakam olsa da Yanal’ın Alper’e ihtiyacı vardı.

Önümüzdeki 4 ay Eskişehir için bilinmezlerle dolu bir dönem olacak, bu kesin. Ama Skibbe ve Yanal’ın ortak sezon sonu krizlerinden kurtulmak bir avantaj gibi. 2 iyi başlayandan bir
iyi sezon çıkabilir....

03 Ocak 2012, Salı 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Olcan&Colman'la başka bir Trabzon‘’

Şenol hocanın bu yıla başlarken önünde duran soru şuydu: Kaybedilen hayati görevdeki oyuncuların yerine adam mı bulunacak? Yoksa eldekilere göre yeni bir sistem mi yapılacak...Hoca bu seçimin arasında kaldı. Zokora defansif bir orta saha ve her ne kadar çok övgü alsa da, ne bundan 5 sene önceki formunda ne de Selçuk gibi iki yönlü oynayabiliyor.

Milli takım da kazanır
Trabzonspor’un geçen yılki başarısının altında orta sahada önliberosuz oynaması vardı. Bu sene bunu yapamadılar.
Ama şimdi bu şansları var. Olcan bu görevin altından kalkabilir. Her ne kadar Gaziantep’te sol kanatta kendisine yeni bir kariyer yapsa da, Olcan’ın genç ve Ümit Milli takımlarda parladığı yer hücuma dönük orta sahadır. Bir üst seviyede oyunun merkezi olmayı başaramadıysa da Olcan bu işi hem de Selçuk İnan’la birlikte U-20 takımında hem Dünya Kupası’nda yapmıştı. Bu konudaki bir başka ilginç durum ise o milli takımın genel direktörünün Ünal Karaman olması... Olcan transferi asıl bu açıdan önemlidir. Ve eğer o da bu yola baş koyarsa milli takım da çok iyi bir orta saha kazanır. Karaman-Güneş ikilisinin Olcan-Colman oyun merkezini kullanması işte bu yönlerden benim için sürpriz olmaz. Ve dediğim gibi bu Trabzonspor’un kaderini değiştirebilir.

En isabetli işi yaptılar
Yani Trabzonspor devre arasında en isabetli transfer işini yapabildi. Sezon ortasında böyle güçlü bir hamle yapmak hiç kolay değildir. Play-Off’u da göz önüne alırsak yarışa bu hamleyle tutunabilirler.
Burada yapılabilecek diğer hamle ise Umut’a alternatif olabilecek savunmayı da bilen bir hücum oyuncusu. Eğer Şenol Güneş çift santrfora dönerse sorun yok. Halil-Henrique arkalarında Burak’la gayet iyi bir ekip olabilirler. O bahsettiğim U-20 Milli Takımı’nda Burak’ın da bu görevde oynadığını hatırlatmak isterim.

Umut Bulut aranıyor...
Ama hoca sistemi değiştirmeyecekse o zaman transfer şart. Ne Halil ne Henrique bu sistemin parçası olamıyorlar. Halil olağanüstü iyi niyetiyle bir yere yere kadar geliyor. Ama Umut aranıyor. Yeni bir Umut bulmak kolay değil. Ancak bulunmazsa da bu sistem yürümez. Trabzonspor tek bir oyuncuyla geçen yılki seviyesine ulaşabilir.

02 Ocak 2012, Pazartesi 10:35
YAZININ DEVAMI

‘’Cim Bom bir de ''kanat''lanırsa‘’

Geçtiğimiz yaz 6 ilk 11 oyuncusu aldı Galatasaray... 4 de ilk 18 oyuncusu.
Yeni bir teknik direktör, yeni bir yönetim, yeni bir stat.

Her şey yeni ve takım lider... Toplanan puan da son yıllarda şampiyonların ilk yarı sonunda topladığı puan...

Böyle bir durumda yeni bir transfer hamlesine girişmek akıllıca olabilir mi?
Hem sadece iç durum değil, genel hal de Sarı-Kırmızlılar için son derece parlak...
Temeldeki üç rakipten ikisi 2 günde bir maç oynadı ve yıprandı. Diğeri de kaosun tam ortasında. Her gün başka bir krize uyanıyor. Ve işin en acayip tarafı Anadolu’nun bu duruma hiç tepki veremeyişi. Büyükler için sorun yaratamıyorlar. En iyisi Eskişehirspor teknik adamını kaybediyor, en parlak oyuncusunu satıyor...

Sistemi değiştirmeseydi...
Durum buyken yeni bir transfer hamlesi gerekli?
Şu anda Galatasaray teknik yönetimini endişelendiren tek şey Play-Off olmalı. Onlar için avantajlı zamanda yapmaları muhtemel puan farkı, Play-Off sistemindeki abukluk nedeniyle

Nisan’da kuşa dönecek...
Terim ve ekibinin bunun dışında kafa yordukları fazla bir şey olduğunu zannetmiyorum...
Şöyle de düşünebiliriz. Terim eğer sistemi değiştirmese durum farklı olurdu. Çünkü 4-3-3 türevlerini oynayabilecek bir sol bek, Melo savunmada kalacağı için Selçuk’un yanına bir orta saha, sağ açık, santrfor ve santrfor arkası... Bunlar gerekirdi.
Ama Terim sisteminin kaynağını kanatlardan merkeze kaydırmakla en doğru kararı verdi. Oyunun merkezi artık en güçlü olduğu yer.

Ujfalusi ve Semih/ Melo ve Selçuk / Baros ve Elmander...
Savunmanın iki yanındaki oyuncular ileri çıktıklarında yukarıdaki ilk 3 oyuncunun verdiği defansif güvenle rahat ediyorlar. Son 3 oyuncu da onlara açık alan ve pas seçeneği sunuyor. 4-3-3’ten 4-4-2 varyasyonlarına geçildiğinden bu yana kanat akını sayısında belirgin bir artış olması teorik olarak garip. Ama gerçek de bu... Çünkü Melo-Selçuk ikilisi artık geniş alanda kaybolmuyor.

Diğer ihtiyaç alternatifler
Galatasaray’da kanımca eksik olan hâlâ tam doldurulamamış ama sistem değişikliği nedeniyle artık çok göze batmayan iki bölge var: Orta sahanın iki kanadı...

Kazım, Engin ya da Riera oyundan ilk sistemdeki gibi kopmuyor, çünkü takım artık birbirine daha yakın oynuyor. Emre’nin fiziksel dezavantajı da geniş alan koşularına gerek kalmadığı için çok ortaya çıkmıyor.

Ancak Amrabat ya da Gökhan Töre gibi taktik bilgi, güç ve yeteneğin tamamına sahip oyuncular bulunabilirse işte o zaman Galatasaray’ın sistemi daha parlak bir şekilde çalışabilir.

Tabii ki böyle bir zamanda böyle oyuncular almanın maliyeti göze alınırsa.Galatasaray’ın bunun dışında sadece derinlik yaratabilecek transferlere ihtiyacı olur. Yani yedeği olmayan oyunculara alternatifler: Selçuk, Muslera, Elmander. Biliyorum çok zor...

30 Aralık 2011, Cuma 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Hakan Şükür'e açık mektup...‘’

Tribünden gelip, başkan olunmuş. Tribünden gelip mafya lideri olunmuş.

Çünkü yönetimler yatırımı futbola değil, tribünlere yapmış.

İsviçre maçında olayların içinde olanlar burada yine varlar. Hem de akreditasyon kartıyla sahanın içinde var olanlar...

Yıllar önce Leeds cinayetlerini işleyenler bugün hâlâ tribündeler, deplasman uçaklarındalar...

Büyük kulüplerin ezeli rakiplerini tutanlar tribün liderleri olmuş...

Durum bu olunca bugün okuduklarımız sürpriz olmuyor.

Futbolcu başkan olamamış. Ama tribün lideri başkan olmuş.

Futbolcu piyon olmuş... Tribün futbolcuyu, hem de milli futbolcuyu dövmüş, sıkıştırmış, haraç almış...

Yönetimler onu sıkıştırmış, şike/teşvik yapılmış, menajer oyuncuya transferin yöntemi olarak şikeyi, teşviği göstermiş.

Oyuncuyu, hem de yabancı oyuncuyu maçta oynamaması için tehdit etmişler. Ya da teşvik etmişler...

Oyuncu sahipsiz kalmış... Savrulmuş bu garip düzenin içinde... Maaşını zamanında alamamış. Dava bile açamamış. Kimsenin parası filanca kulüpte kalmaz teranesiyle uyutulmuş...

Anlayacağınız futbolcu kurban olmuş Türkiye’de...

Neden mi?

Çünkü Türkiye’de Profesyonel Futbolcular Derneği’nin Başkanı yabancı sınırlamasının kalktığını, katıldığı bir TV programında karar alındıktan 2 gün sonra öğreniyor.

Çünkü Türkiye’de oyuncular haklarını hukukunu savunmuyor. Savunamıyor demiyorum.

Savunmuyor...

Ve eve ekmek götüremiyorsanız, ve ev pasta, kremalı böreğe alışmışsa daha rezili... Yani baskı altındaysanız, kariyeriniz en fazla 10 yıl sürecekse. Bir sakatlık anında çaresiz kalma riskiyle karşı karşıyaysanız... Sektörde para kazananların oranı yüzde 1’lerdeyse... İyi para kazananların oranı binde birse...

İşte o zaman suça açık olursunuz. Kurban olursunuz... Mafyanın elinde oyuncak olursunuz.
İşte iddianame en çok bunu anlatıyor...

Suçlanan suçluysa da bunu anlatıyor, kimse suçlu değilse de bunu anlatıyor...
İşte aslında durum budur...

Ve durum buyken... Türk futbol tarihinin en önemli 2-3 futbolcusundan biri de, muhtemelen birincisi de TBMM’deyken artık şu sendikayı kurma vaktidir.

Hakan Şükür Türk futbol tarihinin zirvesindedir.

Ama asıl şu sendika işine ön ayak olup gerçeğe dönüşmesinde başrol oynarsa, işte o aman
en önemli golünü atar.

Sendika neye yarar?

1- Spor Toto Süper Lig’in tüm oyuncularının emekliliklerini garanti altına alır. 2. şık yok bu kadarı bile yeter.

Futbolcular “ben 20 yıl sonra ne olurum” ya da sakatlanırsam ne olurum”, “çoluğum çocuğum ne yapar?” diye düşünmezlerse sorun kalmaz. Sendika tüm “gerçek profesyonel futbolcuların” asgari geleceği garantiler.

Böylece şike ihtimali azalır.

Bugünkü alacaklarından bahsetmiyorum dahi.

Özel bir şey yok

İnternet kurtlarındansanız bir süredir acayip telefon kayıtları okuyor olmalısınız. Küfür kafir bir futbol dünyası... Herkes ama herkes birbirinin arkasından konuşuyor. Şaşırıp kendinizce sonuçlar çıkarıyorsunuzdur.

Ama asıl önemlisi şu:

Bu telefon kayıtlarını neden okuyorsunuz? Hakkında takipsizlik kararı verilmiş insanlar. Sevgilileri, eşleri, arkadaşları vs. birileriyle konuşuyorlar. Konuşan iki kişi hakkında da takipsizlik kararı verilmiş. Konu tamamen özel hayat... Ortada suç yok. Hiçbir suç unsuru yok. Peki biz niye okuyoruz bunları? Bu okuduğumuz nedir? Biz bunları neden okuyoruz? Biz bunları nasıl okuyoruz? Bunlar neden ortada dolaşıyor? Bunlar bu davanın zaten kuvvetli olan özüne fayda mı sağlıyor? Yoksa davayı hafifleten bir magazin mi?

Futbolcular yönetsin

Yine aynı terane başladı. “Futboldan gelenler yönetse böyle olmazdı.”

Hangi futboldan gelenler?

Yönetmek bir iştir. Ayrı bir eğitim gerektirir. Teknik direktörlük başka bir meslektir...
Futbolculuk başka bir meslek. Bunların arasında geçişler olabilir tabii. Ama nasıl demir-çelik işçisi ileride, en azından gerekli eğitimi almadan o fabrikanın CEO’su olmuyorsa, futbolcu da hiç bir eğitim almadan futbolu yönetemez.

Bana iş hayatında başarılı olmuş, eğitimini almış 20 kişiden büyük bir işletmeyi 5 yıldan az olmamak kaydıyla yönetebilmiş bir eski futbolcu gösterin, size futbolu yönetebilecek ismi göstereyim...

Havadan sudan

1- Asansör, kapının ağzında durularak beklenmez. Kenarda beklenir. Kapı ağzı boş bırakılır. İçerisi boşalır. Sonra binilir. Aynı şey her türlü kapı için de geçerilidir. Önce dışarı çıkacakların çıkması beklenir.

2- Trafikte emniyet şeridinden gidilmez. Emniyet şeridi, ihtiyaç halinde emniyetli bir bir şekilde durmak için vardır.

3- Çıkamayacağın kavşağa girilmez. Yeşil yanıyor olması sana geçme hakkı vermez. Gireceğin yolun serbest olduğunu kontrol etmen gerekir.

Eğer başkasının yolunu keseceksen yeşil yansa da geçemezsin...

4- Yol göbeğin içindeki aracındır. Göbeğe girmeden önce dönen var mı diye bakılır. Sonra girilir. Bu sene bu kurallara uyun... Emin olun Türkiye değişir...

27 Aralık 2011, Salı 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Herkes topun arkasına‘’

Pas yapması amacıyla kurulan iki takım sürekli topun arkasında kalmaya çalıştı. Defansif oyunu sadece kendi ceza sahaları çevresinde yaptılar. Hızla top kapıp kaleye yollanmayı amaçladılar.

Ancak ikisi de hızlı değildi. Rakibi eksik yakalayamadılar.

Buna rağmen iki takım da erken basmayıp topluca geri koştuğu için ikisi orta sahayı kolay geçip son bölgede neredeyse hiç top yapamadı.

İlginçti... İki eski teknik futbolcu... İkisi de bize hep futbolun nasıl güzel olacağını anlattılar. İkisi de defansif oyundan hep şikayet etti. Ama ikisinin de takımları son derece disiplinli bir şekilde ‘her zaman topun arkasına’yı uyguladılar. Yanlış anlaşılmasın bunun için bu iki ‘genç’ teknik direktörü övebiliriz de. Ancak oyunun diğer yönünü Kral ve Şifo unutuyorsa ne yapacağız biz?

Maçı ilginç yapan çok şey var. Tekrar ediyorum hiç ilgi çekici değil, sadece ilginç...

Hakem de orta alana ayrı bir muamele yaptı mesela. Orada mücadelenin olmadığı yerde kolay çaldı faulleri. Top kaleye yaklaştıkça çalma oranı düştü.

Bienvenue’nün Fenerbahçe’de oynaması mesela. Onu eleştirmek de haksızlık.
Çünkü bu oyuncu ham. Türkiye standartlarında genç... Belki bir yerlerde kendisini gelişirebilir ve üst düzeye çıkabilir. Ama İstanbul’da olabilir mi? Fenerbahçe oyuncu geliştirebilen bir ekol değil. Böyle bir misyonu yok.

Tamam bu sıkışık zamanda başka bir oyuncu satın almak zor. Peki bu kadarını bile yetiştiremiyor mu sarı-lacivert altyapı? Dedim ya ilginç. 4 milyon euroya Bienvenu’yü almak... Onun suçu yok tabii.

Başka? Yere göğe konamayan Stoch’un sıradanlağın zirvesinde oluşu var.
Sonra! Aykut Kocaman’ın erken davranıp Alex’in çıkarışı. Yanlış görmediysem oyuna giremeye hazırlanırken dışarı alındığını gördü Brezilyalı. Bu var.

Var oğlu var...

Bu sıradan maçta bile neler var!

22 Aralık 2011, Perşembe 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Bu nasıl hukuk‘’

Elmander’in gördüğü kırmızı kartın cezası neden disiplin kurulunda 2 maç ediyor da, tahkimde bir maç ediyor?

Ya da Alex’in kırmızısı. Ben hakemin kararının doğru olduğunu düşünüyorum. Ama eğer yanlışsa Alex hiç ceza almasın. Eğer kırmızı kart doğruysa direkt kırmızı kartın cezası 2 maçtır.
Engin rakibine kafa atıyor, 2 maç alıyor. Tahkim bunu indirmiyor.

Ama Zokora çoğu kişinin tartıştığı bir pozisyon için 3 maç alıyor. Bence burada da kırmızı doğru, ama neden Engin’den 1, Elmander’den 2 maç fazla alıyor ki?
Sonunda Tahkim onun cezasını da 2 maça indiriyor.

Ben avukat, savcı ya da yargıç değilim. Ama analitik bir süreci değerlendirmeyi bilirim. Eğitimini aldım.
Şimdi Disiplin Kurulu’nun aldığı bu 4 temel karardan 3’ü Tahkim tarafından değiştiriliyorsa,
ya disiplin kurulu ya da Tahkim’de büyük bir yapısal ve kalıcı hata var demektir. Bu kadar basit kurallarla yönetilen bir oyun hakkında iki hukuk kurulu bu kadar ayrı kararları bu yüzdeyle alamaz.
Tahkim eninde sonunda sürecin kalite kontrolüdür. Verilen ürünün (kararların) son kalite kontrolünü yapar.

Bu üretim sürecinde %75’lik bir fire var. Bu kadar yüksek fireyle bir şirket yaşamaz. Batar.
Sonuç olarak bu iki kuruldan biri doğru işlemiyor demektir.Bundan başka hiçbir sonuç çıkmaz.
Eğer PFDK “Biz ne ceza versek Tahkim bir maç indiriyor. O yüzden bir maç fazla ceza verelim” diyorsa durum farklı tabii. Yani durum daha rezil demektir.

Şimdi siz bu hukuk sisteminin şike soruşturmasında doğru bir karar verebileceğine ihtimal veriyor musunuz?

Digiturk’ün isyanı üzerine

Digiturk isyan ediyor. “Seyirci kaçtı zarar ediyorum. Mahkemeye giderim.”

Bu konunun uzayacağına, çok yazıp çizeceğimize eminim.

O yüzden şimdilik temel birkaç soru soralım:

1-Kaç abone iptali oldu?

2-Şu anda toplam kaç abone var?

2 Temmuz’da kaç abone vardı?

3-Açıkça karar alınmaması, sezon sonuna bırakılması yönünde lobi yapılıyor mu?

4-Bu lobi faaliyeti bu süreçte futbolun değil de daha çok davanın, tapelerin, ergenekon bağlantısının vs.konuşulmasına yol açmıyor mu?

5-Görüntü tekelinin TV’lerde futbolun değil, geri kalan her şeyin saatlerce konuşulmasına yol açtığının farkında değil misiniz?

Ve bir öneri: Hemen özetler konusunda değişikliğe gidin. Eski sisteme dönün maç bittikten 45 dakika sonra herkese yayın hakkı verin. Ve ücretleri düşürün.

Futbol değerini serbest piyasada bulsun. 2 sene sonra her şey yerine oturunca. yeniden kısıtlamaya gidersiniz.

Kurumlara ceza verilemez mi?

Kişilerin yaptığını kurumlar çekmesin! Kişiler kendileri için yaptılarsa çekmesin tabii. Ama ya kulüp için yaptılarsa? Futbolda eğer bahis ortada yoksa şike kurum için yapılır. O yüzden cezayı kurum da çeker.
Çünkü kurumu yönetmesi için en ideal kişiyi seçmek üyelerin görevidir. Sadece başarıyı kriter alarak seçim yaparsanız cezasını siz de çekersiniz. Ben de çekerim. Futbolda şikenin cezasını kurumlar çeker. Kurumlar çekmezse. Her sene yeni bir başkanla her sene şike yapılır olur biter.

Şike neden var?

İddianamenin en ilginç yanlarından biri alttan alta alınan bir mesaj. Herkes rakibin teşvik ve şike yaptığından o kadar emin ki, yapmamak olmaz gibi...Futbolun sindirilmiş bir gerçeği olmuş artık. Güven bitmiş. Birbirlerinden şüphelenmiyorlar. Herkes diğerinin arka planda her türlü rezilliği yaptığından emin.
Ve bu durumu sektör haline getirmeye hazır menajerler vs dolaşıyor ortada.İşte asıl mesele budur. Güvenin olmadığı yerde hiçbir şey olmaz...

Kadınla erkeği ayırmayın

Sadece kadın ve çocukların seyrettiği maçlar.
Sadece kadınların girebildiği tribünler...
Deplasman seyircisine kapalı maçlar.
Elektronik bilet olmadan girilemeyen maçlar...

Bütün dünya sahaya nasıl seyirci çekerim diye kendini yırtarken, biz nasıl insanları uzak tutarız diye uğraşıyoruz.

Statlara kolayca girilsin, statta yapılmayacak şeyler yapanların da bu hakkı ellerinden alınsın.
İnsanların deplasman haklarını, ailece ya da sevgilisiyle/kızkardeşiyle yanyana oturup maç seyretme hakkını ellerinden alarak bir yere varamazsınız. Bu toplumu daha fazla bölmeyin.
Kadını erkekten ayırmayın...

Kazanma sanatı

Futbola ya da sporun herhangi bir dalına ilgi duyuyorsanız kesinlikle seyretmeniz gereken bir film Moneyball (Kazanma Sanatı) Sinema sanatı açısından çok parlak olduğunu söyleyemem.
Ama spor hakkında çok şey anlatıyor. Gerçek bir beyzbol hikayesi bu. Özellikle bilmiş eski sporcuların anlattığı hurafelerin nasıl saçmalıklar olduğunu anlatıyor.Başka bakış aılarının bilimin sporu nasıl değiştirebileceğini gösteriyor. Asla kaçırmayın. Brad Pitt de var, kız arkadaşınızı veya eşinizi ikna etmek de zor olmaz.

2

20 Aralık 2011, Salı 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Santrforsuz zirvede‘’

Bu bağımlılıktan kurtulmak için, Şenol Güneş’in sistemini değiştirmesi şart. Halil ortalama üstü bir santrfor. Ama Güneş’in sistem direnci onu neredeyse sol bek yaptı. Selçuk ve Umut’un yerini dolduracak futbolcu bulmak çok zor. Ve artık kabul edelim eldeki kadroya o düzen uymuyor.

Disiplin Kurulu’nun saçma Zokora kararından sonra bir büyük hata da maç içinde Cüneyt Çakır’dan geldi. Aykut’un gördüğü kırmızı kart Çakır standardı için utanç verici. Ancak ne garip ki Trabzonspor eksik kalınca rakip kaleye daha net gitmeye başladı. Tabii pozisyon vermek pahasına.

Fenerbahçe’nin soğukkanlılığı kaybetmeden sahaya çıkabilmesi büyük başarı. Yine paniğe kapılmadan, hislerini maça çok karıştırmadan 90 dakikayı tamamladılar.

Maçın büyük bölümünde rakip sahaya yerleşerek oynadılar. Ancak ceza sahası içi organizasyonlarda sorun yaşadılar. Semih tanınmaz halde. Ve santrforsuz bir şekilde ligin zirvesinde oturuyorlar. Dünkü orta saha organizasyonunu ortalama bir santrforla tamamlayabilselerdi maçı rahat kazanabilirlerdi. Koskoca Fenerbahçe’nin altyapısı bir Bienvenu bile yetiştiremiyorsa hemen kapatmak lazım altyapıyı.

Serdar Kesimal standartlarını geliştiriyor. Dün Tolga’yla birlikte sahanın en iyisiydi....

19 Aralık 2011, Pazartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Fernandes, Guti'den iyi...‘’

Maçın iki dönüm noktası var. İlki, çok iyi oynayıp rakibi baskı altına almışken, yenilen gol, hem Stoke City’ye direnç kazandırdı, hem de başta Egemen olmak üzere birçok oyuncuyu demoralize etti.
H H H
İkincisi: Formsuzluğunu da düşündüğümüzde Almeida’nın kaçırabileceği pozisyonda Upson’ın yaptırdığı penaltı.
H H H
Stoke City: İncelenmesi gereken bir takım. Sadece hedefe kilitlenmiş, başka hiçbir şey düşünmüyorlar. Hedef de şu; topu uzun pasla, taçla, kornerle, bir an önce rakip kale önüne atmak... Ve 9 kişi savunmada kalarak topu ceza sahasından uzak tutmak. Bunun için uzun boylu fizikli, atletlerden oluşan bir takım.
H H H
Ama böyle bir oyun oynayınca, Fernandes’le Ernst’i hücuma çıkarma şansı bulduk. Özellikle gelen golden sonra Fernandes’i ilk kez bu kadar iyi gördük.
H H H
Bu oyunu Quaresma ile çok daha erken çözmek mümkün olabilirdi. Belki Mustafa Pektemek ilk yarıda oyunda olsa daha da kolay olabilirdi.
H H H
Bu maçtan çıkarılacak derslerden biri, Fernandes’in daha önde oynaması gerekliliği. Belki Guti’den beklediklerinizi ondan alabilirsiniz.
H H H
Mustafa Pektemek, golü çeken oyunculardan. Bu kadar sıklıkla topla buluşabilen bir forvete daha fazla şans verilebilir.
H H H
Edu’nun Schalke’de de böyle enteresan, anlamlı golleri vardı. Ancak Beşiktaş’ın skor ihtiyacını ne o, ne Almeida, ne de Holosko karşılayabiliyor. Daha garanti yüksek yüzdeli, Mustafa Pektemek’in daha tecrübelisi bir santrfor ihtiyacı var Siyah-Beyazlı takımın.
H H H
Son olarak: Rüştü en az iki yıl daha bu takımın birinci kalecisi olabilir.

15 Aralık 2011, Perşembe 11:00
YAZININ DEVAMI