Arama

Popüler aramalar

‘’Yüzleşme zamanı‘’

Sezona büyük hedeflere ulaşma sözü vererek girmek, büyük camiaların popülist politikasıdır. Ama bunun için gerekli altyapı ve şartlar genelde oluşturulmaz. En azından son 3-4 sezonda Beşiktaş’ın hem kulübeden hem de idari açıdan yönetilme şekline bakıldığında bu gerçeklikle yüzleşiyor insan... Siyah-Beyazlılar’ın yönetim kadrosu ve teknik heyeti büyük hedefler peşinde koştuklarını ifade ediyorlar. Şu andaki puan sıralamasındaki görüntü de takımın henüz hiçbir şey kaybetmediğini gösteriyor. Ancak şu da bir gerçek ki, Beşiktaş bu sezon ligin ilk beş sırasında yer alan ekiplerle oynadığı hiçbir maçı kazanamadı. Ligde Kayseri, Galatasaray, Fenerbahçe ve Sivas ile yapılan toplam beş karşılaşmada tek beraberliği var. Pazar günü ezeli rakip ile çıkılacak maçın önemi bu istatistikler doğrultusunda bir kat daha artıyor. Ertuğrul Sağlam ve öğrencileri, ‘işte deve işte hendek’ misali bir sınavla karşı karşıyalar. Belki maç sonrası alınacak kötü bir sonuçta teknik direktör kendince mazaretler üretecek ama liderle yapılacak mücadele, bir anlamda camianın gerçeklerle yüzleşmesine neden olacak. Ya da Fenerbahçe’nin de muhtemel bir puan kaybıyla Yıldırım Demirören döneminde ilk kez ligde liderlik koltuğuna oturulacak. Büyük hedeflere koşarken, kesinlikle büyük maçlarından alnınızın akıyla çıkmanız gerekiyor.
Koray’ın gönderilişinden sonra tek ön liberoya mahkum kalan Beşiktaş’ta Cisse’nin beklenmedik sakatlığı, kadronun ne kadar plansız-programsız ve hiçbir fizibilite çalışmasına dayanmadan oluşturduğunu acı bir şekilde gözler önüne serdi. Kara Kartal, Fransız yıldızından mahrum çıktığı hiçbir lig maçında gülemedi. Modern futbolun en önemli mihenk taşı olarak kabul edilen bu bölgede böylesine önemli bir derbide asıl işi bu olmayan bir isim zorlu görevi üstlenecek. Cisse altı hafta yok. Bu da neredeyse sezonu kapatması demek. Beşiktaş derbiyi geçici çözümlerle ve taraftar motivasyonuyla kazanabilir. Ancak ne kadar ileri gidebilir, meçhul... Bu arada Sağlam’ın aklında ön liberoda Toraman’ı oynatmak var. Kimseye işini öğretecek değiliz ama derbide topun Beşiktaş’ta kalması ve hücuma çıkarken daha organize olabilmek adına bu mevkii için Tello alternatifi de düşünülmeli...

29 Şubat 2008, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ortası yok!‘’

Bu hafta sürprizler oldu ama ligin üst tarafı koptu, gidiyor. Trabzon’u bir yana koyarsak, son 12 takımın da küme düşme ihtimalinin bulunması dikkat çekiyor.

Süper Lig’in 23. haftası sürpriz sonuçlara sahne oldu. Şampiyonluk mücadelesi veren dört takımdan üçü mutlak favori çıktıkları karşılaşmalarda hem de evlerinde puan kaybettiler. İlk defa bir maçı koparma şansını yakalayan Beşiktaş ise kendi oyuncusu Ali Tandoğan’ın da katkısıyla son yarım saatinde kâbus gördüğü mücadeleden zor da olsa üç puan çıkarmayı başarıp, haftanın en kazançlı takımı oldu. Siyah-Beyazlı ekibin sahadaki panik-atak hali bitmek bilmiyor. Bursaspor ile Kasımpaşa’nın şok galibiyetleri hafta içinde kupada kozlarını paylaşacak iki ezeli rakibi gerdi. Şimdi hem Fenerbahçe hem Galatasaray için derbiden de öte bir mücadele sözkonusu... Galip gelen rahat bir nefes alacak, kaybeden tarafta kriz büyüyecek.

Lincoln ayakta durmalı!
Zico, sahaya çıkardığı ikinci takımın yetersizliği nedeniyle, sağ bekten ön libero, ön liberodan sağ bek türetmeye çalışan Feldkamp da anlaşılmaz kadro ve taktik denemeleri sebebiyle eleştirilerin odaklandığı kişilerdi. Sami Yen’deki ‘I love you Hagi’ tezahüratının direkt hedef aldığı isim aslında Lincoln’dü. Yerden kalkmak bilmeyen Brezilyalı’nın bu görüntüden sıyrılması gerekiyor. Çünkü onun gibi büyük bir yıldız, Galatasaray’ın kadrosunda bulunan birçok gence model olmak zorunda... Ancak tüm bunlar bir kenara Trabzonspor-Manisaspor karşılaşmasında skandal kararlara imza atan hakem Aytekin Durmaz haftanın en kötüleri arasındaydı.

Denizli bile düşebilir...

Anadolu’nun son yıllardaki yükselen değeri Kayserispor, ikinci yarının puan tablosunda 6 galibiyetle zirvede. Zor günler geçiren puansız Konyaspor ise en dipte. İlk yarıda topladıkları puanlar olmasa vay hallerine... Sivas’ın tökezlemesi artık normal. Ancak ligin ortaya çıkan görüntüsü çok ilginç. Yarışa ortak olan Kayseri ile birlikte tepedeki 5’li grup, diğerlerinden kopmuş durumda. Ortadaki tek takım konumundaki Trabzon, bu saatten sonra ne uzar ne kısalır. Geri kalan 12 kulüpten şu andaki en üstteki Denizlispor bile düşse, sanırım kimse şaşırmaz. Ortası olmayan bu ligde hem üst taraftaki hem alt taraftaki mücadele, haftalar ilerledikçe heyecanı bir kat daha artıracaktır.

SÜPER LİG'DE 23. HAFTANIN PANAROMASI İÇİN TIKLAYIN

26 Şubat 2008, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Psikolojik destek lazım‘’

Beşiktaş, henüz bir futbol stili oturtup, beklenen düzeye gelememesine karşın biraz rakiplerinin ikramı biraz da zaman zaman saman alevi gibi parlayan performansının etkisiyle şampiyonluk yarışının içerisinde hala... Liderden puan olarak geri gibi dursa da önümüzdeki hafta sonu oynanacak derbi karşılaşması Siyah-Beyazlılar açısından bir şans. Ezeli rakibini devirirse, herkes için lig yeniden başlayacak. Ancak bu zorlu sınava herşeyden önce psikolojik olarak çok iyi hazırlanmalı Kara Kartal. Çünkü Beşiktaşlı oyuncuların bu noktada eksik oldukları aşikar. Herşey bir kenara Beşiktaş saha içinde mental anlamda büyük problemler yaşıyor. Aslında bu sorunların, dikkatle bakıldığında 101. yılda kaçan şampiyonluktan sonra ortaya çıktığını ve oyuncular ile kulübedeki isimlerin değişmesine rağmen sık aralıklarla tekrarlandığını görebiliriz.
Siyah-Beyazlı oyuncuların sahadaki özgüven eksikliğinin bir türlü ortadan kalkmadığını söylemek hiç de abartı olmaz. Son üç-dört sezonda Beşiktaş’ın tam anlamıyla rakibini ezip, kopardığı maç sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Kronikleşmiş bir hastalığa dönüşüyor bu özellikler sanki yavaş yavaş... Son Denizlispor karşılaşmasında ilk kez Siyah-Beyazlı taraftarlar ‘rahat’ bir maç seyretme zevkine erişecekken, Ali Tandoğan’ın işgüzarlığı nedeniyle bir kez daha kabus dolu bir galibiyet alındı. Siyah-Beyazlılar’ın bu sorunu aşabilmeleri için psikolojik destek almaları gerekiyor. Futbolcular saha içinde rahat olmaları konusunda telkin edilmeliler. Özellikle rakibin topla Beşiktaş’ın üzerine geldiği anlarda, takım savunmasında oluşan gereksiz panik hali ortadan kaldırılmalı. Aksi taktirde mental problemler devam ederse ve gereken psikolojik destek verilmezse ki, bu eksiklik Beşiktaş’ın başına ilerleyen haftalarda telafi edilmesi imkansız dertler açabilir.

25 Şubat 2008, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Titreye titreye‘’

Bir hafta önce İnönü’deki hava ve saha durumu düşünüldüğünde Denizlispor deplasmanındaki şartlar Beşiktaş açısından oldukça idealdi. Ayrıca rakibin bir anlamda herşeyi olan takımın maestrosu Yusuf da kadroda yoktu. Aslında Beşiktaşlı taraftarlar hiç de alışık olmadıkları bir karşılaşma izliyorlardı. İlk defa Siyah-Beyazlılar, yarım saat içerisinde maçı neredeyse koparacak skora ulaşmışlardı. Rakip de adeta yenilgiyi kabullenmiş gibi futbol oynuyordu. Ta ki, Ali Tandoğan arka arkaya gördüğü ‘saçma ve gereksiz’ sarı kartlarla takımını 10 kişi bırakana kadar. Son yarım saatlik bölümde sahada 1 kişi fazla olmanın psikolojik avantajını da kullanan Denizlispor, Beşiktaş kalesine daha cesurca yüklendi.
Ankaraspor maçının tartışılan ismi Rüştü bu kez benzer anlaşmazlığı Üzülmez ile yaşayıp, aynı hatayı tekrar edince Kartal için kabus dakikaları başladı. Yeşil-Siyahlılar çok da organize ve şuurlu bir şekilde hücum etmediler aslında. Ancak Beşiktaş savunmasının anlaşılmaz paniği her pozisyonu tehlikeli hale getirdi. Beşiktaş bu zorlu deplasmandan rahat vermeden de olsa 3 puanı almayı başardı. Ama Denizlispor karşılaşmasının özellikle son yarım saati düşünüldüğünde galibiyetin gelecek hafta sonu Galatasaray ile oynanacak derbi öncesi çok ümit vermediğini söylemek gerek. Umut veren tek şey Holosko’nun alkışa değer performansı ve Nobre’nin yükselen formu...
Bir de insan şunu çok merak ediyor... Beşiktaş böylesine ‘titreye titreye’ kazanmaya daha ne kadar devam edecek?

23 Şubat 2008, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kırılgan Beşiktaş‘’

Kayseri karşısına ikinci yarının şüphesiz en verimli ve flaş ismi Cisse’den mahrum çıkan Beşiktaş’ta son haftaların hedef adamı Bobo’nun son dakika yokluğu tabii ki Fransız kadar rahatsız etmeyecekti, hem teknik heyeti hem de taraftarı. Sambacı’nın yerine bir alternatif olarak Nobre yer aldı sahada. Peki Cisse’nin yerine kim vardı? İdareten Serdar Özkan, oyunun bazı bölümlerinde de Ricardinho... Böylesine zorlu bir deplasman ve 3 büyüklere yenilmeyen bir rakip ‘idareten’ yöntemlerle geçilebilir miydi? Gördük ki, Oftaş ve Konya deplasmanlarında olduğu gibi ‘şans kapıyı çalmadığı’ zaman geçilemiyor. Günümüz futbolunun en kritik bölgesi ön libero mevkiisidir. Rakiplerinde o bölge için üçer-dörder alternatif varken, şampiyonluğu hedefleyen Beşiktaş’ın milli takıma kadar yükselen elindeki Koray’ı zorla göndermesi hangi teknik, taktik ve idari anlayışa sığar? Dün Kayseri gibi seri ve hızlı çıkabilen rakip önünde atakları karşılayacak kimse yoktu. İlk yarının son dakikasında yaşanan yüksek gerilimin hemen ardından gol yemesi Beşiktaş’ın psikolojik açıdan da iyi yönetilmediğini gösterdi. Kararlarında standartı tutturamayan hakem Demirlek’in Delgado’ya gösterdiği sarı kart komik, onca kavgaya bir kırmızı çıkarmaması anlaşılmazdı. Ligin en az faul yapan takımı, agresiflikten uzak ‘Kırılgan Beşiktaş’ın kazanmayı daha çok isteyen sert rakibi karşısında şampiyonluk yolunda önemli bir kayıp yaşadı.

10 Şubat 2008, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Çalışmak gerek‘’

Rakipte ara transferin gözdeleri Isaksson (Galatasaray), Majstoroviç (Beşiktaş) ile kökeni bu topraklara dayanan Kennedy Bakırcıoğlu’nun forma giymesi, ismi hazırlık maçı olsa da mücadeleyi daha dikkatli bir şekilde izlenir kılıyordu. Karşılaşmaya ilginin beklenenin üzerinde olduğunu görsek de yine de Avrupa Şampiyonası’na gitmeyi hakeden bir milli takımı ‘onore’ edici bir kalabalığın tribünlerde olduğunu söyleyemeyiz.
Fatih Terim, EURO 2008’de kafasındaki takım kurgusunun 4-1-3-2 sistemiyle hücum zenginliği taşıyan bir taktik anlayışı olduğunun sinyallerini dün de verdi. Ama bu sistemin şimdilik kağıt üzerinde kaldığını dünkü oyundan sonra belirtmekte fayda var. Her iki takımın da temkinli olmak istemesi, ilk yarıdaki oyunun tatsız-tutsuz geçmesine neden oldu. İkinci devrenin başında Uğur, Mehmet Yıldız ve Arda’nın oyuna girişleri hücum hattına hareket getirdiyse de pozisyon üretimi açısından pek katkı sağladıklarını söyleyemeyiz. Terim’in takımın liderliğini emanet ettiği Emre, sahanın en iyileri arasındaydı. Ciddi bir rakiple yapılan bu ciddi prova, finaller öncesi şampiyonada ne kadar zorlu bir görevin oyuncuların omuzunda olduğunu ve daha çok çalışmamız gerektiğini gösterdi.
Bu arada Almanya’nın Ludwigshafen kentindeki yangında yaşamını yitiren 9 Gurbetçi vatandaşımızın anısına böyle uluslararası bir karşılaşmada bir saygı duruşu yapılmamasını yadırgamadan geçemiyor insan.

07 Şubat 2008, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Savunma sanatı‘’

Beşiktaş defansının göbeğindeki isimlere bir bakalım... İbrahim Toraman, Gökhan Zan, İbrahim Kaş ve Baki Mercimek... Toraman ile Gökhan, EURO 2008 elemelerinde milli takım savunmasında da çoğunlukla görev aldılar. Yükselen değer Kaş, Fatih Terim’in son gözdelerinden. Fatih hocanın, onu 2008 Avrupa Şampiyonası kadrosuna alacağı konuşuluyor. Baki’nin de zaman zaman milli olmuşluğu var. Avrupa Şampiyonası’na gidecek bir milli takımın 23 kişilik aday kadrosuna girebilecek 4 potansiyel savunmacı bulunuyor yani Siyah-Beyazlılar’ın elinde. Bu rakam hiç de fena sayılmaz aslında. Tek tek bakıldığında Beşiktaş defansında bir problem yok gibi gözüküyor. Ancak bu oyuncular yan yana geldiklerinde demek ki birbirleriyle uyum ve diğer arkadaşlarıyla birliktelik sağlayamıyorlar. Beşiktaş 2-3 sezondur defansın göbeğindeki ideal ikiliyi bir türlü bulamadı.
Futbolun temel öğeleri üzerinde çok basit hatalar yapıyor Kartal’ın defans adamları. Rize maçında Gökhan Zan’ın üstüne vazife olmayan bir şekilde arka arkaya orta saha yuvarlağının biraz önünden attığı ikinci şut Beşiktaş’ın başına iş açtı. Burada ilginç olan Siyah-Beyazlılar’da hataların zincirleme şekilde devam etmesi. İbrahim Kaş da futbola yeni başlamış bir oyuncu gibi yanlış pozisyon alınca Kartal galip gelmesi gereken bir maçtan mağlup ayrıldı. Bu savunma kurgusunun üzerine şimdi bir de Gordon Schildenfield alındı. Beşiktaş defansının en büyük eksikliği geriden oyun kurmak. Edindiğim bilgilere göre 22 yaşındaki oyuncu da bu tipte bir futbolcu değil. Daha çok kesici özelliklere sahip, uzun boyunun verdiği avantajla da hava toplarında etkili bir isim. Drpic’e göre tekniğinin daha iyi olduğu söyleniyor. Nam-ı değer ‘Şifo’ her ne kadar Kartal’ın ilacı gibi durmasa da Mihajlovic, Katanec, Bilic, Popescu genelde iyi savunmacılar yetiştirmiş Balkan coğrafyasından gelmesi ve damarlarında Alman kanı da taşıması genetik özellikleri itibariyle biraz umut veriyor.
Ertuğrul Sağlam’ın Beşiktaş’ı Holosko’nun da gelişiyle hücumda hareketlilik kazandı ve rakipleri üzerinde ofansif baskıyı hissedilir derecede uygulamaya başladı. Ancak futbolun ana unsurlarından biri savunma yapmaktır. Hatta savunmayı kendi hücum hattından başlatmak zaman zaman başarının anahtarı olmuştur. Terim’in Galatasaray’ı UEFA’yı, Lucescu’nun Beşiktaş’ı 100. yıl şampiyonluğunu aynı mantalitesi ile kazandı. Beşiktaş 2008 yılında oynadığı dördü kupa olmak üzere yedi resmi maçın hepsinde gol yedi. Beşiktaş takımının, savunmayı bir sanat icra edercesine yapması bu kadro yapısı içerisinde bir ütopya gibi duruyor. Ama Sağlam’ın öğrencileri en azından işin temel gereklerini yerine getirerek, defansif açıdan açıklarını kapatırlarsa yarışta var olurlar, aksi takdirde bu savunma kurgusuyla işleri çok zor...

04 Şubat 2008, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Gelecek için‘’

İngiltere ve İspanya gibi önemli liglerde TV hakları iki yayıncı kuruluşun elinde bulunuyor. Süper Lig’de de aynı modelin uygulanması kulüplerin gelirlerini oldukça arttıracaktır.

Türk futbolunun son yıllarda bu kadar gelişmesinde naklen yayın gelirlerinin çok önemli bir yer tuttuğu kimse tarafından yadsınamaz. Artık ligimizde Roberto Carlos, Lincoln, Delgado gibi süper yıldızlar forma giyiyorsa ve zamanında Carew, Hagi, Ortega’lar Türkiye’ye geldiyse bunda televizyon yayınlarının payı büyüktür. Kulüplerin gelir kaleminde yayın gelirleri bir kenara koyulursa bütçelerde aşırı bir kan kaybı olacağı su götürmez bir gerçektir. Avrupa’nın İtalya, Fransa, Almanya, İspanya ve İngiltere gibi önde gelen liglerinde kulüp gelirlerinin neredeyse yarısı naklen yayınlardan elde edilmektedir.
Futbolun beşiği olarak bilinen İngiltere’de naklen yayın hakkını alan iki kuruluş BSkyB ve Setenta kulüplere toplam 1.7 milyar Pound (Yaklaşık 4 milyar YTL) ödüyor. Bir sezonda BSkyB 92, Setenta da 46 maçı canlı veriyor. Real Madrid ve Barcelona’nın büyük söz sahibi olduğu İspanya’da gelirlerin hatırı sayılır bölümü bu kulüplere veriliyor. La Liga’yı da iki kuruluş Mediapro ile AVS yayınlıyor. İspanya’da haftada bir maç şifresiz yayınlanıyor. Canal Plus’ın tekelinde olan Fransa’da gelirler eşit sayılabilecek bir biçimde dağıtılıyor. İtalya’da ise İnter, Milan, Juventus ve Roma’nın diğerlerine göre bariz üstünlüğü sözkonusu... Portekiz’de TVI ve Spor TV naklen yayın haklarına sahip.
Türkiye Süper Ligi’nde yayın haklarının ikinci bir kuruluşa verilmesi kulüplerin gelirlerini katlayacaktır. Örneklerde de görüldüğü gibi, bu uygulamayı yapan ülkelerde yayın gelirleri bariz şekilde artmıştır. Gelirlerin yükselmesiyle birlikte takımların kadroları daha da gelişecek, futbol kalitesi ve bu oyuna olan ilgi de doğru orantılı olarak artacaktır. Üstelik, Sivasspor, Bursaspor, Kayserispor gibi taraftar potansiyeli fazla olan Anadolu takımlarının büyükler dışında oynadığı maçları da futbolseverler canlı izleme olanağı bulacaktır.

28 Ocak 2008, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI