MENÜ

Hangi baskı?

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Yarışmadığı yarış sonrası TRT kameraları karşısında hem çok üzgün hem de son derece üzüntü verecek bir haldeydi, seyretmişsinizdir. Özür üzerine özür dilerken... Baştan söyleyeyim. Özür dileyecek bir şey yok.Hem de hiç! Ancak söylediklerini iyi dinlemek lazım. Çünkü bu sporcular söyledikleri ile büyük bir hizmet veriyorlar... Verdikleri dersler üzerinde durmalı...“Kendimde değildim ne yaptığımı bilmiyor gibiydim” diyerek açıkladığı hali hakkında iyi düşünmek lazım.

Ve tabii bir de:

“Tamamen baskı yüzünden böyle oldu. Ben çok tecrübeliyim aslında ama bu baskıyı kaldıramıyoruz, bu anlatılamayacak bir durum. Burası çok zor, göründüğü gibi değil, elimiz ayağımız tutmuyor. Diyecek bir şey bulamıyorum”.Olimpiyat seviyesinde elit sporcu olmak tıbbi destekle, stratejik planlamayla, fiziksel destekle ve belki en önemlisi psikolojik destekle mümkün. Çelik gibi kaslar yetmez, çelik gibi sinirler baskıyla mücadele yöntemleri gerekir. Siz Bolt’un onca şovu gerçekten şov için mi yaptığını düşünüyorsunuz? Bu hem stresle baş etme yöntemidir. Hem de rakiplerini baskı altına alma... Tanrı vergisi yüksek yetenekleri değerlendirmek için stresle baş etme stratejisi en az fiziksel hazırlık kadar önemlidir. Olmazsa olmazdır. Ama eğer elit sporcunuz yarış sonrası bu kadar özür dilemek zorunda kalıyorsa...
Elimiz ayağımız tutmuyor, kendimde değildim diyecek kadar çaresiz kalıyorsa... Ve baskı yüzünden böyle oldu diyorsa bütün hazırlık sürecini kötü planlamışsınız demektir. Nagihan gibi tecrübeli bir sporcu kendisini bu kadar baskı altında hissediyor düşünün.

Peki bu ne baskısı? Çıkalım ve bir anket yapalım. Türk halkının kaçta kaçı Nagihan’ın adını duymuş? Duyanların kaçta kaçı hangi sporu yaptığını biliyor? Bilenlerin kaçta kaçı hangi branşta yarıştığını biliyor? Sonuç binde 1 çıkarsa hem o hem hepimiz sevinelim... Kabul edelim ki ne bu spor ne Nagihan kimsenin gerçekten umrunda... Maalesef! Açıp bir İngiliz gazetelerine bakın ve baskı neymiş görün... Peki Nagihan’ın, halterci kızlarımızın hissettiği baskı nereden geliyor? Söyledikleri neredeyse bire bir aynı. Sibel’le Aylin’in söyledikleriyle Nagihan’ın belirttikleri bire bir aynı neredeyse... Bu özel yetenekler hiç kimsenin umrunda olmayan bir sporda baskı altında eziliyorlarsa sorunun da sorumlunun da kim olduğu bellidir... Bu sporu ve bu kafileyi kim yönetiyorsa sorumlu odur... Atletizmde de teknik taktik vardır ama aslında bir performans sporudur. Hızlı ve dayanıklı olan kazanır... Bunda dahi elit sporcularımız olmayan bir baskının altında eziliyorsa, ‘eli ayağı tutmuyorsa’ peki stratejinin zirvede olduğu, taktiğin çok daha büyük önem kazandığı sporlarda nasıl başarılı olacağız?
Gerçekten büyük baskının olduğu futbolda misal. Şunu bilelim ve kabul edelim... Sporcularımızdan beklediğimiz başarı hayalidir. Gerçek dışıdır. Belki de baskı bundandır. Kazanan, başarılı olan da üretim değil, üretim hatasıdır.

Dünyanın en iyisi

Usain Bolt’un jenerasyonunda olmak büyük bir keder. Blake, Powell ve diğerleri için. Edwin Moses, Naim Süleymanoğlu, Phelps Bubka vs. gibi efsanelerin arkasında derin bir kederle geçen kariyerler gördük. 10 yıl sonra doğsan dünya çapında yıldız olacaksın, ama doğduğun tarih senin lanetin oluyor.

Bu olimpiyatta da böyle hikayeler var. Ama en önemlisi Türk yayıncı ve gazetecileri ilgilendiriyor. Eurosport spikeri Caner Eler’in biz meslektaşlarından bahsediyorum. Dün sabah, Fuat (Akdağ) söyledi program öncesinde “Dünyanın en iyi Atletizm spikeri Caner Eler. 2 saat kadınlar maratonu seyrettim onun ‘yüzünden’. Tam koltuktan kalkacağım Güney Londra’yı anlatmaya başlıyor. O bitiyor bir atletin hayatını başlıyor bu sefer”. Duygularıma tercüman oldu. Bir insanın Bolt kadar hızlı koşması haksızlık. Caner’in de bu kadar çok şeyi bilmesi değil, doğru, akıcı, şahane bir tonlamayla, bilgiyi yerinde kullanabilen analitik beceriye sahip olması da öyle. Fuat haklı. Caner Türkiye’nin değil, alanında dünyanın en iyisi. Meslektaşları üzülmesin. Şanssızlıkları onunla aynı zamanda bu işi yapıyorlar olmaları.

YORUM YAZ